Dârülfünûn Arap Edebiyatı Tarihi Müderrisi Mehmed Fehmî’nin “Beşşâr” Başlıklı Makalesi Üzerine (original) (raw)

15. yy’a Ait Bilinmeyen Bir Yazma: Seyfü’l-Mülûk ile Bedi‘ü’l- Cemâl

Tarih Okulu Dergisi, 2019

Selçuklu Devleti’nin yıkılmasından Osmanlının kuruluş dönemini kapsayan, XIII-XV. yüzyıllar arası Beylikler Döneminde Oğuzların dili artık bir yazı dili olmaya başlamış, çok sayıda telif ve tercüme eserler verilmeye başlanmıştır. Beylikler döneminde genel olarak dinî, tasavvufî ve ahlâkî eserlerin tercümesi yapılırken hem manzum hem de mensur eserler verilmiştir. Bu eserler arasında geçmeyen ve bugüne kadar kayda geçmemiş bir mesnevi de Seyfü’l-Mülûk ile Bediü’l-Cemâl hikâyesidir. Türk Dil Kurumu Kütüphanesi’nde bulunan Yazma 596 numarada kayıtlı yazmanın ilk kısmında yer alan mesnevi, Seyfü’l-Mülûk ile Bedi‘ü’l- Cemâl hikâyesidir. H. 874/ M. 1470 tarihinde istinsah edilmiş olan bu hikâyenin ilk telif tarihi ise mesnevinin sonunda H. 843/ M. 1439 olarak verilmiştir. Yazma, gerek konusu itibariyle gerekse hem telif hem istinsah tarihi 15. yüzyıl olması itibariyle eşsiz bir eserdir. Bu makale, 1001 Gece Masalları arasında yer alan hikâyelerden birinden ibaret olan mesneviyi konu alan yazmanın tanımından ibarettir. From the downfall of the Seljuk Empire to the forming of the Ottoman Empire, XIIIXV centuries was the time Oguz Language was recognized as a written language, translated and referenced in foreign literature. In this period, many sufi, religious and moral works were translated, as well as new poetry and prose works. Seyfü’l-Mülûk and Bediü’l-Cemâl story was one of those mathnawis, although it was not recorded among other works. The Seyfü’l-Mülûk and Bedi‘ü’l- Cemâl story is a masnavi located under the label Manuscript 596 in Turkish Language Association (TDK) Library. It was originally written in 1439 (843 Islamic calendar), but its first copy was made in 1470 (854 Islamic calendar). The manuscript, considering it was written and copied in the 15th century, is a unique piece. This article is an introductory on this manuscript, which is one of the stories from The One Thousand and One Nights.

Osman b. Fûdî’nin İhyâu’s-Sünne Adlı Eserine Eleştirel Bir Bakış

İdrak Dergisi, 2023

Günümüz Nijerya topraklarında 19. yüzyılda yetişmiş önemli bir ıslahatçı, davetçi ve sûfî olan Osman b. Fûdî’nin (öl. 1232/1817) öne çıkan yönü, kendi döneminde ortaya çıkan bid´atlara karşı verdiği mücadelesi olmuştur. Bu mücadele kapsamında kaleme aldığı İhyâu’s-Sunne ve ihmâdu’l-bid´a adlı eseri ile Sünnet çizgisinden uzaklaştığını düşündüğü topluma karşı, ilim ehli olarak vazifesini yerine getirmeye çalışmıştır. Bu çalışmada müellifin eserinin kısmen de olsa tenkitli takdimi yapılmıştır. Müellifin konu çerçevesinde oluşmuş literatüre hâkim olduğu ve eserde sıklıkla önceki çalışmalara atıfta bulunulduğu görülmüştür. Ön sözde, dini bir uygulamanın bid´at olup olmadığı hususunda karar verici ve müdahale merciin avam değil âlimler olması gerektiğine vurgu yapmıştır. Bid´atlarla mücadelenin toplumsal bir kargaşaya sebebiyet vermesinden çekinmiştir. İhtilaflı konularda bid´at yaftalamasından uzak durulması gerektiğine dair uyarıda bulunmuş fakat eserin ilerleyen safhalarında pek çok ihtilaflı konuda mekruh bid´at hükmünde bulunmaktan da geri kalmamıştır. Bu açıdan eserde kimi zaman çelişkili durumlar söz konusu olmuştur. Müellif, dini bir motif giymiş kimi uygulamaların İslam toplumu için uzun vadede ne tür zararlı sonuçlar doğurabileceğine dair değerlendirmelerde bulunmuştur. Çalışmada bu kabilden yorumlar üzerinde özellikle durulmuş ve eserin günümüz İslam toplumlarına verebileceği bid´at karşıtı duruş bilinci berraklaştırılmaya çalışılmıştır. Ut̲h̲mān b. Fūdī an important reformer, preacher and sūfī who grew up in the territory of present-day Nigeria in the 18th century. Fūdī’s prominent aspect was his struggle against the innovations that emerged in his time. With his work Ihyā al-Sunna and Ihmād al-bidaʿ which he wrote within the scope of this struggle, he tried to fulfill his duty as a scholar towards the society that he thought of them had moved away from the prophet’s sunna. In this study, a critical presentation of the author’s work has been made, at least partially. It has been seen that the author has mastered the literature formed within the framework of the subject and references to previous studies are often made in the work. In the foreword, he emphasized that the decision maker and the intervening authority on whether a religious practice is a bidʿa should be scholars, not the common people. He was afraid that the struggle with bidʿas would cause a social turmoil. He warned that the labeling of bidʿa should be avoided in controversial matters, but in the later stages of the work, he did not hesitate to consider makrūh bidʿa on many controversial issues. From this point of view, there were sometimes contradictory situations in the work. The author has made evaluations about what kind of harmful consequences some practices dressed in a religious motif may have for the Islamic society in the long run. In the study, such interpretations were especially emphasized and the awareness of the anti-bidʿa stance that the work could give to today’s Islamic societies was tried to be clarified

Ahmed-i Dâ’î’nin Teressül Adlı Eserinin Yeni Bir Nüshası

. Ahmed-i Dâ'î'nin Teressül Adlı Eserinin Yeni Bir Nüshası Özet Osmanlı edebiyatının velud yazarlarından olan Ahmed-i Dâ'î (ö. 832/1429'dan sonra) edebiyat, akaid, rüya tabiri, dilbilimleri ve hadis gibi birçok alanda eser vermiştir. Bu eserleri arasında tamamen edebî bir amaçla yazılmış olanları bulunmakla birlikte Ahmed-i Dâ'î, döneminin ihtiyaçlarına cevap verecek metinler de kaleme almıştır. Bu bakımdan müellifin "mübtedî" olarak nitelediği okurlarına yardımcı olmak üzere kaleme aldığı eserlerinden birisi de Teressül adlı inşa eseridir. Maalesef bugüne kadar Teressül'ün tam bir nüshası ele geçmemiştir. Bilinen tek ve eksik nüshası Manisa Muradiye Kütüphanesi'nde 1856 numarada kayıtlı mecmûanın içindedir. Bu makalede ise Edirne Selimiye Yazma Eser Kütüphanesi'nde 6998 numarada kayıtlı mecmûanın içinde bulunan, bugüne kadar bilinmeyen ve fakat yine eksik olan bir nüsha tanıtılacak ve iki nüshanın karşılaştırması üzerinden Ahmed-i Dâ'î özelinde eser telifi ve istinsahı üzerine kimi fikirler serdedilecektir.

Kaçar, Mücahit ve Koşik, Halil Sercan (2014), "Fuzûlî’nin Leylâ vü Mecnûn Mesnevîsinin Dîbâcesi Hakkında Bazı Mülâhazalar", Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi (TEKE), S. 3/2, s. 154-166.

Leylâ vü Mecnûn mesnevisiyle ilgili çalışmalarda, Fuzuli'nin bu eseri "Mecnun'un mecazi aşktan ilahi aşka geçişi" düşüncesini ispatlamak amacıyla yazdığı söylenmekte ve bu iddia "Leyla'dan Mevla'ya ulaşmak" şeklinde ifade edilmektedir. Oysa eserin dibace ve hikâye kısımları birlikte değerlendirildiğinde, bu eserin "ilahi aşkı arayan insanın macerası"nı ele aldığı, aslında Mecnun'un Leyla'ya layık olmak için bir tür olgunlaşma sürecinden geçtiği görülür. Nitekim Fuzuli eserinin dibace kısmında, hikâyedeki unsurların birer sembol olarak kullanıldığını, hikâye anlatmanın bir bahane olduğunu, aslında mecaz yoluyla ilahi aşkın sırları ile gizli hakikatlerini anlatmak istediğini söylemekte ve eserinde kullanacağı sembollerin gerçekte neye tekabül ettiklerini belirtmektedir.

Ahmedî’nin ‘‘Fî Kâfiyetü’s Sîn Der-Medh-İ Emîr Sülmân’’ Adlı Methiyesinin Dil Özelliği Açısından İncelenmesi

Ahmedî, XIV. yüzyıl Beylikler Döneminde yaşamış şair ve yazarlardandır. Asıl adı kaynaklarda farklılık göstermektedir. Bazı kaynaklarda Taceddin İbrahim bin Hızır’a dayandırılarak adının İbrahim, lakabının Taceddin, baba adının Hızır olduğu geçmektedir. XIV. ve XV. yüzyıllarda beylikler arasında yaşanan mücadeleye rağmen şair ve sanatkârlar himaye edilmiştir. Ahmedî de himaye edilen şairlerden birisidir. Ahmedî’nin ilk eğitimini tamamladıktan sonra Mısır’a gittiği ve orada öğrenimine devam ettiği kaynaklarda verilen bilgiler arasındadır. Bununla birlikte Ahmedî’nin Mısır dönüşünde Germiyan Beyi Süleyman Şah’a intisap ettiği ve yakın dostu olduğu kaynaklarda yer almaktadır. Bu nedenle eserlerinin çoğunu Emir Süleyman’a sunduğu söylenilmektedir. İskender-nâme adlı eserine sonradan ekleme yapmış ve daha sonraları yazmış olduğu Cemşîd ü Hurşîd ile Tervihü’l-Ervâh adlı mesnevilerini Emir Süleyman’a sunmuştur. Müellifin Emir Süleyman’a sunduğu eserleri dışında Dîvân, Esrâr-nâme Çevirisi, Mirkatü’l-Edeb adlarını taşıyan eserleri de vardır. Ahmedî’nin dili yaşadığı dönemin dil özelliğini yansıtır. Ahmedî’nin geride bıraktığı eserlerinin Eski Anadolu Türkçesinin dil özelliklerini görmek açısından dikkate değer olduğu aşikârdır. Türk yazı dilinin tarihî dönemlerinin izlerini sürmek bakımından dönem eserlerini farklı bakış açıları ile ele almak gerekmektedir. Bu nedenle Anadolu Türkçesinin dil özelliklerini anlamak açısından Ahmedî’nin eserini incelemek yerinde olacaktır kanaatindeyiz. Bilhassa gerek ortaya çıktığı dönemde gerekse kendisinden sonraki devirleri dolaylı ya da doğrudan etki altında bırakmış müellifler ve onların eserleri üzerinde yürütülen çalışmaların önemi ortadadır. Ahmedî, XIV. asrın önemli şairlerinden olduğu için hakkında pek çok çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalar çoğunlukla hayatı ve edebî kişiliği hakkındadır. Bu çalışma Eski Anadolu Türkçesinin dil özelliğinin daha iyi anlaşılmasını sağlama amacıyla yapılmıştır. Çalışmada öncelikle Ahmedî ve eserleri hakkında bilgi verilecek, ardından dönemin dil özellikleri hakkında bilgi verilerek metin üzerinde uygulamalı bir inceleme çalışması yapılacaktır.

15. Yüzyilda Yazilmiş Mensur Bi̇r Akâi̇d-Nâme Örneği̇: Yėgen Mahmûd’Un Envâru’L-Kulûb’Ü

Littera Turca Journal of Turkish Language and Literature, 2017

Şeyh Bedreddin’in (ol.1420) muritlerinden olan Y ė gen Mahmud tarafindan 15. yuzyilda yazilan Envâru’l-Kulub, Islamin temel esaslarini anlatan mensur bir akâid-nâmedir. Eser; “Allah, Kur'ân-i Kerim, huruf-i mukatta’ât, Hz. Muhammed, iman, namaz, zikir, akil, nefis ve vesile” olmak uzere on bâbdan olusur. Her bâb, yazar tarafindan ilgili ayetlerin tefsiri yapilarak aciklanmistir. Harekeli nesihle 187 varak, 15 satirdan olusan eserin yazari Y ė gen Mahmud hakkinda kaynaklarda bir bilgiye rastlanilmamistir. Ayni sekilde eserin telif/istinsah tarihi hakkinda da bir bilgi yoktur. Kaynaklarda herhangi bir bilgiye rastlanilmamissa da yazarin seyhinin Şeyh Bedreddin (ol.1420) olmasindan hareketle eserin 15. yuzyilda yazildigini soylemek mumkundur. Eser, 14-15. yuzyillarin dini ve siyasi yonuyle one cikan sahsiyetlerinden Şeyh Bedreddin’in muritlerinden biri tarafindan kaleme alinmasi ve iceriginde temel dini konulara yer verilmesi bakimindan onemlidir. Envâru’l-Kulub, harekeli bir Eski...