Toplumsal Ci̇nsi̇yet Olgusu Temeli̇nde Mesleğe İli̇şki̇n Rol İle Ai̇le İçi̇ Rol Etki̇leşi̇mi̇: Türk Si̇lahli Kuvvetleri̇ndeki̇ Kadin Subaylar (original) (raw)
Related papers
Toplumsal Ci̇nsi̇yet Eşi̇tsi̇zli̇ği̇ Üzeri̇nde Yazili Basinda Kadin Temsi̇li̇ni̇n Rolü
The journal of social science, 2017
Bugün küresel ölçekte yaşanan en büyük toplumsal problemlerden biri toplumsal cinsiyet eşitsizliğidir. Kadın ve erkeğin toplumdaki rollerine işaret eden toplumsal cinsiyet kalıpları, toplum tarafından cinsiyetin belirli yargılara göre şekillendirilmesiyle oluşur. Kadın ve erkek için uygun olan rolleri belirleyen bu sosyal kavram, toplumda kadın-erkek eşitsizliğine sebebiyet vermekte, kadının toplumdaki rolünü ikincilleştirmektedir. Toplumsal cinsiyet rollerinin ve cinsiyet eşitsizliğinin oluşmasında pek çok faktörün etkisi vardır. Bu faktörlerin en güçlülerinden biri de medyadır. Medyanın bireylerin düşünceleri, davranışları ve değer yargılarının oluşumu ve şekillendirilmesinde önemli bir rol oynadığı bilinmektedir. Medya, cinsiyetçi söylemler üreterek toplumsal cinsiyet eşitsizliğin normalleşmesini sağlayabilme gücüne sahiptir. Bununla birlikte medya aynı zamanda söz konusu eşitsizliği yok etme gücüne de sahip olan önemli toplumsal araçlardan bir tanesidir. Bu çalışmada medyanın toplumsal cinsiyet kalıpları üzerindeki rolü ortaya çıkarılmaya çalışılacaktır.
Türki̇ye’De Göçün Kadin Yaşamina Olan Etki̇leri̇ni̇n Toplumsal Ci̇nsi̇yet Bağlaminda İncelenmesi̇
Atatürk Üniversitesi kadın araştırmaları dergisi, 2021
Çalışmamızda mevcut literatüre dayanarak, göç sürecinden çoğu zaman olumsuz etkilenen bir grup olan kadınların, Türkiye'de göç nedeniyle yaşadıkları sorunları toplumsal cinsiyet bakış açısıyla değerlendirerek soruna dikkat çekilmesi amaçlanmıştır. Literatür taraması sonucunda incelenen 13 yayın çalışmaya dahil edilmiştir. Kadınların göç nedeniyle karşılaştıkları sorunlar; göçün aile yaşamına , sosyal yaşama, çalışma yaşamına, eğitim hayatına, genel sağlık ile üreme sağlığına etkileri alt başlıkları ile toplumsal cinsiyet bağlamında değerlendirilmiştir. Bulgulara göre göç ile birlikte kadınların yaşadıkları temel sorunlar, göç ettikleri ülkenin dilini bilmemeleri nedeniyle sosyal dışlanmaya maruz kalma, eğitimlerinin kesintiye uğraması, çalışma yaşamında toplumsal cinsiyet rollerine dayalı kayıt dışı, düşük ücretli, güvencesiz ve vasıfsız işlerde sigortasız olarak çalıştırılmalarıdır. Diğer temel sorunlar, hem iş yaşamlarında hem de olumsuz yaşam koşulları nedeniyle aile içerisinde istismarın farklı çeşitlerine maruz kalmaları, sosyal güvencelerinin bulunmaması nedeniyle de genel sağlık ve üreme sağlığı hizmetlerine erişimle ilgili sınırlılıklar yaşamaları olarak göze çarpmaktadır. Bu bağlamda göçmen kadınların ve kız çocuklarının göç ettikleri ülkenin dilini öğrenebilmeleri için gerekli düzenlemelerin yapılması ve eğitimlerinin devamlılığının sağlanması, göçmen kadınların çalışma yaşamında erkekler ile eşit statü, eşit ücret ve eşit sosyal haklara sahip olarak çalışabilmelerinin önünün açılması önem arz etmektedir. Maruz kaldıkları cinsel taciz ve tecavüze karşı cezai işlem uygulanması ve şiddete maruz kalan göçmen kadınlara koruma sağlanması, yaşadıkları kamplar ile barındıkları konutlara düzenli ziyaretler düzenlenerek gerekli sağlık hizmetinin sunulması ve sağlık hizmetlerine erişimin önündeki engellerin kaldırılması gerekmektedir.
Morçati Ve Şefkat-Der Örneği̇nde Kadina Yöneli̇k Şi̇ddetle Mücadelede Si̇vi̇l Toplumun Rolü
2017
Turkiye’de 1980’lerde sivil toplum alaninda orgutlenen feministler, kadina yonelik siddeti, ozel alani ve aileici siddeti tartismaya acmislardir. Toplumsal cinsiyet esitsizligi temelinde ortaya cikan kadina yonelik siddetin suc sayilmasinin yaninda, koruyucu ve onleyici calismalara onculuk etmislerdir. 1990’li yillarda geleneksel toplumsal cinsiyet rollerini benimseyen ve inanc temelinde kamusal alanda kadinlarin yer alislarini artirmaya calisan Islamci “kadinci” ve muhafazakâr orgutler de bu surece dâhil olmuslardir. Bu calismada sivil toplumda kadinlarin orgutlenme surecleri ele alinmakta, kadina yonelik siddetle mucadele veren, farkli degerleri ve orgutlenme dinamikleri olan iki sivil toplum kurulusu karsilastirilmaktadir. Ilki, feminist ilkeler temelinde orgutlenen Mor Cati; kadin dayanismasini, yatay orgutlenmeyi ve kadinlar adina politika uretmeyi esas almaktadir. G eleneksel cinsiyet rollerinin yol actigi toplumsal cinsiyet esitsizlikleri temelinde kadina yonelik siddeti ele ...
Saki̇n Şehi̇rlerde Toplumsal Katilim: Somut Olmayan Kültürel Mi̇rasin Korunmasinda Kadinlarin Rolü
2017
Cittaslow Hareketi dogaya zarar vermeden de kentlerin gelisebilecegini savunan bir yerel kalkinma modelidir. Bu model 70 kritere sahiptir ve bu kriterlerin bir boyutunu da kulturel unsurlar olusturmaktadir. Cittaslow hareketinin dayandigi yavas felsefesi somut olmayan kulturel mirasin korunmasiyla paralellik tasimaktadir. Bu calismada Somut olmayan kulturel mirasin korunmasinda yavas sehirlerde yapilanlar katilimci gozlemle toplanan verilerle aktarilmistir. Toplumsal katilim boyutu da 9 sakin sehirde 585 kadinla yapilan anketle ortaya konmustur. Sonuc olarak somut olmayan kulturel mirasin aktarilmasinda kadinlarin etkin rolu bulundugu ve sakin sehirlerde buna yonelik calismalara da etkin katilim sagladiklari ortaya cikmistir.
Mi̇lli̇yetçi̇li̇k, Etni̇si̇te Ve Toplumsal Ci̇nsi̇yet Rolleri̇ Ekseni̇nde Kadin Bakiş Açisi
DergiPark (Istanbul University), 2022
Milliyetçilik, kimi düşünürler tarafından soyut bir kavram olarak tanımlanıp hayal edilmiş bir topluluk olarak görülmesine rağmen, kimi düşünürlerce de daha dinamik ve canlı bir kavram olarak ifade edilir. Bu sebepledir ki, millet kavramı ve onun ışığında milliyetçilik ve etnisite gibi kavramların da dinamizmi aslında sorgulamaların ve farklı yorumlamaların temelidir. Etnik topluluklar, paylaşılan tarihi anılar, kollektif özel bir ad, nüfusun önemli kesimleri arasındaki dayanışma duygusu, ortak kültür ile özel bir yurtla bağlı olma hali olarak tanımlanırken her millet içinde de yer almaktadır. Kadın kavramı ise, millet, milliyetçilik konusundaki hegemonik kuramların çoğunda ihmal edilmiştir. Kadına sadece biyolojik üstünlükleri üstünden bakıp, sembolik roller biçmek yanlış olup milletlerin oluşumunda pek çok rolü göz ardı edilmemelidir. Günümüzde milletleri yeniden üretenlerin kadınlar olduğu teorisinin doğru olduğundan hareket edersek, milliyetçi projelerde kadınlar kendilerine biçilen roller ile farklı yollarla bu projelere dâhil olmaktadır. Ayrıca kadınların yaşadıkları topluma yabancılaşması, kendilerini erkeklerden ayrı görmesi, dışlanması uzun vade de bakıldığında toplumlar için sıkıntılı bir durumdur. Bu çalışmanın amacı, milleti düşüncelerinin merkezine koymuş olan milliyetçilik ideolojisinin kadın gözüyle incelenmesidir. Bu kapsamda öncelikle, milliyetçilik kavramı irdelenmekte ve etnik kimlik, etnik simgecilik kavramları çözümlenmektedir. Milliyetçiliğe dair çalışmalarda uzun bir süre görmezden gelinen milletin bir parçası olarak kadınların, milliyetçiliğin inşa süreçlerindeki rolleri ortaya konmaya çalışılmaktadır.
Türk Destanlarinda Kadina Yöneli̇k Temel Toplumsal Ci̇nsi̇yet Rolleri̇
Avrasya Uluslararası Araştırmalar Dergisi, 2020
Tarihin karanlık evrelerinden nispeten bilinen devirlere gelindiğinde anahanlık döneminden ata erkil döneme geçişin yaşandığı ve bu devrin genel itibarla ilk evresini destan devrinin şekillendirdiği ifade edilir. Türk kültürü açısından belirleyici zaman dilimlerinden biri olarak kabul edilecek destan devri kendi koşulları içerisinde kendi sosyal normlarını, sosyo ekonomik, sosyo kültürel ve sosyo politik koşullarını beraberinde geliştirmiş ve şekillendirmiştir. Kendinden önceki binlerce yıllık sürecin izleri olarak kabul edilecek mitik metinlerden izler taşıyan ve geleceğe bu izleri aktaran destanlar kendilerinden sonraki ve önceki dönemin yorumlanmasında temel materyalleri barındırırlar. Bu dönemin en temel unsuru doğal olarak kahraman merkezli bir bakış açısı ve bu çerçevede kozmosun kaosa dönüşmesini engellemek adına kahramanlara verilen görev ve sorumluluklardır. Türk coğrafyasının genişliği ve medeniyet dairesindeki etkileşim öğelerinin farklılığı nedeniyle zaman ve uz...
Journal of International Social Research
Roman sosyolojik ve tarihsel bir olgudur. Bu nedenle yazıldığı dönemin tarihsel ve sosyal dinamiklerini içeriğinde bulabilmek mümkündür. Toplumsal koşulların değişmesinden romanın olay örgüsü ve karakterleri doğal olarak etkilenmektedir. Nasıl ki Batı romanı asıl büyük sıçramasını sanayi kapitalizmiyle yapmışsa Türk romanı da bir geçmişi olmakla birlikte Batının da etkisinde kalarak Tanzimat süreciyle bir kimlik edinebilmiştir. Çünkü Tanzimat toplumsal yapıyla ilgili önemli sosyal düzenlemeleri yaşama geçirmiştir. Bu toplumsal değişme sürecinde roman konuları değişmiş bundan kadın roman karakterleri de payına düşeni almıştır. Bu arada toplum tarafından inşa edilen cinsiyet hiyerarşisi içindeki kadın temsillerinin romana taşınmasından taviz verilmemiştir. Milli Mücadeleden sonraysa Cumhuriyetin kuruluşu ve Kemalist kadroların toplumda oluşturdukları sosyal reformların bireye ve topluma yansımaları roman sayfalarına aktarılırken, toplumsal yapı Tanzimat döneminden farklı bir şekilde "uluslaşma" tezleriyle işlenmiştir. Çok Partili döneme geçiş ve 1950-60'lı yıllara gelindiğinde ise özellikle tarımdaki kapitalistleşme, göç, yoksulluk ve diğer bazı sosyal sorunlar Türk romanının konuları arasında yerini almıştır. Bunun yanında toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dair söylemler romanlarda var olmaya devam etmiştir. Bu kuşağın romancıları arasında yer alan yazarlar çoğunluk toplumsal gerçekliğe bağlı kalarak kadın ve erkek temsillerini romanlarına taşımışlardır. Tanzimat döneminin romanlarından yola çıkacağımız bu metinde Cumhuriyet dönemi romanlarını değerlendirirken özellikle toplumcu edebiyat içinde yer alan yazarların romanlarını kadın karakterleri işleyiş biçimleriyle de ele alacağız. Bu çalışmanın içeriğinde Orhan Kemal, Kemal Tahir ve Yaşar Kemal'in romanlarında geçen kadın temsilleri genel hatlarıyla toplumsal cinsiyet sosyolojisi bakış açısından hareket edilerek çözümlenecektir.
Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü dergisi, 2021
It is an accepted reality that an unsustainable production and consumption model is at the root of rising inequalities and crises in world economies. At this point, sustainable development has started to be adopted by countries as a model that does not compromise the ability to meet the needs of future generations' while at the same time fulfilling the needs of our day, that takes not only the quantitative growth but also environmental and social sustainability into account. Two of the goals for sustainable development declared by the United Nations for the year 2030 with the slogan of leaving no one behind are to end poverty manifesting itself in various ways from malnutrition to social ostracism and inability to participate in decisions and to actualize gender equality. One of the specific groups experiencing poverty is women with their disadvantageous position in society. It is of critical importance to eliminate gender inequality and women's poverty in order to transfer the knowledge, labor, sensitivity and creative power of the women's population, which makes up half of the society, into life to ensure sustainable development. In this study, women's poverty created by gender inequality in Turkey is examined on the bases of sustainable development. It has been concluded that a sufficient level of improvement has not been achieved in the disadvantaged situations of women in terms of access to education, labor force participation and representation in parliament. In this context, it can be said that the steps taken to eliminate women's poverty due to gender inequality since 1999, when sustainable development policies began to be implemented more intensively, should be carried to a higher level with regulations in economy and public policies
Malatya Yöresi̇ Türkü Meti̇nleri̇nde Toplumsal Ci̇nsi̇yet Bağlaminda Kadin Algisi
International Journal of Social Humanities Sciences Research (JSHSR)
Çeşitli duygu durumlarını ifade ihtiyacının birer ürünü olan türküler, içinden çıktıkları toplumun kadın-erkek algısını gözler önüne sermesi bakımından dikkate değer ürünlerdir. Türküler günümüzde büyük oranda eğlenme, hoşça vakit geçirme işlevlerine hizmet ediyor görünse de temelinde yatan iletişim işlevi ile toplumsal kabulleri nakletmeye devam etmektedirler. Milletlerin yaşamlarında önemli bir yer teşkil eden türküler; sosyal ve kültürel yapıyı, toplumsal değer yargılarını yansıtmaları bakımından önemli ürünlerdir. Bu bakımdan toplumsal cinsiyet mekanizmasının şekillenişini sergilemek bakımından incelemeye değerdirler. Türk halk edebiyatının sözlü verimlerinde icranın hem üretiminde hem de aktarımında önemli bir yeri olan kadınlar, kültürün ve geleneğin korunmasında ve yaşatılmasında oldukça özel bir yer teşkil etmektedir. Malatya türkülerinde en çok ağıt türündeki ürünlerin söyleyicisi olan kadınlar, diğer türkülerde ise genellikle dinleyici pozisyonundadır. Dinleyici oldukları türkülerde kadın genellikle güzellik unsuru olarak kullanılmış ve âşık olunan varlık olarak peşinden koşulan, kavuşulamayan, acı çektiren, vefasız, aldatıcı konumundadır. Bu bağlamda türkülerin hem yaratıcısı hem de ilham kaynağı olan kadınların türküler aracılığıyla toplumsal cinsiyet rollerinin sergilendiğini söylemek mümkündür. Bu çalışmada yazılı kaynaklar aracılığıyla Malatya türkü metinlerinin kadın-erkek algısı bağlamında taranması ile elde edilen bilgiler ışığında kadın ve erkek kavramlarının yöre halkının değerler algısındaki yerini tespit etmek ve yörede kadın algısının ne olduğunu belirlemek amaçlanmıştır. Üç yüzün üzerinde türkü metni incelenmiş ve kadın iç dünyasının türkülere olan yansımaları hakkında çıkarımlarda bulunulmuştur. Türkü sözleri aracılığıyla kadın imgesi tespit edilmeye çalışılmış ve ortaya çıkan bilgilerle yöredeki kadın algısı hakkında değerlendirme yapılmıştır.