Guraba Mecmuası 2. sayısı (original) (raw)

ِ ‫ِيم‬ ‫ح‬ َّ ‫الر‬ ِ ‫ن‬ ‫مٰ‬ ْ ‫ح‬ َّ ‫الر‬ ‫هللاِ‬ ِ ‫م‬ ْ ‫س‬ ِ ‫ب‬ Hamd salât ve selâmdan sonra. Lillâhi'l-hamd; güzel takdîrler aldık. Bu arada, iki noktada da dost îkâzlarına muhâtab olduk. Bunlardan birisi mecmû'amızın teknik tarafı, diğeri de yazılardaki üslûb. Eksiklikleri giderme veya daha güzeli yakalamaya dâir olan tenkîdlere büyük nisbette iĢtirâk ediyoruz. ĠnĢaallâh îcâbını yerine getireceğiz. Lâkin bazıları birbirine zıt olan Ģu tenkîdlerden îcâb-ı hâlde çâresiz birisiniseçmek zorunda kalacağız. Üslûba gelince… Elbette ki buram buram efendilik ve nezîhlik râyihâsı saçan tatlı ve sıcak bir üslûb en güzelidir ve aslolandır. Lâkin, Kur'ân'ı ve Sünnet'i tanıyanlar, yerinde kızmaları ve usturublu hakaretleri yadırgamamalıdırlar. En sahîh rivayetlere uydurma diyen, boynunun üzerine bir ampul gibi takılan ecnebî kafasıyla Sünneti çürüğe çıkaran, yâhud kavun-karpuz seçmekten beter bir usûlle onu elemeye tâbi' tutan, mü'minlerin önderlerine, müfessirlere, muhaddislere salya sümük hakaret eden, onları câhil, ciddiyetsiz ve sorumsuz, hurâfeci gibi yaftalarla yaftalayan, Ġslamî eserlere i'timâdımızı kökünden dinamitleyerek Ģeytânî vesveseleriyle zayıf mü'minleri ĢaĢırtan, müĢriklik karalamasıyla kâmil mü'minlere hakaret eden, hâsılı dînimizi öğrendiğimiz nezîh eserlerimizi ayağının ucuyla teperek çöpe fırlatan kimselere karĢı afedersiniz, dediğiniz Ģu sözlerde, yaptığınız bu iĢlerde galiba, zannedersek, belki de bir eksiklik ve haksızlık bulunabilir, ne dersiniz? YanlıĢ mı düĢünüyoruz? Size karĢı saygısızlık yaptıysak affola gibi ifâdeler mi bizden beklenmektedir?.. En sağlam eserlerimizi uydurma veya uydurmalarla dolu olmakla suçlayanların kitâb kılıklı paçavralarını birazcık olsun tenkîd edersek, nezâketsizlik olacak, bizden çelebilik beklenecek; bu nasıl bir terâzi! Hayır, Ġslâmî edeb çerçevesinde aynıyle karĢılık vermememizi bizden kimse istemesin. Bu noktada serzeniĢte bulunduğumuz bir arkadaĢımız Malcolm X'den bir nakil yaptı. Aklımızda kaldığı kadarıyla meâlen Ģöyleydi: Bir televizyon açık oturumunda hasmıyla tartıĢırken oturumu idare eden kiĢi Malcolm X'e, ne bu hiddet, ne bu Ģiddet, ne bu sertlik deyince O, siz kuzunun kurda neden kızdığını, yâhud henüz tecâvüze uğrayan bir kızın tecâvüz edene karĢı neden öfkeli ve hınçlı olduğunu soruyorsunuz. Benden baĢka neyi bekliyordunuz Ģeklinde cevâb veriyordu. Ne güzel diyordu. Tecavüzcülere ve kurtlara kızamayacak, bir Ģey diyemeyeceğiz; öyle mi? Sevsinler aklınızı. Siz karĢınızdakine her türlü hakareti yapacak, sonra da ondan size karĢı saygılı olmasını bekleyeceksiniz. Edebli fakat vakûr, merhâmetli ama zelîl ve mendebur değil. Halîm ama gayretsiz ve vurdumduymaz değil. Sabırlı ama nemelâzımcı değil. BağıĢlayıcı lâkin, Allah için intikam almayan değil. Yücelten ancak, yerine göre yerin dibine sokmayan değil. Ġhyâ eden lâkin, yerine göre yerle bir etmeyen değil…. Bir münâsebetle bu husûsda Ģöyle demiĢtik: ġahıslarla uğraĢmak, yâhud birilerine karĢı ağır ve saldırgan ifâdeler sarfetmek gibi -kibar ve çelebilerimizce kınanan bir tarz-hakîkaten çok kere doğru bir Ģey değilse de, yerinde olmak ve muhâtab Ģahs-ı muayyen olmamak kaydıyle câiz, hatta lâzımdır. Zîrâ mes'ele, bürhânı[1] arayan ilmî bir mes'ele olmanın yanında, aynı zamânda îmânla ve Ġslâmla da alâkalı bir mes'eleyse, cedel,[2] ilzâm[3] ve benzeri ifâde usûllerine ve üslûblarına da tahammüllü olunur. Allah celle celâlühû, bir çok münkerden sakındırmak üzere, Kur'ân'a sırt çevirenleri arslandan kaçan yaban eĢeklerine,[4] Kitâb'ın içindekilerle amel etmeyenleri kitâb yüklü eĢeğe,[5] ğıybet edenleri de ölü leĢi yiyenlere,[6] benzetmiĢtir. Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz de kimilerini köpeğe,[7] kimilerini domuza,[8] kimilerini pislik böceklerine,[9] kimilerini de eĢek leĢi yiyenlere[10] teĢbîh etmiĢ, "soyu ve ırkıyle böbürlenenlere, 'babanınkini ısır' deyiniz ve bu dediğinizi kinâyeli olarak değil de açıkça söyleyiniz" buyurmuĢtur.[11] Hem, size ve inandıklarınıza durmadan hakaret edenlere, nefsiniz namına değil de îmân gayretiyle ilmî tarzın yanında, resimlerini onlara gösterircesine, yâhud karĢılarına ayna tutarcasına bir üslûb takınmamak efendilik ve ilmîlik değil, yerinde konuĢmasını bilmemek, âcizlik, korkaklık, mıymıntılık ve pısırıklıktır. *** Diyanet yetkililerinden birisi bir arkadaĢımızı telefonla aradı. Yazarlarımızdan Yûsuf Hanîf'ın Diyânet'in Hadîs Projesinde bir papaz bulunduğuna dâir, The Guardian'ın haberi üzerindeki yazısı dolayısıyla, böyle bir Ģey yok, haber yalan, onu ikinci gün yalanladık, nitekim bu yalanlamamız Diyânetin internet sitesinde mevcûddur meâlinde sözler söyledi; fâsık'ın haberini araĢtırmadan yayınlamanın Ğurabâ vasfı ile bağdaĢmayacağı, böylesi bir yalan haberin yüzbin kiĢilik bir câmiayı karalamak olduğu Ģeklinde sitemler etti. Haber, denildiği gibi inĢâellah doğru değildir; kaldı ki, doğru bile olsa, bu kesinlikle yüzbin kiĢiyi değil, sadece projenin mimarlarını ve onu benimseyenleri bağlar. Haberin yalan olması hakîkaten sevindirici bir husûstur. Doğru, fâsık'ın haberi araĢtırılmalıydı. Geç de olsa fâsıkların haberini araĢtıracak netîceyi i'lân edeceğiz… Lâkin, yalanlamada, projede papazın bulunmadığı değil, "bir yabancının danıĢman olarak" bulunmadığı ve dinde reformun olmadığı mevzû edinilmektedir. ĠĢ daha açıklık kazanırsa memnun olacağız. Üstelik haberdeki Papazın ismi, söyledikleri sözler, Ģu yalanlamanın haber kaynağı gazetede bir tekzîb Ģeklinde resmen neĢredilmemesi, elin gâvurunun böylesi bir yalanı söylemeye tevessül etmeye gerek duyup duymayacağı gibi hususlar, ne de olsa insanı düĢündürmektedir. Acaba bu yalanlama da kimi siyasetçilerin, efkâr-ı umûmiyyeyi/kamu oyunu teskîn etme maksadıyla sıkça yapageldikleri yalanlamalar cinsinden olmasın? sorusunu akla getirmektedir. Hem, mevcûd Ģartlar çerçevesinde bundaki inkâr edilecek yanın neresi olduğunu da anlayamadık. En üst yetkililerin hahamlarla ve papazlarla medyaya ve insanlığa diyaloğ mesajları ve pozları verdiği, en tepede ilâhiyatçı akademisyenlerin papaz müsteĢriklerin rahlesinde ders gördüğü bir zaman ve zemînde Ģu haberin garibsenecek ne yanı var? Oryantalistlerden onlarca sene ders alan ilâhiyatçılar, onlardan ne dersi alıyorlar, sâhi? Piyano dersi mi, güzel sanatlar dersi mi, fizik, kimya, biyoloji dersi mi, ne dersi? Elbette ki, ya tefsîr, ya hadîs veya Ġslâm târihi, yâhud dinler târihi veyâhud da dinle alakalı bir baĢka ders… Ġzmir Dokuz Eylül Ġlâhiyat'ta senelerce ders veren papaz, oradakilere ne dersi vermiĢdi? Mûsıkî, zirâat, arkeoloji, gemicilik veya bir baĢka ders vermedi her halde. Hâsılı papazlar Ģu andaki Ġlâhiyatçıların birçoğunun ya meĢâyıhı veya Ģuyûh-i meĢâyıhı; bunun inkâr edilecek hangi yanı var? Esâsen Ģu anda sözü edilen projenin ekibinde bir papazın bulunmasına da bir ihtiyâc yoktur. Artık o merhaleler çok geride kaldı. Dolayısıyla Ģu haberi yazısına malzeme yapan arkadaĢımız -darılmasın-kanâatimizce isâbet etmedi; yanlıĢ yaptı. Biz papazlardan ziyâde onları geride bırakan sözüm ona müslümanlardan bîzârız. Bütün bunları yanlıĢımıza kılıf bulmak maksadıyla da söylemiyoruz. Kesin ve açıkça Ģöyle diyoruz: Bilerek yalan söylemek, yalan haber vermek veya yanlıĢlığı bilindikten sonra bunda ısrâr etmek ve Müslümanları kandırmak bizim îmânî, hukûkî ve ahlâkî ölçülerimize sığmaz. Kimden gelirse gelsin, biz bunu ahlaksızlık ve Ģerefsizlik sayarız. Gazeteye verilip yayınlatılan tekzîb metnini bekliyor, bunu memnûniyetle neĢredeceğimizi i'lân ediyoruz… Bu sayımızda memleketimizin kıymetli alimlerinden Muhammed Salih Ekinci hocamız ile bir mülâkât yaptık. Kendisi inĢaallah her sayımızda mecmuamıza makale verecekler. Yine Darulhikme'nin hocalarından Muhterem Talha Hakan Alp da aramıza katıldı. Yine bu sayımızda Aliyyü'l-Kârî'nin yazmıĢ olduğu el'an mahdut olarak bulunan sarık hakkındaki bir risâlesini Türkçe'ye çevirip neĢrettik. Bu sözü edilen risâle mes'eleyi çok derin hadîs tedkîkleri ile ele almadıysa da fıkhî ölçülerini ortaya koyması bakımından mühimdir. Sözümüze salât, selâm ve hamd ile son veriyoruz.