RUSYANIN KIRIM'DA UYGULADIĞI NÜFUS VE DİN SİYASETİ (original) (raw)
Related papers
KIRIM'IN İLHAKINDA TÜRKİYE'NİN TUTUMU VE İSTİHBARATIN ÖNEMİ
2021
Kırım yarımadası tarihte ve günümüzde önemi büyük bir jeopolitik noktadır, tarihsel süreç içerisinde yarımadanın birçok ulus tarafından kontrol edildiği gözlemlenmesine karşın Rus ve Türk etkisi demografik ve kültürel olarak hissedilir. Karadeniz’in kuzey ucunda olan bu yarım ada stratejik öneminden dolayı tarihte her zaman elinde bulunduran devlet açısından büyük bir önem taşır. Bu çalışmada ise vurgu yapılmak istenen konu Kırım’ın Türklüğü ve Rus etkisine rağmen bölgenin tekrardan Türk egemen olması gerekliliğidir. Bölge hâkimiyetinde sosyal bilimlere yardımcı bilimlerden olan dış politika ve istihbarat biliminin önemi ve bölgede ki tarihsel akışı etki bırakan kırılma anları vurgulanmıştır. Anahtar Kelimeler: Kırım, Rusya, Türkiye, İstihbarat, Jeopolitik
SIRAT-I MÜSTAKİM DERGİSİNE GÖRE RUSYA MÜSLÜMANLARI
Yüksek Lisans Tezi, 2019
Sırat-ı Müstakim Dergisi, 1908-1912 yılları arasında yayınlandı ve toplamda 182 sayıdan oluştu. Derginin kurucuları Ebu’l-Ula Mardin ve Eşref Edip’tir. 1912 yılından sonra Sebîlürreşad ismiyle yayın hayatına devam eden dergi, dönemin İslamcılık görüşünü savunan önemli bir yayın organıdır. Dergi, Rus hâkimiyeti altında yaşayan Müslüman Türklerin dini, siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik faaliyetleriyle yakından ilgilendi. Buna bağlı olarak derginin farklı sayılarında Çarlık Rusya rejiminin ve idarecilerinin Müslüman Türklere yönelik uyguladığı asimilasyon ve baskı politikaları, dergide makale ve haber olarak geniş bir şekilde ele alındı. Bu makale ve haberlerde Rusya’da yayınlanan Rusça ve Türkçe gazetelerden iktibaslar da yapıldı. Dergide, Rusya’daki Türk aydınları ve gazetecilerin makale ve mektuplarına da yer verilerek okuyucuların Müslüman Türk dünyasından haberdar olmaları sağlandı. XX. yüzyılın başlarında Tatar, Başkurt, Kırgız, Özbek gibi isimlerle anılan ve geniş bir coğrafyada yaşayan Müslüman Türk toplulukları, Rusya’nın hâkimiyeti altındaydı. Hâkimiyet altına girdiklerinden itibaren Rusya’nın baskısı altında yaşamlarını sürdüren Müslüman Türkler, Çar II. Nikola’nın 1905 İhtilali üzerine yayınladığı manifesto ile kısa süreli de olsa, birtakım haklar elde ettiler. Müslüman Türkler, sorunlarını görüşmek üzere kongreler düzenlediler ve Rus hükümetinden özellikle siyasi, dini ve eğitim konularında vatandaşlık temelinde eşit haklar talep ettiler. Bu taleplere olumlu yaklaşan Rus hükümeti; yaptığı yasal düzenlemelerle Müslüman Türklere birtakım haklar verdi. Ancak 1907 yılından itibaren Rus hükümeti, Müslüman Türklere tanımış olduğu hakları geri almaya başladı ve eskiden olduğu gibi baskılarına devam etti. Rus hükümetinin, Müslüman Türklerde yaygınlaşan “İttihad-ı İslam” düşüncesinden duyduğu kaygı ve bu kaygıya yönelik Rus gazetelerinin kışkırtıcı yayınlar yapmaları, Müslüman Türklere yönelik baskıların artmasına neden oldu. Bunun sonucunda Rus hükümeti, Müslüman Türklere ait ev, iş yeri, mektep/medrese ve benzeri yerlere baskınlar düzenledi ve suçlu bulduğu kişilere azil, sürgün ve hapis gibi cezalar verdi. Diğer taraftan Müslüman Türklerin, kendi aralarındaki mezhepçilik (Sünni-Şii) ve mektep/medrese (kadim-cedit) gibi ihtilafları, birlik ve bütünlüklerine zarar vermekle kalmadı, Rus hükümetinin baskısını arttırmasına da fırsat verdi. Bu dönemde yaşanan deprem, kuraklık ve yangın gibi afetler de Müslüman Türklerin yaşamlarını önemli ölçüde zorlaştırdı.
19. YÜZYILDA RUSYA’NIN ETİYOPYA’DAKİ SİYASİ VE DİNİ FAALİYETLERİ
19. YÜZYILDA RUSYA’NIN ETİYOPYA’DAKİ SİYASİ VE DİNİ FAALİYETLERİ (Prof. Dr. Mehmet Ali Ünal'a Armağan, Ank. 2018), 2018
Rus Çarlığının Afrika kıtasındaki faaliyetleri hakkında ülkemizde pek fazla akademik çalışma yapılmamıştır. 1718 yılında Büyük Petro döneminde Etiyopya’ya Rusların ilgisi başlamış ancak Petro’nun ölümüyle bu ilgi fazla sürmemiştir. Ancak 1848 yılında Rusya’da Afrika üzerine çalışmaların yeniden başladığını ve 1885 yılından sonra fiili olarak Etiyopya’ya yerleşmeye başladığını görmekteyiz. Bu tarihten sonra Rusların bölgede okullar, dispanserler ve kiliseler açarak misyoner faaliyetlerinde bulunduğu görülmektedir. Bunlardan başka İtalyanlara karşı Etiyopya yerel yönetimini de askeri malzemeler vermek suretiyle desteklediği görülmektedir. Rusya bölgedeki faaliyetlerini 1905 yılındaki Rus Japon savaşından dolayı sonlandıracak ve bölgeyi terk edecektir.
KIRGIZISTAN'DA DİNİ GELİŞMENİN DİNAMİKLERİ VE DİNDARLAŞMANIN NİTELİĞİ
Kırgızistan Sovyet sonrası hızlı bir dini gelişme sürecine girmiştir. Liberal sistemin benimsendiği ülkede Anayasa ve yasalar; demokratik, laik ve insan hakları esaslarına göre düzenlenmiş olduğundan Devlet din eğitimi ve din hizmetleri alanına girmemiştir. Bu durum dini alanda faaliyet gösteren sivil girişimleri teşvik etmiştir. Kadim eğitim kurumlarının uzantısı olan medreseler yerli dini girişimlerin başında gelmektedir. Sovyet sonrası dönemde medrese sayıları camilerle paralel bir şekilde hızla artış göstermiştir. Son 20 yılda Medrese sayısı 20 kat, cami sayısı da 45 kat artmıştır. Ülke genelindeki medreselerin programları ve eğitim faaliyetleri Kırgızistana özgü bir şekilde dini gelişmeyi etkilemektedir. İkinci önemli sivil girişim de Hindistan kaynaklı Tebliğ Cemaatidir. Ülkenin en ücra köşelerine kadar ulaşan cemaat mensupları kapı kapı dolaşarak insanları camie davet etmekte ve camide dini bilgiler vermektedir. Bu cemaatin halen ülkede 600 civarında grubu ve 6000 i aşkın aktivisti bulunmaktadır. Bunlardan başka ülkede faaliyet gösteren dış kaynaklı çeşitli islami grupların dini gelişmeye etkisi çok sınırlı kalmaktadır. Bunların dini anlayışları yerleşik geleneksel dini anlayışla çelişmemektedir. Çok sayıdaki islam dışı misyoner grup da etkili olamamaktadır. Bu grupların yoğun faaliyetleri aksi yönde tesirle insanları kendi değerlerine sarılmaya itmektedir. Kırgızistanda etkin olan İslami grupların tamamının dini anlayışları ve mezhep tercihleri aynı olduğu için toplumda farklı bir dini yönelişe imkan bulunmamaktadır. Çok yönlü sivil çalışmalar ülkede Sünni-Hanefi- Matüridi çizgide hızlı bir dindarlaşma sağlamaktadır. Ancak dini gelişmeyi yönlendiren organizasyonlar üzerinde Devlet kontrolünün bulunmaması, bilgi ve tecrübe yetersizliği bunların giderek radikalleşmesi riskini artırmaktadır.
SAMSUN İLİNDE KIRSAL NÜFUSUN TESPİTİ
GeoCED, 2019
Samsun, Orta Karadeniz bölümünün ekonomik ve sosyal yönden en gelişmiş şehridir. İlde Büyükşehir belediyesi 1993 yılında kurulmuş olup, Karadeniz bölgesinin ilk büyükşehir tüzel kişiliğine kavuşmuş şehridir. Ardından, 2000’de Sakarya, 2012’de Trabzon ve 2013’de Ordu Belediyeleri Büyükşehir olmuştur. Samsun belediyesinin 1993’de büyükşehir olmasıyla, merkez ilçe belediyesi büyükşehir ve dört alt kademe belediye (Gazi, İlkadım, Canik, Atakum) kurulmuştur(Url-1, Url-2). 2004 yılında çıkarılan 5216 sayılı kanunun geçici 2. maddesi ile il nüfusu o yılda 1 milyondan az olan Samsun ilinde büyükşehir belediye sınırı, Valilik binası merkez kabul edilip 20 km yarıçaplı dairenin içinde bulunan sahalar büyükşehir hizmet alanına dahi edilmiştir(Url-1, Şenol, 2019). Nihayet 06.12.2012 tarihinde resmi gazetede yayımlana 6360 sayılı kanunla büyükşehir belediye sınırları il mülki sınırları ile çakıştırılmıştır. Büyükşehir belediyesinin il sınırına tekabül etmesi, köy olan yerleşme birimlerinin idari manada mahalle olarak görünmesine yol açmış, bu da TÜİK ’den Samsun ilinin 2012 yılından sonra kırsal nüfusun ne kadar olduğu bilgisinin doğrudan öğrenilememesine yol açmıştır. Zira 2012’deki yasa ile Artık tüm Samsun nüfusu şehirli gösterilmektedir.
KIRGIZİSTAN'DA DİN EĞİTİMİ VE ARAŞAN İLAHİYAT FAKÜLTESİ
Bu kitabın her türlü hakkı yazarına aittir; tümünün veya bir kısmının izin alınmaksızın basılması, fotokopi veya başka bir yolla çoğaltılması, bilgisayar ortamına aktarılması ve dağıtılması yasaktır. Bu çalışmamı, kurulduğu günden bu yana Kırgızistan'da dini eğitim veren Fakültemizin tüm maddi masraflarını büyük bir özveri ve tevazuyla, samimi bir şekilde karşılayan; böylece Kırgızistan'da İslam dininin doğru bir şekilde öğrenilip yayılmasına büyük hizmet yapan değerli işadamımız Ahmet Kaya Bey'e ithaf ediyorum.
Türkiye’de din özgürlüğünden sıklıkla bahsediliyor olmasına rağmen, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin (İHAM) din ve vicdan özgürlüğüne (md. 9) ilişkin Türkiye’ye karşı verdiği ihlal kararlarına bakıldığında bu ihlal kararlarının hiçbirinin -kelimenin tam anlamıyla hiçbirini- genel tedbirler yönünden, gerektiği gibi yerine getirilmediği görülüyor. 2016 yılının ilk aylarında yürütme ve yargı alanlarında bu konuda iki ciddi gelişme yaşandı. Dinsel zorlamalarla ilgili bu gelişmelerden birincisi, nüfus cüzdanlarındaki zorunlu din hanesi; ikincisi ise ilköğretimdeki zorunlu “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” (DKAB) dersi ile ilgiliydi. Makalede, ilk bakışta olumlu görünen bu gelişmelere yakından bakılmış, İHAM kararlarının uygulanmasını sağlayıp sağlamadığını sınanmış ve İHAM’ın “dinde zorlama” içtihadı konusunda atılan adımların, “zorlama” görüntüsünden kurtulamadığı sonucuna ulaşılmıştır.