Yeme Tutum Bozukluğunun Kişilerarası Şemalar, Bağlanma, Kişilerarası İlişki Tarzları ve Öfke ile İlişkisi (original) (raw)
Related papers
Yeme Tutum Bozukluğunun Kişilerarası Şemalar,
Bu araştırmada, lise ve üniversite öğrencileri ve yeme bozukluğu tanısı almış olan hastalarda kişilerarası şemalar, bağlanma stilleri, kişilerarası ilişki tarzları ve öfke arasındaki ilişkiler araştırılmıştır. Araştırmanın örneklemini, yeme bozukluğu tanısı almış olan hastalar (59) ile üniversite (477) ve lise (521) öğrencileri (14-27 yaş arası) oluşturmaktadır. Lise ve üniversite öğrencileri Yeme Tutum Testinden aldıkları puanlara göre YTT düşük ve YTT yüksek olmak üzere iki grupta sınıfl andırılmıştır. Araştırmada yeme tutumu, Yeme Tutum Testi ile; bağlanma boyutları, Yakın İlişkilerde Yaşantılar Envanteri ile; kişilerarası şemalar, Kişilerarası Şemalar Ölçeği ile; kişilerarası ilişki tarzları, Kişilerarası İlişkiler Ölçeği ile ve öfke yaşantıları da Çok Boyutlu Öfke Ölçeği ile değerlendirilmiştir. Yapılan analizlerin sonucunda, hasta grubunun YTT yüksek gruba oranla daha fazla işlevsel olmayan kişilerarası şema gösterdikleri ve daha fazla öfke toplam puanına sahip oldukları bulunmuştur. Yeme bozukluğu alt tipleri karşılaştırıldığında, gruplar arasında anlamlılık düzeyinde farkların olduğu görülmektedir. Tüm sonuçlar genel olarak değerlendirildiğinde, bulgular işlevsel olmayan kişilerarası şemalar ve öfkenin patolojik yeme örüntüsü ile ilişkili olabileceği şeklinde yorumlanmıştır.
Üniversite Öğrencisi Kızların Yeme Tutumlarının Duygudurum Bozukluğu İle İlişkisi
Anadolu Kliniği Tıp Bilimleri Dergisi, 2016
Bu çalışmada üniversite öğrencisi kızlarda yeme tutumları ile duygudurum bozuklukları arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntemler: Araştırmanın örneklemi, İstanbul ilindeki sekiz farklı üniversitede eğitim gören ve rastgele örnekleme yöntemi ile seçilen 189 kız öğrenciden oluşmaktadır. Araştırmada veri toplama araçları olarak Yeme Tutumu Testi (YTT) ve Duygudurum Bozuklukları Ölçeği (DBÖ) ve araştırmacı tarafından hazırlanan sosyodemografik bilgi formu kullanılmıştır. Bulgular: Araştırmanın sonuçlarına göre, vücut kitle indeksinin duygudurum bozukluğu için risk faktörü olduğu, ayrıca anne-baba ile beraber yaşama durumunun, anne ile olan ilişkinin, gün içerisinde herhangi bir öğünü aile ile aynı sofrada yeme tutumu sergilemenin, fast-food veya abur cubur yeme sıklığının ve diyet yapma eğiliminin yeme tutum ve davranışlarını istatistiksel açıdan anlamlı olarak etkilediği ve yeme bozukluğu gelişmesi açısından bir risk faktörü olabileceği saptanmıştır. Ek olarak, yeme tutumundaki bozulmaların duygudurumda bozulmaya neden olabileceği tespit edilmiştir. Tartışma ve Sonuç: Araştırma sonucunda yeme tutum ve davranışlarının duygudurum üzerinde anlamlı ve pozitif bir etkisi olduğu görülmüştür. Kişilerin aile sofrasına oturma alışkanlıklarının, anne-baba birlikteliğinin, abur cubur yeme ve sık diyet yapma eğilimlerinin duygudurum bozukluğu belirtilerini istatistiksel olarak anlamlı şekilde etkilediği bulunmuştur. Dolayısıyla bu faktörlerle ilgili özelliklerin duygudurum bozukluğu açısından risk faktörü oluşturabileceği kanaatine varılmıştır. Sonuç olarak; söz konusu faktörlere yönelik çocukluktan itibaren alınacak tedbirler gerek yeme bozukluğunun gerekse duygudurum bozuklarının ortaya çıkışını önlemeye yardımcı olabilir. Bu konuda daha geniş kapsamlı çalışmaların yapılmasının uygun olacağı kanaatine varılmıştır.
Duygu Odaklı Terapide Yeme Bozukluklarına Kapsamlı Bir Bakış
Türkiye Bütüncül Psikoterapi Dergisi, 2021
Sağlıklı olmak, kişinin fiziksel olarak kendini iyi hissetmesiyle birlikte psikolojik açıdan da iyi hissedebilmesine bağlıdır. En önemli ihtiyaçlardan biri olan beslenme sağlık için temel şartlardan biridir. Beslenme sürecinde kişinin tutum ve davranışları; genetik, çevre, sosyo-ekonomik düzey, geçmiş yaşantılar, benlik ve beden algısı, psikolojik durumu gibi birçok faktörden etkilenmektedir. Yeme bozukluklarında duygunun rolü, yeme bozukluklarının etiyolojisi ve devamlılığının anlaşılması amacıyla giderek daha fazla tanınmaya başlamıştır. Yeme bozukluklarının önlenmesi ve tedavisinde umut verici hedefler olarak duygu düzenleme ve ilgili süreçlere odaklanmada eşzamanlı bir artış söz konusudur. Bu nedenle duyguların ön planda olduğu bir yaklaşım bağlamında yeme bozukluklarının incelenmesi önemlidir. Duygu odaklı terapi; yaşamın kaçınılmaz bir bileşeni olan duyguların psikoterapi sürecindeki rolünü anlamaya çalışan bir terapi yaklaşımıdır. Duygu odaklı terapide danışanların duygularını tanımaları, daha iyi ifade etmeleri, deneyimlemeleri, kabullenmeleri, düzenlemeleri ve işlevsel bir hale dönüştürmeleri amaçlanır. Bu derlemede duygu odaklı terapinin yeme bozuklukları üzerindeki etkililiğinin incelenmesi amaçlanmıştır. Bu kapsamda duygu odaklı terapi ve yeme bozukluklarındaki duygusal faktörlerle ilgili araştırmalar ve literatür incelenmiştir. Elde edilen bilgilere kapsamlı bir şekilde yer verilmekle birlikte özellikle terapötik süreç ve teknikler üzerinde durulmuştur.
Özet: Anne-baba ya da temel bakım veren kişilerle olumsuz yaşantılar sonucu oluşan erken dönem uyum bozucu şemalar ile yetişkinlik döneminde romantik ilişkilerdeki ya da evlilik ilişkilerindeki doyum arasında ilişkiler mevcuttur. Ayrıca, erken dönem olumsuz yaşantılar sonucu şekillenen bireyin kendisiyle ilgili değerlendirmeleri ve kişilerarası tarzları da ilişki niteliğini ya da doyumunu etkileyebilmektedir. Bu çalışmanın amacı, evli ve romantik ilişkisi olan bireylerin ilişki doyumlarının, erken dönem uyum bozucu şemalar, kendilik algısı ve kişilerarası tarzlar tarafından yordanıp yordanmadığını incelemektir. Araştırmanın örneklemi, 17-54 yaş arası 434 evli ve romantik ilişkisi olan katılımcıdan oluşmaktadır. Katılımcılara, sırasıyla Young Şema Ölçeği-Kısa Form 3, Kişilerarası Tarzlar Ölçeği, Sosyal Karşılaştırma Ölçeği, İlişki Doyumu Ölçeği ve Demografik Bilgi Formu uygulanmıştır. Regresyon analizi sonuçları, ilişki doyumunu, romantik ilişkisi olan bireylerde kopukluk şema alanının; evli olan bireylerde ise ilişki süresi ve kopukluk şema alanının olumsuz yönde anlamlı bir şekilde yordadığını göstermiştir. Her iki grupta da, kopukluk şema alanının ilişki doyumunun düşmesiyle ilişkili olduğu ve yetişkin romantik ve evlilik ilişkilerinde temel bir rol oynadığı görülmüştür. Anahtar kelimeler: Erken dönem uyum bozucu şemalar, ilişki doyumu, kendilik algısı, kişilerarası tarzlar. Abstract: There is evidence that early maladaptive schemas originated from negative experiences with parents or primary caretakers relates to romantic or marital relationship satisfaction in adulthood. In addition, self-assessments and interpersonal styles that develop as a result of early negative experiences can influence relationship quality or satisfaction. The aim of the present study is to examine whether relationship satisfaction of participants who are married and have a romantic relationship is predicted by early maladaptive schemas, self-perception and interpersonal styles. The sample of individuals who are married and having a romantic relationship consisted of 434 participants between the ages of 17 and 54. The participants were given Demographic Information Form, along with Young Schema Questionnaire Short Form 3, Interpersonal Style Scale, Social Comparison Scale and Relationship Satisfaction Scale. The results of regression analysis showed that for participants having a romantic relationship, relationship satisfaction was significantly and negatively predicted by " disconnection schema domain ". For married participants, " disconnection schema domain " and length of relationship significantly and negatively predicted relationship satisfaction. Among both groups, disconnection schema domain was closely related to a decrease in the relationship satisfaction and played a significant role in adult marital and romantic relationships.
Bozulmuş Yeme Örüntülerinde Bağlanmanın Yordayıcı Etkisi: Ergenler Üzerine Bir Çalışma
2021
ÖZ Ergenlik, pek çok bozulmuş yeme davranışının ve yeme bozukluğunun başlangıcı açısından oldukça riskli bir dönemdir. Fizyolojik ve psikolojik birçok problemi beraberinde getiren bu patolojik örüntünün oluşumunu engellemek için bu durumun yordayıcılarının bilinmesi gerekmektedir. Bu çalışmada, erken dönemde ebeveyn-çocuk ilişkisinin niteliğine göre oluşan ve yaşamın ileri dönemlerinde oluşabilecek psikopatolojiler üzerinde etkili olduğu bilinen bağlanma tarzlarının bozulmuş yeme örüntüleri üzerindeki yordayıcı etkisinin incelenmesi amaçlanmıştır. Çalışmanın örneklemini Denizli ilinde bulunan ortaöğretim, lise ve lisans eğitim düzeyindeki ergen bireyler oluşturmaktadır. Yaşları 11-21 aralığında değişen (Ortyaş=15.88; SS=2.98) 300'ü kız, 300'ü erkek olmak üzere toplam 600 ergen bireye ait veriler Sosyodemografik Bilgi Formu, İlişki Ölçekleri Anketi, Duygusal Yeme Ölçeği ve Yeme Bozuklukları Değerlendirme Ölçeği aracılığıyla toplanmıştır. Verilerin analiz aşamasında betimsel analiz yöntemleri, Pearson Korelasyon Analizi ve Çoklu Regresyon Analizi kullanılmıştır. Analizlerde %95 güven aralığı (p<0.05) dayanak alınmıştır. Yapılan Çoklu Regresyon Analizi sonucunda saplantılı ve korkulu bağlanmanın-tıkınırcasına yeme hariç-tüm bozulmuş yeme örüntülerini, sağlıksız diyet davranışının ise tüm bozulmuş yeme örüntülerini yordayıcı güçte olduğu görülmüştür. Çalışma bulguları alanyazın doğrultusunda tartışılmış, bu alanda yapılacak gelecek bilimsel araştırmalar ve önleyici çalışmalar için araştırmacılara ve uzmanlara öneriler sunulmuştur.
Aleksitimi: Bağlanma, Benlik Algısı,Kişilerarası İlişki Tarzları ve Öfke
Bu araştırmanın temel amacı, bireylerdeki aleksitimi ile bağlanma, kendilik algısı, kişilerarası ilişki tarzları ve öfke arasındaki ilişkileri incelemektir. Bu amaç doğrultusunda 18-60 yaş aralığında 591 kişiye Toronto Aleksitimi Ölçeği (TAÖ), Yakın İlişkilerde Yaşantılar Ölçeği, Sosyal Karşılaştırma Ölçeği, Kişilerarası İlişki Tarzları Ölçeği ile Öfkeyle İlgili Davranışlar ve Kişilerarası Öfke Tepkileri Ölçekleri uygulanmıştır. Yapılan istatistik analizler sonucunda eğitim düzeyi düştükçe aleksitimi puanlarının yükseldiği gözlenmiştir. TAÖ'den yüksek puan alan bireyler, düşük puan alan bireylere göre daha yüksek kaygılı ve kaçınmacı bağlanma puanı alırlarken daha düşük güvenli bağlanma puanı almışlardır. Bu bireylerin kendilik algılarının daha düşük olduğu, kişilerarası ilişkilerinde besleyici tarzı daha az, ketleyici tarzı ise daha çok kullandıkları gözlenmektedir. Öfkeyle ilişkili olarak daha saldırgan davranmakta, intikama yönelik, içe dönük ve umursamaz tepkileri daha sık sergilemektedirler. Regresyon analizi sonucuna göre, eğitim düzeyi, güvenli bağlanma, kaygılı bağlanma, kaçınmacı bağlanma, kendilik algısı, besleyici ilişki tarzı, öfkeyle ilgili olarak içe dönük tepki, saldırgan davranışlar ve sakin davranışlar değişkenlerinin birlikte toplam varyansın %38'ini açıkladığı görülmektedir. Bu sonuçlar, aleksitimi ile bağlanma, kendilik algısı, kişilerarası ilişki tarzları ve öfkenin yakından ilişkili olduklarını göstermektedir. Klinik psikoloji alanında aleksitimik özellikleri olduğu belirlenen bireylerle çalışılırken uygulanacak terapi ve eğitim programlarının seçiminde, bu değişkenlerin etkisinin göz önünde bulundurulmasının yararlı olabileceği düşünülmektedir.
Yeme Tutumları ve Travmatik Yaşantılar: Öz Şefkat ve Duygu Düzenlemenin Aracı Rolü
2019
Arastirmada genc yetiskinlerde yeme tutumlari ve cocukluk cagi travmalari arasindaki iliskide oz sefkat ve duygu duzenleme guclugunun araci rolu incelenmistir. Arastirmanin calisma grubunu, seckisiz olmayan uygun ornekleme ile belirlenen 18-40 yas arasi (O𝑟𝑡 = 23.22 ss = 3.96), 345’i kadin ve 159’u erkek katilimci olusturmaktadir. Veri toplama araclari olarak Oz Duyarlik Olcegi, Duygu Duzenleme Guclugu Olcegi, Yeme Bozukluklarini Degerlendirme Olcegi, Cocukluk Cagi Ruhsal Travma Olcegi ve Kisisel Bilgi Formu kullanilmistir. Yapilan araci rol analizlerine gore duygu duzenleme guclugu ve oz sefkatin yeme tutumlari ile cocukluk cagi travmalari arasindaki iliskide araci rol oynadigi bulunmustur. Bulgular literatur cercevesinde tartisilmistir.