Soğuk Savaş Sonrası NATO’nun Değişen Kimliğinin Postyapısalcı Kuram ve Zirve Bildirileri Çerçevesinde İncelenmesi̇ (original) (raw)

Soğuk Savaş Sonrasında NATO’nun Güvenlik Anlayışının Dönüşümü ve Asya-Pasifik’te Değişen Dengelerin NATO’nun Güvenlik Stratejilerine Muhtemel Etkileri

İstanbul Güvenlik Konferansı, 2017

Soğuk Savaş sonrası 1990’lı yıllar ABD’nin gücünü konsolide etmek ve hegemonyasını sağlamlaştırmak amacıyla inisiyatifler geliştirdiği yıllar olmuş, bu kapsamda önceliği yaşlı kıta Avrupa olmuştur. ABD bir taraftan Avrupa Bütünleşmesini desteklerken diğer yandan NATO’nun aynı düzlemde genişlemesine önem vermiş ve eski(meyen) düşman Rusya ile ilişkileri ön planda tutmuştur. Eski Varşova Paktı üyesi Sovyet uydusu devletlerin NATO’ya üye yapılması konusunda ciddi bir başarı elde eden ABD, aynı başarıyı Rusya’nın dost ve müttefik haline getirilmesi konusunda sergileyememiştir. 2000 yılında Vladimir Putin’in iktidara gelmesiyle birlikte Rusya ile ilişkiler tedrici olarak gerginleşmeye başlamış ve bugünkü haline kademe kademe ulaşmıştır.

KÜRESEL KAMU DÜZENİNİN KORUNMASI GÖREVİ VE GÜVENLİK KONSEPTİNİN MİLİTER FORMLARDA YENİDEN İNŞASI: NATO ÖRNEĞİ

International Security Congress, 2022

Bu bildirinin temel amacı, formel açıdan bölgesel askeri bir savunma örgütü olarak tanımlanan Kuzey Atlantik Antlaşması Teşkilatı’nın (NATO) küresel kamu düzeninden sorumlu bir yapıya dönüşümünün analiz edilmesidir. Küresel bir “polis fikri” etrafında şekillenen işlevi ile NATO, “küresel topluma” yönelmiş ve kuruluş metninden itibaren tanımlanmış pratikleri ile liberal savaş aygıtı rolünü de üstlenmiştir. Sözü edilen amaç doğrultusunda NATO’nun kuruluş felsefesini ve hukuki perspektifini doğrudan ve dolaylı olarak şekillendirmiş kurucu metinler analiz edilmiştir. Buna ilave olarak NATO’nun küresel “kamu” düzeninde ulus devlet pratiklerini uygulama potansiyeli kavramsal düzeyde ele alınmıştır. NATO, “sadece saldırıyı önlemeyi veya saldırı olursa onu püskürtmeyi amaç edinen askeri bir ittifak değil, aynı zamanda siyasi, iktisadi ve sosyal alanlarda ortak ve devamlı eylemi de öngören bir İttifak” olarak tanımlanabilir (NATO Enformasyon Servisi, Tarihsiz). Kuruluş Antlaşması’nın atıf yaptığı 1945 tarihli Birleşmiş Milletler Yasası (BMY) 51. Maddesi, üye devletlerden birisinin silahlı saldırıya uğraması halinde BM Güvenlik Konseyi’nin uluslararası barış ve güvenliğin korunması için gerekli tedbirleri alıncaya kadar doğal olan bireysel ya da ortak meşru müdafaa hakkına kısıt getirilemeyeceğini hükme bağlar. Aynı şekilde Kuzey Atlantik Antlaşması’nda, daha sonra Batı Avrupa Birliği’nin (BAB) kuruluş belgesine dönüşmüş olan 1948 tarihli Brüksel Antlaşması’na gönderme yapılır. Bu belgede ise taraf devletlerin, “Almanya’nın yeniden saldırı siyasetine başvurması halinde gerekli … barış ve güvenliği sağlamak ve her türlü saldırı siyasetini önlemek amacıyla … karşılıklı tedbirleri almak” üzere “iktisadi, sosyal ve kültürel işbirlikleri ile meşru ortak savunma haklarını düzenleyecek bir andlaşma yapmaya” karar verildiği belirtilir. Bu iki atıf antlaşmasına ek olarak 1948 tarihli Amerikan Birleşik Devletleri (ABD) 80. Kongresi 2. Oturumunda 239 sayılı Senato Kararı ile “barış, adalet, insan hak ve temel hürriyetlerin, Birleşmiş Milletler çerçevesi içinde gerçekleştirilmesi mümkün olan sıkı bir milletlerarası işbirliğini gerektirmesi dolayısıyla” Birleşik Devletler Başkanı’nın Senato nezdinde görev ve sorumlulukları düzenlenmiştir. 4 Nisan 1949 tarihli Kuzey Atlantik Andlaşması, Antlaşma’nın 10. Madde’sinde ruhunu bulan taraf olmanın “katılım belgesini Amerika Birleşik Devletleri hükümetine” verme koşuluna uygun olarak bu ülke başkenti Washington’da imzalanmıştır. Kuruluş Antlaşması 14 maddeden oluşur. II. Dünya Savaşı sonrasında, savaşın coğrafi olarak erişmediği ABD topraklarında imzalanan Andlaşma, savaş sözcüğüne yer vermezken, “savunma, korunma, uluslararası anlaşmazlık, uluslararası barış ve güvenlik ve adaleti tehlikeye sokma, uluslararası ilişkilerinde BM'in amaçlarına aykırı olacak şekilde güç kullanımı ya da tehdidinden sakınma, silahlı bir saldırı, toprak bütünlüğü, siyasi bağımsızlığı ya da güvenliğinin tehdit, öz savunma hakkı, silahlı kuvvet kullanımı da dahil olmak üzere gerekli görülen eylemlerde bulunarak saldırıya uğrayan taraf ya da taraflara yardımcı olma” kavramları ile şekillendirdiği meşru savunma hakkını, “Kuzey Atlantik bölgesi” ifadeleri ile sınırladığı coğrafi bir alan içinde düzenler. Buna karşın, coğrafi alan, Madde 10’da tüm “Kuzey Atlantik Bölgesinin güvenliğine katkı yapacak durumda olan herhangi bir Avrupa devletini” üyeliğe açarak, bütün olarak kıtayı kapsayacak büyüklüğe eriştirilir.

Kuruluşundan 21. Yüzyıla: 1990’larda NATO’da Devamlılık ve Dönüşüm

Akademik İncelemeler Dergisi, 2015

From its Establishment to 21 st Century: Continuity and Transformation in NATO in the 1990s Murat Gül Öz NATO, 1949 yılında Sovyet yayılmacılığının engellenmesine yönelik olarak kurulmuş bir savunma örgütüdür ve Soğuk Savaş döneminde Batı'nın savunma ve güvenliği açısından hayati bir rol oynadı. 1991'de SB'nin dağılmasından sonra Sovyet tehdidi ortadan kalktığı için uluslararası sistemde barış ve istikrarın hâkim olacağı ve bu bağlamda da NATO'ya artık ihtiyaç kalmadığına yönelik fikirler dile getirildi. Fakat kısa sürede bu yaklaşımın bir yanılsama olduğu anlaşılmıştır. NATO, yeni güvenlik ortamında, bütüncül güvenlik anlayışı odağında 1990'larda bir dönüşüm süreci geçirmiştir. Bu çalışma, bir taraftan kuruluşu ve Soğuk Savaş dönemindeki stratejik vizyonu itibarı ile NATO'da devamlılığı diğer taraftan da uluslararası sistemde ortaya çıkan yeni güç dengeleri ve yeni tehditler bağlamında 1990'larda ortaya koyduğu yeni stratejileri ve geçirdiği dönüşümü ortaya koymaya çalışacaktır. Bu dönemde NATO bir ittifak hattı olmanın ötesine taşınmış ve uluslararası stratejik-siyasi-ekonomik yapının merkezi haline gelmiştir.

SOĞUK SAVAŞ SONRASI DÖNEMDE NATO’NUN ENERJİ GÜVENLİĞİ ALGISI VE TÜRKİYE’NİN KONUMU

İstanbul, 2020 ÖZET Enerji, insanoğlu için hayati önem taşıyan vazgeçilmez bir can damarıdır. Enerji kaynaklarının sınırlı olması bunun yanısıra büyük bir kısmının dünyanın belli bir bölgesinde kümelenmiş olması, devletlerin bu kaynaklara sahip olma isteği uğruna savaşlar, çatışmalar, siyasi dönüşümler yaşaması enerjinin ne denli önemli unsur olduğunu açıklamaktadır. Ekonomik ve siyasi karşılıklı bağımlılığın belirginleştiği süreçte, enerji güvenliği stratejik bir önem arz etmektedir. Enerjinin kritik bu yanı, güvenlik çalışmalarının önemli bir parçası haline gelmesine sebep olmuştur. 1970'lerde gerçekleşen enerji krizi ile birlikte dünya, enerji kıtlığı olasılığının farkına varmıştır. Bununla birlikte, "enerji güvenliği" kavramı NATO üyesi devletler başta olmak üzere devletlerin gündeminde yer almaya başlamıştır. Enerji güvenliği, tam anlamıyla NATO'nun öncelikli konu başlıkları arasına ancak son on yılda girebilmiştir. Bu çalışmada, asıl amacı üye devletlerini askeri tehditlere karşı korumak olan NATO'nun Soğuk Savaş sonrası dönemde düzenlenen zirveler ve zirve bildirileri ile birlikte yayınladığı çeşitli stratejik konseptler ışığında, NATO'nun enerji güvenliği kavramının değişen algısı incelenmiştir. NATO'nun çeşitli belgelerinde enerji güvenliğine ne şekilde yer verildiği değerlendirilerek, enerji güvenliği konusunun NATO çerçevesinde ne yönde şekillendiği üzerinde çalışılmıştır. Tüm bunlarla birlikte Türkiye'nin stratejik önemi ve enerji güvenliği konusunun NATO bazında değerlendirmesi ile çalışma son bulacaktır. Türkiye'nin bulunmuş olduğu konum itibariyle Doğu ve Batı arasında köprü vazifesi gördüğü analiz edilmektedir. Küresel anlamda enerji güvenliğinin sağlanması için kolektif hareket edilmesi gerektiği ve bu bağlamda NATO'nun enerji güvenliği stratejilerinin karşıya geldiği tehditler doğrultusunda şekillendiği ve enerji güvenliğini sağlamada önemli bir rol üstlendiği anlaşılmaktadır.

Küresel Güvenliğin Dönüşümü; NATO Bağlamında Kavramsal, Tarihsel ve Teorik Bir Analiz

Savunma Bilimleri Dergisi, 2018

Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) realist kurama uygun bir şekilde, gerektiğinde güç kullanmak suretiyle Batı Bloğunun güvenliğini sağlamak amacıyla kurulmuştur. Ancak Soğuk Savaş sonrası dönemde, Doğu Bloğu tehdidinin ortadan kalkmasına ve nükleer silahların sınırlandırılması konusundaki girişimlerin olumlu sonuçlanmasına rağmen, NATO'nun mevcudiyetini yitirmediği gözlemlenmiştir. Örgüt, neo-liberal kuram doğrultusunda, üye devletlerin güvenlik iş birliğini kolaylaştırdığı ve insani müdahalede bulunma kapasitesine sahip olduğu gerekçesiyle varlığını sürdürmeye, 1990 sonrası dönemde sorumluluk sahasını da genişleterek "alan dışı" görev ve yetkilerle hegemonyasını arttırmaya devam etmiştir. Ayrıca 11 Eylül 2001 terör saldırılarından sonra, neoliberal kuram yanında sosyal inşacı kuramın; teröre destek veren ülkelere karşı "biz" hissi yaratarak işbirliğini kolaylaştırdığı tezi, varlığının temel dayanaklarından biri olmuştur. Çalışma, küresel güvenlik sistemi içindeki değişimin unsurlarını tespit etmek, eski ve yeni dönem arasındaki bağlantıyı kurabilmek ve değişen/dönüşen güvenlik anlayışında; realist, neo-liberal ve sosyal inşacı kuramlar ışığında, Soğuk Savaş sonrası dönemdeki zirveleri ve müdahaleleri çerçevesinde NATO'nun dönüşümünü değerlendirmektedir.

Dönüşerek Varlığını Sürdüren NATO’nun 2000’lerdeki Yeni Rolü: DEAŞ/Terörizmle Mücadele ve Türkiye

2017

72 Normal 0 false false false EN-GB X-NONE X-NONE Soguk Savas sonrasi donemde ortak savunma orgutu olan NATO’nun 2000’lerde terorle mucadele orgutune donusumunu inceleyen calismanin hareket noktasi, orgutun dagilmak yerine donuserek varligini surdurdugu varsayimidir. Bu baglamda calismanin temel arastirma sorusu; Soguk Savas doneminin bir urunu olan NATO’nun donemin sonlanmasina ve Sovyetlerin dagilmasina ragmen neden dagilmadigi ve nasil varligini surdurdugudur. Makalede gelistirilen uc temel argumandan ilki; NATO’nun 1990’larda kriz yonetimi rolunu ustlenirken, 2000’lerde terorle mucadeleye yonelmesidir. Digeri NATO’nun bu donusumle ustlendigi yeni rollerin ortaya cikardigi cesitli sorunlardir. Ucuncusu ise soz konusu donusumun bir yandan ABD-AB baglantisinin zayiflatirken ote yandan NATO-Turkiye iliskilerinin sorgulanmasina yol acan celiskili bir surec halini aldigidir.