Jan Patočka'nın Tinsel Kişi Kavramsallaştırması (original) (raw)
Related papers
Jan Patočka'nın Tinsel Kişi Kavramsallaştırması Üzerine Bir İnceleme
2022
77 Bildirgesi'nin sözcülüğünü yapmasıyla tarihi bir figür olarak da tanınan Çek düşünür Jan Patočka'ya göre felsefe, kişiyi yaşamın sabit yapı ve anlamlarından kurtararak özgürleştirmektedir. Bunu, politik olanın ve tarihin imkanlarını birer sorunsal haline getirerek yapmaktadır. Ona göre yaşamın bu şekilde sorunsallaştırılması toplumla kurulabilecek üç muhtemel tutumdan hareketle anlaşılır. İlk ihtimal, Sokrates'in yaptığı gibi toplumla çatışmak ve ölüme gitmektir. İkincisi, Platon gibi bir topluluk ümidine tutunarak halktan geri çekilmektir. Üçüncü ihtimal ise sofist olmaktır. İlk iki ihtimalden hareketle Patočka, Sokrates ve Platon'un yaşamı sorunsallaştırdığını düşünmektedir. O, yaşam nedir gibi teorik sorulardan yola çıkarak toplumsal yaşamda özgürlük amacıyla eylemde bulunan kişiyi tinsel kişi olarak adlandırmaktadır. Bu yönüyle tinsel kişi imkanların ufkuna sahip olduğundan, tam olarak kuşatılamayan ve bilinemeyen bir yön taşımaktadır. Tinsel kişi karşısında yer alan aydın kişi ise kültürel bir edim sahibidir ve belli başlı toplumsal gerçekliklerin bir yansımasıdır. Buradan hareketle Patočka, filozofun tinsel kişiye; sofistin ise aydın kişiye karşılık geldiği kanaatindedir. Bu kanaatinden anlaşılıyor ki o, Sokrates’i bir filozof olarak ele almaktadır. Ne var ki Platon’un metinlerinde Sokrates’e filozof yerine bir bilge rolü verildiği görülmektedir. Bu metnin amacı, bir bilge ile bir filozof olmak arasındaki farkı dikkate alarak Patočka’nın tinsel kişi kavramsallaştırmasındaki muğlaklığa dair bir açıklamada bulunmaktır.
Patočka Felsefesinde “Kriz” Düşüncesi Üzerine
GENÇ MÜTEFEKKİRLER DERGİSİ, 2023
Patočka ülkemizde çok bilinen bir filozof değil. Sadece iki kitabı Türkçeye tercüme edilmiş. Üzerine yazılmış makale sayısı da çok azdır. Bu çalışmamızla Türk akademisinde Patočka’nın daha iyi tanıtılmasına vesile olmayı amaçlıyoruz. Bu bağlamda onun felsefesinde önemli bir yer tutan kriz düşüncesini irdeleyeceğiz. Patočka’nın kriz düşüncesinin önemli bileşenleri olan polemos, khorismos, sarsılmışların dayanışması gibi kavramları mercek altına alarak bu kavramlarda ifade edilen fikirleri yakalamaya çalışacağız. Elbette Patočka’nın öncüsü ve etkilendiği kişi Husserl’e değinmeden geçmemiz imkânsızdır. Husserl hem kriz düşüncesi bağlamında hem de genel olarak fenomenolojinin kurucu şahsı olduğu için Patočka’nın görüşlerini etkiler. Çalışmamızda Patočka’nın etkilendiği bir diğer isim Heidegger üzerinde de durmamız icap eder. Husserl’in işaret ettiği kriz, Heidegger’in çalışmalarıyla birlikte anlam değişir. Husserl’in işaret ettiği krizin mahiyetinin ne olduğu, Heidegger’le birlikte bu krizin nasıl bir mahiyet değiştiği çalışmamızda üzerinde duracağımız konulardan olacaktır. Patočka’nın felsefesinde krizin nasıl tanımlandığı ve onun kriz düşüncesinin Husserl ve Heidegger’den hangi açılardan farklı olduğunu irdeleyen çalışmamız, Patočka’nın temel kavramlarının yorumlamasını sunacaktır. Bu çalışmanın Patočka ilgili çalışmalar alanındaki boşluğu doldurmaya katkıda bulunacağını temenni ediyoruz.
ALLAH İNSAN ARASINDA ONTOLOJİK, EPİSTEMOLOJİK VE VAROLUŞSAL BİR İLİŞKİ BİÇİMİ TEVEKKÜL
e-Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi, 2016
Tevekkül kavramı ve doğasını ele almayı amaçlayan bu makale tevekkülün Kur’an ve Sünnet’teki önemini vurgulamak ve insan ile Allah arasındaki ilişkide tevekkülün taşıdığı değeri ortaya koymak üzerinde odaklanmaktadır. Bu makalede/çalışmada tevekkül kavramının doğasında nasıl bir ayrıntı vardır? Kur’an ve Sünnet’te tevekküle yüklenilen anlam ile tevekkülün yaşanılan anlamı arasında herhangi bir farklılık var mıdır? Tevekkül kavramının anlamıyla karıştırılan başka benzer kavramlar var mıdır? Varsa bu kavramların tevekkül ile ilişkisi nedir? Ve tevekkül kavramının anlaşılmasında ne tür katkı sağlamaktadır? İnsan ile Yaratıcısı arasında ne tür bir ilişki biçiminden söz edilebilir? Bu ilişki biçiminde tevekkülün ne tür bir değeri vardır? İnsan ile Allah arasındaki tevekkül ilişkisinin farklı anlamlarda kendisini göstermesi ne tür sorunsalları ve çözümlemeleri açığa çıkarır? Tevekkül kavramı ve doğasından oluşturulan bu sorular bir değerlendirme zemininde ele alınacaktır. Bunun için bu makalede tevekkül kavramının, sözlük ve ıstılahı anlamları tanımlanarak, Kur’an ve Sünnet’te nasıl ele alınıp işlendiği ayet ve hadislerle belirginleştirilerek ele alınacaktır. Tevekkül kavramının yanlış mecralara veya anlamlara sürüklenmesine etki eden bir takım kavramlarla olan ilişkisi üzerinde durulacak, kavramın daha iyi anlaşılması için zemin hazırlanacaktır. Ayrıca tevekkül kavramı Allah ile insan arasında üç temel ilişki biçimi olarak isimlendirilebilecek ontolojik, epistemolojik ve varoluşsal ilişki bağlamında ele alınacaktır. Son olarak tevekkül kavramının Kur’an ve sünnet gibi dinin temel kaynaklarındaki yerini teorik olarak belirlemek, epistemolojik, ontolojik ve varoluşsal ilişki açısından tevekkülün önemi üzerinde durarak bir tür değerlendirmeye gidilecektir.
Tanrı'ya Bağlanma Biçimlerinin Beş Faktör Kişilik Özelliklerine Göre Yordanması
The relationship between God and an individual or the conception of God can be evaluated similarly to the interpersonal attachment styles. Like the first care - giver of a baby, God can provide a secure base, safe haven and comfort to the individuals (Kirkpatrick & Shaver, 1992, p. 267). Personality ensures that an individual is consistent and unique. Each has his/her distinctive features that distinguish him/her from other individuals (McGraw-Hill-Education, 2016, p. 258). Bowlby benefited from two theories, namely Psychoanalysis and Etiology when looking for answers to questions about the nature of attachment style and how it has developed. Psychoanalysis offers two different explanations for the bond between infant and mother. These are Impulse Theory and Object Relations Theory. According to Bowlby, both of these theories are severely flawed. Impulse Theory suggests that the bond between an infant and a mother is libido or psychic energy. The nutrition needs of the newborn baby are seen as the expression of the infant’s sexuality (Holmes, 1993, p. 62). Object Relations Theory assumes that the infant is dependent on both mother and her chest from birth (Klein, 1952, p. 265). According to Bowlby, Freud and Klein have not taken the most important step in studying the bond between the infant and the mother. Because the bond between an infant and a mother is not an instinct stemming from the nutrition or sexuality, but psychologically bond by itself (Holmes, 1993, p. 63). From an etiological point of view, following the mother or surrogate mother of goslings, and in the case of separation exhibiting anxiety-like emotions shows that attachment is different from feeding (Holmes, 1993, p. 64). Attachment Theory not only explains the relationship between the infant and caregiver but also provides information about attachment in romantic relationships (Hazan & Shaver, 1987). Therefore, this theory can also be important in explaining the relationship between God and an individual. Personality can be described as consistent behaviour patterns (Burger, 2006, p. 23) that can be evaluated as an important factor in God attachment process. In this study, five-factor personality traits, namely neuroticism, extraversion, agreeableness, openness to experience and conscientiousness, of McCrae & Costa (1987) are used. The aim of this study is to determine the relationship between styles of attachment to God and personality traits. This study consists of 416 participant between the age of 18 and 63. The distribution of the participants is as follows: 63,13 % women and 36,87 % men. Participation in this research was voluntary. Data were collected utilizing Attachment to God Scale, Five - Factor Personality Scale and Personal Information Form which is developed by the researchers. Data were analyzed with quantitative analysis techniques. In the analysis of the data, besides descriptive statistical techniques, correlation and hierarchical regression analysis of inferential statistical techniques were used. The findings show that there is a positive correlation between agreeableness and conscientiousness of personality traits and secure attachment to God and between conscientiousness and anxious attachment to God. Contrary to the findings of this study, Rowatt & Kirkpatrick (2002) find a negative correlation between insecure attachment to God and agreeableness and conscientiousness. There is a positive correlation between insecure attachment and neuroticism. This inconsistency in the findings can be explained by the fact that the participants are the members of different religious groups. Because according to Miner et al. (2014) although the attachment to God patterns of Muslims and Christians are similar, different theological frameworks between these two religious groups can affect God attachment experience. Openness to experience, agreeableness and conscientiousness explain the variance significantly in secure attachment to God and conscientiousness explains the variance significantly in anxious attachment to God. According to the findings of this study, there is a positive correlation between secure attachment to God and anxious attachment to God. While this finding is consistent with the findings of Korkmaz – Erdoğruca (2012), it is inconsistent with the studies done before. For example, the previous studies that investigate the attachment pattern between an infant and the caregiver, show that there is a consistently negative correlation between secure and anxious attachment (e.g. Sumer & Gungor, 1999). This finding of the study shows that the attachment pattern between an infant – caregiver and God – an individual can be different. Because in attachment relationship between God and an individual, the individual can not directly observe the behaviours or reactions of caregiver, in this case, God. According to Korkmaz – Erdoğruca (2012) another reason can be evaluated as the difference between the religious cultures of the participants. As a result of this study, it can said that the relationship between an individual and God or imagination of God can be different than interpersonal attachment styles. Unlike ‘child – caregiver’ attachment styles, attachment between an individual and God can be different that in this attachment style an individual can have both secure and anxious attachment to God. From here, when it comes to attachment to God, it is possible to consider a new attachment style, namely, ‘secure – anxious’ attachment style. This study seems to be important in terms of providing a different point of view within the concept of attachment. In future research, it can be tested whether a new style of attachment can be formed in this way. The findings of this study are discussed and interpreted in the context of relevant literature. Keywords: Psychology of Religion, Attachment, God, Styles of attachment to God, Personality, Five- factor