Absans Epilepsi Patofizyolojisinde Netrin-1’in Yeri (original) (raw)
Related papers
Kardiyovasküler Hastalıklarda Netrin-1’in Rolü
Arşiv Kaynak Tarama Dergisi, 2018
Müzik ile terapi, hastayı ihtiyaçları doğrultusunda beden-zihin-ruh bütünselliği içerisinde ele alan, kanıta dayalı olarak tedavi sürecini kolaylaştıran, hastanın sıkıntılarını gidermeye yönelik yolda, terapötik ilişki içinde müziğin tüm yönlerinin ve araçlarının bir sistem dahilinde profesyoneller tarafından kullanıldığı uzmanlık dalıdır. Eski çağlardan beri tedavi yöntemlerinin içinde yer alarak olumlu etkileri olduğu görülmüştür. Türk-İslam medeniyetinde de müzikle tedavi merkezleri kurulmuş ve hastalara ilaç tedavilerinin yanında müzikle de tedavi yapılmıştır. Depresyon stres hormonları düzeyini yükselterek kalp hızında artışa neden olur, solunum hızları ve oksijen gereksinimleri dengesi bozulur ve kalp krizi riski artar. Ayrıca uyku durumunda da düzensizlikler ve ağrı algısında rahatsızlıklar yaratmaktadır. Yapılan araştırmalarda müziğin sinir ve endokrin sisteminde olumlu etkileri yaratarak beden-zihin-ruh üzerindeki dengeyi sağladığı gözlemlenmiştir. Bu derlemede kısaca Türk-ÖZET Kalp ve damar hastalıkları dünyada en yaygın hastalıklardandır ve kardiyovasküler hastalıklar en yaygın ölüm sebeplerinden olmayı sürdürmektedir. Kalp yetersizliği problemleri hızla büyümektedir, nedenlerin en önemlisi koroner arter hastalığıdır. Hipertansiyon kardiyovasküler hastalıklardaki çekinceli durumları arttırmak yanında ek kardiyovasküler hastalıklara da risk zemini hazırlamaktadır. Bazı obstrüktif uyku apnesi hastalarında önemli derecede pulmoner hipertansiyon da görülebilmektedir. Kardiyak rehabilitasyondaki standart programların yanında müzik ile terapi sayesinde tamamlayıcı tıp desteği alan hastalarda depresyon ve anksiyetenin azaldığı gözlemlenmiştir. Müzik sağlığımız üzerinde hem psikolojik hem de fizyolojik güçlü bir etki sağlamaktadır. Müzik, hastaların fiziksel, duygusal, bilişsel, sosyal ihtiyaçlarını karşılamada terapötik ilişki içinde sistematik şekilde müzik terapisti tarafından kullanılır. Yapılan araştırmalarda müzik terapinin hastaların duygusal durumunu düzenleyen serotonin, dopamin, adrenalin, testosteron gibi hormonları olumlu etkilediği; kan basıncı, solunum ritmi gibi fizyolojik işlevleri düzenlediği; beyindeki oksijen ve kanlanmanın dengesini sağladığı; anksiyete düzeyini, ağrı seviyesini ve analjezik kullanım miktarını azalttığı; uyku bozukluklarındaki olumlu etkisi gözlenmiştir. Bu makalede kardiyovasküler hastalıklarda müzik ile terapinin fizyolojik, psikolojik, davranışsal durumlara etkileri vurgulanmaya çalışılmıştır.
2020
Nekrotizan fasit gunumuzde nadir gorulen, cilt alti dokular ve fasya tabakasinin nekrozu ile karakterize, hayati ileri derecede tehdit eden bir cesit yumusak doku enfeksiyonudur. Bu calisma ile gunumuzde nekrotizan fasiitli hastalarin prognozunu belirlemede siklikla kullanilan bir skorlama sistemi olan LRINEC (Laboratory Risk Indicator for NECrotizing fasciits) ile ozellikle pankreatit hastaligi ile birlikte anilmakla beraber; infantiller, gastroenterit, doku perforasyonu ve doku nekrozlarinda degeri artan biyokimyasal belirteclerden olan amilazin nekrotizan fasit olgularinda prognoz degerlendirmede birbirlerine olan ustunluklerini degerlendirmeyi amacladik. Calismaya dahil olan hastalarin 19’u erkek (%46.3), 22’si kadindi (%53.7). Calismamizda goze carpan ve en sik etyolojik faktor oldugu dusunulen lezyon perianal abse idi. (n:12) Diger etyolojik faktorler arasinda; gecirilmis operasyon, benzer bolgeye yapilmis coklu enjeksiyon ve idiyopatik sebepler mevcuttu. Olgulara eslik eden e...
Nöroblastomda Survivin’in İlaç Direncinin Belirlenmesindeki Rolü
Turkiye Klinikleri Journal of Medical Sciences, 2011
Nöroblastom tedavisinde kullanılan sitotoksik ajanların bazıları etkilerini apoptoz mekanizmaları üzerinden göstermektedir. Apoptoz mekanizmaları ve ilaç etkileşimleri, üzerinde güncel çalışılan konulardır. Bcl-2, intrensek yolakta apoptoz inhibitörüdür. Bax, Bcl-2 protein ailesinin bir üyesi olup apoptoz agonisti olarak davranır. Fas, transmembran bir protein olup extrensek yolakta apoptozu uyarır. Apoptoz inhibitör protein ailesinin bir üyesi olan survivin ise, doğrudan kaspaz 3 ve kaspaz 7'yi inhibe ederek apoptozu önler. Bu çalışmanın amacı nöroblastom hücre kültür hattında apoptoz ilişkili proteinlerin kemoterapötik ajanlarla etkileşiminin araştırılmasıdır. G Ge er re eç ç v ve e Y Yö ön nt te em ml le er r: : Kelly insan nöroblastom hücrelerine, retinoik asit ve sitotoksik ajanlar (sisplatin, vinkristin, siklofosfamid, etoposid, doksorubisin) ile bunların kombinasyonları; LD50 optimize edilmiş dozlarında 96 kuyucuklu kültür ortamında uygulandı. Apoptoz ilişkili proteinlerden Fas, Bcl-2, Bax ve survivin ekspresyonları immünositokimyasal olarak belirlendi. B Bu ul lg gu ul la ar r: : İlaç uygulanmayan kontrol grubu nöroblastom hücreleri Fas negatif iken, retinoik asit, sitotoksik ajanlar ve kombinasyonlarında değişik düzeylerde Fas ekspresyonu gözlenmiştir. Bcl-2 kontrolde belirgin pozitif iken, sisplatin, etoposid, retinoik asit-sisplatin kombinasyonu gruplarında negatiftir. Bax kontrolde negatif iken, retinoik asit ve retinoik asit-etoposid, retinoik asit-doksorubisin kombinasyonlarında belirgin pozitiftir. Survivin kontrolde negatif iken retinoik asit, sisplatin, retinoik asit-sitotoksik ajan kombinasyonlarında pozitiftir. S So on nu uç ç: : Apoptoz üzerinden etki eden sitotoksik ajanların ve retinoik asitin uygulanması sonrası ekstrensek yolak başlatıcı Fas ekspresyonu ortaya çıkmıştır. İntrensek yolakta ise uygulanan ajanlarla antiapoptotik Bcl-2 ekspresyon azalışı, özellikle retinoik asit ve bazı kombinasyonlarında apoptoz agonisti Bax ekspresyonunun artışı dikkati çekmiştir. Buna karşın intrensek ve ekstrensek yolağın buluştuğu kaspaz ortak sisteminin inhibitörü olan Survivin ekspresyonu artmıştır. Sonuç olarak; nöroblastomda kötü prognostik kriter olarak bilinen 17q kazanç bölgesinde yer alan antiapoptotik etkili survivinin kemorezistansta rolünün bulunduğu ve bu konuda daha ileri düzeyde araştırmaların yapılması gerektiği öngörülmektedir.
Nöröfibromatozis Tip 1 ve Epilepsili Hastaların Klinik Karakteristikleri
Turkish Journal of Pediatric Disease, 2014
Nörofi brozmatozis tip 1 (NF1) tüm dünyada 3000 kişide bir kişiyi etkileyen NF1 tümör süpressör geninin mutasyonunun neden olduğu otozomal dominant bir hastalıktır (1). NF1 çok sayıda cafe-au-lait lekeleri, nörofi bromlar, farklı kemik anomalileri, optik sinir gliomu, aksiler ve ingunal çillenme ile giden bir hastalıktır (2). Ek olarak diğer nörolojik problemler, malign beyin tümörleri, kognitif bozukluklar, dikkat eksikliği ve nöbetler ile yaygın olarak karşılaşılır (2). NF1'de tıbbi tedavi yoktur. Bu yüzden gelişmesi muhtemel komplikasyonlar nedeniyle rutin olarak takip edilmesi gerekir. Amaç: Epilepsi nörofi bromatozisli hastaların yaklaşık %4-7'sinde görülür. Bu oran genel popülasyon için yayınlanan %1-2'den yüksektir. Çalışmamızın amacı, NF1 ve epilepsili hastaların sonuçları ve klinik karakteristiklerini tanımlamaktır.
Epilepsi Tedavisinde Valproik Asit Kullanımı ve Biyolojik Matrislerdeki Tayini
Hacettepe University Journal of the Faculty of Pharmacy, 2022
The Use of Valproic Acid in the Treatment of Epilepsy and Determination of Biological Matrices Review Article ÖZET Epilepsi kronik nörolojik bir hastalıktır ve tedavisi uzun süreli veya ömür boyu sürmektedir. Anti-epileptik ilaçlar epilepsi tedavisinde kullanılan önemli farmakolojik ajanlardır. Epilepsi tedavisinde kullanılmak üzere seçilen anti-epileptik ajan, mümkün olduğunca az yan etkiye sahip olmalı ve nöbet gelişimini engellemelidir. Valproik asit neredeyse tüm epileptik nöbetlerin tedavisinde oldukça etkili olan geniş spektrumlu bir ilaçtır. Güvenilir profili nedeniyle dünya genelinde oldukça yaygın olarak kullanılmaktadır. Tedavi boyunca insan kanındaki valproik asidin terapötik seviyesi izlenmelidir. Bu nedenle, çeşitli analitik yöntemler kullanılarak farklı biyolojik örneklerde valproik asit test prosedürleri önerilmiştir. Bu derlemede, biyolojik örneklerde valproik asidin tayinine yönelik bildirilen analitik metotlar ve bu metotların performans özelliklerine değinilmiştir.
Tıbbi Derleme: Bilinen Mekanizmalarıyla Epileptik Nöbet Patofizyolojisi(2014)
Epilepsi, birçok konjenital/edinsel hasarlanma nedeniyle beynin belli bölgelerinde reaktif astrosit(hasarlanmış glial hücre) oluşumuyla ilişkilidir.Bu yazıda glial hücrelerin nasıl hasarlanıp metabolizmalarının bozularak epilepsiye yol açtıklarını anlamak tedavi stratejileri geliştirmek açısından önemlidir.
Statinlerin Nöroloji Pratiğindeki Yeri
Journal of Experimental and Clinical Medicine, 2009
Statinler, 3-hidroksi-3-metilglutaril koenzim A (HMG-CoA) redüktaz inhibisyonu sayesinde karaciğerde hücre içerisinde LDL-kolesterol seviyesinde azalma sağlarlar. Bu durum karaciğer hücre yüzeyindeki LDL reseptör sayısının artmasına, dolayısıyla plazma LDL seviyelerinin düşmesine neden olur. Ayrıca statinler LDL'nin periferden absorbsiyonunu artırarak karaciğer hücrelerine ve diğer hücrelere girişini ve orada yıkımını artırarak kolesterol seviyesini azaltırlar. Statinlerin kolesterol düşürücü etkilerinin yanı sıra inflamasyon ve oksidasyon, hücre proliferasyonu, endotel fonksiyonları, koagülasyon ve trombosit sistemi üzerine de etkili olduğu gösterilmiştir. Kolesterol artışı ile koroner arter hastalığı arasında ilişki olduğu ve aynı zamanda kolesterol düşürücü tedavinin koroner arter hastalığının önlenmesi ve tedavisindeki önemi değişik çalışmalarla ortaya konmuştur. Benzer mekanizmalarla hiperkolesteroleminin inmede rol oynadığı gösterilmiştir. Bunun dışında multiple skleroz, demans gibi inme dışındaki nörolojik hastalıkların etyolojisinde hiperkolesteroleminin oynadığı rol son zamanlarda araştırılmaya başlanmıştır. Tüm bu çalışmaların sonunda statinlerin nörolojik hastalıklarda kullanımıyla ilgili daha fazla randomize, kontrollü çalışmaya ihtiyaç olduğu sonucuna varılmıştır.
Nörofibromatozis Tip 1 Tanılı Gebede Elektif Sezaryen Operasyonunda Spinal Anestezi Yönetimi
Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi
Nörofibromatozis Tip 1 (NF-1) ektodermal ve mezodermal dokulardaki yaygın etkileri nedeniyle otozomal dominant geçiş gösteren kalıtsal bir hastalık grubudur. Periferik sinirlerde multipl nörofibromlar ile karakterize olan hastalıkta kutanöz pigmente lekeler (cafe au lait spots) mevcuttur. Bu nörofibromlar sadece sinir sisteminde değil, orofarinks ve larinkste de bulunarak laringoskopiyi ve endotrakeal entübasyonu zorlaştırabilir. Bu olgu sunumuyla NF-1 tanılı gebe kadında elektif sezaryen operasyonunda spinal anestezi uygulamamızı sunmayı amaçladık.
Ti̇p 1 Di̇yabette NKT Hücreleri̇ni̇n Rolü
Deneysel Tıp Arastırma Enstitusu Dergisi, 2011
Özet Periferik kan NKT hücre seviyeleri, sitokin profili ve sitotoksik aktiviteyi incelediğimiz çalışmamızda, tip 1 diyabetin farklı dönemlerindeki hasta grupları ve non-diyabetik gruplarda NKT hücrelerinin sayı ve fonksiyon açısından özellikleri incelenerek bu hücre grubunun tip 1 diyabet patogenezindeki olası rolü araştırılmıştır. Tip 1 diyabet teşhis süresi 1 ay-1 yıl olan grup (Grup 1, n:5, yaş ortalaması: 31±7), teşhis süresi 1 yılın üstünde olan grup (Grup 2, n:4, yaş ortalaması: 22±8), tip 1 diyabetiklerin 1. derece non-diyabetik akrabası olan grup (Grup 3, n:7, yaş ortalaması: 30±9) sağlıklı kontrol grubu (Grup 4, n:5, yaş ortalaması: 25±5) ile karşılaştınlmıştır. Flow sitometri yöntemiyle Va24 düzeyleri incelendiğinde, Grup 1, Grup 2, Grup 3'te Va24 düzeyleri kontrol grubuna göre anlamlı derecede düşük bulunmuştur (sırasıyla; p<0.001, p<0.01 ve p<0.05,). CD161 düzeyleri bakımından Grup 1, Grup 2 ve Grup 3, kontrol grubuna göre anlamlı derecede düşük saptanmıştır (p<0.001). Hücre içi IFN-y düzeyleri Grup 1, Grup 2 ve Grup 3'te kontrol grubuna göre anlamlı derecede düşük bulunmuş (p<0.001), ayrıca CD161 ekspresyonu ile hücre içi IFN-y seviyeleri arasında güçlü bir korelasyon saptanmıştır (r=0.78). Grup 1, Grup 2 ve Grup 3'te sitotoksik aktivite kontrol grubuna göre anlamlı derecede düşük olarak bulunmuştur (p<0.001, p<0.01, p<0.05, sırasıyla). Hücre içi IFN-y seviyeleri ve CD161 ekspresyonu, sitotoksite değerleri ile karşılaştınidığmda, anlamlı korelasyon saptanmıştır (r=0.76). CD161 ekspresyonu düşüşüne bağlı olarak gruplardaki IFN-y düzeyindeki azalış, NK ve NKT hücrelerindeki sitotoksik aktivite ile tip 1 diyabetin tanı süresi arasındaki ilişkiyi ortaya koymaktadır. Tip 1 diyabetlilerin birinci derece akrabalarında kontrol grubuna göre düşük olarak saptanan NKT hücre sayı ve fonksiyonları, bu hücrelerin hastalığın preklinik süreçte etkin bir rolü olduğunu düşündürmektedir. Summary In our study, the levels of peripheral blood NKT cells, cytokine profile and cytotoxic activity of type 1 diabetes patients with a disease duration of between 1 month-1 year (Group 1, n:5, mean age: 31±7), disease duration of more than 1 year (Group 2, n:4, mean age: 22±8) and non-diabetic relatives of type 1 diabetic patients (Group 3, n:7, mean age: 30±9) are compared to healty control (Group 4, n:5, mean age: 25±5). Investigating ICA and anti-GAD positivity in these groups, Group 1 and Group 2 showed 100% positivity, whereas Group 3 and Group 4 did not show any positivity of these autoantibodies. Investigating the levels of Voc24 with flow cytometry, the group with disease duration between 1 month-1 year, the group with disease duration of more than 1 year and the group of first degree non-diabetic relatives of type 1 diabetics were found statistically decreased compared to healthy control group (p<0.001, p<0.01 ve p< 0.05, respectively). Among groups, levels of Voc24 were found statistically significant in Group 3, compared to Group 1 and Group 2 (p<0.05). Comparing the levels of CD161 in groups, Group 1, Group 2 and Group 3 are found significantly decreased compared to control group (p<0.001, p<0.001, p<0.001, respectively), and there is no significant difference was found among Group 1, Group 2 and Group 3 (p>0.05). Investigating the levels of intracytoplasmic cytokine IFN-y in groups, Group 1, Group 2 and Group 3 was found significantly decreased compared to control group (p<0.001, p<0.001, p<0.001, respectively). A strong correlation was also found between CD161 expression and intracytoplasmic IFN-y levels (r=0.78).