ERKÂNNAME GELENEĞİNDE SİYER VE TARİH REFERANSLARI -Arnavutluk Arşivinde Bir Yazma Örneği (original) (raw)
Related papers
Eskiyeni Dergisi, 2021
Erkānnamas are texts that reveal the belief and worship system of Bektāshīsm. They are works written after the death of Haji Bektaş Veli and consist of poetic and prose texts that reflect his doctrine. In order to comprehend the belief and worship forms of the Bektāshī doctrine, it is very important to examine all aspects of the Erkānnamas. In the understanding of the Bektāshī tradition, the Erkānnamas have a special place. The na-mes of people who have positive or negative places in the history of Islam, especially in the Bektāshī thought, are also included in the prescriptions. Thus, a history lesson is given, on the other hand, it is grounded with references to the sources of the doctrine. In this article, it has been tried to find clues about the historical consciousness of Bektāshīsm by examining the references to sirah and history in a Bektāshī Erkānnama in the Albanian State Manuscripts Archive. In the research, content information about the aforementioned writing was given and then the way of handling the personalities and historical personalities who took place in sirah was examined. The sirah lesson is also given by referring to the basic personalities of Islam in the Erkānnamas. Almost all the Erkānnamas contain Muhammad, Ali, Khadīja and Fāṭima, which are the subjects of sirah. Muhammed and Ali, who are the most important personalities of Bektāshīsm, are mostly mentioned together. Since he is one of the names at the center of the Bektāshī doctrine, Ali's name is mostly mentioned in the Erkānnama. In the Erkānnama, which is our subject, the members of Ahl al-bayt are also mentioned as the subject of siyrah and history. When Ahl al-bayt is mentioned, Muhammad’s family and especially his wives are meant. An example of starting history with reference to the beginning of humanity as a method of general history books is seen in the Erkānnama. After giving Adam, Eve, Moses, Ib-rāhīm and Prophet Muhammad in an unsystematic method, references are made to the Umayyads, Abbasids and the elders of the sect at the establishment stage, and people from the author’s own period. Husayn and the Karbalāʾ incident are frequently mentio-ned in the Erkānnamas and in this way an awareness of history is built. His abominable murder and the troubles of the Ahl al-Bayt in the person of Hüseyin are constantly on the agenda. Although Ali is the reference point and real personality of the Bektāshī doct-rine, Huseyin’s martyrdom in Karbala has been accepted as a source that gives life to the doctrine and has been constantly tried to be kept alive. The “twelve imams”, who exp-ress the leaders of the Bektāshī tradition, constitute some of the historical figures inclu-ded in the Erkānnama. Another group that can be evaluated in the context of historical figures included in the Erkānnama is the people who are referred to as “Fourteen inno-cent” and martyred in childhood. The Umayyad Period is a period in which strict policies towards Ali supporters were fol-lowed. During this period, there were negative elements in the Bektāshī consciousness of history. Concerning the Umayyads, Muʿāwiya b. Abī Sufyān, his son Yazīd b. Muʿāwiya and Marwān al-Ḥakam were included in the Erkanname. Muʿāwiya fought with Ali and was indirectly responsible for his martyrdom. Yazīd was held directly responsible for the martyrdom of Husayn. Mervan eliminated Ali’s supporters in the process of seizing power. In the Erkānnama, besides historical personalities, sect elders and some geographical places are also mentioned. Aḥmad Yasavī and Haji Bektaş Veli took special places in the Erkanama, which is our subject of study. In addition, cities such as Karbala, Medina, Najaf and Shiraz are often mentioned in the context of the place where twelve imams and fourteen innocent were buried. The name Karbala has taken its place in the Erkânname both as a place and an event. As a result of the research, it was seen that in the Bektāshī Erkānnamas, it was seen that the material of sirah and history was sometimes mentioned with references to events and sometimes people, and a historical perspective was gained. It was understood that this historical consciousness nourished the understanding of tevella and teberra and carried it to the present.
Arnavut Kültür ve Edebiyatında Mevlid Yazma Geleneği
2015
Peygamber efendimize duyulan sevginin ifadesi olarak meydana gelen, gelişen ve canlılığını yitirmeden hayatiyetini devam ettiren mevlid yazma ve okuma geleneği, diğer Müslüman toplumlarda olduğu gibi Arnavut halkın arasında da varlık bulmuş ve gerek yazılı eser olarak ve gerekse kutlama merasimi olarak kültürel hayatta geniş bir yer edinmiştir. Kurumsal organizasyonlarda dȋnȋ hayatı canlandırmak, bireysel planda ise hayatın her safhasındaki değişimleri vurgulama ve anlamlandırma aracı olarak görülen mevlidler, önceleri daha çok Türkçe icra edilmekteydi. Ancak bu kültür ile tanıştıktan sonra, güzel söz söyleme kabiliyeti olanların bu alanda da söz söylemekten kendilerini alamaması sonucu Arnavutçada zengin bir eser birikimi ortaya çıkmıştır. Eğitici karakterinin yanısıra insanların Efendisi Hz. Peygamber'in ismini yaşatmak, onu anmak, ona duâ etmek ve dolayısıyla da şefaatine nâil olmak umudu, Mevlid'in zaman ve mekân içerisinde geniş bir yayılıma sahip gelenek olarak yer etmesini ve canlılığını yitirmeden varlığını sürdürebilmesini sağlamıştır. Burada, tespit edilen mevlidler ve son dönem yürütülen çalışmaların ışığında kültür ve edebiyatımızın bir parçası olan Mevlid'in Arnavut geleneğindeki gelişim seyri ele alınıp değerlendirilmeye çalışılmıştır.
TÜRK ORDUSUNDA KADININ YERİ: TARİHİ PERSPEKTİFTEN BİR DEĞERLENDİRME
Güvenlik Stratejileri Dergisi
Toplumun en önemli unsurlarından bir olan kadın, tarihin her döneminde yaşanılan somut gerçekliğin bir parçası olmuştur. Toplumlar; geleneksel anlayışları, siyasi gerçeklikleri, hayat felsefeleri veya dini kuralları gibi farklılıklar ekseninde ordularında kadınlara yer vermişlerdir. Türk kadını, İslamiyet Öncesi Dönem’den itibaren orduda yer almış ve toplumun güvenlik stratejilerinin ayrılmaz bir parçası olmuştur. İslamiyet Öncesi’ndeki Türk devletlerinden İskitler (Sakalar), Hunlar ve Göktürkler dönemlerinde kadınlar gönüllü olarak orduda görev almıştır. İslami dönemle birlikte düzenli ordular kurulmuş, bu dönem kurulan devletlerde daha çok erkek unsur görev yapmıştır. Anadolu’nun fethinde erkekler ile birlikte kadınlar da görev almıştır. Osmanlı Devleti döneminde, Tımarlı Ordusu ve Yeniçeri Ocağı’nda erkekler vazife yapmıştır. Birinci Dünya Harbi sırasında kadınlar, kurulan işçi taburlarında vazife almıştır. Millî Mücadele döneminde Türk kadını, bağımsızlık mücadelesine katılmış v...
Arnavut Yazınında Türkçe Verintiler
Journal of Turkish Studies, 2016
Turkish language had taken its place in the Balkans not only during the Ottoman period, but even before. The settlement of the Turkish tribes such as Hun, Avar, Bulgar, Pechenek, Kuman coincides with the settlement of the Slavs in the Balkans back in the 7th century A.D. These Turkish tribes had left a mark in the region, particularly in the names of the regional toponyms (town and city names). Furthermore, later, from the 15th century onwards, for over 500 years of Ottoman rule in the Balkans, the Ottoman Turkish had dominated and influenced the local languages (Bosnian, Serbian, Bulgarian, Macedonian, Albanian, Greek, Romanian, Ulach, Pomak and Romani) in the region. As such it had function as a donor language and had given borrowings (borrowed words, suffixes, syntactic structures) to the other languages. Turkish influence in Albanian is observed in both spoken and written language. This study elaborates the usage of Turkish borrowings in the Albanian literature. The analysis are given within the framework of language contact and culture circle theories. Turkish-Albanian relationships during the Ottoman rule in the Balkans are examined. Expansion of Turkish in the Balkans is reviewed. It is observed that Turkish borrowings take an inseparable part in Albanian. It is concluded that Turkish borrowıngs are integrated into Albanian by phonetic and syntactic adaptation. The study gives emphasis on the ongoing usage of the Turkish borrowings in Albanian that resulted due to language contact. It points out that even though there is no existing language contact as such the active usage of Turkish borrowings in Albanian language and its literature is due to the cultural parallelism.
Peçevî Tarihi’nin Yazma Nüshaları ve Zeyilleri
Kadim, 2023
Peçuylu İbrahim Efendi’nin Peçevî Tarihi ismiyle meşhur olan eserinin tam nüshaları, Kanûnî Sultan Süleyman’ın cülûsundan IV. Murad’ın vefatına kadar (926-1049/1520-1640) vuku bulan olayları kapsar. Bu çalışma kapsamında, yurt içi ve yurt dışı kütüphanelerde bulunan 83 adet Peçevî Tarihi yazma nüshası tespit edilmiş, bunlardan dijital kopyaları temin edilen 48 adedi, metin ve kapsam bilgileri bakımından ayrıntılı olarak incelenmiştir. Geri kalanlardan 5’i dışındakilere ait söz konusu bilgiler, bulundukları kütüphanelere ait basılı veya çevrimiçi kataloglardan elde edilmiştir. Bütün bu veriler derlenerek Peçevî Tarihi yazma nüshalarının eksik, tam veya zeyilli olup olmamaları bakımından tasnifi yapılmıştır. Ayrıca eldeki 48 adet Peçevî Tarihi nüshası etraflıca tetkik edilirken yazmalardan üç tanesinin derkenarında kayıtlı bir bilgi sayesinde Peçuylu İbrahim Efendi’nin bugüne kadar tahminlere dayanılarak verilen vefat tarihi tam olarak tespit edilmiştir.
Tarihyazımında Kaynak Olarak Seyahatname: Evliya Çelebi’de Arnavut Bektaşileri
Toplumsal Tarih, 2002
Bugün Bektaşîliğin resmen tanınan dört “inanç grubu”ndan birini oluşturduğu Arnavutluk’ta Bektaşîliğin erken tarihi, özellikle “başlangıç” dönemi, hakkında en az bilgiye sahip olunan konulardan birini oluşturuyor. XVII. yüzyılın ikinci yarısında bölgeyi gezen Evliya Çelebi’nin Seyahatname'sinde yazdıklarının, konuyla ilgili tarihyazımında en önemli kaynak olarak ve farklı yazarlar tarafından “farklı okunarak” kullanılageldiği görülmektedir. Bu makalede, bu yazarların farklı okumaları aktarılırken, genelde “Arnavut Bektaşiliğinin erken tarihi” konulu daha kapsamlı çalışmanın küçük bir bölümü sunulmuş olacak.
Mediterranean Journal of Humanities, 2020
Arapça kökenli bir sözcük olan sayfiye, yaz mevsimini geçirmek üzere gidilen şehre yakın konut ya da bölgeyi tanımlamak amacı ile kullanılmaktadır. Bu çalışmada sayfiye kültürünün incelenmesi ve kentte kaybolan yapısının ortaya konulması hedeflenmiştir. Bu hedefle, İstanbul'un eski sayfiye yerleşimlerinden biri olan Kartal ilçesine bağlı, Orhantepe Mahallesi'nde bulunan Dragos semtinin 1968-2018 yılları arasında yaşadığı mekânsal değişim incelenmiştir. Çalışmada literatür taraması yapılmış, sayfiye kavramı ile ilgili veriler toplanmış, kuramsal bir çerçeve çizilmiştir. Bunun yanında alan çalışması ve sözlü tarih çalışmaları gibi araştırma yöntemleri izlenmiştir. Çalışma kapsamında; sayfiyenin tanımı/ ortaya çıkışı, sayfiye yerleşimleri/gelişim şekilleri, sayfiye mekânları, kıyı sayfiyelerinin arazi kullanımı ve morfolojisi, Türkiye ve İstanbul'da sayfiye kültürü ve bir sayfiye yerleşimi olarak Dragos'un mekânsal değişimi ele alınmıştır. Çalışmanın sonucunda, sayfiye kültürünün kentin tarihi ve fiziksel yapısı bağlamında önemli bir yere sahip olduğu tespit edilmiştir. Öte yandan sayfiye kültürünün uzun yıllar yaşandığı bir yerleşim olmasına rağmen literatürde yer almayan Dragos'un seçkin bir sayfiye olduğu kanısına varılmıştır.
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Hatırat Uluslararası Sempozyumu Bildiriler Kitabı, 2021
Doçent olan Gümüş, aynı üniversitede Doç. Dr. unvanıyla çalışmalarını sürdürmektedir. Musa Gümüş, çalışmalarını Osmanlı son dönemini de için alan Yakınçağ Tarihi alanında yoğunlaştırmıştır. Özellikle Yakınçağ Osmanlı tarihi, Türk modernleşmesi, Mülteciler Meselesi, Türk Düşünce tarihi ve Osmanlı kurumları ve Osmanlı dış politika ve diplomasi tarihi konularında çalışmaları vardır. Bu alanlara dair kitap, kitap bölümü, makale ve bildiri gibi çalışmaları vardır. Musa Gümüş evli ve üç çocuk babasıdır.
Öz Tasavvuf hareketnnn başlangıcı Hz. Muhammed, sahabe ve tâb'ûn devrne kadar götürülmekle beraber, onun müstakl br hareket halne gelmess VIII. asrın knc yarısında başlar, IX. asırda doğuş dönemmnn tamamlar. Basra ve Kûfe cvarında başlayan zühd hareket ve buna bağlı olarak gelşen tasavvuf, zaman çnde yayılarak Mâverâünnehir ve Horasan bölgelerne de ulaşır. Bu bölgelerde tasavvufa yön veren oldukça öneml sûfîler ve tasavvuf teorsyenler yetşşr. Tasavvuf nancı İslamî br temel üzerne kurulmakla brlkte zaman çnde yayıldığı coğrafyalara ve o coğrafyada yaşayanlara göre bazı farklılıklar göstereblmekte ve bu durumda İran tasavvuf anlayışı, Türk tasavvuf anlayışı gb adlandırmalar ortaya çıkabilmektedir. Bu çalışmada da Horasan merkezl Türk tasavvuf anlayışının erken dönem tasavvuf anlayışı le olan lşkss ele alınacaktır. Burada erken dönem tasavvuf anlayışı le kastedlen; Kuşeyrî, Hücvîrî, Kelâbâzî gb tasavvuf teorsyenlernnn eserlernde ssstemleşen ve bu yol üzerne nşa edlen tasavvuf anlayışıdır. Bu yazarların eserler tasavvufun daha çok teork, ssstemleşmmş ya da kurumsallaşmış boyutunu yansıtmaktadır. Horasan merkezl Türk tasavvufu çn de Hacı Bektâş-ı Velî, Ahmed Yesevî gb erken dönem sûfîlernden faydalanılacaktır k bu ssmler de tasavvufun daha çok amelî, rfânî boyutunu temssl etmektedr. Bu sayede ssstemleşmmş tasavvuf anlayışı le Horasan merkezl Türk tasavvufu anlayışının brbryle olan lşkss değerlendrlmeye çalışılacaktır. Abstract e beginning of the su movement goes back to the time of the Prophet, the Companions and " tâbi'ûn " (the second generation following the Companions of the Prophet) time. However, its emergence as an individual movement started in the second half of 8 th century and it completed its emergence period in the 9 th century. Susm developed thanks to the movement of asceticism, which was started in Basra and Kufah cities and spread to Mawarannahr and Khorasan provinces. Innuential and distinguished su scholars who led the way of susm were brought up in these areas. Su worldview is established on an Islamic base; however, it has its variations depending on the geographies it spread over time. Accordingly, we have variations in nomenclature such as Iran susm, Turkish susm. In this study, the relationship between the Khorasan-based Turkish susm and the early period susm will be discussed. What is meant by early period susm here is the susm concept established on and through the works of su theoreticians such as Al-Kushayrī, Hujwīrī, Kalabāzī. e works of these authors reeect the theoretical, systematized or institutionalized dimension of susm. As to the Khorasan based Turkish Susm, we will try to appeal to the views of the sufīs of the