Rudyard Kipling'in Kim'inde Bilginin Önemi̇ (original) (raw)

Kim Kimden Korktu

Bu çalışmada, Türkmenistan'ın yurt dışında yaşayan önemli yazarlarından biri olan Ak Welsapar'ın "Kim Kimden Korktu" adlı masalının Türkiye Türkçesine çevrisi/aktarması yapılmıştır.

Judith Butler Felsefesinde Kimlik Siyasetinin Reddi

Dokuz Eylül Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 2020

Judith Butler’ın kimlik mefhumuna ve her türlü kimlik siyasetinin reddine yönelik yaklaşımına dair kuramsal bir tartışma yürüten bu makale, bu yaklaşımın temelini öznenin sürekli oluş halinde olduğu ve cinsiyetin sahte bir hakikate işaret ettiği tartışmalarına dayandırmaktadır. Öznelerin sabit, cinsiyetlerin ise verili olduğuna yönelik argümanların nasıl bağlantılı bir şekilde içinin boşaltıldığını göstermeye çalışmakta, bu okuma sayesinde kimliklerin temsil siyasetine olanak tanımayan karakterini ortaya sermeyi ve kimlik kavramının yeni anlamlar kazanma potansiyelini görünür kılmayı amaçlamaktadır.

Turgay Kantürk'ün İlk Gibi Son Kitabında İçerik ve Biçim Unsuru Olarak "Kim" Zamiri

Şair, oyuncu ve yönetmen Turgay Kantürk, 1980 kuşağı Türk şiirinin önemli isimlerinden birisidir. 1991 yılında yayımlanan ilk şiir kitabı İlk Gibi Son ile Behçet Necatigil Şiir Ödülü'nü alan Kantürk, bu kitabında biçime gösterdiği özen ve şiirlerinin içeriğinde görülen Baudelaire etkisiyle kendisine özgün bir yer edinmiştir. İlk Gibi Son'da şairin dikkat çeken kullanımlarından birisi "kim" zamiridir. Kantürk, kitabındaki şiirlerde "kim" zamirini doğrudan ve bu kelimeden türetilmiş başka kelimeler şeklinde kullanmıştır. İlk Gibi Son'daki şiirlerde "kim" zamirinin hem içerik unsuru olarak hem de kâfiye yapmak için bir biçim unsuru olarak kullanılması dikkat çekmektedir. Makalemizde Turgay Kantürk'ün bu kitabında "kim" zamirini nasıl kullandığını örnekler üzerinden irdeleyeceğiz.

Kimlikten Kim'liğe: Rizompolitik

Özet Her türden kimlik, nihayetinde, bir aynılık (idem) rejimine tabiidir. Kimlik, bu özelliği itibariyle, donuk bir sabitlik rejimine dönüşme potansiyelini doğası gereği haiz olan bir aidiyet modelidir. Bu sabitlik modeli, daha en başta, ontolojik bir uzlaşma sâiki ekseninde şekillenir. Kimlik, kendilik ve ötekilik diyalektiğinin doğrudan konusudur. Kimlik; kendilik ve ötekilik ilişkisinin karşılıklılık üzerinden hayata geçtiği modern tanınma tarifinin sabitlik rejimini ifade eder. Politikanın asli ve değişmez tek bileşenini kayıtsız bir antagonizma çeperine yerleştiren her türlü okuma; yalnızca aidiyeti değil tanınmayı da çerçeve içine alan bir özdeşlik olarak aynılık mantığından beslenir. Bu çalışma, politikanın karar mahallini belirleyen antagonistik kökün, kararverilemezlikle ikame edilebileceğini savunmaktadır. Çalışma boyunca tanıtılan kim'lik kavramı, herhangi bir aynılık dispozitifini ifade etmez. Kim'lik, yalnızca her türden aynılığa direnci değil, aynı zamanda fark ve oluş'un alagmatiğini de, karara indirgenemez bir soru kipinde açığa serer. Kim'lik; bir aynılık modelini değil, kim oluş'a dair indirgenemez bir soru kipini ifade eder. Kim'lik, varlığın nicedir unutulduğu bir hakikat tasavvuru ve aynılık durumu olarak kimlikle mukayese edilemeyecek biçimde, var'oluşun rizompolitiğine dair spiral bir alagmatikte tecessüm ediştir. Kim'liğin alagmatik indirgenemezliğinden hareketle çalışma, Hegelyen tanınma tarifinde açığa çıkan modern düzen ontopolitiğinin eleştirisini sunuyor. Kim'liğin, farkın indirgenemez biricikliğini ve arası(nda)lığın alagmatik kararverilemezliğini ifade etmeye ehil bir kavram olarak ele alınmasının mümkün olduğunu tartışan çalışma boyunca; kıtasal siyaset felsefesinde öne çıkan iki ayrı fark okumasının eleştirel ontopolitiği üzerinde duruluyor. İlk olarak kim'lik, Gilbert Simondon'un bireyleşme alagmatiği ve bunun Gilles Deleuze'ün fark okuması üzerindeki etkisi bağlamında ele alınıyor. Gilles Deleuze ve Félix Guattari'nin ağaçsı temellerin ötesinde bir ilişkisellik bağlamını resmetmek üzere kullandıkları haliyle rizom, aynılık ontopolitiğinin alternatif bir eleştirisine kapı aralar. İkinci olarak çalışma, Martin Heidegger'in mevcudiyet metafiziği eleştirisi ve bunun politik ontolojide özellikle kimlik ve farklılık tartışmaları bağlamında öne çıkan yansımalarından yola çıkıyor. Mevcudiyet metafiziğinin eleştirisi; kim'liğin yorumlanması açısından ayrı bir müdahale alanı sağlıyor. Heidegger-sonrası eleştirel okumalar açısından; kimliğin aynılık vasfının muktedirsizleştirilmesi temel bir ontopolitik mesele halini almış bulunuyor. Gianni Vattimo'nun 'nâmuktedir düşünce'kavramından hareketle geliştirdiği hermeneutik politika önermesi ile Reiner Schürmann'ın ontoloji tarifi ve Bernard Stiegler'in nâinsani durumu da kapsayan yeni organolojisi bu noktada temel alınıyor. Kim'liğin aporetik karakterinin yanı sıra, temsil sonrası politikanın Schmittçi bir kararcılığa indirgenemezliğini de ifade eden kararverilemezlik ise, Jacques Derrida'nın 'khōra olarak politika' tartışması üzerinden değerlendiriliyor. Çalışma boyunca rizompolitik; direniş heterotopolojilerini hiperepokhal ve paracaesural bir

Turgut Cansever Kimdi Cabasi Ne Idi?, Kent, sayi 4, 2020, s. 78-89.

Kent: Çözüm Üreten Kentler Dergisi, Marmara Belediyeler Birliği, 2020

"Elinizdeki 'Turgut Cansever yazısı' daha önce yazdığım metinlere göre epeyce kısa bir özet. Yazı, içinde yaşadığımız zamanda öne çıkarmak istediğim Cansever biyografisinden kesitleri içeriyor." 2020 yılında onun en önemli projesi olan Beyazıt Meydanı tasarımı üzerine tonlarca beton dökülmüş olarak bekliyor. Akıbeti hala meçhul. 1959’da proje müsabakasını kazandığı ODTÜ Kampüsü projesi kendisine yaptırılmadı. 1980’de Ankara Batıkent için önerdiği kerpiç-ahşap toplu konut projesinden hiç mi hiç ses çıkmadı. Dedelerinin yadigârı İstanbul Kasımpaşa Türabi Baba Tekkesi’ne bilabedel hazırladığı proje dönemin belediye yöneticileri tarafından kabul edilmedi. Ağahan Mimarlık Ödüllü yapısı Türk Tarih Kurumu’na bilinçsiz ve zevksizce ekler yapıldı. Kaldırılmalarını umut ediyorum. Büyükada Anadolu Kulübü Oteli (Abdurrahman Hancı ile, 1951-57) bakımsızlığa terkedilmiş ve zemin katı tasarımın ruhundan esaslı bir şekilde ayrılan bir cephe “iyileştirmesine” (!) maruz kaldı. Ankara Ballıkuyumcu Toplu Konut Alanı projesi (2001) belediyenin emsal arttırma ve “villamsı estetik” tercihlerine kurban gitti. Zeytinburnu-Esenler yeni yerleşim projeleri (Emine Öğün ve Mehmet Öğün ile, 2005) uygulama projesi aşamasına geçilecekken birdenbire durdu. İstanbul Anadolu Yakası Adliyesi (2005) kampüsü projeleri hazırlanmış olmasına rağmen birdenbire el değiştirdi. Proje için büroya gelenler gelmez oldu. Sivas Kaleardı Projesi (Emine Öğün ile, 1998) yaklaşık 20 yıl sonra ilgili belediyenin son derece önemli sayılacak isteği ve mimar Emine Öğün’ün revizyonuyla yeni yeni uygulanıyor. Yeni Şehirler/Pilot Şehir projesi, iyi niyetli bir yorumla, yaklaşık 15 yıldır bürokrasinin tozlu raflarında beklemekte. Hala o raflarda olup olmadığını düşünmek ayrıca manidar. Ve Turgut Cansever’in 60 yıllık mimarlık hayatı boyunca inşa ettiği yapıların sayısı 30’u bulmadı. Yaptığı işi ciddiyetle ve hakkını vererek yaptığı için, eserlerinin azlığına rağmen her biri birer mimari manifesto niteliği taşıdı ve taşımaya devam ediyor. Yukarıda zikredilenlerden başka İstanbul Çengelköy Sadullah Paşa Yalısı Restorasyonu (1949), Adana Karatepe Açık Hava Müzesi (1977-61), İstanbul Üsküdar Salacak Çürüksulu Yalısı Restorasyonu (1968-71), İstanbul Burgazada Ataç Evi (Feyza Cansever ile, 1983-86), Bodrum Sualtı Arkeoloji Enstitüsü (Feyza Cansever ile, 1988-96), Antalya Karakaş Camii (1991-99), İstanbul Kandilli Hadi Bey Yalısı Restorasyonu (Emine Öğün ile, 1994-99) bunlardandı. Hayatındaki bütün olumsuzluklara, engellemelere rağmen mücadele azmini bırakmayan, gelecekten ümidini kesmeyen bir insan olarak Turgut Cansever’in gök kubbede bıraktığı sada her zaman duyulacaktır. Cansever’in şiar edindiği ifadeler şunlardı: “Niyet her şeyin başıdır”, “Umutsuzluk bize has değildir”, “vazife dünyayı güzelleştirmektir”, “bilgi ve seziş önceliklidir”, “mimaride bir şeyin güzel olduğunu bize huzur, neşe, ümitlilik vermesinden anlarız”. Turgut Cansever 22 Şubat 2009 yılında İstanbul Çiftehavuzlar’daki evinde vefat etti. Rahmet olsun.

KADİR GECESİ'NİN KUR'ÂN'IN NÜZÛLÜNDEN ÖNCE BİLİNİYOR OLMASI

Knowing the Night of Qadr before the Descent of Qur’an, 2017

Kur’an’ın nüzûlünün başlangıcını teşkil eden Kadir gecesinin tespitinin mümkün olup olmadığı tefsir, hadis ve siyer kaynaklarında tartışılmıştır. Çoğunluğun kanaatine göre Kadir gecesinin tespiti mümkün değildir. Zira Allah bu geceyi gizlemiş ve Hz. Peygamber’e (a.s) de unutturmuştur. Ayrıca bu gecenin zamanına dair elimizde kesin bir veri de yoktur. Diğer bir kanaate göre, bazı kesin ve muhtemel verilere istinaden bu gecenin tespitini yapmak mümkündür. Kronolojik tefsirin ilk temsilcisi olan Muhammed İzzet Derveze bu gecenin Kur’ân’ın nüzûlünden önce de bilindiğini ifade etmiştir. Derveze’ye göre, Kur’ân’ın inmeye başladığı zaman, İslam’dan önce de bilinen Kadir gecesine tekabül etmiştir. Kur’ân, nüzûlden önce de bilinen bu zamanı aynı isimle zikretmiştir. Müellif, Kur’an’ın ilk inen ayetlerinin Alak suresinin ilk beş ayeti olduğuna dair Buhari ve Müslim rivayetini ve cahiliye döneminde uygulanan “tehannüs” geleneğine dair bilgileri bu kanaatine mesnet edinmiştir. Bu makalenin amacı, Kur’ân-ı Kerîm’de “Kadir Gecesi” olarak geçen zaman diliminin Kur’an’ın nüzûlden önce biliniyor olabileceğine dair kanaati analiz etmektir. Anahtar Kelimeler: Kadir Gecesi, Vahiy, Nüzûl, tehannüs geleneği, kronolojik tefsir. The exact time of the night of Qadr, which is starting time line for Qur’an Revelations has been argued by commentary, hadith and sira resources whether it is possible to determine or not. According to general opinion, it is impossible to determine the time of night of Qadr. Because its time has been hidden by Allah and forgotten Prophet Muhammad. Also, there is no precise data about the time of this night. According to the other opinion, it is possible to define of the night of the Qadr with reference to precise and possible datas. Muhammad Izzet Derveze, who is the first representative of the chronological interpretation, has been claimed that the night of the Qadr could be known before the descent of Qur’an. In his opinion, starting time of the descent of Qur’an had been correspondenced was also known before that night came at the same time. The Qur’an has been called this time with the same name was previously known. This opinion has been supported with Surah ‘Alaq is the first Qur’anic passage to has been revealed, narrated by Bukhari and Muslim, and tahannuth tradition which had been applied during jahiliyya era. The purpose of this text, is to examine the opinion that the night of the Qadr could be known before the descent of Qur’an, which is mentioned in the Qur’an. Keywords: the night of Qadr, Revelation, the descent, tahannuth tradition, chronological interpretati.