KENTİN CİNSİYETLİ MEKÂNLARINDA TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİT(SİZ)LİĞİ (original) (raw)
Related papers
FEMİNİST KURAM BAĞLAMINDA MASALLARDA TOPLUMSAL CİNSİYET
5. Uluslararsı İletişim Öğrencileri Sempozyumu E-Kitabı, 2019
Geçmişten günümüze süregelen anonim masallar, toplum yapısının anlam dünyasını yeniden inşa ederek ataerkil ideolojinin pekişmesini sağlar. Cinsiyete yüklenen anlamların güçlendirilmesine yönelik yazılan masallar kadına ve erkeğe bazı roller biçmektedir. Toplumsal cinsiyet, bireye toplumsal düzlemde davranış ve düşünüş biçimleri kodlar. Bu cinsiyet ayrıştırması kız çocuğunun odasının pembe, erkek çocuğunun ise mavi hazırlanmasından başlayarak, cinsiyete göre oynanacak oyuncakların seçili olmasına kadar uzanır. Kullanılan söylemler ve basmakalıp fikirler kadın kimliğini yeniden şekillendirip ''ideal kadın'' imgesi oluşturmaktadır. Ataerkil toplum yapısında bu söylem ve davranışların nasıl gerçekleştirildiği, pekiştirildiği ve topluma nasıl yansıdığı ele alınacaktır. Masallarda kadının hangi biçimlerde temsil edildiği ve kadına hangi roller biçildiği Feminist Kuram bağlamında, söylem analizi ile anlatılacaktır. Bu çalışmanın sorunu masalların toplumsal cinsiyet rollerini pekiştirmesidir. Ataerkil ideolojiyi yeniden üretmekte olan masallar incelenirken bu çember daraltılarak klasik masallar grubunda yer alan dört masal üzerinden gidilecektir; Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler, Uyuyan Güzel, Rapunzel ve Kül Kedisi masalları ''kadın temsilleri, kadının güzellik imgesi, kadın korkusu, bağımlı ve bağımsız kadın, kadına yüklenen itaatkarlık'' konuları üzerinden analiz edilecektir. Bu çalışmanın amacı masalların kadınlık ve erkeklik rollerini pekiştirerek sunduğunu ve ataerkil ideolojinin devamlılığını sağladığını ortaya koymaktır. Anahtar Kelimeler: Toplumsal Cinsiyet Rolleri, Masallar, Kadın Kimliği, Feminist Kuram, Kültürel.
MİTOLOJİK ANLATININ GÜCÜ: KENTSEL MEKÂNDA ÇAĞDAŞ İZLER
Today, the imaginary power of mythological narratives is used in images that produce new forms of communication and perception. In particular, it appears as instrumental elements such as providing intercultural unification as temporary or permanent elements in the urban environment, shaping the natural with its touristic feature, contributing to the art-oriented creativity environment, and being included in the cultural production and consumption cycle through participation. At the same time, myths, which are defined as a story, an idea, or a symbol that try to explain the tradition or culture of societies, also constitute the source of many behaviors and beliefs motivations with their power to construct a common culture. From this point of view, the starting point of the study was to understand the urban collective consciousness and awareness of the multicultural heritage fed by different cultural narratives through mythological storytelling. A historical journey has been started through contemporary productions produced with the awareness left by mythological narratives and today's urban elements. Within the scope of this study, which is based on these power factors that lie in the narrative of mythology and the ways of reaching today's public space, the foundations of mythology were first laid on the theoretical level, and the conceptualizations made on important myth types were detailed. In line with the information obtained from the concepts, the reflections of the imaginary powers they produce in the urban space are examined by subjecting them to a certain categorization as myths, archetypes and rituals that are fed from symbolic behaviors, symbolic places, symbolic heroes or symbolic objects.
ÇAĞDAŞ SERAMİK PRATİKLERİNDE TOPLUMSAL CİNSİYET ve CİNSİYET TEMSİLİ
Sanat&tasarım, 2024
ÖZET Birçok toplumun genel geçer erkek egemen, cinsiyetçi ve ayrımcı tavrının sanat tarihinin farklı evrelerinde baskın bir güç olarak yer edindiği görülmektedir. Günümüzde ise bu perspektifin feminist hareket sayesinde bir nebze olsun değişmiş olduğu, sanat tarihi ve sanat üretimi alanlarında yeni ve eleştirel bir okumanın getirildiği görülmektedir. Seramik malzeme her ne kadar Geç Paleolitik dönemden beri insan hayatının bir parçası olsa da modernizmle birlikte, tarihsel ifade biçimlerinden sıyrılıp estetik-fonksiyon odaklı bağlam- larını aşarak özellikle 1960’lardan sonra sanatçının bireysel deneyimleri ve içinde yaşadığı toplumsal dinamikleri irdeleyen ve daha çok düşünsel-kavramsal temellere dayanan bir yönelim göstermiştir. ABD’de Funk Art hareketi içerisinde üretimlerini seramik malzeme ile gerçekleştiren sanatçılar, gelenek-güncel çatışması, tüketim toplumu, gündelik hayat, cinsellik-kimlik gibi politik ve sosyolojik olguların üzerine giderek yeni sorgulamalar yarat- mışlardır. Bu makale cinsiyet, toplumsal cinsiyet ve cinsiyet eşitliği kavramlarını sosyolojik boyutlarıyla ele alırken seramiğin hem malzeme olarak hem de üretim biçimi açısından eril ve dişil karşıtlığını tartışmaktadır. Araştırmada modern sonrasından günümüze ka- dar toplumsal yapılanmanın ve toplumsal cinsiyet kavramının çağdaş seramik pratikleri üzerinden nasıl bir öz ve biçimle hayat bulduğu farklı cinsiyet, coğrafya ve sosyo-kültürel yapıdan gelen sanatçıların örnek yapıtları üzerinden betimleyici araştırma yöntemiyle ir- delenmiştir.
YERLİ TELEVİZYON DİZİLERİNDE FARKLILAŞAN TOPLUMSAL CİNSİYET TEMSİLLERİ ÜZERİNE BİR TARTIŞMA
Türkiye’de televizyon yayınlarının başladığı 60’lı yıllardan bu güne, yaklaşık olarak yarım asırlık süre içinde en önemli program türlerinden biri hiç kuşku yok ki televizyon dramaları/dizileridir (serialler ve süren serialler). Ülkemizde televizyon yayıncılığını oluşturan aşamaların tamamında; yapım/üretim, dağıtım ve gösterim/tüketim süreçlerinde yerli diziler, merkezi konumlarını sürekli korumuşlardır. Yıllar içinde televizyon draması altında hızla artan ürün/dizi sayısı, farklılaşan ve melezleşen türler, televizyonun bel kemiğini oluşturan dizi endüstrisi ve iletişim alanında yaşanan teknolojik gelişmelerin bir sonucu olarak ortaya çıkan yeni medya/sosyal medyanın olanakları, bu alanda süren tartışmaların eksenini değiştirerek yeni çerçevelerden bakmayı gerekli kılmaktadır. Bu yazı Türkiye’de yerli dizilerin tarihi içinde yaşanan değişimleri önce genel bir çerçeve çizerek tartışmakta ardından da hem bu değişimlerin izlerinin sürülebileceği bir alan olarak hem de değişimlerin bir sonucu olarak toplumsal cinsiyet temsilleri üzerinde durmaktadır. Yerli televizyon dizilerinde inşa edilen farklı toplumsal cinsiyet temsileri özünde politiktir. Toplum ve medya (yazının odağında televizyon) alanında yaşanan değişimlerle iç içedir. Bu temsillerde; hem sosyal ve-kültürel yaşantımız içindeki gündelik pratiklerin değişim ve dönüşümleri hem de değişmeyen başka bir deyişle sabitlenen ve sürekli meşrulaştırılmaya çalışılan kalıp yargılar ve değerler görülebilir. Yazı bu çerçeve içinde iki ana izlek üzerinden yol almaktadır. İlkinde; farklı bir okuma denemesi olarak popüler yerli dizilerin (tv dramalarının) tarihsel yolculuğu içinde yaşadığı değişimleri/dönüşümleri, toplumsal cinsiyetçi temsiller (kadınlık ve erkeklik durumları ve konumları) üzerinden tartışmakta. İkincisinde ise; bu süreçte değişmeyen, sabitlenen ve sürekli vurgulanan temsilleri ortaya koymaktadır. Bir anlamda yazı, kültürel temsillerden hareketle, televizyonun Türkiye’nin gittikçe otoriterleşen sosyal iklimi içinde, özgürlük alanlarının daraltıldığı bir dönemde yaşadığı değişim ve statükonun sarmalı içindeki ironik durumunu ortaya koymayı amaçlamaktadır. Çalışmada seçilen yerli dizilerde yer alan toplumsal cinsiyetçi temsiller, baş kahramanlar/ana karakterler üzerinden analiz edilmektedir. Dizileri birer metin olarak okumaya çabalayan bu çalışma, dizi-metinlerde yer alan kadın ve erkek kahramanların toplumsal rollerini (kadın/erkek, anne/baba, eş) ve bu rollerin yıllar içindeki değişimine bağlı olarak değişen ve değişmeyen, daha da güçlenen sosyo-kültürel değerleri tartışmaya açmaktadır.
Yürütmüş olduğunuz çalışmada genel olarak kadının toplumsal düzen içerisindeki konumunu etkileyen etmenler incelenmekte, kadınların toplumsal değişimlerden nasıl etkilendiği ve nasıl etkilenebileceği sorularına cevaplar aranmaktadır. Kadınlar üzerindeki erkek egemenliği, şekil değiştirse dahi kırsal toplumlardan kapitalist toplumlara kadar tarihin her dönemde var olmuştur. Toplumsal ilişkilerde ilk bakışta cinsiyet özelliği ile hiçbir ilişkisi yokmuş gibi görünen birçok problem temelde ataerkil söylem ve toplumsal cinsiyet tanımlamaları ile ilişkilendirilmektedir. Bu nedenle kadınların toplumumuzdaki konumlarını anlamak adına; ekonomik olguların yanı sıra sosyal kavramların etkileri üzerinde de durulması gerekmektedir.
KIZIL KALE ADLI ÖYKÜ KİTABINDA TOPLUMSAL CİNSİYET
ÖZET Roman ve öykülerinde kadının bireysel ve toplumsal konumunu farklı açılardan sorgulayan Erendiz Atasü, ataerkil sistemin tüm verili değerlerini cesur bir tavırla eleştiren feminist bir yazardır. Atasü, toplumsal cinsiyete dair düşüncelerini eğitim düzeyi, yaşı, sosyal sınıfı birbirinden farklı kadın karakterlerin benlik algısı ve kimlik oluşumları üzerinden ifade eder. Medeniyet tarihi boyunca eril iktidarın kadına bakışındaki cinsiyetçi tutuma karşı çıkan yazar, " Kızıl Kale'' adlı kitabında yıkılan ve yıkıntılardan yeniden doğan uygarlıkları 'kadın sorunsalı' açısından irdeler. Bu çalışmamızda yazarın imgesel bir anlatımla kadınlık hallerini tarihsel serüven ışığında nasıl ele aldığı değerlendirilecektir. Cinsellik, evlilik, aşk, yaşlılık gibi temaların işleniş biçimleri toplumsal cinsiyet rolleri ışığında incelenecek, Kızıl Kale adlı öykü kitabında " Eski Zaman Masalları " ve " Üçleme " başlıklı ilk iki bölümde yer alan altı öykünün tahliliyle ortaya konulacaktır. Çalışmamızın amacı, öykülerdeki kadın karakterlerin bireysel ve toplumsal kimlik arayışlarındaki benzerlik ve farklılıkları ortaya koyarak kadın yazar duyarlığı ile yazılan edebi metinde toplumsal cinsiyet rollerine karşı sergilenen tutumu yansıtmaktır. Erendiz Atasü, kadın bedenini aşağılayan ataerkil kültürün ikiyüzlü toplumsal ahlakına tüm eserlerinde karşı çıkarak kurguladığı kadın karakterlerin benlik sorgulamalarına sıkça yer vermektedir. Kızıl Kale'de yer alan metinlerin çözümlemesinde kadın bakış açısına odaklanan feminist eleştiri metodu kullanılarak kadın karakterlerin bireysel ve toplumsal kimlik arayışları irdelenecektir. Ayrıca yazarın kendi cinsiyetinin metnin içyapısına yansıma halleri, Foucault'un iktidar araçlarına dair analizi başta olmak üzere farklı kuramcıların bakış açılarıyla değerlendirilecektir.
TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİNİN KENTE YANSIMASI: KADIN DOSTU KENT PROJESİ
Toplumsal cinsiyet kavramı, insanların doğumla birlikte edindikleri biyolojik cinsiyetle ilişkilendirilen elde ettikleri ve toplum tarafından verilen temel görev ve sorumluluklar olarak ifade edilir. Cinsler arasındaki farklılığın temeli insanlık tarihinde avcı toplayıcı olarak bilinen en erken döneme kadar uzanır. “Kadın Dostu Kent Programı”, yerel yönetimler açısından toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamaya yönelik ilk program olma özelliğini(Tekinbaş, 2015:7) taşıması bakımından da önemlidir. Program kapsamında kadınların sosyo-ekonomik ve kültürel alanda güçlenmesi, kentte sunulan tüm hizmetlerden eşit şekilde yararlanabilmesi ayrıca projenin sürdürülebilirliği için düzenlemelerden öte eşitlikçi bakış açısının ana akım haline getirilmesi adına yerel düzeyde bir takım düzenlemeler ve uygulamalar başlatılmış ve devam etmektedir. Kadın Dostu Kentler Projesi, Türkiye’de kentler noktasında toplumsal cinsiyet eşitliğinin yerleştirilmesi için 2006’dan bu yana önce 6 ilde başlayan bugün ise 12 ile ulaşmış olan önemli bir deneyimdir.Bu çalışmada,toplumsal cinsiyet eşitliği konusu teorik olarak tartışılarak, ülkemiz için oldukça yeni bir kavram olan kadın dostu kent anlayışı çerçevesinde ele alınmıştır.