Gençlik, Şiddet ve Milliyetçilik: 1934 Yazında Öğrencilerin İzmirli Azınlıklara Karşı Seferber Edilmesi (original) (raw)
Related papers
TÜRKİYE'DE SOSYAL POLİTİKA VE MİLLİYETÇİLİĞİN KESİŞMESİNDE 1934 İSKAN KANUNU VE ÇİNGENELER
GENÇ ARAŞTIRMACILAR TARTIŞIYOR Siyasi İlimler Türk Derneği VIII. Lisansüstü Konferansı Bildirileri Seçkisi
ÖZET Bu makale 1934 İskan Kanunu deneyimi ışığında Türkiye'de tek parti rejiminin sosyal politikalarıyla "homojen bir millet yaratma" hedefi arasındaki ilişkiyi in-celemektedir. Makalenin odağını İskan Kanunu'nun çıkmasına yol açan özel ta-rihsel koşullardan daha çok, devletin sosyal politika girişimlerinin kendi sınırları içinde homojen bir ulusal kimlik yaratma ve sınırlarını göçebe Çingeneler gibi "istenmeyen unsurlara" karşı koruma çabalarıyla ilişkilenme biçimleri oluştur-maktadır. Çalışmada öncelikle İskan Kanunu bir sosyal yardım politikası olarak incelenecek ve Türkiye'deki refah rejiminin belirleyici özelliklerinin kanuna yansıdığı noktalar aranacaktır. Daha sonra ise, milliyetçiliğin ırkçılıkla kurduğu çapraşık ilişkiyi gün ışığına çıkarmak amacıyla söz konusu kanun Türkiye'de resmi milliyetçiliğin bir yansıması olarak değerlendirilecektir. Makalenin son kısmında Çingeneliğin resmi tahayyüldeki tanımında "öteki" ve "yardımı hak etmeyen fakir" kategorilerinin kesişmesi ele alınacaktır.
İzmir'deki Azınlıklara Uygulanan Ayrımcılık
Bu çalışmayı yapmamdaki amacı birkaç kelimeyle anlatmak gerekirse; Mevcut hükumetin uyguladığı ayrımcı tutumların insanlar üzerinde nasıl etki bıraktığı, özellikle gayrimüslim adı altında ayrımcılık yapılan azınlıkların günümüzdeki bu durumdan nasıl etkilendiklerini. Din baskısını üzerimizde oldukça fazla hissettiğimiz son yıllarda azınlıkların kendi inançlarını özgür bir şekilde yaşayıp yaşayamadıklarını ve İzmir’deki azınlıkların geçmişten günümüze yaşadığı ayrımcı tutum ve davranışların günümüz nesline etkileri hakkında bilgi sahibi olmak istedim.
Osmanlıdan Arda Kalanlar ve Azınlıklar: 1934 Trakya Olayları
Özet Osmanlı Devleti geniş topraklara yayılmış bir imparatorluk olduğundan içinde birçok farklı etnik ve dini unsurlar barındırmıştır. Gittikçe değişen ve dönüşen dünyada yeni fikir akımlarının etkileriyle siyasi yapılar da ve dolayısıyla devletler de değişim ve dönüşüme uğramışlardır. 1789 Fransız İhtilalinden sonra doğan ulus devlet fikri bu tarihi takiben sonraki yüzyıllardan günümüze etkisini sürdürmüştür. Bu yeni fikir akımlarının etkisiyle uluslar hızla devletleşme sürecine girmek için çok uluslu imparatorluklarda isyanlar başlatmışlardır. Osmanlı Devleti’nde hızla gelişen bu süreç ve devletin zayıf yapısı gittikçe küçülme ve daralmaya sebep olmuştur. Birinci dünya savaşından sonra Osmanlıdan arda kalanları koruyup bir ulus kimliğine büründürmek isteyenler siyasi, ekonomik ve sosyal sebeplerden dolayı toplumu Türkleştirme çabası içerisine girmişlerdir. Bu yüzden ayrık otlar sayılan her kesim bahçenin verimliliği için ayrışmaya tabi tutuldu. Bu düşünce Osmanlının son zamanlarından başlayıp Türkiye tarihinde önemli hadiselere neden olmuştur. 1915 Ermeni tehciri, 1934 Trakya Olayları, isim değişikliği kanunu, zorunlu iskân politikaları, varlık vergisi bunlardan bazılarıdır. Bu çalışmada Trakya Yahudilerinin Osmanlı devleti dönemindeki sosyo-ekonomik durumlarına ve 1934 Trakya olaylarının yaşanmasını ortaya çıkaran koşullara değinmeye çalışacağız.
İzmir Basınında 1954 Kıbrıs Olayları
2013
II. Dunya Savasi’ndan sonra ortaya cikan yeni duzenin bir yansimasi olarak Kibrisli Rumlar adanin Yunanistan’a ilhaki tezini ortaya atmislardir. Yunan hukumeti bu surecte Turk ve Ingiliz dostluk iliskilerinin hassasiyetine ragmen konuyu BM’ye tasimak suretiyle Kibris’i topraklarina katmak icin yogun diplomatik faaliyetlerde bulunmustur. Bu calismalarla Yunanistan siyasal ve hukuki kazanimlar elde etmek istemis; ancak BM’deki muzakerelerde uluslararasi toplumu tam olarak ikna edememis ve istedigi sonuca ulasamamistir. Adada yasayan Turklerin sayica az olmasi, ekonomik ve siyasal varliktan yoksun olmalarinin yani sira Turkiye’nin cesitli nedenlerle Kibris davasina ilgisiz kalmasi 1954 Kibris olaylarinda Rum kesiminin elini guclendirmistir
Türkiye'de Burslu Olarak Okuyan İranlı Öğrenciler (1934-1950) * Barış METİN
Türkiye Cumhuriyeti ile İran Devleti arasında 1930’lu yılların başında sınır meselelerine bağlı asayiş sorunlarının çözümü sonrasında yeni bir dönem başlamıştır. Bu süreçte İran Şahı Rıza Pehlevi, Türkiye Cumhuriyeti’ne resmi bir ziyaret gerçekleştirerek Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından ağırlanmıştır. İlerleyen dönemde ise iki ülke arasındaki iyi ilişkiler devam etmiş ve 1936 yılında eğitim alanında bir işbirliği anlaşması imzalanmıştır. Buna göre, belirli sayıda İranlı öğrencinin tüm masrafları Türkiye Cumhuriyeti tarafından karşılanmak suretiyle İstanbul ve Ankara’daki okullarda eğitim görmeleri kararlaştırılmıştır. Ancak bu anlaşma İkinci Dünya Savaşı yıllarına kadar çeşitli nedenlerle uygulamaya geçememiştir. 1943 yılında İran’dan öğrencilerin Türkiye’ye gelmesine dair resmi adımlar nihayet atılmış ve 19431944-1945 yıllarında İran’dan Türkiye’ye yaklaşık yüz yirmi öğrenci gelmiş ve bunların farklı fakülte, yüksekokul ve liselere kayıtları yapılmıştır. Söz konusu öğrencilerden önemli bir kısmı pek çok zorluğa rağmen eğitimlerini tamamlamış ve ülkesine mezun olarak dönmüştür. Ancak bazıları ise çeşitli nedenlerle başarısız olmuş ve mezun olamadan Türkiye’den ayrılmak durumunda kalmışlardır. Dr. Cevad Heyet, Dr. Hamit 418 Cumhuriyet Tarihi Araştırmaları Dergisi Yıl 15 Sayı 30 (Güz 2019) Giriş Cumhuriyet Dönemi Türkiye – İran İlişkilerine Kısa Bir Bakış1 Ankara Hükümeti, İran ile ilgili gelişmelerin önemi nedeniyle 7 Ekim 1922’de Tahran Büyükelçiliği’ne Muhittin (Akyüz) Paşa’yı tayin etmiştir.2 İran’da ise o dönemde siyasi karışıklıklar nedeniyle Kaçar Hanedanlığı sona ermiş ve 1 Türkiye Cumhuriyeti ile İran’ın 1923-1938 yılları arasındaki ilişkilerine dair daha geniş bilgi için bkz., Barış Metin; “Türk İran İlişkilerinde Güney Azerbaycan Meselesi (1918-1938)” Türkiye Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl 16, Sayı 2, Ankara 2012, s. 157-187. 2 İsmail Soysal, Tarihçeleri ve Açıklamaları İle Birlikte Türkiye’nin Siyasal Anlaşmaları 1920- 1945, C. I, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2000. s.274. Nutki gibi bazı öğrenciler ise eğitimini Türkiye’de tamamladıktan sonra, ilerleyen yıllarda Türk-İran ilişkilerinin gelişmesinde ve İran Türklüğünün kültürel ve bilimsel gelişmesine önemli katkı yapmışlardır. Anahtar Kelimeler: Türkiye Cumhuriyeti, İran Devleti, Öğrenci, Cumhuriyet Halk Fırkası, İstanbul, Ankara.
Cumhuriyet Tarihi Eğitim alanındaki Gelişmelerin Türk Basınına Yansımaları (1934-1936)
Bu çalışma 1934-1936 yılları arasında Türk basınından hareketle, Türk eğitiminin geçirmiş olduğu süreci ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bu bağlamda, dönemin öne çıkan konuların ilköğretim, orta öğretim, yükseköğretim alanındaki gelişmeler, halkevlerinin çalışmaları, eğitim ve bilim politikasında yabancı öğretim elemanları, ülkemizdeki yabancı okullardaki gelişmeler, muallimler ve muallimler birliğinin faaliyetler ve Milli Türk Talebe birliğinin faaliyetleri gibi olduğu görülmüştür. Söz konusu gazetelerdeki haberlerin mahiyetine bakıldığında ise dönemin eğitim politikalarının ilköğretimden yükseköğretime, meslek eğitiminden halk eğitimine kadar geniş bir alanı kapsadığı ve eğitimin ilerleme-kalkınma sorununun merkezine oturtulduğu anlaşılmıştır.
Çokkültürlülük ve Yurtseverlik Bağlamında Azınlık Öğrencilerinin Tarih Dersleriyle İlgili Algıları
Bu araştırmada, Türkiye’deki azınlık okullarına devam eden lise öğrencilerinin tarih dersleriyle ilgili görüşlerinin çokkültürlülük ve yurtseverlik bağlamında değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu kasti örneklem yöntemiyle seçilen, İstanbul’un çeşitli ilçelerindeki azınlık okulunda öğrenim gören 199 öğrenci oluşturmaktadır. Bu çalışma grubundan veri toplamak amacıyla araştırmacılar tarafından geliştirilen Çokkültürlülük Tutum Ölçeği, Yurtseverlik Ölçeği ve tarih derslerini kendi kimlikleri açısından değerlendirmelerini amaçlayan bir anket uygulanmıştır. Verilerin analizinde aritmetik ortalama, standart sapma ve t-testi kullanılmıştır. Araştırmaya katılan öğrencilerin çoğunluğu tarih derslerinde kendi kültürel kimliklerinin yeterince yer bulamadığını, bu kimliklere yer veren bölümlerde ise ötekileştirici bir söylemin kullanıldığını belirtmişlerdir. Tarih dersleri, kültürel farklılığa sahip öğrenciler için bu şekliyle, yurtseverlik duygusu oluşturmanın uzağında kalmaktadır.
Otoman Empire, who was exposed to great damages in the left with the new destructions from World War I. Anatolian people who rise to its old power with the national struggle under the umbrella of a new state, had done the impossible in this process. Izmir was occupied by the Greeks on May 15, 1919 and Anatolian people continued their work with a great commitment to achieve unity. As a result uf this effort, favourite Anatolian’s, was saved from invasion on 9 September 1922. However, this liberation brought a new and great disaster: on 13 September 1922 the city began to burn. The disaster began in the center of Izmir spread rapidly with the effect of wind and contunied expanding from day to day. The fire ceased after so many days. Izmir houses which are wooden and built so close to each other burned easily. In addition to homes, offices and a lot of public and private buildings burned. Izmir people, who was homeless now, had fallen into trouble “a place to put their head” just as they would live the joy of salvation.