AFGANİSTAN EMÎRİ ŞİR ALİ HAN'IN MODERNLEŞME ÇABALARI (original) (raw)

BABAYA ARZ-I HAL: MODERNİST EDEBİYATTA KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRME

Relationship between father and son is among the issues treated frequently in mythology, divine texts, cinema and literature. It is seen that many writers and poets in both world and Turkish literature have addressed this subject in their works. It points out that as a metaphor; father has great importance in the Tanzimat Reform Era works. In our literature, afterwards, with modernist literature, the guiding "father" in the Tanzimat novels is replaced with tough, authoritarian father who tries to restrict and prevent his sons by putting a barrier in front of them; the passive, indistinct father who cannot contribute to their selfnesses; and adopts the model of the libertarian father who inspires and does not restrict them by being idols in the eyes of his sons. In this study, "father" is determined as main and common criterion on point based on self-actualization in the six works called Kırmızı Saçlı Kadın (The Red-Haired Woman),

OSMANLI TAHRİRLERİNDEN MODERN AİLE ARAŞTIRMALARINA "HANE" KAVRAMI ÜZERİNE NOTLAR

Sosyal Politika Çalışmaları Dergisi, 2022

Bazı sözcüklerin zamanla kavram haline gelmeleri, toplum hayatının onlara kazandırdığı sosyo-lengüistik bir işlevdir. Bazı kavramlar ise tarih içinde hayatlarını sürdürürken yanlarına başka sözcük ve kavramlar alarak yeni anlam ve bilgi alanları oluştururlar. Bu açıdan bakıldığında "hane" kavramının da ilginç bir evrim ve yolculuk yaşadığı düşünülmektedir. Çünkü Türklerin Farsçadan aldığı hane kavramı, Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde Türkçeden, Arapçadan ve Fransızcadan sözcüklerle birleşerek yeni kavramlar oluşturmuştur. Bu çalışmada tarihi süreç içinde Osmanlı' da nüfus, tapu ve vergi kayıtlarında karşımıza çıkan hane kavramının Türkiye Cumhuriyeti döneminde de nüfus ve aile araştırmalarında kendini "nasıl" gösterdiği üzerinde durulmuştur. Aslında sosyoloji-tarih bağlamında bir mesken biriminin adı olan hane, Osmanlı vilayetlerinde tapu, nüfus, vergi ve askerlik kayıt defterlerindeki evdir. Alınacak vergi miktarı ve asker sayısı hane üzerinden belirlenmekte ve kayıtlar erkekler üzerinden tutulmaktadır. Hanede yaşayanlara "hanehalkı" denilmektedir. Bu yönüyle hane aynı zamanda döneminin bir sosyal politika ve maliye kavramıdır. Osmanlı araştırmacıları bu kayıtlardan faydalanarak bir hanede kaç kişinin yaşadığını ortalama olarak belirlemek istemişlerdir. Çünkü Osmanlı aile araştırmaları açısından önemli bir bilgi olan "bir yerleşimin nüfusunu öğrenmek" mümkün olacaktır. Bu sebeple çalışmamızda Osmanlı' dan günümüze "hane" kavramının kayıtlardaki izleri takip edilerek hem sosyolojik hem de tarihî analizi yapılmaya çalışılacaktır.

Abdurrahman Han Reformlarindan 2015e Afgan Modernlesmesi

Öz Bu çalışma, Türk modernleşmesi ile eş zamanlı başlayan Afgan modernleşmesini etkileyen faktörleri kendi şartları içerisinde ele almaktadır. Türk toplumuyla tarihi bağlara sahip olan Afganistan'ın modernleşme süreci hakkında derinlemesine araştırma ve katılımcı gözleme dayalı, güncel bir çalışma olmasının ötesinde araştırmacılar ve uygulayıcı birimlerin kullanımına uygun bilgiler sağlaması bu çalışmayı önemli kılmaktadır. Çalışmada ulaşılan sonuçlar literatür taraması ve ISAF görevi kapsamında Kabil'de edinilen şahsi tecrübelerin sentezine dayanmaktadır. Bazı batılı olmayan toplumlarda Batı toplumlarını örnek alarak gerçekleştirilen değişim sürecini ifade eden modernleşme, Afgan toplumunda Abdurrahman Han döneminde uygulamaya konan reformlarla başlamış ve Amanullah Han döneminde kazandığı ivmeyi Sovyet işgaline kadar sürdürmüştür.1978 darbesiyle yönetime gelen Taraki, halefleri Hafizullah Amin ve Karmal'ın uyguladığı sosyalist modernleştirme teşebbüslerine karşı oluşan toplumsal direnç, 1979'da Sovyet işgaline yol açmıştır. Sovyetlerin sosyalist modernleştirme girişimine karşı oluşan toplumsal direnç silahlı bağımsızlık mücadelesine dönüşmüştür. Sovyetlerin bu silahlı mücadeleye sert karşılık vermesi nedeniyle, Afganistan'ın modernleşme adına sahip olduğu tüm kazanımları tahrip olmuştur. Sovyetler geri çekildikten sonra mücahit gruplar arasında iç savaş baş göstermiştir. İç savaş dönemi ile Taliban döneminde modernleşme adına herhangi bir adım atılmamış, dahası mevcut kazanımlar da rafa kaldırılmıştır. Özellikle kadınların sahip olduğu tüm haklar ihlal edilmiştir. 2001'de ABD önderliğindeki koalisyonun müdahalesi sonrasında ülkeyi istikrara kavuşturmak için yeniden yapılanma programı uygulamaya konmuştur. Bu program doğrultusunda, yapılan dış yardımların da katkısıyla, güvenlik, eğitim, sağlık, altyapı, ulaşım, madencilik, tarım, iletişim gibi sektörlerde uzun mesafe kat edilmiştir ancak Afganistan dış yardımlar olmadan bu reform sürecini devam ettirmeye henüz hazır değildir.

İRAN'IN MODERNLEŞME SÜRECİNDE FARS EDEBİYATI TARİHİ YAZICILIĞININ ÖNCÜLERİ

MODERN İRAN TARİHİ KAÇAR HANEDANI’NDAN İSLAM DEVRİMİ’NE, 2021

İran'ın modernleşme sürecinde Fars edebiyatı tarihi yazıcılığı adlı konumuza başlamadan önce edebiyat tarihi biliminin ne olduğunu açıklamamız gerekmektedir. Edebiyat tarihi, önceki dönemlerde kaleme alınmış tezkire türü kaynaklara dayanan, edebiyatla ilgili konuları bir araya toplayan, bu alandaki gelişmeleri, şairlerin ve yazarların biyografilerini aktaran ve çeşitli açılardan değerlendirmeler yapan bir bilim dalıdır. Bir başka tanımla edebiyat tarihi, bir milletin tarih içinde yetiştirdiği şahsiyetleri ve onların eserlerini, tarihî süreç içerisinde ve bir sistem dahilinde inceleyen, hem edebî metinlerin tahlil metodunu, hem de tarih ilminin metotlarını dikkate alan komplike bir çalışma alanıdır. 2

MODERN ŞEHİR KİMLİĞİNİN GELENEKSEL MESLEKLERE YANSIMALARI: İSTANBUL KAPALIÇARŞI ÖRNEĞİ

2023

Copyright © Bu kitabın Türkiye'deki her türlü yayın hakkı Eğitim Yayınevi'ne aittir. Bütün hakları saklıdır. Kitabın tamamı veya bir kısmı 5846 sayılı yasanın hükümlerine göre kitabı yayımlayan firmanın ve yazarlarının önceden izni olmadan elektronik/mekanik yolla, fotokopi yoluyla ya da herhangi bir kayıt sistemi ile çoğaltılamaz, yayımlanamaz.

ŞEHİR SENFONİLERİ: MODERN ŞEHİR HAYATININ BELGESEL FİLMLERDEKİ YANSIMALARI

Öz: Sinemanın başlangıç yılları olan 1920’lerde şehre ait olan her türlü yeni, hızlı ve karmaşayı kucaklayan avant-garde yapımlar ortaya çıkmıştır. Bu yapımlar o dönemin modern şehirlerinin güç, kargaşa ve heyecanına odaklanırken; hem Avrupa hem de Birleşik Devletler’deki şehirlerin gündelik yaşamından kesitleri bir araya getirerek “şehir senfonileri” olarak ifade edilen bir türün başlangıcına öncüdürler. İlk dönemde ortaya konulan şehir senfonilerine ve ardıllarına bakıldığında bunların belgesel yapımlardaki, insanların ya da var olan durumların ardındaki gerçeği kavramaya yönelik olan objektif realiteden uzaklaştıkları görülmektedir. Bu yapımlar yalnızca zamanın, mekânın ve duygu durumunun şiirsel manipülasyonu ile ortaya konulabilecek olan içsel hakikati açığa çıkartmanın peşindedirler. Şehir senfonilerinin içerisinde şehirlerdeki çeşitli mimari yapılara ve bunların fonksiyonel dizaynlarına odaklanıldığı yapımlar da bulunmaktadır. Modern şehir yaşamının bir parçası olan mimari yapılara, modellere ve ritme odaklanan bu filmler gündelik hayatın izlenimlerini taşımaktadırlar. Şehir yaşamında insanın etrafını kuşatmış olan çeşitli yapılar bu filmlerde en ince ayrıntısına kadar ele alınmakta, gündelik koşturmacanın içerisinde şehir sakinlerinin gözünden kaçan detaylar vurgulanmaktadır. Bu çalışma çerçevesinde şehir senfonileri türü içerisinde yer alan ve şehirdeki gündelik yaşama odaklanan türün üç önemli temsilcisi olan belgesel yapım ele alınmaktadır. Bunlar Walther Ruttmann’ın Berlin, Büyük Bir Şehrin Senfonisi (1927), Alberto Cavalcanti’nin Sadece Zaman (1926) ve Dziga Vertov’un Kameralı Adam (1929) isimli belgesel yapımlarıdır. Bu filmlerin yapım özellikleri şehir senfonileri türü çerçevesinde değerlendirilmektedir. Bu yapımlar sinemanın modern şehirlerin ortaya çıkış sürecini sergilemesi; mimari ve müzik gibi diğer sanat dallarıyla olan yakın bağlantılarını ortaya koymaları açısından önem taşımaktadırlar. Anahtar Kelimeler: Şehir senfonisi, Belgesel Film, Avant Garde Film, Endüstri Devrimi, Walther Ruttman, Alberto Cavalcanti, Dziga Vertov

TÜRK PLASTİK SANATLARINDA MODERNLEŞME: HANS HOFMANN VE RUDOLF BELLING ÖĞRETİSİNDEN YANSIMALAR

Bu çalışmanın amacı, Hofmann ve Belling öğretisinin Türk Plastik sanatlarına yansımalarını irdelemek ve söz konusu öğretinin bu öğretiden geçen Türk sanatçıları üzerindeki etkisini tespit etmektir. Bunun için, konuyla ilgili kitaplara, sergi kataloglarına, makalelere, yayımlanmış bildirilere, internet kaynaklarına ve söyleşi türünde kaynaklara başvurulmuş; elde edilen bilgiler derlenerek analiz-sentez yöntemi ile kaleme alınmıştır. Ulaşılan bilgiler ışığında temel bulgu, Hofmann ve Belling öğretisinin Türk plastik sanatlarının modernleşmesi sürecinde, modernleşme itkisini sağlaması bakımından büyük önem taşıdığı olmuştur. Çalışmanın girişinde Türkiye ile Almanya ve Alman sanatçılarla ilişkilerden, sonraki bölümde ise Cumhuriyet öncesi sanat ortamından kısaca bahsedilmiştir. Çalışmanın ana ekseninde, Cumhuriyet'in ilk yıllarından başlayarak, Münih'te Hofmann'ın okuluna devam eden Türk ressamlarının, yurda döndüklerinde modern resim dilini, Türk resmine hangi koşullar altında ve nasıl getirdikleri tartışılmıştır. Heykel alanında ise Akademi Reformu ile Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Şubesi başına getirilen Belling’in Akademi öğrencileri üzerindeki etkisi, Türk heykelinde modernleşme ve sonrasında da soyutlamanın yolunu açan öğretisi, örnekler üzerinden aktarılmıştır.

AHLAT AĞACI'NIN GÖLGESİNDE, KENTİN VE TAŞRANIN ÖTESİNDE: MODERN GÜNDELİK YAŞAMDA BIKKINLIK RUH HALİNİN YÜKSELİŞİ

Humanitas, 2020

Bu çalışma modern kültürün bir uzantısı ve gündelik yaşamın olağan bir dışavurumuna dönüşen bıkkınlık (blasé attitude) sorunsalına odaklanmaktadır. İlk kez Georg Simmel tarafından daha çok kent yaşamına özgü mekânsal bir durum olarak tanımlanan bıkkınlık, bu makalede ise kentin sınırlarına indirgenemeyen genel bir insanlık durumu olarak ele alınmaktadır. Melankoliye kıyasla yıkıcı doku taşıyan bıkkınlık tavrı, bu çalışmada Türk yönetmen Nuri Bilge Ceylan yönettiği Ahlat Ağacı (2018) filminin karakterleri üzerinden tartışılmaktadır. Bir yöntem olarak bu sinemasal izdüşüm, gri, depresif ve karamsar bir duygulanım olan bıkkınlık meselesini yetkin bir şekilde inceleme imkânı sunmaktadır. Ceylan'ın filmlerinden görüldüğü üzere, modern birey artık yalnızca öteki ile değil; kendi varlıkları, vicdanları ve verili değerlerle karşı karşıyadır. Dahası, taraflar arasında açık bir hesaplaşma da söz konusu değildir. Bıkkınlığı kent ve taşra kültürlerinin ötesinde bireysel düzeyde tecrübe edilen bir toplumsal vakıa olarak inceleyen bu makale, bıkkınlığa temelde bir modern insan katastrofisi olarak yaklaşmaktadır.