DİVAN ŞİİRİNDE ARI VE BALA DAİR KAVRAMLARIN TEŞBİH VE MUKAYESE UNSURU OLARAK KULLANIMI (original) (raw)
Related papers
Bağımsızlığa Adanmış Bir Hayat: Küçüm Han
Tarih dergisi, 2021
Şeybani soyundan gelen Küçüm Han, 1563 yılında Sibir Hanlığı'ndaki Taybuga hâkimiyetine son vermiştir. İktidarının ilk yıllarını ağabeyi ile birlikte paylaşmasından dolayı daha çok devletin iç meselelerine yoğunlaşan Küçüm Han, ağabeyinin ölmesiyle birlikte devletin dış meseleleriyle de uğraşmaya başlamıştır. Böylece Moskova'nın 1552 yılında Kazan Hanlığı'nı işgal etmesiyle birlikte Sibirya'ya doğru hız kazanan Rus ilerleyişini durdurmayı kendisine amaç edinmiştir. Bu amacını gerçekleştirmek için ise, Buhara ve Kazan'dan gelen din adamları başta olmak üzere, Sibirya'nın yerli kabilelerinin yardımına ihtiyaç duymuştur. 1573 yılından itibaren din adamlarının ve yerli kabilelerin desteğini alan Küçüm Han, 1582 yılına kadar Sibirya'da son derece başarılı mücadeleler vermiştir. Ancak mücadelelere Stroganovların ve Kozakların dahil olması durumu tersine çevirmiştir. Kozakların, İsker'i işgal etmesi sonucu şehri terk etmek zorunda kalmıştır. 1584 yılında Kozak Ataman'ı Yermak Timofeyeviç'i öldürmeyi başarsa da şehri geri alamamış; ama buna rağmen Yermak Timofeyeviç'in ölümünden sonra Sibirya'ya gelen merkezi Rus birlikleriyle 1598 yılına kadar mücadele etmeyi sürdürmüştür.
ISPEC 11th İnternational Conference on Engineering and Natural Sciences, 2021
Uygarlık tarihi kronolojik bir sıra ile incelendiğinde, doğal taş kullanımının insanoğlunun yaşamında, önemli yer tuttuğu göze çarpan bir gerçektir (Bradley, 1998). Doğal taş kullanımı İ.Ö. 600 yıllarında binaların, anıtların yapımında, eski Yunanistan'da önce ahşap kolonların yerine geçen sütunlarda kullanılmış, daha sonra (İ.Ö. 480) kiriş amaçlı kullanımları da giderek yaygınlaşmıştır. Anadolu'da Türk-Selçuk-Osmanlı kültürü egemen olurken, doğal taş Avrupa'dan farklı, fakat en az oradakiler kadar yoğun ve ustaca kullanıldığı gözlenmektedir (Vardar, 1990).Kayseri il merkezinde bir çok tarihi taş anıt bulunmaktadır. Bu anıtlar şehir merkezinde olmalarından dolayı hem insan kaynaklı hemde çevresel diğer faktörlerden dolayı yıllar içerisinde çeşitli tahribatlara maruz kalmışlardır. Kayserinin coğrafi konumundan dolayı ve karasal iklimde bulunmasından dolayı taş anıtların maruz kaldığı bozulmalar fiziksel, kimyasal ve biyolojik bozulmalar olabilmektedir. İnsan kaynaklı faktörlerde taş anıtların yıllar içerisinde bozulmasında hem direk hemde indirek olarak etki etmektedir.Kimi zaman insan kaynaklı faktörler fiziksel,kimyasal veya biyolojik bozulmaların daha da hızlanmasına sebep olabilmektedir. Bu çalışma amacılığı ile Kayseri şehir merkezinde çalışan anıtlar Kayseri Kalesi Sur Duvarları, Zeynel Abidin Türbesi ve Mahperi Hunat Hatun Kümbeti'dir. Tüm bu anıtlar konum olarak bir birlerine yakın yerlerdedir ve hemen hemen bozulma türleri aynıdır. Şehir merkezinde olmalarından dolayı ve Kayseri il merkezinde olmalarından dolayı yoğun olarak hava kirliliğinden ve araçların eksoz gazlarından çıkan korbondioksit tabanlı kimyasal bozulmalardan yoğun olarak etkilenmişlerdir. Anıtlardan incelenmesi için parçalar alınmamıştır. Sadece gözlemsel olarak incelemelerde bulunulmuştır. Daha detaylı labratuvar çalışmaları detaylı analizler için gereklidir. Bu çalışmadan elde edilecek sonuçlar bu anıtlarda ileride yapılabilecek restorasyon çalışmaları için bir ön çalışma veya ön rapor niteleiğinde olacaktır.
Kırgızistan Çolpon-Ata Bölgesindeki Petrogliflerin Belgeleme Çalışmaları Üzerine Bir Değerlendirme
DergiPark (Istanbul University), 2022
Rock paintings (petroglyphs) are found in different regions and in many parts of the world. The different symbols and depictions on the rock paintings provide various clues concerning lives in ethnographic terms, as well as the relations of cultures with their surroundings as an indicator of their beliefs. Today, in research on petroglyphs, the meanings of symbols and the origins of the cultures they belong to are mostly discussed within the scope of different topics such as chronological order. To the northwestern of the city of Cholpon-Ata situated on the northern shore of the Issık Lake in Kyrgyzstan are found approximately a thousand petroglyphs of various sizes. Today, only a part of this area is enclosed by wire and used as an open air museum and is protected by a watchman sent by a museum in Cholpon-Ata. These monuments, which are proof of ties with past cultures, have unfortunately started to dissolve through the destruction of time, humans and nature. Although the petroglyphs in this region are legally protected, they are gradually disappearing from various factors arising from tourism activities, vandalism, natural life, climatic conditions and the geolojic structure of the stone. The main purpose of this study is to document these monuments witnessing to history, to make basic determinations to create an archive, to bring them into the literature and to contribute to the history, culture and promotion of the country. Öz: Kaya resimleri (petroglifler) dünyanın birçok bölgesinde farklı coğrafyalarda görülmektedir. Kaya resimleri üzerinde yer alan farklı semboller ve tasvirler, kültürlerin, inançların bir göstergesi olarak çevresi ile olan ilişkileri yanında etnografik yaşamlar hakkında da çeşitli ipuçları vermektedir. Günümüzde petroglifler ile ilgili yapılan araştırmalarda sembollerin anlamları ve ait oldukları kültürlerin kökenleri daha çok kronolojik sıralama gibi birbirinden farklı konular kapsamında ele alınmaktadır. Çalışma kapsamında incelenen Kırgızistan'ın Issık Göl'ün kuzey kıyısında yer alan Çolpon-Ata şehrinin kuzeybatısında yaklaşık bin adet çeşitli boyutlarda petroglifler bulunmaktadır. Günümüzde bu alanın sadece bir bölümü, tel çekilerek açık hava müzesine dönüştürülmüş ve Çolpan Ataʼda bulunan bir müze tarafından görevlendirilen bir bekçi yardımı ile güvenliği sağlanmaya çalışılmaktadır. Geçmiş kültürlerle bağların bir kanıtı olan bu anıtlar ne yazık ki zaman, insan ve doğa tahribatı içinde çözülmeye başlamışlardır. Bu bölgedeki petroglifler yasal olarak korunmaya alınmasına rağmen yürütülen turizm faaliyetleri, vandalizm, doğal yaşam, iklimsel şartlar ve taşın jeolojik yapısından kaynaklanan çeşitli faktörlerden dolayı giderek yok olmaktadırlar. Bu çalışmanın temel amacı tarihe tanıklık eden bu anıtların belgelenmesi, arşiv oluşturulması için temel tespitlerin yapılması, literatüre kazandırılması ve ülke tarihine, kültürüne ve tanıtımına katkı sağlamasıdır.
Uçucu Kül ve Mermer Tozu Kullanarak Yol Altyapısının İyileştirilmesi, sayfa:35-42
Politeknik Dergisi, 2014
Katı atık maddeler dünyanın önemli çevresel sorunlardan biri haline gelmiştir. Atık malzemeler ve sanayi ürünlerinin büyük miktarı üretim işlemleri ve diğer işlemler sırasında açığa çıkarlar. Daha iyi bir yaşam ortamı ve bu ortamın sürekliliği için atık malzemelerin ve yan ürünlerinin tekrar kullanılması zorunlu hale gelmiştir. Türkiye'de ve dünyanın her yerinde toprak ürünlerinin büyük bir kısmı her yıl yapılarda kullanılmaktadır. Ayrıca, alt temel dolgu malzemeleri, dünyanın birçok yerinde otoyol inşaatı için ortak bir sorundur. Atıkların büyük bir kısmı uygun karışım oranlarında karıştırılarak yol alt temel dolgusunda kullanılabilecek potansiyele sahiptirler. Alt temel stabilizasyonu için belirli bir değerdeki düşük taşıma gücü kapasitesine sahip malzeme ile yüksek taşıma gücü kapasitesine sahip malzemenin yeri değiştirilebilmektedir. Diğer bir alternatif yöntem ise düşük dereceli malzemelerin (örnek: atık malzemeler) özelliklerinin iyileştirilmesidir. Bu çalışmada, uçucu kül ve mermer tozu isimli atık malzemelerin temel tabakalarına stabilizasyonundaki serbest basınç dayanımı ve rijitlikleri üzerine etkisi incelenmiştir. Bu atık malzemeler muhtemel bir otoyol alt temel yapısında değerlendirilmesi için doğal zemine %5, %10 ve % 15 gibi farklı oranlarda ilave edilmiştir. Hazırlanan numuneler 7 ve 14 gün boyunca küre tabi tutulmuştur. Kür süresi tamamlanan tüm karışım numunelerinin hem standart kompaksiyon değerleri hemde kaliforniya taşıma oranı (CBR) değerleri belirlenmiştir. Zemine ilave edilen atık malzemeler(örnek:uçucu kül ve mermer tozu) sonucunda CBR değerlerinde artış olduğu görülmüştür.
DergiPark (Istanbul University), 2006
Kafi'sinin konumunun, Buhari ve t;Aüslim'in sahihleri ile Sünenlerin Ehl-i sünnet nazarındaki konumu ile aynı olmadığını; onlara göre, bunlardaki tüm hadislerin sahih sayıldığını söylemektedir. Bkz. Caferiyan, RasOı, UkzDbetü tahrifi'l-Kur'an, (Kum, 1413), 75. Caferiyan ya Ehl-i sünnet'in bu eserlerdeki rivayetler ile ilgili kanaatini bilmediğinden veya mezhebini savunma heyecanıyla böyle söylemi� olsa gerektir. Çünkü Buhad'nin eseri de dahil olmak üzere hepsindeki rivayetlerin eıe�tiriye açık tutulduğunu, bu alanla me�gul olan herkes bilir. Ayrıca, Bu eserlerin hiçbirinde yukarıda örnekleri verilen boyutta tahrif olarak algılanacak rivayetler bulunmamaktadır. Caferiyan ayrıca, el-Kafi'de bulunan 16.199 hadisten 9.480 tanesinin sened yönünden zayıf olduğunu ve tahrif ile ilgili rivayetleri aktaranların Gulat'tan olduğunu, Ehl-i sünnet alimlerinin Gu!at ile mutedir İmamileri karı�tırdıklarını belirtmekte ve onlara yönelik tenkitleri aktarmaktadır. Bkz., Caferiyan, age., 76-79, 117-118.
Fas’ın Bazı Karbonat Mermerleri ve Bazalt Taşlarının Jeolojik ve Jeomekanik Özellikleri
2017
Hem gecmis donemlerde hem de gunumuzde cok cesitli amaclar icin kullanilan dogal taslar farkli ayrisma, dagilma ve bozunmaya ugramaktadirlar. Bu sartlar cevre ve kayacin turune (mermer ve tas) siki sikiya baglidir. Bu calisma Fas mermerleri ve taslarini tuza (Na2SO4) karsi dayanimlarini ve bazi jeolojik ozelliklerini anlamak icin yapilan ilk calismadir. Bunun icin Fas’tan getirilen cok kullanilan 4 dolomit, 2 kristalize kirectasi, 1 kirectasi ve bir bazalt (toplam 8 adet) ornegi secilmistir. Ornekler mumkun mertebe Fas’in degisik yerlerinden secilmistir. Karbonat kayaclari (kirectasi ve dolomit) temel olarak dolomit ve kalsit minerallerinden mutesekkil olup cimento mikrit ve sparittir. Karbonatsiz tek kayac olan Khenifra bazalti esasen plajiyoklas ve piroksen icerir. Genel olarak orneklerin kuru ve ogutulmus agirliklari birbirlerine benzer. Bir Jdid kirectaslari en yuksek etkili porozite (% 10.81) ve kuru agirlik kaybina (%4.61) sahiptir. En dusuk ates zayiati Khenifra bazaltlarinda...
International Symposium on Family Contemporary Opportunities / Threats Towards the Sustainability of Family Institution, 2020
Aile kurumunun bekası, ailenin, özel olarak gözetilmesi gereken üyesi çocuğun bekasından ayrı düşünülemez. Çocuğun ‘çocuk’ olmaktan kaynaklı korunması gereken çıkarları vardır. Bunun temelinde çocuk bireylerin fiziksel ve bilişsel kapasitelerinin bir yetişkine kıyasen geride olması gerçeği yer alır. Bu vakıa uluslararası hukuk tarafından da kabul görmüş ve düzenlenmiştir. ‘Çocuğun üstün yararı’ kavramı ilk defa 1989 Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin 3. maddesi ile ortaya çıkmış, ancak o zamandan beri kavramın kapsamı ve içeriği ile ilgili tartışmalar süregelmiştir. Daha sonra 1996 Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi’nin 1/2 maddesi ile de teyit olunan bu kavram üzerinde mutabık olunan husus ise kavramın yeterince somutlaştırılamamış ve detaylı biçimde tanımlanamamış olduğudur. Tanımın netleştirilmemiş olması hukuki öngörülebilirliği ve dolayısıyla kimi zaman hukuki güvenceyi azaltmasına rağmen, olay bazında etkin kılınacak bir formül olarak kavramın esnekliğini ve dinamikliğini sağlamaktadır. Böylece çocuğun menfaatini gözetmenin gerekli olabileceği her durumda yasama organları, kamu ya da özel kurumlar, uygulayıcılar ve mahkemeler yapacakları işlemlerde bu menfaati göz önünde bulundurmakla yükümlü kılınmışlardır. Buna rağmen ulusal hukuklardaki uygulamalarda bu hükmün çocukların uluslararası antlaşmalar ile güvence altına alınan çıkarlarının korunması noktasında yeterliliği şüphelidir. Bu nedenle bu çalışma, sözü edilen kavramın hukuki olarak bir ‘temel ilke’ haline gelmiş olduğu kabulünden hareketle, kavramın derinlemesine incelenerek uygulamacılara ışık tutacak şekilde netleştirilmesini amaçlamaktadır. Bu minvalde kavramın maddi hukuka ilişkin bir içerik sağlamaktan ziyade bir ‘temel ölçüt’ işlevi yerine getirdiği söylenebilir. Dolayısıyla yetişkin bireylerin çocuk bireyler hakkında karar verirken ya da onlar adına herhangi bir işlemde bulunurken göz önünde bulundurmakla yükümlü oldukları usulî bir kuraldır.
MIDDLE EAST JOURNAL OF REFUGEE STUDIES, 2017
Bu makale, sabit bölgesel alanlar olarak geleneksel sınır kavramının geçerliliğini sorgulamaktadır. 2011 yılında Suriye'den Lübnan'a kaçan ve hâlâ Lübnan'da tabiiyetsiz şekilde yaşayan sekiz Filistinli mültecinin anlatılarını, bir yöntem ve eleştiri olarak sözlü tarih vasıtasıyla inceledim. Sözlü tarih, geçmiş ve güncel olayların anlatılarına erişim imkânı sağlayan metodolojik bir güce sahiptir. Bu anlatıların bir kısmı, 1948 yılında halkın Filistin'den toplu şekilde tahliye edildiği Nakba/Nekbe (felaket [günü]) olayını mevcut Suriye kriziyle ilişkilendirmektedir. Bu güncel Suriye krizi de Suriye'den gelen Filistinliler tarafından yeni ve süregelen Nakba/Nekbe şeklinden algılanmaktadır. Bu anlatıların sahipleri sınır geçmeyi sıklıkla kendi gerçekliklerinin nüfuz eden bir parça olarak tecrübe ederler. Bu gerçeklik ayrıca sınırların tabiiyetsiz insan-ların hayatları üzerinde empoze ettiği tehditlerin bir sonucu olan " sosyal ölüm " şeklinde tanımlanabilir. Bu hikâyelerin bir sınırlar dünyasına cevap sunarken ulus devlet kaynaklı sabit alanlar olarak sınırlar düzenine meydan okuduğunu iddia etmekteyim. Öz düşünümsellik, bölüşülmüş otorite ve ilişki sürdürme stratejilerini kullanarak bir Avrupa ülkesi pasaportu bulundurma ayrıcalığı gibi bir ayrıcalığa sahip olmanın, coğrafi bölgeler arasında belgeyle geçiş yapma tecrübesine sahip olmanın bir denetimler dünyasına cevap yolu olmasını tartışmaya açıyorum.
Yirminci Yüz Yıl Sonrasında Azerbaycan’da Yapılan Kur’an Tercümeleri-I
Istanbul University - DergiPark, 2003
Qoran Translations in Azerbaijan After 20th Century The act of Qoran translation has been started by the middle ages in Azerbaijan, especially Qoran has been translated in contemporary forms right after the seventy years of Russian repression period. These Azerbaijanian Turkish Qoran translations were formerly published in Arabic letters. However Qoran translations after the decleration of independence in Azerbaijan were in Cyrill and Latin letters except one of them. This article scrutinizes eight of these translations and reveals common and different points of them in a contemporative way. Consequently this article achieved the following results: At first, despite with all negative conditions of this region, fertile studies on Qoran has been effected. Secondly, these translations has been observed as a high level of appropriacy to the scientific criteria. Last but not least, contemporary Azerbaijanian readers are having some understanding difficulties of existing Qoran translations. Because most of them were published either in Arabic or Cyrill Alphabet. Therefore it is extremelly important that, Turkish formal and informal publishers must support publishing of present translations in modern Azerbaijanian Latin alphabet. * Bu makale iki bölümden oluşmaktadır. Okumakta olduğunuz bölüm yalnızca mevcut tercümeler hakkında umumi bilgiler vermekte ve kısaca teknik özelliklerinden bahs etmektedir. İkinci bölüm ise, örnekleriyle birlikte bu tercümelerin Kur'an İlimleri ve Tefsir Usûlü açısından özellikleri ile birbirleri arasındaki farklılıkları ve mevcut hataları üzerinde duracaktır. * * Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Tefsir Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi. 1 Bu arada bir ıstılah olarak tercümenin de bizde hâlâ yaygın bir şekilde kullanılmakta olduğunu unutmayalım. Bkz. Hidayet Aydar, Kur'anı Kerim'in Tercümesi Meselesi, Kur'an Okulu, İstan-bul1996; Salih Akdemir, Cumhuriyet Dönemi Kur'an Tercümeleri (Eleştirel Bir Yaklaşım), Akid yayınları, Ankara1989. 2 Dücane Cündioğlu, Sözlü Kültürden Yazılı Kültüre Anlamın Tarihi, 1. Baskı, Tibyan yayınları, İstanbul1997, s.268. 3 Kur'an tercümesi sıradan bir metnin çevirisi ile aynı şey değildir elbette. Kur'an'a nasıl elle dokunulacağı hakkındaki fıkhî görüşlerin, Kur'an'ın tercümesine dokunulup dokunulamayacağı mevzuunda bile dile getirildiğini hatırlayacak olursak, müslümanlar açısından konunun hassasiyeti daha iyi anlaşılır.
RumeliDE Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, 2023
Klasik Türk şiirinin kurucu şairlerinden olan Necâtî Bey, özgün üslubu ile kendisinden sonra gelen pek çok şaire örnek olmuştur. Dîvân’ını hayatının son devrelerinde tertip etmesinden ve kâtipler/ müstensihler ile ilgili yazdığı olumsuz şiirlerden Necâtî Bey’in, şiirlerinin yanlış nakledilmesi endişesi taşıdığı söylenebilir. Müstensihlerin kopyalama esnasında yaptıkları hatalar ve gerçekleştirdikleri bazı tasarruflar şairin bu endişesinde haksız olmadığının göstergesidir. Benzer bir durum günümüzün kâtipleri/ müstensihleri hüviyetindeki yayınevleri için de zikredilebilir. Zira yayınevleri, gelişen basım ve yayın imkânlarına rağmen baskı hatalarında bulunabilmektedir. Ali Nihat Tarlan tarafından 1963 yılında hazırlanan Necâtî Bey Dîvânı’nın, transkripsiyonsuz hali ile 1992 yılında yapılan popüler neşri bu hususa örnek teşkil etmektedir. Mısra, kelime ve ek düzeyinde değişiklikler, beyit atlamaya ve Arapça ifadelerin alelade aktarımına varan özensiz tutumlar neşirde tespit edilen hatalardandır. Ayrıca baskıda yer alan yanlış aktarımlar sonucu bazı araştırmacılar Necâtî Bey’in şiiri ile ilgili bazı hatalı saptamalarda bulunmuştur. Çalışmamızda Necâtî Bey Dîvânı’nın 1992 baskısında yer alan hatalar ortaya konmuş ve bu hatalardan kaynaklı yanlış değerlendirmeler üzerinde durulmuştur. Büyük emeklerle ortaya çıkan tenkitli metin çalışmalarının yayınevleri aracılığıyla tahribatlara uğrayabileceği belirtilmiştir. Aynı yayınevi tarafından 1992 yılında bir dizi halinde çıkarılan popüler metin neşirlerine dikkatle yaklaşılması gereği vurgulanmıştır. Böylece tenkitli metin neşirlerinde olduğu gibi popüler metin neşirlerinde de, bir metodoloji zemininin oluşması lüzumu ortaya konmuştur.