Erken Evre ve Kronik Bipolar Bozukluk Hastalarında İnflamasyon ve Nörodejenerasyon Bulguları 2 (original) (raw)
Related papers
Inflammation and Neurodegeneration in Patients with Early-Stage and Chronic Bipolar Disorder
Turkish Journal of Psychiatry, 2019
Bipolar bozukluk hastalarında sitokin seviyelerinde gözlenen artış, duygudurum bozukluklarının patogenezinde inflamasyonun rolünü gösteriyor olabilir. Bununla birlikte inflamasyon süreci ile hastalığın evresi ve şiddeti arasındaki bağlantı iyi anlaşılamamıştır. Bu çalışmada bipolar bozukluğun seyrinde nöroinflamasyon ve hastalık progresyonu arasındaki ilişkinin araştırılması amaçlanmıştır. Yöntem: IL-6, tümör nekroz faktör-alfa (TNF-α), IL-1 reseptör antagonisti (IL-1RA), nöron spesifik enolaz (NSE) ve S100B seviyeleri, erken evre (n=30), kronik (n=77) ve sağlıklı kontrollerin (n=30) plazma örneklerinde enzim-ilişkili immunosorbent analiz (ELISA) yöntemi kullanılarak ölçüldü. Bulgular: Kronik bipolar bozukluk hastalarında ölçülen tüm nöroinflamasyon belirteçlerinde erken evre ve sağlıklı kontrol grubuna göre anlamlı yükselme gözlendi. IL-6 ve IL-1RA seviyeleri, NSE ve S100B seviyeleri ile koreleydi. TNF-α seviyeleri Montgomery Asberg Depresyon Değerlendirme ölçeği (MADÖ) ve Klinik Global İzlenim ölçeği (KGİÖ) skorlarıyla koreleydi. Sonuç: Sonuçlar bipolar bozukluğun ileri evrelerinde, gliozis ve nöron kaybına eşlik eden bir bulgu olarak, inflamasyonun progresyon gösterdiğini ve bu inflamasyonun kısmi olarak IL-1RA ve IL-6 aktivitesiyle ilişkili olduğunu göstermektedir.
Adıyaman Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi
Amaç: Bipolar Bozukluk (BB) Tip 1'in çeşitli epizotlarında inflamatuar değişiklikler ortaya çıkar. Bu değişiklikler bozukluğun periferik belirtileri olarak değerlendirilebilir. Biz bu çalışmada, manik, depresif ve ötimik dönemdeki BB hastalarını kendi aralarında ve sağlıklı kontrol grubu ile inflamatuar biyobelirteçler açısından karşılaştırmayı amaçladık. Yöntem: İnterlökinler (IL) ve tümör nekrozis faktör (TNF) değerleri 78 sağlıklı kontrol ve 108 BB tanılı hastada enzim bağlı immünosorbent deneyi (ELISA) vasıtasıyla ile ölçüldü ve istatistiksel olarak karşılaştırıldı. Bulgular: Mani alt grubunda, depresyon veya ötimi alt gruplarına göre daha fazla psikiyatrik yatış oranı görülmüştür (p=0.041). Periferik biyobelirteçlerin (IL-2, IL-4, IL-8, IL-10 ve TNFα) kan değerlerini karşılaştırıldığında BB (mani, depresyon ve ötimi)'nin 3 alt grubu ve kontrol grubu arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı (p>0.05). Sonuçlar: IL ve TNF seviyeleri açısında BB ve kontrol grubu arasında ve BB alt grupları arasında farklılık yoktu. Örneklem sayısının artırıldığı çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.
timucinoral.com
Bipolar bozukluklarda kısa dönem tedaviler kısaca "belirtili dönemlerin tedavisi" anlamına gelmektedir. Burada hem depresif, hem karma, hem de manik belirtili dönemlerin sağaltımından, başlıca bulgulardan, araştırma yöntemlerinden ve araştırmalar sırasında öne çıkan ya da gözden kaçan özelliklerden ve nihayet karşılanmamış gereksinimlerden söz edilecektir. Alanda çalışan hekimler günlük uygulamaları sırasında ya "kanıta" ya da zaman zaman "kanaate" dayalı sağaltımlar yapmak durumunda kalmaktadırlar. Kanıta dayalı tıp, hekimin hastalarına uygulayacağı sağlık hizmeti hakkında karar verirken var olan en iyi kanıtları dürüst, net ve adil bir şekilde kullanmak amacıyla hastasına da danışarak ona en uygun çözümü bulmakta ve karar vermekte başvurduğu bir yaklaşımdır (Edirne, 2007) ve elbette hekimin bunlarını destekleyen kanıtları ve bu kanıtların gücünü bilme gereksinimi vardır. Uygulamada kabaca iki temel yaklaşımdan söz edilebilir. Biri, ilke olarak kanıta dayalı tıbbı kabul edip uygulamadaki değerini sorgulamak, diğeri ise psikiyatrik durumların tamamını biyolojik, ölçüye vurulmuş terimlerin açıklayamayacağını söylemektir (Özerdem ve ark., 2008). Psikiyatri "altın standartlara" sahip olmadığı, tanı, tedaviye yanıt gibi özellikler bireylerin öznel tutumları ile belirlendiği için daha özel bir durum gösterir. Bu nedenle, tedavi çalışmalarından söz ederken zaman zaman tanıya ilişkin bilgilerin de yeni baştan tartışıldığına tanık oluruz ya da kendimizi bundan alamayız. Bir diğer önemli ve vurgulanması gerekli nokta da, İlaç araştırmalarının sonuçlarının klinik açıdan anlamlı olacak derecede gerçek psikiyatrik durumları ya da hastaları yansıtmaması meselesidir. İlaç araştırmalarının hasta grupları zaman zaman bu alandaki araştırmacıların da tanımladığı şekliyle "bir çeşit dikensiz gül bahçesidir" ve nispeten "günlük pratiğin zorluklarından arınmış" hastalardan oluşmuştur. Örneğin, Zarin ve arkadaşları (2005) pratikte hekimler tarafından tedavi edilmekte olan şizofreni hastalarının %38'inin, bipolar bozukluk hastalarının da %55'inin randomize kontrollü ilaç çalışmalarının protokollerine uygun olmadıklarını göstermiştir. Klinik çalışmaların hedefinin "iyileşme" değil, ölçüm araçlarındaki puan değişimi olmasını, çalışma deseninden bağımsız olarak hasta ve hekimlerin ilacı plasebodan ayırt edebilme olasılıklarını, izleme sürelerinin günlük uygulamalardaki sürelere göre daha kısa olmasını ve kabul etsek de etmesek de endüstrinin büyük yatırımı nedeniyle çalışma desen ve sonuçlarının yorumlanmasının bundan etkilenebilmesini eklersek çalışma sonuçlarını değerlendirirken ne denli dikkat etmemiz gerektiği de ortaya çıkacaktır. Bu derleme boyunca söz edilen bu alanlardaki bulgulara, çelişkilere ve kısıtlılıklara yer verilerek konu tartışılacaktır.
Bipolaritenin Bir Bozukluk Olarak Anksiyete ile İmtihanı
Başka Psikiyatri ve Düşünce Dergisi 2008;1(1):82-89
Bipolar bozukluk, anksiyete bozukluklar› ile bir arada görülebilir mi ve bunun s›kl›¤› nedir? Herhangi düzeydeki bir psikiyatri s›nav›n›n temel sorular›ndan birini soruverdi¤imizde genellikle flöyle yan›tlar gelecektir: Bipolar bozukluklar psikiyatrideki tüm hastal›klar içinde en çok ek hastal›k gösteren gruptur; herhangi bir psikiyatrik ya da di¤er bedensel hastal›kla bir arada bulunma s›kl›¤› %65-70'leri bulmaktad›r. Gerek ülkemizde gerekse yurt d›fl›nda yap›lan çal›flmalarda bipolar bozukluk içinde anksiyete bozukluklar›n›n oran› ise %40'lar civar›ndad›r. Anksiyete bozukluklar›n›n bipolar hastalar aras›nda, kad›nlarda, gençlerde, düflük e¤itim düzeyine sahip olup iflsiz olanlarda daha çok görüldü¤ü bildirilmifltir. Oldukça kuru ve genel t›p kavramlar› içinde böylece yan›tlay›verdi¤imiz bu soruya yan›t vermek gerçekten bu kadar kolay m›d›r? ‹nsan›n duydu¤u nesnesi belirsiz korku, kayg› olarak adlan-
GENİ SUPRATENTORİEL İNFARKTLARDA ERKEN DÖNEM KLİNİK VE BT BULGULARI
bdhd.org.tr
Geni supratentorial infarktlar, tüm iskemik strokların yaklaık %10'nunu olutururlar ve mortalite oranı çeitli serilerde % 17-80 olarak tespit edilmitir. Prognozun oldukça kötü olduğu bu hastalarda gerekli yoğun medikal ve cerrahi tedavinin yapılabilmesi için erken dönem klinik ve BT bulgularının tanınması önem kazanmaktadır. Bu çalımada Ocak 1998-Eylül 1999 tarihleri arasında kliniğimize bavuran ve kontrol BT'sinde geni supratentoriel infarkt tespit edilen 64 hastadan sadece transtentorial herniasyonla ölen 28 hastanın erken dönem (10±2 saat) BT ve klinik bulguları yaayan hastalarla karılatırıldı. Sonuçta, ağır motor güçsüzlüğün (p=0.013), bilinç bozukluğunun (p=0.024), orta hat iftinin (p=0.013), kortikomedüller kontrast (CMC) azalmasının (p=0.002) ve silvian fissür silikliğinin (p=0.011) iki grup arasında anlamlı olarak farklı bulunduğu gözlendi. Mortalitesi oldukça yüksek olan geni supratentoriel infarktlarda, erken dönem klinik ve BT bulguları prognoz tayini açısından yol göstericidir. Anahtar Sözcükler: Strok, geni supratentoriel infarkt, BBT, dekompresif cerrahi,
Anatolian Journal of Clinical Investigation
Bu çalışmanın amacı bipolar bozukluk tip I tanısı konmuş hastalarda, depresif dönem öyküsü olan ve olmayan hastaların klinik ve sosyodemografik özelliklerini incelemektir. Araştırmada bir üniversite hastanesi psikiyatri kliniği'ne 2007-2009 yıllarında manik dönem nedeniyle yatmış 108 bipolar bozukluk tip I hastanın dosyaları retrospektif olarak incelenerek veriler elde edilmiştir. Bu verilere göre bipolar bozukluk tip I tanısı konmuş 108 hastanın 16 sının (% 14.8) yaşamları boyunca en az 4 manik dönem geçirdiği, hastalıkları en az 4 yıldır devam ettiği halde hiç depresif dönem öyküsü olmadığı tespit edilmiştir. Depresif dönem öyküsü bulunan ve bulunmayan bipolar tip I hastalar arasında sosyodemografik ve klinik özellikler açısından farklılık tespit edilmemiş, depresif dönem öyküsü bulunmayanların yaşamları boyunca hastaneye yatış sayısının daha fazla olduğu saptanmıştır. Şu anki bilgiler unipolar maniyi ayrı bir nosolojik sınıf olarak tanımlamak için yeterli görülmemektedir. Bu konuda geniş ölçekli, prospektif desenli, patofizyoloji ve etyolojiyi aydınlatabilecek çalışmaların yapılması gerekmektedir. (Anatol J Clin Investig 2012;6(2):104-108) Anahtar kelimeler: Unipolar mani, depresif dönem, sosyodemografik özellikler
Bipolar Bozukluk ve Çocukluk Çağı Travması
Psikiyatride Guncel Yaklasımlar, 2015
Özet Bipolar bozukluk, belli bir düzen olmaksızın tekrarlayan depresyon, mani ya da her ikisini de kapsayan karma ataklar ile giden ve bu ataklar arasında kişinin tamamen iyileşebildiği kronik bir bozukluktur. Travmatik yaşantıların bipolar bozuklukla ilişkisi üzerine yapılan çalışmalar, belirtiler üzerinde anlamlı, uzun süreli etkileri olduğunu göstermektedir. Psikososyal streslerin varolan bipolar bozukluğun nörobiyolojisini zaman içinde değiştirebileceği bildirilmiştir. Travmatik olayların bipolar bozukluğun yalnızca ortaya çıkışını değil, seyrini, atakların ortaya çıkışını etkilediği, bu hastalarda intihar girişimi oranını arttırdığını, madde kötüye kullanımının sıklıkla eşlik edebildiğini gösteren çalışmalar bulunmaktadır. Çocukluk çağında travmatik yaşantısı olanlarda bipolar bozukluk daha erken yaşta başlamakta, bu hastalar daha fazla sayıda duygudurum atağı geçirmekte, daha fazla ek tanı görülmektedir. Bu yazıda, çocukluk çağı travması ve bipolar bozukluk ilişkisi gözden geçirilmiştir.
Çocukluk ve Ergenlik Dönemi Bipolar Bozukluunun Psikofarmakolojik Tedavisinde Güncel Geliflmeler
2000
Current developments in the psychopharmacological treatment of childhood and adolescent bipolar disorder Bipolar disorder (BD) of childhood and adolescence is not rare but difficult to diagnose because of its atypical presentation compared with that of adults. Similar to treatment for adults with BD, pharmacotherapy is considered as the first-line treatment for pediatric BD and usually involve the use of mood
Marmara Medical Journal
zet Amaç: Bu çalışmada bipolar bozukluk ek tanısı bulunan obsesif kompulsif bozukluk (OKB) hastalarının, bipolar bozukluk ek tanısı bulunmayan OKB hastalarına göre klinik ve afektif mizaç farklılıkları araştırılmıştır. Hastalar ve Yöntem: Sekiz aylık dönem içerisinde Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesinde DSM IV ölçütlerine göre OKB tanısı almış 44 OKB hastası çalışmaya alındı. Hastalara sosyodemografik form yanında, SCID I incelemesi, Hamilton depresyon Ölçeği (HAM-D), Yale Brown OKB ölçeği (Y-BOCS), TEMPS-A mizaç değerlendirme ölçeği uygulandı. Bulgular: OKB hastalarında çoğunluğu bipolar II olmak üzere, %38,6 oranında bipolar bozukluk ek tanısı mevcuttu. Bipolar bozukluk ek tanısı bulunan hastaların OKB belirtilerinin mevsimsel seyir izlediği (%70,6) belirlendi. Bipolar bozukluk ek tanılı hastalarda majör depresif atak sayıları daha yüksekti ve hastaneye yatış sayıları daha fazla idi. Bipolar bozukluk ek tanılı hastalar arasında...