Platon’un Demokrasi Paradoksu, Popper’ın Yorumları ve Türkiye’de Demokrasi Tartışmaları (original) (raw)
Related papers
Dünden Bugüne Popülizm ve Demokrasi Paradoksu
Popülizm günümüz yazınında belli bir entelektüel bakış açısı ve toplumsal harekete yönelik olarak kullanılan bir tipolojik kategori. Değişik ülkelerde ve farklı tarihsel dönemlerde küçük burjuva katmanların ideolojik ve siyasal tavrını anlamaya yaradığı gibi günümüzde gelişmiş kimi ülkelerde karşılaşılan darboğazların üstesinden gelmeyi amaçlayan tutucu bir anlayışa da açılım sağlıyor
Platon ile Fârâbî’nin Devlet Anlayışlarının Günümüz Siyaset Perspektifinden Karşılaştırılması
2020
Bu calismanin amaci, Platon’un ideal devlet anlayisi ile Fârâbi’nin erdemli sehir anlayisini karsilastirmaktir. Fârâbi’nin yasadigi donem, Platon’un donemine kiyasla cok daha karmasik siyasal iliskilerin yasandigi, ozellikle de dinin baskici etkisinin daha yogun oldugu bir donemdir. Fârâbi, semavi bir dinin ve ilahi hukukun baskici etkisinin yogun oldugu bu donemde, klasik donem siyaset felsefesi ile dindar bir toplumdaki yaygin ogretileri birlestirmeye calisan ve bir anlamda, Platon dusuncesini kozmopolit imparatorluk olcegine tasiyarak ozgun bir siyaset ve devlet anlayisi gelistiren bir dusunur olmustur. Bu baglamda Fârâbi’nin devlet anlayisinin, Platon dusuncesindeki devlet anlayisi ile karsilastirmali bir bicimde incelenmesinin, bizi gunumuzdeki siyaset ve devlet anlayisi ile demokrasi-otoriterlik rekabeti konusunda aydinlatacagi ve calismanin ilgili literature katki saglayacagi degerlendirilmektedir.
DEMOKRASİ ve SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİNİN ENGELLERİ: PATRONAJ VE NEPOTİZM
DEMOKRASİ ve SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİNİN ENGELLERİ: PATRONAJ VE NEPOTİZM * Vehbi Bayhan Öz Bu makale, Türkiye gibi Doğu toplumlarında, demokrasi ve sivil toplum örgütlerinin gelişmesini engelleyen, patronaj ve nepotizmi vurgulamaktadır. Bunun sonucu olarak, bu tür toplumlardaki mevcut sivil toplum örgütleri, modern demokratik toplumlardaki gibi işlev görmemektedir. Doğu toplumlarındaki sivil toplum örgütlerine dikkatli bir bakış, diğerlerine şans tanımayan "biz" tabanlı, iktidara gelmek için can atan siyasal ve monist bir yapıyı sergilemektedir. Bu, toplumlardaki sosyalleşmenin tipi ve seviyesi ile direkt olarak ilgilidir. Anahtar Sözcükler Abstract
Karl Popper'ın Platon Eleştirisinin Epistemolojik ve Politik Kökenleri
Karl Popper'ın Platon Eleştirisinin Epistemolojik ve Politik Kökenleri, 2019
, bilim felsefesine kazandırdığı yanlışlanabilirlik ilkesi ve siyaset felsefesinde geliştirdiği açık toplum kavramıyla 20. Yüzyıl'ın en etkili düşünürleri arasında yer almaktadır. Popper'in epistemoloji alanında Hegel'in diyalektik idealizmine, siyaset felsefesinde ise sosyalizme ve kolektivizme yaptığı eleştiriler, kendisinin ilk alanda neopozitivizmin, ikinci alanda ise neo-liberalizmin önemli bir temsilcisi olarak algılanmasına neden olmuştur. Ne var ki Popper'in idealizme yönelttiği eleştirilerin temeli La Mettrie tarzı bir materyalizme, David Hume tipi bir ampirisizme ya da Comte-Durkheim ekolünden bir pozitivizme dayanmadığı gibi, sosyalizm ve kolektivizme yönelttiği eleştiriler de kaynağını John Locke, Adam Smith ya da Friedrich von Hayek gibi klasik liberal teorisyenlerden almamaktadır. Popper'in her iki alandaki eleştirilerinin hedefinde bulunan düşünür, ilk büyük sistematik filozof olan Platon'dur (M.Ö.427-347). Popper, idealizme ve sosyalizme kökten cephe almaktan çok, Platon'un sisteminden kaynaklandığını düşündüğü objektif idealizme ve topyekûn toplum mühendisliğine karşı çıkmıştır. Buna karşılık düşünürün temel görüşlerinin, Platon'un da içinden çıkmış olduğu Sokratik geleneğin eleştirel ve bireyci bir yorumuna dayandığı söylenebilir. Abstract Karl Raimund Popper (1902-1994), took part among the most effective intelectuals of the 20th Century, by developing the principle of falsification in the philosophy of science and developing the concept of open society in political philosophy. Popper's epistemological criticism of Hegel's dialectical idealism and the political criticism of socialism and collectivism made him recognized as one of the most significant represantatives of neo-positivism and neo-liberalism in both fields. However Popper's criticism on idealism does not base upon a La Mettrie-type materialism, a Cilt/Vol.: 19 -Sayı/No: 3 (423-436) Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Hume-ish empiricsm, neither follows the Comte-Durkheim ecole of positivisim. Likewise his critisism on socialism does not find its basics in the classical liberal theoreticians like John Locke, Adam Smith or Friedrich von Hayek. The main thinker that falls into the focus of Popper's criticism is Plato (427-347 BC), the first grand systematic philosopher. Instead of rejecting idealism and socialism directly, Popper had more likely opposed the objective idealism and holistic interventionism of Plato. On the other hand, it is seen that Popper's main thought is based upon a critical and individualistic interpretation of the same Socratic school, from which the philosophy of Plato also brought forth. Giriş 20. Yüzyıl'ın önde gelen bilim felsefecileri ve siyaset kuramcıları arasında yer alan Karl Popper, 28 Temmuz 1902'de, sonradan Hıristiyanlığı benimsemiş Musevi kökenli bir ailenin çocuğu olarak Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun başkenti Viyana'da doğmuştur. Popper'ın dünyaya geldiği dönemde Avrupa, Üçlü İttifak ya da Merkezi Devletler olarak anılan Alman-Avusturya Macaristan-İtalyan Paktı ile kısa süre sonra Büyük Britanya'nın da dâhil olacağı Fransız-Rus Antantı arasında iki bloğa bölünmüş durumdadır.
Demokrasi ve Temsil: Paradoksu Rousseau Üzerinden Okumak
SİYASAL: Journal of Political Sciences, 2020
Öz: Bu çalışmanın amacı, modern devlet olgusunun belirmesi ekseninde yöneten-yönetilen kurgusunun dayandığı demokrasi anlayışındaki yurttaş tahayyülünün, en üst iktidar formunda "var edilmesi" sorununu Jean-Jacques Rousseau'nun teorik çizgisinde incelemeye tabi tutmaktır. İ ngiliz, Amerikan ve Fransız devrimleriyle görünür o lan temsili demokrasilerde meşruiyet kıstası olarak egemenliğin sahibi halkın kendisini ilgilendiren siyasal süreçlerde karar verici pozisyonda olmayışı, temsili rejimlerin gerçekte "demokratik" olup olmadığına yönelik tartışmaları da beraberinde getirir. Demokratik devrimlerin ardından temsil ile demokrasinin eşanlı/eşzamanlı düşünülmesi ekseninde görünür olan paradoksal birliktelik, döngüsel olarak bir yüzüyle geçmişe diğer yüzüyle geleceğe bakan Roma tanrısı Janus'a benzetilebilir. Temsili demokrasi anlayışında meşruiyet zemininin, mevcuttaki halk adına soyut bir kurgu olan ulusal "bir"liğe dayanması ve bu dayanak noktasını temsil pratiği aracılığıyla i nşa etmesi demokrasi ve temsil paradoksal birlikteliğini, " Modern Janus" kavramından hareketle analiz etmeyi mümkün hale getirir. Temsili demokrasinin yöneten-yönetilen ilişkisindeki kurgusu teorik düzlemde takip edildiğinde ise demokrasi ile temsil kavramları bağlamında analiz edilebilecek paradoksun nasıl ve hangi şartlarda ortaya çıktığını belirgin hale getirecektir. Bu haliyle temsili demokrasinin bir yüzüyle bireyi özneleştiren diğer yüzüyle de nesneleştiren "Modern Janus" olduğu iddiasıyla çalışmada, Rousseau'nun Toplum Sözleşmesi ekseninde, temsil ve demokrasi olgularının paradoksal birlikteliği analiz edilecektir. Abstract: This study aims to examine the problem of "creating" citizen envisagement within a democracy. Its reference point for this is based on the ruler-governed construct within the framework of the occurrence of modern State phenomena in the utmost rulership form as considered through the theoretical perspective of Je an-Jacques Ro usseau. Th e fact that the people who are the sovereign force with regards to the policies they are engaged in are not in a position of decision-making, which is a benchmark of constitutionalism in representative democracy and thu s bri ngs abo ut the controversy as to whether or not these representative regimes are legitimately democratic. After the English, American and French Revolutions, the paradoxical co-occurrence of representation and democracy, which can be seen when they are considered simultaneously, can be seen to resemble the Roman God Janus with its cynically retro-and forward-looking faces. It is possible to analyze the paradoxical co-occurrence of representation and democracy with reference to the notion o f a " Modern J anus" because t he ground o f l egitimacy in th e conception of representative democracy is not only based on an abstract fiction of national unity for the presently existing public, but also because this base is constructed through the practice of representation. When the fiction of representative democracy in the relationship between the ruler and ruled is traced theoretically, it becomes apparent how and under which conditions the occurrence of the paradox to be analyzed in the context of the notions of democracy and representation emerges. The paradoxical association o f representation an d democracy wi ll be analyzed in reference to Rousseau's So cial Contract through the suggestion that such representative democracy is a Modern Janus, which on the one hand regards individuals as a subject while also objectifying them on the other hand.
Demokrasiye Neler Oluyor? Popülizm ve Otoriterleşme Tartışmalarına Bir Bakış
Liberal Düşünce, 2019
Son dönemde, siyaset bilimi literatüründe, demokrasi ve demokratikleşmeyle ilgili tartışmalar artmış ve farklı bir istikamete yönelmiştir. Tartışmaların odak noktası, liberal demokrasilerde popülizmin yükseldiği ve popülist siyasetçilerin güç kazandığıdır. Bunun yanında, pek çok demokratik yönetimlerin otoritarizme doğru kaydığı yönünde çok sayıda iddia vardır. Bu çalışmada, söz konusu iddialar, eleştirel bir yaklaşımla ele alınmıştır. Günümüzde Batı ülkelerinde pek çok siyasetçinin yabancı düşmanlığı ve İslamofobi temelli bir söylem kullandığı açıktır. Buna koşut olarak siyasal özgürlüklerin geçmişe göre kısıtlandığı bir süreç yaşanmaktadır. Ancak ortaya çıkan bu sorunu liberal demokrasinin açmazı olarak görmek doğru değildir. Demokrasi karşıtı söz konusu yaklaşımlar, dünya ölçeğinde yaşanan ekonomik ve sosyal krizle yakından ilişkilidir. Bu kriz sürecinden liberal demokrasinin güçlenerek çıkacağı iddia edilebilir.