Hall’ın Öz-Bakım-Tedavi Kuramı Bakış Açısıyla Overyan Hiperstimülasyon Sendromu (OHSS) (original) (raw)
Related papers
KOAH tanısı ile izlenen bireyin Orem’in Öz Bakım Yetersizlik Kuramı’na göre bakımı (olgu sunumu)
2020
COPD is an irreversible and progressive disease that cannot be completely cured. COPD is an important health problem due to high morbidity and mortality, being affected by environmental factors, occupational characteristics and habits, high cost and different complications that may develop. The nurse plays an important role in health protection / development, disease prevention / control, adaptation and management. According to Orem, nursing is a service provided to people who need help or guidance in line with scientific knowledge. This case report was made for a 68-year-old patient with a diagnosis of COPD. It was carried out to determine the effect of the patient on self-care agency by collecting data, planning, and evaluating using Orem’s Self-Care Insufficiency Model Orem’s self-care requirements model was categorized into 3 subgroups. Nursing diagnoses were made and interventions were planned. As a result of the study, it is seen that the care given according to Orem’s Self Ca...
Ankara Sağlık Bilimleri Dergisi
Nadir görülen, tanı ve tedavisinde en çok zorluk yaşanan hastalıklardan biri olan pulmoner hipertansiyon, vasküler direnç artışı ile zamanla sağ kalp yetersizliğine ve ölüme yol açan kompleks ve progresif bir hastalıktır. Pulmoner hipertansiyon daha çok genç kadınlarda görülmekte ve Dünya’daki prevalansı tam olarak bilinmemektedir. Pulmoner hipertansiyonu olan hastaların deneyimlediği semptomlar fonksiyonel kapasitenin kısıtlanmasına ve günlük yaşam aktivitelerinin sınırlanmasına neden olarak yaşam kalitesini azaltmaktadır. Prognozun kötü seyretmesinin yanı sıra tedavi ve bakımının karmaşık olması hastaların sistematik bakım gereksinimini arttırmaktadır. Hemşirelik uygulamalarında teori ve modellerin uygulamaya aktarılmasıyla mesleğe özgü uygulamalar sistematik ve standart hale gelmektedir. Olgu, bireyleri biyopsikososyal boyutta ele alan ve bireylerin gereksinimlerini 11 fonksiyonel alanda açıklayan Gordon’un Fonksiyonel Sağlık Örüntüleri modeli ile değerlendirilmiş, Kuzey Amerika ...
Turkiye Klinikleri Journal of Gynecology and Obstetrics, 2013
Overyan hiperstimülasyon sendromu (OHSS), gonadotropinlerle yapılan ovulasyon indüksiyonunun iatrojenik bir komplikasyonudur. Bu çalışmada; kliniğimizde IVF-ICSI/ET siklusuna alınan ve kontrollü overyan hiperstimülasyon uygulanan olgularda OHSS insidansını ve risk faktörlerini belirlemek amaçlandı. G Ge er re eç ç v ve e Y Yö ön nt te em ml le er r: : Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Üremeye Yardımcı Tedavi Merkezinde kontrollü overyan hiperstimülasyon yapılan IVF-ICSI/ET siklusları incelendi. Hastalar OHSS gelişen ve gelişmeyen olarak iki gruba ayrıldı. Hastaların dosyaları tarandı ve demografik özellikleri, muayene bilgileri, laboratuvar bulguları, ultrasonografi (USG) karakteristikleri ve tedavi protokolleri karşılaştırıldı. B Bu ul lg gu ul la ar r: : OHSS gelişen gurupta 69 siklus, gelişmeyen grupta 1373 siklus mevcuttu. Orta ve şiddetli OHSS insidansı sırasıyla, %4 ve %0,2 olarak bulundu. Bazal LH değeri, LH/FSH oranı ve hCG günü östradiol (E2) değeri yüksek olan hastalarda OHSS gelişimi daha fazla izlendi. OHSS gelişen grubun hCG günü matür folikül sayısı, aspire edilen preovulatuar folikül sayısı, aspire edilen küçük folikül sayısı ve toplanan oosit sayıları OHSS gelişmeyen gruba göre daha yüksekti (p=0,0001). Polikistik over sendromu (PKOS) olan hastalarda OHSS gelişme riski, olmayanlara göre 7,6 (%95 GA 4,3-13,5) kat daha fazla saptandı. Antagonist protokol ile long luteal agonist protokol karşılaştırıldığında, OHSS gelişimi açısından aralarında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı (p=0,069). S So on nu uç ç: : Çoklu logistik regresyon analizi sonucunda, gebelik, E2 değerinin >3000 pg/mL olması, PKOS varlığı ve toplanan oosit saysının >20 olması, OHSS için bağımsız birer risk faktörü olarak saptandı. Riskli olguların tedavisi bireyselleştirilmelidir. Bu hastaların tedavisi sırasında foliküler gelişimi, ultrasonografi ve E2 takibi ile yakından izlenmelidir. A An na ah ht ta ar r K Ke el li im me el le er r: : Gonadotropinler; overyan hiperstimülasyon sendromu; tüp bebek; sperm enjeksiyonu, sitoplazma içine; embriyo transferi A AB BS ST TR RA AC CT T O Ob bj je ec ct ti iv ve e: : Ovarian hyperstimulation syndrome (OHSS) is an iatrogenic complication of ovulation induction applied with gonadotrophins. In this study, we aimed to determine the incidence and risk factors of OHSS for cases taken into IVF-ICSI/ET cycle and subjected to controlled ovarian hyperstimulation in our clinic. M Ma at te er ri ia al l a an nd d M Me et th ho od ds s: : IVF-ICSI/ET cycles subjected to controlled ovarian hyperstimulation in the Assisted Reproductive Treatment Center of Çukurova University were evaluated. Patients developing OHSS and patients not developing OHSS were set as two different groups. Patients' files were reviewed and their demographic features, examination data, laboratory findings, ultrasonography (USG) characteristics and treatment protocols were compared. R Re es su ul lt ts s: : Number of cycles for the groups developing OHSS and not developing OHSS were 69 and 1373 respectively. Incidences of moderate and intense OHSS were determined to be 4% and 0.2% respectively. OHSS was more frequent in patients having high basal LH values, LH/FSH ratios and hCG day estradiol (E2) values. HCG day mature follicle numbers, aspired preovulatory follicle numbers, aspired small follicle numbers and collected oocyte numbers were higher in the OHSS developing group (p=0.0001). Risk of OHSS in patients with polycystic ovary syndrome (PCOS) was 7.6 times higher (95% CI 4.3-13.5) than the others. The comparison made between the antagonist protocol and long luteal agonist protocol showed that there was no statistically significant difference between the two groups in terms of OHSS development (p=0.069). C Co on nc cl lu us si io on n: : Multivariate analysis revealed that, pregnancy, >3000 pg/ml E2 values, >2 LH/FSH ratio and presence of PCOS were found to be an independent risk factors for OHSS. Treatment of the high risk cases should be individual. During the treatment process of these patients, follicular development should be closely monitored using ultrasonography and E2 follow-up.
2021
Kadınlarda inkontinans tipleri arasında en sık görülen stres üriner inkontinans, temel olarak pelvik organ prolapsusu nedeniyle oluşan ve karın içi basıncını arttıran durumlar ile ortaya çıkan istemsiz idrar kaçırma olarak tanımlanmaktadır. Klinik olarak sıklıkla pelvik organ prolapsusları ile birlikte görülen stres üriner inkontinansa zemin hazırlayan birçok risk faktörü bulunmaktadır. Ele alınan olguda belirlenen obezite, postmenopozal dönemde olma, çok ve sık doğum yapma, iri bebek öyküsü gibi risk faktörlerinin literatürle uyumlu olduğu belirlenmiştir. Olgu değerlendirilirken Gordon'un Fonksiyonel Sağlık Örüntüleri Modeli kullanılmış ve olguya bütüncül bir hemşirelik yaklaşımı sunulmuştur. Bu olgu sunumunda, pelvik organ prolapsusu ve stres üriner inkontinansı bulunan hastanın mevcut durumu, risk faktörleri ve nedenleri ile hastaya sunulan bütüncül hemşirelik bakımınının açıklayıcı bir şekilde sunulması amaçlanmıştır.
Turkish Journal of Diabetes Nursing, 2022
Özet COVID-19 pandemisinde erken dönemde ulaşılan veriler, kronik hastalığı olan bireylerde COVID-19 salgının daha sık görüldüğüne ve daha ağır ilerlediğine dikkat çekmiştir. Diabetes Mellitus hastalığı, dünya genelinde en yaygın kronik hastalıklardan biridir. Kronik hastalıkların yakından takip edilmesi ve kontrol altına alınması COVID-19 hastalık seyrini olumlu yönde değiştirebilir ve sağlık sektöründeki kısıtlı kaynakların doğru kullanılmasını da mümkün hale getirecektir. Sağlığın korunması ve geliştirilmesinde, hastalıkların önlenmesi ve hastalık yönetiminde hemşirelerin rolü büyük öneme sahiptir. Orem’e göre hemşirelik, yardım veya rehberliğe ihtiyaç duyan bireylere bilimsel bilgi doğrultusunda hemşireler tarafından verilen hizmeti kapsamaktadır. Bu olgu sunumu COVID-19 tanısı alan ve diyabet hastalığı bulunan, evde bakımına devam edilen 80 yaşındaki hastayı Orem’in Öz Bakım Modeli kullanılarak değerlendirmek amacıyla gerçekleştirildi. Dorothea Orem’in öz bakım gereksinimleri modeli 3 alt grupta kategorileştirildi ve 2 alt gruptaki gereksinimlere yönelik hemşirelik tanıları koyularak girişimler planlandı. Çalışmanın sonucunda bireyin sağlık düzeyini korumaya ve geliştirmeye yönelik yaşam biçiminde gerekli değişiklikleri yapmasında Orem’in Öz Bakım Modeli’ne göre verilen hemşirelik bakımının etkili olduğu görülmektedir. Anahtar Sözcükler: COVID-19, diyabet, hemşirelik bakımı, öz bakım Summary Home Nursing Care of a Patient with a Diagnosis of COVID-19 and Diabetes Mellitus According to Orem’s Self-Care Theory: A Case Report The data obtained in the early period of the COVID-19 pandemic drew attention to the fact that the COVID-19 epidemic disease is more common and progresses more severely in individuals with chronic diseases. Diabetes Mellitus is one of the most common chronic diseases worldwide. Close monitoring and control of chronic diseases will change the course of COVID-19 disease in a positive way and will make it possible to use the limited resources in the health sector correctly. The role of the nurse is of great importance in the protection and development of health, prevention of diseases, adaptation to diseases and management. According to Orem, nursing includes the service provided by nurses in line with scientific knowledge to individuals who need help or guidance. This case report was carried out to evaluate an 80-year-old patient who was diagnosed with COVID-19, had diabetes, and was cared for at home, using Orem’s self-care model. Dorothea Orem’s self-care needs model was categorized in 3 subgroups and interventions were planned by making nursing diagnoses for the needs in 2 subgroups. As a result of the study, it is seen that the nursing care given according to Orem’s self-care Model is effective in making the necessary changes in the lifestyle of the individual to maintain and improve the health level. Keywords:COVID-19, diabetes mellitus, nursing care, self-care
Orlando’Nun Hemşi̇reli̇kte Etki̇leşi̇m Kurami’Nin Uygulamada Kullanimina Bi̇r Örnek: Olgu Sunumu
DergiPark (Istanbul University), 2022
Kuram, olayları tanımlamak, açıklamak, öngörmek ve kontrol etmek amacıyla, kavramlar arasındaki özel ilişkileri planlayarak, onlara sistematik bir görünüm kazandırır. Ida Jean Orlando'nun Etkileşim Kuramı, hemşirelerin hastada ortaya çıkan sağlık sorunlarına adaptasyonunu sağlamada etkili bir hemşirelik bakım planı oluşturmasını sağlayan bir hemşirelik kuramıdır. Olgu Sunumu: Bu olgu sunumunda, kadın hastalıkları ve doğum servisinde Total Abdominal Histerektomi + Sağ Unilateral Salpingooferektomi + Burch ameliyatı olan hastanın Orlando'nun Hemşirelik Etkileşim Kuramı'na göre ameliyat öncesi ve sonrası gereksinimlerine yönelik amaçlı hemşirelik bakımı sunulmuştur. Tartışma: Elde edilen veriler ve hastanın sözel ve sözel olmayan davranışları doğrultusunda hastanın gereksinimleri belirlenmiştir. Belirlenen gereksinimler doğrultusunda uygulanan amaçlı hemşirelik süreci ile hastanın yaşadığı biyopsikososyal sorunlar azaltılmaya çalışılmıştır. Gereksinimleri karşılandıkça hasta kendini daha iyi ifade etmeye başlamış, davranışları olumlu yönde değişmiş ve ameliyat sonrası sürece uyumu artmıştır.
Obsesi̇f Kompulsi̇f Bozukluk (Okb) Tanili Hastada Hemşi̇reli̇k Bakimi: Olgu Sunumu
2021
Obsesif Kompulsif Bozukluğu, saplantı ya da zorlukların görüldüğü, genellikle süreğen, kimi zaman dönemsel alevlenmelerle giden, kişinin günlük işlevlerini belirgin olarak etkileyen bir bozukluktur. Obsesif Kompulsif Bozukluk, hasta ve ailesinin tüm yaşamını çok yönlü etkilemektedir. Hemşireler, hasta ve ailesinin yaşam tarzı değişikliklerine uyum sağlamasına yardım ederek, uyumsuzlukları önleyerek, baş etme becerilerini geliştirerek mesleki rollerini yerine getirmiş olmaktadırlar. Bu makalede, Obsesif Kompulsif Bozukluk tanılı hastanın, hemşirelik bakımı ele alınmıştır.
Hipertansiyon Tanısı Olan Bireylerin Evde Hastalık Yönetimlerinin İncelenmesi
2013
Bu çalışma hipertansiyon tanısı olan bireylerin evde hastalık yönetiminin incelenmesi amacıyla yapılmıştır. YÖNTEMLER: Tanımlayıcı olarak yürütülen bu araştırmanın örneklemi, bir toplum sağlığı merkezine 23 Mayıs-23 Temmuz 2012 tarihleri arasında başvuran olasılıksız örneklem yöntemi ile seçilen 112 hipertansiyon tanılı bireyden oluşmuştur. Veriler araştırmacılar tarafından oluşturulan form kullanılarak yüz yüze görüşme tekniği ile toplanmıştır. BULGULAR: Bireylerin yaş ortalamasının 59.02 ± 1.24, olduğu, ortalama 9.81 ± 8.71 yıl önce tanı aldığı saptanmıştır. Araştırmada, hipertansiyon tanısı olan bireylerin çoğunluğunun ilaç kullanma nedenini (%89.3), kan basıncı ölçüm tekniğini (%85.7) ve hastalığa özgü beslenme şeklini bildiği (%98.2) ve düzenli doktor kontrolüne gittiği (%76.8) belirlenmekle beraber önemli bir kısmının ilaçlarının yan etkilerinin ne olduğunu ve hangi durumlarda doktora başvuracağını bilmediği (%42), ilaç almayı unuttuğu (%50), tuzsuz yemek yemeye alışamadığı için tuzu kısıtlamadığı (%19.6) belirlenmiştir. Ayrıca araştırmaya dâhil olan bireylerin çoğunluğunun düzenli fiziksel aktivite yapmadıkları belirlenmiştir. Yine okuryazar olmayan hipertansif bireylerin hastalık yönetimine ilişkin bilgi ve uyumlarının okur-yazar ve bir okul mezunu olan bireylerden daha düşük olduğu ve istatistiksel olarak farkın anlamlı olduğu saptanmıştır (p<0.05). SONUÇ: Bu sonuçlar doğrultusunda, hipertansiyonlu bireylere yönelik, evde hipertansiyon yönetimine ilişkin özellikle ilaç yönetimi, diyet, fizik aktivite ve kan basıncı ölçümüne ilişkin eğitim ve davranış geliştirme girişimlerinin geniş kitleleri kapsayacak şekilde düzenlenmesi önerilebilir. Anahtar Kelimeler: hipertansiyon, evde hipertansiyon izlemi, sağlık davranışı OBJECTIVE: Aim of this study was to investigation of disease management of individuals with hypertension at home. METHODS: The sampling of this descriptive study was composed of 112 individuals diagnosed with hypertension who applied to a community health center between 23 May-23 July 2012 and selected random sampling method. Data were collected through face to face interviews using the data collection tool formed by the researchers. RESULTS: It was determined that the average age of the individuals was 59.02 ± 1.24 and that they had been diagnosed an average of 9.81 ± 8.71 years ago. Of those participating in the study, it was determined that 76.8% were going to the doctor for checkups at specific intervals to check blood pressure and to regulate medicine. However in a major portion of the individuals was determined that stopped taking medicines when the complaints regressed (36.2%), forgot to take their medicines (50.0%), did not know when they had taken their medicines (33.0%), did not know what were the side effects of their medicines and in which situations they should consult with a doctor (42.0%), did not restrict the consumption of salt (19.6%). Whereas, 65.2% did not do any physical activity. Again, information and compliance on disease management in illiterate hypertensive individuals was found to be lower than literate and has graduate of a school, and the difference was found a statistically significant (p<0.05). CONCLUSION: According to the results, it can be proposed that education and behavioral development initiatives are organized in a manner that would include all population for individuals with hypertension especially related to medication management, diet, physical activity and follow-up of blood pressure at home.