TÜBA-AR Türkiye Bilimler Akademisi Arkeoloji Dergisi Turkish Academy of Sciences Journal of Archaeology (original) (raw)
Related papers
Osmanlı ve Timurlu Kaynaklarına Göre Ankara Savaşı
Social Sciences Studies Journal
Timur tarih sahnesinde belirmeye başladığı zaman diliminden günümüze kadar geçen sürede, kazandığı zaferler ile benzersiz bir hükümdar olmuştur. 1360 yılında Türkistan'da başladığı hakimiyet mücadelelerini başarı ile sonuçlandırmıştır. Sınırlarını İran, Afganistan, Hindistan ve kuzeyde Altınorda'ya kadar genişletmiştir. XIII. yüzyılın ortalarından itibaren zayıflayan Anadolu Selçuklu gücünün tersine Osmanlılar Anadolu'daki buhran devrinden istifade etmesini bilmiş ve siyasi nüfuz sahasını Timur'a benzer bir şekilde genişletmeyi başarmıştır. Bu dönemde Osmanlı Devletinin başında Yıldırım Bayezid bulunmaktaydı. Yıldırım Bayezid'in Bitinya Bölgesi'nde faaliyetlerde bulunduğu sırada Timur'un sınırları Anadolu topraklarına kadar uzanmaktaydı. Elbette bu durum, cihan hâkimiyeti iddiası ile yola çıkmış olan bu iki Türk hükümdarını karşı karşıya getirmiştir. Bu hesaplaşma Türk Tarihi açısından önemli sonuçlar doğurmuştur. Anadolu'da Osmanlı ile tekrar sağlanan Türk otoritesi bozulmuş, hanedan üyeleri arasında taht mücadelesi yaşanmıştır. Bu mücadeleler, tarih kroniklerine "fetret dönemi" olarak geçmiştir. Bu dönem, rakamsal olarak 11 yıl sürmüş olsa da siyasi ve sosyal etkisi uzun yıllar devam etmiştir. Ankara Savaşı ve sonrasında yaşanan dönemin tarafların kroniklerine bazı konularda farklı şekilde yansımış olması, savaş sonrası ortaya çıkan durum itibariyle doğaldır.
Anatolian Studies 2011 - Caltilar project
This report presents the main results of research activities carried out at Çaltılar Höyük, northern Lycia, southwest Turkey, between 2008 and 2010. During this period, an international team undertook topographic, archaeological and geophysical surveys, together with artefact studies and analyses, aimed at determining the nature and extent of occupation at the site, and offering new data about the settlement history and material culture of this region in pre-Classical times. The results of this work suggest that the site was occupied from at least the fourth millennium (Late Chalcolithic) to the middle of the sixth century BC, a date that coincides with the Persian conquest of Lycia, with only scant evidence of use/occupation after this phase. In addition, the nature of our finds suggests that the site, despite its location in the summer pastures (yayla) and at a considerable altitude (1,250m), was well-connected to other Anatolian and Aegean regions, and probably served as more than just a minor seasonal agro-pastoral settlement, particularly during its Early Bronze Age and Late Iron Age periods of occupation. The evidence relevant to the second millennium BC is too limited at present to allow further interpretation about the nature of occupation at the site, but is significant per se, especially in view of the scanty archaeological remains of this period in the region, and despite the numerous references to the Lukka people and settlements available in documentary sources.
Yirminci Yüz Yıl Sonrasında Azerbaycan’da Yapılan Kur’an Tercümeleri-I
Istanbul University - DergiPark, 2003
Qoran Translations in Azerbaijan After 20th Century The act of Qoran translation has been started by the middle ages in Azerbaijan, especially Qoran has been translated in contemporary forms right after the seventy years of Russian repression period. These Azerbaijanian Turkish Qoran translations were formerly published in Arabic letters. However Qoran translations after the decleration of independence in Azerbaijan were in Cyrill and Latin letters except one of them. This article scrutinizes eight of these translations and reveals common and different points of them in a contemporative way. Consequently this article achieved the following results: At first, despite with all negative conditions of this region, fertile studies on Qoran has been effected. Secondly, these translations has been observed as a high level of appropriacy to the scientific criteria. Last but not least, contemporary Azerbaijanian readers are having some understanding difficulties of existing Qoran translations. Because most of them were published either in Arabic or Cyrill Alphabet. Therefore it is extremelly important that, Turkish formal and informal publishers must support publishing of present translations in modern Azerbaijanian Latin alphabet. * Bu makale iki bölümden oluşmaktadır. Okumakta olduğunuz bölüm yalnızca mevcut tercümeler hakkında umumi bilgiler vermekte ve kısaca teknik özelliklerinden bahs etmektedir. İkinci bölüm ise, örnekleriyle birlikte bu tercümelerin Kur'an İlimleri ve Tefsir Usûlü açısından özellikleri ile birbirleri arasındaki farklılıkları ve mevcut hataları üzerinde duracaktır. * * Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Tefsir Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi. 1 Bu arada bir ıstılah olarak tercümenin de bizde hâlâ yaygın bir şekilde kullanılmakta olduğunu unutmayalım. Bkz. Hidayet Aydar, Kur'anı Kerim'in Tercümesi Meselesi, Kur'an Okulu, İstan-bul1996; Salih Akdemir, Cumhuriyet Dönemi Kur'an Tercümeleri (Eleştirel Bir Yaklaşım), Akid yayınları, Ankara1989. 2 Dücane Cündioğlu, Sözlü Kültürden Yazılı Kültüre Anlamın Tarihi, 1. Baskı, Tibyan yayınları, İstanbul1997, s.268. 3 Kur'an tercümesi sıradan bir metnin çevirisi ile aynı şey değildir elbette. Kur'an'a nasıl elle dokunulacağı hakkındaki fıkhî görüşlerin, Kur'an'ın tercümesine dokunulup dokunulamayacağı mevzuunda bile dile getirildiğini hatırlayacak olursak, müslümanlar açısından konunun hassasiyeti daha iyi anlaşılır.
Alanya'nın (Antalya) Yerleşme Tarihi
2023
Alanya, Antalya’nın ilçelerinden biridir. “Türk Rivierasının İncisi” olarak da bilinen Alanya’nın kuzeyinde Toros Dağları, güneyinde Akdeniz, batısında Manavgat, doğusunda ise Gazipaşa yer almaktadır. 1.598,51 km²'lik bir alana sahip olan Alanya’nın 2022 yolu verilerine göre nüfusu 364.180’dir. Antik Dönem Kilikya ile Pamfilya arasında sınırda kalan Alanya’nın yerleşim tarihi yapılan kazı çalışmaları ile birlikte Paleolitik Döneme kadar gitmektedir. 1957 yılında keşfedilen Kadıini Mağarası’nda ilk yerleşme izlerine rastlanmıştır. Bizans Dönemi’nde derebeylerine ve Anadolu Selçuklu Devletine de başkentlik yapmış olan Alanya stratejik bir öneme sahiptir. Nitekim Antik Dönemde korsanlar tarafından hakimiyet altında tutulan Alanya (o dönemdeki adıyla Korakesion’un) sahip olduğu coğrafi konumu nedeniyle tarih boyunca hep dikkat çekmiştir. Ayrıca Akdeniz’in depo alanı olarak kullanılan limanı ile ön plana çıkmaktadır. Bizans Dönemi’nde “güzel dağ” anlamına gelen Kalon Oron/Oros, Kaxou Opoş, (Καλόν Ορος) adı ile anılmıştır. Daha sonraları sultan Alaeddin Keykubat’tan adını alacak olan Alanya’nın Selçuklular tarafından fethedilmesi 1221/1222 yıllarına rastlamaktadır. Büyük Selçuklu Sultanı Alanya’yı fethettikten sonra burada Alanya kalesini, şehri yeniden tesis ettirmiştir. Başkent Konya’ya olan yakınlığı şehrin büyüyüp gelişmesine olanak sağlamış, korsanlardan temizlendiği zaman da şehir sahip olduğu limanı ile önemli ticaret merkezi haline gelmiştir. Alaeddin Keykubat hem başkente yakın olması hem de Akdeniz’in önemli ticaret merkezlerinden biri olması gibi sebeplerle kış aylarını genellikle burada geçirmiştir. Sultan Alaeddin’în ölümü ile Moğol istilasına uğrayan bölgede Selçuklu hakimiyeti azalmış ve güç kaybetmiştir. Kurulan Alaiye Beyliği ile beylikler dönemine giriş yapılmış ve Fatih Sultan Mehmet döneminde Gedik Ahmet Paşa tarafından 1471 yılında da Osmanlı hakimiyetine girmiştir. Bu fetih ile birlikte Akdeniz’in hakimiyeti Osmanlı kontrolüne geçmiştir. Bu fetih ticaret yollarının güvenliği açısından da oldukça önem arz etmiştir. Osmanlı Devleti’nin yıkılma sürecinde Fransızlar tarafından işgal edilen bölge, Cumhuriyet’in kurulması ile birlikte Türkiye Cumhuriyeti’ne geçmiştir. 1874 yılında kurulmuş olan belediye teşkilatı Cumhuriyet Dönemi’nde de devam etmiştir.
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2019
Türkiye, özellikle doğusundaki komşu ülkelerin siyasi koşullarından ötürü, her zaman sığınma alan bir ülke olmuştur. Şu anda, kendi topraklarında 3,5 milyondan fazla Suriyeli ile mülteciler için başlıca sığınma ülkesi olan Türkiye'de, bu mültecilere uluslararası koruma sağlanması hayati önem taşımaktadır. İç hukukta ikincil nitelikte bir koruma mekanizması olan Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru, bu bağlamda kritik bir öneme sahip olabilir. Yasal düzenlemelerin yanı sıra, özellikle bu mekanizma ile mültecilere de uygulanabilecek anayasal haklar gerçekleştirilebilir. Bu çerçevede, bu makalenin iki amacı vardır: İlk amaç, Anayasa Mahkemesi'nin içtihadında yerini alan geri göndermeme ilkesi ile bağlantılı olarak mülteci korumasını ele almaktır. Bu kapsamda, makale Anayasanın 17'nci maddesine göre ("kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı") verilen tedbir kararları ile 17'nci madde, 19'uncu madde ("kişi hürriyeti ve güvenliği) ve 40'ıncı maddesine (temel hak ve hürriyetlerin korunması") göre verilen nihai bireysel başvuru kararlarını incelemektedir. Bu incelemeye paralel olarak makalenin ikinci amacı, Türk sığınma sistemi uygulamasındaki, özellikle bu kararlarda belirtilen, eksikliklerini ortaya koymaktır.
08-05-2017 de bu projenin ilk taslağını Researchgate ve Academia edu da yayınladıktan sonra. İstanbul Paleolitik Arkeolojik keşfi ile ilgili çok ilginç ve insanlık tarihi için de çok önemli 2 makale yayınladım. İlki Amerika’nın ilk yerlilerinin ok ucu geometrileri ile İstanbul Paleolitik kültürünün ok ucu geometrilerinin aynı olduğunu ilk versiyonunda Clovis uçlarını da içeren 4, ikinci versiyonunda 6 aynı ok/mızrak ucu geometrisi ile gösteren ve Amerika’nın ilk yerlilerinin kökeninin İstanbul olduğunu ispatlayan “Is The Root of The First Paleoindians of Americas Chalcedon(Kadıköy)? 2nd Version (Revised Version) Six Same Projectile Point Geometries Between The Istanbul Paleoculture and The Culture of The First Paleoindians of Americas” adlı makalemdi. Bu çok şaşırtıcı belirleme insanlık tarihi için çok önemli idi. Ardından Amerika’nın ilk yerilerinden “Clovis ‘in kökeni mi” denilen Cro-Magnon kültürünün de kökeninin İstanbul olduğunu gösteren “Did Cro-Magnons Migrate From Istanbul? Second Paleolithic Migration Branch From Istanbul Maritime PaleoCulture, Samenesses and Similarities between the Istanbul Maritime PaleoCulture and the Cro-Magnon Culture” makalesi ortaya çıkdı. Bu İstanbul Arkeolojik keşfi ile ilgili yayınladığım 7nci makalem idi. İstanbul Arkeolojik kerşfinin önemi bu belirlemeler ve makaleler ile iyice arttı. Bu arada Araştırma Enstitüsü Projesine de yeri geldikçe eklemeler yapıyordum. Malzeme bölümü derslerine alanlararası (interdisciplinary) bir ders olan ve arkeolojik eserden malzemeden önemli bir bilgi alma yöntemi olan Arkeogenetik/ Archaeogenetics eklendi. Ve Laboratuara alınacak XRF cihazının uygulamaları pratiği ile ilgili bazı bilgiler de sayfalara eklendi. Ve bu arada Blender 3D Tasarım programında Enstitü yerleşkesinin mimari projesi çizilmeye başlandı. Bunun taslağı da bu projeye eklendi. Ayrıca taslak olan proje süreleri gantt diagramı Gantt Project programı ile gösterildi. Bu detaya girilmemiş Gantt diagramı da ikinci versiyona eklendi. Projenin gerçekleşdirilmesine bakış olarak da, KOÇ Üniversitesi’nin bu projeye ilgisiz veya isteksiz kalması durumunda Arkeolojik Malzemeler konusunda yüksek lisans doktora programları olan MIT(Massachusets Institute of Technology) ile görüşülebileceğini de buraya ekleyeyim. Bu keşfin önemi de, ortaya çıkarılan eserler de , gerek arkeoljik buluntular olsun gerekse gece gündüz yoğun çalışma ile ortaya çıkarılan makaleler ve keşfin ilk kitabı olsun, toplam birikimi de bunu yapabilme başarabilme gücünü veriyor. Yine bu arada İstanbul Arkeoloji Müzesi’ne de ikinci bir gidiş oldu. “Biz yine tabidir diyeceğiz” ve “biz paleolitik uzmanı değiliz” cümleleri üzerine 100 de 100 insan veya insanımsı yapımı olan bu eserlerin ülkeye ve insanlığa kazandırılması için teknik kökenli “İstanbul Yazıtbilim ve Arkeoloji Araştırma Enstitüsü” nün İstanbul’ a kurulmasının gerekliliği çok daha fazla arttı. “Fizik matematik bakış mühendislik bakışı her alanda faydalıdır” ı bir kere daha burada tekrarlıyorum. Matematikdeki ve fizikdeki netliği net bilgiyi net bakışı bu alanlara da uygularsak çok daha fazla arkeolojik ve tarihi eseri ve de bilgiyi insanlığa kazandırabiliriz. Şu an yapdığımız gibi. Bu keşif ve araştırmalar sürecinde ve bu araştırma enstitüsünü oluşdurma gayretinde yapdığımız gibi..
Turkish Studies-Language and Literature, 16(4), 2189-2216, 2021
Bu çalışmada, yükseköğretim düzeyinde Türkiye’de yabancı diller eğitimi alanında gerçekleştirilen ölçme-değerlendirme temalı bilimsel çalışmaların (bildiri, makale ve lisansüstü tezleri) derlenerek nicel bir çözümlemesinin yapılması ve ardından ayrıntılı bir kaynakçasının sunulması amaçlanmaktadır. Araştırma, tarama modellerinden biri olan betimsel tarama modeline göre yapılandırılmış ve veriler amaca yönelik örneklem tekniğiyle toplanmıştır. Derlemi oluşturmak için ulusal veri tabanı Yükseköğretim Akademik Arama (http://akademik.yok.gov.tr/AkademikArama/) platformu kullanılmıştır. 2017-2021 yılları arasında farklı zamanlarda platform üzerinden, Ölçme-değerlendirme, Assessment (İng.), Évaluation (Fr.) ve Leistungsmessung-beurteilung (Alm.) anahtar kelimeleriyle yapılan taramalar neticesinde, başlangıcından 2020 yılı sonuna kadar yükseköğretim düzeyinde Türkiye’de yaygın olarak öğretilen İngilizce, Fransızca ve Almanca gibi yabancı dillerinin eğitimi ve öğretimi alanında gerçekleştirilen ölçme-değerlendirme temalı bildiri, makale ve lisansüstü tezler derlenmiştir. Tarama neticesinde 68 bildiri, 74 makale ve 55 lisansüstü (yüksek lisans ve doktora) teze ulaşılmıştır. Söz konusu veriler, araştırma soruları kapsamında değerlendirilerek sayısallaştırılmış ve istatistik çözümlemeler aracılığıyla yorumlanarak grafikler eşliğinde sunulmuştur. Verilerinin çözümlenmesi neticesinde; Türkiye’de yabancı diller eğitimi alanında gerçekleştirilen ölçme-değerlendirme temalı akademik çalışmaların sayı bakımından yıllara göre belirgin farklılıklar gösterdiği, bildiri (%78), makale (%59) ve lisansüstü tezlerin (%38) büyük bir çoğunluğunun İngiliz dili eğitimi alanında yapıldığı ve yine söz konusu çalışmaların büyük bir bölümünün yazın, yayım ve sunum dilinin İngilizce olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Araştırma bir başka yönüyle, Türk eğitim sisteminin ilk ve ortaöğretim müfredatlarında birincil yabancı dil olarak yaygın bir şekilde okutulan İngilizcenin, aynı zamanda yükseköğretim seviyesinde, özellikle de yabancı diller eğitimi alanında belirgin bir ağırlığının olduğunu destekler niteliktedir.