Toplum ve Psikoloji İlişkisini Kürt Meselesi Üzerinden Okumak (original) (raw)

Köy Korucularinin Kürt Sorunu Ve PKK Örgütü Konusundaki̇ Görüşleri̇ Üzeri̇ne Sosyoloji̇k Bi̇r Çalişma

Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2016

Bu çalışma, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde görev yapan Geçici Köy Korucularının; Kürt sorunu ve PKK örgütü konusundaki yaklaşımlarını ele almaktadır. Korucuların PKK örgütünü, Kürt sorununun çözümünün bir aktörü olarak görüp görmedikleri, korucuların Kürt sorunu konusundaki yaklaşımlarının devletin ve PKK örgütünün bakış açısı ile ne düzeyde benzeştiği veya farklılaştığı hususunun araştırılması, bu çalışmanın temel problematiğini teşkil etmektedir. Çalışmada, korucuların Kürt sorununu ağırlıklı olarak "anadilde eğitim" temelinde tanımlamakla birlikte, PKK'nn dış güçler tarafından kullanılan bir terör örgütü olduğunu (% 68) ve dolayısıyla Kürt sorunu ile ilintili ele alınamayacağı yönünde görüşler belirttikleri tespit edilmiştir. Kimi korucuların da (% 20. 4'ü), PKK örgütüne yönelik yaklaşımlarının, örgütü destekleyici ve meşru olarak tanımlayıcı bir içerikte olduğu yönünde sonuçlar elde edilmiştir. PKK örgütünü olumlu değerlendiren koruculardan bazılarının da demokratik özerklik modeline sıcak baktıkları dikkat çekmiştir. Kürt sorununun varlığını kabul eden korucuların öne çıkardıkları ana tema ise, bu sorunun şiddet eylemleri ile çözülemeyeceği hususu oluşturmaktadır.

Türklerin ve Kürtlerin Birbirlerine Karşı Olumsuz Tutumlarının Bazı Psikolojik Değişkenlerle İlişkisi

Türk Psikoloji Yazıları (Turkish Psychological Articles), 2018

Özet Bu araştırmada Türkiye'de yaşayan Türk ve Kürtlerin birbirlerine karşı olan önyargılarını ve sosyal mesafe düzeylerini yordayan psikolojik değişkenlerin neler olduğunu tespit etmek amaçlanmıştır. Bu bakımdan, her iki etnik grubun dini ve politik yönelimleri, sistemi meşrulaştırma düzeyleri, sosyal baskınlık yönelimleri, değerleri ve etnik kimlikleriyle özdeşleşme düzeyleri temel değişkenler olarak incelenmiştir. Yaş ortalaması 31 olan bir örneklem üzerinden Türki-ye'nin dört farklı şehrinden veri toplanarak her iki grubun birbirlerine karşı olan tutumları ölçülmüş ve bu tutumların olası nedenleri incelenmeye çalışılmıştır. Çıkan sonuçlar Türklerin Kürtlere yönelik önyargılarını yordayan en önemli değişkenlerin Türk kimliği ile yüksek özdeşim göstermek ve sağ-kanat politik yönelime sahip olmak olduğunu, sosyal mesafe düzeyini yordayan en önemli değişkenin ise sağ-kanat politik yönelime sahip olmak olduğunu göstermiştir. Kürtlerin Türklere karşı önyargılarını yordayan en önemli değişkenin ise Kürt kimliği ile yüksek özdeşim kurmak ol-duğu bulunurken, Türklerle beraber yaşama arzusunu arttıran tek değişkenin muhafazacı değerler olduğu görülmüştür. Çıkan bulgular sosyal kimlik, sosyal baskınlık ve sistemi meşrulaştırma kuramları temelinde değerlendirilmiştir. Ayrıca elde edilen bulgular, Kürtlerle Türklerin modernizasyon sürecinin ve uluslaşma pratiklerinin muhtemel farklılığı çer-çevesinde de tartışılmıştır. Abstract This study aimed to identify the psychological variables that predict prejudice and social distance levels of Turks and Kurds living in Turkey towards each other. For this purpose, religious and political orientations, levels of system justification, social dominance orientations, values and levels of identification with their ethnic identities of the two groups were investigated. On the basis of a sample with an average age of 31, data were collected from four different cities in Turkey and the attitudes of the two groups towards each other were examined. The results indicated high identification with Turkish identity and right-wing political orientation as the most important factors predicting the Turks' prejudice towards Kurds; and right-wing political orientation as the most important factor predicting unwillingness to live together with them. The most important factor predicting the Kurds' prejudice towards Turks, on the other hand, was high identification with Kurdish identity, while willingness to live together with the Turks was only predicted by conservative values. The findings were discussed on the basis of social identity theory, social dominance theory and system justification theory. Moreover, the findings were evaluated in terms of the possible differences in Turks' and Kurds' modernization and nationalization processes.

BİR SOSYAL HAREKETİN ANATOMİSİ: PKK VE KÜRT SORUNU ÜZERİNE SOSYOLOJİK BİR ANALİZ

Özellikle son on yıldır Türkiye'de konuşulmaya başlanan ve sonrasında oldukça farklı bir yol izleyen Kürt Sorunu ile onun en başlarda bir getirisi gibi görünen PKK arasındaki ilişkisi günümüzde oldukça farklı bir boyuta ulaşmıştır. Sosyolojik anlamda, tarih bilimi ile yapılacak bir analiz ile PKK ve Kürt Sorunu arasında artık paralel bir ilişkinin olamayacağı artık izah edilmeye muhtaç bir gerekçedir. Bugün ETA ve IRA gibi örgütlerin analiz edilmesiyle PKK'nın analiz edilmesi oldukça farklı bir yaklaşım ister. Doğu ve G. Doğu'yu görmeyen bir Türk Sosyologu'nun yaptığı analizin ne kadar reel olabileceği tartışma konusu olabilir. Sosyolojik anlamda Türkiye'nin sorunları yer ve zamana göre değişmektedir. Bugün Türkiye'nin Doğu ve G. Doğu'sunda yaşanan ve gittikte ayrıştırıcı bir unsura dönen kangrenleşmiş bir Radikal Kürt Sorunu karşısında Türk Sosyolojisi ne yapabilmektedir?Bu açıdan bir şiddet hareketi olarak PKK ile Kürt Sorunu arasındaki farklılığın sosyolojik mahiyette dile getirilmesi, konuya bakış açısındaki farklılıkları ortaya koyma adına yararlı olacaktır.

Kürt Meselesinin Çözümüne İlişkin Algılar, Aktörler ve Süreç (Angela Mickley, Atilla Kart, Ayşe Betül Çelik, Didem Akyel Collinsworth, Nesrin Uçarlar, Orhan Atalay, Özgür Sevgi Göral, Özlem Öztürk, Rojin Canan Akın, Şahismail Bedirhanoğlu, Sırrı Süreyya Önder, Zozan Özgökçe)

DİSA Yayınları, 2013

Türkiye’nin temel sorunu bir demokrasi sorunudur. Demokrasi bütün toplumu ilgilendirir; bütün bireylerin sorunu ve ihtiyacıdır, çünkü toplumun tüm bireylerinin güvenliğinin ve haklarının yasalarca garanti altında olmasına dair belirleyici unsurdur. Toplumsal adaletin sağlandığı, barışçıl bir ortamda yaşamak isteyen vatandaşların Kürtlerin haklarının teslim edilmemesine aldırmama lüksü yoktur. Kürtlerin siyasi ve kültürel hakları çiğnendiği sürece diğer vatandaşların hakları da garanti altında olamaz. Bu kitapta 7‐8 Aralık 2012 tarihlerinde Ankara’da düzenlenen “Kürt Meselesinin Çözümüne İlişkin Algılar, Aktörler ve Süreç” başlıklı konferansta yapılan konuşmalar yayımlanmaktadır. Bu konferans Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği ile Diyarbakır Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü tarafından ortaklaşa düzenlendi. Burada Kürt ve Türk kamuoyundaki algı farkları, çözüm sürecine müdahil olan aktörlerin özellikle siyasetçilerin bu süreçteki rolleri ve sorumlulukları, çözümün koşulları, çatışmaların sonlandırılması, müzakere ve diyalog yöntemleri gibi konular üzerinde durulmuştur. Konferanstan yola çıkarak hazırladığımız bu kitapla, sözü edilen konuların derinlemesine tartışılabilmesini sağlamayı ve Türkiye’de barışa yönelik atılacak adımlara katkı sunmayı umut ediyoruz. Yazarlar: Angela Mickley, Atilla Kart, Ayşe Betül Çelik, Didem Akyel Collinsworth, Nesrin Uçarlar, Orhan Atalay, Özgür Sevgi Göral, Özlem Öztürk, Rojin Canan Akın, Şahismail Bedirhanoğlu, Sırrı Süreyya Önder, Zozan Özgökçe

15 Temmuz Sonrası Kürt Meselesi ve Sivil Toplum: Diyalog ve Uzlaşı İmkanları

İstanbul Politicalar Merkezi (IPM), 2017

Bu araştırmada, 15 Temmuz sonrasında Kürt çatışmasında diyalog ve uzlaşı olanakları sivil toplum aktörleri ile parlamento dışı siyasi parti temsilcilerinin gözüyle inceleniyor. Araştırmada niteliksel araştırma tekniklerinden olan yarı yapılandırılmış derinlemesine görüşme yöntemi kullanıldı. Katılımcılara göre, Türkiye uzun yıllar süren demokratikleşme, AB uyum süreci sonrasında askeri vesayetin zayıflaması ve siyaset kurumunun güçlenmesi yönündeki reformlara rağmen askeri darbe girişimlerinin gerçekleşebildiği bir ülke konumunu koruyor. Bu anlamda demokratikleşme, hukukun tesisi ve demilitarizasyon Türkiye toplumunun ve toplumsal aktörlerin önündeki en önemli imtihan olarak duruyor. 15 Temmuz vakasının ve sonrasındaki gelişmelerin en önemli dinamiklerinden biri de Kürt meselesi etrafında süregelen çatışmalardır. Türkiye’de toplumsal diyalogun ve uzlaşının inşası için Kürt çatışmasını sonlandırmak önem arz ediyor. Araştırmada bu konuda öne çıkan en önemli husus şudur: Kürt meselesi özellikle Suriye’deki iç savaş sonrasında büyük oranda sınır-ötesi ve bölgesel bir mesele haline geldi. Sınır-ötesi dinamikler, Türkiye’nin hem bölgesel hem de uluslararası alandaki pozisyonu, geliştirdiği ilişkiler, dahil olduğu ittifak ağları hem meselenin gidişatını belirliyor hem de bu mesele tarafından şekilleniyor. Suriye iç savaşı merkezli sınır-ötesi ve bölgesel gelişmeler, devam eden şiddet ve siyasetin dışlayıcı, ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı ve ötekileştirici dili Kürt çatışmasında diyalog ve uzlaşı inşası önünde katılımcıların altını çizdiği en önemli engelleri oluşturuyor. Buna karşın, sınır-ötesi ve bölgesel gelişmeler, toplumda artan şiddetsizlik, barış ve huzur talebi ve Türkiye’nin batı dünyasıyla bugüne kadar biriktirdiği ekonomik, siyasi ve kültürel ilişkiler temel fırsatlar olarak öne çıkıyor.

Türk Ermeni İlişkilerine Politik Psikoloji Açısından Bir Bakış

Bu araştırmada yoğunluklu olarak Türkiye Cumhuriyeti ve Ermenistan’ın tarihsel süreç içerisindeki eylemleri ve bu eylemlerin bahsi geçen devletlere mensup vatandaşların hayatında ne gibi etkiler yarattığı; bu etkiler sonucu her iki toplumun günümüz uluslararası ilişkiler bakış açısına neler kazandırdığı/kaybettirdiği üzerinde durulacaktır. Her iki tarafın da zaman zaman birbirini suçladığı ya da konjonktürel olarak gündeme gelen 1915 olaylarının bugünkü Türkiye – Ermenistan ilişkilerinde ne gibi psikolojik tahribatlar meydana getirdiği ve bunun sonucu olarak da ilgili devletlerin siyasi, sosyal ve kültürel organları aracılığıyla ne tür tepkilerin ortaya çıktığı sorgulanacaktır. Bu doğrultuda, ‘devlet geleneği’ bazında ya da bu aygıtı oluşturan bireyler aracılığıyla; toplum bazında Türk – Ermeni ilişkilerinde tarihsel bir düşmanlığın etkilerinin olup olmadığı, varsa bunu tarihsel süreçte körükleyen unsurların neler olabileceği ve ilişkilerin normalleşmesinin önüne geçen araçlar irdelenecektir.

Toplumsal Ci̇nsi̇yet, Kadin Bedeni̇ Ve Kürtaj Hakki Üzeri̇ne Bi̇r Değerlendi̇rme

2021

Cinsiyet, kadın ve erkek arasındaki biyolojik farklılığı ifade etmektedir. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği ise, cinsiyetler arasında hukuki olmayan, kadını erkeğe bağımlı ve daha değersiz gören bir yaklaşımdır. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, kadının insan hakları sorunlarına yol açmakta ve yeniden üretilmektedir. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin kadını sınırlandırdığı ve yönlendirdiği alanlardan biri de onun bedenidir. Kadının kendi bedeni üzerindeki haklardan biri olan kürtaj hakkı bu bağlamda, bireysel bir karar olarak değil; kamusal bir tartışma alanı olarak ele alınmaktadır. Ahlaki, politik, geleneksel ve dini boyutlarıyla ele alınan kürtaj, ülkelere göre farklılıklar içermekte, geçmişten günümüze uygulanmakta ve yasaklanması halinde kadın ölümlerini artırmaktadır. Bu makalede kürtaj hakkı, kadının kendi bedeni üzerindeki hak olarak ele alınmaktadır. Türkiye'de çok boyutlu bir tartışma olan kürtaj konusu makalede, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve ülkemizdeki farklı hukuki uygulamalar üzerinden değerlendirilecektir.