CAHiLiYE DÖNEMİNDE SÜVARİ ŞAİRLER (original) (raw)
Related papers
ŞEYH ŞA’BÂN-I VELÎ KÜLLİYESİ HAZİRESİ’NDE BULUNAN HALVETİ - ŞABANİYYE TÂC-I ŞERİFLİ MEZAR TAŞLARI
Kastamonu is a city where is very substantial not for only many Turkish architectural monuments, but also for Ottoman gravestones. The gravestones of Kastamonu appear in different graveyard of the city as well as in the hazires, burial area reserved for special people especially in mosques or sufi lodges, in the social complexes. The most important hazire among the hazires of the city center, both in the sense of quality and quantity, is doubtless the Hazire of Sheikhs Saban-ı Veli Social Complex. In it there are many gravestones, which were dated to 18. and 20. centuries. In this paper will be introduced not all of the gravestones in the hazire, but only a special group which have different specialties as form. The most important side of the ornament and form characteristics of Ottoman gravestones is the gravesides. The gravesides keep informed us about things as social-economic condition, job, family, tariqah (cult) etc. of the person in the grave. On the 15 gravestones in the Hazire of Sheikh Saban-ı Veli Social Complex there are tāj-ı sharīfs, which are the symbols of Halwatiyya Tariqah. These tāj-ı sharīfs are the four terks and forty branched ones of branched tājs, which symbolize perfect human being or total being. The gravestones in this paper, which end with tāj-ı Sabaniyya, will be examined according to Art History methods and the identity, writing and ornament characteristics will be introduced in details.
DÂÎ MAHLASLI ŞAİRLER VE SEYYİD YAHYA DÂÎ
ÖZET Klâsik Türk edebiyatında eser veren şairler, edebiyat tarihinde mahlaslarıyla anılmaktadırlar. Her şair şiirlerinde/eserlerinde kendine özgü müstear ismini/mahlasını kullanmaktadır. Bu mahlaslar, bir şairi veya eserlerini diğer şairlerden ve eserlerinden ayırıcı görevler üstlenir. Buna rağmen bazı şairlerin şiirleri ve hayat hikâyeleri birbirine karışmaktadır. Ayrıca, farklı dönemlerde birçok şairin aynı mahlası kullandığı da görülmektedir. Bu durum birçok karışıklığı da beraberinde getirmektedir. Bunlardan en önemlisi ise bir eserin asıl müellifi dışında başka birisine aitmiş gibi gösterilmesidir. Bu endişeden dolayı şairlerin birçoğu mahlaslarını değiştirmişlerdir. Fakat birbirlerinin eserlerinden ve mahlaslarından haberdar olmayan şairlerin olduğu da göz ardı edilemez. Bu durum aynı veya farklı dönemlerde yaşamış kişiler için de geçerlidir. Edebiyat kaynaklarında, Klâsik Türk şiirinin 14, 15, 16 ile 17. yüzyıllarında yaşayıp şiirlerinde Dâî=Dāʿī (= داعى) mahlasını kullanan 11 (onbir) şairin varlığı hakkında bilgiler sunulmuştur. Fakat bunların bazılarının hayatları hakkındaki bilgiler ile şiirlerinin karıştırıldığı da söz konusudur. Bu şairler dışında ismi ve künyesi hiçbir kaynak tarafından verilmeyen Seyyid Yahya adında Dâî mahlaslı bir şairin varlığı da söz konusudur. Bu çalışmada öncelikle Dâî mahlaslı şairler; tezkireler, edebiyat tarihleri ve tarafımızdan yeni bulunmuş Kâsımî mecmuası ışığında topluca tanıtılacaktır. Şiirleri ve bilgileri karışmış Dâî'ler hakkındaki değerlendirmelerden sonra Seyyid Yahyâ Dâî'ye atfedilen şiirlerin matlaları verilecektir.
KÜTAHYALI ŞEYHÎ'NİN HÜSREV Ü ŞÎRÎN'İ
Özet: İlk olarak Nizâmî-i Gencevî tarafından yazılan Hüsrev ü Şîrin, Batı sahasında başta Kütahyalı Şeyhî olmak üzere pek çok şair tarafından Türkçeye tercüme edilmiştir. Kütahyalı Şeyhî'nin yer yer kendi yorumunu katarak kaleme aldığı Hüsrev ü Şîrîn mesnevisini, aynı zamanda devrin bazı tarihî olayları çerçevesinde kaleme aldığı görülür. Kütahyalı Şeyhî'nin eserinin salt bir tercümeden çok tercüme-telif önemli bir edebî eser olduğu söylenebilir. Abstract: Hüsrev ü Şîrîn, originally written by Nizâmî-i Gencevî, was translated into Turkish by many poets, notably by Kütahyalı Şeyhî, in the Western area. It is seen that the masnavi of Hüsrev ü Şîrîn, with Kütahyalı Şeyhi's own comments in patches, was written up within the framework of some historical events. This study but also indicates that Kütahyalı Şeyhi's work was much like a translation-writing than just a translation.
SİKKELER IŞIĞINDA KAPPADOKİA’DAKİ KAİSAREİA KENTİNİN SEVERUSLAR DÖNEMİ İMPARATORLUK KÜLTÜ
ERCİYES AKADEMİ, 2024
Kaisareia kenti Roma İmparatorluğu’nun doğusunda oldukça önemli bir kenttir. Kent yerel bronz sikkelerin yanı sıra gümüş sikkeler de basmaktadır. Bununla birlikte doğu siyasetinde stratejik bir konuma sahiptir. Severuslar olarak adlandırılan Septimius Severus ve ardılları döneminde Kaisareia sikkelerinin tiplerinde bir hareketlilik yaşanmıştır. Bunun nedeni bu dönemde kentin iki defa neokoros unvanı almasıdır. Aynı zamanda Kaisareia sikkelerinin Roma askerlerine ödeme amaçlı kullanıldığı düşünülmektedir. Bu sikke tipolojisinin önemini arttırmaktadır. Roma askerinin desteğini almak imparatorlar için oldukça önemli bir durumdur. Bu nedenle Kaisareia sikkeleri üzerinde Severus Hanedanı propagandası görülmektedir. Parth tehlikesinin arttığı dönemlerde ise Roma askerinin gücünü vurgulan sikkeler basılmıştır. Daha öncesinde yerel tipolojide sikke basan Kaisareia kenti Severuslar Dönemi ile imparatorluk siyaseti ve propagandasını içeren sikkeler basmıştır. Bu makalede Severuslar Dönemi imparatorlarının bastırdığı Kaisareia kenti sikkelerinin tipolojisi her bir imparator ayrı ayrı ele alınarak değerlendirilmiştir. Bu değerlendirme sonucu Kaisareia sikke basımının Roma siyasetinden ne kadar etkilendiği ve imparatorluk kültünün bu dönemde öneminin artması üzerine incelemelerde bulunulacaktır.
Şer'iye sicilleri Osmanlı Devleti tarihi açısından önemli bir kaynak durumundadır. Siciller yazıldığı dönem ve bölgenin sosyo-kültürel, ekonomik ve askeri durumlar hakkında bilgiler vermektedir. Siciller taşrada en önemli görevlilerden olan Kadı gözetiminde yazılmaktadır. Mahkemede görüşülen konuların yanı sıra merkezden gönderilen emir ve fermanları da işleyen siciller Şer'iye defterlerine kayıt edilmektedir.
ALİ ŞİR NEVÂYÎ’NİN TÜRKÇE DİVANLARINDA ÖZEL KUŞLAR
Uluslararası Türk Lehçe Araştırmaları Dergisi (TÜRKLAD), 2022
In XV. century, Ali Shir Nawāyī who was the touchstone poet of Chagatai literature applied to delicacy philosophy of sufism for discovering the existence and meaning in inner journey of person in his poems in Turkic divans. As he dealed with his philosophical ideas about the human life in his poems, he displayed a different expression in mystic and literary meaning by some special bird names. In addition, it is seen that Nevȃyî gave place to special bird names in his couplets with a metaphorical use. This article consists of two part. In the first part of this article, a brief knowledge about metaphor was given. In thehe second part of this article, special birds that mentioned in couplets in the Nawāyī's Turkic divans was shown. It is seen that some concepts in the couplets with special bird names are formed in connection with some mystical concepts and some verses in the Qur'an. The bond established by these special birds shaped Nawāyī's bird world. This special birds that shaped Nawāyī's bird world was envisioned like a guide to humanity. These special birds are both like a disciple and a guide in the spiritual journey. Some of special birds in Turkic divans are seen like thirty birds on a spiritual journey to accompany in the Nawāyī's work "Lisān al-Tayr". Also, the relationship and different aspects of some special birds in the Turkic divans.and the birds given in the Nawāyī's work "Lisān al-Tayr" will be emphasized.
KÜLTÜR TARİHİ KAYNAĞI OLARAK ŞERİYE SİCİLLERİ MAHKEME SİCİLLERİNDE ŞİİRLER
VAKIF İNSAN PROF. DR. HİKMET ÖZDEMİR ARMAĞANI, 2019
Şer‘iyye sicillerine kaydedilen hukukî, idarî, resmî belgelerin yanısıra herhangi bir resmi mahiyeti olmayan muhtelif not ve şiirlerin de kaydedildiği görülmektedir. Bu not ve şiirler kadı, naib ya da katipler tarafından genellikle cilt kapaklarının iç kısımlarında veya ilk varaklarında boş bırakılan yerlere kaydedilmiştir. Bu notlar kaydeden kadının, naibin veya kâtibin kültür seviyelerine, ilgi alanlarına veya devrin sosyal olaylarına göre değişiklik gösteren özel notlar ve şiirler olabilmektedir. Bu bakış açısıyla bu çalışmada kadı ve katiplerin şerʻiyye sicillerine kaydettikleri şiirler derlenmeye çalışılmıştır. Bunun için orijinal sicillerden tespit edilen şiirlerin yanısıra, yayınlanmış ikincil kaynaklarda bulunan şiirler de bir bütünlük oluşturması amacı ile iktibas edilmiştir.
CAHİLİYE DEVRİ ARAPLARINDA DİN ANLAYIŞI
CAHİLİYE DEVRİ ARAPLARINDA DİN ANLAYIŞI, 2019
Öz Cahiliye Döneminde Araplar bir yaratıcının olduğunun farkındaydılar. Bu bağlamda Allah’ı inkâr etmiyorlardı, Cahiliye Arapları diğer tanrı ve put adlarından ayrı olarak en yüce mâbud ve yaratıcıyı ifade etmek için Allah kelimesini kullanıyorlardı. Bu kullanım bize Cahiliye Dönemi Araplarında Allah inancının var olduğunu göstermektedir. Bununla birlikte Cahiliye Döneminde kendilerine Hanif denilen sayıca az olan insanlar bulunmaktaydı. Hanifler; Hz. İbrahim’in dinine bağlı olup, Allah’a inanan, puta tapmayı reddeden kişilerdi; ayrıca bu kişilerin ortak bir ibadetleri de yoktu. Bu bağlamda Cahiliye Döneminde Araplar arasında en yaygın inanç puta tapmaktı. Putların dünyada kendilerine yardımcı olduklarına inanıyorlardı. Taptıkları putları genellikle taş, ağaç ve bazı madenlerden imal ediyorlardı. Bazen de yiyeceklerine put şekli verip tapıyorlardı. Cahiliye Döneminde putların bulunduğu mabetlerin sayısı oldukça fazlaydı. En önemli mabetlerden biriside Kâbe’ydi. Kâbe’nin içinde ve çevresinde tapınmak için yüzlerce put bulunmaktaydı. Bununla birlikte, Cahiliye Dönemi Arapları; ahirete inanmıyor ve bir kısmı da cinleri ilah kabul edip tapıyorlardı. Ayrıca Cahiliye Döneminde meleklerin, Allah’ın kızı olduğuna inanan bir kısım insanlar mevcuttu. Arap Yarımadası’nda Yahudiler ve az da olsa Hıristiyanlar yaşamaktaydı. Yahudiler genellikle Medine’de hayatlarını sürdürmekteydiler. Hıristiyanlık ise Arap Yarımadası’nın kuzeyinde, Gassânîler ve Hîreliler arasında yaygın bir inanış olarak varlığını sürdürmekteydi. Bu bağlamda bu çalışmada Cahiliye Dönemi Araplarında din anlayışı ele alınmış ve ayrıca ‘din’in’ İbranice ve Kur’ân-ı Kerîm’de geçen tanımları ile ilgili bilgilere yer verilmiştir. İslâm’dan önceki Arapların din kelimesinin kullanımı ve dinî anlayışları üzerinde durulmuştur. Ayrıca Cahiliye Dönemi Araplarında Allah kelimesinin kullanımına değinilmiştir. Bu bağlamda Cahiliye Döneminde Araplardaki çok tanrıcılığın ve putperestliğin esasları ile tapınılan belli başlı putlar hakkında genel bir bilgi verilmeye çalışılmıştır. Anahtar kelimeler: Cahiliye Dönemi, Araplarda din anlayışı, putperestlik, Hubel putu.