Ceyrek Asırlık Tecrubenin Edebiyata Yansıması (original) (raw)

Bir Deneyim Olarak Edebiyat

Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi, 2020

Experience is all of the information and experiences that the individual gains throughout life. In human life, experiences that start from the birth of human, constitutes a cognitive process untill his/her death. Experiences that plays an important role in embodying knowledge regarding life and world, change and shape human for better or for worse. Due to the fact that experience not having a precise definition as a term, its classification, identifying its features, and distinguishing its types; provides convenience to identify the term’s framework of meaning. Literature in case, is a field of art that reflects world, life, feelings and events through language. Literature contains informations about life either. These informations are related to the reality eventhough they belong to a fictitious world. Literature, could teach individual a life lesson or a moral lesson, support his/her imagination or give aesthetic pleasure, change and shape mentally. Not only as an artistic way but also as a vital production; literature, appears as an experience. Moreover, literature exists both as an aesthetic experience and as an experience in general meaning. In this study, the relationship between literature and experience will be discussed.

Bir Edebi Tür Olarak Deneme Ve Türk Edebiyatındaki Yeri

Cukurova Universitesi Sosyal Bilimler Enstitusu Dergisi, 2005

Denemelerde yaşamın her alanından konular ortalama bir kitap sayfası uzunluğundaki bir metinde, yazarın içtenliği, bilgisi ve kültür düzeyine bağlı olarak işlenmektedir. Denemeler okura her konuda bilgiler ya da paylaşımlar sunar. Denemeler biçim olarak kısa, içerik bakımından ise duygusal ve düşünsel yoğunluğa sahip yazılardır.

Edebiyat Üzerine Tasvirî Bir Deneme

”, Millî Eğitim -Üç Aylık Eğitim ve Sosyal Bilimler Dergisi [Ankara], , 2006

Bu yazıda edebiyat öğretimi mahiyet, seyir, anlayış, gaye ve eksiklik bakımından çok genel çizgileriyle ve tasviri olarak tartışılmaktadır.

Edebi̇yat Öğreti̇mi̇ Üzeri̇ne Tasvi̇rî Bi̇r Deneme

Millî Eğitim, Üç Aylık Eğitim ve Sosyal Bilimler Dergisi, 2006

... öğretiminin de ülkedeki yanlış, çarpık ve hantal eğitim ve öğretim düzeninin dışında ele alınması doğru değildir (Atalay, 2000; Erdoğan, 2003 ... Ertepınar, Baki Süha Ediboğlu, İlhan Geçer, Hasan fiimşek, Halim Yağcıoğlu, Salâh Birsel, Ceyhun Atuf Kansu, Sabahattin Kudret Aksal ...

Romantik Eşkıyalar: Türk Kültüründe Zeybek/Efe Geleneğinin Edebî Temsilleri Üzerine Bir Değersöküm Denemesi

Millî Folklor, 2022

Tarihinde pek çok kültüre beşiklik etmiş Anadolu’da eşkıyalık geleneği önemli bir yer tutar. Ortaçağ’daki Alperen tipinin Anadolu’daki son halkalarından biri olarak kabul edilen zeybekler/efeler, kendilerine ait gelenek ve ritüelleriyle yüzyıllardır varlıklarını sürdürmektedir. Türk köylüsünün sembolü olarak da kabul edilen ve içlerinde zaman zaman eşkıya olarak adlandırılabilecek yapıda grupların oluştuğu zeybekler/efeler, son yıllarda Eric Hobsbawm’ın sosyal eşkıyalık kavramı üzerinden temellendirilmektedir. Oysa Hobsbawm’ın sosyal eşkı- yalık tanımında yer alan özgürlük, kahramanlık, adalet ve yardımseverlik, sınıfsal birer kategori olmaktan çok bir değer alanına karşılık gelmektedir. Zeybekler/efeler Batı-dışı modernleşmenin örneklerinden biri olan Türk tarihinde, devletin sağlayamadığı otorite boşluğundan doğan alanı doldurmak gibi bir işlev yerine getirmişlerdir. Modern dünyanın değerlerinin etkisiyle toplumda bir tür kültürel şizofreni yaşanmıştır. Çünkü modernite, yal- nızca bir ekonomik gelişmeye değil, özellikle Batı-dışı toplumlarda toplumun kolektif bilincinde travmatik bir değer yitimine yol açmıştır. Bu değer yitimi, devlet otoritesiyle özellikle köylü sınıfı arasında bir değer boşlu- ğunun ortaya çıkmasına yol açmış, zeybek/efe geleneği de belirli bir ölçekte bu boşluğun içini dolduran bir yapıya dönüşmüştür. Bu durum, Doğu ile Batı arasında kalan toplumun bir yandan modernleşme deneyimini yaşaması diğer yandan geleneği devam ettirmek istemesinden kaynaklanan bir travmatik hâl olarak ortaya çık- mış; Doğu ile Batı arasında sıkışıp kalan ve bir tür kültürel şizofreni yaşayan bireyde, değerler dünyasının ke- sintiye uğradığı algısı ön plana çıkmıştır. Bu travmanın yarattığı ontik boşluk, bazı gruplarca değerler aracılı- ğıyla doldurulmuştur. Sözü edilen kültürel değerlerin edebî temsillerine bakıldığında, zeybeklerin/efelerin ön- celikli olarak adaleti tesis edici bir işlev yüklendikleri anlaşılmaktadır. İkinci olarak zeybekler/efeler geleneksel kültürü devam ettirerek inancı korumakta, böylece halkın sembolik değer alanlarıyla örtüşen bir zemine yaslan- maktadır. Son olarak zeybeklerin/efelerin geleneksel toplumlara özgü töre, kahramanlık ve cömertlik gibi de- ğerleri temsil ettikleri anlaşılmaktadır. Bu çalışmada zeybeklerin/efelerin hangi değer alanlarını doldurduğunun ortaya konabilmesi için Türk modernleşme süreci bir kırılma noktası olarak ele alınmış; bu kırılma noktasının öncesi ve sonrasında geçerli kültürel metaforlar tespit edilmiş ve ardından kültürel değerlerin edebî temsilleri incelenmiştir. Zeybeklerin sahip olduğu olumlu imajın geleneksel değerlerin temsiliyle yakından ilgisi bulun- maktadır. Bu nedenle değerler üzerinden yapılacak bir okuma Türk kültüründe zeybek/efe geleneğinin anlam- landırılmasında önemli sonuçlar ortaya koyabilecektir. Bu çalışmada Kantarağasızâde Ömer Selahaddin’in Âdil Mevlâ (1927), Sabahattin Ali’nin Kuyucaklı Yusuf (1937) ve Yaşar Kemal’in Çakırcalı Efe (1972) romanlarında değersöküm gerçekleştirilecektir.

Eski̇ Türk Edebi̇yati Alaninda Belagat Çerçevesi̇nde Yapilan Çalişmalar Üzeri̇ne Bi̇r Bi̇bli̇yografya Denemesi̇

Avrasya uluslararası araştırmalar dergisi, 2020

Belagat ilmi klasik Türk edebiyatı araştırmaların en önemli inceleme alanlarındandır. Klasik Türk edebiyatı edebî ürünlerinde ve Osmanlıcanın ifade üslubunda zevk-i selimi belirleyen bir ölçüt olarak kendini göstermiştir. Eski Türk edebiyatı sahasında yapılan araştırmalarda belagatin kendisi veya bir bölümü, edebi metinlerdeki belagat sanatları, belagat sanatlarının sanatçının üslubundaki yeri, belagat sanatlarının sağladığı ifade zenginlikleri incelenmiştir. Belagati kuramsal açıdan ele alan ilk eserler ise Osmanlı döneminde kaleme alınmıştır. Arap ve Fars belagat kitapları esas alınarak kaleme alınan bu eserler, Tanzimat dönemine kadar klasik anlayışla devam etmiştir. Tanzimat'la beraber Batı'ya yönelme ivme kazanmış, Batı'ya yönelen sanatçılar, Arap ve Fars belagat kitapları yanında Fransızca retorik kitaplarını da örnek alarak eserler kaleme almışlardır. Çalışmada Tanzimat'tan sonra eski Türk edebiyatı alanında-veya bu alanı ilgilendirenbelagat çerçevesinde yapılmış olan çalışmalar tespit edilmeye çalışılmıştır. 2007 yılında Cumhuriyet sonrası belagat çalışmalarıyla ilgili iki literatür çalışması yapılmıştır. Çalışmamıza ise Tanzimat'tan itibaren günümüze kadar belagatle ilgili yapılan çalışmalar konu edilmiş olup daha önce yapılmış literatür taramalarından yararlanılmıştır. Belagat çerçevesinde yapılan çalışmalar kitap, makale ve tez olmak üzere üç grup halinde tasnif edilmiştir. Tanzimat sonrası belagatle ilgili yapılan çalışmaların gelişim çizgisi, odak noktası ve araştırmacıların belagate yaklaşımı yapılan çalışmalar üzerinden gösterilmeye çalışılmış, belagatle ilgili çalışmalarda gelinen nokta hakkında bir fikir verilmesi amaçlanmıştır.

Türk Edebiyatında Deneme Literatürü

Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, 2006

DENEME, BUGÜNKÜ anlamında bir edebî tür olarak Türk edebiyatına Batı edebiyatlarından girmiştir. Batı edebiyatlarında ise bir edebî form olarak Montaigne'in buluşu kabul edilmektedir. 1580'de Les Essais adlı eserinin girişinde eseri hakkında bilgi veren Montaigne, bir anlamda denemeyi de tanıtmış oluyordu: Okuyucu, bu kitapta yalan dolan yok. Sana baştan söyleyeyim ki, ben burada yakınlarım ve kendim dışında hiçbir amaç gütmedim. Sana hizmet etmek yahut kendime ün sağlamak hiç aklımdan geçmedi; böyle bir amaç peşinde koşmaya gücüm yetmez. (…) Kısacası, okuyucu, kitabımın özü benim. Boş zamanlarını bu kadar sudan ve anlamsız bir konuya harcaman akıl kârı olmaz. Haydi, uğurlar olsun. 1 Montaigne aynı eserinin "Denemelerin Konusu" başlıklı yazısında başkalarının insanoğlunu yetiştirmekle, kendisinin ise onu anlatmakla ilgilendiğini ve bu konuda da kendisinden hareket ettiğini, amacının değişen, birbirine benzemeyen olayları, kararsız ve bazen çelişmeli fikirleri yazıya dökmek olduğunu, ruhunun sürekli bir arayış içinde bulunduğunu ve bir anlamda bu arayışı yazılarına aktardığını 2 söylemektedir. Andre Gide de Montaigne'in gücünün kendisindeki tutarsızlıkları ve çelişkileri kabul etmeyi bilmiş olmasından ileri geldiğini ve sadece tutarsızlığı görmekten daha fazlasını yaptığını 3 belirtmektedir. Bütün bunlardan anlaşılacağı üzere Batı kültüründe deneme "bir konuyu tartışan, tanıtan, o konu hakkında belli bir bakış açısından insanları ikna etmeye çalışan bir nesir türü", 4 yazarın herhangi bir konuyu tartışmaya açtığı veya okuyucuyu belli bir bakış açısından ikna etmeye çalıştığı kısa edebiyat türü 5

Edebiyata yansıyan Ayvalık / Ayvalık reflected in literature

AYVALIK VİZYONU ÇALIŞTAYI: BİLDİRİLER, TESPİTLER VE ÖNERİLER, 2023

The city is not just an ordinary place. It is a human-made cultural texture, a living space with tangible and intangible dimensions. Behind it, there is a hidden depth that contains a belonging, an identity. Literature, on the other hand, is undoubtedly one of the fields in which this depth is best reflected. In this study, the reflection of Ayvalık's cultural depth on literature is discussed quantitatively and qualitatively. A document analysis was carried out on the anthology named Ayvalık in Poems and Stories prepared by Gültekin Emre and a total of 56 poems and stories added to this collection by us. As a result of the examination, it was determined that the poets and writers included Ayvalık in proportion to their biographical geographies; It has been concluded that they reflect their own experiences about the city to the fictional world. While Ayvalık stands out with more positive and optimistic themes in poems; it has been seen that the stories are rather an occasion for the writers to settle accounts about the past.