Avrupa Birliği (AB) Üyesi Olmayan Bir NATO Üyesi Olarak Türkiye'nin Ortak Güvenlik ve Savunma Politikasındaki (OGSP) Rolü (original) (raw)
Related papers
Ogsp’Ni̇n Geli̇şi̇m Süreci̇: Bi̇r Güvenli̇k Aktörü Olarak AB
Uluslararası Sosyal Bilimler Akademi Dergisi, 2021
AB (Avrupa Birligi) guvenlik ihtiyaclarini Soguk Savas donemi boyunca NATO himayesi altinda karsilamis, kolektif ve kendi inisiyatifinde bir guvenlik yaklasimi benimseyememistir. Oyle ki Avrupa guvenliginin saglanmasinin ilk adimi olarak kabul edilen ve kolektif bir guvenlik orgutu olarak kurulan Bati Avrupa Birligi (1948), NATO’dan (1949) once kurulmasina ragmen NATO’nun golgesinde kalmis, islevsellik sorunu yasamis ve kolektif bir dis politika ve guvenlik anlayisi gelistirememistir. Ozellikle Yugoslavya krizinde Almanya, kismen Italya ve Avusturya, Sloven ve Hirvatlari tanima egilimi icine girerken, Ingiltere ve Fransa tam tersi bir politika izlemistir. Bu baglamda Bosna- Hersek’te meydana gelen soykirima engel olunamamasi ve ortak bir tavir benimsenememesi, Kosova krizinde NATO’nun mudahalede bulunmasi ve AB’nin cozum uretememesi, AB icin askeri bir birlik kurma ve kolektif bir guvenlik anlayisi gelistirme zorunlulugunu ortaya cikarmistir. Daha sonra 1999 Helsinki Zirvesi’nde ali...
TÜRKİYE,NATO,AVRUPA BİRLİĞİ, AGSP (AVRUPA GÜVENLİK VE SAVUNMA POLİTİKASI) DEKİ GELİŞMELER
TÜRKİYE,NATO,AVRUPA BİRLİĞİ, AGSP , 2013
ÖZET 1952 yılından beri NATO üyesi olan Türkiye geçen süre içinde savunmasını NATO ile entegre etmiş ve NATO'ya önemli katkılarda bulunmuştur. Ancak Soğuk Savaşın sona ermesi, AB bütünleşmesinin yeni inisiyatiflerle ivme kazanması ve Avrupa'nın savunma politikasını AB üyesi ülkeleri esas alarak geliştirme çabası içine girilmesi Türkiye'nin güvenlik endişelerinin artmasına yol açmıştır. Özellikle son zamanlarda Türkiye'nin dış politikasında ilk sıraya oturan Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası (AGSP) alanında meydana gelen gelişmeler aslında Avrupa için pek de yeni değildir. Zira Avrupa tarihine kısaca bir göz atıldığında bugün gelinen noktanın alt yapısını oluşturan birçok gelişme rahatlıkla görülebilecektir. Bu incelemenin maksadı NATO'nun ve AGSP' nın gelişimi ve bu gelişme içinde Türkiye'nin posizyonu ve endişelerini bir bütün halinde ortaya koymak ve gelecekteki çalışmalara temel teşkil etmektir. SUMMARY Turkey, which has been a member of NATO since 1952, has integrated its defense with NATO and has provided important contributions to NATO during this time period. However, the end of the Cold War, the acceleration of EU unification through new initiatives and the Europe’s efforts to develop its defense policies basing on the EU member countries have increased the security concerns of Turkey. Especially, the developments in the European Security and Defence Policy (ESDP) which as become a primary aspect in Turkish foreign policy are actually not very recent for the European Union. Hence, if we make a short glance to the European history, it is very easy to notice many developments that have provided a basis for the point that is reached today. The major aim of this research is to put together the development of NATO and ESDP and the position and concerns of Turkey during this development phase as a whole.
ABD ve NATO Savunma Doktrini: Türkiye'ye Biçilen Rol
KTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü 2. Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Kongresi, , 2018
TAM METİN * Amerika Birleşik Devletleri’nin yönlendirmesiyle 4 Nisan 1949 tarihinde BM Şartı’nın 51. maddesi çerçevesinde kurulan NATO’nun kurucu antlaşmasında tanımlanan temel görevi BM ilkleri doğrultusunda gerek askeri gerekse siyasi araçları kullanarak üyelerinin egemenlik ve bağımsızlığını korumak, insan hakları ve hukukun üstünlüğünün geçerli olacağı adil ve kalıcı bir barış ortamı sağlamaktır. Bu tür bir kuvvet yapılanması ve güvenlik önceliğinde Türkiye’nin askeri kaygılarının eşit egemen bir ülke olarak NATO tarafından sağlanması olanaksızdır. Buna karşın Türkiye NATO’ya üye olmak için büyük bir isteklilik duyuyordu. Kuruluşta, Sovyetler tarafından Norveç, Yunanistan ve Türkiye ile Batı Avrupa ülkelerine yöneltilen tehditler ile Berlin ablukası ve Çekoslovakya darbesi gibi Soğuk Savaş’ın ilk yıllarında yaşanan Sovyet emperyalizmi etkili olduğu söylenebilir. Bir an önce Batı Bloku ile fiziki bağlar oluşturmak isteyen Türkiye, NATO ittifakını yakından takip etmekteydi. Sovyetler, NATO’nun kendilerine karşı kurulduğunu düşünüyorlardı ve teşkilatı protesto etmişlerdir.
Türk Dış Politikasının Batı Yönelimi: NATO Üyeliği
Bu çalışmada Türkiye‟nin NATO üyeliği sürecindeki ve bu ittifaka katılmasından sonraki dış politika anlayışı sorgulanmaktadır. İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşan Soğuk Savaş düzeninde Türkiye‟nin Batı tercihinin güvenlik açısından gerekçesi Sovyet tehdidiyken, Batılılaşma düşüncesinin de en az bu gerekçe kadar etkili bir faktör olduğu dikkat çekmektedir. Zira NATO üyeliği gerçekleştikten sonraki süreçte Türkiye‟nin izlediği dış politika Batılı kimlik etrafında şekillenmiştir. Başka bir deyişle, NATO‟ya eşit statüde kabul edilmiş olmak Türkiye‟de Batılılaşma sürecinin tamamlandığı gibi bir zanna neden olmuş ve bu durum Türk dış politikasını uzun vadede etkilemiştir. Türkiye‟nin NATO‟ya üye olana kadar bir denge politikası izlediği savunulan bu çalışmada, üyelik gerçekleştikten sonra ise denge anlayışının kaybolduğu iddia edilmektedir. Bu değişim, Türkiye‟nin özellikle Orta Doğu‟ya yönelik politikalarında gözlemlenmektedir.
NATO, AB VE TÜRKİYE: OGSP AÇMAZI / NATO, THE EU AND TURKEY: THE CSDP STALEMATE
Bu makalenin amacı, NATO-AB işbirliği ve Türkiye’nin Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası’na katılımı ile ilgili açmazı değerlendirmektir. Makalenin ileri sürdüğü argüman, bu açmazını derinleştiren iki önemli faktör olduğudur. Bunlardan ilki NATO bünyesindeki Avrupacı ayrışmadır. İkinci faktör ise, AB’nin Türkiye’nin adaylık süreci çerçevesinde geliştirmiş olduğu asimetrik tutumu NATOAB işbirliği konularında da sergilemeye çalışmasıdır. Makalenin vardığı sonuç; NATO-AB-Türkiye üçgeninde yaşanan açmazın bir an önce çözülmesi gerektiği, ancak, yaşanan sorunların çözümü için sadece Türkiye’yi adres göstermenin doğru olmadığıdır. Anahtar Kelimeler: NATO-AB İşbirliği, Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası (OGSP), Avrupacı ayrışma, Türkiye The aim of this article is to evaluate the stalemate in NATO-EU cooperation and in the involvement of Turkey in the Common Security and Defence Policy. Its major argument is that there are two factors that deepen this stalemate. The first one is the Europeanist decoupling in NATO. The second one is that the Union tries to pursue the asymmetrical relationship that it has with Turkey within the framework of the country’s EU candidacy in the realm of NATO-EU relations. The article concludes that this stalemate should be resolved as soon as possible, nevertheless, it would not be reasonable to point to Turkey, only, for finding a solution to the problem. Key Words: NATO-EU Cooperation, Common Security and Defence Policy (CSDP), Europeanist decoupling, Turkey
MANAS Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2024
Örgütü (NATO) kuruluşundan itibaren genişleyip günümüze kadar varlığını sürdüren en önemli askeri örgüt olma özelliğini taşımaktadır. Soğuk Savaş'tan sonra birçok Avrupa devleti NATO'ya katıldı fakat izlemiş oldukları tarafsızlık politikasından dolayı Finlandiya ve İsveç herhangi bir askeri örgüte katılmadılar. Ancak Rusya'nın Ukrayna'yı işgali ile ortaya çıkan tehdit, iki Nordik devleti Finlandiya'nın ve İsveç'in NATO üyeliğini gündeme getirmiştir. Her iki devletin yetkilileri, yaptıkları açıklamalar ve yürüttükleri politikalar ile kamuoylarını hazırlayarak hızlı bir şekilde NATO üyelik sürecini başlatmışlardır. Fakat Türkiye, zaman zaman dış politikasında uyguladığı veto kartını Finlandiya'ya ve İsveç'e karşı da uygulamıştır. Finlandiya, "Finlandizasyon" sendromundan kurtulmak, jeopolitik riskleri minimum seviyede tutmak ve tarihte yaşadığı tecrübelere istinaden bir daha yalnız kalmamak için NATO'nun güvenlik şemsiyesine girmek istemiştir. Makalenin ilk bölümünde Soğuk Savaş döneminde Finlandiya'nın SSCB'nin gölgesinde izlediği "Finlandizasyon" politikası, ikinci bölümde Finlandiya-NATO ilişkilerinin tarihsel arka planı ve üçüncü bölümde ise Finlandiya'nın NATO üyelik başvurusu çerçevesinde Türkiye'nin veto kararı üç ana başlık altında incelenecektir. Bu çalışma Rusya'nın askerî müdahaleleri ve öngörülemez durumunun, Finlandiya'daki 'geleneksel' Rus korkusunun ortaya çıkmasına ve "Finlandizasyon" sürecinin tamamen sona ermesine yol açtığını iddia etmektedir. Siyasi Tarih disiplini çerçevesinde Finlandiya-NATO ilişkilerini Türkiye perspektifiyle değerlendirmeyi amaçlamaktadır.
Security as a Global Public Good: Evaluation of Türkiye's Defence Spending as a NATO Member, 2022
Security as a global public good has become increasingly primary element for the nation states and the international organisations as the increasing prevalence of armed conflicts around the world. Since economic interdependence increases the cost of wars for all parties, global security is necessary above all for the security of the economic order and international trade that dominates the international system. However, after the end of the Cold War, despite all the efforts of the EU to become a "soft power" at the supra-state level and the efforts of the USA to "promote democracy" at the state level, the level of armament worldwide is increasing rapidly, both at the level of states and illegally. The destructiveness of war has increased and the conflict building process has gained rapid with the developing weapons and communication technologies. In a security environment where threat elements are diversified and the speed of response to these threats should increase, the nation states are moving towards nationalization in all their policies, especially in security. This situation further reinforces the problem of the nation-states' unwillingness to renounce their sovereignty which is one of the main obstacles to the supplying and financing of security as a global public good. Although new threat elements such as cyber threats and tactical innovations such as the use of network-centered warfare techniques in the battlefield are mentioned, the basic elements of conventional warfare maintain their dominance. With the new weapon technologies, the cost of producing or purchasing large equipment such as tanks, warplanes, submarines, helicopters, missile defense systems and maintaining large armies is increasing day by day. Defense expenditures around the world continue to increase with the debate of necessity on the one hand and sacrificing social welfare on the other. Within the extent of this thesis, Turkey's defense expenditures as a NATO member are analysed together with selected NATO member countries. In addition, in order to verify the hypothesis, selected regional countries located in the near geography of Turkey and global examples were included in the analysis. The main question of the research is based on the reason for the high level of defense expenditures of the USA, which ranks first in the world-wide defense expenditures ranking and spends more on defense than the total defense expenditures of all NATO member countries. The aim of this thesis is to seek an answer to the question of whether the high defense expenditures of the USA are for the elimination of threats at the global level, in other words, for the establishment of security as a global public good or to protect the status of the USA as a global power. The answer to this question is important both for Turkey as a regional power and for its long-standing ally position in NATO, and for global security as the USA is an influential actor on a global scale. The question of the research fills a gap that has been ignored in defense studies in terms of empirically demonstrating that defense can correspond to a qualitative situation such as the need for not only security but also status, despite the natural result of quantitatively evaluating the size of armies in a world dominated by realistic security policies and balance of power. Within the scope of the thesis, the defense expenditure data of the selected countries for the period 1980-2020 were analyzed by beta convergence test, KPSS and AESTAR tests, and it was examined whether the defense expenditures of the selected countries converged with the defense expenditures of the USA. The result of the analysis is that the USA, which is a dominant country at NATO scale, determines the course of military expenditures at the global level, in other words, as the USA increases the level of its defense expenditures, the amount of defense expenditures of other countries both for the need and continuity of regional power and status and for sustaining their existence on a global scale. It rationally puts forward that they took their position according to this great power in their appointment. Keywords: Defence, Defence Expenditures, NATO, Defence Management, Global Public Goods, Kammler, Convergence