Osmanlı Modernleşmesi ve Şeyh Galib (original) (raw)

Abdülhak Hâmid’in Yenilik Penceresinden Şeyh Galib’e Bakmak

Korkut Ata Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 2021

Türk şiirinin yenilenme evresine girdiği yıllarda, tasarlanan veya beklenen yenilik hamlesinin uygulayıcısı Abdülhak Hâmid olmuştur. Onun yenilikçi bir tavırla ortaya koyduğu şiirleri, kendinden sonra gelen özellikle Servet-i Fünun şairlerince ilgi odağı hâline gelmiştir. Sonraki yıllarda başka şairler tarafından da benimsenmiş olan Abdülhak Hâmid'in geleneği yıkma amacında olduğuna inanılsa da esasen gelenekten faydalanarak bir yenilenme içindedir. Bu noktada Abdülhak Hamid'in hangi kaynaklara yöneldiği önem arz etmektedir. Eserlerini nasıl yazdığını yazılarında açıklayan Abdülhak Hâmid, birtakım ipuçları verir. Bu ipuçları arasında Şeyh Gâlib'i daha gençliğinde okuduğu ve ondan etkilendiği de vardır. Bu çalışmada, onun Şeyh Gâlib'i okuma sürecinden etkilenme sürecine kadar olan zamanı içine alan ve bu zamanda ortaya koyduğu eserlerinde Şeyh Gâlib etkisinin somutlaştırılması amaçlanmıştır. Makber'de belirgin bir Şeyh Gâlib etkisinin varlığı, çeşitli yazılarla ortaya koyulmuşsa da bu tespitlere ek yapılan katkılar da olmuştur. Ayrıca şairin diğer şiirlerindeki Şeyh Gâlib etkisi de imge boyutunda gösterilmeye çalışılmıştır. Böylece Türk şiirinin yenilenmesinde büyük önem arz eden Abdülhak Hâmid'in icra ettiği misyonu, belirli kaynaklar üzerinden ve özellikle Şeyh Gâlib'den aldıkları ile gerçekleştirdiği sonucuna ulaşılabilmektedir.

Osmanlı Modernleşmesinde Modern Tıbbın Doğuşu

Social Sciences Studies Journal, 6(63), 2405-2424, 2020

Osmanlı'da modern tıp on dokuzuncu yüzyılın ikinci çeyreğinde doğdu. Bu doğum, sarayın geleneksel pederşahi eksenli dünya görüşüne karşı olan genç doktorların eski ilişkileri "çağdışı" bulmasından kaynaklandığı için sancılıdır. 1836'da Mekteb-i Tıbbiye'nin teşkilâtındaki düzenlemede öğretim 6 yıla çıkarılarak daha önce okutulan Arapça ve din derslerinin müfredattan kaldırılıp klinik derslerin konulmasıyla bir daha geriye dönüşü olmayan yola girildi. Bu yol, Osmanlı modernleşmesinde modern tıbbın araçsal aklını oluşturan zihinsel kodlarındaki kopukluktur. Bu okullarda yetişen doktorlar zamanla değişik duaları defalarca okuyarak hastaların iyileşmesini beklemek yerine, klinik derslerle ilk kadavra uygulamasına başladılar. Bu makale, modern tıbbın doğum sancılarıyla ortaya çıkan kopukluk varsayımını sosyo-politik, sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel bağlamda irdelemektedir.

Sultan İkinci Abdulhamid ve Egitimde Modernleşme

Sultan İkinci Abdulhamid Han [Ahde Vefa], 2021

Zaman ilerlemekte, dünya hızla değişmektedir. Bu değişimle birlikte insanın yaptığı birçok şey, makineler tarafından yerine getirilmeye başlamıştır. Yapay alet ve araçlar insanın yapamadığı ve gücünün yetmediği işleri rahatlıkla yapabilmektedir. Dünyada yapay olarak birçok şey üretilmekle birlikte, üretilemeyen ve üretilmesi de mümkün olamayacak şeylerin başında insan gelmektedir. İnsanların yerine kullanılan robotlar günümüzde birçok şeyi yerine getirse de bir insanın yerini doldurması imkânsızdır. Programlanmış bir robotun veya makinanın seri üretimi çok kısa sürede olabilir. Fakat bir insanın yetiştirilmesi, uzun ve yorucu bir süreçtir. Onun için de Sultan İkinci Abdülhamid, saltanatı boyunca insana yatırım yapmayı en temel ilke edindi. Bu maksatla da ülke genelinde eğitim kurumlarını yaygınlaştırdı. Yaygınlaştırmakla kalmadı Sanâyi İnkılabı sonrası daha belirgin hâle gelen modern eğitime daha fazla ağırlık verdi. Modern Eğitim Hamlesi Abdülhamid Han devri bir eğitim hamlesi dönemi olduğu kadar aynı zamanda XVIII. yüzyılın sonlarında başlayan modern eğitim hamlesi dönemidir. Abdülhamid döneminde eğitimde nitelik ve nicelik açısından gözle görülür bir gelişme olurken modern eğitimin tüm özellikleri kendini daha belirgin şekilde gösterdi. 18. yüzyılın sonlarından itibaren klasik eğitim sistemi yanında yeni sistem (usûl-i cedîd) dediğimiz veya modern usulle eğitim yapan kurumların açılması bu dönemde daha da yaygınlaştı. İlk önce Mühendishâne-i Bahrî-i Hümâyun (1773) ve Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyun (1795) ile askerî alanda başlayan bu yenileşme daha sonra özellikle İkinci Mahmud ile birlikte sivil alana kaydı. Abdülhamid döneminde ise ülke sathında yaygınlaştı.

Arşiv Belgeleri Işığında Şeyh Galip ve Şiirleri Hakkında Yeni Bilgiler

Mevlevilik, Mevlana ve Şeyh Galip Üzerine İncelemeler, 2022

Türk edebiyatı tarihinin önemli kaynaklarından birisi olan arşiv belgelerinin edebiyat tarihimizin bazı karanlık noktalarını aydınlatacak önemli bilgileri ihtiva ettiği hususu, bu kaynağın kullanılmasına dayanan çalışmaların artmasıyla son yıllarda daha da belirginleşmiştir. Özellikle de şairlerle padişahların ilişkilerinin tespitinde bu

Modernleşmenin Osmanlıcası

Modernleşmenin Osmanlıcası 03.01.2020-Bilal Can Bazı kitaplar hayat denilen o macerada insanı insana çağırır. Bu çağrıya kulak verenler o kitabın çağrısıyla şehre koşarak gelir, çünkü kitap iyiye, doğruya ve insanî ve vicdanî olana çağrıdır. Kadim kültürümüzde kitap bu bakımdan doğrunun asli unsuru olarak görülmüş ve öylece süregelmiştir. Fakat zaman geçtikçe, insan insandan uzaklaştıkça birbirinin kurdu olmuş, birbirine olan itimat ve güvenini yitirmiş, iyi hasletlerini yitirmiş ve modern çağın debdebe ve şaşaası karşısında dumura uğramış ya da uğratılmıştır. Dumura uğrayan insanın bu gün bütün azalarıyla bağlandığı bu dünyanın onu gittikçe silikleştirdiğini, kendisinden geçirdiğinin altını çizmemiz lazım. Kendinden geçen insanın sığınacağı başka bir "kendiliği" olamayacağı gerçeği bu gün bir ikaz olarak zihnimizde yankılanıp durmalı. Kendimiz olabilmek ve kendimiz kalabilmek için aslî gayeye yönelmenin gerekliliği bu gün ayan beyan ortadadır. Çünkü yitirdiğimiz gerçekliğin bu gün hangi kulvarda olduğunu unuttuğumuzdan, neye nasıl tutunacağımızı da kestiremeyecek durumdayız. Tam bir paranoyaklık, tam bir şizofreni durumu… Bizi bize unutturan tüm unsurlar, bize bizi düşman eden unsurlardır. İnsanlığın bu gün geldiği sanal gerçeklik çağı, ona hayali bir cennet ütopyası sunmakta, onu tüm yönleriyle bu dünyanın bir insanı haline getirmeye çalışmış, bu çalışmasında da başarılı olmuştur. Artık bu günü düşünen, bu günü yaşayan, bu günün sınırsızlığına kitlenip kalmış cemiyetler, bir güruh haline gelmiş, sosyolojik olarak toplumsallığını yitirmiştir. Hayal edilmiş bir ütopya olarak küresel ölçekte etkili olan modernizmin serüveni bu bakımdan insanı insanlığından soyutlayarak ortaya çıkmış, gelişmiş, serpilmiş ve bugün sağlam köklerle dünyaya tutunmuştur. Gelenekten Modernliğe Osmanlı'ya Kısa Bir Bakış Prof. Dr. Bedri Gencer'in Osmanlı Modernleşmesi, kavramsal boyuttan kuramsal boyuta doğru uzayan bir serüvenin adı olarak tarih, sosyoloji, ilahiyat ekseninde okumalara yönelten disiplinler arası bir yaklaşım tarzı olarak belirginleşmektedir. "Keşf-i kadim projesi" dediği Osmanlı modernleşmesi incelemesi, içeriğinde "sünnet, töre, devlet, millet, mülk nizam" gibi hem teolojik hem de sosyolojik açıklamalara uygun kavramları barındırmaktadır. Bu bakımdan disiplinler arası bir okuma olarak ele alınmalı, bu şekilde değerlendirilmelidir. Osmanlı'da Modernleşme eseri tıpkı İslâm'da Modernleşme eserinde olduğu gibi kavramsal çerçevesini oluşturarak anlatıma geçmektedir. Kavramsal çerçeveyi oluştururken yine tarih, ilahiyat ve sosyoloji temelli argümanlardan yola çıkarak kendi alanını belirleme, disiplinler arasılık, eseri farklı bakış açılarıyla ele alınabilirliğini arttırmaktadır. Günümüzün tasnifçi/Aristo yaklaşımı bilimlerin parçalanmasına, genel bakışın gittikçe minimalize edilerek özel bakışa yönlendirilmesine sebep olmuştur. Disiplinlerarasılık, bu gün elzem bir bakış açısı olarak geniş