Osmanlı'ya Üçüncü Pencereden Bakmak İmparatorlukta Olaylar ve İnsan Manzaraları (1451-1512) (original) (raw)
Related papers
Osmanlı'ya Üçüncü Pencereden Bakmak Zirvedeki Yalnızlık (1512-1566)
2024
“Osmanlı’ya Üçüncü Pencereden Bakmak” serimizin bu üçüncü kitabı sizleri, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman’ın saltanat yıllarında bir yolculuğa davet ediyor. Üstelik bu yolculukta sadece ihtişamlı günlerin göz alıcı parıltısıyla aydınlanan vadileri değil bunların yanında gölgede kalmış az bilinen vadilerde yaşananlara da dikkat çekileceğini en başında vurguluyor. Zira iktidarın, bu dünyayı bir hükümdara çok, iki hükümdara da az gördüğü bu süreçte, devlet otoritesinin sürdürülebilmesi adına yapılanlar belki de merhamet hissini yoklayacak vicdanlarınızda. Zirvelere doğru yol aldıkça akıl-kalp hattında istikametinizi tayin etmekte zorlandığınız anlar olacak. Zamanlar ve mekanlar değişse de gözünü hırs bürüyen insanoğlunun iktidar uğruna çevirdiği, alet olduğu entrikaları belki de ilk kez bu kadar yakından ve tanıklarının ağzından dinleme imkânı bulacaksınız. Cesur ve kararlı duruşuyla Yavuz’un öfke selinden nicelerini kurtaran bir şeyhülislâm, Akdeniz’e hükmeden bir kaptanıderya, haritasıyla haklı bir şöhret kazanan Pîrî Reis de rehberlik edecek size bu yolculukta. O geniş sınırları aşıp Memlük diyarına vardığınızda Devlet-i Âliye’yi bu kez de dışarıdan seyre imkân bulacaksınız. Belki de bu zamana kadar hiç geçmediğiniz vadilerden geçtikten sonra göreceğiniz büyük resim, vicdanınızda kuracağınız adalet terazisinde daha farklı değerlendirmelere sevk edecek sizi. Kim bilir? İyisi mi, önyargılarınızı ve kabullerinizi bir kenara koyup bir an evvel yola koyulun.
Hamaset ve Nefretten Uzak_Osmanlı'ya Üçüncü Pencereden Bakmak (1299-1451)
2022
İdrakimizi sınırlayan ideolojik ön yargılar, “tarih”le aramıza yüksek ve kalın duvarlar örmekte. Kimi, bu duvarda hamaset (kuru övünme) adlı daracık bir pencere açıyor; kimi de husumet (düşmanlık) penceresinden bakmaya zorluyor bizi. Her iki pencere de duvarın ardındaki muhteşem manzarayı özgürce seyredebileceğimiz genişlikte değil. Çünkü bize, zaman ve mekânın neredeyse sonsuz derinliğinden özenle seçilmiş sahneler sunuyor sadece. Atalarımız ya “meleklerle yarışan seçilmiş adamlar” yahut “şeytanlara rahmet okutan” birer kötülük objesi. Oysa aklımızın fısıldadığı şu itiraz, gerçeğin hiç de öyle olmayabileceğini hatırlatıp duruyor: İnsanoğlunun davranışlarını ve tercihlerini belirleyen ne yalnızca vicdanı ne de benliğidir. Hatta iyilik ve kötülüğün iç içe geçip karar vermenin güçleştiği anlarda tesadüf rüzgârları sürükler kayığımızı. Bilgi, akıl ve şüphe, bu duvarda biraz daha geniş bir üçüncü pencere açabilmek için kullanışlı aletler. İdeolojik genellemelerin uzağında, insanı zaaflarıyla ve erdemleriyle bir bütün olarak gösteren bu pencerenin daha az heyecan vadetmediği sözünü verebiliriz.
Osmanlı'ya Arap Gözünden Bakmak - Fragmanlar (Toplumsal Tarih, sy 294, Haziran 2018)
Toplumsal Tarih, 2018
Elinizdeki metin; aydın, gazeteci, bürokrat, asker, mebus, alim gibi farklı mesleklere mensup olan ve Osmanlı siyaset mekanizmasının farklı kademelerinde rol oynamış bir grup Arap yazarın hatıratları üzerinden 1916 Şerif Hüseyin isyanını, Cemal Paşa algısını ve Arap milliyetçilik hareketlerini aktarmaya çalışıyor.
Osmanlı-Türk Romanında İstanbul Tasvirleri ve Perspektif Kullanımı
İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Osmanlı-Türk romanlarının dikkat çekici özelliklerinden biri, tasvirde gerçekçi bir üsluba geçiş çabasıdır. Klasik edebiyat alegorik bir anlatıma ve tekrar eden mecazlara dayalıdır; bu nedenle divan şiiri ve mesnevi geleneğinde anlatıcının dış dünyayı nesnel bir şekilde görüp tasvir etmediğini biliyoruz. Şark geleneğinin kendine özgü fantastik anlatı yapısı, Osmanlı dünyasının dönüşmekte olan sosyal tabakalarını anlamak ve anlatmak isteyen romancılar için yeterli değildi. Bu yazarlar, dış dünyayı gördükleri gibi resmetmek ve karak-terlerini de gözlemledikleri bir doğal çevreye yerleştirmek istiyorlardı. Bunu da kısmen başardılar. Tanzimat sonrası edebiyatın ilk yıllarında gerçekçi İstanbul tasvirlerine sık rastlanması bu yüzdendir. Gerçekçi tasvir romancıların sadece hikâye kurmakla kalmayıp başka sorunlar-la da mücadele etmesini gerektirir. Eğer romancı karakterlerini İstan-bul'un belirli bir mekânına yerleştirmek istiyorsa, o mekânı doğru ve ikna edici bir şekilde tasvir etmelidir. Bu da, kaçınılmaz bir şekilde, perspektifin romana dahil edilmesi anlamına gelebilir. Her gerçekçi roman perspektif gerektirmez; çünkü bir roman mekân yerine in-san ve olaylara odaklanmış olabilir. Ancak gerçekçi bir mekân hissi yaratmak isteyen bir romancı perspektif bilgisine ihtiyaç duyabilir.
Notlar 3 - Kendi Metinleriyle Osmanlı Tarihi
Kendi Metinleriyle Osmanlı Tarihi , 2005, 71 sayfa. Notlar Serisinin üçüncüsü Türkiye Araştırmaları Merkezi tarafından "Kendi Metinleri ile Osmanlı Tarihi" başlığı ile yayınlandı. TARİH OKUMALARI: KENDİ METİNLERİYLE OSMANLI TARİHİ Mart 2002 - Aralık 2004 Sunum Yapanlar: Mehmet İpşirli Coşkun Yılmaz Şevket Kamil Akar Abdülhamit Kırmızı Ebubekir Ceylan Yunus Uğur Fatih Ermiş Haşim Koç Gülçin Tunalı Koç Fatma Sel Turhan Fatma Samime İnceoğlu Zeynep Süslü Berktaş Sümeyye Parıldar Selman Dilek Şule Mutlu Osman Sacid Arı Abdülkerim Asılsoy Hazırlayan: Fatma Samime İnceoğlu Redaksiyon: Yücel Bulut Sunuş “İnsanların övdüğü fakat okumadığı kitaplar” olarak tanımlanan klasik eserler kategorisinde değerlendirilen ve dönemindeki olayları günümüze aktaran birinci el kaynak niteliğini haiz kronikler, tarihimiz ve toprağımızla ilgilenenlerin aşina olmaları gereken zengin bir entelektüel mirastır. Bu mirasa aşinalığı önemseyen Türkiye Araştırmaları Merkezi; küçük fakat istikrarlı bir çekirdek ekip ile hem Kendi Metinleriyle Osmanlı Tarihini tespit ve tasvir ederek değerlendirmek, hem de bu sayede Osmanlılar ve onların gerçek dünyası hakkında birinci elden dolaysız bilgilere ulaşmak amacıyla Mart 2002 yılında -Aralık 2004’e kadar aylık periyotta olmak üzere toplamda XXXII oturum süren- Kronik Okumaları programını başlatmıştı. Bu çalışma; müselsel ve muttasıl bir surette olmak üzere, oturumlarımız esnasında okuyup tartışmış olduğumuz, kendi döneminin siyasî, sosyal, ekonomik ve kültürel özelliklerini yansıtan toplam otuz altı kronikten otuz iki tanesine ilişkin özet değerlendirmelerimizi içermektedir. Elinizdeki çalışmada; ilk Osmanlı tarihlerinin yazılmaya başlandığı XV. yüzyıldan XX. yüzyıla kadar olan dönem içerisinde gerek resmî, gerek gayri resmî olarak kaleme alınmış ve bazısı Osmanlı’nın kuruluşundan başlayıp müellifin yaşadığı döneme kadar vuku bulan olayları, bazısı ise sadece müellifin kendi döneminde gerçekleşen olayları içeren pek çok kroniğin özet değerlendirmesine yer verilmiştir. Kronik seçiminde dikkat ettiğimiz bir özellik, yazım türlerinin farklı olmasıdır. Böylece, beş yüzyıllık bir dönemde hem Osmanlı tarih yazıcılığının gelişimini görme, hem de birbirinden farklı amaçlarla kaleme alınmış Osmanlı tarihi kaynaklarının sunduğu bilgileri mukayese etme imkanı bulduk. Bu bağlamda, konusu ve dönemi itibariyle, ilk Osmanlı kronikleri olarak kabul edilen Aşıkpaşaoğlu Tarihi ve Oruç Beğ Tarihi gibi hanedanın soyunu ve Osmanlı Devleti’nin kuruluşunu konu edinen -daha sonraki yüzyıllarda yazılmış Netayic’ül Vukuat, Tâcü’t-Tevârih ve Tevârih-i Âl-i Osman da Osmanlı Devleti’nin kuruluş devrinin temel kaynaklarındankabul edilmektedir- ve müelliflerinin yaşadığı döneme kadar vuku bulan olayları ihtiva eden eserlerin yanı sıra, Topçular Katibi Abdülkadir Efendi Tarihi, Tedbirat-ı Pesendide ve Tarih-i Gılmanî gibi sadece kendi döneminin olaylarını aktaran kroniklere de yer verilmiştir. Yazım türü itibariyle de; Nüshatü’s-Selâtin, Asafnâme, Koçi Bey Risalesi, Düstur’ül-Amel ve Kitab-ı Müstetab gibi siyasetnâme, nasihatnâme, ıslahatnâme türündeki eserlerden, Tarih-i Ebu’l-Feth, Gazavât-ı Sultan Murad b. Mehemmed Han, Selimnâme gibi yalnız bir sultanın veya başarılı bir vezir, paşa veya kumandanın savaş ve seferlerini konu edinen gazavatnâme ve fetihnâme tarzında yazılmış eserlere, Berber Bedirî’nin Günlüğü, Georg Oğulukyan’ın Ruznâmesi ve III. Selim’in Sırkâtibi Ahmet Efendi’nin Ruznâmesi gibi günlük türündeki eserlerden, XVIII. yüzyıldan itibaren gelişen resmî tarih yazıcılığının ilk örneği olarak kabul edilen Naima Tarihi, Vasıf Tarihi ve Çeşmî-zâde Tarihi gibi vekayinâme türünde eserlere kadar birçok kronik değerlendirilmiştir. Yine bu çalışmada okuyup tartıştığımız kronikler arasında; Telhisü’l-Beyan fî Kavanin-i Âl-i Osman adını taşıyan bir XVII. yüzyıl kanunnâmesi, Osmanlı tarihini Bizans kaynaklarını kullanmak suretiyle anlatan Bizans Söylenceleriyle Osmanlı Tarihi: Tarih-i Âl-i Osman adlı eser, Feth-i Celîl-i Kostantiniyye ve Abdi Tarihi gibi tek bir olayı ve İstanbul’un Uzun Dört Yılı gibi yalnız bir şehrin belli dönemdeki hadiselerini konu edinen eserler de bulunmaktadır. Burada son olarak dikkat çekeceğimiz bir husus, çalışmamızda yer alan kroniklerin yüzyıl sırasına göre sıralanmış olmasıdır. Kronik Okumaları programı tamamlanmış bulunsa da, Tarih Okumaları üst başlığıyla başlattığımız programımız yoluna devam ediyor. Bu yeni programda, tematik olarak seçtiğimiz bazı konular çerçevesinde tartışmalarımızı sürdürüyoruz. Osmanlı Devleti’nin Kuruluş Tartışmaları olarak belirlediğimiz ilk tematik toplantı serimiz, Ocak 2005’te başlayıp Haziran 2005’te bitti. Bu çalışmamızın özet değerlendirmeleri de, BSV Notlar -4 olarak yayınlandı. Bu program da, Kronik Okumalarının bereketlerinden biriydi hiç şüphesiz. Bugünlerde başlamış olduğumuz ikinci tematik toplantılar serimiz ise, Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’de İskan ve Nüfus Politikaları başlığını taşımaktadır.
III. Mustafa (1757-1774): Kaynarca Öncesi Bir Padişah Portresi
Kitab-ı Hedaya: Studien zum Osmanischen Reich und seinen Nachbargebieten, 2020
fsc.org MIX Papier aus verantwortungsvollen Quellen FSC ® C083411 ® Bibliografische Information der Deutschen Nationalbibliothek Die Deutsche Nationalbibliothek verzeichnet diese Publikation in der Deutschen Nationalbibliografie; detaillierte bibliografische Daten sind im Internet über https://dnb.d-nb.de abrufbar.
Osmanlı Minyatüründe Perspektif Yok mu?
İslâmî perspektif olur mu? Her temsil bir tercihtir. Sanatçı gördüğü gerçeklerden eserdeki temsile geçerken fedakârlık yapar, bazı unsurları aktarırken diğerlerini seyirciye bırakır. Dolayısıyla her tercih bir soyutlamadır, sanatçının kopyaladığı unsurlar (teşbih derecesi) ve boşlukla, sessizlikle nakşettiği fedakârlıklar (tenzih derecesi) vardır. Budur soyutlama. Azamî derecesi hat sanatı olabilir. Türk, Arap, Fars, Japonya… Ama naif resim, empresyonizm, fauvizm vs için de benzeri bir “tercih / fedakârlık” olgusundan bahsedebiliriz. Perspektif de sanat eserinde resmedilecek unsurlardan biri olduğuna göre tercih konusu olacaktır. Neye göre? Ressamın yetiştiği cemiyete,