VAHİY KARŞISINDA TOPLUM: TOPLUMSAL GERÇEKLİKLE İLİŞKİSİNDE VAHYİN KURUCU ÖZNE VASFINI KORUMASININ TARİHİ ÖRNEKLERİ (original) (raw)
Related papers
VAKIF MÜESSESESİ'NDEKİ KURUMSAL DÖNÜŞÜMÜN ŞÂHİTLERİ: TAFSÎL VE TAFSÎL-İ NİZÂMÂT DEFTERLERİ
Osmanlı'da Şehir, Vakıf ve Sosyal Hayat, 2017
Hukukî meşrûiyyetini İslam hukukundan alan vakıflar, Osmanlı Devleti’nin başlangıcından beri hayrât ve akarât şeklinde hizmet vermiştir. Özel şahıslar yanında başta padişah ve vezirler olmak üzere diğer devlet ve saray yöneticileri de vakıflar kurarak bu müessesenin güçlenmesine destek olmuşlardır. Zamanla bu durum imparatorluk bünyesindeki vakıf müessesesinin bütünü üzerinde devletin idarî murakabesini güçlendirmiştir. Vakıflar başlangıçta vezirler, daha sonra reisülküttaplar, kadıaskerler, şeyhülislamlar, babüssaâde ağaları, daha sonra da modern anlamdaki yapılanmayı temsil eden Evkâf-ı Hümâyûn Nâzırlığı’nın temellerinin atıldığı I. Abdülhamit dönemine kadar darüssaâde ağalarının kontrolünde yönetilmiştir[1]. Her ne kadar XIX. Yüzyıl boyunca darüssaâde ağasının yönetimi devam ettiyse de II. Mahmud döneminde “nâzırlıklar”ın kuruluşu çerçevesinde idarî bakımdan yeniden yapılanan Evkâf Nezâreti önemli bir değişim geçirmiştir.
Russian folk scientist Vladimir Propp examined that in his work called "Morfologiya Skazki" which examinated structure of extraordinary tales' and published in 1928. According to the author, it is wrong to classify tales based on the content. Even if the heroes in the tale change, the actions remain constant. Therefore, there are elements like "fixed" and "variable" in tales. Hüsn ü Aşk mesnevi, a type of narrative, was examined in context of these methods. In particular, some items the couple of heroes forming the skeleton of love mesnevis have been identified with idea that the some functions may not be constant. Examination of these items whether or not common functions in other mesnevis of this type can be revealed a result of the examination of many such mesnevis.
TOPLUMSAL DEĞİŞİMİN METİNVARLIĞA YANSIMALARI: KAVRAM CİNAYETLERİ
Postmodernizm, modern yaşamın bireyden aldığı değerleri sorgulama, elinden alınanlara uzanma, varoluş kaynaklarına dönme, büyüsü bozulan hayatta tutunmaya çalışma projesidir. Modernizmden etkilenen ancak farklılık gösteren bu proje, modernizmin insanı yok eden, ben’i ikinci plâna atan söylemine karşı ben’i ön plâna çıkarır. Büyük bir düşünce sistemi değil, çeşitli alanlarda ve aşamalardaki tartışma ve anlaşmazlıkların ürünü olan postmodernizm birçok alanda etkili olmasına rağmen, geniş anlamda kültür, toplum ve teori alanlarında etkilidir. Ancak hem geleneksel toplumun uzlaşımsal olarak ele alınma tarzından hem de modern toplumun doğasını işlevsel bütünleşme kavramıyla açıklayan sosyolojiden farklıdır. Geniş uygulama ve potansiyel anlayış yelpazesine sahip postmodernizm, elastik bir eleştirel kategoridir; modernizmin bazı yönlerini reddederken bazılarını devam ettirir ve genişletir. Günümüz dünyasının spesifik karakteristikleri hakkında yeni fikirlere olanak tanıyan bu portatif terim, temelde 9 ‘ölüm’ veya ‘son’ olgusu ile bağlantılıdır: Öznenin ve insanın ölümü/sonu, tarihin ölümü/sonu, yazarın ölümü/sonu, yazının ölümü/sonu, metafiziğin ve temsilin ölümü/sonu, büyük anlatıların ölümü/sonu, ideoloji ve ütopyanın ölümü/sonu, gerçeğin ölümü/sonu, sanatın ölümü/sonu. Bu ölüm/son göstergeleri, postmodernizmi düzensizliğin düzeni, parçalanmanın bütünlüğü, yenilenişin eskimesi etrafında kuralsızlığın kurala dönüştüğü dar anlamda olumsuz bir diyalektik haline getirir. Bu bildiride yeni bir ufuk arayışı olan postmodern düşüncenin, yapı bozumu niteliğine dikkat çekilerek söz konusu ölümlerin/sonların, tükeniş ya da sondan yeni’den doğuş bağlamındaki etkileri değerlendirilecektir. Böylece her zamansal/ tarihsel sürecin kendine özgü ve tekrarlanamaz sanatını yaratması algısının aksine postmodernizmin, temel ilkelere ve düzenli bir işleyişe sahip olmadığı; tek renkten oluşmadığı; bir ödünç alma vakası değil sona erme ya da yeni yönelim edinme duygusuna katkıda bulunduğu vurgulanacaktır. Anahtar kelimeler: postmodernizm, metinvarlık, kavram, son, ölüm, değişim, yeni.
TOPLUMSAL GÜVENLİK KAVRAMI ÇERÇEVESİNDE BİR ETNİK ÇATIŞMA ÖRNEĞİ OLARAK BOSNA SAVAŞI
In this study, the effects of violence that started due to the fact that the Bosnians, who decided for independence in the referendum held in Bosnia and Herzegovina in 1991 after the disintegration of Yugoslavia, had a difference of opinion with the other two ethnic groups (Bosnian Croats and Bosnian Serbs) living within the borders of the state, about the continuity of the state. ; civil war, ethnic cleansing and its transformation into genocide are handled within the framework of the Copenhagen School's concept of 'Social Security'. In the first part of the study, the conceptual framework will be explained and the lack of traditional security understanding in explaining ethnic conflicts will be emphasized. In the second part, the case study, the reasons for the beginning of the Bosnian War, the course of the war, the end of the war and the Dayton Peace Agreement signed at the end of the war will be explained. In the third and last part, the Bosnian War will be discussed in the context of social security.
MUŞ OVASI’NIN TARIMSAL POTANSİYELİ VE ARAZİ KULLANIMI ARASINDAKİ İLİŞİKİLER
Özet Muş Ovası sahip olduğu verimli tarım arazileri, zengin su kaynakları ve çevresine göre kışları nispeten ılık olması nedeniyle Doğu Anadolu Bölgesi'nin önemli yerleşme alanlarının başında gelmekte ve bu avantajlardan dolayı yerleşme tarihi oldukça gerilere gitmektedir. Bu çalışmaya göre çalışma sahasının fiziki ve beşeri koşullarının yüksek potansiyeline rağmen Muş Ovası ve çevresindeki sahalarda tarımsal açıdan gerekli gelişmenin kaydedilemediği görülmektedir. Özellikle su kaynaklarının çok kısıtlı kullanıldığı ve sulamaya yönelik projelerin hayata geçirilmede geciktiği, hatalı arazi kullanımının yaygın olduğu, ürün çeşidinin yetersiz olduğu ve tarımsal faaliyetlerde gerekli atılımların yapılamadığı tespit edilmiştir. Çalışma sahasının toprak, arazi kullanım kabiliyeti ve fiziki coğrafya haritalarının çiziminde Coğrafi Bilgi Sistemleri kullanılmıştır. Muş Ovası'nın güncel arazi kullanımı ile 1989 ile 2011 yılları arasındaki dönemde arazi kullanımında meydana gelen değişimleri belirlemek için uzaktan algılama tekniğinden faydalanılmıştır. Anahtar Kelimeler: Muş Ovası, tarımsal arazi potansiyeli, arazi kullanımı, uzaktan algılama.
UTANCIN SOSYOLOJISI: GELENEKTEN DIJITAL ÇAĞA TOPLUMSAL KONTROL
UTANCIN SOSYOLOJISI: GELENEKTEN DIJITAL ÇAĞA TOPLUMSAL KONTROL, 2024
EXTENDED ABSTRACT The Sociology of Shame: From Tradition to Digital Age Social Control by Nuriye Çelik and Nadir Ateşoğlu examines the multifaceted role of shame as a potent tool for social control, tracing its evolution from traditional societal structures to the digital landscape of the 21st century. The authors explore how shame, historically rooted in maintaining social order and enforcing cultural norms, has been adapted and intensified through digital technologies. The work provides a critical framework for understanding the sociological, psychological, and political dimensions of shame in both past and present contexts. Understanding Traditional Shame as Social Control The first section, titled "The Custodian of Social Norms: Shame and Mechanisms of Control", offers a thorough exploration of shame's sociological underpinnings and its historical applications as a means of governing behavior. The authors engage with classical and contemporary sociological theories, particularly Michel Foucault’s concept of power and surveillance, to highlight how shame has been wielded by authorities to maintain societal order. Through detailed case studies, such as the persecution of “witches” in medieval Europe, the Cultural Revolution in Maoist China, Japan’s ingrained honor culture, and the enforcement of strict moral codes in contemporary Iran, the book illustrates the pervasive and adaptive nature of shame as a regulatory force. These historical accounts serve to illuminate the coercive power of shame, demonstrating its ability to enforce compliance and marginalize dissenting voices. The authors question the ethical legitimacy of using shame as a moral guide, suggesting that while it fosters social conformity, it often suppresses individuality and perpetuates existing power hierarchies. This section also critiques the cultural and psychological effects of shame, probing its role in shaping individual identity and community dynamics. The analysis situates shame as a dual-edged phenomenon—capable of promoting ethical behavior but also serving as a weapon for social exclusion and oppression. The Digital Transformation of Shame The second section, "Digital Shaming in the Social Media Age: Mechanisms of Social Control", shifts focus to contemporary society, where digital platforms have redefined and magnified the impact of shame. The authors delve into how social media has become a breeding ground for public shaming, turning everyday individuals into global targets. This section draws on theories of media sociology and digital culture to examine the mechanisms through which digital shaming is propagated, such as viral outrage, meme culture, and the amplification of scandals. The concept of “cancel culture” is analyzed as a modern iteration of collective shaming, where public accountability can quickly devolve into punitive social control. The book discusses the paradoxical nature of digital shaming: on one hand, it democratizes the ability to hold powerful individuals and institutions accountable; on the other, it fosters a culture of fear and conformity, where reputational damage can be immediate and irreparable. By examining instances of high-profile shaming events and their societal consequences, the authors reveal how digital shaming both challenges and reinforces dominant ideologies. The discussion includes an analysis of how marginalized groups can leverage digital platforms to combat systemic injustices, while also critiquing the potential for these same tools to perpetuate surveillance and regulate behavior in insidious ways. Critical Reflections and Future Directions The Sociology of Shame not only analyzes the evolution of shame but also engages critically with its implications for democratic society, individual freedom, and psychological well-being. The authors highlight the urgent need for a balanced approach to digital regulation that safeguards free expression while protecting individuals from the harms of public shaming. They advocate for educational initiatives that promote digital literacy and resilience, emphasizing the importance of equipping individuals with the skills to critically engage with media and resist coercive forms of social control. The book invites further academic exploration in several key areas. One suggested avenue for future research is the psychological impact of digital shaming, particularly on vulnerable populations. Understanding the long-term effects on self-esteem, mental health, and social integration is crucial for developing effective interventions. Additionally, the authors call for interdisciplinary studies that bring together insights from sociology, psychology, media studies, and digital ethics to address the complexities of shame in the digital age. Another significant area for exploration is the role of shame in contemporary political processes. The authors discuss how governments and political actors exploit digital platforms to enforce ideological conformity and suppress dissent. The increasing use of data-driven surveillance and algorithmic governance in shaping public opinion underscores the need for critical analysis of digital shaming practices as instruments of state and corporate power. Conclusion The Sociology of Shame makes a significant contribution to understanding how traditional and modern mechanisms of social control are intertwined through the enduring power of shame. By linking historical practices to contemporary digital phenomena, the authors provide a comprehensive framework for analyzing how power operates in both overt and subtle ways. The book serves as a vital resource for scholars in sociology, media studies, and political theory, as well as policymakers and practitioners interested in the ethical implications of digital communication. As societies navigate the complexities of the digital age, developing a nuanced understanding of shame and its consequences will be essential for fostering a more just and equitable social order.
MAVİ YAKALI VE BEYAZ YAKALI ÇALIŞANLARIN TÜKENMİŞLİK İLE ÖFKE YÖNETİMLERİ İLİŞKİSİ
MAVİ YAKALI VE BEYAZ YAKALI ÇALIŞANLARIN TÜKENMİŞLİK İLE ÖFKE YÖNETİMLERİ İLİŞKİSİ, 2021
Araştırmada mavi yakalı ve beyaz yakalı çalışanların tükenmişlik ile öfke yönetimleri arasındaki ilişki incelenmiştir. Kötü veya olumsuz sonuçlar doğuran önemli bir kavram olan tükenmişliğin, bireyin öfke yönetimi ile ilişkisi ve en önemlisi nasıl bir etki bıraktığı bu çalışmanın temel amacı olmuştur. Araştırmanın örneklemini Kahramanmaraş ilinde faaliyet gösteren tekstil firmalarındaki 150 (73 mavi yakalı ve 77 beyaz yakalı) çalışan oluşturmaktadır. Araştırma verilerinin analizinde güvenirlik, frekans, korelasyon ve regresyon analizleri kullanılmıştır. Araştırma sonucunda; tükenmişlik ile öfke kontrolü arasında pozitif yönlü düşük düzeyde, mavi yakalı ve beyaz yakalı çalışanlar açısından bakıldığında ise mavi yakalılarda tükenmişlik ile öfke kontrolü arasında pozitif yönlü ve orta düzeyde anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Beyaz yakalı çalışanlarda ise anlamlı bir ilişki bulunamamıştır
SÛRNÂME-İ VEHBÎ'DE YAZINSAL DİLİN ÖZELLİKLERİ VE TOPLUMSAL ZÜMRELERİN BU DİL ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
ÖZET Osmanlı Devleti'nde saray düğünleri veya şenlikler üzerine kimi zaman padişahın görevlendirdiği kimselerce hazırlanan sûrnâmeler 16. yüzyılda bağımsız bir edebî tür olarak ortaya çıkmıştır. 18. yüzyılda Sultan III. Ahmet'in şehzadelerinin sünnet düğününü ve bir düğünü anlatan Vehbî'nin Sûrnâme'si ağır ve süslü dili örneklemesi bakımından dikkate değerdir. Bizzat padişah tarafından görevlendirilen şairin veya yazarın, beğenilerini göz önünde tuttuğu kitle toplumun en yüksek makamını işaret eder. Patronaj ve ait olunan zümrenin kısıtlamaları, eser sipariş üzerine yazılmışsa, sipariş edenin istekleri ve muhatabının anlama ve beğenme seviyesine uygunluk gibi gerekçelerle değişim gösteren Osmanlı nesir dilinde işlevsel metinlerle, hüner sergileme amaçlı yazınsal metinler arasındaki farkı belirleyebilmek için çeşitli dil yapılarına bakılmalıdır. Hayati Develi, üst anlatı dilinin belirleyicisi olan dil özelliklerinin tespiti için bir yöntem önermiştir. Buradan yola çıkılan çalışmada Vehbî'nin Sûrnâme'sinden seçilen bir bölümün dil özellikleri, Hayati Develi'nin hitap edilen kitleye bağlı olarak değişen dil kullanımı hakkındaki görüşleri doğrultusunda değerlendirilmiştir. Sûrnâme-i Vehbî'nin seçilen bölümü üzerindeki incelemede eserin yazınsal, hüner gösterme maksatlı olduğu, bu bakımdan da üst yazı dilinin özelliklerini gösterdiği tespit edilmiştir. Yine bu çalışmayla yazınsallığı belirleyen en önemli öğe olan mecazların kullanımının betimlenen zümrelere bağlı olarak yoğunlaştığı veya seyreldiği görülmüştür. Yani Hayati Develi'nin hüner göstermeye bağlı yazınsal dilin toplumsal zümre ve tabakalarıyla olan ilişkisi seçilen metinde doğrulanmış ve Sûrnâme-i Vehbî'de üst yazı dilini kuran yapının, zümrelere bağlı olarak değişimi de gözler önüne serilmiştir. Anahtar Kelimeler: sûrnâme, nesir, edebî dil, toplumsal zümreler * Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu tespit edilmiştir.
KÜLTÜREL BİR İFADE ARACI OLAN DÖVMENİN TOPLUMSAL DEĞERLERLE İLİŞKİSİ
Trakya Üniversiteler Birliği 3. Lisansüstü Öğrenci Kongresi Sosyal Bilimler Bildiri Kitabı, 2018
Dating back to 2000 B.C, the tattoo art found itself in the society as a means of cultural expression. Made on the body in various ways, these shapes create clear symbolic meanings to be read. These symbols, which were not welcomed at first, have undergone many transformations. In ancient Egypt, in order to indicate that especially women are 'unreliable', tattoos on mummies are now confronted as an indispensable element in terms of consumption. The populations of the tattoos applied to slaves in ancient Greece and Rome increased over time. These symbols have become a consumption article today. The individual has these symbols done in his or her body for various purposes such as expressing himself / herself within social relations, aesthetic appearance, emphasizing his / her self. The tattoo, which is a practical and cultural form applied to the body, has a meaning that can be answered on purpose when it is desired to be done on the persons. Beginning in the late 1970s, tattooing has become an indispensable consumption object, with both the cheapening of the tattooing practice, the increase in popularity, and the availability of many painless methods. This study will reveal that the qualitative changes that the tattoo, the body modification made for various purposes, will make meaning in people in the social context and the tattoo.