EKONOMİK KARMAŞIKLIĞIN SERA GAZI EMİSYONU ÜZERİNDEKİ ETKİSİ: EN YÜKSEK EKONOMİK KARMAŞIKLIĞA SAHİP ON ÜLKE ÖRNEĞİ (1995-2018) (original) (raw)

OECD ÜLKELERİNİN 1995-2015 YILLARI İTİBARİYLE SERA GAZI SALINIMLARI AÇISIDAN KARŞILAŞTIRILMASI: İSTATİSTİKSEL BİR ANALİZ

ÖZ Sera gazları, hem doğal hem de insan kaynaklı oluşan atmosfer bileşenleridir. İnsanların çeşitli faaliyetleri nedeniyle, sera gazlarının atmosferde yoğun bir şekilde yükselmesi dünyanın ortalama yüzey sıcaklığını artırmaktadır. Söz konusu artış küresel ısınma olarak tanımlanmaktadır. Tüm canlı yaşamını tehdit eden küresel ısınmanın kontrol altına alınabilmesi için, özellikle insan kaynaklı sera gazı salınımının azaltılması gerekmektedir. Bu doğrultuda, çalışmanın amacı OECD ülkelerinin insan kaynaklı sera gazı emisyonları açısından durumlarını incelemektir. Bu amaç doğrultusunda, OECD Stat tarafından yayınlanan sera gazı emisyon verileri dikkate alınarak, 31 ülke için 1995-2015 yıllarına ait emisyon değerleri karşılaştırılmıştır. Çalışmada, OECD ülkelerine ait karbondioksit, hidroflorokarbon, metan, azot oksit, perfluorokarbon ve sülfürhekzaflorür emisyon göstergeleri kullanılarak kümeleme analizi yapılmıştır. Kümeleme analizi için Ward yöntemi tercih edilmiştir. Elde edilen analiz sonuçlarına göre, ülkeler sera gazı emisyonu açısından her iki yılda da dört kümede gruplaşmışlardır. Genel olarak, ülkelerin uygulamış oldukları çevre ve iklim politikaları ve taraf oldukları uluslararası sözleşmelerin yükümlülüklerini yerine getirmelerine bağlı olarak aynı küme grubunda yer aldıkları sonucuna ulaşılmıştır. ABSTRACT Greenhouse gases are both natural and anthropogenic atmospheric constituents. As a result of various activities of people, the intensively increase of greenhouse gases in the atmosphere has increased the average surface temperature of the world. This increase is defined as global warming. Reducing anthropogenic greenhouse gas emissions has become important for countries to control global warming, which threatens all living things. In this respect, the objective of the study is to examine the situation of OECD countries in terms of anthropogenic greenhouse gas emissions. In accordance with this purpose, emission values for the years 1995-2015 have been compared for 31 countries, taking into account the greenhouse gas emission data issued by the OECD Stat. Clustering analysis is done by using carbon dioxide, hydrofluorocarbon, methane, nitrogen oxide, perfluorocarbon and sulfur hexafluoride emission indicators belonged to the OECD countries. The Ward method is preferred for clustering analysis. According to the obtained results, countries are grouped in four clusters for each of two years in terms of greenhouse gas emissions. Generally, countries are being placed in the same cluster group, depending on the environmental and climate policies and implemented the obligations of their international contracts.

BEŞERİ SERMAYENİN EKONOMİK BÜYÜME ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

Doğuş Üniversitesi Dergisi, 2023

İçsel büyüme teorileri öncesi büyüme teorileri, şirketlerin tam rekabet koşullarında çalıştıklarından dolayı teknoloji geliştirmeye ayıracak kaynaklarının kalmadığını varsaymaktadır. İçsel büyüme teoremlerinde teknolojik gelişmenin büyümenin motoru olduğuna dair bir düşünce birliği olmakla birlikte; Lucas (1988)’ın “Beşeri Sermayeye Dayalı İçsel Büyüme Modeli”, teknolojik ilerlemeyi ve ekonomik büyümeyi beşeri sermaye ile açıklamaktadır. Ampirik çalışmaların önemli bir kısmında beşeri sermayenin ekonomik büyüme üzerine etkisinin pozitif olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Ancak beşeri sermayedeki artışların ekonomik büyüme üzerine etkisinin olmadığı biçiminde sonuçlarda mevcuttur. 2008 küresel krizini takiben ortaya çıkan iktisadi büyümedeki istikrarsızlıklar günümüzde de sürmektedir. Bu durumdan hareketle Kırılgan Beşli ülkelerinde beşeri sermayenin ekonomik büyüme üzerindeki etkisinin belirlenmesi çok önemlidir. Çalışmada, Kırılgan Beşli ekonomileri açısından 1987-2019 yılları arasında beşeri sermayenin iktisadi büyüme üzerine etkisi panel eşbütünleşme analiziyle tahmin edilmiştir. Analizler sonucu elde edilen bulgular, Kırılgan Beşli ekonomileri grubunda beşeri sermayenin ekonomik büyüme üzerine etkisinin pozitif olduğu yönündedir. Bu kapsamda söz konusu ülkelerin iktisadi büyümelerini yükseltmesinde beşeri sermayenin önemli bir rolü bulunmaktadır.

SOSYAL SERMAYENİN YEREL KALKINMADA ÖNEMİ: GAZİANTEP ÖRNEĞİ

Bu makale, Gaziantep örneğinde, bölgesel kalkınmada sosyal sermayenin önemini anlamaya çalışmaktadır. Gaziantep ekonomisi, son yıllarda atılım göstermiştir. Ancak, ekonomik faktörler kentin parlak başarısını açıklamakta yetersiz kalmaktadır. Sosyal sermaye, Gaziantep ekonomik performansı için önemli bir varlıktır. Bu çalışmanın ampirik kısmı, ana değişken, anketler ve derinlemesine görüşmelerden oluşan veri setinin analizine dayanmaktadır. Niteliksel araştırma, bölgesel kalkınmanın sayısal verilerle açıklanamayan farklı yönlerini, bölge kalkınmasında sosyal sermayenin katkısında olduğu gibi anlamaya yardımcı olmaktadır. Bu kapsamda Gaziantep ili ele alındığında bağlayıcı sermayenin ildeki güven ve işbirliğini artırıdığı görülmektedir. Bu özelliğiyle birleştirici (linking) sosyal sermaye, Gaziantep'in yerel iş dünyası seçkinleri, yerel ve ulusal siyasi seçkinler ve yönetim arasında, büyük sorunlar ve ilin gelecek beklentileriı konusunda karşılıklı anlayış ve fikir birliği oluşmasına yardımcı olmuştur. Abstract This paper seeks to understand the importance of social capital in regional development through the case of Gaziantep. Gaziantep economy has leaped recently. However, economic factors cannot explain the bright success of the city. Social capital is an important asset for Gaziantep economic performance. The empirical part of this study is based on an analysis of social entrepreneurship in Gaziantep by analyzing the data set for main variable, surveys and in depth interviews. The qualitative study provides an explanation to aspects of regional development that cannot be explained by numerical variables at hand, suggesting that social capital contributes to regional economic development of the province. Bonding social capital increased trust and collaboration. The linking social capital helped to establish a mutual understanding and a consensus on major problems and prospects of Gaziantep amongst the local business elites, local and national political elites and administration.

TARIMSAL İHRACATIN EKONOMİK BÜYÜMEYE ETKİSİ: AZERBAYCAN ÖRNEĞİ

Kırklareli Üniversitesi Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu Dergisi, 2024

Azerbaycan ekonomisi petrol ihracatına dayalı bir ekonomidir. Bu durum 2008 küresel krizi ve 2020 Covid-19 salgınında ekonomik büyüme oranlarının zayıf seyretmesine neden olmuştur. Bu bağlamda Azerbaycan devleti 2022-2026 yılındaki Sosyal ve Ekonomik Kalkınma Devlet programında petrol dışı sektörlerin ihracatlarının arttırılması hedeflendiğine vurgu yapmıştır. Azerbaycan ekonomisi bir tarım ülkesi olmasına rağmen potansiyelini istenilen seviyede kullanamamaktadır. Bu olgulardan hareketle, Azerbaycan’da tarımsal ihracatın uzun dönemde iktisadi büyüme üzerindeki etkisinin saptanması önemlidir. Bu çalışmada, Azerbaycan ekonomisi için 1992-2022 döneminde tarımsal ihracatın Azerbaycan’ın iktisadi büyümesi üzerindeki etkisi eşbütünleşme analizi ile sınanmıştır. Varılan bulgular, Azerbaycan’da tarımsal ihracattaki %1’lik bir yükselişin iktisadi büyümeyi %1.29 yükselttiğini yansıtmıştır. Bu kapsamda Azerbaycan’ın iktisadi büyümesinin yükseltmesinde tarımsal ihracatın önemli bir rolü bulunmaktadır.

GEÇİCİ KORUMA ALTINDAKİ SURİYELİLERE YÖNELİK SOSYO-EKONOMİK ALGI ARAŞTIRMASI: GAZİANTEP ÖRNEĞİ

SOSYAL BİLİMLERDE YENİ YAKLAŞIMLAR, 2022

Suriye’de yaşanan iç karışıklık sonrasında halkın birçoğunun yerlerinde uygun yaşam şartlarının kalmaması sonucu toplu göç hareketleri yaşanmaya başlamıştır. Türkiye’ye ilk göç kafilesi 2011 yılında gelmiş, 2018 yılı itibariyle "Geçici Koruma Kapsamına” alınan Suriyelilerin sayısı 4 milyona yaklaşmıştır. Türkiye’nin birçok şehrinde yaşamlarını sürdüren Suriyelilerle birlikte başta uyum konusu olmak üzere farklı sorunlar yaşanmaya başlanmıştır (Gürgan, 2018, s.34). Diğer taraftan, Türkiye bütün ilgili kurumları ve sivil toplum kuruluşlarıyla konunun insani yardım boyutunda uluslararası hukuktan kaynaklı sorumluluğunun da ötesinde bir gayretle çalışmalar yürütmektedir. Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre halen dünyada en çok sığınmacının bulunduğu Türkiye’de özellikle Afet ve Acil Durum Yönetimi (AFAD) koordinasyonunda, 2011 yılından itibaren Suriyelilerin başta sağlıkta ve eğitimde olmak üzere fiziksel ve sosyo-psikolojik ihtiyaçları 21 barınma merkezinde karşılanmıştır. Mart 2018 itibariyle geçici barınma merkezlerindeki yetki İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’ne devredilerek aynı hizmetler sunulmaya devam edilmiştir. Afetlerde ve acil durum zamanlarında geçici barınma hizmetlerinin yeniden standardizasyonunu sağlayan AFKEN, 2015 yılında BM tarafından “En İyi Kamu Hizmet Ödülü”ne layık bulunmuştur (https://www.afad.gov.tr/nufus-hareketleri). Göç olgusunun bir sorun olarak algılanması yanlıştır. Kalabalık grupların göç amacıyla mekân değişimini sorunsallaştıran bu durumun toplumsal neticelerinin olumsuz olmasını engelleyecek teknik, hukuki vb. altyapıyı oluşturma eksikliğidir. Burada birey ve devlet ilişkilerindeki entegrasyonu sağlamaya yönelik doğru iletişim kanallarının oluşturulması önemlidir. Göçmenlerin eğitimini, sağlığını, sosyal güvenliğini ve toplumsal dayanışmalarını sağlamlaştıracak ve toplumsal kabulü artıracak sosyal politikalara ihtiyaç bulunmaktadır. Göçmenlere sadece yardımla geçinebilmelerini sağlayacak çözümler sunmak yerine bulundukları toplumla bütünleştiklerinde sorunlarını daha kolay çözebilecekleri düşüncesinin verilmesi daha önemlidir (Akıncı, Nergiz &, Gedik, 2015, ss.80-81). Yerel halk açısından göçün sorunsallaşmamasında uluslararası insan hareketliliğindeki çatışma ve zorlukların belirleyici olduğunun bilinmesi önemlidir. Durumu güvenlik boyutuyla algılayanlar, aidiyet duyduğu kurumların, aile ve toplulukların kaynaklara erişim düzeyine göre göç konusunda karar verebilmektedir (Sirkeci & Cohen, 2015, s.16). Bu konuda Türkiye’de farklı kentlerdeki araştırmalar genellikle yerel halkın göçmenlere yönelik algı ve tutumunun bu yönde olduğunu göstermektedir. Bu araştırmalar neticesinde; Türk halkının tedirginliği ve reddiyesi sonucu Suriyeli göçmenlere karşı toplumsal mesafe koyduğu ancak onlarla birlikte yaşamanın kaçınılmazlığının farkında olduğunu söylemek mümkündür (Erdoğan, 2020, s.86).

ORTA GELİR SEVİYESİNDEKİ ÜLKELERDE KAMUSAL RİSK, BÜROKRATİK YAPI VE FİZİKİ SERMAYENİN EKONOMİK BÜYÜME ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

Maliye Dergisi, 2017

Fiziki sermaye olarak değerlendirilen doğrudan yabancı sermaye yatırımları ile gayrisafi sabit sermaye oluşumunun ekonomik büyüme üzerindeki etkisi hem literatürde hem de uygulamada sıkça vurgulanmaktadır. Büyüme üzerinde pozitif etkisi olduğu düşünülen bu iki değişken ile birlikte kamusal risk göstergeleri olarak hükümet politikalarının istikrarı ile kurumsal yapıların işlerliği ve bürokrasi kalitesi de önem arz etmektedir. Bu çalışmada kamusal risklerin ve fiziki sermaye değişkenlerinin kompleks bir bütün olarak büyüme üzerine olan etkisi orta gelir seviyesindeki ülkeler için test edilmiştir. Kurulan modellerde dışa açıklığın bir göstergesi olarak değerlendirilen İhracat/GSYİH oranı kontrol değişkeni olarak kullanılmıştır. Türkiye ile birlikte 33 orta gelir seviyesi ülkenin 1999-2014 dönemi yıllık verileri statik ve dinamik panel veri yöntemi kullanılarak analiz edilmiştir. Analiz sonuçlarına göre hem statik hem dinamik modellerde beklentilere uygun olarak kamusal risk göstergelerinin ve fiziki sermaye değişkenlerinin büyüme üzerine güçlü etkileri olduğu bulunmuştur. Buna göre hükümet politikalarının istikrarı, doğrudan yabancı sermaye yatırımları ve gayrisafi sabit sermaye oluşumu büyüme üzerinde güçlü pozitif etkilere sahiptir. Aynı şekilde İhracat/GSYİH oranındaki artışlar da büyümeyi anlamı bir şekilde pozitif yönde etkilemektedir. Ancak teorik beklentinin aksine literatürde de benzer sonuçların görüldüğü gibi kurumsal yapıların işlerliği ve bürokrasi kalite düzeyindeki azalışların, analize dâhil edilen bu ülkelerde büyümeyi pozitif yönde etkilediği sonucuna ulaşılmıştır. Analize dâhil edilen bu ülkelerde hükümetlerin karar alma sürecini destekleyecek ve kolaylaştıracak şekilde bürokratik yapıyı şekillendirebilmesi büyümeyi pozitif yönde etkilemektedir.

SANAYİLEŞMENİN KENT EKONOMİSİ AÇISINDAN SOSYOKÜLTÜREL YAPIYI ETKİLEMESİ: KOCAELİ ÖRNEĞİ

Giriş Toplumların ve bu açıdan kentlerin kültürel yaşamı ekonomi ile daima çift yönlü bir ilişki içinde olmuştur. Ekonomiyi en basit anlamda yaşamın sürdürülebilmesinde maddi anlamdaki çabaların bir bütünü olarak tanımlarsak, bu uğraşı dönemi aynı zamanda kül-türel algıların ve altyapının oluşturulması ile birlikte tamamlanmaktadır. Tarihsel süreç içinde oluşan kültürel yapı, ekonomik yaşamın aynada yansıyan bir yüzü olurken, iktisadi yapının oluşma sürecinde aynada yansımayan ekonomik yüzünü ise tamamlamaktadır. Diğer yandan Şen'in de (2001: 25-26) vurguladığı gibi kenti yaşayan bir canlı olarak almak gerekir. Yaşayan bir canlı olan kent, sadece mekânsal boyutundan ibaret bir ortam değildir. Kentin insani yönü sosyal ve kültürel boyutlarıyla ortaya çıkar. Kentin fiziksel/ doğal/mekânsal dokusu sosyal ve kültürel dokusuna göre anlam kazanır. Bu anlamın kay-bedilmemesi ise mevcut anlam unsurları arasında kurulacak ilişki ağının sağlamlığına bağ-lıdır. Kentin anlam evreni, kentin ruhunu anlamayı ve bir kent felsefesi yapmayı gerekli kılar. Kent felsefesi yapmak kentin ruhunu anlamak, kentle ruhdaş olmak; kenti bir varlık anlayışına göre tahayyül etmek demektir. Bu açıdan sanayileşmenin odağında yer alan mekânlar açısından, gelir olanaklarındaki artışa rağmen ortaya çıkan olumsuz sonuçların kent insanının karşı karşıya geleceği tehditler önemli olmaktadır. Kocaeli kentinin de bu nedenle sadece sanayileşmenin olumlu katkı sağladığı ayakta durabilme/yaşayabilme olanaklarıyla değerlendirilmesi eksik kalacaktır. Kent kültürü ve bunun bir çıktısı olarak toplumsal yapının dönüşüm biçimi ve toplumsal ilişkilerin sürdürülebilirliği bu açıdan önemlidir. Çataloluk'un (2010:103) da ifade ettiği gibi kültür, çok basit olduğu kadar aynı zaman-da tanımlanması da bir o kadar zor bir kavramdır. Çünkü kültür, hem çok geniş kapsam-lı hem de en az netlikle bilinen bir kavram olmaktadır. Talas' a (2008) göre ise insanın ürettiği ve uyguladığı her şeyi ifade eden kültür, toplum hayatının devamını sağlayan en önemli vasıtalardan biri olması yanında, insanların maddi ve manevi olarak kendi çabala-rının ürünü olan her şey (Talas, 2010) olarak ta ifade edilebilir. Yüz altmış farklı tanımının yapılabilinecek olan kültür, sosyal bilimlerde önem arz eden bir kavram olmaktadır. Kültür bireysel-toplumsal farklılıkları belirleyici bir yapıya sahiptir. Kültürün dinamik bir yapıya sahip olması, bu farklıkları gün geçtikçe artırmaktadır.

GAYRİ SAFİ YURTİÇİ HASILA VE TİCARİ DIŞA AÇIKLIK ORANI İLE DOĞRUDAN YABANCI SERMAYE YATIRIMLARI ARASINDAKİ İLİŞKİNİN TÜRKİYE İÇİN EKONOMETRİK ANALİZİ: ARDL SINIR TESTİ YAKLAŞIMI

ASOS Journal, 2015

Foreign direct investment inflows are a major source for developing countries such as Turkey. Many countries develop and adopt strategies for encouraging foreign direct investment inflows to stimulate their economic growth. With the acceleration of the globalization process, both developed countries and countries without sufficient national savings to finance and spur investments try to attract foreign direct investments. Foreign direct investment inflows do not only make a significant contribution to domestic capital but also bring in a lot of advantages such as technology, new employment opportunities, national income increase, new manufacturing opportunities and broad exposure to foreign markets and accordingly foreign direct investment is considered to play a very significant role in economic development. In spite of the fact that Turkey is a country which has developed a very positive attitude towards foreign capital and foreign direct investment inflows and that has a liberal legislation regulating this issue, it has lagged far behind its potential to attract foreign capital and foreign direct investment inflows. In addition to the foregoing, foreign direct investments result in a significant number of mergers and acquisitions, privatization and purchase of land and property rather than real investments or greenfield investments and consequently the positive contributions which they should have made to macroeconomic variables such as employment, national income and economic growth remained at insufficient levels.