Bir Beyoğlu Fantazmagorisi: “Şimdicilik”ten şimdinin siyasetine doğru (original) (raw)
Geçmişten Günümüze Siyaset Felsefesi: Şimdi Nerede
Öz: 1950'lerde siyaset teorisinin en önemli isimleri siyaset felsefesinin öldüğünü ilan etti. Bu malumun ilamı olsa da aynı zamanda siyaset teorisinde yeni bir dönemin başladığının da işaretiydi. Bu makale, siyaset felsefesinin ölme noktasına nasıl geldiğini anlamlandırmaya çalışırken, siyaset teorisi ve siyaset bilimi ile ilişkisinin değişim ve gelişimini tarihsel olarak irdelemekte ve günümüz dünyasındaki konumunu sorgulamaktadır. Bu kapsamda siyaset felsefesinin Antik Yunan'la başlayan serüveninde geçirdiği önemli dönüm noktalarını, özellikle pozitivizm etkisi ile bilimler hiyerarşisinde kendine yer bulma çabasını ve davranışçı ekolün disiplindeki en baskın paradigma olarak ortaya çıkmasıyla bu çabanın disiplini kendi içinde nasıl keskin bir ayrıma sürüklediğini incelemektedir. Siyaset teorisinin ampirik yaklaşıma teslim olduğu savına karşı, bu makalede içinde yaşadığımız çağın yeni sorunlarıyla baş edebilmek için yüzümüzü yeniden normatif yaklaşıma çevirip çevirmeyeceğimiz tartışılmakta ve siyaset felsefesinin artık ömrünü tamamladığını iddia edenlere karşı siyaset felsefesine ihtiyacımız olup olmadığı araştırılmaktadır.
Resmi Ideoloji ve Modern Devlet
Giriş Resmi ideoloji, egemen sınıfın, gerçekleştirdiği bazı politikalar doğrultusunda, kendi çıkarlarını elde etmeyi amaçlayarak topluma empoze ettiği ideolojik düşüncelerden ibarettir. Modern devlet konusunu ele aldığımızda bu politikaların ne için olduğu ve bu politikaları Modern devletin olmazsa olmaz ögelerinden biri olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği gibi tartışmalarla bir sonuç oluşturulmaya çalışılır. Modern devletin oluşumuyla beraber insanlar ister istemez resmi ideolojiyle yüzleşmişlerdir ve bu durum hala devam etmektedir. Bu resmi ideoloji çerçevesinde devletler ya da hükümetler düzeni sağlamak amacıyla, insanları istedikleri şekilde biçimlendirmişlerdir. Bu biçimlendirmeler bazen totaliter, bazen otoriter, bazen de insanların rızasıyla yani demokratik şekilde uygulanmıştır. Bu durumlarda toplumun belli kısımları gerçeği ortaya çıkarmak için hükümetin karşısında durarak kamu yararı doğrultusunda belli eylemlerde bulunmaktadır. Bu tür insanlar 'Aydın' ya da 'Entelektüel' olarak nitelendirilebilir. Her tarihsel dönemde ve her toplumsal formasyonda belirli bilgilere sahip olanlar ayrıcalıklı bir konumda yer almaktadırlar.İdeolojinin, bireyler, topluluklar ve toplumlar arasında meydana gelen çıkar ve görüş farklılıklarından, karşıtlıklarından ve çatışmalarından kaynaklandığı ileri sürülebilir. Devletin ya yönetici sınıfın benimsedeiği özel ya da yanlı açıklamalar ister istemez belli ussallaştırmalar getirir. Bu ussalaştırmalar da sahte doğrulara neden olabilir ve her sahte doğru birçok çıkarı savunmak için araç olarak kullanılabilir. Ancak bu araçların karşısındaki yegâne yansız ve birleştirici sistem bilimdir. Evrenle ilgili sorunlar buna dayanılarak çözülür. Yanlı ideolojiler her zaman ve her biçimde otoriteye yöneliktir. İdeoloji siyasallaşmış bir düşünce
Nostaljik Bir Deneyim Olarak Modernlik: Mimaroğlu Belgeseli
Bu çalışma, Marshall Berman’ın savunusu olan modernliğin bir deneyim ve süreç olduğu tezi üzerine kurulu. Bir süreç olan modernliğin günümüzde de devam ettiği fakat belirli özelliklerinin dönüşüm geçirdiği söylenebilir. Geç modernlik olarak anılan bu dönüşüm evresinde modernliğin etkileri hala görünürdür. Ancak teknolojik gelişmeler olumsuz etkilerini de göstermeye başlamış, modern hayat risk ve güvensizlik hissiyatları ile tanımlanır hale gelmiştir. Bu doğrultuda, modernlik deneyimi gibi geç modernliğin de birey üzerinde travmatik etkileri bulunduğu savunulabilir. Bu çalışma, modernlik deneyiminin elverişsiz sonuçlarından kaçış olarak şekillenen nostaljik imgeler üzerine bir tartışma alanı açma amacı taşımakta. Belirtilen amaç doğrultusunda Serdar Kökçeoğlu’nun Mimaroğlu belgeseli (2020) modernlik, geç modernlik ve nostalji kavramları ekseninde analiz edilmek için seçildi. Belgeselin belirtilen kavramları incelemek için seçilmesinin sebebi nostalji olgusuna getirdiği alternatif bakıştan kaynaklanıyor. Bu bakışı ortaya koyabilmek için Mimaroğlu belgeselinin biçim ve içerik olarak modernist yaklaşımları ortaya kondu. Şehir senfonisi film türüne ait bir estetiği benimsediği ve biyografisini ele aldığı isimlerin yaşamını modern kent imgeleri ile tanımladığı çıkarımına varıldı. Görünen modernist yüzeydeki nostaljik söylemi ortaya çıkarmak içinse belgeselin kurgusu ve modernlik deneyimine yaklaşımı incelendi. Biyografisi anlatılan Mimaroğlu çiftinin geç modern döneme ait bir yaşam sürdükleri görüldü. Güngör Mimaroğlu’nun röportajları vasıtasıyla aktarılan güncel durumda ise gençlik yıllarının yaşandığı bu modern döneme ve büyük kente özlem duyulduğu sonucuna varıldı. Modernist estetiğin aslında nostaljik bir modernlik deneyimini sunmak için kullanıldığı ortaya çıktı. Belgeselin modernist estetiğinin nostaljiye dönüştüğü sonucundan yola çıkılarak nostaljinin modernliğin kendisi haline gelebildiği görüldü. Nostaljinin alışageldik imgeleri olan ev, kırsal ve kolektif bir yaşam biçiminin geç modern dönemde dönüşüm geçirebildiği sonucuna varıldı.
Çağdaş Siyaset Düşüncesinde Ontolojinin Yeri ve Önemi
Siyasi İlimler Türk Derneği III. Ulusal Siyaset Bilimi Kongresi 28-29 Eylül 2024 Özet Kitapçığı, 2024
Çağdaş siyaset düşüncesinde bir süredir ontolojik kabul ve varsayımlardan uzak durmaya yönelik bir yaklaşım dikkat çekiyor. Toplumsal yaşamı düzenleyecek olan siyasi ilkelerin aynı zamanda evrensellik vasfını da taşıyor olmasına duyulan arzudan kaynaklanan bu yaklaşımı eleştiren kayda değer bir literatür de oluştu. Ontolojinin siyasi düşüncedeki yeri hususundaki bu çatallanma gelinen noktada nispeten törpülenmiş, tartışmanın tarafları arasındaki kalın ayrışmalar epey inceltilmiş olsa da artık kısa vadede birbiriyle uzlaşması mümkün görünmeyen iki yaklaşımın belirginleşmeye başladığından söz edilebilir: En etkili temsilini John Rawls’un düşüncesinde gördüğümüz deontolojik yaklaşım, günümüz toplumlarındaki derin fikir ayrılıklarını öne sürerek siyasetin toplumsal yaşamda rastlanılan varoluşsal düzlemdeki farklı ön kabuller karşısında tarafsız bir kurum olarak tasarlanması gerektiğini savunurken; William Connolly, Stephen K. White ve Oliver Marchart gibi teorisyenler farklı siyasi düşüncelerin mirasçısı oldukları ontolojik arka planların dikkate alındığı bir çözümleme biçiminin daha yarayışlı olabileceğini işaret ediyorlar. Üstelik bu ikinci görüş çerçevesinde deontolojik bir siyaset düşüncesinin imkânı da büyük bir soru işareti teşkil ediyor. Nitekim Rawls’un adalet meselesine getirmiş olduğu yoruma yönelik dikkatli bir inceleme, ne kadar kaçınmaya çalışsa da onun da bazı ontolojik kabulleri (mesela özerk fail) verili aldığını kolaylıkla açığa çıkarıyor. Zikredilen örnekten de anlaşılacağı üzere, bu bildiride her siyasi düşünce sisteminin -kendi temellerini teşkil eden bir varlık anlayışına dayandığı ön kabulünden hareketle- yüklenmiş olduğu ontolojik kabullerin dışa vurucusu olduğu savunulur. (Ontoloji, burada, geniş anlamıyla ontolojinin gerçekte neyin var olduğu sorusu üzerinden tartışmaya açtığı “varlığın anlamı” gibi kadim sorunlardan ziyade, siyasi düşünüş ve eyleyişin arka planında yer alarak bunlar üzerinde belirleyici olan ön varsayımlar olarak kullanılmaktadır.) Bildiride, farklı siyasi düşünce ekollerini incelerken onların spesifik ontolojik kabullerini göz ardı etmenin kritik bir noksanlık yarattığı iddia edilecektir. Dahası, evrensellik izafe edilen kimi siyasi düşüncelerin dolaylı olarak kültür emperyalizmine hizmet edebileceği hatırlatılacaktır. Diğer taraftan, ontolojinin dikkate alındığı bir siyaset düşüncesi yaklaşımı, kültür farklılığı argümanının yetersiz kaldığı farklılıklara getireceği açılımla onları hakkıyla anlamamızı sağlayarak karşılaştırmalı siyaset düşüncesi çalışmalarını zenginleştirebileceği gibi, pratik hayatta karşılığı olan fakat literatürde kendilerine yer bulamayan otantik siyaset düşüncelerine bir meşruiyet zemini de tesis edebilir. Source: https://www.siyasiilimler.org.tr/wp-content/uploads/2024/11/Ozet-Kitapcigi\_2024\_III.-Ulusal-Kongre-1.pdf
Çitlemeler ve Politikanın Yitimi: Türkiye’de Güncel Kentsel Rejim
Praksis, 2019
Bu makale müşterekler yazınında kullanılan temel kavramların (müşterekler, çitleme, müşterekleştirme) kent çalışmaları alanında ne şekilde operasyonalize edilebileceğini ele alıyor. Bu çerçevede Türkiye’de 2000’li yıllarda inşa olduğu biçimiyle kentsel rejimin temel vasıflarına dair hipotezler öne sürüyor. İki ana bölümden oluşan çalışmanın ilk bölümünde söz konusu kavramsal setin analitik sınırlarını keskinleştirmek adına üç öncül formüle ediyorum: i) Müşterekler, müşterekleştirme ve çitleme dinamiklerinin karşıtlığında kurulan ilişkisel bir kategoridir; ii) Çitleme, ancak belirli konjonktürler bağlamında anlaşılabilecek stratejik nitelikli bir iktidar teknolojisidir; iii) Çitleme, her türden sömürü ve tahakkümü değil, yerin maddi ve imgesel boyutlarıyla inşa edilmesini içeren müdahaleleri ifade eder. İkinci bölüm neoliberal şehircilik bağlamında gündeme gelen kentsel dönüşüm politikalarını ve kamusal mekânların ehlileştirilmesini tartışıyor. Bu çitleme biçimleri üzerine iki hipotez öne sürülüyor: i) Kent yoksullarının yaşam alanlarındaki çitlemeler mekândaki metalaşma sürecini derinleştirirken aynı zamanda kent yoksullarının politik kapasitesinin altını oyar; ii) Kamusal mekânlardaki merkezkaç pratikleri hedef alan çitlemeler, karşıt politik ufuk ve vaatlerin dolaşım koşullarını kısıtlayarak politikanın mecrasını ortadan kaldırır. Sonuç olarak neoliberal kentsel rejimin esas vasıflarından birinin metalaşma ve gayri-siyasileşme süreçlerinin eklemlenmesi olduğu iddia ediliyor.
Şimdiki Zamanda Geçmişi Kurmak: Tanburî Cemil Bey ve Niyazi Sayın Tarafından
2017
ÖZET Tarih sahnesinden, farklı biçimlerde yorumlanan, mirası farklı boyutlarda değerlendirilenler yalnızca siyasi kişilikler ya da Napolyon gibi askeri portreler değildir. Çoğu zaman kültürel aktörler, müzisyenler örneğinde olduğu gibi benzer bir yaklaşımla karşı karşıya kalırlar. Türk musikisinde icra alanında en önemli portreyi oluşturan Tanburî Cemil Bey de kimilerine göre bir gelenek yıkıcı kimilerine göre ise geleneğin benzersiz sesi olarak değerlendirilebilir. Tanburî Cemil Bey, yaşadığı dönemde yarattığı tüm sıra dışı etkiye rağmen sonraki yıllarda büyük bir ihmale uğramış, adeta unutulmaya terk edilmiştir. Oysa 1950'li yıllarda Niyazi Sayın ve Necdet Yaşar gibi değerli genç icracılar onu yeniden plakları üzerinden keşfetmişler, müzikal mirasını yorumlayarak modern çağa taşımışlardır. Bu genç kaşifler Cemil Bey'i yeniden, müziğin anlam dünyasında var edebilmişlerdir. Özellikle Niyazi Sayın, Tıpkı Cemil Bey'in yaptığı gibi klasik tavrın dışına çıkarak yeni bir tavır inşa edebilmiştir. Kısacası yaratıcı sanatçılarda ortak bir özellik olarak nitelendirilen " yaratıcı yıkıcılık " süreciyle bir geleneği yıkmış, yerine çok etkili olacak yeni bir gelenek kurabilmiştir. Bu tebliğde Neyzen Niyazi Sayın'ın Cumhuriyet döneminde Cemil Bey'in müziğinin kültürel taşıyıcılarından biri ve aynı zamanda kaynağa yönelik kâşif bir portre olarak analizi yapılacaktır. ABSTRACT It is not only political personalities or military portraits like Napoleon, which are interpreted in different forms and interpreted in different dimensions of history. Often, cultural actors face a similar approach, as is the case with musicians. Tanburî Cemil Bey who constitutes the most important portrait in the field of performing in Turkish musicals, according to some he is destroyer of tradition and according to others he is as an unique voice according to tradition. Tanburî Cemil Bey suffered a great deal of neglect in the following years despite all the extraordinary effects he had created in his life, and he was almost forgotten. However, in the 1950s, valuable young performers like Niyazi Sayın and Necdet Yaşar discovered it again on their recordings and interpreted the musical heritage and moved to modern age. These young explorers have been able to bring Cemil Bey back to the meaning of music again. Niyazi Sayın, in particular, was able to build a new attitude out of the classical attitude just as Cemil Bey did. Shortly, in the process of "creative destructiveness", which is described as a common feature in creative artists, a tradition has been able to break down a tradition and become a new and very effective one. In this paper, Neyzen Niyazi Sayın will be analyzed as one of the cultural bearers of Cemil Bey's music during the Republican period and as an explorative portrayal of the source at the same time.
HUMANITAS Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi, 2021
Bu çalışmada bohem hayatı, Fikret Adil'in kaleme aldığı Asmalımescit 74, İntermezzo ve Avare Gençlik başlıklı anlatılarından yola çıkılarak başka bir modernlik ihtimalini barındırması bakımından incelenmiştir. Fikret Adil'in 1930'lu yıllarda İstanbul'daki bohem hayatını anlattığı metinlerde değinilen bohemliğin sunduğu modernleşmenin, hâkim olan modernleşme hamleleriyle farklılıkları ortaya konmuştur. Hâkim modernleşmenin değerlerine karşı çıkan ve son tahlilde onun antiteziymiş gibi görünen bohemliğin de aslında ileri bir modernlik imkânını ifade ettiği, metinlerden yapılan alıntılarla ifade edilmiştir. Peyami Safa, Necip Fazıl gibi dönemin önemli edebiyatçılarıyla dost olan ve kitaplarında onlardan da bahseden Fikret Adil'in tanıklığıyla, sanat dünyasının resmî modernleşme hareketinin dışında, merkezden uzak bir hayat yaşamaları ve bunu bir savrulma olarak değil de asıl değer olarak görmelerinin koşulları tartışılmıştır. Böylece modernliğin tek tip olmadığı, farklı imkânların da değerlendirilmesi gerektiği saptanmıştır.
Siyaset ve Nostalji: Geçmişin Bir Propaganda Unsuru Olarak Kullanımı
Global Media Journal, 2024
Kapsayıcı bir kavram olarak siyaset, toplumsal alanda varlık gösteren tüm kurum ve yapılarla ilişki içerisindedir. Siyasetin temas ettiği ve dönüştürücü etkisini uyguladığı alanlardan birisinin ise bellek olduğunu belirtmek gerekmektedir. Bellek ve siyaset arasındaki ilişki farklı biçimlerde tezahür edebilmektedir. Nostalji ve geçmiş zamanın etkin kullanımını bu ilişki ekseninde değerlendirmek gerekmektedir. Geçmiş zamana duyulan özlem olarak nitelendirilen nostalji, siyaset alanı çerçevesinde ele alındığında kurucu bir role bürünebilmekte ve toplumsal ethosu şekillendirebilmektedir. Nostaljik bir söylem oluşturularak geçmiş zaman idealize edilebilmekte ve şimdiki zamanın gereklilikleri doğrultusunda geçmiş, yeniden inşa edilebilmektedir. Bu noktadan hareketle nostaljinin siyasetle güçlü bir ilişkiye girebildiği ifade edilebilir. Özellikle propaganda gibi siyasal iletişimin alanına giren konularda nostalji, işlevsel bir araca dönüşmekte ve bir propaganda unsuru olarak kullanılabilmektedir. Bu bağlamda değerlendirildiğinde nostaljinin geçmişe yönelik salt bir özlem olmadığını aynı zamanda siyasetin bir unsuru olarak da işlevsel olabildiğini ifade etmek mümkündür. Dolayısıyla bu derleme çalışmanın amacı, siyaset ve nostalji arasındaki ilişkinin çerçevesini belirginleştirerek nostaljinin bir propaganda aracı olarak kullanılabileceğini ortaya koymaktır. Buradan hareketle çalışmada literatür taraması uygulanmış ve ilgili literatür ekseninde nostalji, siyaset ve propaganda arasındaki ilişki belirginleştirilmeye çalışılmıştır.
BUGÜN İÇİN GEÇMİŞ PROST PLANI’ndan günümüze, politik araç olarak kentsel tasarım
Akpınar, I.Y., “BUGÜN İÇİN DÜN :: Prost Planı”, MİMARist, üç aylık mimarlık ve kültür dergisi, Eylül 2008, s. 61-67, ISSN 1302-8219. PAST FOR TODAY Urban design as a political tool since the Prost Plan Urban design spatially relates the ideological positionings of the local and central administrations. Until today, urban design of the central Istanbul has been based on the Prost Plan. Although the rhetoric of the 1930s and the 21st century shares common terminologies as well as design approach in the textual and rhetorical representation, the ideological content have radical differences. What we can witness today is the paradigm shift of the urban spatialisation from ‘secular’ cannotation into ‘democratic’ one. In this context, ‘beautification’ has been the main approach in the formation of the central Istanbul, has other ideological implications. My study gives a brief and experiemntal outline of the urban design approach in the city of Istanbul in the early republican period and the 21st century.
1700 Yılı Dolaylarında Politik Zooloji: Dimitri Kantemir’in “Hiyeroglifik Tarih”i
Nesir: Edebiyat Araştırmaları Dergisi, 2023
Osmanlı İmparatorluğu’nun çeşitli edebiyatları arasında, Dimitrie Kantemir’in alegorik romanı Istoria ieroglifică, terimin modern anlamıyla bile örtüşebilecek şekilde Türkçe dışı edebiyat örneklerinden biri olarak öne çıkmaktadır. Seküler edebiyat esas olarak kronikler, antik dönem ya da Bizans dönemi metinlerinin çevirileri ve kopyaları ile el yazması muhtelif kitaplardaki popüler anlatılardan (genellikle İncil’deki Apokrif’e dayanan fabllar ve hikâyeler) oluşuyordu. Belles-lettres anlamında edebiyattan bahsederken düşünmeye alışkın olduğumuz metin türlerinin çoğu XVIII. yüzyılın sonlarına kadar mevcut değildi. Dimitrie Kantemir’in halefi ve selefi olmayan roman à clef’inin istisnai konumu da buradan ileri gelir.