İslam Düşünce Geleneğinde İhyanın Temellendirilmesi Problemi (original) (raw)

İslam Düşüncesinde İrade Problemi

2012

Bireyin ozgur bir iradeye sahip olup olmadigi sorunu dusunce tarihinin en cok tartisilan konularindan biridir. Bu sorunla ilgili cesitli yaklasimlar mevcuttur. Şimdiye kadar en yaygin tutum birey iradesi ve fiziki evrende birey tarafindan ortaya konulan eylemlerin karsiliginin, ceza ya da mukafat olarak bireye geri donecegini aciklayan hukumlerin incelenip, degerlendirilmesine yoneliktir. Bu yaklasim tarzinin irade ve sorumluluk iliskisinin daha acik anlasilmasini sagladigi soylenebilir. Fakat bu yaklasim, munferit olarak ayetlerin yorumlanmasinin yaninda, irade ve ozgurluk konusunun farkli boyutlarda degerlendirilmesiyle sinirli kalmistir. Bu nedenle dini ve felsefi kaynaklarda ozgur irade fikrinin aciklanmasinin zamansal boyutu nedir? Sorunun cozumlemesinde rasyonel bir yaklasim soz konusu mudur? Bu ve benzeri sorular isiginda konu ele alinmistir. Soz konusu sorulara dayanilarak irade sorunuyla ilgili Islam dusuncesinde ortaya konulan fikirlerin irdelenmesi ve konunun felsefi yond...

Safahat'ta İhya Düşüncesi Üzerine Bir Analiz ve Bu Bağlamda Akif'in Bilim ve Felsefeye Bakışı

Milletin Sesi Mehmed Âkif, 2020

Bu bölümün amacı, Akif’in şiirlerinden hareketle bir İslam mütefekkiri olarak onun ihya düşüncesini ve bu bağlamda bilim ve felsefeye bakışını çeşitli yönleriyle ortaya koyarak analiz etmektir. Süleymaniye Kürsüsü’nde de dile getirdiği üzere Akif her şeyden önce bir dava adamıdır. Bu dava hayatının en büyük gayesini teşkil eder. İslam’ın ve Müslümanların yeniden hak ettiği izzete kavuşması demek olan bu gaye olmadan hayat onun için hiçbir anlam ifade etmez. Onun Safahat’ı adeta bu dinî ihya gayretiyle benliğinin derinliklerinden kopup gelen bir çığlık, fışkıran bir volkan gibidir.1 Safahat’ta topladığı şiirlerinde ana tema daima Müslümanların içinde bulunduğu zilletten kurtuluş yollarıdır. Bu nedenle onun bilim ve felsefeye bakışı ancak bu bağlamda ele alınabilir ve bu örgü içerisinde bir anlam ifade eder. Binaenaleyh Akif’in bilim ve felsefeyi ilgilendiren konular hakkındaki değerlendirmeleri, yukarıda sözü edilen ana bağlam içerisinde ele alınmıştır.

İkti̇sadi̇ Düşünce Tari̇hi̇nde Yöntem & İslam İkti̇sat Tari̇hi̇nde Dönemlendi̇rme Sorunu

Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2021

Sosyal bilimlerin nihai amacı yaşanılan olayları, olguları, nesneleri ve sosyal yaşamı tüm yönleriyle anlamak, açıklamak ve anlamlandırmaktır. İnsanın iktisadi davranışları ve bunun toplumsal yansımalarını incelemek de sosyal bir bilim olan iktisadın temel amacıdır. Bu amaca yönelik niceliksel ve niteliksel açıklama metotları birçok bilim dalında bir araç olarak kullanılmaktayken sadece hâkim paradigmaya dayanarak nicel verilerle tarihi olayları ve olguları açıklamak sosyal bilimlerin felsefesi açısından yetersiz kalabilmektedir. Günümüz iktisadının niceliksel açıdan anlaşılmasında temel hareket noktası geçmiş iktisadi düşünce tarihi çalışmalarıdır ki bu da iktisadi düşünce tarihi ile modern iktisat tarihini bir birbirine bağımlı kılmaktadır. Bu çalışmada geleneksel iktisadi düşünce tarihinin yöntemi bağlamında İslam ekonomisi tarihinde dönemlendirme usulü ve yapılan dönemlendirmelerin değerlendirilmesi ele alınacaktır.

Kelâmî ve Felsefî Düşüncede İlahî İrade Sorunu

Eskiyeni

İlahî irade meselesi Allah-âlem ilişkisi bağlamında üzerinde en çok tartışılan konulardan biridir. Bu problem kelâm ve felsefe geleneğinde iradenin ilim ve kudret gibi zatî sıfatlarla ilişkisi, iradenin ezelîliği sorunu, irade-murad birlikteliği ve yaratmadaki rolü gibi çeşitli alt problemleri de içine alan geniş bir çerçevede tartışılmıştır. Bu araştırmada evrenin yoktan yaratıldığını savunan ve Allah’a irade sıfatı nispet eden kelâmcılar ile âlemin Allah’ın zâtından taşarak meydana geldiğini düşünen Fârâbî ve İbn Sînâ gibi Meşşâî filozoflarının ilahî iradeye yükledikleri anlam mukayeseli olarak ele alınmakta ve felsefecilerin irade anlayışının kelâmcıların çoğunluğunun tasavvurundan farklı olduğuna dikkat çekilmektedir. Bu bağlamda sudûr nazariyesini savunmamakla birlikte kelâmcıların irade konusundaki yaklaşımlarını eleştirmesi sebebiyle İbn Rüşd’ün görüşlerine de yer verilmektedir.Konuya Antik Yunan düşüncesinin evrenin öncesizliği ve birden ancak birin çıkması gibi genel kabull...

İslam Düşüncesinde İlimler Tasnifi

İstanbul üniversitesi sosyoloji dergisi, 2011

Özet: Bu makale İslam düşüncesinde ilimler tasnifı yazım geleneklerinin ortaya çıkışını ineeieıneyi amaçlamaktadır. Makalenin iddiası şudur: İslam öncesine ait felsefe eserlerinin tercümesiyle başlayan ilimler tasnifı yazım geleneği, esas itibariyle İslam düşüncesindeki akıl-vahiy veya din-felsefe ilişkisi sorununun bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Buna bağlı olarak İslam düşünürlerinin ilimler tasnifı iki ana teoriye dayanmıştır. Teorilerden birincisi, Farabi tarafından geliştirilen ve vahyi akli bilginin duyulur forında ifadesi olarak açıklayan nübüvvet teorisidir. Bu teori, İbnü'l-Ekfiinl'nin İrşiidü '1-kasıd adlı eserinde en sistemli ifadesini bulmuştur. Dini ilimler erbabı tarafından geliştirilen ikinci teori ise vahyi hakikatİn en kesin ifadesi olarak kabul ederek ilimleri İslam dininin asıllarından istidlal yoluyla çıkarılan ilimler ile salt akıl gücüyle ulaşılan ilimler olarak taksim eder. Bu teori, Taşköprüzade'nin Miftiihu 's-saiide adlı eserinde en gelişmiş ifadesini bulmuştur.

Mehdî Düşüncesinin İtikadîleşmesi Üzerine

In this article my essential aim is to bring up the formation process of "mahdî" belief. The Mahdî expectation is a hope element which keep salvation ideals of oppressed heags alive. Some negativeness which occured among the Muslims caused these kinds of claims to become a current issue in the Islamic world. However until the later of A. H. III. Century, it is seen that this thought was seperated out among the all Muslim communities. Yet, who charge the issue into a belief principle were Shi'ites. Imamiyye Shi'ite claimed that twelfth imam they put forward he went into occultation is Mahdî to turn near doomsday and then took over this as belief.

Tarihî Şartlar Özelinde Beyan Edilen İctihadların İfta Kaynağı Olarak Kullanması Problemi

Tasavvur / Tekirdağ İlahiyat Dergisi, 2023

İctihad, müctehidin fıkhî bir meselede metodolojik esaslar çerçevesinde elinden gelen tüm gayretini ortaya koymasıdır. Fetva ise, fıkhî konularda sorulan sorulara ilişkin yapılan açıklamalardır. Dolayısıyla fetva ile ictihad arasında fıkhî bir bilginin beyan edilmesi bakımından benzer yanlar olmakla birlikte her iki ilmî faaliyeti birbirinden ayıran bazı farklar da bulunmaktadır. Bu farklılık sebebiyle her ictihad Müslümanın hayatında tatbik edeceği bir fetva niteliğini haiz değildir. İctihad ehliyetine sahip olmayan bir fakihin, klasik dönem ictihadlarından istifade ederek fetva verirken dikkat etmesi gereken hususlar bulunmaktadır. Ortaya konulmuş olan ictihadlardan istifade ederken dikkat edilmesi gereken en önemli husus, tarihî vasıf taşıyan ile her zaman istifade edilecek ictihadların doğru bir şekilde ayırt edilmesidir. Fakihlerin kendi yaşadıkları zaman ve şartlar bağlamında beyan ettikleri ve tarihî ictihad olarak nitelenebilecek birçok mevzu bulunmaktadır. Bütün bu vasıftaki ictihadları bir makale çerçevesinde ortaya koyma imkânı bulunmadığından bu çalışmada fıkıh kitaplarından seçilen ictihadlar çerçevesinde konu ele alınmıştır. Uluslararası ilişkilerden aile hukukuna kadar fıkhın özellikle muamelat sahasına giren konularında pek çok tarihî vasıflı ictihad bulunmaktadır. Günümüzde uluslararası ilişkiler oldukça farklılaşmıştır. Dünyayı yeniden tanımlayıp fıkhî hükümleri buna göre ortaya koyma büyük önem arz etmektedir. Değişen sosyal yapıda mürûetin tespitinde yeni bakış açısına ihtiyaç duyulmaktadır. Kadınların sosyal konumu ve cemiyet hayatına iştiraki bakımından geçen süreçte tüm dünyada büyük değişiklikler yaşanmış ve kadın hayatın pek çok alanında yer almaya başlamıştır. Evlenmede asgari yaş sınırı bakımından geçmişe nazaran daha ileri yaşlarda evlenme tabiî hale gelmiştir. Aynı inanca sahip olanların -başka kayıt ve şartlar olmaksızın- vatandaşlık elde edeceği yaklaşımıyla hareket etmek neredeyse imkânsız bir hale dönüşmüştür. Fakihlerin gayri müslim vatandaşların haklarına ilişkin görüşlerinin küreselleşen dünya yapısında yeni bir bakış açısı ile ele alınması gerekli hale gelmiştir. Maden mülkiyeti konusunda özel mülk sahiplerine yetki veren görüşlerin tatbiki, devletin güvenliği ve kamu yararı bakımından sakıncalı olabilmektedir. Definelere dair hükümlere kamu yararı açısından yeniden bakma ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Makalede, bahsi geçen bu konulara dair ictihadların niçin tarihî vasıf taşıdığı ve günümüzde konunun hangi çerçevede ele alınması gerektiği ifade edilmiştir.

İslam Düşüncesinde Dil-Mantık Sorunu

İslam Düşüncesi tarihinde, dil-mantık tartışmaları önemli bir yer tutmuştur. Bu çalışma üç bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde dilin tanımı, kaynağı, yapısına ve dil-düşünce ilişkisine değinilmiştir. İkinci bölümde nahiv-mantık kavramlarının tanımı yapıldıktan sonra nahiv ilminin inşası, kurucuları ve gelişimi hakkında bilgi verilmiştir. Dil/nahiv-mantık tartışması bağlamında Yunan Felsefesinin dolaysıyla mantığın İslam Felsefesine girişiyle birlikte Arap nahvi ile Yunan mantığı arasında tartışmalara yer verilmiştir. Nahiv’in Yunan, Fars ve Süryani mantığı veya gramerinden etkilenip etkilenmediklerini, dil-mantık tartışması bağlamında Sirafi ile Ebu Bişr b. Matta arasında geçen tartışmaya değinilmiştir. Üçüncü bölümde ise Basra, Küfe, Medresetü’l-Mantıkıyyin ve Mutezile ekolleri ekseninde Farabi, İbn Sina, Kindi, Yahya bin Adiyy, Sicistani ve Amiri gibi mantıkçıların ya da filozofların mantık ve nahiv konusundaki fikirlerine ve tartışmalarına yer verilmiştir. Bu tartışmalardan hareketle dil-bilim ile mantığın birbirinden ayrılmadığı sonucuna ulaşılmıştır.