Does Hued Lubricant Jelly Prevent Stone Migration/Retropulsion During Semi-rigid Ureterorenoscopy and Pneumatic Lithotripsy? (original) (raw)
Related papers
Proksimal üreter taşı olan 96 olguda ESWL tedavisi sonuçları
Ege Tıp Dergisi, 2015
Amaç: Üreter taşları için uygun ve başarılı bir tedavi yöntemi olan ekstrakorporal şok dalga litotripsi (extracorporeal shock wave lithotripsy, ESWL) üreter taşlarının tedavisinde ilk seçenek olarak öngörülebilir. Bu çalışmada proksimal üreter taşı olup ESWL tedavisi uygulanan hastalardaki sonuçlar incelenmiş ve literatür eşliğinde tartışılmıştır. Gereç ve Yöntem: Ocak 2013-Ocak 2014 tarihleri arasında proksimal üreter taşı olup tıbbi tedavi ile sonuç alınamayan 114 hastaya ESWL tedavisi önerildi. 18 hasta takip dışı kaldığından 96 hasta çalışmaya dahil edildi. Tüm hastalara kontrastsız bilgisayarlı tüm batın tomografisi çekildi. Taş boyutu ortalama 9.42 mm (5-16 mm) olup tümü opaktı. Dakikada frekans 60, 17-20 kV güçte ve seans başına 2500 vuruş ile her bir hastaya toplam 3 seans ESWL uygulandı. Üç seans tamamlayan hastalarda bir ay bekleme süresinden sonra kontrastsız bilgisayarlı batın tomografisi çekilerek başarı durumu değerlendirildi. Bulgular: Altmış yedi hastada (%69.79) ESWL tedavisi başarılı oldu. 29 hastada (%30.21) taşta herhangi bir değişiklik olmadı ve hastalara üreterorenoskopi planlandı. Taş boyutuna göre başarı dururumu değerlendirildi. Taş boyutu 1 cm ve altında olan 53 hastanın 42'sinde (%79.2), taş boyutu 1 cm'nin üzerinde olan 43 hastanın ise 25'inde (%58.1) taşlar tamamen kırıldı. Sonuç: ESWL üreter taşlarının tedavisinde nispeten düşük maliyetli, invaziv olmayan, güvenilir ve başarılı bir tedavi yöntemi olarak öngörülebilir.
KABG Hastalarının Nativ Koroner Arterlerinde Yeni Kronik Total Oklüzyon Gelişimi
2020
ÖZ Amaç: Koroner arter bypas greftleme (KABG) cerrahisi hastalarının postoperatif klinik takibinde preoperatif olarak tam tıkalı olmayan nativ koroner arterlerin kronik total oklüde (KTO) hale gelmesi sık görülse de, seyriyle ilgili veriler kısıtlıdır. Çalışmamızın amacı postoperatif dönemde nativ koroner arterlerde yeni KTO gelişim sıklığını ve bu konuda rol oynayan faktörleri araştırmaktır. Yöntem: Başkent Üniversitesi Hastanesi Alanya Uygulama ve Araştırma Merkezi'nde gerçekleştirilen tüm KABG operasyonları bilgisayar sisteminden tarandı ve postoperatif ilk 6 aylık dönemden sonra rekürren koroner anjiyografi (KAG) prosedürü uygulanan hastalar çalışma grubuna alındı. Rekürren KAG görüntüleri yeni KTO gelişimi açısından değerlendirildi ve nativ koroner arterlerde yeni KTO gelişimine yol açan demografik ve anjiyografik özellikler lojistik regresyon analizi kullanılarak test edildi. Bulgular: Rekürren KAG yapılmış olan 73 KABG hastası istatistiksel analize dahil edildi (Ortalama yaş 65.2 ± 9.8 yıl; erkek cinsiyet %76.7). Preoperatif olarak tam tıkalı olmayan ve greftlenmiş olan 218 nativ koroner arter incelendi ve 119'unda (%54.5) yeni KTO saptandı. Preoperatif proksimal darlığın ≥%90 olması 3 kat daha fazla yeni KTO gelişimi ile ilişkili bulundu (%67.8 vs. %22.2) (p<0.001). İkili antiplatelet tedavisinin nativ koroner arterlerin açıklığını koruyucu rolü olduğu tespit edildi (HR:-0.259; %95 CI:-0.475'den-0.017'ye; p=0.036). Sonuç: Nativ koroner arterlerde postoperatif yeni KTO gelişimi CABG hastalarında sık görülmektedir. Preoperatif darlığın daha ciddi olması ve ikili antiplatelet tedavinin yokluğu yeni KTO gelişimi için temel faktörler olarak bulundu.
Yeni Üroloji Dergisi
Özet Amaç: Üreteroskopi (URS) esnasında üreter duvarında oluşan hasarı sınıflandırmak için Post-Üreteroskopik Lezyon Skalası (PULS) kullanılmaktadır. Bu çalışmada PULS derecelerine göre absorbe edilen irrigasyon sıvı hacimlerinin ön sonuçlarını sunduk. Gereç ve Yöntemler: Bu çalışmaya üreter taşı nedeniyle 7 F semirijid üreteroskopi uygulanan 44 hasta dahil edildi. Tüm hastalara genel anestezi uygulandı. %1 etanol içeren izotonik irrigasyon sıvısı olarak kullanıldı. Venöz kan etanol konsantrasyonları irrigasyon kullanılmaya başlaması ile ölçülmeye başlandı, operasyon sonrası derlenme odasını kapsayacak şekilde 15 dakika arayla periyodik ölçüldü. Absorbe edilen sıvı hacmi kan etanol konsantrasyonları kullanılarak hesaplandı. İrrigasyon süresi, taş boyutu, PULS derecesi kaydedildi. Bulgular: Ortalama operasyon süresi 44.2 ± 19.9 dakika olarak saptandı. Ortalama taş hacmi 12.7± 6 mm ve ortalama kullanılan irrigasyon sıvı miktarı 1371±1262 mL olarak ölçüldü. Hastaların 26'sınde PULS derecesi 0 iken 18'inde 1 veya üzerindeydi. Hiçbir hastada PULS derecesi 3 veya 4 olmadı. Ortalama absorbe edilen sıvı hacmi 58 ± 50,6 mL olarak hesaplandı. PULS derecesi ile ortalama absorbe edilen sıvı miktarı arasında istatistiksel anlamlı fark saptanmadı. Sonuç: URS esnasında oluşan PULS derecesi 1-2 olan veya düşük dereceli submukozal üreter Abstract Objective: Post-Ureteroscopic Lesion Scale (PULS) is used to classify ureteral wall injury that occurs during ureteroscopy. In this study we presented the preliminary results of absorbed irrigation fluid volumes according to PULS grades. Material and Methods: Forty-four patients to whom 7F semirigid ureteroscopy was performed due to ureteral stone were included in the study. All patients received general anesthesia. Isotonic containing 1% ethanol was used as irrigation fluid. Ethanol concentration in venous blood was commenced to be measured at the start of irrigation use and was carried on at 15-minute intervals including the post-operative period in the recovery room. Absorbed fluid volume was calculated by using blood ethanol concentrations. Irrigation time, stone size and PULS grade were recorded. Results: Mean operation time was found to be 44.2 ± 19.9 minutes. Mean stone size was measured to be 12.7± 6 mm and mean irrigation fluid amount used was 1371±1262 ml. PULS grade of 0 was seen in 26 patients and that of 1 or more was seen in 18 patients. No patient had a PULS grade of 3 or 4. Mean absorbed fluid volume was measured to be 58 ± 50,6 ml. No significant correlation was found between PULS grade and mean absorbed fluid volume. Conclusion: Fluid absorption during URS is not correlated with the lesion severity that is PULS
Acil servise yan ağrısı ile başvuru nedenleri ve ürolitiyaziste klinik değerlendirme
The New Journal of Urology, 2014
Yan ağrısı ile acil servise başvuran hastalardaki taş görülme sıklığı, üriner sistem taş hastalığı ile karışabilen durumlar, tanı yöntemleri, taş lokalizasyonu, taş büyüklüğü ve tercih edilen tedavi yöntemleri araştırıldı. Gereç ve Yöntemler: Acil servise dört aylık süreçte yan ağrısı ile başvuran 377 hasta çalışmaya dahil edildi. Yan ağrısı ile acil servise başvuran hastalarda üriner sistem taş hastalığı sıklığı, cinsiyet, yaş, meslek, vücut kitle indeksi, laboratuar bulguları ve tercih edilen görüntüleme yöntemleri araştırıldı; yan ağrısında karşılaşılan patolojiler belirlendi, üriner sistem taş hastalığında taşın lokalizasyonu, büyüklüğü ve ilave patolojiler değerlendirildi. Bulgular: Yan ağrısı ile acil servise başvuran hastaların %71.4'ünde üriner sistem taş hastalığı saptandı. Acil servise yan ağrısı ile başvuran erkek hastalarda taş görülme olasılığı daha fazlaydı. Tek taraflı kostovertebral açı hassasiyeti (KVAH) pozitif olanlarda çift taraflı pozitif olanlara göre daha fazla oranda taş saptandı. Sonuç: Acil servise yan ağrısı ile başvuran hastaların büyük çoğunluğunda taş tespit edildi. Radyolojik olarak görüntüleme tetkiklerinden özellikle üriner sistem USG'nin çabuk ulaşılabilirliği, yan etkisinin olmaması ve ekonomik olmasından dolayı acil servis'te ilk bakıda öncelikle tercih edilmesi gerekir. Anahtar Kelimeler: Üriner sistem taşı, ultrasonografi, direkt üriner sistem grafisi, taş protokolü batın bilgisayarlı tomografi.
Kronik mezenterik iskemide tüm mezenterik damarların revaskülarizasyonu
Bakirkoy Tip Dergisi / Medical Journal of Bakirkoy, 2014
Olgu Sunumları / Case Reports ÖZET Kronik mezenterik iskemide tüm mezenterik damarların revaskülarizasyonu Kronik mezenterik iskemi sıklıkla yanlış tanı konulan ve gecikmiş tedaviye bağlı olarak yaşamı tehdit eden bir tablodur. Endovasküler tedavi ve açık cerrahi tedavi gibi farklı ve etkin tedavi seçenekleri vardır. Tedavi seçimi genellikle merkezlere göre değişmektedir. Bu yazıda inferior ve superior mezenterik arterlere önceden implante edilen stentlerde oklüzyon gelişmesi nedeniyle, üç mezenterik artere bypas uyguladığımız bir olguyu sunduk. Hastanın üç mezenter arterine başarıyla revaskülarizasyon işlemi uygulandı ve hasta komplikasyonsuz olarak taburcu edildi. Cerrahi tedaviden üç ay sonra kontrol amacıyla çekilen bilgisayarlı tomografik anjiografide greftlerin açık olduğu görüldü.
Künt Karın Travmasına Bağlı Solid Organ Yaralanmalarında Non operatif Tedavi-Dalak Yaralanmaları
Genel Tip Dergisi, 2021
Künt karın travmasına bağlı solid organ yaralanması olan hastalarda nonoperatif tedavi (NOT) uygulaması güncel yaklaşımdır.NOT uygulanan travmalı hastaların takibinde halen birliktelik yoktur. Çalışmamızda literatürde NOT uygulama aşamasında bazı aydınlatılmayan alanlara ışık tutmayı amaçladık. Materyal-Metod: Çalışmamızda künt karın travmasına bağlı dalak yaralanması tespit edilen hastalar değerlendirildi. NOT başarılı olan hastalar ve NOT başarısız olup laparatomi yapılan hastalar tasnif edildi. Laparotomiye dönüş kriterlerimiz ise yeterli resusitasyona rağmen hemodinaminin instabil olması ve peritoneal irritasyon bulgularının varlığıydı.Yaralanma derecesine göre kendi içlerinde karşılaştırılarak analiz edildi.Gruplar karşılaştırılırken demografik bilgiler, travmanın oluş şekli,girişteki hemodinamik durum, BT'de yaralanmanın derecesi, yatış süresi boyunca kan ve kan ürünleri transfüzyonu gereksinimi, laparatomi gereksinimi, hastanede kalış süreleri, yoğun bakım ihtiyacı, ilk başvurudaki hemoglobin/hematokrit/lökosit sayısı değişimi ve oral beslenme zamanının tayini parametreleri kullanıldı. Bulgular: NOT uygulanan 72 vaka retrospektif olarak değerlendirildi. 10 hastada NOT uygulanırken başarısızlıkla sonuçlandı ve laparatomi uygulandı. Sonuç: Grade 3 ve üzeri yaralanmaların takibinde görüntüleme tetkikleri gerekebilir. NOT uygulanan hastalara hastaneye girişten itibaren yakın hemodinamik izlem, sık tekrarlayan fizik muayene ve etkin sıvı resusitasyonu yapılmalıdır. NOT uygulanan dalak travmalı hastalarda taburculuk sonrası erken dönemde yeniden kanama ve splenik abse gibi komplikasyonların olabileceği akılda tutulmalıdır.
Kornea Yapısında Cinsiyete Göre Yaşa Bağlı Ultrastrüktürel Değişiklikler
Turkiye Klinikleri Journal of Medical Sciences, 2010
It is well known that gen der plays an im por tant ro le in sen si ti vity to va rio us drugs, in the eti o logy and on set of cer ta in di se a ses and it is one of the ma in ca u ses le a ding to struc tu ral chan ges in various tis su es. The de ge ne ra ti ve ef fects of ag ing on so me or gans may vary in both se xes as well. Cor ne a is sus cep tib le to the de ge ne ra ti ve ef fects of ag ing le a ding to im pa ir ment of vi si on. The aim of the pre sent study is to de ter mi ne the ef fects of ag ing on the struc tu re of endot he li al and epit he li al la yers of cor ne a com pa ra ti vely in both se xes. M Ma a t te e r ri i a al l a an nd d M Me et t h ho od ds s: : In the pre sent study, 14 ma le and 14 fe ma le Spra gu e-Daw ley rats ha ve be en used. The con trol gro up was com po sed of 10-we ek-old ma le (n= 4) and fe ma le (n= 4) rats, and the ol der gro up was com po sed of 19-month-old ma le (n= 10) and fe ma le (n= 10) rats. Cor ne a samp les we re pro ces sed using the ro uti ne tech ni qu e for trans mis si on elec tron mic ros co pi cal exa mi na ti on. R Re e s su ul lt ts s: : In the con trol gro up it was ob ser ved that the epit he li al and en dot he li al la yers of the cor ne a had a nor mal struc tu re in both se xes. On the ot her hand, sig ni fi cant de ge ne ra ti ve chan ges in the epit he li al la yer we re de tected in the ol der ma le gro up when com pa red to ol der fe ma le rats (p< 0.05). Dis tinct de ge ne ra ti ve chan ges we re al so ob ser ved in the en dot he li al la yer in both se xes, ho we ver the re was no sta tis tically sig ni fi cant dif fe ren ce bet we en the se xes. C Co on nc c l lu u s si i o on n: : In the pre sent study it has be en shown that aging ca u ses chan ges in epit he li al and en dot he li al la yers of the cor ne a in both se xes, ho we ver the det ri men tal chan ges in the cor ne al epit he li um is mo re sig ni fi cant in ol der ma les. K Ke ey y W Wo or rd ds s: : Cornea; aging Ö ÖZ ZE ET T A Am ma aç ç: : Cinsiyet farklılığının bazı hastalıkların etiyolojisinde, ilaç duyarlığında, özellikle de çeşitli dokularda yapısal değişikliklerin ortaya çıkmasında rol oynadığı bilinmektedir. Yaşlanmanın bazı organlarda oluşturduğu olumsuz etkilerin cinsiyetler arasında değişkenlik gösterdiği bilinir. Kornea, yaşlanma sonucu görmeyi etkileyecek düzeyde dejeneratif değişikliklerin gelişmesine aday bir organdır. Bu çalışmada yaşlanmanın kornea epitel ve endotel katmanlarında neden olduğu dejeneratif değişikliklerin, erkek ve dişi cinste karşılaştırmalı olarak belirlenmesi amaçlanmıştır. G Ge er re eç ç v ve e Y Yö ön nt te em ml le er r: : Çalışmamızda 14 erkek 14 dişi olmak üzere, toplam 28 Sprague-Dawley sıçan kullanılmıştır. Genç grup 10 haftalık erkek (n= 4) ve dişi (n= 4) sıçanlardan; yaşlı grup ise 19 aylık erkek (n=10) ve dişi (n=10) sıçanlardan oluşturuldu. Alınan kornea örnekleri rutin elektron mikroskop takibinden geçirildikten sonra transmisyon elektron mikroskopta incelenerek kornea epitel katmanındaki değişiklik ile endotel katmanındaki vakuolizasyon, mitokondriyel dejenerasyon ve intersellular aralıklardaki değişiklikler değerlendirildi. B Bu ul lg gu ul la ar r: : Kontrol grubunda hem erkek hem dişi cinste kornea epitel ve endotel katmanı normal yapıda gözlendi. Buna karşın yaşlı grupta korneanın epitel katmanında oluşan dejeneratif değişiklikler erkek yaşlı grupta dişi yaşlı grupla karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p< 0.05). Endotel katmanında her iki cinste de benzer dejeneratif değişiklikler belirlendi. Ancak istatistiksel olarak birbirine göre anlamlı bulunmadı. S So on nu uç ç: : Sonuç olarak bu çalışma yaşlanmanın her iki cinste de korneanın endotel ve epitel katmanlarında değişikliklere neden olduğunu ancak erkek cinste, dişi cinse göre korneanın epitel katının yaşlılıktan daha olumsuz yönde etkilendiğini göstermiştir.
Ordu Üniversitesi olarak ilk 30 vakalık laparoskopik deneyimlerimiz
2017
SB-ODÜ Eğitim Araştırma Hastanesinde yapılan ilk laparoskopik ameliyatların sonuçlarını sunmak ve bu süreçte edindiğimiz tecrübeyi bu işe yeni başlayacak kliniklerle paylaşmaktır. Gereç ve Yöntem: Ocak 2014-Eylül 2016 tarihleri arasında, kliniğimizde ilk kez laparoskopik işlem yapılan 30 vakanın; yaş, cerrahi süre, diren süresi, hastanede kalma süresi ve komplikasyonlarını içeren verileri retrospektif olarak incelendi. Laparoskopik girişimlerin hepsi transperitoneal yöntemle gerçekleştirildi. Bulgular: Kliniğimizde 8 hastaya nefrektomi, 3 hastaya adrenelektomi, 10 hastaya dismembered piyeloplasti ve 9 hastaya böbrek kisti eksizyonu olmak üzere toplam 30 hastaya laparoskopik işlem uygulandı. Ortalama ameliyat süresi (ortalama±SD); nefrektomi için 149,3±42,1dakika, adrenelektomi için 190±45,8 dakika, UPJ için 201±40,6 dakika ve böbrek kisti olgularında 96,6±53 dakika olarak saptandı. Vakalarımızın 4'ünde (%13,3) işlem açık cerrahi ile tamamlandı, bunlar ilk uygulanan operasyonlardı. Hiçbir hastada vasküler hasar ya da organ yaralanması izlenmedi. Hiçbir hastaya per-op dönemde kan transfüzyonu yapılmadı. Hastaların direni 2,6 ± 2,3 (1-14) günde çekildi. Hastanede ortalama kalış süresi 2,8 ± 1,0 (1-7) gündü. Sonuç: Laparoskopik işlemler günümüzde yaygın olarak uygulanan ve birçok cerrahi işlemde açık cerrahinin yerini alan bir işlemdir. Ancak açık cerrahiye kıyasla daha uzun bir öğrenme süreci ve daha büyük bir çaba gerektirir. Laparoskopinin istekli ve gerekli eğitim programlarını tamamlayan ürologlar için yapılabilir bir işlem olduğunu düşünüyoruz.