Kafa İçi Basınç Değişikliklerine Bağlı Olarak Gelişen Baş Ağrısında İki Farklı Prezentasyon (original) (raw)

Kan Basıncı Yüksekliğinin Eşlik Ettiği Primer Baş Ağrılı Hastalarda Tedaviye Yanıt: Prospektif Gözlemsel Pilot Bir Çalışma

Türk Nöroloji Dergisi, 2018

Objective: To determine the priority in the treatment of patients with primary headaches accompanied by high blood pressure. In our study, we investigated whether there was a relationship between the decline in headache after treatment and the change in the average arterial pressure. Materials and Methods: This prospective observational study was performed with 101 patients who were admitted to the hospital emergency department with primary headache accompanied by high blood pressure. After treatment, the decrease in the severity of headaches, mean arterial pressure, and percentage value for the drop of mean arterial pressure were calculated for all patients. Results: In the study, 25 (24.8%) patients' headache decreased 3 levels, 43 (42.6%) patients' headache decreased 2 levels, and 23 (22.8%) patients' headache decreased one level. The mean arterial pressure value at admission was 118.58±12.65 mmHg, and after treatment at the 30 th minute decreased to 98.41±13.43 mmHg. Although there was a statistically significant (p<0.001) decrease in the mean arterial pressure value of patients with 2-3 level decrease in the headache severity, there was no statistically significant (p>0.05) drop in the mean arterial pressure value of the patients with one level decrease in headache severity after treatment. Conclusion: This study showed that when a primary headache, which is often associated with high blood pressure, was treated instead of treating high blood pressure as a secondary cause of headache, blood pressure decreased spontaneously.

Ön Segment Morfolojisinin, Göz İçi Basıncı ve Oküler Nabız Basıncının İnvolusyonel Değişimi ve Glokomun Bu Değişimdeki Etkisi

Türk Oftalmoloji Dergisi, 2014

Ön segment morfolojisi, göz içi basıncı ve oküler nabız basıncının involüsyonel değişimi ve glokomun bu parametreler üzerindeki etkisinin değerlendirilmesi. Ge reç ve Yön tem: PAAG tanısı olan 55 yaşlı hasta (1. Grup) ve glokom tanısı olmayan 51 yaşlı (2. Grup), 84 genç hasta (3. Grup) çalışmaya dâhil edildi. Hastaların ön kamara derinliği (ÖKD), ön kamara volümü (ÖKV), santral kornea kalınlık (SKK) değerleri Scheimpflug ön segment analizörüyle, göz içi basıncı (GİB) ve oküler nabız basıncı (ONB) değerleri dinamik kontür tonometresi ile değerlendirildi. Sonuçlar: ÖKD (gruplar için sırası ile 2,77, 2.,5, 3,37 mm) genç ve yaşlı grup arasında farklıydı ve yaşla birlikte azalmaktaydı (p: 0). ÖKV (gruplar için sırasıyla 85,05, 89,6, 127,2 mm 3) genç ve yaşlı grup arasında farklıydı ve yaşla birlikte azalmaktaydı (p: 0). SKK (gruplar için sırasıyla 539,2, 539,5, 556,7 mikrometre) genç ve yaşlı grup arasında farklıydı ve yaşla birlikte azalmaktaydı. GİB' ı (gruplar için sırasıyla 16,4, 15,4, 14,8 mmHg) sağlıklı yaşlı bireylerde gençlere göre anlamsız derecede yüksekti. ONB (gruplar için sırasıyla 2,5±0,8 mmHg, 2,3±0,7 mmHg, 1,9±0,8 mmHg) yaşla birlikte artmaktaydı, değişim genç ve yaşlı grup arasında anlamlıydı. Glokom tanısının yaşlı hastalar arasında herhangi bir parametre için anlamlı bir fark yaratmadığı tespit edildi. Tar t›fl ma: Ön segment morfolojisi, göz içi basıncı ve oküler nabız basıncı yaşla birlikte değişir ve primer açık açılı glokom tanısının bu değişimde etkisi yoktur. (Turk J Ophthalmol 2013; 43: 27-31) Anah tar Ke li me ler: Göz içi basıncı, involüsyonel değişim, oküler nabız basıncı, ön segment morfolojisi, primer açık açılı glokom Sum mary Pur po se: To assess the involutional change of the anterior segment morphology, intraocular pressure, ocular pulse amplitude and the effect of glaucoma on these parameters. Ma te ri al and Met hod: Fifty-five old patients with primary open-angle glaucoma (POAG) (group 1), 51 old (group 2) and 84 young individuals (group 3) without glaucoma were included in the study. We measured anterior chamber depth (ACD), anterior chamber volume (ACV), and central corneal thickness (CCT) by Scheimpflug anterior segment analyzer. Intraocular pressure (IOP) and ocular pulse amplitude (OPA) were measured by dynamic contour tonometer. Intergroup comparisons were performed for each parameter. Re sults: ACD in groups 1, 2, and 3 was 2.77, 2.95, and 3.37, respectively, and was different between young and old individuals demonstrating a decrease with increasing age (p: 0). ACV in groups 1,2, and 3 was 85.05, 89.6, and 127.2 mm3, respectively, being different between young and old individuals and decreased with increasing age (p: 0). CCT in groups 1, 2, and 3 was 539.2, 539.5, and 556.7 μm, respectively, and was different between young and old individuals showing a decrease with increasing age. IOP (16.4, 15.4, and 14,8 mmHg in groups 1, 2, and 3, respectively) was insignificantly higher in old patients without glaucoma than in young individuals. OPA (2.5±0.8 mmHg, 2.3±0.7 mmHg, and 1.9±0.8 mmHg in groups 1, 2, and 3, respectively) increased with age, and the difference was significant between young and old individuals. The diagnosis of POAG did not result in a significant difference between old patients for all parameters. Dis cus si on: Anterior segment morphology, IOP and OPA change with age, while POAG does not affect the involutional changes in these parameters.

Migren Tipi Baş Ağrısının Psikiyatrik Yönü

2018

Baş ağrısı, genel hasta poliklinikleri ve nöroloji polikliniklerine başvuran hastaların en yoğun yakınmasıdır. Ağrı şiddeti, hayat kalitesine etkisi, kişisel ve ülke ekonomisine etkisine bakıldığında, migren, bilinmesi gereken en önemli konudur ki, dünyada yaklaşık 700 milyon migren hastası vardır. Migren tipi baş ağrısı, ataklarla seyreden ve günlerce devam eden, çoğunlukla tek taraflı yerleşimli, zonklayıcı özellikte, şiddetli ve kişinin günlük aktivitelerini olumsuz etkileyen kronik bir baş ağrısıdır. Hastalarda eş zamanlı psikiyatrik bozukluk görülme oranları oldukça yüksek düzeylerde olduğu gibi, migren oluşunda ve gidişinde etkili olduğu gösterilmiş birçok psikolojik etken de tanımlanmıştır. Ancak kullanılan tanı ölçütleri, ölçekler ve çalışmaların yapıldığı popülasyonların farklılığı, tipik özelliklerin saptanmasını güçleştirmektedir. Psikiyatrik belirtilerin migren tipi baş ağrısı için bir risk faktörü olduğu ileri sürülmüştür. Anksiyete ve öfke uzun zamandır migren atakları ile ilişkilendirilmiştir. Bu gözden geçirme yazısında migren tipi baş ağrısı nedenleri ve psikiyatrik belirtiler arasındaki ilişkisinin incelenmesi amaçlanmıştır.

PSİKOLOJİK SAHİPLENMENİN KAVRAMSAL FARKLILIĞI VE ÖRGÜTSEL DAVRANIŞ ALANI İÇERİSİNDE İNCELENEN DİĞER YAPILARDAN FARKLILAŞTIĞI NOKTALAR ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA

JOURNAL OF SOCIAL AND HUMANITIES SCIENCES RESEARCH (JSHSR), 2020

Her ne kadar son birkaç yılda psikolojik sahiplenme üzerine ülkemizde yapılan çalışmalar artmaya başlasa da bu konuya ilginin nispeten az olduğu söylenebilir. Bu ilgi azlığında, pek çok araştırmacının aklında neden böyle bir kavramsallaştırma yapıldığına dair soru işaretleri olmasının rolü olduğu değerlendirilmektedir. Bazı durumlarda örgütsel davranış alanında incelenen yapılar arasındaki ayrımın çizilmesinin zor olduğu ve bazı yapıların fazlalık teşkil ettiği literatürde tartışılan bir konu olmuştur. Nitekim psikolojik sahiplenme ve örgütsel davranış içerisinde ele alınan diğer kavramlar arasında nasıl bir farklılaşma olduğuna yönelik bir belirsizlik olduğu görülmektedir. Bu nedenle, akademisyenler örgütsel bağlamda psikolojik sahiplenme ile ilgili meseleleri ele almaya başlamadan önce psikolojik sahiplenme yapısının kavramsal ayırt ediciliğinin tesis edilmesi gerekmektedir. Bu çalışma ile psikolojik sahiplenmenin kavramsallaştırılmasına yönelik görülen bu eksikliği gidermek ve bu kavramın daha iyi anlaşılmasını sağlayarak ülkemizde bu konuda çalışmak isteyen araştırmacılar için bir başlangıç noktası oluşturabilmek hedeflenmektedir. Zira psikolojik sahiplenme örgütsel davranış alan yazınında incelenmeye devam edecekse bu olgunun diğerlerinden farklılaştığı noktaların net çizgilerle ayrılması gerekmektedir. Yapılan araştırma neticesinde psikolojik sahiplenmenin örgütsel davranış alanı içerisinde incelenen diğer yapılar ile ilişkili olduğu, ancak çalışanların iş ve kurumlarıyla olan psikolojik ilişkilerinin farklı bir yönünü tasvir etmesi nedeniyle bu yapıların her birinden kavramsal olarak ayırt edilebileceği sonucuna varılmıştır. Anahtar Kelimeler: Psikolojik sahiplenme, örgütsel davranış, örgütsel ortam, iş gören tutum ve davranışları, kavram fazlalığı, örgütsel bağlılık. ABSTRACT Although studies on psychological ownership have started to increase in our country in the last few years, it can be said that the interest in this subject is relatively low. It is considered that the question that many researchers have in mind about why there is such a conceptualization affects lack of interest. It has been discussed in the literatüre that in some cases it is difficult to make a distinction between the structures studied in the field of organizational behavior and that there is a concept redundancy. The same problem arises here and there is uncertainty about how there is a distinction between psychological ownership and other concepts. Therefore, it is necessary to establish the conceptual distinctiveness of the psychological ownership structure before academics continue to address issues related to psychological ownership in an organizational context. With this study, it is aimed to overcome this gap in the national literature in the conceptualization of psychological ownership and to create a starting point for researchers who want to work on this subject in our country by providing a better understanding of this concept. Because if psychological ownership will continue to be examined in the field of organizational behavior, the points where this phenomenon differs from others should be separated with clear lines. As a result of the research, it was concluded that psychological ownership is related to other constructs examined within the field of organizational behavior, but it can be conceptually differentiated from each of these structures because it depicts a different aspect of the psychological relationships of employees with their jobs and organizations.

Gerilim Tipi Başağrılarında Öfke Düzeyi, Öfke İfade Tarzı Ve Duygu Durum Profilinin Değerlendirilmesi

Nöro Psikiyatri Arşivi, 2011

Objective: In this study, we aimed to compare anger, anger expression style and mood profiles between patients with frequent episodic tension-type headache (TTH) and chronic TTH, based on the International Headache Society (IHS) 2004 classification criteria, and control subjects. M Me et th ho od ds s: : Patients diagnosed with frequent episodic (n=28) and chronic TTH (n 42) according to the criteria of IHS 2004 and volunteers as control group (n=50) were enrolled in the study. The participants completed the State Trait Anger Scale (STAS) and the Profile of Mood States (POMS). Subscale scores of participants were calculated separately. Age, educational level, and subscale scores of the STAS and the POMS were analyzed to observe whether differences exist between the three groups with one-way analysis of variance (ANOVA). Post hoc evaluation was made with Tukey's test. Categorical variables were compared using the chi-square test. p≤ 0.05 was considered statistically significant. R Re es su ul lt ts s: : There was no significant difference between the patient groups with respect to mean scores of trait-anger, anger in and anger out of the STAS. On the other hand, in both patient groups, trait-anger and anger in scores were significantly higher than those in the control group (p<0.001), while anger out scores were significantly lower than those in the control group (p<0.001). In mood profile evaluation, although there was no difference in scores of confusion, fatigue, anxiety, depression and anger subscales between both patient groups, all were significantly higher than in the controls (p=0.014, p<0.001, p=0.011, p<0.001 and p=0.003, respectively). C Co on nc cl lu us si io on n: : These findings suggest that patients with TTH cannot express outward their anger, which is increased due to psychological or physical factors, so that inward anger can be increased in these patients; accordingly, the level of headache can be increased through somatization.