Yahudi̇li̇ği̇n Hiri̇sti̇yanliğa Ve İslama Bakişi (original) (raw)
Related papers
Kelam Bi̇lgi̇nleri̇ni̇n Yahudi̇ Ve Hiri̇sti̇yanlara Yaklaşimi
DergiPark (Istanbul University), 2012
Keiamcılar, reddiye tarzı çalışmalarla, İslam dinine yönelik itirazlara cevap vermişlerdir. Bu çabalarının çoğu, Yahudilik ve Hıristiyanlık etrafında odaklanmıştır. Kelam bilginleri, karşı tarafın hücumlarını bertaraf etmeye çalışırken, bir yandan da onların inanç sistemleri, metot ve dinlerini algılayış biçimlerini de eleştirmişlerdir. Onlar, reddiye ve eleştiri içerikli tartışma konu larını, Kur'an verileri doğrultusunda ele almışlardır. Bu bağlamda, Maturidi, Bakıllani, İbn Hazm, Cüveyni, Gazali, Fahreddin er-Razi, İbn Teymİyye, Muhammed Abduh gibi bilginler, Kitab-ı mukaddes'in sözlü ve/veya yazılı tahlif edildiği, Hıristiyanlıktaki teslis, önceki dinlerin nesih edilmesi türü tezlerle o din mensuplarının doğmalarını eleştirmişlerdir. Tarihsel süreç dikkate alındığında, kelam bilginlerinin reddiye ve eleştiri türü çalışmalarında ana tema korunmuş olmak la birlikte, konuların içeriği, işleniş şekli ve tartışma metotları değişikliğe uğramıştır. Kelamcılann çoğunluğu, reddiye ve eleştiri türü çalışmalarında, ölçülü davranmışlar, karşı tarafı'kırıcı ve hakaret içeren sözlerden kaçınmışlardır. Oysaki o dönemlerde İslamiyet aleyhinde kaleme alınan çalışmalar, çoğunlukla aşırı biçimde insaf ölçülerini aşmış durumdaydı.
Mevdûdî’Ye Göre Yahudi̇ Ve Hiri̇sti̇yanlarin Kaynaklari Ve Kaynaklarinin Tahri̇fi̇ Meselesi̇
2020
Tahrif; kelimenin manasını değiştirmek, bir şeyin yerini değiştirmek gibi manalara gelmektedir. Kur'ân-ı Kerîm Yahudi ve Hıristiyanların kutsal kitaplarındaki âyetleri tahrif ettiklerini, onlardaki hükümlerle amel etmediklerini, birtakım âyetleri gizlediklerini ve yanlış yorumladıklarını belirtmektedir. Tahrifin boyutunun bilinmesi, bu kitapların doğru anlaşılması için önem arz etmektedir. Bu çalışmada tahrif ifadesinin geçtiği âyetler ışığında Yahudi ve Hıristiyanların kutsal kitaplarında yapmış oldukları tahrifler ve tahrifin boyutu Mevdûdî'nin açıklamalarıyla beraber ele alınmıştır. O'na göre değişiklik kutsal kitapların belli bölümlerinde yapılmıştır. Yani kısmî bir tahrifat söz konusudur. Mevdûdî, Yahudi ve Hıristiyanların Tevrat ve İncilin kelimelerini değiştirerek metinde tahrifat yaptıklarını ifade etmektedir. Mevdûdî aynı zamanda Ehl-i Kitap mensuplarının Tevrat ve İncil'de bulunan kelimelerin anlamlarını başka yönlere çekerek kelime oyunları ile ayetleri yorumlamada da tahrifat yaptıklarını belirtmektedir. Ancak Tevrat ve İncil'in ne kadarının tahrif edildiğinin bilinemeyeceğini söylemektedir. İlâhî kitapların aynı kaynaktan geldiğini özellikle vurgulayan Mevdûdî, Yahudi ve Hıristiyanların yapmış oldukları tahrifat ortadan kaldırıldığı zaman Kur'ân-ı Kerîm ile önceki kitaplar arasındaki çelişkilerin ortadan kalkacağını belirtmektedir. Tahrif konusunda özellikle Yahudi ve Hıristiyan din adamlarının kendi kutsal metinlerine göstermiş oldukları sadakatsizliğin etkisinin olduğu görülmektedir.
Yahudi̇ Ve Hiri̇sti̇yan Kutsal Meti̇nleri̇nde Çocuk Algisi
2021
Etik Beyan / Ethical Statement: Bu çalışmanın hazırlanma sürecinde bilimsel ve etik ilkelere uyulduğu ve yararlanılan tüm çalışmaların kaynakçada belirtildiği beyan olunur. / It is declared that scientific and ethical principles have been followed while carrying out and writing this study and that all the sources used have been properly cited (Yasin İpek). İntihal / Plagiarism: Bu makale, en az iki hakem tarafından incelendi ve intihal içermediği teyit edildi. / This article has been reviewed by at least two referees and scanned via a plagiarism software.
Hiri̇sti̇yan İlahi̇leri̇nde Kudüs
Kilis 7 aralık Üniversitesi İlahiyat fakültesi dergisi, 2022
HIRİSTİYAN İLAHİLERİNDE KUDÜS Öz Hıristiyanlar için Kudüs şehrinin önemi İsa Mesih ile doğrudan bağlantılı bir biçimde aynı onun gibi çift katmanlı bir yapı arz eder. Nasıl İsa'nın hem insanî doğası, hem de tanrısal doğası olduğuna inanılıyorsa; Kudüs şehrinin de bir somut bir de soyut anlamı vardır. Somut anlamıyla bu şehir; tarihin, siyasetin, coğrafyanın, kültürün ve edebiyatın konusuyken, soyut anlamıyla teolojinin, eskatolojinin ve soteriyolojinin konusudur. Her iki anlam dünyasını birbirine bağlayan, merkezlerinde yer alan unsur ise İsa Mesih'tir. Bir Hıristiyan için bu şehir İsa Mesih'le anlam kazanır. İsa Mesih'in dünyayı teşrifinden (noel) göğe yükselişine (ascension) kadar geçen olayların hepsi bu şehrin somut, maddi ve kognitif değerlerini oluşturur. İsa Mesih göğe yükseldikten sonra bu şehir anlam değiştirmiş ve artık kalplere hitap eden bir hüviyete kavuşmuştur. İsa Mesih'in hayatı ile birlikte okunduğunda şehrin maddî alandan ruhsal alana geçişişinin izleri kolaylıkla görülebilir. İsa Mesih doğduktan sonra tapınağa sunulmak için buraya getirilmiştir. İncillere göre İsa Mesih Kudüs tapınağının avlusunda vaaz vermiş, hastalara şifa mucizeleri göstermiştir. Tapınağı dünyevi ihtiraslarıyla kirleten tacirlerden arındırması onu çarmıha götüren olayların başlangıçlarından birisi olarak sayılmaktadır. İsa'nın dünyevi yaşamının son haftası Kudüs'te gerçekleşmiştir. Havarileriyle birlikte Son Akşam Yemeğini Kudüs'te yemiştir. Onun Getsemani' de yakalanması, mahkemeye çıkartılması, Golgota' da çarmıha gerilmesi, taş mezara konulması, dirilişi ve göğe yükselişi hep Kudüs'te gerçekleşmiştir. Somut anlamıyla bu Kudüs; dünya üzerinde başka hiçbir şehre nasip olmamış harikuladelikleri bünyesinde barındırmış bir kenttir. Hıristiyanların Tanrı olarak inandığı İsa Mesih'in ilk ve son kez yaşadığı topraklardır. İsa Mesih göğe yükseldikten sonra anlam değiştiren bu şehir; Tanrıyı gözleriyle görecekleri, azizlerle birlikte sevinçle yaşayacakları bir yuva, altın çeşmelerden balların akacağı bir cennet, gecenin, acının ve hiçbir ihtiyacın olmayacağı meleklerin etrafta uçuşacağı bir ukba olarak resmedilmeye başlanmıştır. İlahilerde anlatıldığı üzere, burası yeryüzü halkının sevinç kaynağı olacak hasretle binlerce yıldır beklenen İsa'nın Gelişinin (Advent) gerçekleşeceği şehirdir. Bu şehir ziynetler takınmış, altınlarla süslenmiş bir gelin olarak tasvir olunur ve damat olarak İsa'yı beklemektedir. Bu düğünün kapıları ise İsa'nın adı uğruna nice acılar ve işkenceler çekmişlere ve en başta şehitlere ardına ve sonsuza kadar açılacaktır. Hıristiyan'ın anlam ve gönül dünyasındaki bu çift katmanlı Kudüs imajını destekleyen, şekillendiren ve çeşitlendiren başat metinler ise Kutsal Kitap pasajlarından ilham alan, günlük ve haftalık ibadetlerde kullanılan ilahilerdir. İlahiler Hıristiyan ibadet hayatının zaruri bir parçasıdır; ilahiler olmadan ibadetler yapılmamaktadır. Bu çalışmanın amacı, teorik, teolojik veya tarihsel açıdan değil, bir Hıristiyan inanlının gönlünde Kudüs'ün ne anlama geldiğini ilahiler üzerinden pratik olarak okumaya çalışmaktır. Çünkü ilahiler akideye dair kabullerin serbest bir biçimde kaleme alındığı eserlerdir. Şiir şeklinde yazılırlar ve dogmatik ihtilaflar ve sapkınlıklar içermedikleri takdirde ibadetlerde kullanılırlar. Yöntem olarak muhteva analizi metodunun kullanıldığı bu çalışmada, kaynak metinler olarak Katolik Kilisesi bünyesinde kullanılan Latince, İngilizce ve Türkçe ilahi kitapları seçilmiştir. Bu yöntemle Kudüs ile ilgili kadim zamanlardan günümüze kadar onlarca şairin yazdığı yüzlerce ilahinin güftesi tespit edilmiş ve bazıları tarafımızdan ilk defa Türkçeye tercüme edilmiştir. Elde edilen bulgular fenomenolojik yöntemle yorumlanarak, bu ilahilerdeki ortak mesajlar derlenmiş ve en meşhur ilahilerden birer örnekle gösterilmiştir. İlahilerde dinlediği, hayalini kurduğu ve dualarında kavuşmayı düşlediği Kudüs; tanrının huzurunda yürüyecekleri, nimetlerle dolup taşmış, karanlık ve sıkıntının olmadığı, parlak, aydınlık ve hep gündüzün yaşandığı, etrafı surlarla çevrili bir şehir, güvenli bir sığınaktır. Orası bir düğün şenliğinin merkezidir ve güvey de İsa Mesih'in ta kendisidir. Bu düğün alayından birisi olmak ve bu eğlencede
Gayri̇ Müsli̇mlerle (Yahudi̇ Ve Hiri̇sti̇yanlarla) İli̇şki̇lerde Dostluk Meselesi̇
2014
Kur`an i - Kerim`de “Yahudi ve Hiristiyanlari veli/ dost edinmeyin “ manasindaayetler oldugu gibi, “Kitap ehlinin hepsi bir degildir...” , “sizden once kendilerine kitapverilenlerin kadinlari... size helaldir.”anlaminda dost olmayi gerektiren emir vetavsiyeler veren ayetler vardir. Bu makalede bu iki anlayisi ilk bakista destekler gibigorunen ayetleri ele alarak, ayetlerde gecen Ehl-i Kitap ve “veli edinmek” ifadesi ileneyin kastedildigi, yasaklanan dostlugun ne oldugu, barisci yaklasimi emreden ayetlerinne anlama geldigi, mufessirlerin degerlendirmeleri isiginda ve tarihte Musluman - Ehl-ikitap iliskileri uygulamasinin nasil cereyan ettigi ornekleriyle incelendi. Muslumanlarakarsi dusmanca tavirlar icine girmedikleri surece gayri muslimlerle iliskilerin Kur'an-iKerim'in temel prensipleri ve Hz. Peygamber'in uygulamasi cercevesinde baris vehosgoruye dayanir, gayri muslimler Islam toplumu icinde tarih boyunca kendi dini kulturel kimliklerini koruyarak guven icinde yasamis...
ASYA STUDIES, 2020
Hindistan coğrafyasında varlığını sürdüren en büyük Yahudi kabilesi olan Beni İsraillerin 2002 yılında yapılan DNA testleri sonucunda Hz. Musa"nın kardeşi, Hz. Harun"un soyundan geldikleri iddia edilmiştir. Hindistan"a nasıl ve ne zaman gittikleri hakkında farklı rivayetler bulunan ve kayıp on Yahudi kabilesinden biri olduğu söylenen Beni İsrail Kabilesi, asırlar sonra sömürgeci güçlerin bölgeye gitmesiyle fark edilmişlerdir. Avrupalı devletlerin Hindistan"ı sömürmeye başlamasıyla varlıklarından haberdar olunan kabile, bu tarihten itibaren dünyanın farklı coğrafyalarındaki Yahudilerle etkileşime geçme fırsatı yakalamıştır. 1947 yılında İngilizlerin bölgeden çekilmesiyle sömürge döneminde elde etmiş oldukları imtiyazlardan mahrum kalan Yahudiler, 1948 yılında İsrail devletinin kurulmasıyla buraya göç etmeye başlamışlardır. Hindistan"ın bağımsızlığından sonraki döneme denk gelen bu göç hareketi, İsrailli beyaz Yahudiler tarafından hoş karşılanmasa da zamanla meydana gelen tepkiler, İsrailli din adamlarının geri adım atmasına neden olmuştur. Hindistan"dan göç eden Yahudiler, beraberlerinde Hindistan kültürünü de getirmiş ve bu durum zamanla iki ülke arasındaki ticarette önemli bir etken haline gelmiştir. Bu tarihten sonra Hindistan-İsrail ilişkilerinde önemli bir faktör haline gelen Beni İsrail Kabilesi, her iki ülke adına da başvurulan diasporik bir güç haline gelmiştir/gelmektedir. Bu makalede Hindistan"da yaşayan Beni İsraillerin Hindistan"a göçünün tarihsel arka planına bakılarak geçmişten günümüze Hindistan ve İsrail"deki faaliyetlerine değinilecektir. Devamında 1948 yılında bir Yahudi devletinin kurulmasıyla İsrail"e yapılan göçleri üzerinde durulacak ve günümüzde her iki ülkede yaşayan Beni İsraillerin faaliyetlerine değinilerek makale sona erdirilecektir.
Yahudi̇ Ve Hiri̇sti̇yan Kutsal Meti̇nleri̇nde Merhamet Algisi
Erciyes akademi, 2021
Merhamet, yaratan ile yaratılan arasındaki bağın ve muhabbetin en güzel göstergelerinden biridir. Merhameti iki kısımda inceleyebiliriz: Birincisi yaratana ait olan ve mahlukatın hayatını kolaylaştırmak için tüm alemi kuşatan ilahi merhamet, ikincisi ise yaratılmışın diğer mahlukata dair sahip olduğu acıma, sevme, yardımcı olma gibi güzel hasletleri içinde barındıran beşerî merhamettir. Yaratıcının insandan, hayvana ve doğaya kadar tüm mahlukatı kapsayan merhametinin içinde yarattıklarına karşı olan sonsuz sevgisi, hoşgörüsü ve bağışlayıcılığı yer almaktadır. Özellikle insandan da kendisini örnek almasını isteyen yaratıcı, merhameti üstün bir vasıf olarak nitelediğini ve hangi koşulda olursa olsun buna sahip olabilen ve bunu dışarıya yansıtabilen kimsenin gerek kendi katında gerekse diğer mahlukat katında saygın bir konumda olacağını açıkça belirtmiştir. Merhamet konusu gelmiş geçmiş tüm inanç sistemlerinde kendine yer bulmuştur. Konuyu Kitab-ı Mukaddes özelinde ele aldığımızda Eski ve Yeni Ahit ile Deuterokanonik (Apokrif) kitaplara ait birçok bölümde merhamete vurgu yapıldığı görülmektedir. Gerek Yahudiler gerekse Hıristiyanlar için merhamet konusunda öncelikle kendinden örnekler veren Tanrı, kullarından da kendisini örnek almalarını ve sadece insanlara karşı değil tüm mahlukata karşı merhametli olmalarını istemiştir. Merhamet duygusunun bir eksilik ya da acizlik değil tam tersine inanç ve erdem göstergesi olduğuna özellikle vurgu yapılmıştır. Kalbinde merhamet olanın hem yaşarken hem de öldükten sonra bunun nimet ve mükafatlarından faydalanacağını açıkça müjdelemiştir. Yapmış olduğumuz bu çalışmada, Eski ve Yeni Ahit ile Deuterokanonik (Apokrif) kitaplarda bulunan merhametle ilgili ifadelerden yola çıkılarak, Yahudilik ile Hıristiyanlığın bu konuya bakışları Kitab-ı Mukaddes perspektifinden ele alınmıştır.
5.KUR’ÂN Bütünlüğü İçi̇nde Yahudi̇ Ve Hiri̇sti̇yanlar Ve Bi̇r Müslüman Olarak Onlara Karşi Tavrimiz
Dumlupınar Üniversitesi sosyal bilimler dergisi, 2015
, 0507.8139666 ÖZET: Kur'ân-ı Kerim bazı ayetlerde kâfirlere ve Ehl-i Kitaba karşı sert ve eleştirel bir üslup kullanmıştır. Ama O'nun o sert üslubu, aslında şahıslardan ziyade dogmatik açıdan bir kısım çarpık fikirlere ve ifrat ve tefrit içerikli düşüncelere karşıdır. Ayrıca Kur'ân'ın bu sert ifade ve üslûbu, o dönemde kendilerini Yahudilik ve Hıristiyanlığa mensup addedenlerin Yahudiliğe ve Hıristiyanlığa getirdikleri yanlış yorumlardan ve o yorumu hayatlarına hayat kılmalarından dolayıdır. Daha doğrusu, dînî inanç ve düşünceyi bir düşmanlık sebebi ve malzemesi yapmalarından dolayı, Kur'ân Ehl-i Kitab'ı böyle bir üslûpla ele almıştır. Kur'an-ı Kerim, Ehl-i Kitabın hepsinin bir olmadığını bildirir. Onlar içinde iyi insanların da olduğunu, Peygamber Efendimizi (s.a.s.) ve Kur'an'ı kabul eden kimselerinde bulunduğunu haber verir. Bu vasıflara sahip Ehl-i Kitab, Kur'an'ın indiği asırda olduğu gibi, daha sonraki asırlarda da olmuş ve günümüzde de vardır. Biz makalemizde, Kur'an'ın Ehl-i Kitab hakkındaki hem menfî hem de müsbet ifadelerini ele alacağız. Menfî yöndeki, yani Ehl-i Kitabı tenkit eden âyetlere sadece işaret edecek, az sayıda da olsa Ehl-i Kitabı öven, onların müsbet yönlerinden bahseden ayetlerden sadece birkaç tanesini kısaca açıklayacağız.
IŞİD SONRASI İSLAM, HIRİSTİYANLIK VE YAHUDİLİK KARŞITLIĞI
Bu görüş yazısının amacı, IŞİD veya DAEŞ olarak adlandırılan terör örgütünün gerçekleştirmiş olduğu faaliyetler sonucunda dünya çapında dine olan karşıtlığın arttığı görüşünü yansıtmaktır. 11 Eylül 2001’deki terörist saldırısı sonrası global anlamda İslam karşıtlığı yayılmıştı. 2001’de El Kaide saldırısı ile gündeme gelen din karşıtlığının günümüzdeki yeni aktörü İŞID’dir. IŞİD’in bölgede zemin bulmasını kolaylaştıran olaylardan birisiyse Arap Baharı ve Suriye’deki iç savaştır. Arap toplumlarının demokrasi arayışı ‘Arap Baharı’ olarak adlandırılmış, Arap Baharı Suriye’de ve Libya’da iç savaşa sebebiyet vermiştir. Suriye’deki iç savaşın sonlandırılmasını geciktiren mekanizmalardan birisi savaşan aktörlerin sayıca çok olması ve ittifakların belirsizliği olmuştur. DAEŞ terör örgütü de Suriye’de etkin bir aktör konumundadır. Dünyanın çeşitli yerlerinde eylemler düzenleyen bu örgüt, insanların İslam, Hıristiyanlık ve Yahudilik dinlerine olan bakışlarını olumsuz yönde etkilemiştir. Örgütün kuruluş aşamasındaki etkin olan unsurlar ve örgüte katılan kişilerin yanlış İslam yorumu, dünya çapında din karşıtlığının artmasına sebebiyet vermiştir. Örgütün eylemlerini dini unsurlarla meşrulaştırma çabası Müslümanlar arasında sekülerleşmeyi bir çözüm olarak gündeme getirmiştir. Din, özelde Ortadoğu’da genelde dünyada çatışmaların ana kaynağı olarak lanse edilmeye başlanmıştır. Dinin bir terör örgütü eliyle eylemler meşrulaştırma aracı olarak kullanılması, insanların din algısına olumsuz yansımıştır. IŞİD örgütünün eylemlerindeki ‘dini meşruiyet çabası’, insanların dine karşıt argümanlar geliştirmesine hizmet etmiştir. IŞİD gibi örgütler dine hizmet ettiklerini varsayarak dine karşıt hamleler geliştirmektedirler. Yaptıkları terör eylemleri bazı medya organları tarafından manipüle edilerek eylemler dinin emriymiş gibi gösterilmektedir. Terörist faaliyetlerin dini argümanlarla destekleniyor olması fikri bazı insanları dine karşıt olmaya yöneltmiştir.
Osmanli Devleti̇’Nde Yahudi̇li̇k: Ebüzzi̇ya Tevfi̇k’İn Mi̇llet-İ İsrai̇li̇ye Ki̇tabi
Filistin Araştırmaları Dergisi, 2019
Öz: Bu makalede Osmanlı düşüncesi üzerindeki Avrupa etkisinin farklı bir boyutu; ‘antisemitizm’ ele alınmıştır. İlk olarak, Osmanlı İmparatorluğu’nda antisemitizmin doğuşu ve genel seyri üzerinde durulmuştur. Daha sonra, önemli bir Osmanlı düşünürü ve gazetecisi olan Ebüzziya Tevfik’in ‘Millet-i İsrailiye’ başlıklı kitabı kitabı değerlendirilmiştir. Söz konusu kitap Osmanlılarda Yahudi halkına hasredilmiş ve antisemitik söylemlerin izlerini taşıyan ilk eser olması sebebiyle örnek metin olarak incelenmiştir. Çalışmada öncelikle Antisemitizm kavramı üzerinde durulmuş, Antisemitizmin ortaya çıkışı ve temelleri bağlamında Yahudilerin Avrupa dönemi hakkında bilgiler sunulmuştur. İkinci olarak Osmanlı’da dini temelli Yahudi karşıtlığı da çalışmamızın hedefi bağlamında ayrı bir başlık olarak yerini almıştır. Üçüncü olarak ise örnek metnin yazarı Ebüzziya Tevfik ve Millet-i İsrailiyesi’ne ayrılmıştır. Bu bağlamda yazarın genel hatlarıyla düşünceleri anlatılmış ve sonrasında “Millet-i İsrail...