Cumhuri̇yet Dönemi̇nde Unutulmuş Bi̇r Si̇yasi̇ Hareket: Ahali̇ Cumhuri̇yet Firkasi (original) (raw)
Related papers
Neo-Kemali̇st Bi̇r Hareket: Cumhuri̇yet Mi̇ti̇ngleri̇
2013
Bu calismada 2007 yilinda Cumhurbaskanligi secim surecinde ortaya cikan tartismalar ve bunun sonucunda artan politik antagonizmanin bir yansimasi olan Cumhuriyet mitinglerinin Kemalizm ile kurdugu iliski incelenmistir. Bu dogrultuda, oncelikle Kemalizme ickin ve iliskin unsurlar ele alinmis, ardindan bu unsurlarin Cumhuriyet mitinglerindeki tezahuru irdelenmistir. Boylece Cumhuriyet mitinglerinin Kemalist soylemle hangi noktalarda ortakliklar kurdugu ve Kemalist ideolojiden ne kadar beslendigi anlasilmaya calisilmistir. Bu amacla 2007 yilinin Nisan ve Mayis aylarinda gerceklesen Tandogan, Caglayan ve Gundogdu mitinglerindeki kursu konusmalari ile slogan, pankart ve dovizler inceleme malzemesi olarak kullanilmistir. Bu yolla bir “neo-Kemalist” hareket olarak benimsenen Cumhuriyet mitinglerinin Kemalizmin hegemonya mucadelesinin bir neferi olup olmadigi tartisilmistir.
Türk Demokrasi̇ Hayatinda Cumhuri̇yet Halk Firkasi
Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2017
Bu makalede, Türkiye'de demokrasinin en önemli unsurlarından biri olarak kabul edilen çok partili siyasal hayatın başlangıç süreci ve bu sürecin hayli uzun bir dönemi irdelenmiştir. Demokratik sistemde, insanların oluşturduğu topluluklar içinde en önemlisi siyasi partilerdir. Siyasi partiler günümüzde demokrasinin temel varlık koşullarından birisidir. Dolayısıyla siyasi partilere dayanan demokrasi, halkın taleplerinin devlet yönetimine yansımasını, bu taleplerle kamusal politikalar arasında bir paralellik kurulmasına yardımcı olur. Lozan Görüşmelerinin anlaşmayla sonuçlanması ve Türk Devletinin bağımsızlığının uluslararası alanda da kabulüyle ARMHC işlevini kaybetmiştir. Bu nedenle Mustafa Kemal Paşa, gelecekte düşündüğü devrimleri hayata geçirebilmesinde araç olabilmesi için cemiyetin fırkalaşması faaliyetlerini başlatmıştır. 8 Nisan 1923 yılında Mustafa Kemal Paşa'nın, ''Halk Fırkası" adında bir fırkanın kurulacağını bildiren seçim bildirisini, Müdafai Hukuk Grubuna onaylatmasıyla başlayan bu faaliyetler, 9 Eylül 1923 yılında fırkanın kurulmasıyla sonuçlanmıştır. 11 Eylül 1923 yılında yapılan seçimde fırkanın Genel Başkanlığına TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa ve Genel Sekreterliğine de Recep (Peker) getirilmişlerdir.
Cumhuri̇yet Dönemi̇nde Şi̇i̇r Ve Müzi̇k: Âşiklik Geleneği̇
2015
Edebiyat ve muzik arasindaki iliski “soz” ve “ses”in kardesliginden dogmustur. En eski caglardan beri bu iki sanat birbirini beslemis, zenginlestirmis, aralarinda uzak ya da yakin surekli bir etkilesim soz konusu olmustur. Edebiyatin bircok turunde muzikle bag kurmak mumkundur. Ancak bu yakinlasmanin, birlikteligin en yogun yasandigi tur “siir”dir. Kaynak tarama modeli ile yapilan bu arastirmada Tanzimat’a kadar olan sure icinde edebiyatimizin siir agirlikli bir edebiyat oldugu belirlenmistir. Tanzimat, sadece siyasi, askeri, iktisadi yasantimizi degil, ictimai yasantimizi, kultur ve sanatimizi da derinden etkilemistir. Tanzimat’la baslayan Bati’ya yonelme hareketi Cumhuriyet doneminde de etkisini surdurur. Ancak 1912’de Selanik’te Genc Kalemler dergisiyle baslayan Milli Edebiyat Donemi, daha cok bir “halka dogru” hareketidir. Basta dil olmak uzere her alanda millilesmeyi hedefler. Halk siirinden faydalanma, modern siir anlayisini geleneksel siir anlayisiyla kaynastirma egilimi Cumh...
Cumhuri̇yet Öncesi̇ Dönemde Yaygin Di̇n Eği̇ti̇mi̇ Açisindan Hutbeler
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1999
CamiIer, ibadet yeri olma özelliği yanında, din eğitiminin temel konulan olan; iman, ibadet, ahlak açısından insanın ruhen ve bedenen işlendiği, bir bakıma halk eğitiminin en geniş biçimde yapıldığı, toplu eğitim merkezlerinin başında gelmektedir. Din eğitimini, pratik yönde olduğu kadar teorik yönde de verimli hale getirmek, cami hizmetlerini yürüten va iz ve imam-hatiplere düşen görevlerdir. Başta cuma günleri olmak üzere, haftanın belirli günlerinde, hiçbir propagandaya ihtiyaç duymadan, koşarak geldiği camilerimizde Müslüman halkın eğitilmesi, dinı kültürle birlikte, yaşadı~an dönemin ilim anlayışının çeşitli örneklerini dinlemesi, milletçe bütünleşme ve kalkınmaya büyük katkılar sağlamıştır. Camilerin bu bütünleşme ve kalkınma fonksiyonlannı yerine getirmelerinde özellikle şartlannı taşıyan Müslümanlara farz kılınmış önemli bir ibadet olan cuma namazının önemli biryeri vardır. Şüphesiz cumaya bu önemi kazandıran ve diğer namazıardan farklı bir konuma sahip kılan en esaslı unsur, hutbedir. Islam fıkhına göre hutbe,' cumanın şartlanndan biridir; hutbesiz cuma olmazı. MÜlilümanlara cumayı farz kılan: "Ey iman edenler, cuma günü namaz için nida olunduğu zaman hemen Allah'ın zikrine koşun; alım-satımı bırakın. Bilseniz, bu sizin için 'daha iyidir.',2 ayetinde geçen "Allah'ın zikri' lafzını müfessirler, "hutbe'~olarak tefsir etmişlerdir 3 • Esasen Hz. Peygamber de: "İmam (minbere) çıktığı zaman melekler gelip zikri dinlerler." 4 buyururken hutbeye temas etmektedir. Dolayısıyla cumaya anlam kazandıran hususun hutbe olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu özelliğe orantılı olarak hutbeler, tarih boyunca toplumlann yönlendirilmesinde önemli bir fonksiyona sahip olmuştur.
Journal of History School
Osmanlı bandıralı gemilerin ticari amaçlı Mersin Limanı'na geliş ve gidişleri söz konusuydu. Osmanlı döneminde sanayileşmiş Avrupalı ülkelerle imzalanan ticaret anlaşmalarının da etkisiyle, devletin aleyhine liman ve ticaret hacmi artmıştır. İkinci Meşrutiyet sonrası kurulan İttihat ve Terakki Partisi, uygulamaya çalıştığı milli iktisat politikası ile bu durumu tersine çevirmeye çalışmıştır. Cumhuriyet Türkiyesi'nde de belirtilen ekonomi politikası belirleyici olmuş ve limanların işletilmesiyle ilgili millileştirme siyaseti izlenmiştir. Bu bağlamda Türkiye 1 Temmuz 1926'dan itibaren Türk denizciliği ve deniz ticareti için kabotaj hakkını kullanmaya başlamıştır. Ülke gelirlerinin önemli bir kısmını oluşturan limanlar dahilindeki ticari faaliyetlerinden maksimum yararlanabilmek amacıyla devlet inhisarına geçen liman yönetimleri, yerel idarelerin kontrolünü üstlendiği anonim şirketlere devredilmiştir. Cumhuriyet'in ilk yıllarında kurulan liman inhisarlarından biri de "Mersin Liman İnhisarı 1 Makale yazımı yazar etki oranı: 1.yazar: %50, 2.yazar: %50.
İki̇ Cumhuri̇yet Bi̇li̇mkurgusu: Hülya Bu Ya. Ve Büyük Kukuri̇ko Adli Öyküler
The Journal of Academic Social Science Studies, 2014
Science-fiction is not a conventionally developed genre in Turkish Literature, but it has reached an acceptable level, though far from reaching an aesthetic level, thanks to quest for new narration and style forms, propagation of techno-culture and postmodern perspectives through the 80s. Like science fiction, utopia and dystopia are among the genres not fully developed in Turkish literature and being non-canonical genres, they continue to be extraordinary style trials in mainstream literature, and positioned on the periphery of the center. This study examines stories called "Büyük Kukuriko" ("The Big Ciciricu"), first published as a serial in 1948, by Cevat Şakir Kabaağaçlı and "Hülya Bu Ya..." ("Imagine This…"), 1921, by Refik Halid Karay , and shows, in contrary to common held in literature researches that dates science fiction genre in Turkish Literature only to 1950s, these two stories are among the earliest examples. In these stories science fiction is used to make an ironic and humorous critic as seen in pre-modern world literatures. Idealistic, disciplinary and developmentalist policies under the nation-state project promulgated in Early Republican Period were reacted against and harshly criticized by some Turkish authors both during the application period and afterwards. While statist, populist and often standardizing applications envisaged for the construction of "ideal citizen" by the official ideology are satirized with a utopian Ankara setting in "Hülya Bu Ya..." ("Imagine This…"), "Büyük Kukuriko" ("The Big Ciciricu") exposes the corruption of idealistic values of the Republic that emerged in every sense even before 1950s in a dystopian fiction. Finally, these two authors' approach to Republic is explained with the concept of being "exile."
Türki̇ye’De Cumhuri̇yet Dönemi̇ Yaygin Halk Eği̇ti̇mi̇: Bolu Halkevi̇ Örneği̇
9. Uluslararası Atatürk Kongresi Bildiriler, 2021
Halkevleri, açıldıktan kısa bir süre sonra Türkiye’nin dört bir yanına yayılmış, özellikle 1932-1951 yılları arasında Türkiye’nin toplumsal ve kültürel tarihinde önemli rol oynamıştır. Cumhuriyet’in kurulmasından sonra gerçekleştirilen İnkılâpların halka tanıtılması ve öğretilmesi için yaygın bir eğitim kurumu olan halkevleri, Dil-Edebiyat ve Tarih, Güzel Sanatlar, Temsil, Spor, İçtimaî Yardım, Halk Dershaneleri ve Kurslar, Kütüphane ve Neşriyat, Köycülük, Müze ve Sergi şubelerinden oluşan dokuz alanda faaliyet göstermiştir.Türkiye’de 19 Şubat 1932’de açılan ilk 14 halkevinden birisi olan Bolu Halkevi şubeleri ile birlikte önemli sosyo-kültürel faaliyetler yürütmüştür. Halkevi bünyesinde, kütüphaneler ve okuma salonları açılmış, mesleki kurslar düzenlemiş, konferanslar verilmiş, temsiller sergilemiş, balolar düzenlemiş, yöresel ve ulusal törenlerine katılmıştır. Çeşitli alanlarda kitap ve broşürler yayımladığı gibi düzenli olarak (1941-1942) yıllar arasında Duygular, (1944 -1947) yı...
Atatürk Dergisi, 2017
ile Samsun'a çıkan kurmay subaylardan biri olduğu gibi cumhuriyetin ilk muhalefet partisi olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın da kurucularındandır. Refet Paşa'nın 1924 yılı Mayıs ayı başlarında basın üzerinden yaptığı açıklamalar, hem Mustafa Kemal Paşa ve yakın silah arkadaşları arasındaki soğukluğun ilk ağızdan dile getirilmiş olması hem de kısa bir süre sonra kurulacak olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın ilk işaretlerini vermesi açısından son derece önemlidir. Bugüne kadar yapılan çalışmalarda, Refet Paşa'nın Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın kuruluş sürecindeki rolü üzerinde yeterince durulmamıştır. Bu çalışmada, Refet Paşa'nın Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın kurulmasına giden süreçteki rolü, tetkik eserler, süreli yayınlar ve anılara dayalı olarak incelenmiştir.
CUMHURİYET DÖNEMİNDE ELEŞKİRT İLÇESİNİN İDARİ YAPISI VE NÜFUSU (1923-1970
ÖZ Doğu Anadolu Bölgesi'nin alan bakımından büyük şehirlerinden birisi olan Ağrı'nın ilçelerinden Eleşkirt, hem nüfus hem idarî açıdan önemli bir durum arz etmektedir. Tarih boyunca birçok kültüre ev sahipliği yapmış olan Eleşkirt, nüfus artış hızı bağlamında Türkiye'de önde gelen ilçelerden birisidir. Cumhuriyet döneminde nüfus artış miktarı yüksek olan ilçenin idarî yapısında birtakım değişiklikler yapılmıştır. Bu makalede Osmanlı döneminden başlamak üzere 1970 yılına kadar Eleşkirt'in idari yapısındaki ve nüfusundaki değişimler kapsamlı bir biçimde ele alınmıştır. Bilhassa idarî alandaki düzenlemelere bağlı olarak Eleşkirt'in nahiye ve köylerinin statülerinde birtakım değişikliklerin ve yeniliklerin olduğu görülmektedir. Bu durum, doğal olarak nüfus artış hızını da etkilemiştir. Makalenin diğer konusu olan nüfus alanındaki gelişmeler de ayrı bir değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Bu eser başta arşiv kayıtları, Resmî Gazete ve TÜİK verileri olmak üzere; araştırma ve inceleme eserlerinden yararlanarak oluşturulmuştur.
İmparatorluk’Tan Cumhuri̇yet’E Bi̇r Entelektüeli̇n Portresi̇: Fai̇k Sabri̇ Duran
Muhakeme Dergisi, 2018
Bu makalede Yorgaki Effimianidis'in eserleri tanıtılmaktadır. Effimianidis (1878-1959), Osmanlı İmparatorluğu'nun son yıllarında ve Türkiye Cumhuriyeti döneminde yaşadı. O hem imparatorluk hem de cumhuriyet döneminde Türk ve Rum toplumları arasındaki gerginliği azaltmayı amaçlayan girişimlerde bulunmuştu. O, bu amaçla 1909'da Türkçe ve Rumca olarak yayınlanan "Ciddiyet/ İlikrina" gazetesini çıkarmıştı. Ayrıca Türk ve Rumların yakınlaşmasını sağlamak için makale ve kitaplar kaleme aldı. Bir avukat olan Yorgaki Effimianidis, İstanbul'da yerleşik olduğu için mübadele edilmedi ve Türkiye'de kaldı. O 1930'lu yıllarda özellikle ülke ekonomisiyle ilgili kitaplar yazdı. Ayrıca hem kendi toplumuyla hem de ülke sorunlarıyla ilgili devlet kurumlarına başvurularda bulundu. Effimianidis'in yaşamıyla ilgili sınırlı bilgiye sahibiz. Fakat, onun kaleme aldığı kitaplar, döneme ait gazete ve dergiler ile arşivlerde yer alan bilgiler, bize bu konuda yardımcı olmaktadır. Onun düşünceleri, toplumsal birlik ve barışa yönelikti. Ayrıca, toplumsal yaşamda hukukun egemen kılınmasını istiyordu. O düşüncelerinde ilkeli ve tutarlıydı. Tüm bu bilgiler, onun düşüncelerini ve eserlerini değerli ve kayda değer kılmaktadır.