Anatolian Prehistory Research Papers - Academia.edu (original) (raw)

Sonsöz Kulağa önemsiz gelse de, kazı yapan herkes bilir, insan kemiklerini hayvan ke- miklerinden ilk anda ayırabilmek her zaman kolay bir iş değildir. Kırık ve kü- çük kemik parçaları kazılarda topraktan çıktığında toz, toprak... more

Sonsöz
Kulağa önemsiz gelse de, kazı yapan herkes bilir, insan kemiklerini hayvan ke- miklerinden ilk anda ayırabilmek her zaman kolay bir iş değildir. Kırık ve kü- çük kemik parçaları kazılarda topraktan çıktığında toz, toprak ve hatta çamurla kaplanmış yüzeylerinden ilk anda buluntunun ne olduğunu kestirebilmek bile zorken, hangi kemiğe ait olduklarını söylemek ancak uzun yıllarda kazanılan deneyim ve iyi bir anatomi bilgisiyle üstesinden gelinecek bir iştir. Antropolojiye gönül vermiş, arkeoloji kökenli veya diğer disiplinlerden gelen meslektaşların bu konuda zorlandıklarına şahit oldum. Çoğu sadece laboratuvarlarda ya da müze, üniversite koleksiyonlarında önlerine gelen kutularda önceden tasnif edilmiş, ve etiketlere tüm bilgileri yazılmış, temiz ve tümlenmiş örnekler üzerinde çalıştık- larından, araziye çıktıkları zaman oldukça zorlanabilmektedir. Bu nedenle özel- likle, biyolojik antropolojiyi uzmanlık alanı olarak seçen genç meslektaşlarıma tavsiyem, sadece laboratuvarda ya da kitap üzerinde kemikleri öğrenmek yerine, mümkün olduğunca arazide çalışmaları ve eğer anatomi temel bilgisini eğitim- leri sırasında almamışlarsa, bu açıklarını kısa sürede kapatmalarıdır. Ne kadar çok kemik malzeme görürler ve dokunurlarsa, o kadar fazla malzemeye aşina olacaklar ve zamanla adeta deyim yerindeyse kemikleri gözleri kapalı tanıyabi- leceklerdir. Çünkü bu işin alfabesi kemik ve diş anatomisidir. Arkeoloji öğren- cilerine ve arkeologlara ricam ise, yazımın başında da belirttiğim gibi, sonuçta bizlere getirecekleri insan kalıntılarını kazarken son derece itinalı davranmaları ve buldukları her kemik / diş buluntuyu mutlaka bize eksiksiz ulaştırmalarıdır.
Bu bölümü bitirirken son olarak, önemli gördüğüm başka bir konuya değinmek- te fayda görüyorum. Bilindiği üzere kelime anlamıyla “insan bilimi” demek olan antropoloji, insanın kültürel ve biyolojik yapısını ve özelliklerini inceler. Arkeo- loji ise özetle tanımlarsak, insan elinden çıkan seramik, mimari, alet gibi mad- di ve gelenek, görenek, inanç gibi manevi kültürleri araştırır, ortaya çıkarır ve sonuçların bir bölümünü diğer disiplinlerin de yardımıyla yorumlar. Başka bir deyişle, antropoloji insanın hem geçmişini, hem bugününü araştırır ve aydın- latmaya çalışır; arkeoloji ise geçmişini, daha iyi bir ifadeyle kültürünün tarihini araştırır. Bu nedenle, en azından Anglo-Sakson gelenek içinde arkeoloji, insanlı- ğı en geniş bakış açısıyla araştıran antropolojinin bir parçası olarak görülür. Bu bölümün ana konusunu oluşturan biyolojik antropoloji de, arkeoloji gibi antro- polojinin alt disiplinlerinden biridir. Bu nedenle bu iki disiplinin birlikte çalış- ması, verilerin değerlendirilmesi ve doğru yorumlanması açısından son derece önemlidir. Ülkemizde ne yazık ki arkeoloji ve antropoloji genel olarak birbirle- riyle ilişkisiz iki ayrı disiplin gibi görülmekte ve meslektaşlarımız birbirlerinden kopuk çalışma alanları oluşturmayı tercih etmektedirler. Arkeologların çoğu sa- dece kazı yapmayı hedeflemiş ve buna odaklanmış gibi görünürlerken, biyolojik antropologları, kazılarında buldukları insan kemiklerini inceleyen uzmanlardan biri, dolayısıyla biyolojik antropolojiyi de yalnızca arkeolojinin yardımcı bir bi- lim dalı olarak değerlendirirler. Öte yandan antropologlar da, kendi alanlarının arkeolojiyle ilgisini bütünüyle görmezden gelmekte ısrarcılar. Son yıllarda arkeo- loglar biyolojik antropolojinin önemini biraz olsun fark etmiş gibi görünüyorlar. Giderek artan sayıda arkeoloji bölümünde, antropoloji derslerinin öğretim prog- ramına dahil edildiğini sevinerek görüyoruz. Tutucu ve diğer disiplinlere kapalı bir imaj veren her iki disiplinden meslektaşlarımın, önümüzdeki dönemlerde bu kısır döngüden kurtularak, uzmanlık alanları ne olursa olsun aynı temel amaca hizmet ettiğimizi ve genelde her iki disiplinin de insanın biyolojik ve kültürel evrimini çalışmakta olduğunu hatırlaması, bu yazının da antropoloji bilimine ilgi ve sevgiyi artırması dileğiyle yazımı noktalamak isterim.