Early modern Ottoman History Research Papers (original) (raw)

2025

Paper delivered at "Early Modern Diplomacy across the Religious Divide: Justification, Defamation, Obfuscation, and Misapprehension" Dubrovnik, 16-17 May 2025 On December 9, 1614, an envoy named Suleiman, “a Turk of the Morisco nation,”... more

2025, Mimar Sinan Üniversitesi Fen/Edebiyat Fakültesi Dergisi

Osmanlı Devleti'nde müsellemlerin, timarlı sipahilerin, çingene,
yürük , tatar, evlad-ı fâtihân, voynuk ve akıncı gibi eyalet askeri
statüsündeki kuruluşların zabitlerinden biri de çeribaşılarıdır.

2025

Géza Hegyei (1863 – 1926) received his first piano lessons from Henrik Gobbi, one of Liszt’s students, before fate finally led him to the tutelage of Ferenc (Franz) Liszt himself at the Hungarian National Music Academy in Budapest. Upon... more

2025

This paper investigates the influence of Christian stereotypes, particularly the pervasive mistrust, on cross-confessional diplomacy between the Spanish Habsburgs and the Ottoman Empire in the late 16th century, centring on the diplomatic... more

This paper investigates the influence of Christian stereotypes, particularly the pervasive mistrust, on cross-confessional diplomacy between the Spanish Habsburgs and the Ottoman Empire in the late 16th century, centring on the diplomatic missions of the Spanish envoy Giovanni Margliani in Constantinople. While traditional scholarship has predominantly highlighted the political outcomes of Spanish-Ottoman relations, this study redirects attention to the role of entrenched stereotypes in shaping both the negotiations and the narratives that emerged from them. An analysis of Margliani’s correspondence with Spanish officials—including royal secretaries, Spanish ambassadors in Rome and Venice, and Neapolitan viceroys—reveals that mistrust was not simply a circumstantial response but a deeply rooted component of how Spanish diplomats perceived their Ottoman counterparts. This suspicion, stemming from longstanding Christian prejudices against Muslim culture and society, profoundly affected interactions at the Sublime Porte, where envoys like Margliani anticipated duplicity at every juncture. His reports detail the complexities of advancing Spain’s interests while negotiating with Ottoman leaders, such as grand viziers and admirals, within a climate of distrust that obstructed efforts to establish a Mediterranean ceasefire. By positioning Margliani’s experiences within the larger context of Spanish-Ottoman diplomatic relations, a significant question arises: Did Margliani’s portrayal of distrust in his correspondence reflect inherent Spanish biases toward the Ottomans, or was it a strategic narrative he employed to protect his reputation in case of a diplomatic setback? In addressing this question, this paper contributes to scholarly discussions on the roles of justification, defamation, and obfuscation in the narratives of early modern cross-confessional diplomacy.

2025, Lerner, K. Lee, "Blessed may be the peacemakers, but they are often lost to history." Taking Bearings. LMG. May 18

At the outset of this essay, I would like to acknowledge that the last time I criticized a Pope I was eight years old—and it did not end well for me. More on that debacle down below. Trying to encourage peace talks between Ukraine and... more

2025, IEEE Transactions on Vehicular Technology

This paper addresses a simplified frequency offset estimator for multiple-input-multiple-output (MIMO) orthogonal frequencydivision multiplexing (OFDM) systems over frequency-selective fading channels. By exploiting the good correlation... more

This paper addresses a simplified frequency offset estimator for multiple-input-multiple-output (MIMO) orthogonal frequencydivision multiplexing (OFDM) systems over frequency-selective fading channels. By exploiting the good correlation property of the training sequences, which are constructed from the Chu sequence, carrier frequency offset (CFO) estimation is obtained through factor decomposition for the derivative of the cost function with great complexity reduction. The mean square error (MSE) of the CFO estimation is derived to optimize the key parameter of the simplified estimator as well as to evaluate the estimator performance. Simulation results confirm the good performance of the training-assisted CFO estimator.

2025, The Emergence of Public Opinion State and Society in the Late Ottoman Empire

Nineteenth-century Ottoman politics was filled with casual references to public opinion. Having been popularised as a term in the 1860s, the following decades witnessed a deluge of issues being brought into ‘the tribune of public... more

Nineteenth-century Ottoman politics was filled with casual references to public opinion. Having been popularised as a term in the 1860s, the following decades witnessed a deluge of issues being brought into ‘the tribune of public opinion’. Murat R. Şiviloğlu explains how this concept emerged, and how such an abstract phenomenon embedded itself so deeply into the political discourse that even sultans had to consider its power. Through looking at the bureaucratic and educational institutions of the time, this book offers an analysis of the society and culture of the Ottomans, as well as providing an interesting application of theoretical ideas concerning common political identity and public opinion. The result is a more balanced and nuanced understanding of public opinion as a whole.

2025, XVI. ve XVII. Yüzyıllarda Hınıs Sancağı’nın Demografik ve Sosyal Yapısı

Demographic and Social Structure of Hınıs Sanjak in the 16 th and 17 th Centuries Öz Hınıs, Kanuni Sultan Süleyman'ın İran Seferi sırasında Osmanlı topraklarına dahil edilmiştir. Osmanlı idaresine geçtikten sonra önce nahiye olarak... more

Demographic and Social Structure of Hınıs Sanjak in the 16 th and 17 th Centuries Öz Hınıs, Kanuni Sultan Süleyman'ın İran Seferi sırasında Osmanlı topraklarına dahil edilmiştir. Osmanlı idaresine geçtikten sonra önce nahiye olarak Diyarbekir Eyaleti'nin Bitlis Sancağı'na bağlanmış, ardından müstakil sancak haline getirilerek Erzurum Beylerbeyliği'nin ihdasıyla birlikte Erzurum Eyaleti'ne tabi olmuştur. Sancak statüsü kazandıktan sonra Varto, Handırıs, Su-Şehri, Göksu, Elmalı, Bulanık-Bilican ve Malazgird nahiyeleri de Hınıs sancağına bağlanmıştır. Serhad sancaklarından biri olan Hınıs, Osmanlı-Safevî savaşlarında sık sık el değiştirmiş ve bu nedenle ciddi tahribata uğramıştır. Özellikle Şah Tahmasb'ın 1548 ve 1552 yıllarında düzenlediği seferlerde Hınıs'ın yakılması, yıkımın boyutlarını daha da artırmıştır. Pek çok köy nüfustan arınmış ve harabeye dönüşmüştür. Bu durum XVI. yüzyılda bölgenin demografik ve sosyal yapısına da doğrudan yansımıştır. Tahribat, Safevîlerle imzalanan Amasya Antlaşması'na kadar devam etmiştir. Antlaşmanın ardından bölgede görece bir istikrar sağlanmış, köyler yeniden canlanmaya başlamış, nüfus ve tarımsal faaliyetlerde artış görülmüştür. Ancak XVI. yüzyılın sonlarına doğru oluşan bu istikrar, XVII. yüzyılda Celalî isyanları, Abaza Mehmed Paşa'nın ayaklanması, Erzurum ve çevresini etkileyen veba salgını ve savaşlar nedeniyle yeniden bozulmuş, nüfus tekrar azalmaya başlamıştır. Aynı süreçte idari taksimatta da değişiklikler yaşanmış; Hınıs, Varto ve Bulanık nahiyeleri dışında diğer nahiyeler sancağın dışına çıkarılmıştır. Bu çalışmada, Hınıs'ın Osmanlı idaresine girişinden XVII. yüzyılın sonuna kadar olan süreçteki demografik ve sosyal yapısı incelenmektedir. Savaş, isyan, salgın hastalıklar ve diğer sosyoekonomik etkenlerin nüfus üzerindeki etkileri ele alınmakta; nüfus değişimleri ortaya konmaktadır. Ayrıca, sancağın idari statüsü, bağlı nahiyeler ve köylerin zaman içerisindeki değişimleri ile Müslüman ve gayrimüslim nüfus oranları ve bunların dönemsel dönüşümleri de değerlendirilmiştir.

2025, ‘Una porta para Turquia’: The Society of Jesus and the Republic of Ragusa (1559–1612)

The Republic of Ragusa (present-day Dubrovnik) played a crucial yet ambivalent role in early modern Catholic missions to the Ottoman Balkans. Despite its strategic position as 'una porta para Turquia, ' Jesuit efforts to establish a... more

The Republic of Ragusa (present-day Dubrovnik) played a crucial yet ambivalent role in early modern Catholic missions to the Ottoman Balkans. Despite its strategic position as 'una porta para Turquia, ' Jesuit efforts to establish a permanent mission and a college repeatedly failed due to political resistance and ecclesiastical tensions. From Nicolás Bobadilla's 1559 mission to Claudio Acquaviva's early 17th-century attempts, the Society of Jesus sought to educate and strengthen Catholic communities while navigating Ragusan autonomy and Ottoman oversight. Using archival sources, this study explores how Jesuit educational ambitions intertwined with missionary strategy, highlighting how early failures shaped later Jesuit and Propaganda Fide institutions in the region.

2025, II. Tarihi Su Kültürü ve Yapıları Sempozyumu, 26 Ekim'23 Bildiriler

İstanbul çeşmeleri üzerine kitap hacminde ilk çalışma İbrahim Hilmi Tanışık’ın 1943-45 yılları arasında basılan 2 ciltlik İstanbul Çeşmeleri (İstanbul: T.C. Maarif Vekilliği) adlı kitabıdır. İkinci çalışma Affan Egemen’in 1993 yılında... more

İstanbul çeşmeleri üzerine kitap hacminde ilk çalışma İbrahim Hilmi Tanışık’ın 1943-45 yılları arasında basılan 2 ciltlik İstanbul Çeşmeleri (İstanbul: T.C. Maarif Vekilliği) adlı kitabıdır. İkinci çalışma Affan Egemen’in 1993 yılında yayınlanan aynı adı taşıyan kitabıdır (İstanbul: Arıtan Yayınevi). Tanışık’ın kitabında yaptıranı belli ve kitabesi olan 794 çeşme ve sebil yer almaktadır. Kitabının kapsamını geniş tutan Egemen ise 1165 çeşme ve sebil tespit eder. Tanışık ve Egemen’in olağanüstü özveriyle hazırladıkları kitaplarının dışında çeşmeler ve kitabelerine dair müstakil veya bir başka çalışmanın parçası olan makalelerin varlığından söz etmek gerekir. 1994’te Hatice Aynur ve Hakan Karateke’nin hazırladığı III. Ahmed Dönemi İstanbul Çeşmeleri adlı kitap ise ilk kez bir döneme odaklanması, mevcut çeşmelerin yanı sıra yok olanları tespit için yazma eserlerden (şiirden) ve arşiv kaynaklarından da yararlanması, çeşmeler üzerine farklı çalışmaların habercisi olmuştur. 2010’dan bu yana Aynur ve Karateke’nin Kayoko Hayashi’yle birlikte Türk Tarih Kurumu ve Tokyo Yabancı Diller Üniversitesi’nin desteğiyle web ortamında yürüttükleri Osmanlı Kitabeleri Projesi (www.ottomaninscriptions.com) İstanbul çeşmelerine dair bilgilerin bir veritabanında toplanmasının ilk adımını atmıştır. Ayrıca, 2000’lerden itibaren çeşitli kamu kurumlarının artan desteği ve teknolojik gelişmenin sağladığı kolaylıkla İstanbul çeşmeleri üzerine kitap, makale ve tez düzeyinde çalışmalarda gözle görülür bir artış olmuştur. Bu bildiride değişik uzmanlık alanlarına mensup kişiler tarafından farklı niyetlerle yapılan bu çalışmaların özellikleri değerlendirilip ileride yapılacak çalışmalar için önerilerde bulunulması amaçlanmaktadır.

2025, Tarihî Su Kültürü ve Yapıları Sempozyumu- II, İstanbul: Fatih Belediyesi Kültür Yayınları,

Bu bildiri, Osmanlı İstanbul’unda faaliyet göstermiş su kültürü yapısı olan hamamların sayılarını tespit etmeyi amaçlamaktadır. Fetih sonrasında bir imparatorluk başkenti inşasının parçası olarak Osmanlı İstanbul’unun topoğrafyasına ve... more

Bu bildiri, Osmanlı İstanbul’unda faaliyet göstermiş su kültürü yapısı olan hamamların sayılarını tespit etmeyi amaçlamaktadır. Fetih sonrasında bir imparatorluk başkenti inşasının parçası olarak Osmanlı İstanbul’unun topoğrafyasına ve gündelik hayatına dahil olan hamamların sayıları 17. yüzyılın ortalarında 168’e ulaşmış ve 18. yüzyılın ortalarına kadar artmaya devam etmiştir. 1732-1735 yıllarında 178’e, 1752 yılında 182’ye ve 1766’da ise 195’e erişmiştir. Sonrasında değişen konut mimarisi ve şehir tecrübesi dolayısıyla İstanbul hamamları eski önemini zaman içerisinde kaybetmeye başlamıştır. Nitekim İhsâiyât Mecmûası’nın 1919 yılı baskısına göre İstanbul’da 80’i suriçinde, 98’i de surdışında olmak üzere 178 hamam faaliyetlerini yürütmektedir. 18. yüzyıla göre neredeyse iki katından fazla artan şehrin nüfusu ile karşılaştırıldığında şehirdeki hamam sayısı azalmıştır. Bildiri çerçevesinde, çeşitli amaçlar için üretilmiş hamam nizamları, esnaf yoklama defterleri, hamam çalışanları sayımları, seyyah anlatıları ve İhsâiyat mecmuaları üzerinden hamamların şehirdeki niceliksel sahnesi kurulmaya çalışılacaktır.

2025, Archivum Ottomanicum 41

This article analyzes the dynamics of the post-Mohács Ottoman timariot army, exploring the Ottoman military transformation within the Ottoman frontier districts or sub-provinces (sancak/liva), namely Semendria and Bosnia, with a specific... more

This article analyzes the dynamics of the post-Mohács Ottoman timariot army, exploring the Ottoman military transformation within the Ottoman frontier districts or sub-provinces (sancak/liva), namely Semendria and Bosnia, with a specific focus on the prelude to the Ottoman–Habsburg struggle. As the Ottoman–Habsburg conflict unfolded, the Ottomans gathered formidable garrison troops along the Hungarian frontier, unprecedented in its history. Drawing insights from various undated documents spanning 1530 to 1532, this article investigates the potential Ottoman army available for military campaigns in the West, which previous research have only made estimations. A specific roll-call register provides details on the actual size of the Rumelian timariot army during the 1532 campaign. The study also examines the factors and methods contributing to the growth of the timariot army in the frontier regions and the emergence of a distinct frontier power holder typology, exemplified by clans such as the Hüsrev Bey and Yahyalı clans. The article further explores the upkeep of substantial household troops commanded by these governors (sancakbeyi), their integration into the timar system, and their role in the raids and magnitude of the slavery-based economy. It also analyzes the leaders of raids into Croatia and offers an overview of the typology of the frontier soldier.

2025

Историята на Горско Сливово не започва с едно име, нито завършва с едно предание. Това е разказ за едно селище, скрито в гънките на времето, чиято съдба е преплетена с гори, мъгли, забравени реки и човешки съдби. Какво означава "Даа Ис... more

Историята на Горско Сливово не започва с едно име, нито завършва с едно предание. Това е разказ за едно селище, скрито в гънките на времето, чиято съдба е преплетена с гори, мъгли, забравени реки и човешки съдби. Какво означава "Даа Ис Слива"? Означава ли гора, мъгла, поле? Или е спомен за едно изчезнало българско село, за тринадесет славянски задруги, за боляри, турски гарнизони и ябълкови градини? Истината се губи между легендата и документа. А може би истината е в самата легенда.

2025

Conference program "Early modern diplomacy across the religious divide: justification, defamation, obfuscation, and misapprehension". A conference organized by the project "The diplomacy of small states in early-modern south-eastern... more

Conference program "Early modern diplomacy across the religious divide: justification, defamation, obfuscation, and misapprehension". A conference organized by the project "The diplomacy of small states in early-modern south-eastern Europe", in cooperation with CASA, Institute for Historical Sciences in Dubrovnik. Dubrovnik, 16-17 May 2025

2025, The Papers of the Bibliographical Society of America

My review of Ismail Erünsal's work on the history of Ottoman libraries

2025

In Anatolian Seljuks and Ottoman periods, darussifas, which established on behalf of royal women, provided free health care to all citizens. Moreover, being the patronage of this foundation was enabled to enhance these women’s prestige.... more

In Anatolian Seljuks and Ottoman periods, darussifas, which established on behalf of royal women, provided free health care to all citizens. Moreover, being the patronage of this foundation was enabled to enhance these women’s prestige. The number of women who instituted darussifas is extremely high. In this study, royal women who were the owner of these foundations and their charitable institutions were introduced.Anahtar Kelimeler: Hanedan mensubu kadinlar; Darussifa; Vakif

2025, Abolition & Slavery: A Journal of Slave and Post-Slave Studies

Given the attention it receives in the sources, there is little doubt that slave runaways represented a major problem in the Ottoman Empire. The present study hopes to add to our understanding of this phenomenon by considering the... more

Given the attention it receives in the sources, there is little doubt that slave runaways represented a major problem in the Ottoman Empire. The present study hopes to add to our understanding of this phenomenon by considering the information on fugitive slaves as recorded in the sharīʿa court records of Aleppo during the second half of the 16th and early 17th centuries. Using both quantitative evidence and anecdotal examples, the study explores a number of issues relating to slave networking, use of resources, the difficulties facing fugitives, the process of capture, the state's treatment of fugitives, and the question of slave agency. The study ends with a look at gender and racial factors affecting abscondment. It concludes with an affirmation that racial biases played an important role in encouraging abscondment.

2025, ALMANYA VE ALMAN GÜDÜMÜNDEKİ VİYANA TÜRKOLOJİ DOLANDIRICILIK ÇETESİ HK.

ALMANYA VE ALMAN GÜDÜMÜNDEKİ VİYANA TÜRKOLOJİ DOLANDIRICILIK ÇETESİ HK.

2025, Mediterranea. Ricerche Storiche

This article examines the roles of exploratores, spie and cursores-covert scouts, spies and couriers-documented in the sources of the late medieval Dalmatian towns. Although medieval espionage remains still under-researched, recent... more

This article examines the roles of exploratores, spie and cursores-covert scouts, spies and couriers-documented in the sources of the late medieval Dalmatian towns. Although medieval espionage remains still under-researched, recent scholarship allows for situating Dalmatian cases within a broader medieval espionage framework, particularly in relation to Italian city-states' practices. Using mostly case studies from the towns of Trogir, Split, Šibenik and Dubrovnik, the article demonstrates how local and regional power-holders deployed spies to gather critical information during military or factional conflicts in Croatia and Dalmatia and to track external threats, such as advancing Ottoman armies in the 15th century. Unlike some Italian cities, in which we can trace institutionalized espionage, Dalmatian towns relied mostly on ad hoc measures and temporary councils for security, reflecting their own sociopolitical landscape and priorities.

2025, Crónica de los emperadores, sultanes y patriarcas de Constantinopla (1373-1513)

Introducción, edición, traducción al español y estudio lingüístico de la Crónica de los emperadores, sultanes y patriarcas de Constantinopla (1391-1517), obra anónima de mediados sel siglo XVI / Introduction, edition, translation into... more

Introducción, edición, traducción al español y estudio lingüístico de la Crónica de los emperadores, sultanes y patriarcas de Constantinopla (1391-1517), obra anónima de mediados sel siglo XVI / Introduction, edition, translation into Spanish and linguistic study of the Chronicle of the Emperors, Sultans and Patriarchs of Constantinople (1391-1517), an anonymous work from the mid-16th century

2025

Ölçme ve ölçüm; insanın sahip olduğu ve dünya içerisinde gördüğü nesnelerin ağırlıklarını başta olmak üzere miktarlarını, hacimlerini, mesafelerini, derinliklerini ölçmeye ihtiyaç duyması ve evreni idrak etmesinin sonucu, somutlaştırma... more

Ölçme ve ölçüm; insanın sahip olduğu ve dünya içerisinde gördüğü nesnelerin ağırlıklarını başta olmak üzere miktarlarını, hacimlerini, mesafelerini, derinliklerini ölçmeye ihtiyaç duyması ve evreni idrak etmesinin sonucu, somutlaştırma çabasından doğmuştur, diyebiliriz. Güncel Türkçe Sözlük'te: "Bir niceliği, o nicelik için kabul edilmiş birimlerden birine göre oranlayarak değerlendirme; endaze, mizan." şeklinde tanımlanan ölçüde, karşılaştırma esasına bağlı olarak bir değerlendirme söz konusudur. Dünya tarihinde tüm ölçü birimlerinde belli bir ortak adlandırma çalışmaları XIX. Yüzyılda başlamış, 20 Mayıs 1875'te Paris'te aralarında Osmanlı İmparatorluğu'nun da bulunduğu 17 devletin katılımıyla Metre Konvansiyonu imzalanarak evrensel ölçü birimlerinin kullanılması yönünde önemli bir adım atılmıştır. Zamanla atılan bu adımın üzerine çeşitli eklemeler yapılmıştır. Türkiye, 26 Mart 1931'de metrik sistemleri, yasal metroloji kapsamında uluslararası metrik sisteme tam uyumlu hâle getirmiştir.

2025, hbvdergisi.gazi.edu.tr

In this study, the work called Bektaşi Erkânnâmelerinde Mezhebî Unsurlar which was written by Ömer Faruk Teber has been introduced.

2025

At the turn of the 16th century, the seemingly unstoppable Ottoman islamic expansion was terrorizing Europeans especially in the Holy Roman Empire. Using only artistic pieces, this article explains how this threat was perceived and what... more

At the turn of the 16th century, the seemingly unstoppable Ottoman islamic expansion was terrorizing Europeans especially in the Holy Roman Empire. Using only artistic pieces, this article explains how this threat was perceived and what were the different reactions in Europe.

2025, Comparative Studies of South Asia, Africa and the Middle East

Abstract for forthcoming article

2025, Sabah Ülkesi: Kültür-Sanat ve Felsefe Dergisi

[Historical Events: Features, Roles, and Counter-Phenomena]

2025

Bu çalışma, yalnızca Osmanlı Arşivi'nde yer alan belgelerden birebir çeviri yoluyla hazırlanmıştır. Yoruma yer verilmemiş, her kayıt deftere yazıldığı haliyle ve harfi harfine çevrilerek aktarılmıştır. Çevirilerde hata payı yapay zekaya... more

Bu çalışma, yalnızca Osmanlı Arşivi'nde yer alan belgelerden birebir çeviri yoluyla hazırlanmıştır. Yoruma yer verilmemiş, her kayıt deftere yazıldığı haliyle ve harfi harfine çevrilerek aktarılmıştır. Çevirilerde hata payı yapay zekaya (ChatGPT) aittir. ---GİRİŞ Evlad-ı Fatihan, Osmanlı İmparatorluğu döneminde Rumeli'nin fethi sırasında ve sonrasında bölgeye yerleştirilen asker kökenli Müslüman-Türk ailelerinin soyundan gelenleri ifade eden bir tabirdir. Bu askerî zümre zamanla çeşitli vergi muafiyetleri ve statülerle tanımlanmış, belli köylerde yoğunlaştırılmıştır. 1697 tarihli Evlad-ı Fatihan defteri ve devamında gelen 1720 yılı müdevver defterleri bu statünün en net takip edilebildiği kaynaklardır. ---1697 TARİHLİ EVLAD-I FATİHAN DEFTERİ Belge künyesi: Osmanlı Arşivi, KK.d. 2782 Aşağıda, 1697 tarihli defterde geçen Evlad-ı Fatihan köylerinin tamamı ve her köydeki Evlad-ı Fatihan hane sayıları sırasıyla verilmiştir. Osmanlıca aslı ve Türkçesiyle sunulmuştur. 1. Karye-i İslimya -9 hane 2. Karye-i Karacaova -7 hane

2025, Jósa András Múzeum Évkönyve 41.

The Territorial Extent of the Ottoman Occupation and the Role of Szabolcs County in the 16th–17th Centuries The study of the territorial expansion of the Ottoman occupation, the assessment of double-taxation areas, and the exploration of... more

2025

Osmanlı düşüncesinin ürettiği en etkili literatürlerden biri olan mukaddimât-ı erbaʿanın telif sebeplerindeki değişimi izlemek üzere kaleme aldığımız bu tebliğde haşiyeler iki grup olarak tasniflenmiştir. İlk grubu Fatih dönemi haşiyeleri... more

Osmanlı düşüncesinin ürettiği en etkili literatürlerden biri olan mukaddimât-ı erbaʿanın telif sebeplerindeki değişimi izlemek üzere kaleme aldığımız bu tebliğde haşiyeler iki grup olarak tasniflenmiştir. İlk grubu Fatih dönemi haşiyeleri oluştururken ikinci grup 18. yüzyılda kaleme alınan haşiyelerden oluşmaktadır. Fatih döneminde kaleme alınan haşiyelerde sebeb-i telifte siyasal iradenin talebinin öne çıktığı anlaşılmaktadır. Nitekim Kâtib Çelebi’nin (ö. 1067/1657) ve haşiye müelliflerinin aktardığına göre Fatih Sultan Mehmed, dönemin ulemasından mukaddimât-ı erbaʿaya haşiye yazmalarını istemiştir. Bunun üzerine Kestelî (ö. 901/1496), Molla Samsûnîzâde (ö. 891/1486), Hatibzâde (ö. 901/1496), Molla Alâeddin Arabî (ö. 901/1496) gibi önemli simalar haşiye kaleme almışlardır. Fatih Sultan Mehmed’in isteğiyle başlayan bu gelenek 15. yüzyılla sınırlı kalmamış; Siyâlkûtî (ö. 1067/1657), Kavukcîzâde (ö. 1133/1721), Büyük Hafız Efendi (ö. 1154/1741), Kazâbâdî (ö. 1163/1750), İsmail Konevî (ö. 1195/1781), Hafîd en-Nisârî (ö. 1188/1774) gibi isimler tarafından devam ettirilmiştir. Özellikle 18. yüzyıla gelindiğinde mukaddimât-ı erbaʿa haşiyelerinin telifinde ciddi bir artış gözlemlenmiştir. Zira bu dönemde yedi adet haşiye kaleme alınmıştır. 18. yüzyılda kaleme alınan mukaddimât-ı erbaʿa haşiyelerinin telif sebeplerinde “efâl-i ibâd” konusunda doğru olan yaklaşımın ortaya konulmasına yönelik çaba etkili olmuştur. Bu tebliğde, mukaddimât-ı erbaʿa muhaşşîlerinin, Mâtürîdîlerin özellikle Sadrüşşerîa’nın insan fiilleri konusundaki yaklaşımını “hakk” olarak değerlendirilip bir çözüm olarak sunduklarına işaret edilmiştir. Aynı yüzyılda ve benzer saiklerle telif edilen irâde-i cüz’iyye literatürünün mukaddimât-ı erbaʿa haşiyeleriyle irtibatına dikkat çekilmiştir. Buna göre 18. yüzyılda mukaddimât-ı erbaʿaya olan ilginin artmasında Mâtürîdîlik vurgusu ve dönemde etkin olan irâde-i cüz’iyye tartışmaları önemli bir rol oynamıştır. Bu tebliğin amacı, 15. yüzyılda Fatih Sultan Mehmed’in emriyle kaleme alınan haşiyelerin sebeb-i telifinde siyasal talebin; 18. yüzyılda kaleme alınan haşiyelerde ise insan fiilleri konusunda “hak” olan görüşün tespitine yönelik ilmi sebebin öne çıktığını göstermektedir.

2025, The Journal of Academic Social Science (ASOS)

Bu çalışmada, Bogdan G. Popescu’nun yazarı olduğu İmparatorluk Sınır Bölgeleri: Habsburg Askeri Sınırının Kurumları ve Mirasları adlı kitabın tanıtılması amaçlanmıştır. İncelenen eserin ilk ve tek baskısı, 2024 yılında yapılmış olup 317... more

Bu çalışmada, Bogdan G. Popescu’nun yazarı olduğu İmparatorluk Sınır Bölgeleri: Habsburg Askeri Sınırının Kurumları ve Mirasları adlı kitabın tanıtılması amaçlanmıştır. İncelenen eserin ilk ve tek baskısı, 2024 yılında yapılmış olup 317 sayfadan oluşmaktadır. Kitap, Ekler ve Bibliyografya kısımları hariç, yedi bölümden oluşmaktadır. Kitabın dili İngilizcedir. Kitapta sırasıyla, “1. Tarihsel Devletler, Emperyalizm ve Kalkınma”, “2. Emperyalizm ve Çıkarcı Kurumlar: Teorik Bir Çerçeve”, “3. Habsburg Askeri Sınırı”, “4. Askeri Sömürgecilik ve Ekonomik Kalkınma”, “5. Sömürge Kurumları ve Sosyal Normlar”, “6. Kalıcı Miraslar – Siyasi Tutumlar ve Sosyal Sermaye” ve “7. Habsburgların Ötesinde” başlıklı bölümler yer almaktadır. Her bölüm, öznelerine göre alt başlıklara ayrılmış olup konular detaylı bir açıklama ve akademik bir anlatım içermektedir. Sonuç olarak eserin, yazarın ele aldığı konular hakkında temel bilgi sahibi olan üniversite öğrencileri, araştırmacılar ve akademisyenler için uygun olduğu düşünülmektedir.

2025, Sathyadhara Fortnightly

2025

Each copy of any part of a JSTOR transmission must contain the same copyright notice that appears on the screen or printed page of such transmission. JSTOR is a not-for-profit service that helps scholars, researchers, and students... more

Each copy of any part of a JSTOR transmission must contain the same copyright notice that appears on the screen or printed page of such transmission. JSTOR is a not-for-profit service that helps scholars, researchers, and students discover, use, and build upon a wide range of content in a trusted digital archive. We use information technology and tools to increase productivity and facilitate new forms of scholarship. For more information about JSTOR, please contact

2025, Workshop on "Translation and Multilingualism in Mongol and Post-Mongol Eurasia"

Our upcoming workshop, Translation and Multilingualism in Mongol and Post-Mongol Eurasia, co-organised with NoMansLand (IFI – ÖAW), will take place at the University of Münster, Germany, on 4–6 June 2025.

2025, FİLİSTİN ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ÖZEL SAYI: Kudüs'te İmparatorluk Politikaları: Osmanlı ve İngiliz İdaresinde Kudüs'te Toplum ve Siyaset

Bu çalışma, 1871-1948 yılları arasında Kudüs’teki mekânsal dönüşümü, Osmanlı ve İngiliz şehircilik politikaları bağlamında ele almakta, bu politikaların kentin tarihsel dokusu ve toplumsal yapısı üzerindeki etkilerini sorgulamaktadır.... more

2025

MEHMED TEVFİK'İN İKİ GELİN ODASI ROMANINDA CARİYE TİPOLOJİLERİ Özet Tarihî süreç içerisinde eski çağ ve milletlere kadar uzanan kölelik ve cariyelik, Osmanlının toplumsal hayatında önemli bir konumda bulunur. Varlığı yirminci yüzyıla... more

MEHMED TEVFİK'İN İKİ GELİN ODASI ROMANINDA CARİYE TİPOLOJİLERİ Özet Tarihî süreç içerisinde eski çağ ve milletlere kadar uzanan kölelik ve cariyelik, Osmanlının toplumsal hayatında önemli bir konumda bulunur. Varlığı yirminci yüzyıla kadar süren cariyeliğin edebî metinlerde geniş bir perspektifle yer alması Tanzimat Dönemi'nde ortaya çıkar. Dönem sanatçılarının özel hayatlarında daha çok anneleri aracılığıyla tanıştıkları cariyelik, aynı zamanda hürriyet teması etrafında değindikleri bir müessesedir. Yaşadığı dönem (1843-1893) itibarıyla Mehmed Tevfik de Tanzimat Dönemi içerisinde yer alan sanatçılardan biridir. 1301 (1883/1884) yılında yayımladığı İki Gelin Odası, dönemin Osmanlı toplumunun örf, âdet ve geleneklerine ışık tutması kadar cariyeliği ele almasıyla öne çıkar. Bu bağlamda eserde öne çıkan kadın karakterlerin cariye veya cariye kökenli oluşları dikkat çekicidir. Romanın esas kısmını oluşturan ikinci hikâyede çatışma unsuru cariyeler üzerinden sağlanır. Cevriye, Mihridil, Canfeda ve Kethüda Kadın eserde daha fazla durulan cariyelerdir. Mihridil kurban cariye; Cevriye ve yardımcısı Canfeda şeytan cariye; Kevser ve Kethüda Kadın ise kendi hâlinde yaşayan cariyeler olarak romanda cariye tipolojisini oluştururlar.

2025

On 4-6 June 2025, the workshop TRANSLATION AND MULTILINGUALISM IN MONGOL AND POST-MONGOL EURASIA, co-organised with NoMansLand (IFI - ÖAW), will take place at the University of Münster, Germany. The workshop investigates the intricacies... more

On 4-6 June 2025, the workshop TRANSLATION AND MULTILINGUALISM IN MONGOL AND POST-MONGOL EURASIA, co-organised with NoMansLand (IFI - ÖAW), will take place at the University of Münster, Germany. The workshop investigates the intricacies of translation and multilingualism in Mongol and post-Mongol Eurasia from the thirteenth to seventeenth centuries, analysing how texts, concepts, and knowledge traversed linguistic and cultural divides, as well as identifying the mechanisms that enabled effective communication and comprehension within a multilingual sphere. Viewing translation as an embodiment of knowledge transmission, it delves deeper into the subject of translation as a notion, procedure, and outcome, debating who transferred knowledge, when, and in what settings.

2025, Harp Tarihi Dergisi

Osmanlı Devleti’nin 16. yüzyılın ilk çeyreğinde, Mısır ve Suriye’nin fethi sonrasında Doğu Akdeniz’i çevreleyen bölgede yayılmaya başlaması, bu hâkimiyet sahası içerisinde kalan ve muhasımın ileri deniz karakolu durumunda bulunan... more

Osmanlı Devleti’nin 16. yüzyılın ilk çeyreğinde, Mısır ve Suriye’nin fethi sonrasında Doğu Akdeniz’i çevreleyen bölgede yayılmaya başlaması, bu hâkimiyet sahası içerisinde kalan ve muhasımın ileri deniz karakolu durumunda bulunan Kıbrıs’ın fethini; askerî, ekonomik, siyasî ve coğrafî bir zorunluluğa dönüştürmüştü. Zira bu bölgede kurulan egemenliğin istikrarı ve devamı Doğu Akdeniz’de deniz kontrolünün tesis edilmesine bağlıydı. Bu kontrolün sağlanması Akdeniz’in üçüncü, Doğu Akdeniz’in ise bu en büyük adası olan
Kıbrıs’ın hâkimiyet altına alınmasıyla mümkündü. Bu maksatla 1570 yılında ada üzerine düzenlenen sefer 1571 yılında başarıyla neticelenmiş, Kıbrıs 1571 yılında fethedilerek Osmanlı egemenliğine girmiştir.
Osmanlı Devleti açısından stratejik bir öneme sahip olan Kıbrıs adasına sefer düzenlenmesi kararı alındıktan sonra, kara ve deniz unsurlarının sefer hazırlıkları başlamıştır. Bu hazırlıkların başarılı bir neticeyle sonuçlanması günümüz modern askerî terminolojisinde amfibi harekât olarak adlandırılan, çıkarma harekâtının başarılı bir şekilde icrasına bağlıydı. Zira başarılı bir çıkarma yapılarak kıyı başının tutulabilmesi ve muharip birliklerin karaya çıkarılmasıyla daha sonra yapılacak olan kara harekâtı gerçekleştirilebilirdi. Bu sebeple askerî açıdan bir adanın fethinin ilk aşamasını, başarılı bir çıkarmanın gerçekleştirilmesi oluşturmaktaydı. Bu anlamda Kıbrıs seferinde, çıkarmayı gerçekleştirecek olan Osmanlı donanmasının İstanbul’dan demir alması sonrasında amfibi harekâtın yükleme noktasına seyri, yükleme noktasından bindirmenin yapılarak Kıbrıs’ın güneyine çıkarmanın gerçekleştirilmesi, kıyı başının tutulması sırasında yaşanan ilk çatışmalara dair bilgi temin edilmesini sağlayan arşiv belgeleri, kronikler ve muhtelif çalışmalar bulunmaktadır. Bu çalışmada kavramsal ve analitik açıdan daha ziyade Kıbrıs seferinin ilk çıkarma safhası sürecine değinilerek, harbin başarısı için oldukça mühim olan amfibi harekâtın icrası, çıkarma sonrasında yaşanan ilk çatışmalar, Kıbrıs adasına köprü başı tutularak düşman bölgesine çıkarmanın gerçekleştirilmesi, böylece muhasara birliklerinin harbe hazır hale gelmesi gibi gelişmeler üzerinde durulacaktır.
*****
The Ottoman Empire expanded its influence in the Eastern Mediterranean region in the early 16th century. After conquering Egypt and Syria, it became strategically, economically, politically, and geographically essential for the Ottomans to conquer Cyprus, which had been an important maritime outpost for their enemies because the stability and continuation of the sovereignty established in this region depended on establishing maritime control in the Eastern Mediterranean. Achieving this control was possible by dominating Cyprus, the third-largest island of the Mediterranean and the largest island of the Eastern Mediterranean. For this purpose, the Ottoman Empire organized an expedition on the island in 1570, concluding it successfully in 1571. Thus, Cyprus was conquered in 1571 and came under Ottoman rule. After the decision was made to organize an expedition to the island of Cyprus, which had a strategic importance for the Ottoman Empire, preparations for the expedition of land and sea elements began. The success of these preparations depended on the successful execution of the landing operation, known in modern military terminology as an amphibious operation. The subsequent land operation hinged on a successful landing, establishing a beachhead, and deploying combat troops on the island. In this sense, the first stage of the military conquest of an island was the realization of a successful landing. In this sense, there are essential archival documents, chronicles, and various studies that provide us with information about the Ottoman Navy's navigation of the amphibious operation to the loading point, the landing operation to the south of Cyprus after the boarding from the loading point, and the first clashes during the holding of the shore head. Rather than conceptual and analytical analysis, this study examines the first landing phase of the Cyprus expedition and focuses on the developments such as the execution of the amphibious operation, which was crucial for the success of the expedition, the first clashes after the landing, the establishment of the bridgehead on the island of Cyprus, and the landing in the enemy area, thus making the siege troops ready for war.

2025

Kıbrıs, XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı Devleti’nin Doğu Akdeniz’de deniz egemenliği tesis etmesinde hayati bir rol oynamıştır. Osmanlı Devleti ile Venedik arasındaki önemli siyasi ihtilafların kaynaklarından birisini... more

Kıbrıs, XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı Devleti’nin Doğu Akdeniz’de deniz egemenliği tesis etmesinde hayati bir rol oynamıştır. Osmanlı Devleti ile Venedik arasındaki önemli siyasi ihtilafların kaynaklarından birisini oluşturan bu ada, Doğu Akdeniz’in ortasında merkezi bir konumda bulunması sebebiyle bölgedeki askerî ve ticari faaliyetleri doğrudan veya dolaylı etkilemekteydi. Ada çevresinde bulunan Doğu Akdeniz topraklarının, XVI. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren Osmanlı egemenliğine girmiş olması, bu toprakların ortasında Hristiyan dünyasının ileri bir deniz üssü durumunda bulunan Kıbrıs Adası’nın fethini coğrafi, askerî, siyasi ve ekonomik açıdan bir zaruret hâline getirmiştir. Bu zaruret hâlinin bertaraf edilmesi için 1570 yılında başlatılan Kıbrıs seferi, kara ve deniz unsurlarının müşterek olarak gerçekleştirdikleri modern askerî terminolojideki karşılığı ile başarılı bir amfibi harekâttı. Osmanlı ordusunun adaya çıkarma yapmasını müteakip başlayan kara savaşları safhasında, askerî devrimin yeni kale tipi olan trace italienne tarzının ilk örnekleri arasında yer alan Lefkoşa Kalesi ve yeni savunma sistemi esaslarına göre tahkim edilen müstahkem Magosa Kalesi’nin fethi için zorlu bir mücadele verilmiştir. Osmanlı Devleti’nin XVI. yüzyılda gerçekleştirdiği en uzun süreli kuşatmalardan biri olan Kıbrıs seferi, izlenen başarılı askerî strateji ve taktikler neticesinde bir yılı aşkın kuşatma sürecinden sonra başarıyla sonuçlanmış, Kıbrıs Adası 1571 yılında tamamen fethedilmiştir. Bu çalışmada, Kıbrıs seferinin süreçleri esas alınarak sefer öncesi siyasi durum, seferin organizasyonu ve hazırlıkları, adaya çıkarma harekâtının icrası, kara savaşları ve kale muhasaralarının safhaları üzerinde durularak, Kıbrıs’ın fethinin nasıl gerçekleştiği izah edilmeye çalışılmıştır.
********
Cyprus played a critical role in establishing maritime sovereignty of the Ottoman Empire in the Eastern Mediterranean since the second half of the 16th century. This island, which constituted one of the important political issues between the Ottoman Empire and Venice, directly or indirectly affected the military and commercial activities in the region due to its central location in the middle of the Eastern Mediterranean. The fact that the Eastern Mediterranean lands around the island came under Ottoman rule in the first quarter of the 16th century made Cyprus an advanced naval base of the Christian world in the middle of these lands. This situation made the conquest of the island of Cyprus a necessity in terms of geography, military, political and economic aspects. The Cyprus expedition, which was launched in 1570 to eliminate this necessity, was a successful amphibious operation in modern military terminology, carried out jointly by land and sea elements. In the phase of land wars that started after the Ottoman army landed on the island, a tough struggle was fought for the conquest of Nicosia and Famagusta castles, which are among the first examples of the trace italienne style, which emerged as the new castle type of the military revolution. The Cyprus campaign, one of the longest sieges carried out by the Ottoman Empire in the 16th century, ended successfully as a result of the successful military strategy and tactics followed during the siege period of more than a year. The island of Cyprus was completely conquered in 1571. In this study, based on the processes of the Cyprus expedition, the political situation before the expedition, the organization and preparations of the expedition are focused on. Then, it was tried to explain how the Ottoman navy carried out the landing operation on the island, the land wars after the landing and the phases of the castle sieges, and how the conquest of Cyprus took place.

2025

A mohácsi csata centrumának pontos helye mind a mai napig vita tárgya. A kutatók álláspontja két helyszín körül koncentrálódik: a többségi vélemény szerint II. Lajos serege a síkság nyugati felén a Majs-Nagynyárádi dombsor előterében... more

A mohácsi csata centrumának pontos helye mind a mai napig vita tárgya. A kutatók álláspontja két helyszín körül koncentrálódik: a többségi vélemény szerint II. Lajos serege a síkság nyugati felén a Majs-Nagynyárádi dombsor előterében állt fel, és a csata az egykori Nagymajs falu térségében zajlott. Ezzel szemben más kutatók – köztük e tanulmány szerzője – a síkság keleti oldalán, a Törökdomb környezetében valószínűsítik a hadrendet, az ütközet centrumát pedig a középkori Földvár falu északnyugati régiójában helyezik el. A két elméletet földrajzilag a Borza patak választja el egymástól, tudományos szempontból pedig az, hogy a régészeti leletek vagy a történeti források elsődlegességét fogadjuk el meghatározónak. A jelenleg domináns kutatási paradigma elsősorban a régészeti megközelítésre támaszkodik, mivel a Majsnál feltárt nagy számú hadileletet sokan önmagában perdöntő bizonyítéknak tekintik. Ez azonban félrevezető lehet, hisz miközben a történeti források bizonytalanságait gyakran túlértékelik, a régészeti adatok látszólagos objektivitása elfedi azok saját korlátait, például az értelmezésük szubjektív voltát vagy a leletkörnyezet esetleges torzulásait. Ez oknál fogva jelen tanulmány két újszerű megközelítést vet fel a csata helyszínének meghatározásához. Egyrészről rámutat a majsi csatatér koncepció legfontosabb fundamentumát jelentő régészeti leletek értékelésének módszertani problémáira, másrészről annak szükségszerűsége mellett érvel, hogy a csatatér lokalizációja nem végezhető el a helyszín kijelölésében egykor elsődleges szerepet játszó harcászati szempontok figyelembevétele nélkül. Mindeközben a kutatás olyan részletkérdésekre is választ keres, hogy a csata idején átjárható volt-e a Borza déli irányból? A történeti adatokból rekonstruálható-e a Duna egykori vízállása? A 20. századi meterológiai adatok alapján van-e korreláció Mohács és Eszék csapadékviszonyai között? Milyen dokumentálható terepakadályokkal kell számolni a síkságot övező tereplépcsőn Majs és Nyárád között? A csata napján milyen irányból és milyen módon vonult fel az oszmán hadsereg a csata napján?
Jelen dolgozat a majsi csatarekonstrukciót bemutató előadások és tanulmányok inspirációjára született, de tudatosan nem azokra reflektál, sokkal inkább a „Majs kontra Sátorhely”, illetve „régészet versus histográfia” kordinátarendszerben igyekszik értékelni a mohácsi csata lokalizációjához rendelkezésre álló adatokat. A majsi helyszín mellett érvelő kutatókat tisztelem, és nagyra becsülöm az általuk csatatérkutatásba fektetett hatalmas munkát. Észrevételeimnek ezért szándékoltan nincs címzettje, bízva abban, hogy a tárgyilagos megközelítés elősegíti felvetéseim nyitott és elfogulatlan mérlegelését, és nem csupán reflexszerű elutasításra késztet.

2025, Radovi - Zavod za hrvatsku povijest

Barletta tra la fine del Medioevo e la prima Età moderna è stata uno dei principali centri portuali nel Regno di Napoli e una delle maggiori città della regione pugliese. Importante snodo per l'esportazione dei cereali provenienti dal... more

2025, Universal Journal of History and Culture

The Levantines arose as a culturally hybrid community that straddled the boundaries between East and West. Seen by neither Ottoman society nor Europeans as belonging to a distinct group in a strict sense, they constructed an identity that... more

The Levantines arose as a culturally hybrid community that straddled the boundaries between East and West. Seen by neither Ottoman society nor Europeans as belonging to a distinct group in a strict sense, they constructed an identity that was continually negotiated within the contexts of politics, economics, and culture. While the emergence of Levantine communities has been historically contested, the Levantine identity became more distinct, especially in the nineteenth century, and was described by Western travelers as "neither European nor Ottoman. This article examines the identity construction of Levantines living residing in the port cities of the Ottoman Empire, particularly in Izmir and Istanbul, in during the nineteenth century, and how they were positioned perceived as the "other" by British travelers. It emphasizes that Levantines in the Ottoman Empire were caught between their Western and Eastern identities, leading to their marginalization in both worlds. Seeking to redefine Levantine communities through the lens of British travelers and to reveal how Western perceptions shaped these communities, this study discusses how and in what ways Levantines were marginalized in the eyes of Westerners and how they were considered estranged from their Western identity.

2025, DergiPark (Istanbul University)

İSLÂM BİLİM TARİHİ İÇİNDE astronomi çalışmalarının önemli bir yeri vardır. İslâm'ın ilk devirlerinden beri astronomi sahasında yapılan çalışmalar, zamanla ilerlemiş, daha önceki medeniyetlerin çalışmaları da ilave edilerek özellikle... more

İSLÂM BİLİM TARİHİ İÇİNDE astronomi çalışmalarının önemli bir yeri vardır. İslâm'ın ilk devirlerinden beri astronomi sahasında yapılan çalışmalar, zamanla ilerlemiş, daha önceki medeniyetlerin çalışmaları da ilave edilerek özellikle astronomi gözlemleri ile gezegen teorileri konularında büyük başarılar elde edilmiştir. Şam ve Bağdat gibi merkezlerde kurulan rasathanelerde pek çok astronom yetişmiş ve çok sayıda astronomi eseri kaleme alınmıştır. Meraga ve Semerkand gibi büyük rasathanelerde yapılan çalışmalarla İslâm astronomi bilimi zirveye ulaşmış ve her iki rasathane de kendi ekolünü oluşturmuştur. 1 Bu kurumlarda hazırlanan teorik astronomi eserleri ile zîçler; gerek İslâm dünyasında, gerekse bu dünyanın dışında kalan astronom, astrolog ve muvakkitler için temel rehber eserler olmuştur. İslâm astronomi geleneğini hem nazarî hem de amelî çerçevede devam ettiren Osmanlılar da Meraga ve Semerkand astronomi okullarını sürdüren bilim adamlarına sahip olmuşlardır. Osmanlılar bir yandan bu iki ekolün sürdürücüsü olan bilim adamlarını yetiştirirken, öte yandan da kendi ekollerini oluşturacak çalışmalara başlamışlardır. XV. asrın sonlarına doğru müneccimbaşılık adlı bir kurumla ülkedeki tüm astronomi çalışmalarını idare etmeyi hedefleyen Osmanlılar, muvakkithaneler vasıtasıyla memleketin her köşesinde bir tür astronomi faaliyetinin yapılmasını sağlamışlardır. XVI. yüzyılın son çeyreğinde İstanbul'da Takiyüddin Râsıd tarafından kurulan İstanbul Rasathanesi, Osmanlı astronomi geleneğinin oluşması için iyi bir fırsat olmasına rağmen aşağıda ifade edilecek çeşitli sebepler 411

2025, π. Φίλιππος Χαμαργιάς

Οἱ θρησκευτικοὶ πόλεμοι ἀνέκαθεν ὑπῆρξαν τὸ πρόσχημα ἐγκόσμιων διεκδικήσεων καὶ ἐπιδιώξεων. Ἡ κινητήριος δύναμη τῆς θρησκείας κινητοποιοῦσε τίς μᾶζες, οἱ ὁποῖες ἀγωνίζονταν γιὰ ἕνα δίκαιο καὶ ἱερὸ σκοπό, γιὰ ἕνα σκοπὸ ποὺ ἀξίζει νὰ... more

Οἱ θρησκευτικοὶ πόλεμοι ἀνέκαθεν ὑπῆρξαν τὸ πρόσχημα ἐγκόσμιων διεκδικήσεων καὶ ἐπιδιώξεων. Ἡ κινητήριος δύναμη τῆς θρησκείας κινητοποιοῦσε τίς μᾶζες, οἱ ὁποῖες ἀγωνίζονταν γιὰ ἕνα δίκαιο καὶ ἱερὸ σκοπό, γιὰ ἕνα σκοπὸ ποὺ ἀξίζει νὰ πεθάνεις, νὰ χάσεις τὴν οἰκογένειά σου, τὰ ὑπάρχοντά σου, ὁτιδήποτε σὲ συνδέει μὲ αὐτὸν τὸν κόσμο, μιὰ θυσία ὅμως ποὺ ὁπωσδήποτε θὰ ἀνταμειφθεῖ σὲ ἕναν ἄλλον, καλύτερο κόσμο. Τὸ αἴσθημα δικαίου ποὺ προσδίδει ἡ θρησκευτικὴ πίστη σὲ ὅλες τίς αἱμοβόρες ἀνθρώπινες διενέξεις, τὶς κάνει λιγότερο εὐτελεῖς καὶ ἀποτρόπαιες. Αὐτὸ ἦταν κάτι ποὺ ἀντιλήφθηκαν οἱ ἄνθρωποι ἀπὸ τὴν ἀρχὴ τῆς ἀνθρώπινης ἱστορίας. Ὁ στόχος τῶν ὀπαδῶν τοῦ Ἰσλάμ, ὡς ὀπαδῶν θρησκείας μὲ ἐπιθετικὸ χαρακτῆρα εἶναι πολιτικός, δηλαδὴ νὰ διαδώσουν τὶς ἀρχὲς τῆς θρησκείας τους στὰ πέρατα τῆς οἰκουμένης. Στὴν παροῦσα ἐργασία θὰ διερευνηθεῖ ἡ ἔννοια τοῦ τζιχάντ, τὸ ὁποῖο πέρα ἀπὸ τὸν ἱερὸ πόλεμο περιλαμβάνει ἕναν προσωπικὸ πνευματικὸ ἀγῶνα καὶ τὴ συμβολή του στὴν κοινωνικὴ βελτίωση καὶ ὀργάνωση. Παρουσιάζεται κυρίως μιὰ ἱστορικὴ ἀναδρομὴ ἀναφορικὰ μὲ τὴν ἠθικὴ τοῦ ἱεροῦ πολέμου ἔναντι τῶν ὑπολοίπων θρησκειῶν.

2025, The Library of Aḥmad Pasha al-Jazzār : Book Culture in Late Ottoman Palestine / edited by Said Aljoumani, Guy Burak and Konrad Hirschler.

This is an open access chapter distributed under the terms of the cc by-nc-nd 4.0 license. chapter 23 schlein lated to medicine in the section of works 'taken' (maʾkhūdha) from the library of al-Sayyid Yaḥyā Efendī b. al-Sayyid Muḥammad... more

This is an open access chapter distributed under the terms of the cc by-nc-nd 4.0 license. chapter 23 schlein lated to medicine in the section of works 'taken' (maʾkhūdha) from the library of al-Sayyid Yaḥyā Efendī b. al-Sayyid Muḥammad al-Ṭībī of Jaffa in 1218/1803, and two books 'taken' from the libraries of al-Shaykh ʿAlī al-Rashīdī and al-Shaykh Muḥammad Wakīlkharaj in 1216/1801.7 The medical section alone in al-Jazzār's library inventory, with a total of 1707 entries, constitutes 2.9 per cent of all the entries, and when we add these other eleven entries, this comes to 3.5 per cent of the total inventory. These percentages are very slightly above the medical compositions of two eighteenth-century Damascus libraries. Said Aljoumani has written about both Muḥammad Pasha al-ʿAẓm's (d. 1197/1783) collection and that of Mullā ʿUthmān al-Kurdī (fl. c. 1204/1789). Muḥammad Pasha al-ʿAẓm, the governor of Damascus, held a library collection with an inventory of 457 entries. Nine of those entries were listed under the heading of ṭibb, and one Prophetic medicine title was listed under ḥadīth, making the medically related composition of this library inventory 2.2 percent of the total inventory.8 Similarly, Aljoumani's work in tracing the books of Mullā ʿUthmān al-Kurdī's library in Damascus notes 479 titles, eleven of which are related to medicine, constituting 2.3 per cent of the collection thus far.9 Al-Jazzār governed in Sidon and Damascus in the latter half of the eighteenth century, and his decision to endow a waqf that included a library and add to that library a medical section that ultimately constituted at least 2.9 per cent of the entries in his inventory makes his library comparable to those of his regional, Ottoman counterparts.10 The Medical Titles: Known Texts Al-Jazzār was governor of Sidon district beginning in 1775, during which time he moved his capital to Acre where he established his library, thus, he had ample reason to look the part of his educated status, both to his peers and to those he governed.11 His collections in ḥadīth (189 entries), fiqh (more than 200), nawḥ (189), tawḥīd and taṣawwuf (well above 100), and history (148) speak to the importance and priority of these subjects.12 Yet, this library was not meant to serve solely the interests of al-Jazzār, at least outwardly. The opening paragraph of the inventory stipulates that the library was a part of the madrasa complex, endowed and intended for the public benefit.13 It is, therefore, possible that these works were amassed for the 7

2025

Bu tez, XVI. Yüzyıl’da Osmanlı İmparatorluğu’na uzun süre hizmet etmiş bir devlet adamı olan Kara Ahmed Paşa’nın yaşamını ve kariyerini incelemektedir. Kara Ahmed Paşa, siyasi-askeri bürokrasinin birçok basamağında Osmanlı... more

Bu tez, XVI. Yüzyıl’da Osmanlı İmparatorluğu’na uzun süre hizmet etmiş bir devlet
adamı olan Kara Ahmed Paşa’nın yaşamını ve kariyerini incelemektedir. Kara Ahmed Paşa,
siyasi-askeri bürokrasinin birçok basamağında Osmanlı İmparatorluğu’na hizmet
etmiş, Rüstem Paşa'nın azlinden sonra ise veziriazamlık makamına getirilmiştir. Bu görevi icra
ederken aniden azli ve idamı, Osmanlı tarihinin tartışmalı hususlarından biridir. Bu çalışmada
Kara Ahmed Paşa’nın siyasi kariyerinin aşamaları Kanuni Sultan Süleyman döneminin
gelişmeleri merkezinde değerlendirilecektir.

2025, Karadeniz İncelemeleri Dergisi

XVII. yüzyıl sonunda imzalanan 1699 Karlofça Antlaşması'nın ardından Osmanlı Devleti için önemli bir kazanç olan Prut Antlaşması bu özelliği sebebiyle dikkat çeken diplomatik bir hadisedir. Prut Savaşı neticesinde Osmanlı Devleti ile... more

XVII. yüzyıl sonunda imzalanan 1699 Karlofça Antlaşması'nın ardından Osmanlı Devleti için önemli bir kazanç olan Prut Antlaşması bu özelliği sebebiyle dikkat çeken diplomatik bir hadisedir. Prut Savaşı neticesinde Osmanlı Devleti ile sulh yapmak zorunda kalan I. Petro, Prut Antlaşması ile Osmanlıların Karadeniz'deki hakimiyeti açısından önemli bir mevki olan Azak Kalesi'ni Osmanlı Devleti'ne geri vermek zorunda kalmıştı. Bunun haricinde antlaşmada Lehistan'ı da ilgilendiren meseleler ele alınmıştı. Buna göre Lehistan'a tacizlerde bulunulmayacağı gibi Kırım ve Leh kralına tabi olan Kazaklara da müdahalede bulunulmaması akd olunmuştu. 1709 yılında İsveç ile Rusya arasındaki Poltova'da aldığı büyük hezimetten sonra Kazak Hatmanı Mazepa ile beraber Osmanlı Devleti'ne sığınan ve yaklaşık 5 yıl gibi uzun bir süre Osmanlı Devleti'nde kalması hasebiyle "Demirbaş" olarak tesmiye edilen İsveç kralı XII. Karl'ın ülkesine geri dönmesi hususu da Prut Antlaşması'nın maddelerinden biri olmuştu. İsveç Kralı buna göre Lehistan üzerinden ülkesine gideceğinden, dolaylı olarak Lehistan'ın da sorumluluğu bulunmaktaydı. Osmanlı lehine maddeler ihtiva eden Prut Antlaşması hükümlerinin Rus çarı I. Petro tarafından uygulanmaması Osmanlı-Rus ilişkilerinin seyrini değiştirdiği gibi Baltacı Mehmed Paşa'nın azline giden süreci de hızlandırmıştı. Bu çalışmanın konusunu orijinal nüshası Avusturya Ulusal Kütüphanesi El yazmaları ve Eski Baskılar Koleksiyonu'nda bulunan (Österreichische Nationalbibliothek, Sammlung von Handschriften und alten Drucken) Sadrazam Baltacı Mehmed Paşa'nın Lehistan'daki voyvoda ve beylere göndermiş olduğu mektup teşkil etmektedir. Prut Savaşı'nın ardından Rusya ile imzalanan antlaşmanın konu edildiği ve Osmanlı Devleti ile olan münasebetleri gereği Lehistan'ın yapmakla mükellef olduğu hususları içeren mektup değerlendirilecektir.