Fidel Castro Research Papers - Academia.edu (original) (raw)

"Amerika" gündelik ifadelerimizde her ne kadar Amerika Birleşik Devletleri anlamında kullanılsa da gerçekte büyük ve çok zengin tarihsel birikime ve kültürel çeşitliliğe sahip bir kıtanın adıdır. Bu büyük kıta coğrafi ve politik... more

"Amerika" gündelik ifadelerimizde her ne kadar Amerika Birleşik Devletleri anlamında kullanılsa da gerçekte büyük ve çok zengin tarihsel birikime ve kültürel çeşitliliğe sahip bir kıtanın adıdır. Bu büyük kıta coğrafi ve politik egemenliği açısından "Kuzey" ve "Güney" olarak ikiye bölünmüş durumdadır. Fakat bu coğrafi belirleme yetersiz kaldığından ABD'nin güneyindeki uluslar kendi kıtasal birliklerini ifade ederken "Latin Amerika" adını tercih etmektedirler. Bunun nedeni "Orta Amerika" denilen kuzey ve güney arasında kalan görece dar toprak parçasında yer alan Salvador, Guatemala, Nikaragua, Kosta Rika, Honduras, Panama'nın ve ayrıca kıtanın kuzeyinde yer alan ABD'yle sınırdaş Meksika'nın da hegemonik ilişkiler açısından Güney Amerika'ya dahil olmasıdır. Bilim çevrelerinde tarihsel açıdan İspanyol fethi içinde yer alan Arjantin, Uruguay, Peru, Bolivya, Şili, Ekvador, Kolombiya, Venezuela, Meksika, Küba, Nikaragua, Panama, Kosta Rika ve Karayipler'deki diğer adalar İspanyol Amerika'sı anlamında "HispanoAmérica" olarak adlandırılır. Eğer bunlara Portekiz işgalindeki Brezilya'yı da dahil edersek İber Amerika'sı denir.
Buradaki demografik yapı oldukça karmaşıktır. Fakat kaba biçimde üçe ayırabiliriz: İlki İspanyolların fetih sırasında karşılaştıkları yerleşik halklardır. İkinci olarak Asya ve Afrika'dan taşınanlarla Amerikan yerlileri ve İspanyolların tek tek ve birbirleri arasındaki melez karışımlardan doğan kültürel bileşimden bahsedebiliriz. Sonuncusu da güçlü bir Avrupa kültürel mirasına sahip ve büyük servete el koyan göçmen nüfustur. İspanyolca (ve tabii Portekizce) ise tarihsel, sosyal, kültürel, coğrafi anlamda bu sentezin rahmine yerleştirilen dili ifade eder. Kolomb Hindistan'a vardığını zannettiğinden burada karşılaştığı insanlara Hintler manasında "indios" demiştir. Avrupalılar yerli halkı medeniyetten yoksun buluyorlardı. Bu nedenle muhteşem bir mimarlık ve sanat örneği olan Cuzco, Tikal, Tenochtitlan gibi kentleri yıkıp yağmalayarak, insanlarını katlederek soykırım üzerine kendi "medeniyetlerini" kurdular. Bir gök bilimci ve denizci olan İtalyan Amerigo Vespucci, buranın yeni bir kıta olduğunu fark etti. 1502 tarihli bir mektubunda bu nedenle "Yeni Dünya" adını kullandı. Onu doğru biçimde konumlandırarak Avrupa'nın batısına ve Asya'nın doğusuna henüz tanımlanmamış bir toprak parçası gibi koydu. Bir Alman haritacı 1507'de Die Cosmographiae Introductio adlı kitabındaki yerküre haritasında, yeni kıtanın adını Vespucci'nin anısına "Amerika" olarak adlandırdı. "Latin Amerika" adı kıtasal çerçevede İspanyol ve Portekiz İmparatorluklarının fethettiği topraklarda yaşayan halkları anlatır. Son iki yüzyılda sınırları çizilen Latin Amerika Uluslarına fetihçiler yalnızca dillerini ve dinlerini değil bir devlet geleneği ve sömürgecilikten kalan problemleri miras bırakmışlardır. Uluslaşma sonrası emperyalizmin bölgeye yönelik politikalarının genel bir "Latin" perspektifi taşıması da bölgenin her yerinde benzer ekonomik ve politik problemlerin yaşanmasına neden olmuştur. Fetih öncesinden gelen kültürel ve coğrafi yakınlık, fetih ve uluslaşma sürecinde yeni ortak tarihsel koşullarda devam etmiştir. Latin Amerika 21. yüzyıla Türkiye gibi ekonomik ve politik krizle girmiş büyük halk ayaklanmalarına ev sahipliği yaptı. 1980'den bu yana bölgede denetimsiz ve engelsiz uygulanan neoliberal politikalar sosyoekonomik yapıyı paramparça etmişti. ABD'ci egemen ittifak iktidarını sürdüremez, köhnemiş yönetim aygıtı işlemez hale gelmişti. Böylece ulusal-Sol, kalkınmacı, sosyalist parti ve liderlerin iktidarı kaçınılmaz hale geldi.
Bu iktidarlar, asrın ilk on yılında varlıklarını sürdürmekle kalmadılar tek tek her ülkede sosyal refahı artırmakta daha önce ulaşılamayan sonuçlara eriştiler. Gelir dağılımının dengelenmesi, sosyal politikalarla halkın yaşam koşullarının belirgin biçimde düzeltilmesi, bütçe açıklarının makul seviyelere indirilmesi, ticaretin ve ekonominin istikrarlı biçimde sürdürülmesi konularında büyük başarılar elde ettiler. Latin uluslarının her birinde gerçekleşen bu gelişmeler kıtasal birliğin sağlanmasına da büyük katkıda bulundu. Kıtanın ABD'ye bağımlı eski örgütlenmelerinden uzaklaşılıp yeni ekonomik ve siyasal örgütlenmeler yaratıldı. Çok kısa bir sürede kıtada sadece sermayenin değil emeğin de serbest hareketi sağlandı. 600 milyona dayanan dinamik bir nüfusla güçlü bir ekonomi ve gelişen bir "pazar" potansiyeli taşıyan ve artık istikrarlı yönetimler çıkaran Latin Amerika 21. yüzyılda bölgesel bir güç olma yolunda ilerliyor. Dünyanın diğer tarafındaki uluslar artan biçimde kıtanın üyeleriyle işbirliği ve ortaklık yolları arıyor. Bu ilgi artışı kıtaya yönelik daha fazla bilgi akışı ihtiyacı doğuruyor. Zira ülkemizde her geçen gün daha fazla yayında Latin Amerika'ya değiniliyor. Ancak bu yayınların çoğu ister politik isterse ekonomik ya da kültürel amaçlarla olsun bir tür "pazarlama" mantığı taşıdığından yalan, yanıltıcı ve eksik bilgilerden oluşuyor. Latin Amerika konusunda ülkemizdeki bilgi kirliliği aşırı boyutlara varmış durumda. Bu kirlenmenin sorumlularının kaynakları ise genelde Kuzey Amerika ve Avrupa'daki yayınlar. Çok az bir kısmı doğrudan kıtadan besleniyor. Bunların içinde ise sağlıklı bir değerlendirme yapabilenlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Politik düzlemde demagojik ve spekülatif değerler, popüler düzlemde "Chávez'ci çılgınlıklar" ya da "Marcos'un karizması" üzerinden kurulan irrasyonel bir Latin Amerika'yla karşı karşıyayız. Kıtanın gerçek değer ve devrimci üretimleri bu bilgi kirliliği içinde kaybolup gidiyor. "Yalnızca gelecekten emin olabiliriz; geçmiş sürekli değişmekte" sözünü doğrularcasına tarih üzerine söylenen her şey bugünün pratiğinde sınanıyor. Buradan bakınca tarih, hiç de "ölüyü sorgulamaya" benzemiyor. Çünkü "pratik", tarihçinin sorduğu sorulara göre şekillenmiyor. O, binyıllara dayanan tecrübelerden besleniyor ve kendi yolunu açıyor. Latin Amerika'nın Devrimci Tarihi yalnızca bir arşiv ve kütüphane çalışması değildir. Yıllara ve kıtaya yayılan kişisel tecrübenin "pratik" sonucudur. O tecrübe ki Mapuche'lerin ya da İnka'ların acılı tarihini kitaplardan okuyup "üzüntüyü" okurla paylaşmaktan öteye, onları tanıma ve tarihlerini anlama fırsatını sağlamıştır. Bu manada çalışmanın "duyarlılığı" kıtaya yakılan ağıtlarda ya da yerli kültürüne düzülen övgüde değil, kıtanın ve halkların kaderinin nasıl değişebileceği noktasındadır. Yalnızca Türkiye'de değil Batı'da da Latin Amerika üzerine bütünsel çalışmalar bulmak zor. Araştırmalarım sırasında, fetihten günümüze tüm sosyal ve politik gelişmelerin toplandığı bir eserle karşılaşmadım. Yayınların büyük kısmı popüler karakterleri ve belli tarihsel kesitleri içeriyor. Üstelik tüm bu eserler, sömürgeciliğe övgü ya da yergiden ibaret olan, aynı temel Batılı tezleri tekrar ediyor. Oysa ne Latin Amerikalılar ne de diğer halklar kendini zamana uyduran bu sömürgeci tezlere muhtaç değil. Elinizdeki bu çalışma yalnızca Latin Amerika tarihine kıtadan bakmakla yetinmiyor, aynı zamanda Latin Amerika'ya özgü olan tecrübe ve kavramları Türkçeleştiriyor. Zira tarihsel tecrübeler dil gibidir: Kendi topraklarının tarihini bilmeyen biri için başka milletlerin tarihini de kavramak pek olası değildir. Latin Amerika'nın Devrimci Tarihi kendi tarihini yapmak için mücadele edenlerin 500 yıllık kavgasını anlatıyor. Bu kitap kendi tarihinin yapıcısı, tanığı ve "kurbanı" olanların eseridir. Bağımsızlık kavgası verenlere adanmıştır.
Özgür Uyanık Buenos Aires, Ağustos 2013-Ekim 2014