Modern Türk Şiiri Research Papers (original) (raw)

Sen kendini mescitte ibrik mi sanıyorsun… Atalar sözü Doğrusu, yazımın başlığı beni de tatmin etmiş değil… 1990'lı yıllar içinde İslami bir duyarlıkla şiire başlayan gençlerin bilhassa şu son on yılda, türlü şekillerle içine düştükleri... more

Sen kendini mescitte ibrik mi sanıyorsun… Atalar sözü Doğrusu, yazımın başlığı beni de tatmin etmiş değil… 1990'lı yıllar içinde İslami bir duyarlıkla şiire başlayan gençlerin bilhassa şu son on yılda, türlü şekillerle içine düştükleri popülist batağı anlatmaya çalışırken, bunun, sonradan gelen kuşak için kritik bir tercih olduğunu bir başlıkla, tek seferde vurgulamak hayli güç. Bugün Müslüman duyarlıkla şiir yazanların önünde kolaycı, pragmatist, popülist tercihlerden ötürü oluşmuş, üçü de derece derece kitsch üreten üç vasat var. Şiir, edebiyat, düşünce ortamında bu vasatlar, bir avamileşmeye, bayağılığa neden oluyor. Bu tür durumları, Müslümanlara kondurmak benim asla istemeyeceğim bir şey. Ne yazık ki on yıldan fazla bir zamandır bir vakıa var karşımızda. Bunu doğru ifade etmek gerek ki hiç değilse zihni dosdoğru işleyenler meramımızı, niyetimizi doğru anlayabilsin. Vasatın içindekilere karşı zayıf bir umut duyuyorum. Kendileri öyle var ettikleri için içine doğdukları düzeyi terk etmeleri zor. Bu yüzden onları değil de geriden gelenleri düşünerek söylüyorum ne söylüyorsam. Evet, yazımın başlığı beni tatmin etmiyor… Çünkü zaten tatmin olma imkânı olmayan bir vasatı reddetmek adına konuşuyorum. İslamcı, İslamcılık gibi terimler Batı üzerinden Türkiye'yi, dahası tüm Müslümanları kasıtlı bir ayrıştırmaya, bölerek okumaya, anlama çalışmanın türlü sakatlarıyla, dahası hileleriyle dolu. Üstelik çıkış kaynağı itibariyle de buralı olmayan bir hareket olarak İslamcılık, manipüle edilmeye müsait bir vasatın da adı. Bunlar konumuz dışı şu an… Ayrıca kendisi açıkça İslam'dan çıktığını deklare etmedikçe bu topraklarda nefes alan her insan teki tasnife gelmeyecek denli birbirine raptolmuştur. Onun Marksist ya da liberal olması onda mündemiç pathos'u yok edemediği gibi ethos'a ilişkin endişelerini de izale edemez. Hatta bu nevi şeyler onu, belki kendine rağmen yedmeye devam eder. Böyleleri çoktur. Zamanlarının Müslümanlarına ait hayat algısı onları celbedememiştir. İslam'ın adalet düşüncesine vurulan nice benlik kendini sosyalist bulmuştur. Düşünce özgürlüğüne vurulan nicesiyse-eğer hedonistleşmediyse-anarşist de olsa İslami ideallerin yakınlarında dolaşır durur. Tanıdığımız kimi anarşistlerdeki derin etik endişeler ve bilhassa yadsıma gücü, bir Müslümandakinden uzak değildir. Bu bakımdan burada ele alacağım 'hastalık', başlık böyle diye sadece belli bir büyük gruba ait değildir. " Müslümanların kritik tercihi " derken, bugünün Türkiye'sinden iktidarda olan bir partiyi de hesaba katmıyorum. Zira siyaset ve ticaret 'hastalığımız'ın kaynağı oldu geçmişten bugüne. Siyasiler ve tacirler insan tercihlerinde kasıtlı şekilde 'hastalığımız'la malul olanı arayıp bulurlar. Bulmazsalar da yaratırlar… Oysa klasik dönem siyasetimizin insan tercihi, en son Cevdet Paşa örneğinde görüleceği gibi, bunun tam aksiydi. Muamma gibi konuştuğumun farkındayım. Mesele beni çağırmadan da ben ona varamayacağıma göre, biraz daha meselemizin dolaylarında dolaşmamız gerekecek. Aslında şu dediklerim bile bizim 'hastalığımız'ın bir semptomundan başkası değil. Bizler, bugün Türkiye'de yaşayanlar, her şeyin en hafifletilmiş olanına talip olmayı sever oluyoruz. Bilmem farkında mısınız ama artık üç beş sayfadan fazla yazıları kimseler okumuyor. Üniversite yıllarımda Türkiye Günlüğü dergisinin dopdolu sayfalarını dört gözle beklerdik. Şimdi bakın aylık, iki aylık çıkan düşünce, edebiyat dergilerine koca koca başlıklar ama yazılar bomboş. Şimdi bu boş yazıları kaleme alanların kabzettiği bir düşünce irtifasında düşünüp yazıyoruz. 1990'lı yıllarda Türkiye'de Atatürkçü sol olarak adlandırılanlar, rahmetli Ahmet Taner Kışlalı okurdu. Şimdi Yılmaz Özdil'in peşine takılıp anlama engelli haber bültenlerinde eğleşiyorlar. Bir yerde daha söyledim; bu, tam bir yere çakılmadır. Öyle görünüyor ki Türkiye'nin yegâne enerjisine sahip Müslüman duyarlıklı gençlerde de bu yere çakılma günleri yaklaşıyor. 1. Popüler Politik Vasat Nedir bu yaklaşan?.. Müslüman bir duyarlık taşımasam, İslam'ı bu topraklar için tarihsel bir vaka olarak görsem de bahsettiğim bu durumdan endişe duyardım. Ben bu endişeyi 1960'lı yılların ikinci yarısından başlayarak ülkemizde gelişen sosyalist duyarlık için bir üzüntü olarak duymuşumdur hep. O yılların yürekli, yetenekli gençleri, kapıldıkları heyecanlardan ötürü Rusya'nın, sosyalizm üzerinden yürüttüğü, bugün çok açık olan, mistifikasyonu bir türlü göremediler. O yılların şairlerini toplumcu gerçekçiliğin popülizmi kabzetti. Kemal Özer, bunun nefis bir örneğidir. 1959 tarihini taşıyan ilk kitabı Gül Yordamı'ndaki şiirleriyle sonrakiler ile şiirsel kaliteler bakımından kıyas edemeyiz. İşçi eylemleri başta olmak üzere, gündelik politik olgulara gösterilen ilginin niteliği, 1960 ve özellikle de 1970 yıllar boyunca sosyalist duyarlıkla şiire yaklaşan şairleri birbirine benzetmiştir. Popülist ('popülist' kelimesini burada halkçı manasında kullanıyorum) yönelimler, sosyalizmin doğasında olabilir ancak bunun estetik dilini bulma çabası yakışırdı şaire. Ne yazık ki bunun yerine kolaycılık seçilmiş ve birbirine benzeyen onca şair çıkmıştır ortaya. Yakınlarınızdaki bir sahaf dükkânının şiir rafında, eni dar ve uzunca boylu, kırmızı ve beyaz renklerle kapaklanmış Yazko şairlerine bir göz atın… Durukluğu, tutukluğu göreceksiniz. Şimdi bunun bir benzerini Müslüman duyarlıkla şiire yaklaşan 1990 Kuşağı şairlerinde görmek mümkün. Yapılan şundan ibaret: 2000'lerden bugüne zenginleşerek yozlaşan Müslümanların gündelik hayatlarından aksayan yanları, gene günün çağa uygun vokabüleriyle güya eleştirmek. Böylelikle de kendini onların yavan, bayağı