Woman Studies Research Papers - Academia.edu (original) (raw)

2025, İnönü Üniversitesi Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi

Öz Cahide Birgül (Sesveren) (1956-2009), kaleme aldığı tiyatro ve romanlarla Türk edebiyatı tarihi içinde tanınırlık kazanır. Yaklaşık yirmi tiyatro eseri ve dört romanıyla çeşitli ödüllere layık görülen Birgül, bunların yanında deneme, söyleşi, derleme, günlük gibi farklı türlerde de eserler verir. Modernist sanat anlayışı etrafında kaleme aldığı çoğu romanında insanın iç dünyasına yönelerek psikolojik tahliller üzerinden özgün tipler yaratmayı başarır. Döneminin genel kabullerine karşıt bir tavır benimseyerek ele aldığı eşcinsellik, ataerkil toplum eleştirisi, çekirdek aile yapısına yönelik yergiler gibi konu ve temalarla çağdaşlarından ayrılır. Toplumsal ve bireysel problemleri modern romanın gerekleri içerisinde başarıyla harmanlayarak okurlarda bir farkındalık yaratır. Bu çalışmanın amacı, Cahide Birgül"ün romanlarındaki ontolojik kullanımları bireysel ve kolektif tecrübeler etrafında anlamlandırmaktır. Çalışmada betimsel bir yöntem tercih edilerek öncelikle literatür taraması yapılmış ardından metin merkezli okumalarla toplumsal cinsiyet ve aile odağında yazarın eserlerindeki varoluşsal problemlerin ve arayışların somut ve temsili düzeydeki görünümlerine yer verilmiştir. Yapılan tahliller neticesinde Birgül"ün çoğu başkişi olarak karakterize ettiği kadın tiplerinde ferdî hassasiyetler etrafında aşk, yalnızlık, mutsuzluk, aile içi çatıĢmalar, eşcinsellik, yabancılaşma gibi konu ve temalara yöneldiği anlaşılmıştır. Böylesi bir içerik, eserlerini ontik düzeyde incelemeye müsait hâle dönüştürerek yazarın eserlerine özgün bir değer katmıştır.

2025, Doğu Coğrafya Dergisi / Eastern Geographical Review

Doğal afetlerden hemen sonraki süreçte yaşanan kargaşa ve kamu otoritesinin azalmasına bağlı olarak suç oranlarının artış gösterdiği bilinmektedir. Depremler gerek etki alanlarının büyüklüğü gerek de çok sayıda insanı etkilemeleriyle bu afetler arasında özel bir yere sahip olup, kriminal yansımaları özellikle uluslararası literatürden anlaşılabildiği üzere cana ve mala karşı suçlar temelinde çok farklı suç şekilleri olarak karşımıza çıkabilmektedir. Bu çalışmada 6 Şubat 2023'te 7.7 ve 7.6'lık iki büyük dalga halinde gerçeklemiş ve asrın felaketi olarak nitelenen depremlerden hemen sonraki 1 ay içerisinde meydana gelen mala karşı suç olayları bir önceki yılın aynı dönemine göre karşılaştırmalı olarak mekansal ve zamansal bazda incelenmiştir. İçişleri Bakanlığın'dan temin edilen suç verileri Çok Kriterli Karar Verme (ÇKKV) ve Hotspot yöntemleri kullanılarak analiz edilmiş, daha sonra bu analizlerden yola çıkılarak veriler kriminoloji çalışmalarında en yaygın kullanılan teorilerden olan Rutin Faaliyetler Teorisi ve Kırık Pencereler Teorisi temelinde yorumlanmıştır. Suç coğrafyası çalışmalarında yaygın olarak kullanılan CBS'den Hotspot yöntemiyle bu çalışmada da istifade edilmiştir. Ancak ÇKKV ve teorik yorumlamayla birlikte üç farklı yöntemin kullanıldığı böyle bir sentez suç coğrafyası araştırmalarında mevcut değildir ki, araştırmanın özgün değeri burada ortaya çıkmaktadır. / It is known that crime rates increase in the period immediately after natural disasters due to the turmoil and the decrease in public authority. Earthquakes have a special place among these disasters both due to the size of their impact areas and the fact that they affect a large number of people, and their criminal reflections can appear in many different forms of crime, especially on the basis of crimes against life and property, as can be understood from the international literature. In this study, the crimes against property that occurred within one month immediately after the earthquakes, which occurred on February 6, 2023 in two big waves of 7.7 and 7.6 and were described as the disaster of the century, were examined on a spatial and temporal basis comparatively to the same period of the previous year. The crime data obtained from the Ministry of Interior were analysed using Multi-Criteria Decision Making (MCDM) and Hotspot methods, and then, based on these analyses, the data were interpreted on the basis of Routine Activities Theory and Broken Windows Theory, which are the most widely used theories in criminological studies. GIS, which is widely used in crime geography studies, was also utilised in this study with the Hotspot method. However, such a synthesis in which three different methods are used together with CRM and theoretical interpretation is not available in crime geography studies, and this is where the unique value of the research emerges.

2025, International Journal of Scientific Research and Egineering Development

This study explores the work-family balance challenges experienced by social workers, focusing on irregular working hours, employer flexibility, and the pressure to be available outside of regular work hours. A quantitative survey of 191 social workers was conducted, using a Likert scale to measure perceived work-family conflict and the effectiveness of various coping strategies. The results reveal that irregular working hours and insufficient employer flexibility are significant sources of work-family conflict, with female social workers reporting higher levels of conflict than their male counterparts. Remote work options were identified as the most effective strategy for mitigating these challenges. The study also highlights the role of emotional labor in exacerbating work-family conflict, particularly for women. Practical recommendations for organizations include the implementation of more flexible work policies and greater organizational support. The findings emphasize the need for systemic changes to address the gendered dimensions of work-family conflict in social work. Future research should explore the long-term effects of these interventions and continue examining gender disparities in the profession.

2025, Universidad Nacional

Esta investigación desarrolla historias de vida sobre tendencias de políticas de lo femenino, recuperando tres trayectorias organizativas de mujeres que viven en Costa Rica y participaron de luchas por la soberanía alimentaria entre el 2007 y 2021, periodo que corresponde a la aprobación e implementación del Tratado de Libre Comercio República Dominicana - Centroamérica - Estados Unidos, conocido por TLC.
Se aplicó una metodología cualitativa de historia de vida con énfasis en estudios de la memoria colectiva tomando la narración autobiográfica para identificar las políticas de lo femenino, identificando los bienes comunes que defienden las prácticas de soberanía alimentaria en la vida cotidiana, las acciones colectivas desarrolladas en lucha contra las implicaciones ocasionadas por el TLC y las implicaciones del TLC sobre la soberanía alimentaria.

2025, Tarih ve Tarihçi

Osmanlı Devleti'nde modern hapishane sistemi 19. yüzyılın ortalarında kurulmaya başlamıştır. Yaşanan bu modernleşme sürecinde fiziki cezalar yerini hapsetme suretiyle kişisel hürriyeti kısıtlayıcı cezalara bırakmıştır. İlk Osmanlı hapishaneleri pek çok fiziki noksanla kurulmuştur. 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyılın başı Osmanlı Devleti'nin savaşlarla mücadele ettiği bir dönem olmuştur. Savaşların devlete yaşatmış olduğu buhran sadece ekonomik sıkıntılar yaratmakla kalmamış ayrıca toplumu da olumsuz şekilde etkilemiştir. İmparatorluğun son dönemde yaşadığı sıkıntıların yansımasını kurumların genelinde olduğu gibi hapishaneler özelinde de görmek mümkündür. Asayişsizlik olaylarının artmasıyla birlikte hapishanelerdeki tutuklu sayısının da artışa geçtiği görülmektedir. Sosyal, siyasal ve toplumsal çöküşün gözlemlendiği Osmanlı Devleti'nde kadın suçluların tevkif edilebilecekleri hapishaneler ilk başta her yerde kurulamamıştır. Bu minvalde kadın mahkûmların infaz süreleri tamamlanıncaya kadar kalabilecekleri evlerin kiralanması, gardiyan sorunu, mevcut kadın hapishanelerindeki sağlıksız koşullar ve güvenlik sorunları sıkça gündeme gelmiştir. Devlet bu önemli sorunları ortadan kaldırmak için yeni kadın hapishanelerinin inşasını istemişse de devlet bütçesine getireceği yükten dolayı bunu gerçekleştirememiş, neticesinde kadınların imam ve muhtar evlerinde tevkifini uygun görmüştür. Bu çalışma Osmanlı arşiv belgelerine göre imam evlerinin birer kadın hapishanesi gibi kullanılması konusuna odaklanmaktadır.

2025

Η Εκκλησία αποτελεί ένα σώμα που συγκροτείται από διάφορα μέλη. Η συγκρότηση αυτή δεν είναι μια τυχαία προσαρμογή μελών, αλλά το κάθε μέλος βρίσκεται στη θέση που βρίσκεται για να επιτελέσει κάποιον ρόλο, έχει κάποιον σκοπό. Στην Εκκλησία δεν υπάρχουν ενεργά και ανενεργά μέλη. Όπως ακριβώς σ’ ένα σώμα, όταν κάποιο μέλος μένει ανενεργό πεθαίνει, έτσι και στη Εκκλησία όλα τα μέλη πρέπει να έχουν κάποιον ρόλο, πρέπει να ανακαλύψουν και να αναπτύξουν τα χαρίσματα που τους προσφέρει το Άγιο Πνεύμα και να αποφασίσουν να τα θέσουν στην υπηρεσία του όλου σώματος, δηλαδή στην υπηρεσία του Χριστού.

2025

ÖZET Modernist İngiliz edebiyatının önde gelen figürlerinden D. H. Lawrence roman, öykü, şiir, deneme ve tiyatro türlerini içeren geniş bir çerçevede yazınsal bir miras bırakmıştır. Türler arası yolculuğu dikkat çekici düzeyde renkli olan yazarın, her ne kadar edebiyat tarihçiliğinde çoğunlukla romancı kimliğiyle konumlandırılsa da farklı temsil ve anlatı biçimlerinde yetkinlik gösterdiği yadsınamaz. Yazarın romancı kimliğinin gölgesinde belki de en çok kalan yanı onun aslında romancılığını da etkileyen tiyatro yazarlığı olmuştur. Lawrence'ın hem romanlarında hem de tiyatro oyunlarında benzer konulara odaklandığı görülür. Bu konulardan belki de en çarpıcı olanı, yazarın kendi yaşamından da izler taşıyan anne-oğul ilişkisidir. Tiyatro yazarı ve romancı olarak Lawrence, bu ilişkinin karmaşık yapısını sıklıkla kurgusal bir zeminde tartışmaya açmıştır. Bu çalışmada, Lawrence'ın oyunlarının en iyilerinden kabul edilen Bir Maden İşçisinin Cuma Akşamı, yazarın sonraki eserlerinde de görülen "ulu ana" sembolü bağlamında ele alınacaktır. Çalışmanın amacı, roman yazarı olarak tanınan Lawrence'ın tiyatro yazarı kimliği hakkında bir bağlam inşa etmek ve bu kimliğe ilişkin arketipsel analiz odaklı bir perspektif oluşturmaktır.

2025

Since the rate of aging in the whole world and in Turkey is increasing day by day, it attaches importance to ongoing studies on elderly care, policies and practices to increase accordingly. In this context, the increase in the population aged 65 and over has put elderly lives in a struggle in standard places all over the world. While the population growth of the elderly makes it difficult for the elderly to continue living with intergenerational changes and transformations on the one hand, it also emphasizes the alienation they feel in a society where there are many elderly people. The elderly continue to hesitate to express their opinions about their daily sexual identities, continue to equate sexual identity with competent social gender roles or continue to hide instead. The aim of this study is to reconstruct the sexual identities of the elderly, create an identity free of social gender roles and guide them in their struggle to take place in the new world order.

2025

In recent years, the Ukrainian linguistic landscape has been filled with newly coined female-gendered personal nouns - so-called neofeminatives. This phenomenon has not occurred spontaneously, but rather under the active influence of those who follow the call of Olena Synchak for a "revolutionary linguistic creativity" to form a new usage norm. It is therefore important to ask: are neo-feminatives truly necessary for Ukrainian society, as their proponents argue? Or are they merely a product of a specific, non-expert worldview, promoted through various "democratic development" projects? To address this question, a sociolinguistic survey was conducted in 2024 across several Ukrainian-language Facebook groups: Ukrainian Translators, Ukrainian Translation, Ukrainian Scientists Worldwide, and Natural Ukrainian Language and Its Spelling. A total of 275 respondents participated, 76% of whom were women. The survey was conducted by the author in collaboration with Ludmyla Yuzva, a supporter of feminatives and participant in gender advocacy.

2025, Anales de Literatura Chilena

El artículo abordará la construcción de autorías, tanto la propia como del resto de las poetas incluidas en la antología Poetisas de América (1929), realizada por la escritora chilena María Monvel (1897-1936). El objetivo principal es analizar las maneras en que ciertas estrategias discursivas directas e indirectas, como el uso de un yo (auto)biográfico y el enmascaramiento, permitieron el posicionamiento de la compiladora y del resto de las poetas antologadas en un campo literario chileno y latinoamericano de la primera mitad del siglo XX que les era hostil. Para ello, se examinará cómo María Monvel, mediante un juego de seudónimos, elabora un discurso consciente que le posibilita situarse a sí misma y a las autoras recopiladas como figuras de autoridad intelectual. Asimismo, se analizarán operaciones escriturales que muestran y ocultan determinados aspectos de las identidades autorales, enmascarándolas para introducirlas en un espacio literario masculinizado ajustándose a los relatos oficiales pero, al mismo tiempo, problematizando el rol asignado a las escritoras por esa estructura dominante. Todo ello confluye en la creación de contradiscursos que acaban por construir un canon de mujeres poetas inexistente para la época. Gracias a estas estrategias discursivas, se sostiene que María Monvel logró reinterpretar la escritura de mujeres de finales del siglo XIX y principios del XX, proponiendo un discurso en el que las autoras son representadas como intelectuales y profesionales en contraste con los estereotipos tradicionales de femineidad del período.

2025, Revista de Estudios Internacionales Mediterráneos

The death of Jina Mahsa Amini at the hands of the Moral Police in September 2022 in Tehran sparked a wave of protests in Iran denouncing women's discrimination by the state. The demands initially focused on the mandatory hijab, but gradually expanded to encompass broader issues, leading to the 'Woman, Life, Freedom' movement. Within this movement, other oppressions that intersected with gender identity began to be denounced. While the Iranian feminist movement has a long history, these protests took on an intersectional character, according to Kimberlé Crenshaw's theory.
Key words: Iran, hijab, protests, feminism, intersectionalities

2025, La guirlande de Laura: écritures des femmes et écritures des arts de la Renaissance à l'extrême contemporain

2025, Uluslararası Akademik Birikim Dergisi Yıl: 2025, Cilt:8, Sayı: 3, ss.368-383

The aim of this study is to examine the social municipalism aspect of women's shelters in terms of protecting
the freedoms and rights of women determined by law in Turkey and providing protection and shelter needs of
women who face violence. Article 13/1-c of the Regulation on Women's Guesthouses, which is not
implemented, represents an important regulation for the protection of women who are victims of violence or
threats. The number of women's shelters in Turkey is quite limited. As of 2023, 28 women's shelters were
operating in 11 municipalities across Turkey, while the total number of women's shelters was 145, reaching 146
in November 2023 when Kadıköy Municipality opened 1 women's shelter. In addition to the women's shelters
opened by local governments within the scope of violence against women and their activities in this direction,
the study mentions the regulations in laws and regulations that include the development and implementation of
women's shelters. The capacity of existing shelters is very low compared to the number of women in need. This
deprives many women of safe accommodation. The fact that shelters do not have sufficient financial resources
to meet their basic needs reduces the quality of their services and jeopardizes their sustainability. Shelters not
only provide shelter but also social services such as psychological support, legal counseling and vocational
training. However, there are insufficient resources and personnel to provide these services. As of 2024, there
are no women's shelters within the borders of Fatih district and the number of shelters affiliated to the Ministry
of Family and Social Services has increased by only 2 in the last 6 years.

2025, Uluslararası Akademik Birikim Dergisi

2025, Not Wanting a Thing to Be the Thing: An African American Woman Biblical Scholar’s Stroke Memoir

Not Wanting a Thing to Be the Thing is the first stroke memoir written by a Black woman biblical scholar. Smith’s story is her mother’s story, and it is not. It is the story of other stroke survivors, and it is not. It is a unique telling of the civil war that erupts in her body. It is a journey of not knowing, awareness, survival, fragmentation, discovery, and recovery. Smith’s story is inspiring, amazing, brilliant, funny, thought-provoking, and revelatory. She has a gift for bringing her readers into each space to see what she sees and feel what she feels.

2025, in "Calibano: l'opera e il mondo, numero zero: Aida/Blackface" (Rome: effequ), pp. 120-123.

Perché un teatro sente l'urgenza di pensare una rivista che non sia il magazine di promozione e diffusione delle sue attività ma piuttosto uno spazio di riflessione, di approfondimento, di confronto e di dibattito che prende spunto dagli spettacoli programmati ma che si occupa dei grandi temi con i quali tutti noi facciamo i conti nella vita e nell'esperienza quotidiana? Perché i teatri sono questo. Sono luoghi di pensiero e di confronto, sono luoghi che accolgono il dubbio, l'inquietudine del tempo che viviamo, le istanze più profonde e complesse del nostro essere cittadini prima ancora che spettatori. Per questo nasce Calibano, la rivista dell'Opera di Roma. Perché viviamo tempi in cui troppo spesso si tende a banalizzare o semplificare fenomeni complessi. E invece la complessità va affrontata senza remore nella sua sfaccettata e talora anche ambigua ricchezza. Perché la scelta di un titolo o la scelta di un allestimento di quel titolo, oggi più di ieri, ha il senso di proposta progettuale e deve fare i conti con la necessità e la responsabilità di uno sguardo aperto e attento a tutte le sensibilità contemporanee. Perché bisogna osare, bisogna avere il coraggio di affrontare i problemi del nostro tempo piuttosto che sfuggirli o evitarli nel neutro silenzio delle scelte più comode. Perché il pubblico deve interrogarsi con noi. Perché il teatro è il luogo dove nascono tante domande e si ragiona (meglio se insieme) sulle risposte possibili. E perché le riviste sono gli spazi più affascinanti per ragionare e riflettere insieme, per guardarsi intorno, per costruire una comunità di pensiero. Ecco, per questo nasce Calibano: per creare una nuova comunità dentro la grande casa che un teatro d'opera deve essere. Una comunità che scrive, che legge, che si ritrova a guardare uno spettacolo in uno spazio comune. Fino a ora quella comunità aveva un autore che da solo parlava da un palcoscenico a un pubblico seduto in platea ad ascoltare quella 'parola'. Da oggi c'è (anche) Calibano: un modo per portare a casa con noi una riflessione che parte sempre da quella 'parola' che le nostre scelte di programmazione proporranno al pubblico e che Calibano arricchirà di una riflessione profonda, critica, aperta, laica, libera. Un altro spazio di democrazia in un luogo che per definizione, per origine e per tradizione, è uno spazio di democrazia e partecipazione. Sovrintendente del Teatro dell'Opera di Roma Vogliamo fermarci. Per una volta vogliamo rallentare, approfondire e, perché no, studiare. E vogliamo invitarvi a farlo insieme a noi. Allargando un po' i confini e spingendoci più in là di quello che già sappiamo e pensiamo di un'opera, sfruttando quei temi e quelle idee con cui il teatro e la musica ci mettono a confronto. Ogni sei mesi circa produrremo quindi un volume, che sfiori anche solo tangenzialmente un nostro spettacolo. Un'occasione per scavare un po' lì intorno. Agganciandoci alla nostra nuova produzione di Aida e alla problematica del blackface che oggi inevitabilmente essa porta con sé, abbiamo scelto di iniziare parlando di razzismo. Viviamo in un mondo in cui la Rete può rendere un nostro post accessibile a tutti e in cui possiamo in qualunque momento interagire con persone che hanno storie e provenienze diversissime dalle nostre. Per questo oggi è necessario interrogarsi sul nostro modo di relazionarci con gli altri. Un tema come quello del blackface può sembrare lontano dalla nostra cultura, ma non lo è. Perché è un dovere per ognuno di noi mettere in discussione parole, gesti, atteggiamenti, attitudini che possano risultare offensivi o lesivi per la dignità altrui. Magari di quella del nostro vicino di posto a teatro. Perché è un dovere chiedersi se nel corso della vita si siano introiettate idee suprematiste, che producono riflessi condizionati, inconsapevoli. Perché una battaglia per l'uguaglianza non è mai per qualcuno in particolare: è una battaglia per l'umanità intera. Ce lo raccontano i tanti interventi raccolti in questo volume, che indagano le radici colonialiste del blackface e di varie forme di razzismo, ma si spostano anche verso riflessioni diverse, tenendo conto dei rischi della cancel culture, di quelli dell'eccesso di naturalismo e della concezione iper-realistica dell'interpretazione. Non ci resta che augurarvi buona lettura, e se vi siete chiesti perché Calibano, non ce la caveremo dicendovi che Shakespeare è sempre un ottimo riferimento per chi si occupa di teatro. Innanzitutto Calibano vuole essere un omaggio ai coraggiosi esempi di riviste-laboratorio che ci hanno preceduto dandosi lo stesso nome. E poi nella Tempesta Calibano è il figlio di una strega, o di una donna presunta tale; è considerato un'anomalia, è escluso, marginalizzato, disumanizzato. Ecco: noi vogliamo partire rimettendo la sua voce al centro. Direttore di Calibano aida blackface numero zero Pelle bianca, maschere nere 8 La maschera che ride e mente 16 22 30 38 56 Tutto è segno Vedere e ascoltare la nerezza Il trionfo pop afroamericano Miopie del passato, sensibilità odierne Viaggi Sonori 72 100 Visioni Nere Nessuno è una scimmia L'Opera eurocentrica 78 112 Il nero è il più forte che ci sia

2025, Vestidos versus barbas: justificativa do autorretrato e a defesa como ataque em Marie de Gournay

Segundo Encuentro Red Latinoamericana de Estudios sobre Filósofas en la Historia (ReLaFHi) “Las filósofas en la historia: su diálogo crítico como medio para cuestionar el presente” Del 23 al 25 de junio de 2025 Sede... more

2025

Nesta pesquisa evidencio a atuação de fotógrafas no circuito fotográfico em Curitiba, nas décadas de 1970 e 1980. À luz de pesquisas sobre História das Mulheres, tenho como objetivo reconstruir trajetórias, experiências e sociabilidades de mulheres na profissão. Para isso, na articulação do referencial teórico, narrativas orais e um conjunto diverso de fontes documentais tais como jornais, revistas, fotografias e catálogos, localizados em arquivos públicos e pessoais, de acervos físicos e digitais, mapeio, descrevo e analiso eventos, espaços e redes de sociabilidades a partir dos quais a atuação de fotógrafas existiu na cidade. Nesse sentido, entendo a fotografia como uma prática social ancorada à noção de circuito cultural, que tangencia os projetos individuais dessas mulheres, inclusive, no exercício da profissão. Por fim, espero contribuir com pesquisas que investigam o protagonismo de mulheres na fotografia, a partir do argumento de que olhar para essas trajetórias inseridas em um campo de possibilidades situado, contingente e dinâmico, torna possível localizar a atuação de fotógrafas em arranjos que sobrescrevem posições sociais, alianças, disputas, resistências, trânsitos e desvios.

2025

Raden Tjandra Pradja’s Wawacan rusiah nu geulis (The verse tale of the secrets of a beautiful woman) which was published in 1921 is a verse narrative of high literary merit. A tale of sexual morality, it is an early example of the realist... more

2025, Czasopismo Naukowe Instytutu Studiów Kobiecych

Rozprawa doktorska pod tytułem "Wzorce matki i macierzyństwa w świetle poznańskich czasopism dla kobiet na przełomie XIX i XX wieku" została napisana pod kierunkiem dr hab. Agnieszki Szudarek, prof. US. Celem pracy doktorskiej jest prześledzenie, jak na łamach poznańskiej prasy dla kobiet i prasy kobiecej ewoluował wzorzec matki i macierzyństwa pod wpływem zaostrzającego się polsko-niemieckiego konfliktu narodowego oraz jakie treści były do niego włączane. W dotychczasowej literaturze przedmiotu dominuje pogląd o funkcjonowaniu jednego wspólnego wzorca Matki Polki i podporządkowaniu zadań matek misji narodowej. Celem rozprawy jest wykazanie, że punkt widzenia widoczny na łamach prasy kobiecej i prasy dla kobiet nie pozwala na takie jednoznaczne stwierdzenie, zaś sam dyskurs na temat matek i macierzyństwa był zdominowany przez "misje narodowe" kobiet, ale miał on charakter postulatywny. Występująca na łamach analizowanych tytułów potrzeba zmian w rozumieniu macierzyństwa i zadań oraz statusu matek wynikała bowiem z ogólnych przemian cywilizacyjnych. W momentach nasilania się polityki antypolskiej oraz wchodzenia w życie kolejnych antypolskich ustaw pewne elementy wizji nowoczesnego macierzyństwa były przez Wielkopolanki reinterpretowane na potrzeby narodowe.

2025, Женщина в российском обществе

С привлечением широкого круга архивного материала (фонды отдела здравоохранения Смоленского губисполкома, отделов здравоохранения уисполкомов, подотдела охраны материнства и младенчества Государственного архива Смоленской области, Минпроса РСФСР и Деткомиссии ВЦИК Государственного архива РФ) проведен анализ социальной политики в области охраны материнства и младенчества в 1918-1920-х гг. в одном из регионов России. Было установлено, что при всей концептуальной и теоретической прогрессивности декларируемая молодой советской властью социальная политика не достигала воплощения. Главная причина - отсутствие эффективной системы местного управления и выстроенного алгоритма финансирования. Особенно уязвимыми оказывались «освобожденные женщины», которых призывали включаться в общественное производство, в то время как декларированные социальные гарантии для всех беременных, кормящих женщин, женщин с малолетними детьми повсеместно не соблюдались. Усилия региональной власти были направлены на преодоление катастрофических последствий, связанных с голодом и войной, а потому высокие цифры детской беспризорности были обусловлены не новой половой моралью, объявившей об «освобождении женщин от домашнего рабства», но резким падением социально-экономического уровня жизни российских городских семей. Обращение к документам детских приютов показало, что значительная часть детей была определена в эти учреждения самими матерями, старавшимися таким образом сохранить детям жизнь.

2025, Filanderas

La narradora francesa Marie Darrieussecq publicó en 2016 una biografía de la pintora alemana Paula Modersohn-Becker, conocida por haber sido la primera mujer en autorretratarse desnuda. El presente artículo introduce este texto en una pugna interpretativa que ha marcado la recepción de la obra de Modersohn-Becker en la crítica feminista desde los años setenta a la actualidad. Contrastando la visión que Darrieussecq ofrece de la artista alemana con la de historiadoras del arte como Linda Nochlin, Roszika Parker o Griselda Pollock, se identifican y analizan aquellas razones que la autora francesa esgrime para presentar a Modersohn Becker como una artista pionera en la construcción de un lenguaje artístico que se articula en femenino. Se despliega además una hipótesis que recorre el artículo: Darrieussecq construye a Paula Modersohn-Becker como un referente transdisciplinar, que más allá de su ámbito de expresión, el plástico, fue capaz de ampliar las fronteras de la autorrepresentació...

2025, SCIENCE JOURNAL OF VOLGOGRAD STATE UNIVERSITY. History. Area Studies. International Relations

Introduction. The achievements and failures of the Soviet government aimed at combating Volga region famine in 1921-1922 had an impact on social policy in the first decade of the Soviet state. The study of the experience of social policy in relation to families and children evacuated from the Volga region is becoming especially relevant in modern conditions of searching for effective forms of social assistance to families trapped in areas of natural disasters and military conflicts. Methods and materials. The publication is based on numerous archival records, which contain documents on the organization of social work with families and children of the Volga region, resettled in 1921-1923 in the Smolensk province. The key methods were source analysis, methods of everyday history, and microhistory. The documents of the funds of the provincial and district commissions for helping the starving in the Volga region and the provincial and district health departments of the State Archives of the Smolensk region were studied. Analysis. The Сentrally developed plan for the evacuation of refugees went out of control in the first months due to a lack of local funds and an uncontrolled flow of refugees. The main efforts in the region were thrown at the organization of social work with evacuated children. Working with arriving children has become a serious test for local authorities. All financial costs for the maintenance of refugees fell on the region. The number of children who arrived in the province exceeded the planned values by more than 2 times. For the first time in the region, a new model of charity was tested, which consisted of the mass and mandatory participation of all groups of the population and foreign organizations. The main methods of working with children were placing them in specialized orphanages, opening sectoral orphanages, insulators and distributors, and placing children in foster families. The forced abandonment of children by refugee parents in order to save them from starvation has become widespread. Temporary delivery of children to peasant families for agricultural work was practiced. Bureaucratic mistakes, interdepartmental inconsistency, and local negligence led to poor provision of children with food, clothing, and medical care. Indirect data indicate high infant mortality. Many children remained in shelters in Smolensk and were not re-evacuated. Results. The archival material of the Smolensk region showed the difficulties of practical implementation of the plan of assistance to resettled families developed by the central authorities, the need for a flexible approach on the ground, and taking into account regional specifics. Funding.

2025, Feminismos, trabajo y acción sindical

2025

Türkiye'de kırsal bölgeler üzerine yapılan suç araştırmaları genel suç araştırmaları içerisinde yeterince ele alınmamış ve ihmal edilen bir araştırma alanı olmuştur. Suçun daha yoğun olarak kentlerde görünür olması ve sosyal bilimlerin kent merkezli ortaya çıkması suç araştırmalarının kentleri ele alırken kırsaldaki suç olgusunu ihmal etmesine de zemin hazırlamıştır. Bununla birlikte kırsaldaki suç olgusu ve bu olguya çözümler üretilmesi gerekliliği bir gerçekliktir. Kırsala özgü kolluk kuvveti bulunan ülkemizde ise kırsal suç araştırmaları oldukça sınırlıdır. Bu çalışma ile birlikte oldukça sınırlı olan kırsal suç araştırmalarının sistematik olarak taranması ve bir literatür değerlendirmesi ortaya konulması hedeflenmiştir. Çalışmada Türkiye'de kırsal alanlar üzerine yapılmış suç araştırmalarına odaklanılmıştır. Belirlenmiş veri tabanları taranarak konu ile ilgili Türkçe ve İngilizce olarak kaleme alınmış makale, kitap, tez gibi her türlü araştırma taramaya dahil edilmiştir. Çalışmanın kırsal suç araştırmacılarına alanı daha net görebilmeleri, hangi çalışmalara daha fazla odaklanıldığı, daha çok hangi yöntemlerin kullanıldığı ve alanda ne tür boşlukların olduğu konularında fayda sağlayacağı varsayılmıştır. Çalışma sonuçlarına göre orman suçlarının fazlaca ele alındığı, kırsaldaki asayiş suçları çalışmalarında ise yavaş bir canlanma olduğu gözlemlenmiştir. Bunun yanında nicel araştırmaların alanda görece ağırlık gösterdiği, suçun nedenlerini anlamaya yönelik nitel tasarımlı araştırmalara daha fazla ihtiyaç duyulduğu değerlendirilmektedir.

2025, Muhammad Farhan Heryanza

Peran Perempuan di bidang ekonomi sudah memberikan pengaruh yang banyak. Semakin tinggi partisipasi Perempuan, semakin besar dampaknya bagi pertumbuhan ekonomi. Salah satu partisipasi Perempuan di bidang ekonomi adalah dalam sebagai pemimpin di sektor keuangan. Peran perempuan dalam kepemimpinan sektor keuangan telah menjadi topik
perhatian dalam beberapa dekade terakhir. Berbagai penelitian menunjukkan bahwa keberagaman gender dalam kepemimpinan organisasi keuangan memiliki korelasi positif dengan peningkatan profitabilitas, manajemen risiko yang lebih baik, serta peningkatan inovasi. Namun, perempuan masih menghadapi berbagai tantangan dalam mencapai posisi kepemimpinan tertinggi, termasuk bias gender, keterbatasan akses terhadap jaringan profesional, serta ekspektasi sosial yang membebani mereka dengan tanggung jawab domestik yang lebih besar dibandingkan laki-laki. Pemerintah Indonesia sendiri juga masih belum dapat mengatasi dan memaksimalkan partisipasi Perempuan di bidang ekononomi. Salah satu faktor yang cukup rentan yaitu budaya patriariki, sehingga untuk menciptakan partisipasi Perempuan, Indonesia perlu menciptakan peluang. Kajian literatur ini bertujuan untuk menganalisis tantangan utama yang dihadapi perempuan dalam kepemimpinan sektor keuangan, mengevaluasi dampak kepemimpinan perempuan terhadap kinerja organisasi, serta mengidentifikasi kebijakan dan strategi yang dapat mendukung peningkatan representasi perempuan di posisi kepemimpinan. Berdasarkan analisis terhadap berbagai studi akademik dan laporan industri, ditemukan bahwa perusahaan dengan kepemimpinan perempuan cenderung memiliki kinerja keuangan yang lebih stabil, lebih inovatif, serta lebih mampu mengelola risiko secara efektif. Hasil kajian ini menunjukkan bahwa diperlukan kebijakan yang lebih inklusif untuk mendukung perempuan dalam mencapai posisi kepemimpinan di sektor keuangan, termasuk penerapan kuota gender dalam dewan direksi, pengembangan program mentorship, serta kebijakan fleksibilitas kerja. Selain itu peran pemerintah Indonesia juga diperlukan untuk meningkatkan partisipasi Perempuan. ,Dengan meningkatnya kesadaran akan manfaat kepemimpinan perempuan dan implementasi kebijakan yang mendukung kesetaraan gender, diharapkan sektor keuangan dapat menjadi lebih inklusif dan berkelanjutan.

2025, Dianoesis, 17(1)

This article will focus on the references to truth (verità) in the work Orazioni by the 14th-century Italian mystic, theologian, and philosopher Caterina da Siena. Within the dense and philosophically structured reflections of the Orazioni, truth is a term that recurs and acquires fundamental importance for understanding the worldview of the Italian philosopher. It can also be seen within a broader framework of philosophical perspectives on the relationship between parts and the whole, as well as on the participation of humans in the cosmic unity. We will particularly focus on Orazione XV, in which a more complete presentation of the term truth is provided through a clear reasoning process.

2025, Libro de resumenes

Booklet of the II Meeting of the Latin American network of women philosophers in history: Women Philosophers in History: Their Critical Dialogue as a Means of Questioning the Present.

2025, TARİHSEL PERSPEKTİFTE ÇERKES EVLİLİK GELENEKLERİ: SÜREKLİLİK VE DEĞİŞİM

Bu çalışma, bir Kuzey Kafkas halkı olan Çerkeslerin evlilik geleneklerinin tarihsel süreçteki sosyokültürel dönüşümünü, özellikle sosyal ve beşeri bilimler perspektifinden analiz etmektedir. Makale, geleneksel Çerkes toplumunda ahlaki değerler sistemi "Xabze"nin evlilik kurumu üzerindeki etkisini ve evlilik öncesi ritüelleri incelemektedir. 19. yüzyıldaki Çerkes Soykırımı ve sürgünün (birincil travma) bu gelenekler üzerindeki derin sosyolojik ve kültürel etkileri, toplumsal hafıza ve kültürel yeniden yapılanma bağlamında ele alınmaktadır. Ayrıca, Sovyet modernleşmesinin ve günümüz küreselleşmesinin Çerkes evlilik adetlerindeki adaptasyon süreçleri, kimlik ve gelenek arasındaki diyalektik ilişki üzerinden değerlendirilmektedir. Çalışma, Çerkes evlilik geleneklerinin tarihsel travmalar ve modernleşme baskısı altında nasıl bir direnç ve değişim sergilediğini, kültürel kimliğin korunması ve yeniden üretilmesi açısından bu geleneklerin günümüzdeki rolünü tartışmayı amaçlamaktadır. Bu çalışma, Gaziantep Üniversitesi, Göç Enstitüsü, Göç Çalışmaları Anabilim Dalında yürütülmekte olan "Gürcü ve Çerkez göçmenlerin evlilik tercihleri arasındaki ilişki (Düzce Örneği)" adlı Yüksek Lisans tezinden üretilmiştir.

2025

Penelitian ini mengevaluasi bagaimana pendidikan tinggi yang ditempuh perempuan berkontribusi terhadap peningkatan kinerja individu sekaligus transformasi budaya kerja perusahaan menuju lingkungan yang lebih inklusif. Menggunakan desain campuran, data kuantitatif dikumpulkan melalui survei mahasiswa laki-laki dan perempuan serta dianalisis dengan statistik deskriptif dan korelasi. Pendekatan kualitatif dilakukan lewat analisis tematik atas jawaban terbuka dan telaah dokumen kebijakan perusahaan. Hasil menunjukkan korelasi positif antara tingkat pendidikan perempuan dan produktivitas kerja; perempuan berpendidikan tinggi juga lebih sering memegang peran pengambilan keputusan strategis. Kehadiran mereka memperkaya perspektif tim, memicu inovasi, dan meningkatkan komunikasi lintas-fungsi, yang pada akhirnya mendorong kinerja organisasi. Namun, temuan kualitatif menegaskan masih adanya hambatan struktural bias gender, kesenjangan upah, dan akses terbatas ke program kepemimpinan yang mengurangi optimalisasi peran perempuan. Studi ini merekomendasikan penerapan program mentoring terstruktur, kebijakan kerja fleksibel, dan pelatihan sensitisasi gender sebagai upaya strategis memperkecil kesenjangan tersebut. Implikasi praktis riset ini memberikan arahan bagi perusahaan dan institusi pendidikan tinggi dalam merancang kebijakan keberagaman yang berkelanjutan untuk memperkuat daya saing organisasi.

2025, September Cerya

Gender Equality in Indonesia as an Agent in Building International Cooperation in the Period 2020-2023. Gender equality is an issue that needs to be addressed in Indonesia, with insignificant progress and the need for further socialization due to the lack of gender equality in Indonesia. There is an imbalance in the categories of employment, education, health, and the political world for women. To analyze this problem, this research uses the concept of Gender put forward by Scott Burchill and Andrew Linklater. Gender is a transformative category and is the result of a social construction, the equality between men and women has a difference between "the weak" and "the strong" which has been embedded in the social activities of society in Indonesia. The periodization of this research begins in 2020-2023, the SDGs (Sustainable Development Goals) were already established in that year. The development of Gender Equality in Indonesia to achieve Goal 5, the international cooperation carried out by Indonesia and International Organizations in helping to achieve good Gender Equality in Indonesia.

2025, Fidelium Iura Suplemento De Derechos Y Deberes Fundamentales Del Fiel

libertad religiosa.-4. La interpretación del magisterio del XIX y primera mitad del XX.-5. Excursus sobre las dimensiones de la libertad.-6 ¿Es posible una noción distinta de derecho?.-7. La noción de derecho en Dignitatis humanae. a. Apuntes a partir de la historia del texto. b. Algunas intervenciones del relator. c. La declaración prout iacet.

2025, DURE A MORIRE. Parole di violenza contro le donne, B. Girotti - V. Uglietti (a cura di)

This chapter examines the cultural construction of the “ideal woman” in ancient Rome, arguing that it served as a strategic tool for social and political control. Drawing on literary, epigraphic, and historical sources, it demonstrates... more

2025, Insights on Sisterhood: An offering to the Great Goddess

I have been facilitating women's circles since 2006. This has involved years of deep, challenging, thankful, and fun teaching and learning. During that time, I have made some observations that can contribute in deepening into sisterhood &... more

2025, The Sacred Face of Death

The archetype of the Weaver is being widely activated. Thousands of women and men come forth to incarnate it by creating webs of spiritual awakening, by honoring ancestral ways of being, and by promoting practical and sustainable ways of... more

2025, "Fraza. Poezja-Proza-Esej"

Recenzja książki Joanny Dobkowskiej-Kubackiej „Przyszedł czas na ruch kobiet poważnych”. Kampania o prawo do wykształcenia i pracy zawodowej, w tym artystycznej, kobiet wywodzących się z ziemiaństwa i inteligencji w latach 1864–1914 w... more

2025

This study aims to examine the experiences of women in the aftermath of the devastating earthquakes that struck numerous cities of Türkiye on February 6, 2023 who were from unaffected regions of the country and mobilized to assist earthquake victims. Adopting the theoretical framework of "pious subjectivities" developed by Saba Mahmood, this study seeks to reveal the experiences of Muslim women in catastrophic areas as saviors of civilians. To this end, in-depth semi-structured interviews were conducted with ten women who traveled to earthquake-stricken areas to provide support through individual efforts or via a civil society organization. The results of the research revealed that, contrary to the liberal secular view of Muslim women as weak and in need of rescue, Muslim women embody pious subjectivities, saving lives from under the rubble.

2025, Сметанин М. О. Правовое положение "дочери человека" в Среднеассирийских законах // Матрица научного познания. 2022. № 6-1. С. 100-103.

В данной статье на основе Среднеассирийского свода законов рассматривается правовое положение «дочери человека» - статуса, которым женщина обладала до вступления в брак.

2025, DOAJ (DOAJ: Directory of Open Access Journals)

2025, XX Congreso Internacional de la Asociación Española de Semiótica - Comunicación y cultura en el siglo XXI

2025, Nahit Sırrı Örik'in Kurmaca Dünyasının Rüşeymi: Narsisist Entrikalar

2025, MPEKE-NTONGA METILA ME NYODI Alphonse MPEKE