Muhammed Fazıl Baş | Yildiz Technical University (original) (raw)
Uploads
Papers by Muhammed Fazıl Baş
Humanitas - Uluslararası Sosyal Bilimleri Dergisi, 2024
Kemal Tahir’in romanları, toplumsal meselelere odaklanması yönüyle sosyal bilimler disiplinleri t... more Kemal Tahir’in romanları, toplumsal meselelere odaklanması yönüyle sosyal bilimler disiplinleri tarafından farklı yönleriyle ele alınmıştır, fakat Kemal Tahir’in romancılığının toplumsal meseleleri ele almada onu sosyal bilimcilerden hangi yönleriyle farklılaştırdığının üzerinde ayrıca durmak gerekmektedir. Bu çalışma, Kemal Tahir’in romanlarının her birinin, konu ettiği dönem ve ilişkiler bütünün ötesinde bir Kemal Tahir romanları evreni olarak niteleyebileceğimiz bütünlüğün temeli olarak bireyin (özelde ise Türk bireyinin) toplumsal inşası meselesini ele aldığına işaret etmeyi amaçlamaktadır. Bu çerçevede kitap olarak ilk yayımı aynı yıl içinde (1967) gerçekleştirilen Bozkırdaki Çekirdek ve Devlet Ana romanlarında, yaşanılan fiziki ve sosyal çevrenin baskısının Türk bireyinin şekillenişini, toplumsal hayata cevap ve çözüm üretme biçimini nasıl belirlediğine bakılmaktadır. Bozkırdaki Çekirdek’te köy enstitüleri ve aydın-halk ikiliği, Devlet Ana’da ise bir çözülüş dönemi içindeki Anadolu’da toplumsal örgütlenmeyi yeniden inşa etme etrafında konu ilerlerse de, farklı dönemlere ve meselelere odaklanan bu iki eserin, Kemal Tahir romanları evreninin nirengi noktasını oluşturacak şekilde örtüşen bir karaktere sahip oldukları vurgulanmaktadır.
İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Dergisi, 2022
Öz Alman oryantalist Carl Heinrich Becker, 1916-1930 yılları arasında Prusya Eğitim Bakanlığı'nda... more Öz Alman oryantalist Carl Heinrich Becker, 1916-1930 yılları arasında Prusya Eğitim Bakanlığı'nda bürokrat ve bakan olarak üstlendiği rollerle ilgili dönemin en önemli kültür politikacısı olarak karşımıza çıkar. Özellikle 1918 yılı ile birlikte, Almanya'nın Birinci Dünya Savaşı'ndan yenik ayrılması ve Alman İmparatorluğu'nun yerini Weimar Cumhuriyeti'ne bırakması ile oluşan kriz karşısında, kültür meselesine dönmenin önemine işaret eder. Becker aynı zamanda 1880'lerden itibaren Almanya'nın yaşadığı iktisadi, sosyal ve politik dönüşümün gerilimleri ile de hesaplaşır. Becker bu çerçevede, öncelikle başta "Yüksek Öğretim Reformu Üzerine Düşünceler" (1919) metninde olmak üzere Alman yüksek öğretiminde karşılaşılan sıkıntıları ele almış ve Alman kültür hayatının en öncelikli sorununun siyasi ve toplumsal sahada görülen tikelcilik ve bireyselcilik olduğu tespitinde bulunmuştur. Becker'e göre birey, halk ve devlet arasında vatandaşlık düzeyinde bir bütünlüğün sağlanamamış olması, Alman milletini kültür düzeyinde zayıf kılmaktadır. Becker, bu problemin aşılması için ise üniversitelerde söz konusu sıkıntıları mesele edecek ve bunlara cevap niteliğinde bir zihniyetin oluşmasını sağlayacak sentezci, yani toplumsal ilişkileri parçalar değil bütün halinde kavrayacak ders ve bilimlerin geliştirilmesi gerektiğine işaret eder. Sosyoloji, söz konusu sentetik bilim anlayışının kristalleştiği en önemli saha olarak göze çarpar. Bu makale, Becker'in genel olarak kültür meselesi ve üniversite reformu, özelde sosyolojinin kurumsallaşma ihtiyacı hakkındaki düşüncelerine odaklanmaktadır.
Toplumsal Değişim, 2023
Sosyoloji tarihi aynı zamanda toplumsal meseleler etrafında örülmüş tartışmaların tarihidir. Türk... more Sosyoloji tarihi aynı zamanda toplumsal meseleler etrafında örülmüş tartışmaların tarihidir. Türk sosyoloji tarihi de tartışmalar açısından son derece zengin bir görünüm arz eder. 20. yüzyıl öncesinde, daha "sosyoloji" ismi yaygınlık kazanmamışken başlayan kimi "toplumsal" tartışmalar gazete yazıları ve romanlarda karşımıza çıkmış, özellikle II. Meşrutiyet'ten itibaren "içtimaiyat" çerçevesinde yoğunlaşan tartışmalar giderek "sosyolojik" bir nitelik kazanmıştır. 1930'larda kültür-medeniyet tartışması gibi toplumsal konulara ilişkin sosyolojik tartışmalar gündeme gelmiş, 1960'larda ise toplumsal yapıya ilişkin tartışmalar yaygınlaşmıştır. Bu tartışmaların tamamı Türk sosyolojisinin gelişiminde önemli rol oynamış, özellikle de tarihsel sosyolojinin gelişimine ciddi katkılar yapmıştır. Bu araştırma da Türk sosyoloji tarihinde toplumsal yapı tartışmalarına odaklanmakta, 1960'lı yıllarda Yön dergisi çevresinden başlamak üzere Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi Türk toplumunun yapısı üzerine yürütülen tartışmaları çözümlemeyi denemektedir. Bu çalışmada konu, tarihsel sosyolojik yaklaşımın gelişimine özel bir vurgu yapılarak incelenmekte, söz konusu tartışmalar içindeki belirli eğilimler karşılaştırılarak, hangilerinin tarihsel sosyolojik analize elverişli olduğu ve daha çok katkı yaptığı üzerinde durulmaktadır.
İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Dergisi / İstanbul University Journal of Sociology
Öz Ziya Gökalp'in düşüncelerinin imparatorluk ve ulus devlet gibi dünya tarihiyle; Meşrutiyet, Ba... more Öz Ziya Gökalp'in düşüncelerinin imparatorluk ve ulus devlet gibi dünya tarihiyle; Meşrutiyet, Balkan Savaşı ve Cumhuriyet gibi Türkiye tarihiyle; Selanik ve İstanbul gibi Gökalp'in biyografisiyle ilgili dönemler arasında sergilediği farklılıklar literatürde çeşitli açılardan ele alınmıştır. Bu çalışmalarda kültür-medeniyet ayrımı üzerinde geniş çaplı olarak durulsa da Gökalp'in düşünsel dönüşümünün kavramsal izdüşümleri, ideolojilerin ayrılmaz bir parçası olan "ulusötesi" (transnational) boyut açısından çözümlenmemiştir. Gökalp kavramları güncel ihtiyaçlar doğrultusunda dinamik bir şekilde yeniden anlamlandırmakta, ikili ve üçlü gruplar halinde farklı biçimlerde bir araya getirmektedir. İlki ulusallığı, ikincisi ise ulusötesiliği temsil eden kültür-medeniyet kavram ikilisi bile Gökalp'in kariyeri boyunca tek bir şekilde karşımıza çıkmaz. Genç Kalemler'de yayımladığı "Eskinin Mukavemeti" yazısı (1911), Türkleşmek İslamlaşmak Muasırlaşmak kitabında toplanan yazıların Türk Yurdu'ndaki versiyonları (1912-1914), kitap halleri (1918) ve Türkçülüğün Esasları (1923) olmak üzere dört momenti temel alan bu araştırma, Gökalp'in Türkiye'nin konumuna dair farklı zamanlarda geliştirdiği öneriler arasındaki süreklilik ve kopuşları, ulusötesi kategorilere ve özelde "beynelmileliyet" kavramına odaklanarak incelemektedir. Gökalp, Türkiye'nin Osmanlılık, Türklük, İslam ve Batı olmak üzere dört yönde farklı seviyelerde gerçekleşen ulusötesilik tiplerini tarif etmek için çeşitli kavramlar kullanmıştır. Bu araştırma, Gökalp'in medeniyet, aile, ümmet, asriyet, tehzip, kozmopolitlik, ultramontenlik gibi ulusötesilik kavramlarını anlamlandırma biçimlerini tartışmakta, Türk devleti ve toplumunun önüne koyduğu önerinin beynelmileliyet boyutunu çözümlemeyi amaçlamaktadır.
Almanya'daki sosyoloji eğitimi bir yandan yaklaşık iki yüzyıllık bir temel üzerinde şekillenerek ... more Almanya'daki sosyoloji eğitimi bir yandan yaklaşık iki yüzyıllık bir temel üzerinde şekillenerek bugüne gelmiş ve özellikle Wilhelm von Humboldt'un eğitim reformu bu temelde önemli bir rol oynamıştır. Fakat diğer yandan bugünün daha globalleşmeye ve ulusaşırı bütünleşmeye dayalı anlayışı eğitim alanında da kendisini göstererek üniversite eğitimini ulusal farkları sindiren bir şekilde standardize etmeye çalışmaktadır. Bologna süreci bunda önemli bir etkiye sahiptir. Bu makalede son on yılda geçmiş ile bugün arasındaki bu çekişmede yeniden şekillenmekte olan Almanya'daki sosyoloji eğitiminin müfredatı mevcut eğilimler çerçevesinde incelenmektedir.
İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Dergisi / İstanbul University Journal of Sociology, 2022
Öz Alman oryantalist Carl Heinrich Becker'in 1906-1919 yılları arasındaki yazıları incelendiğinde... more Öz Alman oryantalist Carl Heinrich Becker'in 1906-1919 yılları arasındaki yazıları incelendiğinde, kültür (Kultur) ve medeniyet (Zivilisation) kavramlarının Almanya, Avrupa ve "Doğu" toplumları arasındaki güç ilişkileri gözetilerek işlevselleştirildikleri görülmektedir. Söz konusu kavramlar şüphesiz, Becker'in yazılarında da, öncelikle 19. yüzyıldan 20. yüzyıl başına Alman toplum düşüncesi içinde şekillenerek yer bulmuşlardır. Söz konusu şekilleniş büyük ölçüde Almanya'nın Avrupa içinde güç elde etme, siyasi birliğini sağladıktan sonra milli kimlik edinme ve modernlik problemleri ile baş etme faktörleri etrafında gerçekleşmiştir. Bu bağlam diğer taraftan Birinci Dünya Savaşı içinde Almanya ile "Batı" arasındaki düşmanca ilişkiler ile pekişince, kültür ve medeniyet iki karşıt kavram olarak belirmiştir. Oysa Becker bu kavramları "Doğu" merkezli güç ilişkileri etrafında yeni bir bağlama oturturken bu sefer kültür ve medeniyet arasında birbirini tamamlayıcı bir ilişki kurmuştur. Dolayısı ile Alman toplum düşüncesinin kendi özel bağlamı içinde şekillenen bu iki kavram, Becker tarafından yeni toplumsal ilişkiler çerçevesinde yeniden işlevselleştirilmiştir.
İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Dergisi, 2014
Bu makale, Almanya’da Nazi iktidarının başlamasının ardından takibata uğrayan akademisyenlerden b... more Bu makale, Almanya’da Nazi iktidarının başlamasının ardından takibata uğrayan akademisyenlerden biri olup, aynı zamanda 1933 Üniversite Reformu vesilesiyle Türkiye’ye sığınan profesörler arasında da yer alan Gerhard Kessler’in Türkiye’de tanıttığı sos- yoloji anlayışının Alman entelektüel geleneği içindeki köklerini ve Türkiye’deki etkilerini göstermeyi amaçlamaktadır. Makale boyunca Kessler’in biyografisi, etkilendiği Alman entelektüel geleneği, sosyoloji anlayışı ve bu anlayışın Türkiye’deki etkileri ele alınmıştır. Kessler’in sosyoloji anlayışı değerlendirilirken, 1930’lara kadar Türkiye’de hakim olan sosyoloji geleneği dikkate alınmış ve Kessler ile özellikle Ziya Gökalp arasında karşılaş- tırmalar yapılmıştır. Alman Tarihçi İktisat Okulu geleneği içinde yetişmiş bir isim olan Kessler’in sosyal politikacı kökenleri, onun sınıflı bir toplumun akademisyeni olmasının bir sonucudur. Kessler, Türkiye’ye geldikten sonra bir yandan Türkiye’nin sosyo-iktisadi yapısı üzerine çalışmalar ortaya koyarken, diğer yandan da Alman sosyolojisinin kurucu isimlerinde kökenini bulan ve sosyal ilişkiler teorisi olarak adlandırdığı bir sosyoloji yaklaşımını derslerinde işlemiştir. Kessler’in eserlerinde Almanya’daki sosyal liberalizmden neşet eden “hürriyetçi kolektivizm” diyebileceğimiz anlayışın içkin olduğu görülmektedir.
Dissertation by Muhammed Fazıl Baş
1933-1951 yılları arasında İstanbul Üniversitesi’nin Edebiyat, Hukuk ve İktisat Fakültelerinde so... more 1933-1951 yılları arasında İstanbul Üniversitesi’nin Edebiyat, Hukuk ve İktisat
Fakültelerinde sosyoloji ve sosyal politika dersleri veren Alman mülteci profesör Gerhard Kessler (1883-1963), Alman tarihçi iktisat geleneği içinde yetişmiş bir bilim adamıdır. Bu da onun Türkiye’de tanıttığı sosyoloji anlayışını anlamak için tarihçi iktisat geleneğini, düşünce sosyolojisinin sunduğu metodolojik çerçeve içinde incelemeyi zorunlu kılmaktadır. Düşünce sosyolojisi, sosyal yapı, entelektüeller, siyaset ve düşüncenin her birinin bir diğerini etkilediği iddiasını taşımaktadır. Bu bağlamda bakıldığında, tarihçi iktisat geleneğinin 1840’lardan 1920’lere kadar Alman topraklarının sosyo-iktisadi süreçlerine bağlı olarak ortaya çıktığı ve aynı zamanda dönüştüğü görülecektir. Tarihçi iktisat geleneğinin dönüşümleri sosyal politika ve sosyoloji alanlarının ortaya çıkmasını sağlamıştır. Gerhard Kessler’in Almanya ve Türkiye’deki çalışmaları dikkatle incelendiğinde, söz konusu dönüşümlerin onun bilim anlayışını da derinden etkilediği görülmektedir. Kessler bu bilim anlayışını aynı zamanda Alman sosyal liberal parti siyaseti ile de desteklemektedir. Kessler’in bu bilim ve siyaset anlayışının Türkiye’de nasıl alımlanacağı ise ayrı bir problematik olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sorunun iyi bir şekilde cevaplanması içinse Türkiye’de 19. yüzyıldan itibaren sosyal bilim anlayışında görülen yeniliklerin incelenmesi gerekecektir. Bu şekilde Kessler öncesinde geçerli bilim anlayışı ile Kessler’in Türkiye’de tanıttığı bilim anlayışını karşılaştırabilmek için bir temel inşa edilmiş olacaktır. Bu tez yukarıda belirtilen noktaları aydınlatma hedefini gütmektedir.
Conference Presentations by Muhammed Fazıl Baş
Beykoz 2022 Kent Tarımı Sempozyumu, 2023
Weber’in tarım üzerine çalışmalarının güncel ve tarihsel olmak üzere iki yönü bulunmaktadır: Bir ... more Weber’in tarım üzerine çalışmalarının güncel ve tarihsel olmak
üzere iki yönü bulunmaktadır: Bir yandan yaşadığı dönem içinde
özellikle Elbe Nehri’nin doğusundaki tarım alanlarının sınıfsal
dönüşümüne bakma ve bunun üzerinden Almanya’daki sınıf ilişkilerini düşünme fırsatı bulmuş, diğer taraftan ise antik toplumların
tarım ilişkilerine eğilmiştir. Özellikle 1909 tarihli Antik Uygarlıkların
Tarım Sosyolojisi başlıklı eseri Mezopotamya, Mısır, Yunanistan ve
Roma hattındaki tarım merkezli iktisadi ilişkilere dair karşılaştırmalı
bir tarihsel sosyoloji sunarak toplumsal dönüşümü geniş bir perspektifte değerlendirmektedir. Weber’in tarımdaki dönüşüme dair güncel
yazıları ise Almanya’da milli devlet-sınıfsallık ilişkisine dair güçlü savlar içermektedir. Buna göre Weber ilk olarak Doğu Prusya’daki
eski feodal ilişkilerin çözülmesi sonucunda tarımın kapitalistleştiğine ve bunun neticesinde gerçekleşen göç hareketlilikleri ile bölgenin
nüfus yapısının Almanlıktan Lehliğe doğru dönüştüğüne işaret etmektedir. İkinci bir husus olarak ise Weber, iktisadi-sosyal alanda yaşanan
büyük dönüşüme rağmen 1870’lerden 1900’lü yıllara toprak aristokrasisinin Alman siyaseti içinde belirleyiciliğinin kaybolmadığını,
bunun ise sanayileşen toplumsal sistem içinde liderlik rolünü üstlenmesi gereken burjuvazinin geri planda kalmasına yol açtığını belirtmektedir. Kendisini de burjuva sınıfının bir mensubu olarak gören
Weber için dengeli bir toplumsal bütünlüğün sağlanabilmesi güçlü bir
milli devletin varlığına bağlıdır. Weber’in tarım üzerine yazılarına
odaklanan bu çalışma, tarımda yaşanan dönüşümün toplumsal yapı
üzerindeki etkilerini yukarıda tasvir edilen gerilimler üzerinden ele
almayı hedeflemektedir.
Humanitas - Uluslararası Sosyal Bilimleri Dergisi, 2024
Kemal Tahir’in romanları, toplumsal meselelere odaklanması yönüyle sosyal bilimler disiplinleri t... more Kemal Tahir’in romanları, toplumsal meselelere odaklanması yönüyle sosyal bilimler disiplinleri tarafından farklı yönleriyle ele alınmıştır, fakat Kemal Tahir’in romancılığının toplumsal meseleleri ele almada onu sosyal bilimcilerden hangi yönleriyle farklılaştırdığının üzerinde ayrıca durmak gerekmektedir. Bu çalışma, Kemal Tahir’in romanlarının her birinin, konu ettiği dönem ve ilişkiler bütünün ötesinde bir Kemal Tahir romanları evreni olarak niteleyebileceğimiz bütünlüğün temeli olarak bireyin (özelde ise Türk bireyinin) toplumsal inşası meselesini ele aldığına işaret etmeyi amaçlamaktadır. Bu çerçevede kitap olarak ilk yayımı aynı yıl içinde (1967) gerçekleştirilen Bozkırdaki Çekirdek ve Devlet Ana romanlarında, yaşanılan fiziki ve sosyal çevrenin baskısının Türk bireyinin şekillenişini, toplumsal hayata cevap ve çözüm üretme biçimini nasıl belirlediğine bakılmaktadır. Bozkırdaki Çekirdek’te köy enstitüleri ve aydın-halk ikiliği, Devlet Ana’da ise bir çözülüş dönemi içindeki Anadolu’da toplumsal örgütlenmeyi yeniden inşa etme etrafında konu ilerlerse de, farklı dönemlere ve meselelere odaklanan bu iki eserin, Kemal Tahir romanları evreninin nirengi noktasını oluşturacak şekilde örtüşen bir karaktere sahip oldukları vurgulanmaktadır.
İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Dergisi, 2022
Öz Alman oryantalist Carl Heinrich Becker, 1916-1930 yılları arasında Prusya Eğitim Bakanlığı'nda... more Öz Alman oryantalist Carl Heinrich Becker, 1916-1930 yılları arasında Prusya Eğitim Bakanlığı'nda bürokrat ve bakan olarak üstlendiği rollerle ilgili dönemin en önemli kültür politikacısı olarak karşımıza çıkar. Özellikle 1918 yılı ile birlikte, Almanya'nın Birinci Dünya Savaşı'ndan yenik ayrılması ve Alman İmparatorluğu'nun yerini Weimar Cumhuriyeti'ne bırakması ile oluşan kriz karşısında, kültür meselesine dönmenin önemine işaret eder. Becker aynı zamanda 1880'lerden itibaren Almanya'nın yaşadığı iktisadi, sosyal ve politik dönüşümün gerilimleri ile de hesaplaşır. Becker bu çerçevede, öncelikle başta "Yüksek Öğretim Reformu Üzerine Düşünceler" (1919) metninde olmak üzere Alman yüksek öğretiminde karşılaşılan sıkıntıları ele almış ve Alman kültür hayatının en öncelikli sorununun siyasi ve toplumsal sahada görülen tikelcilik ve bireyselcilik olduğu tespitinde bulunmuştur. Becker'e göre birey, halk ve devlet arasında vatandaşlık düzeyinde bir bütünlüğün sağlanamamış olması, Alman milletini kültür düzeyinde zayıf kılmaktadır. Becker, bu problemin aşılması için ise üniversitelerde söz konusu sıkıntıları mesele edecek ve bunlara cevap niteliğinde bir zihniyetin oluşmasını sağlayacak sentezci, yani toplumsal ilişkileri parçalar değil bütün halinde kavrayacak ders ve bilimlerin geliştirilmesi gerektiğine işaret eder. Sosyoloji, söz konusu sentetik bilim anlayışının kristalleştiği en önemli saha olarak göze çarpar. Bu makale, Becker'in genel olarak kültür meselesi ve üniversite reformu, özelde sosyolojinin kurumsallaşma ihtiyacı hakkındaki düşüncelerine odaklanmaktadır.
Toplumsal Değişim, 2023
Sosyoloji tarihi aynı zamanda toplumsal meseleler etrafında örülmüş tartışmaların tarihidir. Türk... more Sosyoloji tarihi aynı zamanda toplumsal meseleler etrafında örülmüş tartışmaların tarihidir. Türk sosyoloji tarihi de tartışmalar açısından son derece zengin bir görünüm arz eder. 20. yüzyıl öncesinde, daha "sosyoloji" ismi yaygınlık kazanmamışken başlayan kimi "toplumsal" tartışmalar gazete yazıları ve romanlarda karşımıza çıkmış, özellikle II. Meşrutiyet'ten itibaren "içtimaiyat" çerçevesinde yoğunlaşan tartışmalar giderek "sosyolojik" bir nitelik kazanmıştır. 1930'larda kültür-medeniyet tartışması gibi toplumsal konulara ilişkin sosyolojik tartışmalar gündeme gelmiş, 1960'larda ise toplumsal yapıya ilişkin tartışmalar yaygınlaşmıştır. Bu tartışmaların tamamı Türk sosyolojisinin gelişiminde önemli rol oynamış, özellikle de tarihsel sosyolojinin gelişimine ciddi katkılar yapmıştır. Bu araştırma da Türk sosyoloji tarihinde toplumsal yapı tartışmalarına odaklanmakta, 1960'lı yıllarda Yön dergisi çevresinden başlamak üzere Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi Türk toplumunun yapısı üzerine yürütülen tartışmaları çözümlemeyi denemektedir. Bu çalışmada konu, tarihsel sosyolojik yaklaşımın gelişimine özel bir vurgu yapılarak incelenmekte, söz konusu tartışmalar içindeki belirli eğilimler karşılaştırılarak, hangilerinin tarihsel sosyolojik analize elverişli olduğu ve daha çok katkı yaptığı üzerinde durulmaktadır.
İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Dergisi / İstanbul University Journal of Sociology
Öz Ziya Gökalp'in düşüncelerinin imparatorluk ve ulus devlet gibi dünya tarihiyle; Meşrutiyet, Ba... more Öz Ziya Gökalp'in düşüncelerinin imparatorluk ve ulus devlet gibi dünya tarihiyle; Meşrutiyet, Balkan Savaşı ve Cumhuriyet gibi Türkiye tarihiyle; Selanik ve İstanbul gibi Gökalp'in biyografisiyle ilgili dönemler arasında sergilediği farklılıklar literatürde çeşitli açılardan ele alınmıştır. Bu çalışmalarda kültür-medeniyet ayrımı üzerinde geniş çaplı olarak durulsa da Gökalp'in düşünsel dönüşümünün kavramsal izdüşümleri, ideolojilerin ayrılmaz bir parçası olan "ulusötesi" (transnational) boyut açısından çözümlenmemiştir. Gökalp kavramları güncel ihtiyaçlar doğrultusunda dinamik bir şekilde yeniden anlamlandırmakta, ikili ve üçlü gruplar halinde farklı biçimlerde bir araya getirmektedir. İlki ulusallığı, ikincisi ise ulusötesiliği temsil eden kültür-medeniyet kavram ikilisi bile Gökalp'in kariyeri boyunca tek bir şekilde karşımıza çıkmaz. Genç Kalemler'de yayımladığı "Eskinin Mukavemeti" yazısı (1911), Türkleşmek İslamlaşmak Muasırlaşmak kitabında toplanan yazıların Türk Yurdu'ndaki versiyonları (1912-1914), kitap halleri (1918) ve Türkçülüğün Esasları (1923) olmak üzere dört momenti temel alan bu araştırma, Gökalp'in Türkiye'nin konumuna dair farklı zamanlarda geliştirdiği öneriler arasındaki süreklilik ve kopuşları, ulusötesi kategorilere ve özelde "beynelmileliyet" kavramına odaklanarak incelemektedir. Gökalp, Türkiye'nin Osmanlılık, Türklük, İslam ve Batı olmak üzere dört yönde farklı seviyelerde gerçekleşen ulusötesilik tiplerini tarif etmek için çeşitli kavramlar kullanmıştır. Bu araştırma, Gökalp'in medeniyet, aile, ümmet, asriyet, tehzip, kozmopolitlik, ultramontenlik gibi ulusötesilik kavramlarını anlamlandırma biçimlerini tartışmakta, Türk devleti ve toplumunun önüne koyduğu önerinin beynelmileliyet boyutunu çözümlemeyi amaçlamaktadır.
Almanya'daki sosyoloji eğitimi bir yandan yaklaşık iki yüzyıllık bir temel üzerinde şekillenerek ... more Almanya'daki sosyoloji eğitimi bir yandan yaklaşık iki yüzyıllık bir temel üzerinde şekillenerek bugüne gelmiş ve özellikle Wilhelm von Humboldt'un eğitim reformu bu temelde önemli bir rol oynamıştır. Fakat diğer yandan bugünün daha globalleşmeye ve ulusaşırı bütünleşmeye dayalı anlayışı eğitim alanında da kendisini göstererek üniversite eğitimini ulusal farkları sindiren bir şekilde standardize etmeye çalışmaktadır. Bologna süreci bunda önemli bir etkiye sahiptir. Bu makalede son on yılda geçmiş ile bugün arasındaki bu çekişmede yeniden şekillenmekte olan Almanya'daki sosyoloji eğitiminin müfredatı mevcut eğilimler çerçevesinde incelenmektedir.
İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Dergisi / İstanbul University Journal of Sociology, 2022
Öz Alman oryantalist Carl Heinrich Becker'in 1906-1919 yılları arasındaki yazıları incelendiğinde... more Öz Alman oryantalist Carl Heinrich Becker'in 1906-1919 yılları arasındaki yazıları incelendiğinde, kültür (Kultur) ve medeniyet (Zivilisation) kavramlarının Almanya, Avrupa ve "Doğu" toplumları arasındaki güç ilişkileri gözetilerek işlevselleştirildikleri görülmektedir. Söz konusu kavramlar şüphesiz, Becker'in yazılarında da, öncelikle 19. yüzyıldan 20. yüzyıl başına Alman toplum düşüncesi içinde şekillenerek yer bulmuşlardır. Söz konusu şekilleniş büyük ölçüde Almanya'nın Avrupa içinde güç elde etme, siyasi birliğini sağladıktan sonra milli kimlik edinme ve modernlik problemleri ile baş etme faktörleri etrafında gerçekleşmiştir. Bu bağlam diğer taraftan Birinci Dünya Savaşı içinde Almanya ile "Batı" arasındaki düşmanca ilişkiler ile pekişince, kültür ve medeniyet iki karşıt kavram olarak belirmiştir. Oysa Becker bu kavramları "Doğu" merkezli güç ilişkileri etrafında yeni bir bağlama oturturken bu sefer kültür ve medeniyet arasında birbirini tamamlayıcı bir ilişki kurmuştur. Dolayısı ile Alman toplum düşüncesinin kendi özel bağlamı içinde şekillenen bu iki kavram, Becker tarafından yeni toplumsal ilişkiler çerçevesinde yeniden işlevselleştirilmiştir.
İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Dergisi, 2014
Bu makale, Almanya’da Nazi iktidarının başlamasının ardından takibata uğrayan akademisyenlerden b... more Bu makale, Almanya’da Nazi iktidarının başlamasının ardından takibata uğrayan akademisyenlerden biri olup, aynı zamanda 1933 Üniversite Reformu vesilesiyle Türkiye’ye sığınan profesörler arasında da yer alan Gerhard Kessler’in Türkiye’de tanıttığı sos- yoloji anlayışının Alman entelektüel geleneği içindeki köklerini ve Türkiye’deki etkilerini göstermeyi amaçlamaktadır. Makale boyunca Kessler’in biyografisi, etkilendiği Alman entelektüel geleneği, sosyoloji anlayışı ve bu anlayışın Türkiye’deki etkileri ele alınmıştır. Kessler’in sosyoloji anlayışı değerlendirilirken, 1930’lara kadar Türkiye’de hakim olan sosyoloji geleneği dikkate alınmış ve Kessler ile özellikle Ziya Gökalp arasında karşılaş- tırmalar yapılmıştır. Alman Tarihçi İktisat Okulu geleneği içinde yetişmiş bir isim olan Kessler’in sosyal politikacı kökenleri, onun sınıflı bir toplumun akademisyeni olmasının bir sonucudur. Kessler, Türkiye’ye geldikten sonra bir yandan Türkiye’nin sosyo-iktisadi yapısı üzerine çalışmalar ortaya koyarken, diğer yandan da Alman sosyolojisinin kurucu isimlerinde kökenini bulan ve sosyal ilişkiler teorisi olarak adlandırdığı bir sosyoloji yaklaşımını derslerinde işlemiştir. Kessler’in eserlerinde Almanya’daki sosyal liberalizmden neşet eden “hürriyetçi kolektivizm” diyebileceğimiz anlayışın içkin olduğu görülmektedir.
1933-1951 yılları arasında İstanbul Üniversitesi’nin Edebiyat, Hukuk ve İktisat Fakültelerinde so... more 1933-1951 yılları arasında İstanbul Üniversitesi’nin Edebiyat, Hukuk ve İktisat
Fakültelerinde sosyoloji ve sosyal politika dersleri veren Alman mülteci profesör Gerhard Kessler (1883-1963), Alman tarihçi iktisat geleneği içinde yetişmiş bir bilim adamıdır. Bu da onun Türkiye’de tanıttığı sosyoloji anlayışını anlamak için tarihçi iktisat geleneğini, düşünce sosyolojisinin sunduğu metodolojik çerçeve içinde incelemeyi zorunlu kılmaktadır. Düşünce sosyolojisi, sosyal yapı, entelektüeller, siyaset ve düşüncenin her birinin bir diğerini etkilediği iddiasını taşımaktadır. Bu bağlamda bakıldığında, tarihçi iktisat geleneğinin 1840’lardan 1920’lere kadar Alman topraklarının sosyo-iktisadi süreçlerine bağlı olarak ortaya çıktığı ve aynı zamanda dönüştüğü görülecektir. Tarihçi iktisat geleneğinin dönüşümleri sosyal politika ve sosyoloji alanlarının ortaya çıkmasını sağlamıştır. Gerhard Kessler’in Almanya ve Türkiye’deki çalışmaları dikkatle incelendiğinde, söz konusu dönüşümlerin onun bilim anlayışını da derinden etkilediği görülmektedir. Kessler bu bilim anlayışını aynı zamanda Alman sosyal liberal parti siyaseti ile de desteklemektedir. Kessler’in bu bilim ve siyaset anlayışının Türkiye’de nasıl alımlanacağı ise ayrı bir problematik olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sorunun iyi bir şekilde cevaplanması içinse Türkiye’de 19. yüzyıldan itibaren sosyal bilim anlayışında görülen yeniliklerin incelenmesi gerekecektir. Bu şekilde Kessler öncesinde geçerli bilim anlayışı ile Kessler’in Türkiye’de tanıttığı bilim anlayışını karşılaştırabilmek için bir temel inşa edilmiş olacaktır. Bu tez yukarıda belirtilen noktaları aydınlatma hedefini gütmektedir.
Beykoz 2022 Kent Tarımı Sempozyumu, 2023
Weber’in tarım üzerine çalışmalarının güncel ve tarihsel olmak üzere iki yönü bulunmaktadır: Bir ... more Weber’in tarım üzerine çalışmalarının güncel ve tarihsel olmak
üzere iki yönü bulunmaktadır: Bir yandan yaşadığı dönem içinde
özellikle Elbe Nehri’nin doğusundaki tarım alanlarının sınıfsal
dönüşümüne bakma ve bunun üzerinden Almanya’daki sınıf ilişkilerini düşünme fırsatı bulmuş, diğer taraftan ise antik toplumların
tarım ilişkilerine eğilmiştir. Özellikle 1909 tarihli Antik Uygarlıkların
Tarım Sosyolojisi başlıklı eseri Mezopotamya, Mısır, Yunanistan ve
Roma hattındaki tarım merkezli iktisadi ilişkilere dair karşılaştırmalı
bir tarihsel sosyoloji sunarak toplumsal dönüşümü geniş bir perspektifte değerlendirmektedir. Weber’in tarımdaki dönüşüme dair güncel
yazıları ise Almanya’da milli devlet-sınıfsallık ilişkisine dair güçlü savlar içermektedir. Buna göre Weber ilk olarak Doğu Prusya’daki
eski feodal ilişkilerin çözülmesi sonucunda tarımın kapitalistleştiğine ve bunun neticesinde gerçekleşen göç hareketlilikleri ile bölgenin
nüfus yapısının Almanlıktan Lehliğe doğru dönüştüğüne işaret etmektedir. İkinci bir husus olarak ise Weber, iktisadi-sosyal alanda yaşanan
büyük dönüşüme rağmen 1870’lerden 1900’lü yıllara toprak aristokrasisinin Alman siyaseti içinde belirleyiciliğinin kaybolmadığını,
bunun ise sanayileşen toplumsal sistem içinde liderlik rolünü üstlenmesi gereken burjuvazinin geri planda kalmasına yol açtığını belirtmektedir. Kendisini de burjuva sınıfının bir mensubu olarak gören
Weber için dengeli bir toplumsal bütünlüğün sağlanabilmesi güçlü bir
milli devletin varlığına bağlıdır. Weber’in tarım üzerine yazılarına
odaklanan bu çalışma, tarımda yaşanan dönüşümün toplumsal yapı
üzerindeki etkilerini yukarıda tasvir edilen gerilimler üzerinden ele
almayı hedeflemektedir.