Doç. Dr. Kenan ÖZKAN | Altınbaş University (original) (raw)
Papers by Doç. Dr. Kenan ÖZKAN
Belleten, 2024
teması sürdürmüştür. Nisan 1923 tarihli bir başka arşiv belgesinden Saime Hanım'a maddi yardımda ... more teması sürdürmüştür. Nisan 1923 tarihli bir başka arşiv belgesinden Saime Hanım'a maddi yardımda bulunduğu anlaşılmaktadır. Ancak bundan sonraki süreçte Mustafa Kemal ve Saime Hanım'ın doğrudan ya da dolaylı olarak temasa geçtiklerine dair herhangi bir arşiv belgesi ya da kaynağa tesadüf edilmemiştir. Mustafa Kemal Atatürk üzerine yapılan biyografik çalışmalarda, hayatının ilk yıllarına ilişkin anlatılar daha çok annesi Zübeyde Hanım ve kız kardeşi Makbule Hanım'ın aktardıkları üzerine dayanmaktadır. Bu çalışmada söz konusu mektuplar incelenerek Atatürk'ün özel ve aile hayatına yönelik son dönemde belgelere dayalı olarak kaleme alınmış çalışmalara bir yenisi daha kazandırılmaya çalışılmıştır.
Selçuk Türkiyat Araştırmaları Dergisi (Cumhuriyet'in 100. Yılı Özel Sayısı), 2023
7 Ocak 1946’da Demokrat Parti (DP)’nin kuruluşu, Türk demokrasi tarihi açısından yadsınamayacak... more 7 Ocak 1946’da Demokrat Parti (DP)’nin kuruluşu, Türk demokrasi tarihi
açısından yadsınamayacak bir önem taşır. II. Dünya Savaşı’nı demokrasi
cephesinin kazanmasının etkisiyle savaş yıllarında olgunlaşan muhalif
hareket, 1946 yılında DP’nin kurulmasıyla sonuçlanmıştır. 1945 yılında
Milli Kalkınma Partisi kurulmuş olsa da gerçek anlamda iktidara alternatif
bir muhalefet partisi olma özelliğini yakalayamaz. 1947 yılında yapılacak olan
genel seçimlerin 1946 yılına çekilmesi iktidar-muhalefet ilişkilerini
gerginleştirirken, 21 Temmuz 1946’da gerçekleşen bu seçimlerin “şaibeli”
seçimler olarak öne çıkması, siyasi hayatta daha büyük tartışmaları
beraberinde getirmiştir. Tüm bu tartışmalara rağmen 1946 Genel Seçimleri
Türk demokrasisi adına bir dönüm noktasıdır. 5 Haziran 1946 tarihinde kabul
edilen yeni seçim kanunu ile tek dereceli olarak yapılan seçimlerde açık oy gizli
sayım, liste usulü çoğunluk sistemi uygulanmıştır. Oldukça hareketli bir
siyasi atmosfer içerisinde gerçekleşen seçimler hem seçmen hem de partiler
adına önemli bir deneyimdir. DP bu seçimlerde uygulanan usulsüzlükleri
muhalefette kaldığı süre zarfında sıklıkla dile getirdiği gibi 1950 Genel
Seçimleri öncesi seçim meydanlarına da taşımıştır. Çalışmamızda Adana
özelinde 1946 Genel Seçimlerinin uygulanış süreci; seçim çalışmaları,
partilerin birbirleriyle olan rekabeti ve seçim sonuçları irdelenmeye
çalışılmıştır.
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S. 61, 2023
Plagiarism/İntihal: This article has been reviewed by at least two referees and scanned via a pla... more Plagiarism/İntihal: This article has been reviewed by at least two referees and scanned via a plagiarism software. / Bu makale, en az iki hakem tarafından incelendi ve intihal içermediği teyit edildi.
Tarih İncelemeleri Dergisi C. 1, S. 35, , 2020
Öz Ermeni sorununun başlangıcı 1915 olaylarından çok öncelere, 18. yüzyılın başlarına kadar gitme... more Öz Ermeni sorununun başlangıcı 1915 olaylarından çok öncelere, 18. yüzyılın başlarına kadar gitmektedir. Özellikle 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren büyük devletlerin kendi siyasi çıkarları açısından desteklediği misyonerlik faaliyetleri, Osmanlı İmparatorluğu içerisindeki Türk-Ermeni ilişkilerinin gerginleşmesine neden olan baş faktör oldu. Büyük güçler dediğimiz devletler arasında misyonerlik faaliyetlerinde en ön plana çıkan ülke şüphesiz Amerika idi. Avrupa'da Katoliklerin işlediği kıyımlardan kurtulmak için Amerika'ya kaçan Protestanlar, 18. yüzyılın sonuna doğru Boston'da "American Board" olarak bilinen misyonerlik kurumunu faaliyete geçirdiler. Kurumun başlıca amacı, Protestanlığı ve İncil'i bütün dünyada tanıtmak ve yaygın hale getirmekti. "American Board" örgütüne bağlı bütün Amerikan okullarında hem fen hem de din eğitimi gören genç misyonerler büyük ideallerle dünyanın dört bir yanında çalışmaya başladılar. Amerikalı Protestan misyonerler bir yandan eğitim ve sağlık işlerine el atıp Hıristiyanlar arasında kabul ve saygı görmeye çalışırken bir yandan da sözde yaşadıklarını günlükler tutarak kaleme almışlar, Ermenilerin Türkler tarafından katledildiği propagandasını yapmışlar, yazdıkları yazılar ve diğer ülkelere gönderdikleri raporlar ile Ermeni sorununun fikirsel ve ideolojik boyutunu oluşturmuşlardır. Bu misyonerler, yazılarında "mazlum Ermeni" ve "korkunç Türk" temasını işlemiş, yaşanan olayları farklı bir kurgu ile genelde Müslümanlık ve özelde Türkler aleyhinde dile getirmiştir. Osmanlı ve Müslüman imajının dünya kamuoyunda algılanış biçimini nesnelliğini tartışılır biçimde etkilemişlerdir. Bu misyonerlerden biri Edwin Munsell Bliss'tir. Bliss, yazılarında "ezilen Ermeni" ve "korkunç Türk" temasını dile getirmiş ve genelde İslam dinine ve özelde de Türklere karşı yönelttiği belgesiz ve asılsız yıkıcı eleştirilerle Batı kamuoyundaki Osmanlı imajını son derece olumsuz bir biçimde etkilemiştir. Bu çalışmada Edwin Munsell Bliss örneği üzerinden, misyonerlerin Batı kamuoyu ile paylaşmak üzere kaleme aldığı yazıların etkisi incelenecektir.
Belleten, 2023
Upon the occupation of Eastern Thrace by the Greek army in July 1920, the 1 st Corps units were d... more Upon the occupation of Eastern Thrace by the Greek army in July 1920, the 1 st Corps units were defeated without resistance and took refuge in Bulgaria, a neutral state. Since the civilian population worried about the massacre, they followed the military units and took refuge in Bulgaria. In this study, answers were sought to questions of what happened during the asylum process of military and civilian refugees to Bulgaria and their return to homeland, and how the crises between the Bulgarian and Ottoman Governments were resolved, especially during the return process of refugees. Unlike a previous study, based on ATASE Archive documents, we used Ottoman Archive documents. In the light of the new documents reached, the subject was detailed and the questions above were answered. Accordingly, the Bulgarian Government temporarily resettled the military and civilian refugees in various parts of Bulgaria and provided their subsistence. However, the Bulgarian Government, who could not help more refugees due to the political and economic problems in the country, requested the Ottoman Government to return the refugees to homeland. Since the Ottoman Government was in financial trouble, she could not carry out the process of returning the refugees to homeland in a healthy way. In addition, the return of the officers' personal animals confiscated by the Bulgarian Government and official documents of the corps became an important problem between the two governments. Visa procedures of refugees' passports had also resulted in crisis. So, most of the refugees had to return to homeland with their own efforts.
Atatürk Yolu Dergisi, 2021
Kurtuluş Savaşı’nın kazanılması ve Lozan’da kalıcı bir barışın imzalanmasının ardından Mustafa Ke... more Kurtuluş Savaşı’nın kazanılması ve Lozan’da kalıcı bir barışın imzalanmasının ardından Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde başlayan “Modern Türkiye”nin inşası süreci, dış dünyada ilgiyle takip edilmiştir. Batı’nın gözünde “Hasta Adam” olarak görülen Türkiye’nin yönetimden ekonomiye, eğitimden hukuka, kadın haklarından kılık kıyafete kadar çok farklı alanlara yayılmış modernleşme çabası Avrupa kamuoyunun olduğu kadar Amerikan kamuoyunun da dikkatini çekmiştir. Atatürk liderliğindeki Türkiye’nin, yeniden inşası sürecinin ilgiyle takip edildiği kaynak grupları arasında Türkiye’deki görev yıllarına ait gözlem ve değerlendirmelere önemli ölçüde yer veren Amerikalı diplomatların hatıraları bulunmaktadır. Özellikle Türkiye’nin ilk Amerikan Büyükelçisi Joseph C. Grew ve ondan büyükelçilik görevini devralan Charles Hitchcock Sherrill’in hatıraları Atatürk liderliğindeki Modern Türkiye’nin inşası sürecini yabancı gözüyle değerlendirmemiz açısından önemlidir. Konu hakkındaki bir diğer önemli kaynak grubunu ise Amerikan basını teşkil etmiştir. Osmanlı İmparatorluğu zamanında Ermeni meselesi nedeniyle Amerikan kamuoyunda oluşan olumsuz Türk imajının, Cumhuriyetin ilk yıllarında da bir süre devam ettiği görülmektedir. Bununla birlikte Modern Türkiye’nin inşası için başlatılmış olan devrimler zamanla bu imajın kaybolması ve yerine hayranlık uyandıran bir bakış açısının alması ile sonuçlanmıştır. Bu çalışmada laik ve demokratik Türkiye’nin oluşturulması açısından büyük bir öneme sahip olan Halifeliğin kaldırılması, kılık ve kıyafet alanındaki düzenlemeler, kadın hakları, yeni harflerin kabulü gibi devrimler, söz konusu iki kaynak grubu üzerinden incelenmiştir. Çalışma, “Atatürk Dönemi Demokratikleşme 1920-1938” isimli kitapta yer alan bölümün devamı ve tamamlayıcısı olarak kaleme alınmıştır.
Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları, 2020
Yunan Ordusu’nun Batı Anadolu’yu işgali, büyük kesimi çiftçi olan Türk-Müslüman nüfusun işgal ned... more Yunan Ordusu’nun Batı Anadolu’yu işgali, büyük kesimi çiftçi olan Türk-Müslüman nüfusun işgal nedeniyle evini ve toprağını terk etmesiyle ve neticede üretici konumdan tüketen ve hükûmetin desteğine ihtiyaç duyan bir konuma düşmesiyle sonuçlanmıştır. Ankara’da toplanarak ülke kaderine el koyan TBMM, “Halkçılık” ilkesi doğrultusunda, halkın refah ve saadetinin temini için hareket etmiştir. Yapılan düzenlemeler ile mali durumun izin verdiği ölçüde muhtaç köylüye yardım eli uzatılmıştır. Büyük Taarruz (Dumlupınar Muharebesi) sonrasında işgalden kurtarılan memleketlerine iade edilen göçmen köylülerin tarımsal üretime başlayabilmesi için ziraî yardım yapılmış ve tarım araç-gereçleri temin edilmiştir. “Milletin efendisi” olan köylünün refahının temini, zenginliğin geniş bir tabana yayılması, kısa vadede yurttaşlık ve devlete aidiyet hissinin oluşturulması açısından önemli olduğu gibi uzun vadede demokrasinin sağlam temeller üzerine inşası açısından da son derece önemlidir. İkinci olarak köylülere yapılan yardımların mecliste çıkartılan yasalara dayandırılması, bu yardımların bir “ihsan/bağış” değil de yasal bir hak olarak görülmesi açısından da önemlidir.
Belgi S. 20 C. 2, 2020
Öz 15 Mayıs 1919’da İzmir’in işgali ile başlayan ve sonrasında Batı Anadolu’nun geneline yayılan ... more Öz
15 Mayıs 1919’da İzmir’in işgali ile başlayan ve sonrasında Batı Anadolu’nun geneline yayılan Yunan işgali, işgal altında kalan sahalar için büyük bir tahribata neden olmuştur. On binlerce Türk-Müslüman toprağını terk ederek göçe mecbur olmuş ve henüz işgal edilmemiş sahalara göç etmiştir. Yunan Ordusunun işgal sırasında neden olduğu olaylar, İstanbul Hükümeti tarafından protesto edilince İtilaf Devletleri Yunan işgalinin İzmir ve çevresi ile sınırlı kalmasını kararlaştırmıştır. Bu maksatla İngiliz General Milne tarafından belirlenen bir hat içerisinde sınırlanan işgal sahası daha sonra gelişen siyasî olayların sonucunda Yunan Ordusunun Haziran 1920’de Milne Hattı’nı aşması ile sonuçlanmış, neticede Yunan işgali Batı Anadolu’nun tamamına yayılmıştır. Bu durumda çok daha büyük bir Müslüman nüfus göçe mecbur olmuş ve Anadolu’nun iç bölgelerine yönelen bir nüfus hareketliliği yaşanmıştır.
23 Nisan 1920’de Ankara’da “olağanüstü yetkilerle” kurulan TBMM ülke kaderine el koymuştur. Hükümet teşkilatı içerisinde yer alan gerek Dahiliye Vekaleti’ne bağlı Muhacirin Müdüriyet-i Umumiyesi gerekse Sıhhiye ve Muavenat-ı İçtimaiye Vekaleti muhacir ve mültecilerin sorunları ile ilgilenmişlerdir. Yunan işgal sahalarından Anadolu’nun iç bölgelerine göç eden Müslüman muhacir ve mültecilere söz konusu teşkilatlar tarafından iaşe ve yaşamlarını sürdürmeye yarayacak malzemenin yanı sıra tıbbî yardımda da bulunulmuştur. Hiç şüphesiz ki bu yardımlar, malî kaynakların yetersiz ve büyük oranda askerî harcamalar için seferber edildiği bir zamana denk gelmiştir. TBMM Hükümeti’nin mali açıdan yetersiz kaldığı noktada, İstanbul’un işgali üzerine teşkilatını Anadolu’nun geneline yayan ve Ankara Murahhaslığını oluşturan Hilal-i Ahmer Cemiyeti, Müslüman muhacirlerin imdadına yetişmiştir. Hilal- Ahmer Cemiyeti’nin ülke geneline yayılmış teşkilatı ve halktan topladığı bağışlar sayesinde finanse ederek oluşturduğu heyetler, işgalden kaçan ve Batı Anadolu’nun neredeyse tamamına yayılan Müslüman nüfusa TBMM Hükümeti’ne oranla çok daha büyük çapta yardımda bulunmuştur. “Hilal-i Ahmer İmdat Heyetleri” olarak adlandırılan bu heyetler, muhacirlerin iaşe ve tıbbî ihtiyaçlarını sağlamanın yanında, gönderdikleri raporlarla Yunan işgalinin neden olduğu tahribatı da gözler önüne sermişlerdir.
Yunan işgalinin neden olduğu tahribat özellikle Sakarya Savaşı sonrasında İç Anadolu’da Sakarya vadisi etrafındaki köy ve yerleşmelerde yoğunlaşmıştır. Sonrasında ise bu tahribatın izlerini Yunan ordusunun İzmir’e doğru geri çekilme hattı üzerindeki kent ve kasabalarda sürmek mümkündür. Özellikle Büyük Taarruz’un başarıyla sonuçlandırılmasının ardından işgalden kurtarılan Batı Anadolu’daki şehir ve kasabaların uğradığı tahribatın tespiti, buralara yapılacak yardımların planlanması açısından oldukça önemlidir. Tahribatın tespiti, barış masasına oturulduğu zaman Yunan Hükümetinden talep edilecek savaş tazminatı noktasında kanıt teşkil edeceğinden, dış politika açısından da ayrıca önemlidir. Bu kapsamda Büyük Taarruz’un hemen sonrasında gerek TBMM’nin gerekse onun daveti ile çalışmalara iştirak eden Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin faaliyetleri Batı Anadolu’da Yunan işgalinden kurtarılan şehir ve kasabalar üzerinde yoğunlaşmıştır.
Bu çalışmada Büyük Taarruz sonrasında işgalden kurtarılan Balıkesir’deki Yunan tahribatının boyutları incelenecektir. İncelemede asıl olarak Sıhhiye ve Muavenat-ı İçtimaiye Vekaleti’ne bağlı olarak çalışmak üzere TBMM tarafından kurulan Muavenat-ı İçtimaiye Komisyonlarının ve Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin bölgeye göndermiş olduğu heyetlerinin hazırladıkları raporlara dayandırılmıştır. Özellikle Hilal-i Ahmer Cemiyeti’ne ait belgelerde Balıkesir ve çevresine ait yerleşim yerleri, nüfus bilgileri, tahrip edilen hane miktarı gibi önemli bilgilerin aktarılmış olması önemlidir. Bu çalışmada gerek Hilal-i Ahmer gerekse Muavenat-ı İçtimaiye Komisyonu verileri karşılaştırmalı bir şekilde ele alınmıştır.
Anahtar Kelimeler: Balıkesir, Yunan işgali, Tahribat, Hilal-i Ahmer (Kızılay).
Atatürk Haftası Armağanı, 2012
Mustafa Kemal Atatürk, 19 Mayıs 1919’da Anadolu’ya geçip Milli Mücadeleyi başlatmadan önce İstanb... more Mustafa Kemal Atatürk, 19 Mayıs 1919’da Anadolu’ya geçip Milli Mücadeleyi başlatmadan önce İstanbul’da bulunduğu 13 Kasım 1918 ve 16 Mayıs 1919 tarihleri arasındaki 6 aylık süre zarfında bir takım kurtuluş çareleri aramış ve bunları hayata geçirmek için çeşitli teşebbüslerde bulunmuştur. Biz bu çalışmamızda Mustafa Kemal’in İstanbul’da bulunduğu 6 aylık süre zarfında, hükümette yer alma özellikle de Harbiye Nezareti görevini üstlenme girişimleri üzerinde durduk. Bunu yaparken de bir taraftan Mustafa Kemal Paşa’nın kamuoyu oluşturmak amacıyla basını etkili bir silah olarak kullanması hususu diğer taraftan da yine basın aracılığıyla yaptığı ümit verici konuşmaları gibi hususlar ön plana çıkarılmıştır.
Belgi Dergisi, 2014
Özet 18. yüzyılın başından itibaren Batının üstünlüğünü kabul etmiş olan Osmanlı bürokrasisi ve a... more Özet 18. yüzyılın başından itibaren Batının üstünlüğünü kabul etmiş olan Osmanlı bürokrasisi ve aydınları için temel hedef, devleti içine girmiş olduğu siyasal, ekonomik ve sosyal bunalımlardan çıkarmak olmuştur. Bu düşünce doğrultusunda 18. ve 19. yüzyılda Batıda gelişen pek çok fikir akımının etkisi altında kalan Osmanlı aydını üzerinde, özellikle toplum mühendisliği yönü ağır basan Pozitivizm'in derin etkileri gözlemlenmiştir. Ancak Pozitivizm'le ilk temas eden ve onun Türkiye'ye girişine öncülük eden Osmanlı aydınları da dahil olduğu halde hiç kimse Pozitivizm'in " bilgi kuramına " ve bilimsel anlayışına doğrudan ilgi duymamış ve üzerinde yoğunlaşmamış, var olan sınırları ise tekrardan öteye geçememiştir. Osmanlı aydınlarının büyük oranda etkisi altında kaldıkları Pozitivist düşüncenin bilim kuramına herhangi bir bakış açısı kazandırmak veya bir takım eklemeler yapmak hususunda başarısız oldukları gözlemlenmiştir. Doğal olarak bu noktada Osmanlı aydını bilgiyi üreten değil, sadece kullanan pozisyonunda kalmıştır. Abstract Basic target for Ottoman bureaucracy and intelligentsia accepting the superiority of the West since the begining of 18th century was to get out of the political, economic and social depression which empire got into. Strong impressions of positivism, outweighing the side of social engineering, were observed on the Ottoman intelligentsia ,in line with this target, affected by a good number of movement of idea developing in West. However, nobody without excepting the Ottoman intelligentsia who contacted with the positivism for the first time and facilitated its access to Turkey was interested in " information theory " and scientific understanding of positivism directly, concentrated on it and the concern to available borders wouldn't be anything but repetition. It was observed that Ottoman intelligentsia had failed to give point of view or make addition to science theory of pozitivist thought, of which Ottoman intelligentsia was under the influence substantially. Naturally , at this point, Ottoman intelligentsia had position not productor of information but user of that. 1683 İkinci Viyana kuşatmasında yaşanan başarısızlık ve bu tarihten sonra başlayan geri çekilme süreci 19. yüzyılda Osmanlı Devleti'nin çöküş süreci haline evrilmiştir. Osmanlının çöküşü birbirine paralel iki ana kolda ilerler. Biri siyasî, diğeri ise ekonomiktir. Bu bağlamda 19. yüzyıl Osmanlı devlet adamlarının takip ettikleri temel siyaset şüphesiz, kaybedilmiş merkezi otoritenin yeniden sağlanması anlamına gelen merkeziyetçilik olacaktır. Merkeziyetçilik siyaseti, 18. yüzyıldan itibaren (özellikle Lale Devri'nde) başlayan " Batının üstünlüğü "
Belgi Dergisi, 2014
Osmanlı İmparatorluğunu içine düştüğü siyasi ve sosyal krizden kurtarma çabasının bir sonucu olan... more Osmanlı İmparatorluğunu içine düştüğü siyasi ve sosyal krizden kurtarma çabasının bir sonucu
olan “Yeni Osmanlılar” hareketi içerisinde yer alan aydınların temel sorunsallarından biri,
imparatorluğun çöküşüne çare olarak düşündükleri Batı etkisindeki siyasi fikirlerin ve bunlara
ilaveten “anayasa”, “parlamento”, “hukukun üstünlüğü”, “güçler ayrılığı”, “kamuoyu”, “seçim” vb.
kavram ve kurumların İslami siyasal kültürün etkisi altında bulunan ve muhafazakâr karaktere sahip
Osmanlı siyasal düşüncesine adaptasyonu meselesidir. Bu noktada sorunun kaynağını teşkil eden
İslami siyasal düşünce aynı zamanda Osmanlı aydınları için sorunun çözümü adına çıkış noktası
olmuştur. Onlar, yukarıda sıralanan Batılı kurum ve kavramların meşruiyet kaynağını İslami siyasal
gelenek içerisinde aramışlar, bu sayede Osmanlı idarecileri ve toplumu için son derece yabancı olan
bu kavramların benimsenmesini sağlamışlardır. “Yeni Osmanlı” düşüncesine sahip aydınlar arasında
bu çaba içerisine giren isimlerin başında Namık Kemal gelmektedir. Biz bu çalışmamızda Namık
Kemal’in Batılı siyasal kavram ve kurumları İslami siyasi gelenek içerisinde konumlandırma çabasına
değineceğiz.
Askerî Tarih Araştırmaları Dergisi, 2015
Osmanlı Devleti, 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Antlaşması’nı imzalayarak Birinci Dünya Savaşı’n... more Osmanlı Devleti, 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Antlaşması’nı imzalayarak Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik olarak çıkmıştır. Ateşkes antlaşmasından ziyade adeta bir teslimiyet belgesi niteliğinde olan mütarekenin 7. maddesi gereğince İtilaf Devletleri, savaş öncesinde imzaladıkları gizli anlaşmalar doğrultusunda Anadolu’nun çeşitli bölgelerini işgale başlamışlardır. Şüphesiz bu işgallerin en önemlisi 15 Mayıs 1919’da İzmir’in Yunanistan tarafından işgal edilmesidir. İzmir’in işgali Türk halkında büyük bir tepkiye neden olmuş ve bu sayede Kurtuluş Savaşı’na giden süreç hız kazanmıştır. Bu çalışmada İzmir’in işgaline giden süreçte başta ABD olmak üzere Paris Barış Konferansı’nda İtilaf Devletleri’nin izledikleri politika ve işgal kararının alınmasında oynadıkları rolün yanı sıra işgal sonrasında yaşanan gelişmeler incelenmiştir.
Belgi Dergisi, 2018
Öz Osmanlı Devleti, 19. Yüzyılın başından itibaren Fransız İhtilali'nin doğurduğu ulusçuluk akımı... more Öz Osmanlı Devleti, 19. Yüzyılın başından itibaren Fransız İhtilali'nin doğurduğu ulusçuluk akımının etkisinde kalmış bunun sonucunda bağımsız devletlerin kuruluşuna sahne olmuştur. " Ulus Çağının " ruhuna uymayan imparatorluk yapısı bir taraftan büyük sarsıntı geçirirken diğer taraftan da bu sarsıntıyla başa çıkabilecek çözüm yollarını aramış ve bu kapsamda da " millet " , " milliyet " , " milliyetçilik " ve " anâsır " gibi kavramlar etrafında dönen tartışmalar başlamıştır. Bu tartışmalar I. Dünya Savaşı sonrasında Mondros Müterakesi günlerinde yoğunluk kazandığı görülmektedir. Savaş sonrasında imparatorluklar dağılmış ve Wilson Prensipleri doğrultusunda ulusların kendi kaderini kendi tayin hakkı anlamına gelen self-determinasyon ilkesi ön plana çıkmıştır. Bu ilke, zaten 19. yüzyıl boyunca kan kaybeden ve 20. yüzyılın başında Balkan Savaşları ile bu kaybı hat safhaya ulaşmış olan Osmanlı Devleti'nin Anadolu ve Arap toprakları üzerinde yaşayan Türk olmayan unsurlarına imparatorluktan ayrılmak için büyük bir fırsat vermiştir. Ayrıca prensiplerin 12. Maddesi Osmanlı hâkimiyeti altında kalan unsurlara kendi kaderlerini tayin hakkını da tanımıştır. 1 Bu çalışmanın amacı Wilson Prensiplerinin hâkim olduğu I. Dünya Savaşı sonrası sistemde Osmanlı İmparatorluğu çökerken onun yerine " ulus-devlet " modeli üzerine yükselecek olan yeni devletin inşası sürecinde, azınlık unsurların durumu hakkında mütareke döneminin tartışma ortamını yansıtmaktır. Bu noktada Mütareke döneminin genel özelliklerine kısaca değinmenin çalışmamız açısından faydalı olacağı düşüncesindeyiz. Abstract Since the begining of the 19th century The Ottoman Empire was influenced nationalism movement that was engendered by the French Revolution, and civil insurrections having nationalist character appeared and as a result of this independent states was established in the Empire. While the imperial structure being not suitable to " The age of Nation " had been having big troubles, On the other hand it tried to solve these troubles, and in this period discussions that was about some consepts such as " nation " , " nationality " , " nationalism " and " anâsır " had been began. These discussions violence increased at Mondros Armistace days meanwhile world map was being shaped depending on the principal of " nationality " again after World War I. First of all after war, imperials was ruined and the principle " self-determination " came to the forefront up to Wilson Principles. This principle gave a big opportunity to " Nations " who were not Turkish and lived on the Anatolia and Arabic territory of the Ottoman Empire, to leave from the Empire during 19th century moreover in the beginning of 20th century with The Balkan Wars this missing had raised to the top point. Besides 12th point gave the right to prefer their fades themselves to " Nations " that was be under the management of the Ottoman Empire. The aim of this article conveyed the discussion stiuations about the rights of the minority " Nations " on the new state model " Nation-state " that would be established instead of The Ottoman Empire, while the Ottoman Empire was being collapsed in the period of the dominonce of the Wilson Principles after World War I.
Kara Kuvvetleri Dergisi, 2013
Books by Doç. Dr. Kenan ÖZKAN
İhsan Güneş'e Armağan, Ed. Kemal Yakut, Zafer Koylu, Siyasal Kitabevi, Ankara, 2024
Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, Ed. Elçin Yılmaz, İzmir Ekonomi Üniversitesi Yayınları, İzmir, 2024
Türk ve Dünya Basınında Lozan, Ed. Mustafa Budak, Anıl Dinçel, 2024
100 Yıllık Cumhuriyet Türk Modernleşmesi, Ed. Z. Banu Dalaman,, E. Emre Öcal, Suat Dönmez, Gökhan Ak, İstanbul Topkapı Üniversitesi Yayınları,, 2023
50 Soruda Lozan Konferansı ve Barış Antlaşması, Ed. Çağrı Erhan, Altınbaş Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2023
Belleten, 2024
teması sürdürmüştür. Nisan 1923 tarihli bir başka arşiv belgesinden Saime Hanım'a maddi yardımda ... more teması sürdürmüştür. Nisan 1923 tarihli bir başka arşiv belgesinden Saime Hanım'a maddi yardımda bulunduğu anlaşılmaktadır. Ancak bundan sonraki süreçte Mustafa Kemal ve Saime Hanım'ın doğrudan ya da dolaylı olarak temasa geçtiklerine dair herhangi bir arşiv belgesi ya da kaynağa tesadüf edilmemiştir. Mustafa Kemal Atatürk üzerine yapılan biyografik çalışmalarda, hayatının ilk yıllarına ilişkin anlatılar daha çok annesi Zübeyde Hanım ve kız kardeşi Makbule Hanım'ın aktardıkları üzerine dayanmaktadır. Bu çalışmada söz konusu mektuplar incelenerek Atatürk'ün özel ve aile hayatına yönelik son dönemde belgelere dayalı olarak kaleme alınmış çalışmalara bir yenisi daha kazandırılmaya çalışılmıştır.
Selçuk Türkiyat Araştırmaları Dergisi (Cumhuriyet'in 100. Yılı Özel Sayısı), 2023
7 Ocak 1946’da Demokrat Parti (DP)’nin kuruluşu, Türk demokrasi tarihi açısından yadsınamayacak... more 7 Ocak 1946’da Demokrat Parti (DP)’nin kuruluşu, Türk demokrasi tarihi
açısından yadsınamayacak bir önem taşır. II. Dünya Savaşı’nı demokrasi
cephesinin kazanmasının etkisiyle savaş yıllarında olgunlaşan muhalif
hareket, 1946 yılında DP’nin kurulmasıyla sonuçlanmıştır. 1945 yılında
Milli Kalkınma Partisi kurulmuş olsa da gerçek anlamda iktidara alternatif
bir muhalefet partisi olma özelliğini yakalayamaz. 1947 yılında yapılacak olan
genel seçimlerin 1946 yılına çekilmesi iktidar-muhalefet ilişkilerini
gerginleştirirken, 21 Temmuz 1946’da gerçekleşen bu seçimlerin “şaibeli”
seçimler olarak öne çıkması, siyasi hayatta daha büyük tartışmaları
beraberinde getirmiştir. Tüm bu tartışmalara rağmen 1946 Genel Seçimleri
Türk demokrasisi adına bir dönüm noktasıdır. 5 Haziran 1946 tarihinde kabul
edilen yeni seçim kanunu ile tek dereceli olarak yapılan seçimlerde açık oy gizli
sayım, liste usulü çoğunluk sistemi uygulanmıştır. Oldukça hareketli bir
siyasi atmosfer içerisinde gerçekleşen seçimler hem seçmen hem de partiler
adına önemli bir deneyimdir. DP bu seçimlerde uygulanan usulsüzlükleri
muhalefette kaldığı süre zarfında sıklıkla dile getirdiği gibi 1950 Genel
Seçimleri öncesi seçim meydanlarına da taşımıştır. Çalışmamızda Adana
özelinde 1946 Genel Seçimlerinin uygulanış süreci; seçim çalışmaları,
partilerin birbirleriyle olan rekabeti ve seçim sonuçları irdelenmeye
çalışılmıştır.
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S. 61, 2023
Plagiarism/İntihal: This article has been reviewed by at least two referees and scanned via a pla... more Plagiarism/İntihal: This article has been reviewed by at least two referees and scanned via a plagiarism software. / Bu makale, en az iki hakem tarafından incelendi ve intihal içermediği teyit edildi.
Tarih İncelemeleri Dergisi C. 1, S. 35, , 2020
Öz Ermeni sorununun başlangıcı 1915 olaylarından çok öncelere, 18. yüzyılın başlarına kadar gitme... more Öz Ermeni sorununun başlangıcı 1915 olaylarından çok öncelere, 18. yüzyılın başlarına kadar gitmektedir. Özellikle 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren büyük devletlerin kendi siyasi çıkarları açısından desteklediği misyonerlik faaliyetleri, Osmanlı İmparatorluğu içerisindeki Türk-Ermeni ilişkilerinin gerginleşmesine neden olan baş faktör oldu. Büyük güçler dediğimiz devletler arasında misyonerlik faaliyetlerinde en ön plana çıkan ülke şüphesiz Amerika idi. Avrupa'da Katoliklerin işlediği kıyımlardan kurtulmak için Amerika'ya kaçan Protestanlar, 18. yüzyılın sonuna doğru Boston'da "American Board" olarak bilinen misyonerlik kurumunu faaliyete geçirdiler. Kurumun başlıca amacı, Protestanlığı ve İncil'i bütün dünyada tanıtmak ve yaygın hale getirmekti. "American Board" örgütüne bağlı bütün Amerikan okullarında hem fen hem de din eğitimi gören genç misyonerler büyük ideallerle dünyanın dört bir yanında çalışmaya başladılar. Amerikalı Protestan misyonerler bir yandan eğitim ve sağlık işlerine el atıp Hıristiyanlar arasında kabul ve saygı görmeye çalışırken bir yandan da sözde yaşadıklarını günlükler tutarak kaleme almışlar, Ermenilerin Türkler tarafından katledildiği propagandasını yapmışlar, yazdıkları yazılar ve diğer ülkelere gönderdikleri raporlar ile Ermeni sorununun fikirsel ve ideolojik boyutunu oluşturmuşlardır. Bu misyonerler, yazılarında "mazlum Ermeni" ve "korkunç Türk" temasını işlemiş, yaşanan olayları farklı bir kurgu ile genelde Müslümanlık ve özelde Türkler aleyhinde dile getirmiştir. Osmanlı ve Müslüman imajının dünya kamuoyunda algılanış biçimini nesnelliğini tartışılır biçimde etkilemişlerdir. Bu misyonerlerden biri Edwin Munsell Bliss'tir. Bliss, yazılarında "ezilen Ermeni" ve "korkunç Türk" temasını dile getirmiş ve genelde İslam dinine ve özelde de Türklere karşı yönelttiği belgesiz ve asılsız yıkıcı eleştirilerle Batı kamuoyundaki Osmanlı imajını son derece olumsuz bir biçimde etkilemiştir. Bu çalışmada Edwin Munsell Bliss örneği üzerinden, misyonerlerin Batı kamuoyu ile paylaşmak üzere kaleme aldığı yazıların etkisi incelenecektir.
Belleten, 2023
Upon the occupation of Eastern Thrace by the Greek army in July 1920, the 1 st Corps units were d... more Upon the occupation of Eastern Thrace by the Greek army in July 1920, the 1 st Corps units were defeated without resistance and took refuge in Bulgaria, a neutral state. Since the civilian population worried about the massacre, they followed the military units and took refuge in Bulgaria. In this study, answers were sought to questions of what happened during the asylum process of military and civilian refugees to Bulgaria and their return to homeland, and how the crises between the Bulgarian and Ottoman Governments were resolved, especially during the return process of refugees. Unlike a previous study, based on ATASE Archive documents, we used Ottoman Archive documents. In the light of the new documents reached, the subject was detailed and the questions above were answered. Accordingly, the Bulgarian Government temporarily resettled the military and civilian refugees in various parts of Bulgaria and provided their subsistence. However, the Bulgarian Government, who could not help more refugees due to the political and economic problems in the country, requested the Ottoman Government to return the refugees to homeland. Since the Ottoman Government was in financial trouble, she could not carry out the process of returning the refugees to homeland in a healthy way. In addition, the return of the officers' personal animals confiscated by the Bulgarian Government and official documents of the corps became an important problem between the two governments. Visa procedures of refugees' passports had also resulted in crisis. So, most of the refugees had to return to homeland with their own efforts.
Atatürk Yolu Dergisi, 2021
Kurtuluş Savaşı’nın kazanılması ve Lozan’da kalıcı bir barışın imzalanmasının ardından Mustafa Ke... more Kurtuluş Savaşı’nın kazanılması ve Lozan’da kalıcı bir barışın imzalanmasının ardından Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde başlayan “Modern Türkiye”nin inşası süreci, dış dünyada ilgiyle takip edilmiştir. Batı’nın gözünde “Hasta Adam” olarak görülen Türkiye’nin yönetimden ekonomiye, eğitimden hukuka, kadın haklarından kılık kıyafete kadar çok farklı alanlara yayılmış modernleşme çabası Avrupa kamuoyunun olduğu kadar Amerikan kamuoyunun da dikkatini çekmiştir. Atatürk liderliğindeki Türkiye’nin, yeniden inşası sürecinin ilgiyle takip edildiği kaynak grupları arasında Türkiye’deki görev yıllarına ait gözlem ve değerlendirmelere önemli ölçüde yer veren Amerikalı diplomatların hatıraları bulunmaktadır. Özellikle Türkiye’nin ilk Amerikan Büyükelçisi Joseph C. Grew ve ondan büyükelçilik görevini devralan Charles Hitchcock Sherrill’in hatıraları Atatürk liderliğindeki Modern Türkiye’nin inşası sürecini yabancı gözüyle değerlendirmemiz açısından önemlidir. Konu hakkındaki bir diğer önemli kaynak grubunu ise Amerikan basını teşkil etmiştir. Osmanlı İmparatorluğu zamanında Ermeni meselesi nedeniyle Amerikan kamuoyunda oluşan olumsuz Türk imajının, Cumhuriyetin ilk yıllarında da bir süre devam ettiği görülmektedir. Bununla birlikte Modern Türkiye’nin inşası için başlatılmış olan devrimler zamanla bu imajın kaybolması ve yerine hayranlık uyandıran bir bakış açısının alması ile sonuçlanmıştır. Bu çalışmada laik ve demokratik Türkiye’nin oluşturulması açısından büyük bir öneme sahip olan Halifeliğin kaldırılması, kılık ve kıyafet alanındaki düzenlemeler, kadın hakları, yeni harflerin kabulü gibi devrimler, söz konusu iki kaynak grubu üzerinden incelenmiştir. Çalışma, “Atatürk Dönemi Demokratikleşme 1920-1938” isimli kitapta yer alan bölümün devamı ve tamamlayıcısı olarak kaleme alınmıştır.
Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları, 2020
Yunan Ordusu’nun Batı Anadolu’yu işgali, büyük kesimi çiftçi olan Türk-Müslüman nüfusun işgal ned... more Yunan Ordusu’nun Batı Anadolu’yu işgali, büyük kesimi çiftçi olan Türk-Müslüman nüfusun işgal nedeniyle evini ve toprağını terk etmesiyle ve neticede üretici konumdan tüketen ve hükûmetin desteğine ihtiyaç duyan bir konuma düşmesiyle sonuçlanmıştır. Ankara’da toplanarak ülke kaderine el koyan TBMM, “Halkçılık” ilkesi doğrultusunda, halkın refah ve saadetinin temini için hareket etmiştir. Yapılan düzenlemeler ile mali durumun izin verdiği ölçüde muhtaç köylüye yardım eli uzatılmıştır. Büyük Taarruz (Dumlupınar Muharebesi) sonrasında işgalden kurtarılan memleketlerine iade edilen göçmen köylülerin tarımsal üretime başlayabilmesi için ziraî yardım yapılmış ve tarım araç-gereçleri temin edilmiştir. “Milletin efendisi” olan köylünün refahının temini, zenginliğin geniş bir tabana yayılması, kısa vadede yurttaşlık ve devlete aidiyet hissinin oluşturulması açısından önemli olduğu gibi uzun vadede demokrasinin sağlam temeller üzerine inşası açısından da son derece önemlidir. İkinci olarak köylülere yapılan yardımların mecliste çıkartılan yasalara dayandırılması, bu yardımların bir “ihsan/bağış” değil de yasal bir hak olarak görülmesi açısından da önemlidir.
Belgi S. 20 C. 2, 2020
Öz 15 Mayıs 1919’da İzmir’in işgali ile başlayan ve sonrasında Batı Anadolu’nun geneline yayılan ... more Öz
15 Mayıs 1919’da İzmir’in işgali ile başlayan ve sonrasında Batı Anadolu’nun geneline yayılan Yunan işgali, işgal altında kalan sahalar için büyük bir tahribata neden olmuştur. On binlerce Türk-Müslüman toprağını terk ederek göçe mecbur olmuş ve henüz işgal edilmemiş sahalara göç etmiştir. Yunan Ordusunun işgal sırasında neden olduğu olaylar, İstanbul Hükümeti tarafından protesto edilince İtilaf Devletleri Yunan işgalinin İzmir ve çevresi ile sınırlı kalmasını kararlaştırmıştır. Bu maksatla İngiliz General Milne tarafından belirlenen bir hat içerisinde sınırlanan işgal sahası daha sonra gelişen siyasî olayların sonucunda Yunan Ordusunun Haziran 1920’de Milne Hattı’nı aşması ile sonuçlanmış, neticede Yunan işgali Batı Anadolu’nun tamamına yayılmıştır. Bu durumda çok daha büyük bir Müslüman nüfus göçe mecbur olmuş ve Anadolu’nun iç bölgelerine yönelen bir nüfus hareketliliği yaşanmıştır.
23 Nisan 1920’de Ankara’da “olağanüstü yetkilerle” kurulan TBMM ülke kaderine el koymuştur. Hükümet teşkilatı içerisinde yer alan gerek Dahiliye Vekaleti’ne bağlı Muhacirin Müdüriyet-i Umumiyesi gerekse Sıhhiye ve Muavenat-ı İçtimaiye Vekaleti muhacir ve mültecilerin sorunları ile ilgilenmişlerdir. Yunan işgal sahalarından Anadolu’nun iç bölgelerine göç eden Müslüman muhacir ve mültecilere söz konusu teşkilatlar tarafından iaşe ve yaşamlarını sürdürmeye yarayacak malzemenin yanı sıra tıbbî yardımda da bulunulmuştur. Hiç şüphesiz ki bu yardımlar, malî kaynakların yetersiz ve büyük oranda askerî harcamalar için seferber edildiği bir zamana denk gelmiştir. TBMM Hükümeti’nin mali açıdan yetersiz kaldığı noktada, İstanbul’un işgali üzerine teşkilatını Anadolu’nun geneline yayan ve Ankara Murahhaslığını oluşturan Hilal-i Ahmer Cemiyeti, Müslüman muhacirlerin imdadına yetişmiştir. Hilal- Ahmer Cemiyeti’nin ülke geneline yayılmış teşkilatı ve halktan topladığı bağışlar sayesinde finanse ederek oluşturduğu heyetler, işgalden kaçan ve Batı Anadolu’nun neredeyse tamamına yayılan Müslüman nüfusa TBMM Hükümeti’ne oranla çok daha büyük çapta yardımda bulunmuştur. “Hilal-i Ahmer İmdat Heyetleri” olarak adlandırılan bu heyetler, muhacirlerin iaşe ve tıbbî ihtiyaçlarını sağlamanın yanında, gönderdikleri raporlarla Yunan işgalinin neden olduğu tahribatı da gözler önüne sermişlerdir.
Yunan işgalinin neden olduğu tahribat özellikle Sakarya Savaşı sonrasında İç Anadolu’da Sakarya vadisi etrafındaki köy ve yerleşmelerde yoğunlaşmıştır. Sonrasında ise bu tahribatın izlerini Yunan ordusunun İzmir’e doğru geri çekilme hattı üzerindeki kent ve kasabalarda sürmek mümkündür. Özellikle Büyük Taarruz’un başarıyla sonuçlandırılmasının ardından işgalden kurtarılan Batı Anadolu’daki şehir ve kasabaların uğradığı tahribatın tespiti, buralara yapılacak yardımların planlanması açısından oldukça önemlidir. Tahribatın tespiti, barış masasına oturulduğu zaman Yunan Hükümetinden talep edilecek savaş tazminatı noktasında kanıt teşkil edeceğinden, dış politika açısından da ayrıca önemlidir. Bu kapsamda Büyük Taarruz’un hemen sonrasında gerek TBMM’nin gerekse onun daveti ile çalışmalara iştirak eden Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin faaliyetleri Batı Anadolu’da Yunan işgalinden kurtarılan şehir ve kasabalar üzerinde yoğunlaşmıştır.
Bu çalışmada Büyük Taarruz sonrasında işgalden kurtarılan Balıkesir’deki Yunan tahribatının boyutları incelenecektir. İncelemede asıl olarak Sıhhiye ve Muavenat-ı İçtimaiye Vekaleti’ne bağlı olarak çalışmak üzere TBMM tarafından kurulan Muavenat-ı İçtimaiye Komisyonlarının ve Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin bölgeye göndermiş olduğu heyetlerinin hazırladıkları raporlara dayandırılmıştır. Özellikle Hilal-i Ahmer Cemiyeti’ne ait belgelerde Balıkesir ve çevresine ait yerleşim yerleri, nüfus bilgileri, tahrip edilen hane miktarı gibi önemli bilgilerin aktarılmış olması önemlidir. Bu çalışmada gerek Hilal-i Ahmer gerekse Muavenat-ı İçtimaiye Komisyonu verileri karşılaştırmalı bir şekilde ele alınmıştır.
Anahtar Kelimeler: Balıkesir, Yunan işgali, Tahribat, Hilal-i Ahmer (Kızılay).
Atatürk Haftası Armağanı, 2012
Mustafa Kemal Atatürk, 19 Mayıs 1919’da Anadolu’ya geçip Milli Mücadeleyi başlatmadan önce İstanb... more Mustafa Kemal Atatürk, 19 Mayıs 1919’da Anadolu’ya geçip Milli Mücadeleyi başlatmadan önce İstanbul’da bulunduğu 13 Kasım 1918 ve 16 Mayıs 1919 tarihleri arasındaki 6 aylık süre zarfında bir takım kurtuluş çareleri aramış ve bunları hayata geçirmek için çeşitli teşebbüslerde bulunmuştur. Biz bu çalışmamızda Mustafa Kemal’in İstanbul’da bulunduğu 6 aylık süre zarfında, hükümette yer alma özellikle de Harbiye Nezareti görevini üstlenme girişimleri üzerinde durduk. Bunu yaparken de bir taraftan Mustafa Kemal Paşa’nın kamuoyu oluşturmak amacıyla basını etkili bir silah olarak kullanması hususu diğer taraftan da yine basın aracılığıyla yaptığı ümit verici konuşmaları gibi hususlar ön plana çıkarılmıştır.
Belgi Dergisi, 2014
Özet 18. yüzyılın başından itibaren Batının üstünlüğünü kabul etmiş olan Osmanlı bürokrasisi ve a... more Özet 18. yüzyılın başından itibaren Batının üstünlüğünü kabul etmiş olan Osmanlı bürokrasisi ve aydınları için temel hedef, devleti içine girmiş olduğu siyasal, ekonomik ve sosyal bunalımlardan çıkarmak olmuştur. Bu düşünce doğrultusunda 18. ve 19. yüzyılda Batıda gelişen pek çok fikir akımının etkisi altında kalan Osmanlı aydını üzerinde, özellikle toplum mühendisliği yönü ağır basan Pozitivizm'in derin etkileri gözlemlenmiştir. Ancak Pozitivizm'le ilk temas eden ve onun Türkiye'ye girişine öncülük eden Osmanlı aydınları da dahil olduğu halde hiç kimse Pozitivizm'in " bilgi kuramına " ve bilimsel anlayışına doğrudan ilgi duymamış ve üzerinde yoğunlaşmamış, var olan sınırları ise tekrardan öteye geçememiştir. Osmanlı aydınlarının büyük oranda etkisi altında kaldıkları Pozitivist düşüncenin bilim kuramına herhangi bir bakış açısı kazandırmak veya bir takım eklemeler yapmak hususunda başarısız oldukları gözlemlenmiştir. Doğal olarak bu noktada Osmanlı aydını bilgiyi üreten değil, sadece kullanan pozisyonunda kalmıştır. Abstract Basic target for Ottoman bureaucracy and intelligentsia accepting the superiority of the West since the begining of 18th century was to get out of the political, economic and social depression which empire got into. Strong impressions of positivism, outweighing the side of social engineering, were observed on the Ottoman intelligentsia ,in line with this target, affected by a good number of movement of idea developing in West. However, nobody without excepting the Ottoman intelligentsia who contacted with the positivism for the first time and facilitated its access to Turkey was interested in " information theory " and scientific understanding of positivism directly, concentrated on it and the concern to available borders wouldn't be anything but repetition. It was observed that Ottoman intelligentsia had failed to give point of view or make addition to science theory of pozitivist thought, of which Ottoman intelligentsia was under the influence substantially. Naturally , at this point, Ottoman intelligentsia had position not productor of information but user of that. 1683 İkinci Viyana kuşatmasında yaşanan başarısızlık ve bu tarihten sonra başlayan geri çekilme süreci 19. yüzyılda Osmanlı Devleti'nin çöküş süreci haline evrilmiştir. Osmanlının çöküşü birbirine paralel iki ana kolda ilerler. Biri siyasî, diğeri ise ekonomiktir. Bu bağlamda 19. yüzyıl Osmanlı devlet adamlarının takip ettikleri temel siyaset şüphesiz, kaybedilmiş merkezi otoritenin yeniden sağlanması anlamına gelen merkeziyetçilik olacaktır. Merkeziyetçilik siyaseti, 18. yüzyıldan itibaren (özellikle Lale Devri'nde) başlayan " Batının üstünlüğü "
Belgi Dergisi, 2014
Osmanlı İmparatorluğunu içine düştüğü siyasi ve sosyal krizden kurtarma çabasının bir sonucu olan... more Osmanlı İmparatorluğunu içine düştüğü siyasi ve sosyal krizden kurtarma çabasının bir sonucu
olan “Yeni Osmanlılar” hareketi içerisinde yer alan aydınların temel sorunsallarından biri,
imparatorluğun çöküşüne çare olarak düşündükleri Batı etkisindeki siyasi fikirlerin ve bunlara
ilaveten “anayasa”, “parlamento”, “hukukun üstünlüğü”, “güçler ayrılığı”, “kamuoyu”, “seçim” vb.
kavram ve kurumların İslami siyasal kültürün etkisi altında bulunan ve muhafazakâr karaktere sahip
Osmanlı siyasal düşüncesine adaptasyonu meselesidir. Bu noktada sorunun kaynağını teşkil eden
İslami siyasal düşünce aynı zamanda Osmanlı aydınları için sorunun çözümü adına çıkış noktası
olmuştur. Onlar, yukarıda sıralanan Batılı kurum ve kavramların meşruiyet kaynağını İslami siyasal
gelenek içerisinde aramışlar, bu sayede Osmanlı idarecileri ve toplumu için son derece yabancı olan
bu kavramların benimsenmesini sağlamışlardır. “Yeni Osmanlı” düşüncesine sahip aydınlar arasında
bu çaba içerisine giren isimlerin başında Namık Kemal gelmektedir. Biz bu çalışmamızda Namık
Kemal’in Batılı siyasal kavram ve kurumları İslami siyasi gelenek içerisinde konumlandırma çabasına
değineceğiz.
Askerî Tarih Araştırmaları Dergisi, 2015
Osmanlı Devleti, 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Antlaşması’nı imzalayarak Birinci Dünya Savaşı’n... more Osmanlı Devleti, 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Antlaşması’nı imzalayarak Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik olarak çıkmıştır. Ateşkes antlaşmasından ziyade adeta bir teslimiyet belgesi niteliğinde olan mütarekenin 7. maddesi gereğince İtilaf Devletleri, savaş öncesinde imzaladıkları gizli anlaşmalar doğrultusunda Anadolu’nun çeşitli bölgelerini işgale başlamışlardır. Şüphesiz bu işgallerin en önemlisi 15 Mayıs 1919’da İzmir’in Yunanistan tarafından işgal edilmesidir. İzmir’in işgali Türk halkında büyük bir tepkiye neden olmuş ve bu sayede Kurtuluş Savaşı’na giden süreç hız kazanmıştır. Bu çalışmada İzmir’in işgaline giden süreçte başta ABD olmak üzere Paris Barış Konferansı’nda İtilaf Devletleri’nin izledikleri politika ve işgal kararının alınmasında oynadıkları rolün yanı sıra işgal sonrasında yaşanan gelişmeler incelenmiştir.
Belgi Dergisi, 2018
Öz Osmanlı Devleti, 19. Yüzyılın başından itibaren Fransız İhtilali'nin doğurduğu ulusçuluk akımı... more Öz Osmanlı Devleti, 19. Yüzyılın başından itibaren Fransız İhtilali'nin doğurduğu ulusçuluk akımının etkisinde kalmış bunun sonucunda bağımsız devletlerin kuruluşuna sahne olmuştur. " Ulus Çağının " ruhuna uymayan imparatorluk yapısı bir taraftan büyük sarsıntı geçirirken diğer taraftan da bu sarsıntıyla başa çıkabilecek çözüm yollarını aramış ve bu kapsamda da " millet " , " milliyet " , " milliyetçilik " ve " anâsır " gibi kavramlar etrafında dönen tartışmalar başlamıştır. Bu tartışmalar I. Dünya Savaşı sonrasında Mondros Müterakesi günlerinde yoğunluk kazandığı görülmektedir. Savaş sonrasında imparatorluklar dağılmış ve Wilson Prensipleri doğrultusunda ulusların kendi kaderini kendi tayin hakkı anlamına gelen self-determinasyon ilkesi ön plana çıkmıştır. Bu ilke, zaten 19. yüzyıl boyunca kan kaybeden ve 20. yüzyılın başında Balkan Savaşları ile bu kaybı hat safhaya ulaşmış olan Osmanlı Devleti'nin Anadolu ve Arap toprakları üzerinde yaşayan Türk olmayan unsurlarına imparatorluktan ayrılmak için büyük bir fırsat vermiştir. Ayrıca prensiplerin 12. Maddesi Osmanlı hâkimiyeti altında kalan unsurlara kendi kaderlerini tayin hakkını da tanımıştır. 1 Bu çalışmanın amacı Wilson Prensiplerinin hâkim olduğu I. Dünya Savaşı sonrası sistemde Osmanlı İmparatorluğu çökerken onun yerine " ulus-devlet " modeli üzerine yükselecek olan yeni devletin inşası sürecinde, azınlık unsurların durumu hakkında mütareke döneminin tartışma ortamını yansıtmaktır. Bu noktada Mütareke döneminin genel özelliklerine kısaca değinmenin çalışmamız açısından faydalı olacağı düşüncesindeyiz. Abstract Since the begining of the 19th century The Ottoman Empire was influenced nationalism movement that was engendered by the French Revolution, and civil insurrections having nationalist character appeared and as a result of this independent states was established in the Empire. While the imperial structure being not suitable to " The age of Nation " had been having big troubles, On the other hand it tried to solve these troubles, and in this period discussions that was about some consepts such as " nation " , " nationality " , " nationalism " and " anâsır " had been began. These discussions violence increased at Mondros Armistace days meanwhile world map was being shaped depending on the principal of " nationality " again after World War I. First of all after war, imperials was ruined and the principle " self-determination " came to the forefront up to Wilson Principles. This principle gave a big opportunity to " Nations " who were not Turkish and lived on the Anatolia and Arabic territory of the Ottoman Empire, to leave from the Empire during 19th century moreover in the beginning of 20th century with The Balkan Wars this missing had raised to the top point. Besides 12th point gave the right to prefer their fades themselves to " Nations " that was be under the management of the Ottoman Empire. The aim of this article conveyed the discussion stiuations about the rights of the minority " Nations " on the new state model " Nation-state " that would be established instead of The Ottoman Empire, while the Ottoman Empire was being collapsed in the period of the dominonce of the Wilson Principles after World War I.
Kara Kuvvetleri Dergisi, 2013
İhsan Güneş'e Armağan, Ed. Kemal Yakut, Zafer Koylu, Siyasal Kitabevi, Ankara, 2024
Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, Ed. Elçin Yılmaz, İzmir Ekonomi Üniversitesi Yayınları, İzmir, 2024
Türk ve Dünya Basınında Lozan, Ed. Mustafa Budak, Anıl Dinçel, 2024
100 Yıllık Cumhuriyet Türk Modernleşmesi, Ed. Z. Banu Dalaman,, E. Emre Öcal, Suat Dönmez, Gökhan Ak, İstanbul Topkapı Üniversitesi Yayınları,, 2023
50 Soruda Lozan Konferansı ve Barış Antlaşması, Ed. Çağrı Erhan, Altınbaş Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2023
Türk İstiklal Harbi Muharebeleri, Ed. Dr. Erdal Korkmaz, Paradigma Akademi, Çanakkale., 2022
Millî Mücadele’nin önemli cephelerinden birini de şüphesiz Trakya cephesi oluşturmaktadır. Temmuz... more Millî Mücadele’nin önemli cephelerinden birini de şüphesiz Trakya cephesi oluşturmaktadır. Temmuz 1920’de Yunanistan’ın Edirne, Tekirdağ ve Kırklareli’ni içine alan Doğu Trakya’yı işgali üzerine, burada bulunan 1. Kolordu birliklerinin savunması başarısız olmuş ve yaşanan başarısızlık neticesinde birlikler Bulgaristan’a sığınmıştır.
Bu çalışmanın amacı, Doğu Trakya’da Millî Mücadelenin örgütleniş sürecini ele almak, sivil örgütlenmenin yanı sıra, alınan askerî tedbirleri incelemek ve buradan hareketle de 20 Temmuz 1920’de başlayan Yunan taarruzu karşısında yaşanan başarısızlığın nedenlerini değerlendirmektir
Atatürk Dönemi Demokratikleşme, 1920-1938, İksad Publishing House, 2021
ÖNSÖZ XX. yüzyılın hâkim ve büyülü ideolojisi olan demokrasi kavramı, ulus egemenliğine dayalı yö... more ÖNSÖZ XX. yüzyılın hâkim ve büyülü ideolojisi olan demokrasi kavramı, ulus egemenliğine dayalı yönetimleri ifade etmek için kullanılan bir kelime olmuştur. Bu kavram, egemenlik düşüncesini temelden ve kökten bir değişim ve dönüşüme uğratmıştır. Fransız İhtilali ile belirgin bir kimlik ve özellik kazanan bu kavram, mutlak idarelerin yerini ulus iradesine dayalı yönetimlerin almasına yol açmıştır. İnsan odaklı yönetim anlayışının bir sonucu olarak beliren bu süreç, ulus iradesinin ön plana çıktığı bir sistem ve düzeni zorunlu kılmıştır. Bu değişim hareketinin bir sonucu olarak otoriter-totaliter rejimler, yerini demokratik yönetimlere bırakmıştır. Dünyadaki bu siyasal dönüşüm hareketi, doğrudan ve dolaylı yönleri ile Türk politik hayatını da şekillendirmiştir. Mondros Mütarekesi ile Anadolu işgal edilirken, bu süreç Türk demokrasi tarihinin önemli bir mihenk taşı olmuştur. İşgallere karşı başlatılan İstiklal Savaşı, yeni bir Türk devleti ile yeni bir düzenin kurulmasına etki etmiştir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde başlatılan yenileşme hareketi, bireye dayalı demokratik bir sistem ve modelin inşa edilmesine yol açmıştır.
Türk Askerî Eğitim ve Öğretim Tarihi Sempozyum Bildirileri 16-17 Eylül 2021, 2022
MUDANYA MÜTAREKESİ’NİN 100. YILI ULUSLARARASI SEMPOZYUMU , 2022
Büyük Taarruzun başarıyla tamamlanmasının ardından Türk ordusu için yeni hedef İstanbul ve Boğazl... more Büyük Taarruzun başarıyla tamamlanmasının ardından Türk ordusu için yeni hedef İstanbul ve Boğazların ele geçirilmesi olmuştur. Türk ordusunun Çanakkale'ye ilerleyişi İngiltere ve Ankara Hükûmetini yeni bir savaşın eşiğine getirmiş ve yaşanan gerginlik "Çanak Krizi" olarak adlandırılmıştır. Fransa ve İtalya'nın bu süreçte yeni bir savaşı göze alamaması ve İngiltere'nin yaptığı yardım çağrısına dominyonlarından olumsuz yanıt gelmesi üzerine savaş tehlikesi ortadan kalkmış ve özellikle Fransa'nın çabaları neticesinde Ankara Hükûmeti görüşme teklifini kabul etmiştir. Kriz boyunca Amerikan Hükûmeti için öncelikli iki konu mevcuttur. Bunlardan ilki Amerikan vatandaşlarının can ve mal güvenliğinin sağlanması, ikincisi ise Boğazların serbestliği ilkesinin teminat altına alınmasıdır. Amerikan Hükûmeti her iki konuda da siyasî sürece dâhil olmadan atabileceği adımları atmıştır. Özellikle İzmir ve İstanbul'daki Amerikan vatandaşlarının güvenliği ve tahliyesi konusunda Amerikan Donanmasından istifade edilmiştir. Ancak Amerikan destroyerlerinin sıcak bir çatışmaya girmesinden kesinlikle kaçınılmış ve destroyerler sadece tahliye işlerinde kullanılmıştır. Boğazların serbestliği konusunda ise siyasî sürecin aktörü olmaktan kesinlikle kaçınan Amerikan Hükûmeti, Bakanlık nezdinde yaptığı açıklamalarla Müttefiklerin görüşünü desteklemekle yetinmiştir. Bazı sivil toplum kuruluşları, Misyoner teşkilatları ve Rum lobisi Amerikan kamuoyuna hâkim olan Türk aleyhtarlığını bu süreçte körükleyerek Washington Hükûmeti'ni siyasî sürece doğrudan müdahil olmaya davet etseler de ABD hem konferans öncesi hem de konferans sırasında bu iki mesele dışında başka konularla ilgilenmemiş ve Yakın Doğu Krizi'nde doğrudan taraf olmamıştır. Bununla birlikte Amerikan Hükûmeti, Çanak Krizi boyunca Müttefikler ve Ankara Hükûmeti arasında yaşanan gelişmeleri gerek Amiral Bristol gerekse Avrupa'daki elçilikler aracılığıyla yakından takip etmiştir.
5. Uluslararası Dicle Bilimsel Araştırmalar ve İnovasyon Kongresi, 09-10 Eylül 2023, Diyarbakır, Kongre Kitabı, Ed. Bahar Altunok, Zohiab Hassan Sain ., 2023
Önemli, Dikkatle Okuyunuz Lütfen Kongremizde Yazım Kurallarına uygun gönderilmiş ve bilim kurul... more Önemli, Dikkatle Okuyunuz Lütfen Kongremizde Yazım Kurallarına uygun gönderilmiş ve bilim kurulundan geçen bildiriler için online (video konferans sistemi üzerinden) sunum imkanı sağlanmıştır. Online sunum yapabilmek için https://zoom.us/join sitesi üzerinden giriş yaparak "Meeting ID orPersonal Link Name" yerine ID numarasını girerek oturuma katılabilirsiniz. Zoom uygulaması ücretsizdir ve hesap oluşturmaya gerek yoktur. Zoom uygulaması kaydolmadan kullanılabilir. Uygulama tablet, telefon ve PC'lerde çalışıyor. Her oturumdaki sunucular, sunum saatinden 5 dk öncesinde oturuma bağlanmış olmaları gerekmektedir. Tüm kongre katılımcıları canlı bağlanarak tüm oturumları dinleyebilir. Moderatöroturumdaki sunum ve bilimsel tartışma (soru-cevap) kısmından sorumludur. Dikkat EdilmesiGerekenler-TEKNİK BİLGİLER Bilgisayarınızda mikrofon olduğuna ve çalıştığına emin olun. Zoom'da ekran paylaşma özelliğine kullanabilmelisiniz. Katılım belgeleri kongre sonunda tarafınıza pdf olarak gönderilecektir Kongre programında yer ve saat değişikliği gibi talepler dikkate alınmayacaktır IMPORTANT, PLEASE READ CAREFULLY To be able to attend a meeting online, login via https://zoom.us/joinsite, enter ID "Meeting ID or Personal Link Name" and solidify the session. The Zoom application is free and no need to create an account. The Zoom application can be used without registration. The application works on tablets, phones and PCs. The participant must be connected to the session 5 minutes before the presentation time. All congress participants can connect live and listen to all sessions. Moderator is responsible for the presentation and scientific discussion (question-answer) section of the session. Points to Take into Consideration-TECHNICAL INFORMATION Make sure your computer has a microphone and is working. You should be able to use screen sharing feature in Zoom. Attendance certificates will be sent to you as pdf at the end of the congress. Requests such as change of place and time will not be taken into consideration in the congress program.
ASEAD 11. ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMLER SEMPOZYUMU EJSER 11th INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON SOCIAL SCIENCES 20-22 Mayıs/May 2023 LOZAN-İSVİÇRE / LAUSANNE-SWITZERLAND, 2023