Özgül Saygun | Ankara University (original) (raw)
Papers by Özgül Saygun
Ülkemizde kadına yönelik şiddet olaylarının artması, Kıbrıs'ın kuzeyinde her kesimden kadına ulaş... more Ülkemizde kadına yönelik şiddet olaylarının artması, Kıbrıs'ın kuzeyinde her kesimden kadına ulaşabilecek bir Kadın Sığınma Evi'nin gerekliliğini de gösteriyor. Kadına yönelik şiddet bir insan hakkı ihlalidir ve devlet vatandaşlarının kişi güvenliğini,vücut bütünlüğünü korumakla yükümlüdür. Ancak, süregelen yıllar boyunca kadına yönelik şiddet gerek toplumsal olarak gerekse hükümetlerce önemsenmedi ve politikalar arasında ikincil bile diyemeyeceğimiz sıralarda yerini aldı. Beş yıl kadar uzun bir süre boyunca Sosyal Riskleri Önleme Vakfı(SÖREV) tarafından gönüllülükle çalıştırılan Kadın Sığınma Evi de geçtiğimiz aylarda çeşitli (ve haklı) nedenlerle kapatıldı.Haklı diyorum çünkü, yukarıda da bahsettiğim gibi, kişi güvenliğini ve beden bütünlüğünü korumakla yükümlü devlet ve bir sivil toplum örgütü olan vakıf arasında, devlet sığınma evi açana kadar geçerli bir protokol vardı. Bu protokol gereğince, devlet, tek başına yaşayan bir kişiye bile yetmeyecek kadar az miktarda bir "katkı payı" veriyor, hatta aylar boyunca da bunun ödemesini yapmıyordu. Bununla birlikte, polis sığınma evinde yaşayan kadınlara ve gönüllü olarak çalışan kişilere çeşitli yıldırıcı uygulamalarda bulunuyordu. Yazının devamında çeşitli dernek ve demokratik kitle örgütleri bir araya gelerek yürüttüğü "25 Kasıma Kadar 25 bin imza 5 Sığınma Evi" kampanyasından bahsedeceğim, ancak öncelikle imza toplamaya yeni başladığımız bu süreçte belki de Kadın Sığınma Evi'nin ne olduğundan başlamamızın temellerini sağlam atmamıza yardımcı olacağını düşünüyorum. 'Kadın Sığınma Evi' Nedir? Yaygın ismiyle Kadın Sığınma Evleri, kadınların yakın çevrelerindeki genellikle aile içindeki erkekler tarafından (koca, baba, sevgili, partner ve dahası) şiddet gören kadınlar ve çocuklar için barınma imkânı sağlayan yerlerdir. Bu evlerin amacı, kadınlara ve çocuklarına güvende hissedecekleri bir alan sağlamak, bu süreç içerisindeyse kadınların yeniden hayata katılmalarını sağlayacak önlemler ve çözümler bulmalarına yardımcı olmaktır. Kadın Sığınma Evleri, kadınları toplumdan soyutlamayı değil, yeniden topluma kazandırmayı hedefler. Bu yüzden de kadınların sığınma evlerinde uzun süre kalmamaları için psikolojik ve hukuksal destek sağlanırken, iş bulmasına da yardımcı olunur. Özlenilen hedef, şiddet uygulayan erk'in kadından ayrılması, kadının kendi evinden uzaklaştırılması ve kadının hayati riski varsa bunun önüne geçmektir.
Tarih Dünya'nın her yerinde savaşlar üzerinden ve erkeklerin zaferleriyle anlatılıyor. Ayrıştırıl... more Tarih Dünya'nın her yerinde savaşlar üzerinden ve erkeklerin zaferleriyle anlatılıyor. Ayrıştırılan ve güçlü erkeklerin zaferlerini konu alan bu anlatılar, kadınları ve LGBTİ bireyleri ya marjinalize ederek gösteriyor ya da yok sayıyor. Eğitim de devletin tekelindeyken, okullarda öğretilen tarihin de bundan kalır yanı olmuyor. Okullarda anlatılan tarih dersleri de savaşlardan ve zaferlerden bahsederken, kadın ve LGBTİ bireyler bu anlatıya değer bulunmayarak yok sayılıyor. Bu nedenle de toplumsal cinsiyet uyum sorunu yaşayan çocuklar, LGBTİ gençler ve kadınlar yaşadıkları toplumla kurdukları bağda bir aidiyet sorunu yaşayabiliyor. Bu noktadan hareketle, toplumsal cinsiyet perspektifli bir tarih anlayışı öneren Tarih Öğretiminde Toplumsal Cinsiyet Temelli Yaklaşımlar isimli kitap, yakın geçmişinde savaş yaşamış bir ülkeden, Kıbrıs'lı yazarların yazdığı bir kitap. Kitap Kıbrıs'da yaşayan kadın yazarları da tarih anlatısına katmayı hedeflerken, genelde de tarihin sınıfta nasıl anlatılması gerektiğine dair değerli bir öneri sunuyor. Kitabın yazım sürecini, yaşadıkları sıkıntıları ve toplumsal cinsiyet perspektifinden tarih anlatısını bize daha detaylı anlatabilmesi için sözü, Tegiye Birey'e bırakıyorum;-Kısaca kitabın neye değindiğini ve neyle ilgili olduğunu anlatır mısınız? Tarih Öğretiminde Toplumsal Cinsiyet Temelli Yaklaşımlar kitabı, adından da belli olduğu gibi, tarihe toplumsal cinsiyet temelli perspektiften nasıl yaklaşılabileceğiyle ilgili. Diğer sosyal bilim dallarında da olduğu gibi tarih de toplumsal cinsiyet körü bir alan olarak gelişti ancak zaman icinde feminizmle gelen eleştirilerle tarih yazımının hem içeriğine hem de yöntemlerinebir çok müdahale yapıldı. Biz de bu çabaya Kıbrıs Tarihi bağlamında bir katkıda bulunmak ve bu argumanları yerelleştirmek istedik. Bununla birlikte, sınıflarda da kullanılabilecek ders planları da geliştirerek, araştırmanın sadece bulgu sunan bir metin olarak değil, pratikde de karşılığı olan sonuçlar doğurabileceğini göstermek istedik.-Bu fikir nasıl ortaya çıktı? Bu fikir, Tarihsel Araştırma ve Diyalog Derneği'nin fikri olarak ortaya çıktı, güney ve kuzey Lefkoşa arasında yer alan ara bölgedeki bu dernek, tarihsel diyalogla iki toplumun yakınlaşmasını ve işbirliği yapmasını hedefliyor. Kendi çalışmalarında da toplumsal cinsiyet perspektifinin eksik kaldığını fark
Freud fobileri şöyle açıklar; fobiler ansiyete histerisiyle ilişkili bir durumdur. Freud'a göre f... more Freud fobileri şöyle açıklar; fobiler ansiyete histerisiyle ilişkili bir durumdur. Freud'a göre fobiler kaygı karşısında savunma yapıları geliştirir ve korku yaratan durumlarda kaygı belirtileri ruhsal ve bedensel reaksiyon gösterebilir. Böyle kısa bir bilgiyle, fobilerin toplumsal değil, bireysel olduğunu anlıyoruz. Ancak biz toplum olarak kendimize hala "homofobi" kişiler üzerinden kuruyor ve anlamlandırıyoruz. Şu noktada ilk önce, fobilerin bireysel olduğunu ve homofobinin ise toplumsal dinamiklere başlı olarak yapısal bir olgu olduğunu söylemek gerekir. George Weinberg, "Toplumsal ve Sağlıklı Homoseksüel" adlı kitabında ilk kez 1972 yılında, "Homofobi" kavramını kullanan Amerikali bir psikologdur. Bu kavram Weinberg tarafından Yunancadaki "aynı" ve "korku" kavramlarını birlikte kullanarak, heteroseksüellerden "farklı" bir cinsel yönelimi anlatmak için kullanılır. Weinberg'e göre homofobi, heteroseksüeller tarafından "farklı" cinsel yönelimlere duyulan absürd korku ve patojiyle açıklar. Her ne kadar bunu söylediği zamanda Weingberg, LGBTİ destekçisi olarak kabul görse de, günümüzden baktığımızda hala sorunlu bir açıklama olarak karşımızda durmaya devam eder. Homofobi, patolojik bir vaka değildir ve toplumsaldır. İktidar, Dünya'nın bir çok yerinde olduğu gibi, Kıbrıs'ın kuzeyinde de toplumu heteroseksizm üzerinden yaratıyor. Karşı cinslerin ilişki ve cinselliğini destekleyen ve heteroseksüelliği tek cinsel yönelim olduğunu ileri süren bir sistem yaratan heteroseksizm, heteroseksüelliği "normal", bunun dışında kalan herşeyiyse "anormal" olarak kodlayıp, homofobiyi de normalleştiriyor. Ve iktidar tarafından yaratılan insanlar üzerinde yaratılan bu homofobik algı, bir çok insanın sadece cinsey yönelimi ve cinsel kimliği yüzünden psikolojik ya da fiziksel şiddet görmesine, kimi durumlarda (ve genellikle çoğunluk olarak) öldürülmesine neden oluyor. Bu nedenle, özellikle avrupa'da ve dünyanın daha bir çok yerinde 17 Mayıs'da her yıl LGBTİ hakları için mücadele eden tüm sendika, siyasi parti ve örgütler sokaklara çıkıyor. Ülkemizde de 2014 yılından itibaren özellikle Ceza Yasası değişikliğinden sonra kutlanmaya başlayan bu günün ayrı bir önemi var. Ülkemizde başta Kuir Kıbrıs Derneği olmak üzere bir çok kişi ve örgütler o gün sokağa çıkıp homofobiye karşı hayatı bir kez daha sloganlarla kutluyor. Ben de bu günün tarihine ve önemine kısaca değinip, bu yıl neler yapılacağından bahsetmek istiyorum.
Lavanta Tehtit, 1 Mayıs 1970'de Kadınları Birleştirmek İçin İkinci Konferans'da(Second Congress... more Lavanta Tehtit, 1 Mayıs 1970'de Kadınları Birleştirmek İçin İkinci Konferans'da(Second Congress to Unite Women) lezbiyen olmak ve lezbiyen konularından bahsedilmemesini protesto etmek için kuruldu. Lavanta Tehtit, ismini İkinci Dalga Feminizmin önemli isimlerinden ve NOW başkanı Betty Friedan'ın lezbiyenlerin taleplerinden bahsederken, lezbiyenlerin "erkeksi" tavırlarının feministleri "erkek düşmanı" olarak gösterdiğini ve bu taleplerin ancak "lavanta tehtitler" olduğunu söylemesinden alıyordu.
kadın', 'ilk kadın', 'bir hanfendi'. Bir tarafta alın size bir kadın aday neden yetinmiyorsunuz s... more kadın', 'ilk kadın', 'bir hanfendi'. Bir tarafta alın size bir kadın aday neden yetinmiyorsunuz sanki? diyenler, bir tarafta feministler. Aklımdaysa yine bir Bertolt Brecht şiiri. Diyor ki Brecht;
Kıbrıs'ın kuzeyinde Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans, İnterseks (LGBTİ) bireylere yönelik baskılar... more Kıbrıs'ın kuzeyinde Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans, İnterseks (LGBTİ) bireylere yönelik baskılar ve homofobik söylemler devam ederken, 2014 yılında büyük bir adım atıldı. Sunulan Ceza (Değişiklik) Yasa Önerisi'yle Fasıl 154 1 Ceza Yasasında yer alan 'doğaya aykırı cinsel ilişki' 'cinsel nitelikli suçlar' olarak değiştirildi. İngiliz Sömürge döneminde yürülüğe giren bu yasa, cinsel yönelimi ne olursa olsun adada yaşayan tüm bireyler için sorun niteliğindeydi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde (AİHM) de anonim olarak açılan dava bunu destekliyordu, AİHM yaptığı açıklamada şöyle diyordu; "Bir kimliğin suç olarak kabul edilmesi insanları yasanın korumasından mahrum bırakıyor. Bu bir eşcinsel hakları meselesinden öte, evrensel insan haklarını destekleme meselesi. Dünya çapında 80'den fazla yasal sistemde -dünyadaki ülkelerin neredeyse yarısında -eşcinsellik suç olarak görülmeye devam ediyor." 2 Yasanın değişim sürecine ve daha sonra LGBTİ bireylerin adadaki sosyal, hukuksal ve politik konumuna daha sonra bakılacak, ancak öncelikle böyle bir araştırmanın neden önemli olduğuna değinmek istiyorum. 2014 yılında eşcinsel ilişkinin 'doğaya aykırı cinsel ilişki' olarak suç olmaktan çıkarılmasıyla, bunun üstüne hem bir çok kutlama yapıldı hem de daha sonrasında ne olacağı ve ne olduğuyla ilgili kısa da olsa bir çok yazı yazıldı, ancak, hem Türkiye'de hem de Kıbrıs'ın kuzeyinde katıldığım bir çok konferans ya da söyleşide yasa değişikliğinden sonrasıyla ilgili merak ve bilgi eksikliği devam ediyordu. Bu nedenle, araştırmanın amacı hem yasa değişikliği öncesindeki sürece göz atmak ve ulaştığım kaynaklarca bir özet oluşturmak, hem de bu yazının çıkış sorularından biri olan Kıbrıs'ın kuzeyinde LGBTİ bireylerin görünürlüğünün yasa sonrasında sosyal, hukuksal ve politik olarak ne kadar ilerleme kaydettiği sorusuna cevap vermek olacaktır. Kıbrıs'ın Kuzeyinde LGBT Hareketinin Başlangıcı: Kıbrıs'ın kuzeyinde LGBTİ hareketinin 2000'li yılların başında çeşitli bar ve cafe'lerde toplanan LGBTİ bireylerle başladığı söylenebilir. LGBTİ bireylerin 1 Her kim -171. (a) Doğa kurallarına aykırı olarak herhangi bir kişi ile cinsi münasebette bulunur; veya (b) Doğa düzenine aykırı olarak bir erkeğin kendisi ile cinsi münasebette bulunmasına müsaade ederse ağır bir suç işlemiş olur ve beş yılı geçmeyen hapis cezası ile cezalandırılır. 2 Kuzey Kıbrıs'ta Eşcinsel Edimler Suç Olmaktan Çıkarılsın, KAOSGL.com, 2012.
Ülkemizde kadına yönelik şiddet olaylarının artması, Kıbrıs'ın kuzeyinde her kesimden kadına ulaş... more Ülkemizde kadına yönelik şiddet olaylarının artması, Kıbrıs'ın kuzeyinde her kesimden kadına ulaşabilecek bir Kadın Sığınma Evi'nin gerekliliğini de gösteriyor. Kadına yönelik şiddet bir insan hakkı ihlalidir ve devlet vatandaşlarının kişi güvenliğini,vücut bütünlüğünü korumakla yükümlüdür. Ancak, süregelen yıllar boyunca kadına yönelik şiddet gerek toplumsal olarak gerekse hükümetlerce önemsenmedi ve politikalar arasında ikincil bile diyemeyeceğimiz sıralarda yerini aldı. Beş yıl kadar uzun bir süre boyunca Sosyal Riskleri Önleme Vakfı(SÖREV) tarafından gönüllülükle çalıştırılan Kadın Sığınma Evi de geçtiğimiz aylarda çeşitli (ve haklı) nedenlerle kapatıldı.Haklı diyorum çünkü, yukarıda da bahsettiğim gibi, kişi güvenliğini ve beden bütünlüğünü korumakla yükümlü devlet ve bir sivil toplum örgütü olan vakıf arasında, devlet sığınma evi açana kadar geçerli bir protokol vardı. Bu protokol gereğince, devlet, tek başına yaşayan bir kişiye bile yetmeyecek kadar az miktarda bir "katkı payı" veriyor, hatta aylar boyunca da bunun ödemesini yapmıyordu. Bununla birlikte, polis sığınma evinde yaşayan kadınlara ve gönüllü olarak çalışan kişilere çeşitli yıldırıcı uygulamalarda bulunuyordu. Yazının devamında çeşitli dernek ve demokratik kitle örgütleri bir araya gelerek yürüttüğü "25 Kasıma Kadar 25 bin imza 5 Sığınma Evi" kampanyasından bahsedeceğim, ancak öncelikle imza toplamaya yeni başladığımız bu süreçte belki de Kadın Sığınma Evi'nin ne olduğundan başlamamızın temellerini sağlam atmamıza yardımcı olacağını düşünüyorum. 'Kadın Sığınma Evi' Nedir? Yaygın ismiyle Kadın Sığınma Evleri, kadınların yakın çevrelerindeki genellikle aile içindeki erkekler tarafından (koca, baba, sevgili, partner ve dahası) şiddet gören kadınlar ve çocuklar için barınma imkânı sağlayan yerlerdir. Bu evlerin amacı, kadınlara ve çocuklarına güvende hissedecekleri bir alan sağlamak, bu süreç içerisindeyse kadınların yeniden hayata katılmalarını sağlayacak önlemler ve çözümler bulmalarına yardımcı olmaktır. Kadın Sığınma Evleri, kadınları toplumdan soyutlamayı değil, yeniden topluma kazandırmayı hedefler. Bu yüzden de kadınların sığınma evlerinde uzun süre kalmamaları için psikolojik ve hukuksal destek sağlanırken, iş bulmasına da yardımcı olunur. Özlenilen hedef, şiddet uygulayan erk'in kadından ayrılması, kadının kendi evinden uzaklaştırılması ve kadının hayati riski varsa bunun önüne geçmektir.
Tarih Dünya'nın her yerinde savaşlar üzerinden ve erkeklerin zaferleriyle anlatılıyor. Ayrıştırıl... more Tarih Dünya'nın her yerinde savaşlar üzerinden ve erkeklerin zaferleriyle anlatılıyor. Ayrıştırılan ve güçlü erkeklerin zaferlerini konu alan bu anlatılar, kadınları ve LGBTİ bireyleri ya marjinalize ederek gösteriyor ya da yok sayıyor. Eğitim de devletin tekelindeyken, okullarda öğretilen tarihin de bundan kalır yanı olmuyor. Okullarda anlatılan tarih dersleri de savaşlardan ve zaferlerden bahsederken, kadın ve LGBTİ bireyler bu anlatıya değer bulunmayarak yok sayılıyor. Bu nedenle de toplumsal cinsiyet uyum sorunu yaşayan çocuklar, LGBTİ gençler ve kadınlar yaşadıkları toplumla kurdukları bağda bir aidiyet sorunu yaşayabiliyor. Bu noktadan hareketle, toplumsal cinsiyet perspektifli bir tarih anlayışı öneren Tarih Öğretiminde Toplumsal Cinsiyet Temelli Yaklaşımlar isimli kitap, yakın geçmişinde savaş yaşamış bir ülkeden, Kıbrıs'lı yazarların yazdığı bir kitap. Kitap Kıbrıs'da yaşayan kadın yazarları da tarih anlatısına katmayı hedeflerken, genelde de tarihin sınıfta nasıl anlatılması gerektiğine dair değerli bir öneri sunuyor. Kitabın yazım sürecini, yaşadıkları sıkıntıları ve toplumsal cinsiyet perspektifinden tarih anlatısını bize daha detaylı anlatabilmesi için sözü, Tegiye Birey'e bırakıyorum;-Kısaca kitabın neye değindiğini ve neyle ilgili olduğunu anlatır mısınız? Tarih Öğretiminde Toplumsal Cinsiyet Temelli Yaklaşımlar kitabı, adından da belli olduğu gibi, tarihe toplumsal cinsiyet temelli perspektiften nasıl yaklaşılabileceğiyle ilgili. Diğer sosyal bilim dallarında da olduğu gibi tarih de toplumsal cinsiyet körü bir alan olarak gelişti ancak zaman icinde feminizmle gelen eleştirilerle tarih yazımının hem içeriğine hem de yöntemlerinebir çok müdahale yapıldı. Biz de bu çabaya Kıbrıs Tarihi bağlamında bir katkıda bulunmak ve bu argumanları yerelleştirmek istedik. Bununla birlikte, sınıflarda da kullanılabilecek ders planları da geliştirerek, araştırmanın sadece bulgu sunan bir metin olarak değil, pratikde de karşılığı olan sonuçlar doğurabileceğini göstermek istedik.-Bu fikir nasıl ortaya çıktı? Bu fikir, Tarihsel Araştırma ve Diyalog Derneği'nin fikri olarak ortaya çıktı, güney ve kuzey Lefkoşa arasında yer alan ara bölgedeki bu dernek, tarihsel diyalogla iki toplumun yakınlaşmasını ve işbirliği yapmasını hedefliyor. Kendi çalışmalarında da toplumsal cinsiyet perspektifinin eksik kaldığını fark
Freud fobileri şöyle açıklar; fobiler ansiyete histerisiyle ilişkili bir durumdur. Freud'a göre f... more Freud fobileri şöyle açıklar; fobiler ansiyete histerisiyle ilişkili bir durumdur. Freud'a göre fobiler kaygı karşısında savunma yapıları geliştirir ve korku yaratan durumlarda kaygı belirtileri ruhsal ve bedensel reaksiyon gösterebilir. Böyle kısa bir bilgiyle, fobilerin toplumsal değil, bireysel olduğunu anlıyoruz. Ancak biz toplum olarak kendimize hala "homofobi" kişiler üzerinden kuruyor ve anlamlandırıyoruz. Şu noktada ilk önce, fobilerin bireysel olduğunu ve homofobinin ise toplumsal dinamiklere başlı olarak yapısal bir olgu olduğunu söylemek gerekir. George Weinberg, "Toplumsal ve Sağlıklı Homoseksüel" adlı kitabında ilk kez 1972 yılında, "Homofobi" kavramını kullanan Amerikali bir psikologdur. Bu kavram Weinberg tarafından Yunancadaki "aynı" ve "korku" kavramlarını birlikte kullanarak, heteroseksüellerden "farklı" bir cinsel yönelimi anlatmak için kullanılır. Weinberg'e göre homofobi, heteroseksüeller tarafından "farklı" cinsel yönelimlere duyulan absürd korku ve patojiyle açıklar. Her ne kadar bunu söylediği zamanda Weingberg, LGBTİ destekçisi olarak kabul görse de, günümüzden baktığımızda hala sorunlu bir açıklama olarak karşımızda durmaya devam eder. Homofobi, patolojik bir vaka değildir ve toplumsaldır. İktidar, Dünya'nın bir çok yerinde olduğu gibi, Kıbrıs'ın kuzeyinde de toplumu heteroseksizm üzerinden yaratıyor. Karşı cinslerin ilişki ve cinselliğini destekleyen ve heteroseksüelliği tek cinsel yönelim olduğunu ileri süren bir sistem yaratan heteroseksizm, heteroseksüelliği "normal", bunun dışında kalan herşeyiyse "anormal" olarak kodlayıp, homofobiyi de normalleştiriyor. Ve iktidar tarafından yaratılan insanlar üzerinde yaratılan bu homofobik algı, bir çok insanın sadece cinsey yönelimi ve cinsel kimliği yüzünden psikolojik ya da fiziksel şiddet görmesine, kimi durumlarda (ve genellikle çoğunluk olarak) öldürülmesine neden oluyor. Bu nedenle, özellikle avrupa'da ve dünyanın daha bir çok yerinde 17 Mayıs'da her yıl LGBTİ hakları için mücadele eden tüm sendika, siyasi parti ve örgütler sokaklara çıkıyor. Ülkemizde de 2014 yılından itibaren özellikle Ceza Yasası değişikliğinden sonra kutlanmaya başlayan bu günün ayrı bir önemi var. Ülkemizde başta Kuir Kıbrıs Derneği olmak üzere bir çok kişi ve örgütler o gün sokağa çıkıp homofobiye karşı hayatı bir kez daha sloganlarla kutluyor. Ben de bu günün tarihine ve önemine kısaca değinip, bu yıl neler yapılacağından bahsetmek istiyorum.
Lavanta Tehtit, 1 Mayıs 1970'de Kadınları Birleştirmek İçin İkinci Konferans'da(Second Congress... more Lavanta Tehtit, 1 Mayıs 1970'de Kadınları Birleştirmek İçin İkinci Konferans'da(Second Congress to Unite Women) lezbiyen olmak ve lezbiyen konularından bahsedilmemesini protesto etmek için kuruldu. Lavanta Tehtit, ismini İkinci Dalga Feminizmin önemli isimlerinden ve NOW başkanı Betty Friedan'ın lezbiyenlerin taleplerinden bahsederken, lezbiyenlerin "erkeksi" tavırlarının feministleri "erkek düşmanı" olarak gösterdiğini ve bu taleplerin ancak "lavanta tehtitler" olduğunu söylemesinden alıyordu.
kadın', 'ilk kadın', 'bir hanfendi'. Bir tarafta alın size bir kadın aday neden yetinmiyorsunuz s... more kadın', 'ilk kadın', 'bir hanfendi'. Bir tarafta alın size bir kadın aday neden yetinmiyorsunuz sanki? diyenler, bir tarafta feministler. Aklımdaysa yine bir Bertolt Brecht şiiri. Diyor ki Brecht;
Kıbrıs'ın kuzeyinde Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans, İnterseks (LGBTİ) bireylere yönelik baskılar... more Kıbrıs'ın kuzeyinde Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans, İnterseks (LGBTİ) bireylere yönelik baskılar ve homofobik söylemler devam ederken, 2014 yılında büyük bir adım atıldı. Sunulan Ceza (Değişiklik) Yasa Önerisi'yle Fasıl 154 1 Ceza Yasasında yer alan 'doğaya aykırı cinsel ilişki' 'cinsel nitelikli suçlar' olarak değiştirildi. İngiliz Sömürge döneminde yürülüğe giren bu yasa, cinsel yönelimi ne olursa olsun adada yaşayan tüm bireyler için sorun niteliğindeydi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde (AİHM) de anonim olarak açılan dava bunu destekliyordu, AİHM yaptığı açıklamada şöyle diyordu; "Bir kimliğin suç olarak kabul edilmesi insanları yasanın korumasından mahrum bırakıyor. Bu bir eşcinsel hakları meselesinden öte, evrensel insan haklarını destekleme meselesi. Dünya çapında 80'den fazla yasal sistemde -dünyadaki ülkelerin neredeyse yarısında -eşcinsellik suç olarak görülmeye devam ediyor." 2 Yasanın değişim sürecine ve daha sonra LGBTİ bireylerin adadaki sosyal, hukuksal ve politik konumuna daha sonra bakılacak, ancak öncelikle böyle bir araştırmanın neden önemli olduğuna değinmek istiyorum. 2014 yılında eşcinsel ilişkinin 'doğaya aykırı cinsel ilişki' olarak suç olmaktan çıkarılmasıyla, bunun üstüne hem bir çok kutlama yapıldı hem de daha sonrasında ne olacağı ve ne olduğuyla ilgili kısa da olsa bir çok yazı yazıldı, ancak, hem Türkiye'de hem de Kıbrıs'ın kuzeyinde katıldığım bir çok konferans ya da söyleşide yasa değişikliğinden sonrasıyla ilgili merak ve bilgi eksikliği devam ediyordu. Bu nedenle, araştırmanın amacı hem yasa değişikliği öncesindeki sürece göz atmak ve ulaştığım kaynaklarca bir özet oluşturmak, hem de bu yazının çıkış sorularından biri olan Kıbrıs'ın kuzeyinde LGBTİ bireylerin görünürlüğünün yasa sonrasında sosyal, hukuksal ve politik olarak ne kadar ilerleme kaydettiği sorusuna cevap vermek olacaktır. Kıbrıs'ın Kuzeyinde LGBT Hareketinin Başlangıcı: Kıbrıs'ın kuzeyinde LGBTİ hareketinin 2000'li yılların başında çeşitli bar ve cafe'lerde toplanan LGBTİ bireylerle başladığı söylenebilir. LGBTİ bireylerin 1 Her kim -171. (a) Doğa kurallarına aykırı olarak herhangi bir kişi ile cinsi münasebette bulunur; veya (b) Doğa düzenine aykırı olarak bir erkeğin kendisi ile cinsi münasebette bulunmasına müsaade ederse ağır bir suç işlemiş olur ve beş yılı geçmeyen hapis cezası ile cezalandırılır. 2 Kuzey Kıbrıs'ta Eşcinsel Edimler Suç Olmaktan Çıkarılsın, KAOSGL.com, 2012.