ERDOĞAN POLAT | Ardahan University (original) (raw)
Papers by ERDOĞAN POLAT
Sosyal Bilimler Dergisi sobider, 2024
The Umayyads, who were established in Dimyshk, the center of Syria, after the period of the Rashi... more The Umayyads, who were established in Dimyshk, the center of Syria, after the period of the Rashid Caliphs, established the first Islamic state based on a dynastic approach. Omar bin Abdulaziz, who had a very special place among the Umayyad caliphs, put an end to the traditional reign images of the Umayyads during his reign. The caliph put an end to the waste in the state and created resources for social services with the increased income. The caliph, who freed the slaves and concubines under his command, tried to live like a commoner. Due to his fair behavior in his administration, he was considered the fifth of the Rightly Guided Caliphs. The social aid implemented by Ömer bin Abdulaziz during his administration was generally aimed at disadvantaged groups, but also included the society in general. Ömer bin Abdulaziz was also sensitive about children and implemented many social services for them.
Sosyal Bilimler Dergisi sobider, 2019
Osmanlı bürokrasisinde önemli bir yere sahip olan ilmiye sınıfı mensupları devlet yönetiminde zam... more Osmanlı bürokrasisinde önemli bir yere sahip olan ilmiye sınıfı mensupları devlet yönetiminde zamanla ciddi kazanımlar elde etmişlerdi. Elde edilen kazanımların asırlarca sürdürebilmesinde diğer zümrelere göre devlet tarafından kendilerine ihsan edilmiş olan muafiyetlerin de önemi vardır. İslâm dininin ilme ve âlime vermiş olduğu önemin bir yansıması olan bu tutumun sonucunda ilmiye mensupları müsadere, idam ve kürek gibi cezalardan muaf tutulmuşlardır. İstanbul’dan yola çıkarak Anadolu’da kendisini çeşitli unvanlarla birlikte paşa ve vezir olarak ilan eden ulemâ kökenli Laz Ali, etrafına topladığı askerlerle birçok devlet yetkilisini ve halkı kendisine inandırmıştır. Yaptığı bu hileyle gezdiği yerlerin mahallî idarecilerinden çeşitli pahalı hediyeleri toplayan bu şahıs sonunda yakalanarak cezalandırılmıştır. Laz Ali ulemâdan olması ve tavassutta bulunan bazı devlet ricalinin da etkisiyle idam veya kürek cezası yerine daha hafif bir ceza olan sürgünle tecziye edilmiştir.
Journal of history and future, Dec 27, 2019
Başvuruda bulundu. Kabul edildi.
The Empire, that had experienced the intervention of external powers towards the national subject... more The Empire, that had experienced the intervention of external powers towards the national subjects living within its geographical borders during the period reigned by the Abdul Hamid II, had to make reforms. The Empire which had lost its lands and people in the Rumelia and the Eastern Anatolia started to search for a remedy to prevent the same from happening again in the South Eastern Anatolian territories. The specially authorized commissioners and bureaucrats who were sent to the region initiated the reforms after evaluating the pleadings. Unlike the previous sultans, Abdul Hamid II encouraged the writing of pleadings and occasionally entrusted this task to certain persons he relied upon. He addressed many political and social problems considering the solutions received. The Sultan asked Ahmed Aziz Pasha, who was assigned a duty to solve the Kurdish and the Armenian question incited by the Russians and the British, to write a pleading. Ahmed Aziz Pasha pointed out that the people living in this region had started to lose their trust in the justice and the empire as a result of the strict political system instituted by his predecessor Abidin Pasha. Ahmed Aziz Pasha listed his recommendations to solve the problems regarding agriculture, economy, administration, public works and education as a package consisting of 14 articles in a pleading.
Journal of history and future, Jun 22, 2020
Başvuruda bulundu. Kabul edildi.
Bozok Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
Abdülhamid Han, altıncı asrını doldurmakta olan Koca Çınar Devlet-i Aliyyeyi yaşatmak için olağan... more Abdülhamid Han, altıncı asrını doldurmakta olan Koca Çınar Devlet-i Aliyyeyi yaşatmak için olağanüstü çaba gösteren son muktedir padişahtır. Sultan, ülke topraklarına yönelik dâhili ve harici saldırılara karşı otuz üç yıl boyunca verdiği mücadelesiyle tebarüz etmiştir. Bununla birlikte eğitim, ulaşım ve teknoloji alanında devletini güçlendirmeye yönelik milli politikalarla da ön plana çıkmıştır. Mihver devletlerin aralarındaki rekabetten yararlanarak denge siyaseti takip ederken Batılıların kendisine yönelik imaj çarpıtmalarıyla da uğraşmak zorunda kalmıştır. O, muhalefetin içte ve dışta basın yoluyla zedelemeye çalıştığı halife ve sultan unvanlarını yaptığı hizmetlerle yüceltmiştir. Osmanlı vatandaşlarını kışkırtmaya matuf hamasi destanların gizlice basılıp dağıtılması matbuat alanında bazı tedbirleri zorunlu kılmıştır. Gerek Türklerin gerekse Ermeni ve Rum tebaanın kışkırtılmasına yönelik memnu destanların ülke topraklarına girişinin yasaklanması yeterli olmayacaktı. İçeride basıl...
Fatih Sultan Mehmed’in Ayasofya vakfiyesinde camiye hizmet edecek görevliler ve bunların istihdam... more Fatih Sultan Mehmed’in Ayasofya vakfiyesinde camiye hizmet edecek görevliler ve bunların istihdam şekilleri belirlenmişti. Vakfiyede, Ayasofya’da vazife yapacak kayyımların sayısı ve alacakları ücretler de tayin edilmişti. İlerleyen zaman diliminde ise kayyımların külliyedeki görev mahallerinin kendilerine verilen vazife beratlarında açıklandığını görmekteyiz. Ayasofya’da çalışan kayyımlar, Osmanlı idarecilerinden gördükleri ilgi sebebiyle diğer cami kayyımlarından ayrılıyorlardı. Yazdıkları arzuhâller padişahlara kadar ulaşıyor ve talepleri genellikle yerine getiriliyordu. Bu talep bazen emektar bir kayyım için yeni bir evin satın alınması şeklinde olabildiği gibi, bazen de yapacakları yeni bir ev için onlara maddi destek verilmesi şeklinde de olabiliyordu. Ayasofya kayyımlarına camideki diğer çalışanlarla birlikte yüzlerce yıl mutat olarak verilmiş özel bir Osmanlı yemeği olan fodulanın Osmanlının son zamanlarında kesildiğini görmekteyiz. 1909 yılında Ayasofya-ı Kebir ve Sultan Ahmed Camii kayyımları gördükleri saygınlığa gölge düşürecek bir davranışla gündeme gelmişlerdir. Kayyımlar tarafından Ayasofya-ı Kebir ve Sultan Ahmed Camii’lerini ziyaret eden ecnebilerden ücret talep edilmesi, payitahtta daha önce görülmemiş bir uygulamaydı.
Usul İslam Araştırmaları, 2022
Fatih Sultan Mehmed’in Ayasofya vakfiyesinde camiye hizmet edecek görevliler ve bunların istihd... more Fatih Sultan Mehmed’in Ayasofya vakfiyesinde camiye hizmet edecek görevliler ve
bunların istihdam şekilleri belirlenmişti. Vakfiyede, Ayasofya’da vazife yapacak
kayyımların sayısı ve alacakları ücretler de tayin edilmişti. İlerleyen zaman diliminde
ise kayyımların külliyedeki görev mahallerinin kendilerine verilen vazife beratlarında
açıklandığını görmekteyiz. Ayasofya’da çalışan kayyımlar, Osmanlı idarecilerinden
gördükleri ilgi sebebiyle diğer cami kayyımlarından ayrılıyorlardı. Yazdıkları
arzuhâller padişahlara kadar ulaşıyor ve talepleri genellikle yerine getiriliyordu. Bu
talep bazen emektar bir kayyım için yeni bir evin satın alınması şeklinde olabildiği gibi,
bazen de yapacakları yeni bir ev için onlara maddi destek verilmesi şeklinde de
olabiliyordu. Ayasofya kayyımlarına camideki diğer çalışanlarla birlikte yüzlerce yıl
mutat olarak verilmiş özel bir Osmanlı yemeği olan fodulanın Osmanlının son
zamanlarında kesildiğini görmekteyiz. 1909 yılında Ayasofya-ı Kebir ve Sultan Ahmed
Camii kayyımları gördükleri saygınlığa gölge düşürecek bir davranışla gündeme
gelmişlerdir. Kayyımlar tarafından Ayasofya-ı Kebir ve Sultan Ahmed Camii’lerini
ziyaret eden ecnebilerden ücret talep edilmesi, payitahtta daha önce görülmemiş bir
uygulamaydı.
Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Dec 30, 2020
II. Abdülhamid döneminde dış güçlerin kendi coğrafyasındaki tebaasına yönelik müdahalesini görmüş... more II. Abdülhamid döneminde dış güçlerin kendi coğrafyasındaki tebaasına yönelik müdahalesini görmüş olan devlet buna tepki olarak çeşitli ıslahatlara gitmek zorunda kalacaktır. Rumeli’de ve Doğu Anadolu’da yaşadığı toprak ve insan kaybını Güneydoğu Anadolu topraklarında yaşamak istemeyen devlet bunun çarelerini aramaya başlamıştı. Bölgeye gönderdiği özel yetkili komiserleri ve bürokratları ile ıslahatlara girişen devlet öncesinde layihaları değerlendirmeyi de ihmal etmemiştir. Kendisinden önceki padişahlardan farklı bir şekilde layiha yazımını teşvik eden ve zaman zaman buna bazı güvendiği kişileri memur eden Sultan II. Abdülhamid, gelen hâl çarelerine göre ülkenin siyasi ve içtimai birçok sorunuyla mücadeleye girişmiştir. Sultan, Rus ve İngilizlerin kaşımaya gayret ettikleri Kürt ve Ermeni sorununun çözümü bağlamında görevlendirdiği Ahmed Aziz Paşa’yı layiha yazmakla görevlendirir. Paşa kendisinden önce görevlendirilmiş olan Abidin Paşa’nın sert siyasetinin bölge insanında adalete ve devlete güveni zayıflattığına dikkat çekmiştir. Paşa on dört maddelik bir paket dâhilinde zirai, iktisadi, idari, bayındırlık ve maarifle ilgili sorunların çözümünü layihasında sıralayarak padişaha sunmuştur.
Akademik Tarih ve Düşünce Dergisi, 2020
Osmanli doneminde esraf tarafindan halkin sevgi ve nefret duygularinin yonlendirildigi, zaman zam... more Osmanli doneminde esraf tarafindan halkin sevgi ve nefret duygularinin yonlendirildigi, zaman zaman da istismar edildigi zamanlar yasanmistir. Bu suiistimal bazen âyanlar bazen de yerel yoneticiler veya halkin ileri gelenleri tarafindan yapilmistir. 1818 yilinda Sivas âyani halki zahiren valinin haksizligi ve dolayisiyla ona duyulan nefret duygusunu istismar ederek kendi emelleri dogrultusunda isyan ettirmisti. 1844 yilinda Tanzimat’in merkezden tasraya dogru etkisini hissettirdigi bir donemde ise bu sefer esrafin âyanlarin yerine gecerek halkin valilerine karsi sevgisini kendi cikarlari icin kullanmaya calistiklarini ve halkin tum kesimlerini harekete gecirdiklerini gormekteyiz. Sivas sancaginda 26 yil arayla meydana gelen bu toplumsal hadiselerde halkin tepkilerinde gorulen bazi degisikliklerde Tanzimat Fermani’nin etkisini musahede edebiliyoruz. Toplumun tum katmanlarinin destek vermesi yaninda olaylarin sonunda elebaslarin cezalandirilmalari da her iki hadisenin musterek noktala...
ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DOKTORA TEZİ, 2019
Ottoman Turks applied to add banishment which bases on as old as human history to their laws. The... more Ottoman Turks applied to add banishment which bases on as old as human history to their laws. They used that punishment which determines under the terms of the Islam Law especially in their last centuries. Mass banishments, which were done aiming to guarantee of the permanent victories in the beginning, were used being sentenced of some tribes doing banditry. We have seen the duration and conditions of banishment took place unclearly as the enforcement for some ordinary offences in the statue books which were published in the middle ages of Ottomans. The criminal book that expressed duration and conditions of banishment clearly in the legal framework was able to preach after Tanzimat Reform. With "Tarik-i İlmiyeye Dair Ceza Kanunâmesi" which was published dated 1838 in time of Mahmud II, for the first time, the Ottoman authority has removed the banishment as a punishment given by only a sultan or grand vizier and has transformed the punishment that could be enforced to a particular class in acknowledgment of tangible crimes. With "Ceza Kanunnâme-i Hümâyun", the most extensive statue book that the crimes were classified for the first time, it was announced how long exile punishment was given for every kind of crime. In the same law, the banishment which was defined as that someone domiciled permanent or temporary by sent from somewhere to another where was applied for the crimes such as especially political offences, malversation, bribery or bribing, interference of court decisions, homicide, rape, robbery, persecution, interference of troop draw, malfeasance, rebel or agitation for rebellion, forbidden behaviors by religion in public, and delivering of banned publishing etc. It is the true there is reason of chosen of Sivas Province and its two districts, Tokat and Amasya, where take place at the east of Middle Anatolia as detention xi colonies not only their climates and far away from the center but also their durable castles in the 19 century. Those places also were detention colonies for confinement in fortress or confinement in monastery for clergies to punish. Especially in the period of Mahmud II, the region which was regarded as the place where unsuccessful pashas were appointed turned also the condition of choice place for betterment of heterodox sheiks and dervishes. The most common method which opponents and culprits were punished was exile in that century when was the fall and collapse era of Ottoman Empire like a punishment which was in demand hard labor in the period when Ottoman Navy needed paddlers. That punishment that substituted to the political homicide after Tanzimat was used the gain or discipline of political offenders especially in the last quarter of the century. In that paper, it is studied on the exile justifications of offenders, dispatching of their exile places and the officer in charge of it, negative forgiving demands and justifications, expectations of governments for forgiven banishments, special and general amnesties for exiles, and anguishes of exiles' places and their families in their own homelands. It has been showed in the study that many exiles who complained about the weather conditions of banishment places where they lived and did not earn money were had pity on and were put on salary or daily wage, and some crowded exile convicts were delivered land and agricultural instruments in order to provide them to survive. So, it is examined in the frame of the topic that the exiles that learnt the strict sides of the state were had pity on in the sequel and most of them were released before their penalty process completed.
Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, 2010
Osmanlı Dönemi Sosyo-kültürel tarihi çalışmaları için önemli bir kaynak grubu olan şer'iyye sicil... more Osmanlı Dönemi Sosyo-kültürel tarihi çalışmaları için önemli bir kaynak grubu olan şer'iyye sicilleri, aynı zamanda şehirlerin canlı hayatını göstermesi bakımından da yeri doldurulamayan bir öneme sahiptir. Çok zengin ve çeşitli belgeler ihtiva eden sicillerde; ferman, berat, mektup suretleri, i'lâm ve hüccetler, nikâh akitleri, boşanma ve adlî belgeler, vakfiye kayıtları, narh defterleri, şehir esnaf grupları ile esnaflık yapanların kefil ve taahhütlerini gösteren belgeler, şehrin mahalle listeleri ve alınan vergiler gibi kayıtlar mevcuttur. Bu çalışma, Balkan ve Birinci Dünya Savaşı yıllarının hemen öncesinde Sivas Eyaleti'nin sosyo-kültürel yapısını ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bu nedenle şer'iyye sicilleri olarak adlandırılan ve dönemin kadısı tarafından kayda geçirilen vesikalardan öncelikle istifade edilecektir. Sivas Şehrinin Sultan İkinci Abdülhamit dönemine denk gelen on yılı (1900-1909) Anadolu'nun mihver şehirlerinden biri olan Sivas'ta Müslüman Türk insanın mütevazı ve hoşgörülü yaşantısı da görülebilecektir. Sivas, Türklerle birlikte Ermeni ve Rum'lardan oluşan Gayri Müslimlerin, şehrin bütün mahallelerinde huzur içinde yaşadığı, mahkemelere adi suçtan gelen davaların çok az bir yer tuttuğu bir şehirdir. Rum fırıncının, Ermeni demircinin, Türk bıçakçısının ve Kıptî at arabacısının mesleklerini icra ettikleri bir beldedir. Gayrimüslimlere ait yeni mabetlerin yapıldığı, eskilerin de devletin izni ile onarımdan geçtiği bir huzur adasıdır. Bununla birlikte, sorunların olmadığı bir devir de değildir bu dönem. Kafkasya'dan sığınan muhacir Çerkeslerde köleliğin görüldüğü, "Memâlik-i Osmanî"nin çeşitli vilâyetlerinde şehrin evlatlarının şehit düştüğü, çok evlilikten zarar gören kadınların alacağı mehri için mahkemeye başvurduğu ve yine elden çıkan doğu vilayetlerden gelen muhacirlerin iskânının sorun olarak yaşandığı bir dönemdir.
JOURNAL OF HISTORY AND FUTURE, 2020
Osmanlı Devleti’nde Müslüman unsurlarla asırlarca uyumlu bir şekilde yaşayan Hıristiyan reaya, Mi... more Osmanlı Devleti’nde Müslüman unsurlarla asırlarca uyumlu bir şekilde yaşayan Hıristiyan reaya, Millet Sistemi denilen ve başında patriklerin bulunduğu bir yapı içerisinde teşkilatlanmışlardı. Osmanlı’da gayrimüslim tebaa evlenme, boşanma, nafaka, velayet, vasiyet, miras, vekâlet, vakıf kurma gibi birçok hukuki konuda kendi milletlerinin kurallarına ve ruhani liderlerine tabi idiler. Ruhban sınıfının başı olan patriklerin kendi milletinden suç işleyenlere padişahının onayından sonra tatbik ettikleri bazı cezalar söz konusuydu. Sürgünün bir çeşidi olan ve kimi zaman da kuleye kapatılmayı da kapsayan manastırbend edilme de bunlardan biriydi. 11. yüzyılda Sivas’ta inşa edilmiş olan Surp Nişan Manastırı, Ermeni patrikliğinin Sivas başpiskoposluğuna yüzlerce yıl ev sahipliği yapmış olan önemli bir dini yapıydı. Ermeni patriği bu merkezi yapıyı ruhban sınıfından olan kimi suçluyu manastırbend etmek için kullandığı gibi bölgedeki Tokat Anna Manastırı’nı da bu amaçla kullanmıştır. Osmanlı taşrasında sürgünün dini bir çeşidi olan manastırbend cezasıyla ilgili iki manastırı merkeze alan bu çalışmayla 19. yüzyılda önemli bir Ermeni nüfusu barındıran Sivas Eyaleti’ndeki bu dini ve içtimai çeşitlilik, belgeleri merkeze alan bu çalışmayla gösterilmeye çalışılmıştır.
JOURNAL OF HISTORY AND FUTURE, Dec 27, 2019
19. yüzyıl, Osmanlının sadece kurumlarıyla değil insan unsuruyla da klasik çizgisinden uzaklaşara... more 19. yüzyıl, Osmanlının sadece kurumlarıyla değil insan unsuruyla da klasik çizgisinden uzaklaşarak dağılma sürecinin habercisi olan bir vetirenin Anadolu topraklarında yaşandığı bir zaman dilimidir. Zayıflamış bir bünyenin saldırıya açık olması gibi, iç ve dış tehditlere karşı her zamankinden daha güçsüz olan Osmanlı Devleti, dışarıda Çar Rusya’sıyla, İran Şahlarıyla ve Balkan milletleriyle didişirken; içeride de ayanların, mütegallibenin, bürokratların ve reayanın taşkınlıklarıyla mücadele etmek zorunda kalıyordu. Bu hengâmede devletin dinamik unsuru olan toplumun maddi yönü tükenmiş iken, onu moral değerleriyle ayakta tutacak olan manevi değerleri ise ulema mensuplarına havale edilmişti. Anadolu'nun mihver şehirlerinden olan ve aynı zamanda Eyalet-i Rum'un merkezi olan Sivas sancağı da çevresinde yaşanan dâhili ve harici yangınların etkisini bünyesinde yaşayan merkezlerden biriydi. Bu yüzyılda şehir merkezlerinde görülen kalkışmaların ve hoşnutsuzlukların teskin edilmesinde, isyan ateşinin sönmesinde vazife alması gereken birçok müftünün bu toplumsal hareketlere katıldığı, hatta ön ayak olduğu görülmüştür. Bu gibi siyasi suçların yanı sıra adi suçlar veya meslekleriyle ilgili cürümlerden dolayı da birçok müftü sağlam kaleleriyle dikkat çeken Sivas Sancağına sürülmüştür. Osmanlı devletinin ilim adamlarına gösterdiği teveccühün bir neticesi olarak siyaset ve idam cezasının verilmediği ulema için alternatif ceza olarak sürgün en tercih edilen tecziye yöntemiydi. Bu arada yöneticilerin çeşitli saiklerle hışmına uğrayan ve sürgüne gönderilen müftülerden birçoğunun yolu Sivas’tan geçmiştir. Çalışmamızda, Sivas’a yapılan müftü sürgünlerini sebepleriyle incelemeye çalışırken Sivas sancağından dışarıya yapılan sürgünlere de yer verilmeye çalışılmıştır.
Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2020
II. Abdülhamid döneminde dış güçlerin kendi coğrafyasındaki tebaasına yönelik müdahalesini görmüş... more II. Abdülhamid döneminde dış güçlerin kendi coğrafyasındaki tebaasına yönelik müdahalesini görmüş olan devlet buna tepki olarak çeşitli ıslahatlara gitmek zorunda kalacaktır. Rumeli’de ve Doğu Anadolu’da yaşadığı toprak ve insan kaybını Güneydoğu Anadolu topraklarında yaşamak istemeyen devlet bunun çarelerini aramaya başlamıştı. Bölgeye gönderdiği özel yetkili komiserleri ve bürokratları ile ıslahatlara girişen devlet öncesinde layihaları değerlendirmeyi de ihmal etmemiştir. Kendisinden önceki padişahlardan farklı bir şekilde layiha yazımını teşvik eden ve zaman zaman buna bazı güvendiği kişileri memur eden Sultan II. Abdülhamid, gelen hâl çarelerine göre ülkenin siyasi ve içtimai birçok sorunuyla mücadeleye girişmiştir. Sultan, Rus ve İngilizlerin kaşımaya gayret ettikleri Kürt ve Ermeni sorununun çözümü bağlamında görevlendirdiği Ahmed Aziz Paşa’yı layiha yazmakla görevlendirir. Paşa kendisinden önce görevlendirilmiş olan Abidin Paşa’nın sert siyasetinin bölge insanında adalete ve devlete güveni zayıflattığına dikkat çekmiştir. Paşa on dört maddelik bir paket dâhilinde zirai, iktisadi, idari, bayındırlık ve maarifle ilgili sorunların çözümünü layihasında sıralayarak padişaha sunmuştur.
Sobider, 2019
Osmanlı bürokrasisinde önemli bir yere sahip olan ilmiye sınıfı mensupları devlet yönetiminde za... more Osmanlı bürokrasisinde önemli bir yere sahip olan ilmiye sınıfı mensupları devlet yönetiminde zamanla ciddi kazanımlar elde etmişlerdi. Elde edilen kazanımların asırlarca sürdürebilmesinde diğer zümrelere göre devlet tarafından kendilerine ihsan edilmiş olan muafiyetlerin de önemi vardır. İslâm dininin ilme ve âlime vermiş olduğu önemin bir yansıması olan bu tutumun sonucunda ilmiye mensupları müsadere, idam ve kürek gibi cezalardan muaf tutulmuşlardır. İstanbul’dan yola çıkarak Anadolu’da kendisini çeşitli unvanlarla birlikte paşa ve vezir olarak ilan eden ulemâ kökenli Laz Ali, etrafına topladığı askerlerle birçok devlet yetkilisini ve halkı kendisine inandırmıştır. Yaptığı bu hileyle gezdiği yerlerin mahallî idarecilerinden çeşitli pahalı hediyeleri toplayan bu şahıs sonunda yakalanarak cezalandırılmıştır. Laz Ali ulemâdan olması ve tavassutta bulunan bazı devlet ricalinin da etkisiyle idam veya kürek cezası yerine daha hafif bir ceza olan sürgünle tecziye edilmiştir.
Akademik Tarih ve Düşünce Dergisi, 2020
Osmanlı döneminde eşraf tarafından halkın sevgi ve nefret duygularının yönlendirildiği, zaman zam... more Osmanlı döneminde eşraf tarafından halkın sevgi ve nefret duygularının yönlendirildiği, zaman zaman da istismar edildiği zamanlar yaşanmıştır. Bu suiistimal bazen âyanlar bazen de yerel yöneticiler veya halkın ileri gelenleri tarafından yapılmıştır. 1818 yılında Sivas âyanı halkı zahiren valinin haksızlığı ve dolayısıyla ona duyulan nefret duygusunu istismar ederek kendi emelleri doğrultusunda isyan ettirmişti. 1844 yılında Tanzimat’ın merkezden taşraya doğru etkisini hissettirdiği bir dönemde ise bu sefer eşrafın âyanların yerine geçerek halkın valilerine karşı sevgisini kendi çıkarları için kullanmaya çalıştıklarını ve halkın tüm kesimlerini harekete geçirdiklerini görmekteyiz. Sivas sancağında 26 yıl arayla meydana gelen bu toplumsal hadiselerde halkın tepkilerinde görülen bazı değişikliklerde Tanzimat Fermanı’nın etkisini müşahede edebiliyoruz. Toplumun tüm katmanlarının destek vermesi yanında olayların sonunda elebaşların cezalandırılmaları da her iki hadisenin müşterek noktalarıdır. Çalışmamızda daha önce kullanılmamış belgelere de yer verilerek birinci elden kaynaklardan istifade edilmiştir. Mahalli tarihin karanlıkta kalan bir olayını gün yüzüne çıkaran bu çalışma, zamanla halkın tepkilerindeki değişimi ve onları yönlendiren eşraftaki değişiklikleri de görmemize imkân sağlaması açısından da önemlidir.
Sosyal Bilimler Dergisi sobider, 2024
The Umayyads, who were established in Dimyshk, the center of Syria, after the period of the Rashi... more The Umayyads, who were established in Dimyshk, the center of Syria, after the period of the Rashid Caliphs, established the first Islamic state based on a dynastic approach. Omar bin Abdulaziz, who had a very special place among the Umayyad caliphs, put an end to the traditional reign images of the Umayyads during his reign. The caliph put an end to the waste in the state and created resources for social services with the increased income. The caliph, who freed the slaves and concubines under his command, tried to live like a commoner. Due to his fair behavior in his administration, he was considered the fifth of the Rightly Guided Caliphs. The social aid implemented by Ömer bin Abdulaziz during his administration was generally aimed at disadvantaged groups, but also included the society in general. Ömer bin Abdulaziz was also sensitive about children and implemented many social services for them.
Sosyal Bilimler Dergisi sobider, 2019
Osmanlı bürokrasisinde önemli bir yere sahip olan ilmiye sınıfı mensupları devlet yönetiminde zam... more Osmanlı bürokrasisinde önemli bir yere sahip olan ilmiye sınıfı mensupları devlet yönetiminde zamanla ciddi kazanımlar elde etmişlerdi. Elde edilen kazanımların asırlarca sürdürebilmesinde diğer zümrelere göre devlet tarafından kendilerine ihsan edilmiş olan muafiyetlerin de önemi vardır. İslâm dininin ilme ve âlime vermiş olduğu önemin bir yansıması olan bu tutumun sonucunda ilmiye mensupları müsadere, idam ve kürek gibi cezalardan muaf tutulmuşlardır. İstanbul’dan yola çıkarak Anadolu’da kendisini çeşitli unvanlarla birlikte paşa ve vezir olarak ilan eden ulemâ kökenli Laz Ali, etrafına topladığı askerlerle birçok devlet yetkilisini ve halkı kendisine inandırmıştır. Yaptığı bu hileyle gezdiği yerlerin mahallî idarecilerinden çeşitli pahalı hediyeleri toplayan bu şahıs sonunda yakalanarak cezalandırılmıştır. Laz Ali ulemâdan olması ve tavassutta bulunan bazı devlet ricalinin da etkisiyle idam veya kürek cezası yerine daha hafif bir ceza olan sürgünle tecziye edilmiştir.
Journal of history and future, Dec 27, 2019
Başvuruda bulundu. Kabul edildi.
The Empire, that had experienced the intervention of external powers towards the national subject... more The Empire, that had experienced the intervention of external powers towards the national subjects living within its geographical borders during the period reigned by the Abdul Hamid II, had to make reforms. The Empire which had lost its lands and people in the Rumelia and the Eastern Anatolia started to search for a remedy to prevent the same from happening again in the South Eastern Anatolian territories. The specially authorized commissioners and bureaucrats who were sent to the region initiated the reforms after evaluating the pleadings. Unlike the previous sultans, Abdul Hamid II encouraged the writing of pleadings and occasionally entrusted this task to certain persons he relied upon. He addressed many political and social problems considering the solutions received. The Sultan asked Ahmed Aziz Pasha, who was assigned a duty to solve the Kurdish and the Armenian question incited by the Russians and the British, to write a pleading. Ahmed Aziz Pasha pointed out that the people living in this region had started to lose their trust in the justice and the empire as a result of the strict political system instituted by his predecessor Abidin Pasha. Ahmed Aziz Pasha listed his recommendations to solve the problems regarding agriculture, economy, administration, public works and education as a package consisting of 14 articles in a pleading.
Journal of history and future, Jun 22, 2020
Başvuruda bulundu. Kabul edildi.
Bozok Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
Abdülhamid Han, altıncı asrını doldurmakta olan Koca Çınar Devlet-i Aliyyeyi yaşatmak için olağan... more Abdülhamid Han, altıncı asrını doldurmakta olan Koca Çınar Devlet-i Aliyyeyi yaşatmak için olağanüstü çaba gösteren son muktedir padişahtır. Sultan, ülke topraklarına yönelik dâhili ve harici saldırılara karşı otuz üç yıl boyunca verdiği mücadelesiyle tebarüz etmiştir. Bununla birlikte eğitim, ulaşım ve teknoloji alanında devletini güçlendirmeye yönelik milli politikalarla da ön plana çıkmıştır. Mihver devletlerin aralarındaki rekabetten yararlanarak denge siyaseti takip ederken Batılıların kendisine yönelik imaj çarpıtmalarıyla da uğraşmak zorunda kalmıştır. O, muhalefetin içte ve dışta basın yoluyla zedelemeye çalıştığı halife ve sultan unvanlarını yaptığı hizmetlerle yüceltmiştir. Osmanlı vatandaşlarını kışkırtmaya matuf hamasi destanların gizlice basılıp dağıtılması matbuat alanında bazı tedbirleri zorunlu kılmıştır. Gerek Türklerin gerekse Ermeni ve Rum tebaanın kışkırtılmasına yönelik memnu destanların ülke topraklarına girişinin yasaklanması yeterli olmayacaktı. İçeride basıl...
Fatih Sultan Mehmed’in Ayasofya vakfiyesinde camiye hizmet edecek görevliler ve bunların istihdam... more Fatih Sultan Mehmed’in Ayasofya vakfiyesinde camiye hizmet edecek görevliler ve bunların istihdam şekilleri belirlenmişti. Vakfiyede, Ayasofya’da vazife yapacak kayyımların sayısı ve alacakları ücretler de tayin edilmişti. İlerleyen zaman diliminde ise kayyımların külliyedeki görev mahallerinin kendilerine verilen vazife beratlarında açıklandığını görmekteyiz. Ayasofya’da çalışan kayyımlar, Osmanlı idarecilerinden gördükleri ilgi sebebiyle diğer cami kayyımlarından ayrılıyorlardı. Yazdıkları arzuhâller padişahlara kadar ulaşıyor ve talepleri genellikle yerine getiriliyordu. Bu talep bazen emektar bir kayyım için yeni bir evin satın alınması şeklinde olabildiği gibi, bazen de yapacakları yeni bir ev için onlara maddi destek verilmesi şeklinde de olabiliyordu. Ayasofya kayyımlarına camideki diğer çalışanlarla birlikte yüzlerce yıl mutat olarak verilmiş özel bir Osmanlı yemeği olan fodulanın Osmanlının son zamanlarında kesildiğini görmekteyiz. 1909 yılında Ayasofya-ı Kebir ve Sultan Ahmed Camii kayyımları gördükleri saygınlığa gölge düşürecek bir davranışla gündeme gelmişlerdir. Kayyımlar tarafından Ayasofya-ı Kebir ve Sultan Ahmed Camii’lerini ziyaret eden ecnebilerden ücret talep edilmesi, payitahtta daha önce görülmemiş bir uygulamaydı.
Usul İslam Araştırmaları, 2022
Fatih Sultan Mehmed’in Ayasofya vakfiyesinde camiye hizmet edecek görevliler ve bunların istihd... more Fatih Sultan Mehmed’in Ayasofya vakfiyesinde camiye hizmet edecek görevliler ve
bunların istihdam şekilleri belirlenmişti. Vakfiyede, Ayasofya’da vazife yapacak
kayyımların sayısı ve alacakları ücretler de tayin edilmişti. İlerleyen zaman diliminde
ise kayyımların külliyedeki görev mahallerinin kendilerine verilen vazife beratlarında
açıklandığını görmekteyiz. Ayasofya’da çalışan kayyımlar, Osmanlı idarecilerinden
gördükleri ilgi sebebiyle diğer cami kayyımlarından ayrılıyorlardı. Yazdıkları
arzuhâller padişahlara kadar ulaşıyor ve talepleri genellikle yerine getiriliyordu. Bu
talep bazen emektar bir kayyım için yeni bir evin satın alınması şeklinde olabildiği gibi,
bazen de yapacakları yeni bir ev için onlara maddi destek verilmesi şeklinde de
olabiliyordu. Ayasofya kayyımlarına camideki diğer çalışanlarla birlikte yüzlerce yıl
mutat olarak verilmiş özel bir Osmanlı yemeği olan fodulanın Osmanlının son
zamanlarında kesildiğini görmekteyiz. 1909 yılında Ayasofya-ı Kebir ve Sultan Ahmed
Camii kayyımları gördükleri saygınlığa gölge düşürecek bir davranışla gündeme
gelmişlerdir. Kayyımlar tarafından Ayasofya-ı Kebir ve Sultan Ahmed Camii’lerini
ziyaret eden ecnebilerden ücret talep edilmesi, payitahtta daha önce görülmemiş bir
uygulamaydı.
Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Dec 30, 2020
II. Abdülhamid döneminde dış güçlerin kendi coğrafyasındaki tebaasına yönelik müdahalesini görmüş... more II. Abdülhamid döneminde dış güçlerin kendi coğrafyasındaki tebaasına yönelik müdahalesini görmüş olan devlet buna tepki olarak çeşitli ıslahatlara gitmek zorunda kalacaktır. Rumeli’de ve Doğu Anadolu’da yaşadığı toprak ve insan kaybını Güneydoğu Anadolu topraklarında yaşamak istemeyen devlet bunun çarelerini aramaya başlamıştı. Bölgeye gönderdiği özel yetkili komiserleri ve bürokratları ile ıslahatlara girişen devlet öncesinde layihaları değerlendirmeyi de ihmal etmemiştir. Kendisinden önceki padişahlardan farklı bir şekilde layiha yazımını teşvik eden ve zaman zaman buna bazı güvendiği kişileri memur eden Sultan II. Abdülhamid, gelen hâl çarelerine göre ülkenin siyasi ve içtimai birçok sorunuyla mücadeleye girişmiştir. Sultan, Rus ve İngilizlerin kaşımaya gayret ettikleri Kürt ve Ermeni sorununun çözümü bağlamında görevlendirdiği Ahmed Aziz Paşa’yı layiha yazmakla görevlendirir. Paşa kendisinden önce görevlendirilmiş olan Abidin Paşa’nın sert siyasetinin bölge insanında adalete ve devlete güveni zayıflattığına dikkat çekmiştir. Paşa on dört maddelik bir paket dâhilinde zirai, iktisadi, idari, bayındırlık ve maarifle ilgili sorunların çözümünü layihasında sıralayarak padişaha sunmuştur.
Akademik Tarih ve Düşünce Dergisi, 2020
Osmanli doneminde esraf tarafindan halkin sevgi ve nefret duygularinin yonlendirildigi, zaman zam... more Osmanli doneminde esraf tarafindan halkin sevgi ve nefret duygularinin yonlendirildigi, zaman zaman da istismar edildigi zamanlar yasanmistir. Bu suiistimal bazen âyanlar bazen de yerel yoneticiler veya halkin ileri gelenleri tarafindan yapilmistir. 1818 yilinda Sivas âyani halki zahiren valinin haksizligi ve dolayisiyla ona duyulan nefret duygusunu istismar ederek kendi emelleri dogrultusunda isyan ettirmisti. 1844 yilinda Tanzimat’in merkezden tasraya dogru etkisini hissettirdigi bir donemde ise bu sefer esrafin âyanlarin yerine gecerek halkin valilerine karsi sevgisini kendi cikarlari icin kullanmaya calistiklarini ve halkin tum kesimlerini harekete gecirdiklerini gormekteyiz. Sivas sancaginda 26 yil arayla meydana gelen bu toplumsal hadiselerde halkin tepkilerinde gorulen bazi degisikliklerde Tanzimat Fermani’nin etkisini musahede edebiliyoruz. Toplumun tum katmanlarinin destek vermesi yaninda olaylarin sonunda elebaslarin cezalandirilmalari da her iki hadisenin musterek noktala...
ERCİYES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DOKTORA TEZİ, 2019
Ottoman Turks applied to add banishment which bases on as old as human history to their laws. The... more Ottoman Turks applied to add banishment which bases on as old as human history to their laws. They used that punishment which determines under the terms of the Islam Law especially in their last centuries. Mass banishments, which were done aiming to guarantee of the permanent victories in the beginning, were used being sentenced of some tribes doing banditry. We have seen the duration and conditions of banishment took place unclearly as the enforcement for some ordinary offences in the statue books which were published in the middle ages of Ottomans. The criminal book that expressed duration and conditions of banishment clearly in the legal framework was able to preach after Tanzimat Reform. With "Tarik-i İlmiyeye Dair Ceza Kanunâmesi" which was published dated 1838 in time of Mahmud II, for the first time, the Ottoman authority has removed the banishment as a punishment given by only a sultan or grand vizier and has transformed the punishment that could be enforced to a particular class in acknowledgment of tangible crimes. With "Ceza Kanunnâme-i Hümâyun", the most extensive statue book that the crimes were classified for the first time, it was announced how long exile punishment was given for every kind of crime. In the same law, the banishment which was defined as that someone domiciled permanent or temporary by sent from somewhere to another where was applied for the crimes such as especially political offences, malversation, bribery or bribing, interference of court decisions, homicide, rape, robbery, persecution, interference of troop draw, malfeasance, rebel or agitation for rebellion, forbidden behaviors by religion in public, and delivering of banned publishing etc. It is the true there is reason of chosen of Sivas Province and its two districts, Tokat and Amasya, where take place at the east of Middle Anatolia as detention xi colonies not only their climates and far away from the center but also their durable castles in the 19 century. Those places also were detention colonies for confinement in fortress or confinement in monastery for clergies to punish. Especially in the period of Mahmud II, the region which was regarded as the place where unsuccessful pashas were appointed turned also the condition of choice place for betterment of heterodox sheiks and dervishes. The most common method which opponents and culprits were punished was exile in that century when was the fall and collapse era of Ottoman Empire like a punishment which was in demand hard labor in the period when Ottoman Navy needed paddlers. That punishment that substituted to the political homicide after Tanzimat was used the gain or discipline of political offenders especially in the last quarter of the century. In that paper, it is studied on the exile justifications of offenders, dispatching of their exile places and the officer in charge of it, negative forgiving demands and justifications, expectations of governments for forgiven banishments, special and general amnesties for exiles, and anguishes of exiles' places and their families in their own homelands. It has been showed in the study that many exiles who complained about the weather conditions of banishment places where they lived and did not earn money were had pity on and were put on salary or daily wage, and some crowded exile convicts were delivered land and agricultural instruments in order to provide them to survive. So, it is examined in the frame of the topic that the exiles that learnt the strict sides of the state were had pity on in the sequel and most of them were released before their penalty process completed.
Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, 2010
Osmanlı Dönemi Sosyo-kültürel tarihi çalışmaları için önemli bir kaynak grubu olan şer'iyye sicil... more Osmanlı Dönemi Sosyo-kültürel tarihi çalışmaları için önemli bir kaynak grubu olan şer'iyye sicilleri, aynı zamanda şehirlerin canlı hayatını göstermesi bakımından da yeri doldurulamayan bir öneme sahiptir. Çok zengin ve çeşitli belgeler ihtiva eden sicillerde; ferman, berat, mektup suretleri, i'lâm ve hüccetler, nikâh akitleri, boşanma ve adlî belgeler, vakfiye kayıtları, narh defterleri, şehir esnaf grupları ile esnaflık yapanların kefil ve taahhütlerini gösteren belgeler, şehrin mahalle listeleri ve alınan vergiler gibi kayıtlar mevcuttur. Bu çalışma, Balkan ve Birinci Dünya Savaşı yıllarının hemen öncesinde Sivas Eyaleti'nin sosyo-kültürel yapısını ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bu nedenle şer'iyye sicilleri olarak adlandırılan ve dönemin kadısı tarafından kayda geçirilen vesikalardan öncelikle istifade edilecektir. Sivas Şehrinin Sultan İkinci Abdülhamit dönemine denk gelen on yılı (1900-1909) Anadolu'nun mihver şehirlerinden biri olan Sivas'ta Müslüman Türk insanın mütevazı ve hoşgörülü yaşantısı da görülebilecektir. Sivas, Türklerle birlikte Ermeni ve Rum'lardan oluşan Gayri Müslimlerin, şehrin bütün mahallelerinde huzur içinde yaşadığı, mahkemelere adi suçtan gelen davaların çok az bir yer tuttuğu bir şehirdir. Rum fırıncının, Ermeni demircinin, Türk bıçakçısının ve Kıptî at arabacısının mesleklerini icra ettikleri bir beldedir. Gayrimüslimlere ait yeni mabetlerin yapıldığı, eskilerin de devletin izni ile onarımdan geçtiği bir huzur adasıdır. Bununla birlikte, sorunların olmadığı bir devir de değildir bu dönem. Kafkasya'dan sığınan muhacir Çerkeslerde köleliğin görüldüğü, "Memâlik-i Osmanî"nin çeşitli vilâyetlerinde şehrin evlatlarının şehit düştüğü, çok evlilikten zarar gören kadınların alacağı mehri için mahkemeye başvurduğu ve yine elden çıkan doğu vilayetlerden gelen muhacirlerin iskânının sorun olarak yaşandığı bir dönemdir.
JOURNAL OF HISTORY AND FUTURE, 2020
Osmanlı Devleti’nde Müslüman unsurlarla asırlarca uyumlu bir şekilde yaşayan Hıristiyan reaya, Mi... more Osmanlı Devleti’nde Müslüman unsurlarla asırlarca uyumlu bir şekilde yaşayan Hıristiyan reaya, Millet Sistemi denilen ve başında patriklerin bulunduğu bir yapı içerisinde teşkilatlanmışlardı. Osmanlı’da gayrimüslim tebaa evlenme, boşanma, nafaka, velayet, vasiyet, miras, vekâlet, vakıf kurma gibi birçok hukuki konuda kendi milletlerinin kurallarına ve ruhani liderlerine tabi idiler. Ruhban sınıfının başı olan patriklerin kendi milletinden suç işleyenlere padişahının onayından sonra tatbik ettikleri bazı cezalar söz konusuydu. Sürgünün bir çeşidi olan ve kimi zaman da kuleye kapatılmayı da kapsayan manastırbend edilme de bunlardan biriydi. 11. yüzyılda Sivas’ta inşa edilmiş olan Surp Nişan Manastırı, Ermeni patrikliğinin Sivas başpiskoposluğuna yüzlerce yıl ev sahipliği yapmış olan önemli bir dini yapıydı. Ermeni patriği bu merkezi yapıyı ruhban sınıfından olan kimi suçluyu manastırbend etmek için kullandığı gibi bölgedeki Tokat Anna Manastırı’nı da bu amaçla kullanmıştır. Osmanlı taşrasında sürgünün dini bir çeşidi olan manastırbend cezasıyla ilgili iki manastırı merkeze alan bu çalışmayla 19. yüzyılda önemli bir Ermeni nüfusu barındıran Sivas Eyaleti’ndeki bu dini ve içtimai çeşitlilik, belgeleri merkeze alan bu çalışmayla gösterilmeye çalışılmıştır.
JOURNAL OF HISTORY AND FUTURE, Dec 27, 2019
19. yüzyıl, Osmanlının sadece kurumlarıyla değil insan unsuruyla da klasik çizgisinden uzaklaşara... more 19. yüzyıl, Osmanlının sadece kurumlarıyla değil insan unsuruyla da klasik çizgisinden uzaklaşarak dağılma sürecinin habercisi olan bir vetirenin Anadolu topraklarında yaşandığı bir zaman dilimidir. Zayıflamış bir bünyenin saldırıya açık olması gibi, iç ve dış tehditlere karşı her zamankinden daha güçsüz olan Osmanlı Devleti, dışarıda Çar Rusya’sıyla, İran Şahlarıyla ve Balkan milletleriyle didişirken; içeride de ayanların, mütegallibenin, bürokratların ve reayanın taşkınlıklarıyla mücadele etmek zorunda kalıyordu. Bu hengâmede devletin dinamik unsuru olan toplumun maddi yönü tükenmiş iken, onu moral değerleriyle ayakta tutacak olan manevi değerleri ise ulema mensuplarına havale edilmişti. Anadolu'nun mihver şehirlerinden olan ve aynı zamanda Eyalet-i Rum'un merkezi olan Sivas sancağı da çevresinde yaşanan dâhili ve harici yangınların etkisini bünyesinde yaşayan merkezlerden biriydi. Bu yüzyılda şehir merkezlerinde görülen kalkışmaların ve hoşnutsuzlukların teskin edilmesinde, isyan ateşinin sönmesinde vazife alması gereken birçok müftünün bu toplumsal hareketlere katıldığı, hatta ön ayak olduğu görülmüştür. Bu gibi siyasi suçların yanı sıra adi suçlar veya meslekleriyle ilgili cürümlerden dolayı da birçok müftü sağlam kaleleriyle dikkat çeken Sivas Sancağına sürülmüştür. Osmanlı devletinin ilim adamlarına gösterdiği teveccühün bir neticesi olarak siyaset ve idam cezasının verilmediği ulema için alternatif ceza olarak sürgün en tercih edilen tecziye yöntemiydi. Bu arada yöneticilerin çeşitli saiklerle hışmına uğrayan ve sürgüne gönderilen müftülerden birçoğunun yolu Sivas’tan geçmiştir. Çalışmamızda, Sivas’a yapılan müftü sürgünlerini sebepleriyle incelemeye çalışırken Sivas sancağından dışarıya yapılan sürgünlere de yer verilmeye çalışılmıştır.
Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2020
II. Abdülhamid döneminde dış güçlerin kendi coğrafyasındaki tebaasına yönelik müdahalesini görmüş... more II. Abdülhamid döneminde dış güçlerin kendi coğrafyasındaki tebaasına yönelik müdahalesini görmüş olan devlet buna tepki olarak çeşitli ıslahatlara gitmek zorunda kalacaktır. Rumeli’de ve Doğu Anadolu’da yaşadığı toprak ve insan kaybını Güneydoğu Anadolu topraklarında yaşamak istemeyen devlet bunun çarelerini aramaya başlamıştı. Bölgeye gönderdiği özel yetkili komiserleri ve bürokratları ile ıslahatlara girişen devlet öncesinde layihaları değerlendirmeyi de ihmal etmemiştir. Kendisinden önceki padişahlardan farklı bir şekilde layiha yazımını teşvik eden ve zaman zaman buna bazı güvendiği kişileri memur eden Sultan II. Abdülhamid, gelen hâl çarelerine göre ülkenin siyasi ve içtimai birçok sorunuyla mücadeleye girişmiştir. Sultan, Rus ve İngilizlerin kaşımaya gayret ettikleri Kürt ve Ermeni sorununun çözümü bağlamında görevlendirdiği Ahmed Aziz Paşa’yı layiha yazmakla görevlendirir. Paşa kendisinden önce görevlendirilmiş olan Abidin Paşa’nın sert siyasetinin bölge insanında adalete ve devlete güveni zayıflattığına dikkat çekmiştir. Paşa on dört maddelik bir paket dâhilinde zirai, iktisadi, idari, bayındırlık ve maarifle ilgili sorunların çözümünü layihasında sıralayarak padişaha sunmuştur.
Sobider, 2019
Osmanlı bürokrasisinde önemli bir yere sahip olan ilmiye sınıfı mensupları devlet yönetiminde za... more Osmanlı bürokrasisinde önemli bir yere sahip olan ilmiye sınıfı mensupları devlet yönetiminde zamanla ciddi kazanımlar elde etmişlerdi. Elde edilen kazanımların asırlarca sürdürebilmesinde diğer zümrelere göre devlet tarafından kendilerine ihsan edilmiş olan muafiyetlerin de önemi vardır. İslâm dininin ilme ve âlime vermiş olduğu önemin bir yansıması olan bu tutumun sonucunda ilmiye mensupları müsadere, idam ve kürek gibi cezalardan muaf tutulmuşlardır. İstanbul’dan yola çıkarak Anadolu’da kendisini çeşitli unvanlarla birlikte paşa ve vezir olarak ilan eden ulemâ kökenli Laz Ali, etrafına topladığı askerlerle birçok devlet yetkilisini ve halkı kendisine inandırmıştır. Yaptığı bu hileyle gezdiği yerlerin mahallî idarecilerinden çeşitli pahalı hediyeleri toplayan bu şahıs sonunda yakalanarak cezalandırılmıştır. Laz Ali ulemâdan olması ve tavassutta bulunan bazı devlet ricalinin da etkisiyle idam veya kürek cezası yerine daha hafif bir ceza olan sürgünle tecziye edilmiştir.
Akademik Tarih ve Düşünce Dergisi, 2020
Osmanlı döneminde eşraf tarafından halkın sevgi ve nefret duygularının yönlendirildiği, zaman zam... more Osmanlı döneminde eşraf tarafından halkın sevgi ve nefret duygularının yönlendirildiği, zaman zaman da istismar edildiği zamanlar yaşanmıştır. Bu suiistimal bazen âyanlar bazen de yerel yöneticiler veya halkın ileri gelenleri tarafından yapılmıştır. 1818 yılında Sivas âyanı halkı zahiren valinin haksızlığı ve dolayısıyla ona duyulan nefret duygusunu istismar ederek kendi emelleri doğrultusunda isyan ettirmişti. 1844 yılında Tanzimat’ın merkezden taşraya doğru etkisini hissettirdiği bir dönemde ise bu sefer eşrafın âyanların yerine geçerek halkın valilerine karşı sevgisini kendi çıkarları için kullanmaya çalıştıklarını ve halkın tüm kesimlerini harekete geçirdiklerini görmekteyiz. Sivas sancağında 26 yıl arayla meydana gelen bu toplumsal hadiselerde halkın tepkilerinde görülen bazı değişikliklerde Tanzimat Fermanı’nın etkisini müşahede edebiliyoruz. Toplumun tüm katmanlarının destek vermesi yanında olayların sonunda elebaşların cezalandırılmaları da her iki hadisenin müşterek noktalarıdır. Çalışmamızda daha önce kullanılmamış belgelere de yer verilerek birinci elden kaynaklardan istifade edilmiştir. Mahalli tarihin karanlıkta kalan bir olayını gün yüzüne çıkaran bu çalışma, zamanla halkın tepkilerindeki değişimi ve onları yönlendiren eşraftaki değişiklikleri de görmemize imkân sağlaması açısından da önemlidir.