Duygu Uysal Altun | Ankara Yildirim Beyazit University (original) (raw)
Uploads
Papers by Duygu Uysal Altun
Hayal ile gerçeğin ve ibret ile mizahın bir arada bulunduğu bir gösteri sanatımız olan Karagöz oy... more Hayal ile gerçeğin ve ibret ile mizahın bir arada bulunduğu bir gösteri sanatımız olan Karagöz oyununun mukaddime bölümünde, Hacivat tarafından okunan ve klasik şiirimizden gazel nazım türünde yazılmış olan perde gazellerinde, tasavvufi yön ön planda olup perdede yansıtılanlar aracılığıyla da seyircinin dünyanın geçici olduğunu kavraması amaçlanır. Karagöz oyununun temelinde yapay bir dünyada yaşadığımızı ifade etmek ve bunun vurgusunu yapmak söz konusudur. Oyunun ustalarının oyunlardaki en büyük amacı da bu yapaylığın ardında kalan gerçeği ortaya çıkarmak ve var oluşun anlamını açıklamaktır. Bunun için de asıl oyuna başlamadan önce perde gazelleriyle bir giriş yapmak esastır. Perde gazellerinin birçoğunda önce perde tanımlanır, sonraki beyitlerde ise sırasıyla beyitlerde perdenin içeriği anlatılır, oyunun yaratıcısı olan pîr Şeyh Küşterî anılır ve dua edilir. Perde gazelleri, bahsedilen bu konuları özet bir şekilde seyirciye yansıtmak durumundadır. Karagöz oyununun tasavvufi anlamını, ibret verdiğini ve eğlendirirken öğrettiğini de elde bulunan perde gazellerinden anlamak mümkündür.
Yazılı olmayan sosyal bir norm işlevine sahip olan gelenekler, en basit şekliyle toplumda kuşakta... more Yazılı olmayan sosyal bir norm işlevine sahip olan gelenekler, en basit şekliyle toplumda kuşaktan kuşağa aktarılan kültürel miras, alışkanlık, bilgi ve davranışlar ile geçmişteki bir şeyin hatırlanması ve bugünün şartlarında yaşamaya devam etmesidir. Bugünün teknolojik şartlarında değişerek, dönüşerek ve güncellenerek varlığını koruyan geleneksel bir uygulama olarak masal anlatımı için oluşturulan “Anadolu Masalları Projesi” kapsamında masal anlatımının Youtube kanalı üzerinden yeniden üretiliyor olması çalışmanın temel noktasını oluşturmaktadır. Bu proje, dijitalleşmenin içinde geleneksel bir uygulamanın ayakta kalabildiğini ve sürekliliğini göstermektedir. Masal anlatımı geleneğinin korunması ve aktarılması için gösterilen bu çaba geleneğin de yeniden hatırlanmasını ve yeniden üretilmesini sağlamaktadır. Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Türk Halk Bilimi Bölümü öğretim üyesi, Doktor Öğretim Üyesi Evrim Ölçer Özünel’in akademik koordinatörlüğünde ve Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürlüğü ile UNESCO Türkiye Millî Komisyonu işbirliğinde yürütülen “Anadolu Masalları Projesi”, içinde bulunduğumuz yılın mart ayında, “Masal dinlemeyen çocuk kalmasın.” sloganıyla yayın hayatına başlamıştır. Projenin asıl amacı, masalları ve masal anlatma geleneğini teknolojiden de faydalanıp güncelleyerek geniş bir kitleye ulaşabilmektir.
Yaşadığımız evrenin yaratılıştan itibaren yukarı dünyanın içinde barındırdığı güneş, ay ve yıldız... more Yaşadığımız evrenin yaratılıştan itibaren yukarı dünyanın içinde barındırdığı güneş, ay ve yıldızlar gibi astral unsurlarla ilişki halinde olduğu görülmektedir. Bu unsurlar en temel şekilde yaydıkları ışıkla ve bu ışık sayesinde tanrı olarak kabul edilmeleriyle kutsal sayılmışlardır. Ancak bu kutsallaştırma güneş, ay ve yıldızları tanrılaştırmamıştır. Onlar sadece güç ve ışıklarını tanrıdan alıp yeryüzüne yansıtmışlardır. Türk kültüründe de söz konusu astral unsurlar eski dönemlerden günümüze kadar merak konusu olmuş, araştırılmış, bunların sonucunda güneş, ay ve yıldızlara birtakım kutsallıklar atfedilmiştir. Astral unsurlar olarak nitelendirdiğimiz güneş, ay ve yıldızlar Türk toplumlarının düşünce dünyasında temel unsurlardan olmuştur. Türklerin yaptıkları her işte sürekli olarak bu unsurlar ile bir uyum içinde oldukları görülmektedir. Türkler uzun dönemler boyunca doğa ile iç içe yaşamışlar ve bunun bir getirisi olarak da gökyüzü dolayısıyla da astral unsurları iyi bir şekilde gözlemleme imkânı bulmuşlardır. Böylece astral unsurlarla ilgili bilgiler edinmiş, inanç, uygulama ve anlatılar oluşturmuşlardır. Güneş, ay ve yıldızlar Türk kültüründe, mitolojisinde en eski kültler arasında yer alır. Türklerin kendine özel bir şekilde geliştirdiği köklü bir güneş, ay ve yıldız inancı vardır. Türk toplumlarında göğün yedinci katında güneşin, altıncı katında ayın, beşinci katında yıldızların olduğu düşünülen ve tanrı olarak kabul edilerek kutsallık atfedilen bu unsurlar zengin bir mitolojinin, geleneğin, kültürün oluşmasını sağlamıştır. Türk kültürüne ait sözlü ve yazılı ve metinlerde astral unsurlara rastlamak mümkündür. Söz konusu astral unsurlar mitlerde, destanlarda, efsanelerde, halk hikâyelerinde, masallarda, halk inanışlarında karşımıza çıkmaktadır. Türk toplumlarında eski bir inanç sistemi olan Şamanizm inancında da güneş, ay ve yıldızların ayin, tören ve ritüllerde karşımıza çıkmasının yanı sıra Şamanların giysilerinde ve davullarında da söz konusu astral unsurları görmek mümkündür. ABSTRACT It is seen that the universe we live in has been in contact with the astral elements such as the sun, moon and stars that the upper world has hosted since the creation. These elements were regarded as sacred by the light that they emit in the most basic way and by being accepted as god thanks to this light. However, this sanctification has not deified the sun, moon and stars. They only took their power and lights from God and reflected them on earth. In Turkish culture, the aforementioned astral elements have been the subject of curiosity from ancient times to the present day, and as a result, some holiness has been attributed to the sun, moon and stars.
Günümüzde "mecmua" kelimesinin karşılığı olarak kullanılan "dergi", belirli günlerde çıkan ve bir... more Günümüzde "mecmua" kelimesinin karşılığı olarak kullanılan "dergi", belirli günlerde çıkan ve birçok yapraktan meydana gelen bir yayın organı olarak herhangi bir konu üzerinde en yeni fikirlerin ve bilimsel sonuçların öğrenilmesinde başvurulacak ilk kaynaktır. Ülkemizde dergicilik çalışmalarından ilkinin 1726 yılında "Müteferrika Matbaası"nda başladığı bilinmektedir. Dünden bugüne kadar sivil toplum örgütleri, dergiciliğin gelişmesinde önemli bir görev üstlenmiştir. Türk Ocağı ve halkevleri tarafından yayımlanan dergiler özellikle taşradaki dergiciliğin doğmasını sağlamıştır. Merkezin dışında kalan yerleşim yerlerinde çıkarılmaya başlanan "taşra dergileri" ya da "yerel dergiler", kültür, sanat ve edebiyat alanlarında büyük bir işleve sahip olmuştur. Yerel dergicilik alanında Cumhuriyet Dönemi Anadolusu'nda en uzun ömürlü kültür, sanat, edebiyat dergisi olan Çağrı Dergisi, 1957 yılında Konya'da Feyzi Halıcı öncülüğünde yayım hayatına başlamış ve günümüzde 62 cilt, 699 sayı olarak varlığını sürdürmeye devam etmiştir. Kaynak niteliğinde sayısız yazının yer aldığı Çağrı Dergisi kültür, edebiyat, sanat konularının yanı sıra folklora da çokça önem vermiş ve bir okul halini almıştır. Bu bildirimizde Cumhuriyet dönemi halk kültürü çalışmaları içerisinde önemli bir yeri bulunan Çağrı Dergisi'nin makale ve yazarları yönüyle incelemesi yapılacaktır.
Hayal ile gerçeğin ve ibret ile mizahın bir arada bulunduğu bir gösteri sanatımız olan Karagöz oy... more Hayal ile gerçeğin ve ibret ile mizahın bir arada bulunduğu bir gösteri sanatımız olan Karagöz oyununun mukaddime bölümünde, Hacivat tarafından okunan ve klasik şiirimizden gazel nazım türünde yazılmış olan perde gazellerinde, tasavvufi yön ön planda olup perdede yansıtılanlar aracılığıyla da seyircinin dünyanın geçici olduğunu kavraması amaçlanır. Karagöz oyununun temelinde yapay bir dünyada yaşadığımızı ifade etmek ve bunun vurgusunu yapmak söz konusudur. Oyunun ustalarının oyunlardaki en büyük amacı da bu yapaylığın ardında kalan gerçeği ortaya çıkarmak ve var oluşun anlamını açıklamaktır. Bunun için de asıl oyuna başlamadan önce perde gazelleriyle bir giriş yapmak esastır. Perde gazellerinin birçoğunda önce perde tanımlanır, sonraki beyitlerde ise sırasıyla beyitlerde perdenin içeriği anlatılır, oyunun yaratıcısı olan pîr Şeyh Küşterî anılır ve dua edilir. Perde gazelleri, bahsedilen bu konuları özet bir şekilde seyirciye yansıtmak durumundadır. Karagöz oyununun tasavvufi anlamını, ibret verdiğini ve eğlendirirken öğrettiğini de elde bulunan perde gazellerinden anlamak mümkündür.
Yazılı olmayan sosyal bir norm işlevine sahip olan gelenekler, en basit şekliyle toplumda kuşakta... more Yazılı olmayan sosyal bir norm işlevine sahip olan gelenekler, en basit şekliyle toplumda kuşaktan kuşağa aktarılan kültürel miras, alışkanlık, bilgi ve davranışlar ile geçmişteki bir şeyin hatırlanması ve bugünün şartlarında yaşamaya devam etmesidir. Bugünün teknolojik şartlarında değişerek, dönüşerek ve güncellenerek varlığını koruyan geleneksel bir uygulama olarak masal anlatımı için oluşturulan “Anadolu Masalları Projesi” kapsamında masal anlatımının Youtube kanalı üzerinden yeniden üretiliyor olması çalışmanın temel noktasını oluşturmaktadır. Bu proje, dijitalleşmenin içinde geleneksel bir uygulamanın ayakta kalabildiğini ve sürekliliğini göstermektedir. Masal anlatımı geleneğinin korunması ve aktarılması için gösterilen bu çaba geleneğin de yeniden hatırlanmasını ve yeniden üretilmesini sağlamaktadır. Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Türk Halk Bilimi Bölümü öğretim üyesi, Doktor Öğretim Üyesi Evrim Ölçer Özünel’in akademik koordinatörlüğünde ve Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürlüğü ile UNESCO Türkiye Millî Komisyonu işbirliğinde yürütülen “Anadolu Masalları Projesi”, içinde bulunduğumuz yılın mart ayında, “Masal dinlemeyen çocuk kalmasın.” sloganıyla yayın hayatına başlamıştır. Projenin asıl amacı, masalları ve masal anlatma geleneğini teknolojiden de faydalanıp güncelleyerek geniş bir kitleye ulaşabilmektir.
Yaşadığımız evrenin yaratılıştan itibaren yukarı dünyanın içinde barındırdığı güneş, ay ve yıldız... more Yaşadığımız evrenin yaratılıştan itibaren yukarı dünyanın içinde barındırdığı güneş, ay ve yıldızlar gibi astral unsurlarla ilişki halinde olduğu görülmektedir. Bu unsurlar en temel şekilde yaydıkları ışıkla ve bu ışık sayesinde tanrı olarak kabul edilmeleriyle kutsal sayılmışlardır. Ancak bu kutsallaştırma güneş, ay ve yıldızları tanrılaştırmamıştır. Onlar sadece güç ve ışıklarını tanrıdan alıp yeryüzüne yansıtmışlardır. Türk kültüründe de söz konusu astral unsurlar eski dönemlerden günümüze kadar merak konusu olmuş, araştırılmış, bunların sonucunda güneş, ay ve yıldızlara birtakım kutsallıklar atfedilmiştir. Astral unsurlar olarak nitelendirdiğimiz güneş, ay ve yıldızlar Türk toplumlarının düşünce dünyasında temel unsurlardan olmuştur. Türklerin yaptıkları her işte sürekli olarak bu unsurlar ile bir uyum içinde oldukları görülmektedir. Türkler uzun dönemler boyunca doğa ile iç içe yaşamışlar ve bunun bir getirisi olarak da gökyüzü dolayısıyla da astral unsurları iyi bir şekilde gözlemleme imkânı bulmuşlardır. Böylece astral unsurlarla ilgili bilgiler edinmiş, inanç, uygulama ve anlatılar oluşturmuşlardır. Güneş, ay ve yıldızlar Türk kültüründe, mitolojisinde en eski kültler arasında yer alır. Türklerin kendine özel bir şekilde geliştirdiği köklü bir güneş, ay ve yıldız inancı vardır. Türk toplumlarında göğün yedinci katında güneşin, altıncı katında ayın, beşinci katında yıldızların olduğu düşünülen ve tanrı olarak kabul edilerek kutsallık atfedilen bu unsurlar zengin bir mitolojinin, geleneğin, kültürün oluşmasını sağlamıştır. Türk kültürüne ait sözlü ve yazılı ve metinlerde astral unsurlara rastlamak mümkündür. Söz konusu astral unsurlar mitlerde, destanlarda, efsanelerde, halk hikâyelerinde, masallarda, halk inanışlarında karşımıza çıkmaktadır. Türk toplumlarında eski bir inanç sistemi olan Şamanizm inancında da güneş, ay ve yıldızların ayin, tören ve ritüllerde karşımıza çıkmasının yanı sıra Şamanların giysilerinde ve davullarında da söz konusu astral unsurları görmek mümkündür. ABSTRACT It is seen that the universe we live in has been in contact with the astral elements such as the sun, moon and stars that the upper world has hosted since the creation. These elements were regarded as sacred by the light that they emit in the most basic way and by being accepted as god thanks to this light. However, this sanctification has not deified the sun, moon and stars. They only took their power and lights from God and reflected them on earth. In Turkish culture, the aforementioned astral elements have been the subject of curiosity from ancient times to the present day, and as a result, some holiness has been attributed to the sun, moon and stars.
Günümüzde "mecmua" kelimesinin karşılığı olarak kullanılan "dergi", belirli günlerde çıkan ve bir... more Günümüzde "mecmua" kelimesinin karşılığı olarak kullanılan "dergi", belirli günlerde çıkan ve birçok yapraktan meydana gelen bir yayın organı olarak herhangi bir konu üzerinde en yeni fikirlerin ve bilimsel sonuçların öğrenilmesinde başvurulacak ilk kaynaktır. Ülkemizde dergicilik çalışmalarından ilkinin 1726 yılında "Müteferrika Matbaası"nda başladığı bilinmektedir. Dünden bugüne kadar sivil toplum örgütleri, dergiciliğin gelişmesinde önemli bir görev üstlenmiştir. Türk Ocağı ve halkevleri tarafından yayımlanan dergiler özellikle taşradaki dergiciliğin doğmasını sağlamıştır. Merkezin dışında kalan yerleşim yerlerinde çıkarılmaya başlanan "taşra dergileri" ya da "yerel dergiler", kültür, sanat ve edebiyat alanlarında büyük bir işleve sahip olmuştur. Yerel dergicilik alanında Cumhuriyet Dönemi Anadolusu'nda en uzun ömürlü kültür, sanat, edebiyat dergisi olan Çağrı Dergisi, 1957 yılında Konya'da Feyzi Halıcı öncülüğünde yayım hayatına başlamış ve günümüzde 62 cilt, 699 sayı olarak varlığını sürdürmeye devam etmiştir. Kaynak niteliğinde sayısız yazının yer aldığı Çağrı Dergisi kültür, edebiyat, sanat konularının yanı sıra folklora da çokça önem vermiş ve bir okul halini almıştır. Bu bildirimizde Cumhuriyet dönemi halk kültürü çalışmaları içerisinde önemli bir yeri bulunan Çağrı Dergisi'nin makale ve yazarları yönüyle incelemesi yapılacaktır.