Ferhat Korkmaz | Batman University (original) (raw)
Uploads
Papers by Ferhat Korkmaz
HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisi [Journal of AcademicLiterature] , 2020
Nazariyât-ı Edebiye, Ahmed Reşid tarafından II. Meşrutiyet yıllarında edebiyat teorisi alanında y... more Nazariyât-ı Edebiye, Ahmed Reşid tarafından II.
Meşrutiyet yıllarında edebiyat teorisi alanında
yayımlanan ve iki ciltten oluşan önemli bir eserdir. Ahmed
Cevdet Paşa ve Recâîzâde Mahmud Ekrem’in hocalık
yaptıkları okullarda verdikleri derslere ait notları belâgat
eseri olarak yayımlama geleneğini Ahmed Reşid de
sürdürür. Yazar, Nazariyât-ı Edebiye’yi Galatasaray
Sultanisi’nde edebiyat öğretmenliği yaptığı sırada ve
hocası Recâîzâde Mahmud Ekrem’den etkilenerek bir ders
kitabı olarak kaleme almıştır. Eserin planı itibariyle
Talim-i Edebiyat’ın örnek alındığı Nazariyât-ı Edebiye’de
belâgat ilminin beyân, me‘ânî ve bedî‘ ana konuları, içerik
olarak yenileştirilmek suretiyle sosyolojik eleştiri
bağlamında ele alınmaktadır. Bu bağlamda sosyolojik,
fizyolojik ve antropolojik yöntemleri, pozitivist bir bakış
açısıyla edebiyat eleştirisine uygulayan Hyppolyte Taine
ve Eugene Véron’un benimsediği anlayışlardan hareket
eden Ahmed Reşid, eserin “Bedî” bölümünde ağırlıklı
olarak şiir estetiği üzerine değerlendirmeler yapmaktadır.
Çalışmamızda Nazariyât-ı Edebiye’nin “Bedî” bölümünde
ele alınan edebî estetik ve eleştiri kavramları üzerinde
durulmaktadır.
JOURNAL OF SOCIAL SCIENCES INSTITUTE OF DICLE UNIVERSITY , 2020
Human cloning or genetic copying has been one of the most controversial topics in the world of sc... more Human cloning or genetic copying has been one of the most controversial topics in the world of science for nearly
half a century in the light of scientific advances in the world and advances in genetics. Genetic copying has been handled
in the context of disruption of natural balance and the subject has been interpreted in the context of dystopia in many
branches of art. In Turkish and World literature, the subject of dystopia has been studied for a long time, especially in
novels. There is a surprising similarity in the context of the subject of "human cloning" between Çetin Altan's 2027 Yılının
Anıları and Kazuo Ishiguro’s Never Let Me Go novels. In Çetin Altan’s 2027 Yılının Anıları novel, firstly published in
1985, human cloning by using some special tubes in series outside the womb is discussed as a subject. One of the remarkable
novels of Kazuo Ishiguro who won the Nobel Prize for Literature in 2017 is Never Let Me Go. Similarly, In that novel,
genetic manipulation and consequently, the life of individuals cloned to donate their organs to others is handled. Both
novels mentioned in our study have been analyzed comparatively in the context of the dystopian universe.
Edebî Eleştiri Dergisi, Eleştiri Kuramları Özel Sayısı, 2019
Feminism refers to all movements in society that refuse to be discriminated between sexes politic... more Feminism refers to all movements in society that
refuse to be discriminated between sexes
politically, culturally or economically and
struggle to ensure the legal protection of these
rights. Feminist theories aiming to free women
from the destructive mental dependence created
by patriarchal culture are based on the principles
of revealing the dominant views in the texts of
men and determining the female image on the
texts of women in literary criticism. The main
purpose of feminist literary criticism is to form a
feminist agenda and create an aesthetic in this
direction. The Turkish novel and story adopted a
new style of expression in the 1950s with the
acceleration of the post-war literary atmosphere.
The themes of contemporary world literature
such as freedom, human and women's rights and
pluralism became the subject of Turkish
literature. The novel Korsan Çıkmazı, published
by Nezihe Meriç in 1961 and won the state-run
TDK novel award in 1962, is considered as one
of the leading works in the context of women's
upbringing, social existence and literary
discourse. During this period, important
transformations took place in Turkish and world
art and literature. The novel Korsan Çıkmazı
was chosen for being one of the leading works
that conveyed its social, cultural and political
period in the context of patriarchal discourse and
sexual politics. For this reason, in our study, the
discourse analyzes that all the theories of
feminist literary criticism attracted attention
were made considering the theories mentioned
above.
ÖZET 1876 yılında tahttan indirilen ve sonrasında şüpheli bir şekilde ölen Sultan Abdülaziz'in ha... more ÖZET 1876 yılında tahttan indirilen ve sonrasında şüpheli bir şekilde ölen Sultan Abdülaziz'in hal' ve cinayet şüphelilerini cezalandırmaya yönelik 1880-1881 yıllarında oluşturulan mahkemeye Yıldız Mahkemesi denilmektedir. Yargılananlar arasında başta Mithat Paşa olmak üzere Sultan Abdülaziz'in tahttan indirilmesi hadisesinde rol alan Mütercim Rüştü Paşa ve Şeyhülislam Hayrullah Efendi bulunmaktadır. Bilindiği gibi bu yargılamalar neticesinde sanıklar idam cezasına çarptırılmış, daha sonra suçlu bulunanların cezası müebbet hapse çevrilmiştir. Mithat Paşa, Taif'e gönderilerek hapsedilmiş; 1884'te ise burada boğdurularak öldürülmüştür. Osmanlı Devleti'nin son dönemine damgasını vuran Yıldız Mahkemesi, aydın ve sanatçıların farklı cepheler seçmesine neden olmuş, ayrı kamplarda yer alan aydın ve sanatçılar arasında bir husumet ve tartışma süregelmiştir. Mithat Paşa'yı savunanlar onu bir "hürriyet kahramanı ve şehidi" olarak görürken Mithat Paşa'nın karşısında yer alanlar ise Sultan Abdülaziz'in ölümünden birinci derecede sorumlu olduğunu öne sürmektedir. Başta Dekadanlık Münakaşası olmak üzere "eski-yeni edebiyat" temelinde cereyan eden pek çok edebî tartışma, oluşan bu sosyal/siyasal atmosferin gölgesinde yapılmıştır. Yeni Türk Edebiyatı araştırmaları tarihi bağlamında otorite olarak kabul edilen Ahmet Hamdi Tanpınar'ın dönemin sosyal ve politik hadiselerini nasıl ele aldığı, Yıldız Mahkemesi eksenindeki tartışmalara nasıl yaklaştığı, edebî eser ve eleştirisinin kendi dışında pek çok parametreyle ilgili olduğu görüşü doğrultusunda önemli hâle gelmektedir. Bu çalışmada, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın birbirine zıt savunu ve algılayışların egemen olduğu Mithat Paşa ve Yıldız Mahkemesi ekseninde ortaya çıkan görüşlerden hangisini benimsediği ve bu görüşleri edebiyat tarihi incelemelerine nasıl yansıttığı araştırılmaktadır. ABSTRACT Sultan Abdulaziz was dethroned in 1876 and later died of suspected suicide. The court which was formed in 1880-1881 in order to punish Sultan Abdulaziz's dethronement and murder suspects is called the Yıldız Trial. Mütercim Rüştü Pasha and Sheikh al-Islam Hayrullah Efendi who played a role in the dethronement of Sultan Abdülaziz, including Mithat Pasha, were among the defendants. As known, at the end of these trials the defendants were sentenced to death, and then the sentences of those found guilty were changed to life imprisonment. Mithat Pasha was imprisoned in Taif where he was strangled in 1884. The Yıldız Trial, which left its mark on the last period of the Ottoman Empire, led intellectuals and artists to choose different fronts, and there was a conflict and debate between intellectuals and artists in separate camps. Those who defended Mithat Pasha regarded him as a hero of liberty and a martyr while those opposed to Mithat Pasha claimed that he was responsible for Sultan Abdülaziz's death. Many literary debates that took place on the basis of old-new literature, especially The Decadance Debate, were made in the shadow of this incident. It is important how Ahmet Hamdi Tanpınar, who is considered to be an authority in the context of the history of Modern Turkish Literature, dealt with the social and political events of the period, and how he approached the discussions on the axis of the Yıldız Trial. In this study, we will examine what point of view was adopted by Ahmet Hamdi Tanpınar related to Mithat Pasha and the Yıldız Trial and how he reflected those to his literary history examinations.
İngilizlerle Hollandalılar arasında 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başlarında Güney Afrika... more İngilizlerle Hollandalılar arasında 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başlarında Güney Afrika’da cereyan eden bir dizi çarpışmaya Transvaal veya Boer Savaşları adı verilmektedir. Jön Türk hareketine mensup İsmail Kemal (Vlora) Bey’in önderliğinde hazırlanan ve İngilizlerin Güney Afrika’da zafer kazanmasını tebrik eden bir bildirinin 1899 yılında İngiliz elçiliğine sunulması sonrasında yaşanan sürgün ve tartışmalara “Transvaal Meselesi” adı verilmiştir. Servet-i Fünûn Edebiyatına mensup İsmail Safâ, Hüseyin Sîret, Tevfik Fikret ve Mehmed Rauf’un da imzaladığı bildiriye edebiyat tarihi araştırmalarında da önemli yer ayrılmıştır. Servet-i Fünûn sanatçıları ve aydınlar, desteklediklerini sundukları İngilizlerin yerli halka karşı uyguladıkları savaş politikaları nedeniyle eleştirilmişlerdir. Çalışmamızda Transvaal Savaşlarının gerçek mahiyetinin yanı sıra Servet-i Fünûn şair ve yazarlarının yaşanan hadiseler karşısındaki tutumu ve bu konu hakkında sanatçı ve araştırmacılar tarafından yapılan değerlendirmeler ele alınmıştır.
A series of struggles between the British Army and the Dutch migrants during the late 19th and early 20th centuries in South Africa are called Transvaal or Boer Wars. A memorandum congratulating the English victory in South Africa was presented to the British embassy in 1899 by the leadership of İsmail Kemal (Vlora) Bey, a member of Jeunne (Young) Ottoman Movement and after that exile and discussions were experienced. Therefore, history and literature researches have called that as “Transvaal Issue”. An important place is reserved in the literature history researches to the memorandum which is also signed by the members of Servet-i Fünûn Literature named İsmail Safa, Hüseyin Sîret, Tevfik Fikret and Mehmed Rauf. The Servet-i Fünûn’s writers and poets are criticized for supporting British victory with the memorandum in war against Boer’s who are mercilessly crushed by the British forces. Therefore, Servet-i Fünûn artists and intellectuals were criticized for supporting the British Army. In our work, the attitude of Servet-i Fünûn writers and poets towards the experienced events and evaluations made by artists and researchers on this subject have been discussed, as well as the true nature of the Transvaal Wars.
Özet: Metinlerarasılık, birden çok metin arasındaki ilişkiyi saptamaya çalışan bir edebiyat kuram... more Özet: Metinlerarasılık, birden çok metin arasındaki ilişkiyi saptamaya çalışan bir edebiyat kuramıdır. Bu kavram özünü, bir sanat eserinin kritiğinde başka sanat eserlerini ölçüt tutmak parametresinden alır. Eseri eserle ölçmek ve bir eserin başka bir eserden metinsel düzeyde yararlanarak oluşturulması, İkinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan belirlenimlerin değil, mitsel kaynaklardan beri süre gelen bir üretme biçimidir. Metinlerarasılık, her ne kadar son dönemde öne sürülen ve genellikle postmodernizm bağlamında ele alınan bir kuram ve eser inceleme yöntemi gibi görünse de klasik edebiyat metinleri ve retoriği incelendiğinde pek çok şâir ve yazarın yöntemsel olarak istifade ettiği bir kavram olarak görünürlük kazanmaktadır. Bu çalışmada klasik belâgat kitapları ve metinlerinden hareket edilerek metinlerarası bağlamda temel ilişki ve yöntemler ortaya konulmaya çalışılacaktır. Abstract: The concept called intertextuality is a literary theory trying to identify the relation between more than one texts. This concept stems from art works as a criterion at the criticism of a work of art. Comparing a work of art with another work and forming it by utilizing another work at textual level is not the result of conditions emerged after the Second World War. It is a way of production that has been ongoing since mythic sources. Although the intertextuality seems to be a theory and a method of reviewing a work of art that has been put forward in the recent period and to be usually dealt with in the context of postmodernism, when the classical literary texts and rhetoric are examined, it emerges as a concept that many poets and authors use as a method. In this study, basic relations and methods will be handled regarding intertextual context by acting from the rhetoric and texts of classical literature.
Immanuel Kant’ın henüz aydınlanma çağında evreni seyir ve Yüce Yaratıcı’dan hareketle tefekkürî d... more Immanuel Kant’ın henüz aydınlanma çağında evreni seyir ve Yüce Yaratıcı’dan hareketle tefekkürî düşünme
mânâsında kullandığı bir kavram olan “contemplation”, başta Romantik Çağ sanatçıları daha sonra da Parnas akımına ait
bir anlayışla eser veren Batılı şairlerin eserlerinde çeşitli şekillerde yer bulur. Edmund Burke’un ilk olarak ortaya attığı
“yüce” kavramıyla da ilişkilendirilebilecek “temâşâ”, yenileşmeye başlayan Türk şiirinde önemli yer tutmaya başlar. 1889-
1893 yılları arasında Paris’te Tıp eğitimi alan ve bu vesile Batı şiirini tanıyan Cenab Şahâbeddin’in şiirlerinde ilgili
kavramla bağlantılı olarak tabiatı temâşâ ve bu temâşâ neticesinde evreni derk etme arzusu göze çarpar. Bu çalışma, Cenab
Şahâbeddin’in şiirlerine yansıyan “contemplative” eylemin incelenmesinden oluşmaktadır.
Öz Şairliğinin yanı sıra, Namık Kemal ve Mehmet Âkif gibi aksiyoner bir mefkûre şahsiyeti olan Ne... more Öz Şairliğinin yanı sıra, Namık Kemal ve Mehmet Âkif gibi aksiyoner bir mefkûre şahsiyeti olan Necip Fazıl Kısakürek'in (1904-1983) önemli bir nesir külliyatı ve bu nesir külliyatında genel olarak tarihe ilişkin çeşitli değerlendirmeleri bulunmaktadır. Özellikle Türk tarihini, sanatının önemli bir malzemesi haline getiren Necip Fazıl'ın tarihe kavramsal düzeyde bakışı ve hangi tarih anlayışına dayalı olarak görüşlerini neşrettiği tartışılması gereken bir husustur. Çalışmamızda; Necip Fazıl'ın nesir külliyatı, tarih anlayışı bakımından taranacak ve şiirlerindeki tarih teması değerlendirilecektir. Abstract Thanks to his actionary ideals of personality like Namık Kemal and Mehmet Âkif, Necip Fazıl Kısakürek (1904-1983) has a significant prose corpus besides poetry. This prose corpus generally contains various assessment about history which is always one of the leading themes in Necip Fazıl's poets. History is one of the theme that is always in the foreground of Necip Fazıl Kısakürek's poems.. It is an essential subject to discuss Necip Fazıl's conceptual perspective about history and for which historical intelligence he expresses his opinions. In our study, the prose corpus of Necip Fazıl will be searched in terms of historical intelligence and the theme of history in his poetry will be asssessed.
Arz - ı H â l , Ziyâ Paşa’nın 19. yüzyılın ikinci yarısında zor günler geçiren Osmanlı Devleti’nd... more Arz - ı H â l , Ziyâ Paşa’nın 19. yüzyılın ikinci yarısında zor günler geçiren Osmanlı Devleti’nde idari ve mali ıslahatlar yapılması için öneri ve düşüncelerini ortaya koyduğu eseridir. Genellikle “padişaha sunulan bir dilekçe” olarak tanıtılan eserde Ziyâ Paşa’nın kısa bir biyografisi ve yıkılmaya doğru giden bir ülkenin yıkılışını önlemek maksadıyla yaptığı sosyal, siyasal ve ekonomik alanlara ilişkin öneri ve düşünceleri bulunmaktadır. Arz - ı Hâl , Sultan Abdülaziz’in Avrupa seyahati sırasında kendisine Londra’da 1867 yılında takdim edilmiş ve şairin ölümünden sonra müstakil bir eser olarak bastırılmıştır. Ziyâ Paşa’nın devlet tecrübelerinin büyük bir ustalıkla yansıtıldığı bu eser, yer yer siyasetnâme özelliklerine sahip olup 72 sayfadan müteşekkildir. Eser, ilk olarak İkinci Meşrutiyet’in ilanından birkaç yıl sonra yayımlanmıştır. Arz - ı H â l üzerinde bugüne kadar detaylı bir araştırma yapılmadığı gerekçesiyle yazılan bu makalede, eserin içerik, dil ve üslup özellikleri değerlendirilmiştir. Çalışmamızın, Ziyâ Paşa hakkındaki bazı yanlış kanaatleri değiştireceğini düşünmekteyiz.
Anahtar Kelimeler: Ziyâ Paşa,
Arz - ı H â l , Biyografi, Sosyal, Siyasal ve
Ekonomik Öneriler
Abstract:
Arz - ı Hâl is the work of Ziyâ Paşa where he expresses his suggestions and opinions for administrative and financial innovations to be done in Ottoman Empire that had difficult times at the second half of 19th century. The work which is usually introduced as “a petition presented to the Sultan” has a short biography of Ziyâ Paşa and the suggestions and opinions related to social, political and economic fields in order to stop the fall of the Empire. The work is presented to Sultan Abdulaziz during a journey of him to Europe in London in 1867 and has been published as an independent piece after the death of the poet. The work which reflects the state experience of Ziyâ Paşa skillfully has a feature of a politics book renovation in some parts and consists of 72 pages. The work is firstly published a few years after the Second Constitutionalism of Ottoman Empire. In our essay, written for the reason that there is no detailed study about Arz - ı Hâl until today, the work’s content, language and style features are handled. We think this paper will change some inaccurate thoughts about Ziyâ Paşa and his works.
ÖZ Taaffüf romanı, Ahmet Mithat Efendi tarafından genellikle realist-natüralist roman anlayışı do... more ÖZ Taaffüf romanı, Ahmet Mithat Efendi tarafından genellikle realist-natüralist roman anlayışı doğrultusunda yazıldığı değerlendirilen ve 1895 (h. 1313)'te kaleme alınan önemli bir eser olarak dikkat çeker. Realist ve natüralist çözümlemeler romanda belirgin bir yer tutsa da roman, romantik akımın izdüşümleri doğrultusunda neticelenir. Batılı örf adetlerle büyütülen Sâniha'nın içinden geldiği din ve toplumun yaşantısı arasında geçirdiği buhran sonucunda gerçeklerin farkına varması ana tema olarak karşımıza çıkar. Doğu-Batı çatışmasının çok farklı bir boyutuyla ele alındığı Taaffüf romanını önemli kılan, çağdaş Avrupa edebiyatının en önemli temalarından birini telif boyutuyla Türk romanına taşımış olmasıdır. Bu ise " iffet " kavramının ele alınıp incelenmesinden ibarettir. Çalışmamız, Taaffüf romanı üzerine müstakil bir tahlil çalışması olmayışından hareketle hazırlanmış olup roman teorisi unsurları açısından bir değerlendirmeyi içermektedir. ABSTRACT Taaffüf is an important novel written by Turkish novelist Ahmet Mithat Efendi in 1895 (h. 1313) according to realist-naturalist novel approach in general. Although realist and naturalist analyzes occupy a prominent place, the novel results according to the projection of the Romantic Movement. The realisation of facts by Sâniha as a result of crisis she faces between the religion she comes through and the life of society is the main theme of the novel. The East-West conflict is handled with a very different aspect. The importance of the novel comes from that it transports one of the most important themes of contemporary European literature to Turkish novel with copyright aspect. Our study has been prepared because there is not any independent analysis work on Taaffüf novel and it contains an assessment in terms of novel theory elements.
Özet Sait Faik Abasıyanık Yeni Türk edebiyatında öykü sanatının kurucu edebiyatçıları arasında ye... more Özet Sait Faik Abasıyanık Yeni Türk edebiyatında öykü sanatının kurucu edebiyatçıları arasında yer alır. Gerek kullandığı dil gerekse sanatına taşıdığı malzeme sayesinde Türk edebiyatının en önemli öykücüleri arasında sayılmaktadır. Edebiyata öykü ve şiir denemeleriyle başlayan Sait Faik Abasıyanık'ın şairlik yanı pek bilinmemektedir. Öykülerinde kuvvetli bir şiirsellik bulunan Sait Faik'in şairlik yönü ve poetik görüşlerinin incelenmesi kanaatimizce gereklidir. Bu düşünceden hareketle ortaya koyduğumuz çalışmada, Sait Faik'in Yapı Kredi Yayınları arasında çıkan Bütün Eserleri adlı kitabın sonuna konulan ve dönemin çeşitli yayın organlarından derlenen şiirleri incelenecek, röportaj, düzyazı, öykü ve roman türündeki eserlerinde ortaya koyduğu poetik yaklaşımı araştırılacaktır. Çalışmamızda Sait Faik'in geleneğe bakışı, şiir dili, kelime seçimi, konu, şiirde öykünme, İkinci Yeni şiiri üzerindeki etkisi bakımlarından incelenecektir. Abstract Sait Faik Abasıyanık is one of the story writer and modern story founder in Turkish literature. He is one of the influental and greatest artist in Turkish Literature thanks to using language and material which carried in his art. He began his writing life with story and poem but no one knows he is a poet in the same time. Although he is a poet and his stories have included enough poetry no one has searched his poems so far. It is necessary that his poems and poetics should be inquired with regard to poetry. Starting from this idea in which presented in our research, Sait Faik Abasıyanık's all creations which compiled from his periodicals and published by Yapi Kredi Yayinları has included his all poems is going to be researched; his novels, stories, interview and other proses which was presented his poetry is going to be analyzed. It is emphasized in this analyze that Sait Faik Abasıyanık's point of view poem language, literature tradition, word choosing, theme, emulation and effects on the poetic movement.
Ahmet Mithat Efendi who was born in 1844 and died 1912 is one of the most productive writers in T... more Ahmet Mithat Efendi who was born in 1844 and died 1912 is one of the most productive writers in Turkish literature. When Ahmet Mithat Efendi continues his education in the territory of the Balkan, he begins to work as a correspondent at Tuna newspaper thanks to Mithat Paşa. He also carries on working as a correspondent at Zevra which is a province newspaper being published in Bağdat (1869). Ahmet Mithat Efendi who comes back to İstanbul in 1871 pursues this job yet. He takes his unforgettable and monumental place in press, art, literature and culture life over 40 years except his exile years. In our study, since it passed one hundred years from his death, the aim of remembering and reminding him will be intended and also it will be gone through his works as being a novelist. On the other words, our study will be written in the identity of necrology and especially, we will deal with Ahmet Mithat Efendi's art of the novel.
ÖZET Nar Ağacı Nazan Bekiroğlu'nun 2012 yılında Timaş Yayınları arasında çıkan romanıdır. Romanda... more ÖZET Nar Ağacı Nazan Bekiroğlu'nun 2012 yılında Timaş Yayınları arasında çıkan romanıdır. Romanda, köken arayışını yönelen anlatıcı, anneanne ve dedesinin bir araya gelişlerinin izini sürer. Köken arayışı, eserin felsefi atmosferinin oluşmasına olanak tanımıştır. Romandaki anlatıcı " giz " i araştırır. Kullandığı çeşitli ve dinamik anlatım yöntemleriyle arkeolojik bir gezintiye çıkar, şehir ve medeniyetleri bir kavşakta birleştirir, anlatısal bir orman inşa eder. Doğu İran'ın Taht-ı Süleyman kentinden gelen Settarhan'ın öyküsü ile Trabzon'da yaşayan ve Rus işgali sonrasında bir süre şehirden ayrılmak zorunda kalan Zehra'nın simetrik öyküsünün işlendiği romanda, evlerinden ayrılmak ve göç etmek zorunda kalan kahramanların yaşamı ele alınmıştır. Romanda, Trabzon, anlatıcı ve kahramanların evidir, yahut evi haline gelir. Bu çerçevede evin dışına çıkan tekinsiz bir dünyaya atılır. Kendini bulabilmesi ve eve ulaşabilmesi için belli mücadeleler veren karakterler, varoluşlarını yeniden gerçekleştirmek zorunda kalırlar. Romanın fonunda, Osmanlı tarihinin en yoğun savaş dönemi olan Balkan Savaşlarından Birinci Dünya Savaşına uzanan yıkılış öyküsü vardır. Romanın fonundaki bu atmosferde cepheler, sürgünler, salgın hastalıklar, kitlesel ölümler işlenmiştir. Söz konusu fon nedeniyle kahramanlar yeni var oluşlar belirlemek, kendilerini gerçekleştirmek zorunda kalır. Ev, romanda merkezde duran bir anlatı ve varoluş aracıdır. Çalışmamızda, Freud'un üzerinde durduğu ve Heidegger'in felsefi olarak ele aldığı evde olmak (heimlich) ve evde olmamak (unheimlich) kavramları açısından bir değerlendirme yapılacaktır. Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu tespit edilmiştir.
HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisi [Journal of AcademicLiterature] , 2020
Nazariyât-ı Edebiye, Ahmed Reşid tarafından II. Meşrutiyet yıllarında edebiyat teorisi alanında y... more Nazariyât-ı Edebiye, Ahmed Reşid tarafından II.
Meşrutiyet yıllarında edebiyat teorisi alanında
yayımlanan ve iki ciltten oluşan önemli bir eserdir. Ahmed
Cevdet Paşa ve Recâîzâde Mahmud Ekrem’in hocalık
yaptıkları okullarda verdikleri derslere ait notları belâgat
eseri olarak yayımlama geleneğini Ahmed Reşid de
sürdürür. Yazar, Nazariyât-ı Edebiye’yi Galatasaray
Sultanisi’nde edebiyat öğretmenliği yaptığı sırada ve
hocası Recâîzâde Mahmud Ekrem’den etkilenerek bir ders
kitabı olarak kaleme almıştır. Eserin planı itibariyle
Talim-i Edebiyat’ın örnek alındığı Nazariyât-ı Edebiye’de
belâgat ilminin beyân, me‘ânî ve bedî‘ ana konuları, içerik
olarak yenileştirilmek suretiyle sosyolojik eleştiri
bağlamında ele alınmaktadır. Bu bağlamda sosyolojik,
fizyolojik ve antropolojik yöntemleri, pozitivist bir bakış
açısıyla edebiyat eleştirisine uygulayan Hyppolyte Taine
ve Eugene Véron’un benimsediği anlayışlardan hareket
eden Ahmed Reşid, eserin “Bedî” bölümünde ağırlıklı
olarak şiir estetiği üzerine değerlendirmeler yapmaktadır.
Çalışmamızda Nazariyât-ı Edebiye’nin “Bedî” bölümünde
ele alınan edebî estetik ve eleştiri kavramları üzerinde
durulmaktadır.
JOURNAL OF SOCIAL SCIENCES INSTITUTE OF DICLE UNIVERSITY , 2020
Human cloning or genetic copying has been one of the most controversial topics in the world of sc... more Human cloning or genetic copying has been one of the most controversial topics in the world of science for nearly
half a century in the light of scientific advances in the world and advances in genetics. Genetic copying has been handled
in the context of disruption of natural balance and the subject has been interpreted in the context of dystopia in many
branches of art. In Turkish and World literature, the subject of dystopia has been studied for a long time, especially in
novels. There is a surprising similarity in the context of the subject of "human cloning" between Çetin Altan's 2027 Yılının
Anıları and Kazuo Ishiguro’s Never Let Me Go novels. In Çetin Altan’s 2027 Yılının Anıları novel, firstly published in
1985, human cloning by using some special tubes in series outside the womb is discussed as a subject. One of the remarkable
novels of Kazuo Ishiguro who won the Nobel Prize for Literature in 2017 is Never Let Me Go. Similarly, In that novel,
genetic manipulation and consequently, the life of individuals cloned to donate their organs to others is handled. Both
novels mentioned in our study have been analyzed comparatively in the context of the dystopian universe.
Edebî Eleştiri Dergisi, Eleştiri Kuramları Özel Sayısı, 2019
Feminism refers to all movements in society that refuse to be discriminated between sexes politic... more Feminism refers to all movements in society that
refuse to be discriminated between sexes
politically, culturally or economically and
struggle to ensure the legal protection of these
rights. Feminist theories aiming to free women
from the destructive mental dependence created
by patriarchal culture are based on the principles
of revealing the dominant views in the texts of
men and determining the female image on the
texts of women in literary criticism. The main
purpose of feminist literary criticism is to form a
feminist agenda and create an aesthetic in this
direction. The Turkish novel and story adopted a
new style of expression in the 1950s with the
acceleration of the post-war literary atmosphere.
The themes of contemporary world literature
such as freedom, human and women's rights and
pluralism became the subject of Turkish
literature. The novel Korsan Çıkmazı, published
by Nezihe Meriç in 1961 and won the state-run
TDK novel award in 1962, is considered as one
of the leading works in the context of women's
upbringing, social existence and literary
discourse. During this period, important
transformations took place in Turkish and world
art and literature. The novel Korsan Çıkmazı
was chosen for being one of the leading works
that conveyed its social, cultural and political
period in the context of patriarchal discourse and
sexual politics. For this reason, in our study, the
discourse analyzes that all the theories of
feminist literary criticism attracted attention
were made considering the theories mentioned
above.
ÖZET 1876 yılında tahttan indirilen ve sonrasında şüpheli bir şekilde ölen Sultan Abdülaziz'in ha... more ÖZET 1876 yılında tahttan indirilen ve sonrasında şüpheli bir şekilde ölen Sultan Abdülaziz'in hal' ve cinayet şüphelilerini cezalandırmaya yönelik 1880-1881 yıllarında oluşturulan mahkemeye Yıldız Mahkemesi denilmektedir. Yargılananlar arasında başta Mithat Paşa olmak üzere Sultan Abdülaziz'in tahttan indirilmesi hadisesinde rol alan Mütercim Rüştü Paşa ve Şeyhülislam Hayrullah Efendi bulunmaktadır. Bilindiği gibi bu yargılamalar neticesinde sanıklar idam cezasına çarptırılmış, daha sonra suçlu bulunanların cezası müebbet hapse çevrilmiştir. Mithat Paşa, Taif'e gönderilerek hapsedilmiş; 1884'te ise burada boğdurularak öldürülmüştür. Osmanlı Devleti'nin son dönemine damgasını vuran Yıldız Mahkemesi, aydın ve sanatçıların farklı cepheler seçmesine neden olmuş, ayrı kamplarda yer alan aydın ve sanatçılar arasında bir husumet ve tartışma süregelmiştir. Mithat Paşa'yı savunanlar onu bir "hürriyet kahramanı ve şehidi" olarak görürken Mithat Paşa'nın karşısında yer alanlar ise Sultan Abdülaziz'in ölümünden birinci derecede sorumlu olduğunu öne sürmektedir. Başta Dekadanlık Münakaşası olmak üzere "eski-yeni edebiyat" temelinde cereyan eden pek çok edebî tartışma, oluşan bu sosyal/siyasal atmosferin gölgesinde yapılmıştır. Yeni Türk Edebiyatı araştırmaları tarihi bağlamında otorite olarak kabul edilen Ahmet Hamdi Tanpınar'ın dönemin sosyal ve politik hadiselerini nasıl ele aldığı, Yıldız Mahkemesi eksenindeki tartışmalara nasıl yaklaştığı, edebî eser ve eleştirisinin kendi dışında pek çok parametreyle ilgili olduğu görüşü doğrultusunda önemli hâle gelmektedir. Bu çalışmada, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın birbirine zıt savunu ve algılayışların egemen olduğu Mithat Paşa ve Yıldız Mahkemesi ekseninde ortaya çıkan görüşlerden hangisini benimsediği ve bu görüşleri edebiyat tarihi incelemelerine nasıl yansıttığı araştırılmaktadır. ABSTRACT Sultan Abdulaziz was dethroned in 1876 and later died of suspected suicide. The court which was formed in 1880-1881 in order to punish Sultan Abdulaziz's dethronement and murder suspects is called the Yıldız Trial. Mütercim Rüştü Pasha and Sheikh al-Islam Hayrullah Efendi who played a role in the dethronement of Sultan Abdülaziz, including Mithat Pasha, were among the defendants. As known, at the end of these trials the defendants were sentenced to death, and then the sentences of those found guilty were changed to life imprisonment. Mithat Pasha was imprisoned in Taif where he was strangled in 1884. The Yıldız Trial, which left its mark on the last period of the Ottoman Empire, led intellectuals and artists to choose different fronts, and there was a conflict and debate between intellectuals and artists in separate camps. Those who defended Mithat Pasha regarded him as a hero of liberty and a martyr while those opposed to Mithat Pasha claimed that he was responsible for Sultan Abdülaziz's death. Many literary debates that took place on the basis of old-new literature, especially The Decadance Debate, were made in the shadow of this incident. It is important how Ahmet Hamdi Tanpınar, who is considered to be an authority in the context of the history of Modern Turkish Literature, dealt with the social and political events of the period, and how he approached the discussions on the axis of the Yıldız Trial. In this study, we will examine what point of view was adopted by Ahmet Hamdi Tanpınar related to Mithat Pasha and the Yıldız Trial and how he reflected those to his literary history examinations.
İngilizlerle Hollandalılar arasında 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başlarında Güney Afrika... more İngilizlerle Hollandalılar arasında 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başlarında Güney Afrika’da cereyan eden bir dizi çarpışmaya Transvaal veya Boer Savaşları adı verilmektedir. Jön Türk hareketine mensup İsmail Kemal (Vlora) Bey’in önderliğinde hazırlanan ve İngilizlerin Güney Afrika’da zafer kazanmasını tebrik eden bir bildirinin 1899 yılında İngiliz elçiliğine sunulması sonrasında yaşanan sürgün ve tartışmalara “Transvaal Meselesi” adı verilmiştir. Servet-i Fünûn Edebiyatına mensup İsmail Safâ, Hüseyin Sîret, Tevfik Fikret ve Mehmed Rauf’un da imzaladığı bildiriye edebiyat tarihi araştırmalarında da önemli yer ayrılmıştır. Servet-i Fünûn sanatçıları ve aydınlar, desteklediklerini sundukları İngilizlerin yerli halka karşı uyguladıkları savaş politikaları nedeniyle eleştirilmişlerdir. Çalışmamızda Transvaal Savaşlarının gerçek mahiyetinin yanı sıra Servet-i Fünûn şair ve yazarlarının yaşanan hadiseler karşısındaki tutumu ve bu konu hakkında sanatçı ve araştırmacılar tarafından yapılan değerlendirmeler ele alınmıştır.
A series of struggles between the British Army and the Dutch migrants during the late 19th and early 20th centuries in South Africa are called Transvaal or Boer Wars. A memorandum congratulating the English victory in South Africa was presented to the British embassy in 1899 by the leadership of İsmail Kemal (Vlora) Bey, a member of Jeunne (Young) Ottoman Movement and after that exile and discussions were experienced. Therefore, history and literature researches have called that as “Transvaal Issue”. An important place is reserved in the literature history researches to the memorandum which is also signed by the members of Servet-i Fünûn Literature named İsmail Safa, Hüseyin Sîret, Tevfik Fikret and Mehmed Rauf. The Servet-i Fünûn’s writers and poets are criticized for supporting British victory with the memorandum in war against Boer’s who are mercilessly crushed by the British forces. Therefore, Servet-i Fünûn artists and intellectuals were criticized for supporting the British Army. In our work, the attitude of Servet-i Fünûn writers and poets towards the experienced events and evaluations made by artists and researchers on this subject have been discussed, as well as the true nature of the Transvaal Wars.
Özet: Metinlerarasılık, birden çok metin arasındaki ilişkiyi saptamaya çalışan bir edebiyat kuram... more Özet: Metinlerarasılık, birden çok metin arasındaki ilişkiyi saptamaya çalışan bir edebiyat kuramıdır. Bu kavram özünü, bir sanat eserinin kritiğinde başka sanat eserlerini ölçüt tutmak parametresinden alır. Eseri eserle ölçmek ve bir eserin başka bir eserden metinsel düzeyde yararlanarak oluşturulması, İkinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan belirlenimlerin değil, mitsel kaynaklardan beri süre gelen bir üretme biçimidir. Metinlerarasılık, her ne kadar son dönemde öne sürülen ve genellikle postmodernizm bağlamında ele alınan bir kuram ve eser inceleme yöntemi gibi görünse de klasik edebiyat metinleri ve retoriği incelendiğinde pek çok şâir ve yazarın yöntemsel olarak istifade ettiği bir kavram olarak görünürlük kazanmaktadır. Bu çalışmada klasik belâgat kitapları ve metinlerinden hareket edilerek metinlerarası bağlamda temel ilişki ve yöntemler ortaya konulmaya çalışılacaktır. Abstract: The concept called intertextuality is a literary theory trying to identify the relation between more than one texts. This concept stems from art works as a criterion at the criticism of a work of art. Comparing a work of art with another work and forming it by utilizing another work at textual level is not the result of conditions emerged after the Second World War. It is a way of production that has been ongoing since mythic sources. Although the intertextuality seems to be a theory and a method of reviewing a work of art that has been put forward in the recent period and to be usually dealt with in the context of postmodernism, when the classical literary texts and rhetoric are examined, it emerges as a concept that many poets and authors use as a method. In this study, basic relations and methods will be handled regarding intertextual context by acting from the rhetoric and texts of classical literature.
Immanuel Kant’ın henüz aydınlanma çağında evreni seyir ve Yüce Yaratıcı’dan hareketle tefekkürî d... more Immanuel Kant’ın henüz aydınlanma çağında evreni seyir ve Yüce Yaratıcı’dan hareketle tefekkürî düşünme
mânâsında kullandığı bir kavram olan “contemplation”, başta Romantik Çağ sanatçıları daha sonra da Parnas akımına ait
bir anlayışla eser veren Batılı şairlerin eserlerinde çeşitli şekillerde yer bulur. Edmund Burke’un ilk olarak ortaya attığı
“yüce” kavramıyla da ilişkilendirilebilecek “temâşâ”, yenileşmeye başlayan Türk şiirinde önemli yer tutmaya başlar. 1889-
1893 yılları arasında Paris’te Tıp eğitimi alan ve bu vesile Batı şiirini tanıyan Cenab Şahâbeddin’in şiirlerinde ilgili
kavramla bağlantılı olarak tabiatı temâşâ ve bu temâşâ neticesinde evreni derk etme arzusu göze çarpar. Bu çalışma, Cenab
Şahâbeddin’in şiirlerine yansıyan “contemplative” eylemin incelenmesinden oluşmaktadır.
Öz Şairliğinin yanı sıra, Namık Kemal ve Mehmet Âkif gibi aksiyoner bir mefkûre şahsiyeti olan Ne... more Öz Şairliğinin yanı sıra, Namık Kemal ve Mehmet Âkif gibi aksiyoner bir mefkûre şahsiyeti olan Necip Fazıl Kısakürek'in (1904-1983) önemli bir nesir külliyatı ve bu nesir külliyatında genel olarak tarihe ilişkin çeşitli değerlendirmeleri bulunmaktadır. Özellikle Türk tarihini, sanatının önemli bir malzemesi haline getiren Necip Fazıl'ın tarihe kavramsal düzeyde bakışı ve hangi tarih anlayışına dayalı olarak görüşlerini neşrettiği tartışılması gereken bir husustur. Çalışmamızda; Necip Fazıl'ın nesir külliyatı, tarih anlayışı bakımından taranacak ve şiirlerindeki tarih teması değerlendirilecektir. Abstract Thanks to his actionary ideals of personality like Namık Kemal and Mehmet Âkif, Necip Fazıl Kısakürek (1904-1983) has a significant prose corpus besides poetry. This prose corpus generally contains various assessment about history which is always one of the leading themes in Necip Fazıl's poets. History is one of the theme that is always in the foreground of Necip Fazıl Kısakürek's poems.. It is an essential subject to discuss Necip Fazıl's conceptual perspective about history and for which historical intelligence he expresses his opinions. In our study, the prose corpus of Necip Fazıl will be searched in terms of historical intelligence and the theme of history in his poetry will be asssessed.
Arz - ı H â l , Ziyâ Paşa’nın 19. yüzyılın ikinci yarısında zor günler geçiren Osmanlı Devleti’nd... more Arz - ı H â l , Ziyâ Paşa’nın 19. yüzyılın ikinci yarısında zor günler geçiren Osmanlı Devleti’nde idari ve mali ıslahatlar yapılması için öneri ve düşüncelerini ortaya koyduğu eseridir. Genellikle “padişaha sunulan bir dilekçe” olarak tanıtılan eserde Ziyâ Paşa’nın kısa bir biyografisi ve yıkılmaya doğru giden bir ülkenin yıkılışını önlemek maksadıyla yaptığı sosyal, siyasal ve ekonomik alanlara ilişkin öneri ve düşünceleri bulunmaktadır. Arz - ı Hâl , Sultan Abdülaziz’in Avrupa seyahati sırasında kendisine Londra’da 1867 yılında takdim edilmiş ve şairin ölümünden sonra müstakil bir eser olarak bastırılmıştır. Ziyâ Paşa’nın devlet tecrübelerinin büyük bir ustalıkla yansıtıldığı bu eser, yer yer siyasetnâme özelliklerine sahip olup 72 sayfadan müteşekkildir. Eser, ilk olarak İkinci Meşrutiyet’in ilanından birkaç yıl sonra yayımlanmıştır. Arz - ı H â l üzerinde bugüne kadar detaylı bir araştırma yapılmadığı gerekçesiyle yazılan bu makalede, eserin içerik, dil ve üslup özellikleri değerlendirilmiştir. Çalışmamızın, Ziyâ Paşa hakkındaki bazı yanlış kanaatleri değiştireceğini düşünmekteyiz.
Anahtar Kelimeler: Ziyâ Paşa,
Arz - ı H â l , Biyografi, Sosyal, Siyasal ve
Ekonomik Öneriler
Abstract:
Arz - ı Hâl is the work of Ziyâ Paşa where he expresses his suggestions and opinions for administrative and financial innovations to be done in Ottoman Empire that had difficult times at the second half of 19th century. The work which is usually introduced as “a petition presented to the Sultan” has a short biography of Ziyâ Paşa and the suggestions and opinions related to social, political and economic fields in order to stop the fall of the Empire. The work is presented to Sultan Abdulaziz during a journey of him to Europe in London in 1867 and has been published as an independent piece after the death of the poet. The work which reflects the state experience of Ziyâ Paşa skillfully has a feature of a politics book renovation in some parts and consists of 72 pages. The work is firstly published a few years after the Second Constitutionalism of Ottoman Empire. In our essay, written for the reason that there is no detailed study about Arz - ı Hâl until today, the work’s content, language and style features are handled. We think this paper will change some inaccurate thoughts about Ziyâ Paşa and his works.
ÖZ Taaffüf romanı, Ahmet Mithat Efendi tarafından genellikle realist-natüralist roman anlayışı do... more ÖZ Taaffüf romanı, Ahmet Mithat Efendi tarafından genellikle realist-natüralist roman anlayışı doğrultusunda yazıldığı değerlendirilen ve 1895 (h. 1313)'te kaleme alınan önemli bir eser olarak dikkat çeker. Realist ve natüralist çözümlemeler romanda belirgin bir yer tutsa da roman, romantik akımın izdüşümleri doğrultusunda neticelenir. Batılı örf adetlerle büyütülen Sâniha'nın içinden geldiği din ve toplumun yaşantısı arasında geçirdiği buhran sonucunda gerçeklerin farkına varması ana tema olarak karşımıza çıkar. Doğu-Batı çatışmasının çok farklı bir boyutuyla ele alındığı Taaffüf romanını önemli kılan, çağdaş Avrupa edebiyatının en önemli temalarından birini telif boyutuyla Türk romanına taşımış olmasıdır. Bu ise " iffet " kavramının ele alınıp incelenmesinden ibarettir. Çalışmamız, Taaffüf romanı üzerine müstakil bir tahlil çalışması olmayışından hareketle hazırlanmış olup roman teorisi unsurları açısından bir değerlendirmeyi içermektedir. ABSTRACT Taaffüf is an important novel written by Turkish novelist Ahmet Mithat Efendi in 1895 (h. 1313) according to realist-naturalist novel approach in general. Although realist and naturalist analyzes occupy a prominent place, the novel results according to the projection of the Romantic Movement. The realisation of facts by Sâniha as a result of crisis she faces between the religion she comes through and the life of society is the main theme of the novel. The East-West conflict is handled with a very different aspect. The importance of the novel comes from that it transports one of the most important themes of contemporary European literature to Turkish novel with copyright aspect. Our study has been prepared because there is not any independent analysis work on Taaffüf novel and it contains an assessment in terms of novel theory elements.
Özet Sait Faik Abasıyanık Yeni Türk edebiyatında öykü sanatının kurucu edebiyatçıları arasında ye... more Özet Sait Faik Abasıyanık Yeni Türk edebiyatında öykü sanatının kurucu edebiyatçıları arasında yer alır. Gerek kullandığı dil gerekse sanatına taşıdığı malzeme sayesinde Türk edebiyatının en önemli öykücüleri arasında sayılmaktadır. Edebiyata öykü ve şiir denemeleriyle başlayan Sait Faik Abasıyanık'ın şairlik yanı pek bilinmemektedir. Öykülerinde kuvvetli bir şiirsellik bulunan Sait Faik'in şairlik yönü ve poetik görüşlerinin incelenmesi kanaatimizce gereklidir. Bu düşünceden hareketle ortaya koyduğumuz çalışmada, Sait Faik'in Yapı Kredi Yayınları arasında çıkan Bütün Eserleri adlı kitabın sonuna konulan ve dönemin çeşitli yayın organlarından derlenen şiirleri incelenecek, röportaj, düzyazı, öykü ve roman türündeki eserlerinde ortaya koyduğu poetik yaklaşımı araştırılacaktır. Çalışmamızda Sait Faik'in geleneğe bakışı, şiir dili, kelime seçimi, konu, şiirde öykünme, İkinci Yeni şiiri üzerindeki etkisi bakımlarından incelenecektir. Abstract Sait Faik Abasıyanık is one of the story writer and modern story founder in Turkish literature. He is one of the influental and greatest artist in Turkish Literature thanks to using language and material which carried in his art. He began his writing life with story and poem but no one knows he is a poet in the same time. Although he is a poet and his stories have included enough poetry no one has searched his poems so far. It is necessary that his poems and poetics should be inquired with regard to poetry. Starting from this idea in which presented in our research, Sait Faik Abasıyanık's all creations which compiled from his periodicals and published by Yapi Kredi Yayinları has included his all poems is going to be researched; his novels, stories, interview and other proses which was presented his poetry is going to be analyzed. It is emphasized in this analyze that Sait Faik Abasıyanık's point of view poem language, literature tradition, word choosing, theme, emulation and effects on the poetic movement.
Ahmet Mithat Efendi who was born in 1844 and died 1912 is one of the most productive writers in T... more Ahmet Mithat Efendi who was born in 1844 and died 1912 is one of the most productive writers in Turkish literature. When Ahmet Mithat Efendi continues his education in the territory of the Balkan, he begins to work as a correspondent at Tuna newspaper thanks to Mithat Paşa. He also carries on working as a correspondent at Zevra which is a province newspaper being published in Bağdat (1869). Ahmet Mithat Efendi who comes back to İstanbul in 1871 pursues this job yet. He takes his unforgettable and monumental place in press, art, literature and culture life over 40 years except his exile years. In our study, since it passed one hundred years from his death, the aim of remembering and reminding him will be intended and also it will be gone through his works as being a novelist. On the other words, our study will be written in the identity of necrology and especially, we will deal with Ahmet Mithat Efendi's art of the novel.
ÖZET Nar Ağacı Nazan Bekiroğlu'nun 2012 yılında Timaş Yayınları arasında çıkan romanıdır. Romanda... more ÖZET Nar Ağacı Nazan Bekiroğlu'nun 2012 yılında Timaş Yayınları arasında çıkan romanıdır. Romanda, köken arayışını yönelen anlatıcı, anneanne ve dedesinin bir araya gelişlerinin izini sürer. Köken arayışı, eserin felsefi atmosferinin oluşmasına olanak tanımıştır. Romandaki anlatıcı " giz " i araştırır. Kullandığı çeşitli ve dinamik anlatım yöntemleriyle arkeolojik bir gezintiye çıkar, şehir ve medeniyetleri bir kavşakta birleştirir, anlatısal bir orman inşa eder. Doğu İran'ın Taht-ı Süleyman kentinden gelen Settarhan'ın öyküsü ile Trabzon'da yaşayan ve Rus işgali sonrasında bir süre şehirden ayrılmak zorunda kalan Zehra'nın simetrik öyküsünün işlendiği romanda, evlerinden ayrılmak ve göç etmek zorunda kalan kahramanların yaşamı ele alınmıştır. Romanda, Trabzon, anlatıcı ve kahramanların evidir, yahut evi haline gelir. Bu çerçevede evin dışına çıkan tekinsiz bir dünyaya atılır. Kendini bulabilmesi ve eve ulaşabilmesi için belli mücadeleler veren karakterler, varoluşlarını yeniden gerçekleştirmek zorunda kalırlar. Romanın fonunda, Osmanlı tarihinin en yoğun savaş dönemi olan Balkan Savaşlarından Birinci Dünya Savaşına uzanan yıkılış öyküsü vardır. Romanın fonundaki bu atmosferde cepheler, sürgünler, salgın hastalıklar, kitlesel ölümler işlenmiştir. Söz konusu fon nedeniyle kahramanlar yeni var oluşlar belirlemek, kendilerini gerçekleştirmek zorunda kalır. Ev, romanda merkezde duran bir anlatı ve varoluş aracıdır. Çalışmamızda, Freud'un üzerinde durduğu ve Heidegger'in felsefi olarak ele aldığı evde olmak (heimlich) ve evde olmamak (unheimlich) kavramları açısından bir değerlendirme yapılacaktır. Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu tespit edilmiştir.
International Symposium of Batman (Province), Full Text on Batman Cty
İBNÜLEMİN MAHMUT KEMAL'İN AHLÂK ADLI ESERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA ÖZET İbnülemin Mahmut Kemal İnal... more İBNÜLEMİN MAHMUT KEMAL'İN AHLÂK ADLI ESERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA ÖZET İbnülemin Mahmut Kemal İnal (1871-1957), Osmanlı Devleti'nin son dönem şairleri, müzisyenleri, hat sanatçıları ve devlet adamları üzerine biyografi çalışmalarıyla tanınan bilgin şahsiyetlerdendir. İbnülemin Mahmut Kemal'in 1308 (1891) yılında Mahmut Bey Matbaası tarafından yayımlanan Ahlâk adlı eseri ahlâk konusuyla alakalı 37 sayfalık müstakil bir eserdir. Eser, İbnülemin Mahmut Kemal'in ilk çalışmalarından olup Tercümân-ı Hakîkat ve Mürüvvet gazetelerine yazdığı makalelerini topladığı bir kitaptan oluşmaktadır. Eserde, ahlâk felsefesi, ahlâkın estetik ile olan ilişkisi ve eğitimin ahlâksal yönleri gibi konular üzerinde duran İbnülemin Mahmut Kemâl; benzer yazıları nedeniyle İslâm mütefekkiri ve ahlâkçısı olarak kabul edilmiştir. İbnülemin Mahmut Kemal'in sözünü ettiğimiz eserinin tam metin olarak yeni alfabeye aktarılmadığı; ancak bazı çalışmalarda birtakım alıntılarla sözünün geçtiği görülmektedir. Çalışmamız bu eksikliği gidermek amacı üzerine kurulu olduğundan Ahlâk adlı eserin incelemesi ve yeni harflerle tam metin neşrinden ibarettir. ABSTRACT İbnülemin Mahmut Kemal İnal (1871-1957) is one of the scholar person known for his studies on biographies of late Ottoman poets, musicians, calligraphers and statesmen. İbnülemin Mahmut Kemal's piece called Ahlâk (Ethic) is a private 37-page work related to the moral issue published by Mahmut Bey Printing House in 1308. The work is one of his earliest studies consisting of his articles written for Tercümân-ı Hakîkat and Mürüvvet journals. İbnülemin Mahmut Kemal focuses on issues such as moral philosophy the relationship between morality and aesthetics, and the moral aspects of education in this work. Because of this work and similar writings, he is accepted as an Islamic thinker and a moralist. The work that we review is not transferred to the new Turkish alphabet as full text, but it is quoted in some studies. Our study is based on the aim of trying to remove this deficiency by reviewing the work and publishing it as full text with new Turkish letters.
Cemil Sait Barlas, Türk basın, siyaset ve edebiyat tarihinde çıkarttığı gazetelerle etkili olan b... more Cemil Sait Barlas, Türk basın, siyaset ve edebiyat tarihinde çıkarttığı gazetelerle etkili olan bir isimdir. Barlas, Pazar Postası adı altında haftalık olarak yayımlanan gazetenin sahibi olarak Türk edebiyatına dolaylı da olsa katkı sunmuştur. Şiirlerine birçok yerde “anlamsız ve saçma” suçlamaları yöneltilen İkinci Yeni şairleri için Pazar Postası sağlam bir liman olmuş, şairler poetik görüşlerine uygun şiirlerini burada yayımlamışlardır. Çalışmamızda, Cemil Sait’in basın, siyaset ve edebiyat tarihindeki öneminden ve henüz derli toplu bir biyografisinin olmayışından ötürü yaşamı ele alınmıştır.
Efe Akademi
İsmail Hakkı (Eldem), 1871 yılında İstanbul‟da dünyaya gelmiştir. Fevziye Rüştiyesi‟ndeki öğrenim... more İsmail Hakkı (Eldem), 1871 yılında İstanbul‟da dünyaya
gelmiştir. Fevziye Rüştiyesi‟ndeki öğrenimini tamamladıktan
sonra Mekteb-i Mülkiye‟de okumuştur. 1891 yılında Hariciye
Nezareti‟nin Şehbenderlik Kalemi‟nde çalışmaya başlayan İsmail
Hakkı daha sonra Marsilya (1909) ve Münih Başkonsolosluğu
(1918) görevlerinde bulunmuştur. Damat Ferit hükûmeti
zamanında görevinden azledilen İsmail Hakkı, aynı isimli diğer
sanatçı ve aydınlardan tefrik olunmak için Alişanzade unvanıyla
anılmıştır. 1923 yılından sonra kendi isteğiyle emekliye
ayrılmıştır. Soyadı Kanunu düzenlemesi sonrasında “Eldem”
soyadını alan İsmail Hakkı, 1944 yılında vefat etmiştir.
Henüz Mekteb-i Mülkiye öğrencisi iken şiirler yazan, şiir
kitabı bastıran, edebi tenkit ve şiirlerini Mekteb dergisinde
yayımlayan İsmail Hakkı‟nın Servet-i Fünûn hareketinin
teşekkülünde faaliyetlerinin etkili olduğu bizzat Halit Ziya
tarafından dile getirilmiştir. Edebi faaliyetleri kapsamında öne
çıkan yönleri olan eleştirmenliği ve çevirmenliği ile dikkat çeken
İsmail Hakkı, Türk edebiyatının önde gelen şair ve yazarları
üzerine eleştiri eserleri kaleme almış; 1895 yılından sonra ise
tercüme çalışmalarına yönelmiş, Charles Baudelaire‟in Les Fleurs
du mal (Elem Çiçekleri) adlı şiir kitabını ilk defa Türkçeye
kazandırmıştır. Ayrıca Lamartine, Paul Verlaine ve Alfred de
Musset gibi Fransız edebiyatı meşahirinin çeşitli manzumelerini de
Türkçeye aktarmıştır.
Stefan Zweig‟ın Balzac, Dickens ve Dostoyevski‟nin
biyografisini ele aldığı Üç Büyük Usta‟dan mülhem olarak
hazırladığımız Beş Usta‟da, Alişanzade İsmail Hakkı‟nın On
Dördüncü Asrın Türk Muharrirleri serisi içinde yayımlanan ve
„defter‟ adıyla anılan Ahmet Midhat Efendi, Ekrem Bey, Ahmet
Cevdet Paşa, Şemsettin Sami Bey ile Osmanlı Meşahir-i Üdebası
serisinin ilk kitabı olan Muallim Naci Efendi adlı eserler
çalışmamızın ana konusunu teşkil etmektedir. Eserde sırasıyla
Ahmet Midhat Efendi, Recaizade Mahmut Ekrem, Ahmet Cevdet
Paşa, Şemsettin Sami ve Muallim Naci‟nin şiir ve eserleri üzerine
yapılan değerlendirme, tanıtım ve tenkitlere yer verilmektedir.
Çağdaş anlamda geniş bir kültür/edebiyat birikimine sahip olduğu
yazdığı metinlerinden anlaşılan Alişanzade İsmail Hakkı‟nın
yukarıda adlarını zikrettiğimiz sanatçıların eserleri üzerine yaptığı
tenkit ve analizlere, kendi devrinin edebi tenkidi bağlamında büyük bir önem atfedilmiştir. Döneminin önde gelen genç
biyografi/tenkit yazarlarından olan ve Beşir Fuat‟ın ölümü
sonrasında tenkit sahasında oluşan boşluğu doldurduğunu
düşündüğümüz Alişanzade İsmail Hakkı‟nın beş eserinin günümüz
yazı diline aktarılması ve bu eserlerin incelenmesinden ibaret olan
çalışmamızda, Türk edebiyatına hizmeti geçmiş öncü sanatçıların
yaşadığı dönem içindeki sanatkâr portrelerine yer verilmektedir.
Eserimizde yer alan “defter”lerin sunuluşunda neşir
tarihine göre bir sıralama takip edilmiştir. Ahmet Midhat Efendi
(1308), Ekrem Bey (1308), Ahmet Cevdet Paşa (1308), Şemsettin
Sami Bey (1311) ve Muallim Naci Efendi (1311) adını taşıyan
eserler, 1890-1894 yılları arasında yayımlanmıştır.
Çalışmamızın ilk kısmında İsmail Hakkı‟nın hayatı,
müellifliği, çevirmenliği ve eserleri üzerinde durulmuş; ikinci
kısımda “beş eser” üzerine değerlendirme yapılmış, üçüncü
kısımda ise Recaizade Mahmut Ekrem, Ahmet Midhat Efendi,
Ahmet Cevdet Paşa, Şemsettin Sami ve Muallim Naci üzerine
yayımladığı eserlerin tam metinlerine yer verilmiştir. Yazarın
üslubu dönemine göre gayet sade olup eserler, bugünkü okur
açısından kolay anlaşılabilir niteliktedir. Bu nedenle eserde
Türkçeye mal olmuş kelimelerin yazımında günümüzde geçerli
olan yazım kuralları esas alınmıştır. Bugün için artık hiç
kullanılmadığını düşündüğümüz kelimelerin metinde yazımında
ise “ayn” ve “hemze” harflerini herhangi bir anlam karmaşasına yol
açmamak amacıyla gösterme ihtiyacı hissettik. Metin aktarımında
mümkün olduğu kadar aslî imlâya sadık kaldık ancak hatalı
yazıldığını/dizgi yanlışı olduğunu düşündüğümüz kelimeleri doğru
bir yazımla aktardık.
1844-1912 yılları arasında yaşayan Ahmet Mithat Efendi’nin ömrü, normal bir insanın yaşamına asla... more 1844-1912 yılları arasında yaşayan Ahmet Mithat Efendi’nin ömrü, normal bir insanın yaşamına asla sığamayacak denli eser külliyatıyla doludur. Dinler tarihinden bilim tarihine felsefeden siyasi tarihe, pedagojiden roman ve hikâyeye kadar hakkında yazmadığı konu ve tür neredeyse yoktur. Bu yönünün bir tezahürü olarak en çok ilgilendiği iki alan olan edebiyat ve eğitim bahislerinde toplumun ve neslin ihtiyaçlarını her zaman en önemli gaye olarak gören Ahmet Mithat Efendi’nin Türk eğitim tarihi açısından önde gelen eserlerinden biri de şüphesiz ki Hâce-i Evvel’dir. İlk olarak Mithat Paşa’nın Bağdat’ta kurduğu Sanayi-i Nefise mektebi için hazırlanan Hâce-i Evvel, Osmanlı İmparatorluğu’ndan Cumhuriyet’e geçiş sürecinde yetişen nesiller üzerinde köklü etkileri olan son derece önemli bir eserdir.
Maarif Nezaretince Osmanlı ülkesinde çocuklara okutulmak üzere ders kitabı olarak da seçilen Hâce-i Evvel, hem Ahmet Mithat Efendi’nin Türk eğitim tarihine damgasını vurması bakımından önemli bir eser, hem de onun didakt yönünün bir simgesi olarak kendisine lakap olarak verilmiştir. Hâce-i Evvel’in ilk baskıları Bağdat’ta Vali Mithat Paşa’nın kurduğu Vilayet Matbaasında yapılmış olup 1287 hicri tarihlerine denk gelir ki bu tarihler Ahmet Mithat Efendi’nin Bağdat’ta bulunduğu miladi 1869-70 yıllarına tekabül eder. Eserin Bağdat baskıları tek kitap halindedir ve baskı kalitesi bakımından son derece yetersizdir. Ahmet Mithat Efendi’nin 1870 yılında İstanbul’a dönüşünden sonra ve matbaacalığın Türkiye’de gelişmesiyle Hâce-i Evvel pek çok kez basılmıştır.
Yeni Osmanlılar Cemiyeti Kurucularından Mehmed Âyetullah Bey Dönem-İnsan-Eser, 2017
Mehmed Âyetullah Bey, gazeteciliği, cemiyetçiliği, şairliği ve hiciv yazarlığı ile Osmanlı Devlet... more Mehmed Âyetullah Bey, gazeteciliği, cemiyetçiliği, şairliği ve hiciv
yazarlığı ile Osmanlı Devleti’nin son döneminin tanınan genç şahsiyetlerden
birisidir. İlk Maarif Nazırı Abdurrahman Sami Paşa’nın
torunu, Evkaf Nazırı Abdüllâtif Suphi Paşa’nın en büyük oğlu olan
Mehmed Âyetullah Bey’in İttifâk-ı Hamiyet Cemiyeti (daha sonra
Yeni Osmanlılar Cemiyeti) üç kurucusundan biri olması ve kurduğu
cemiyete Namık Kemal, Ziya Paşa, Mustafa Fazıl Paşa gibi
devrin pek çok tanınmış şahsiyetinin üye olması ile önemini pekiştirmiştir.
Hakkında İbnülemin Mahmud Kemal İnal’ın Son Asır
Türk Şairleri ile üvey kardeşlerinden ilk kadın müzeci Seniha Sami
Moralı’nın yazdığı birkaç sayfalık biyografi dışında çalışma olmamasından
ötürü ortaya koyduğumuz bu araştırmada; Şinâsî, Ziya
Paşa ve Namık Kemal gibi dönemin aydın ve sanatçılarının rahle-i
tedrîsinde yetişmiş bu “başmuharrir”in hayatı, sanatı, eserleri ve
dönemi hakkında pek çok bilgi ortaya konulmuştur.
Ahmed Rasim, İlk Büyük Muharrirlerden Şinâsî adlı eserinde, Osmanlı
basın hayatının oluşum süreci içerisinde, ilk gazete yazarlarının
biyografisi yazılmadıkça Türk basın tarihinin bir yanının eksik
kalacağını ifade eder. Dolayısıyla bu ilk büyük muharrirlerden olan
Mehmed Âyetullah Bey, basın hayatının ilk dönemlerinde aktif olarak
çalışmış ve gazeteciliğe emeği geçmiş şahsiyetler arasındadır.
Basın hayatına emeği geçmiş ancak genç yaşta vefatları sonrasında
kendilerinden artık söz edilmeyen isimlerin derli toplu bir biyografisinin
yazılması kanaatinden hareketle ortaya konulan çalışmamızda,
bu ilk yazarlardan Mehmed Âyetullah Bey’in hayatı, şahsiyeti,
edebî kişiliği ve eserleri konusuyla ilgili pek çok kaynak taranmıştır.
Eserimiz üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Mehmed
Âyetullah Bey’in hayatı ele alınmıştır. Bu bölümde Mehmed
Âyetullah Bey’in Yeni Osmanlılar Cemiyeti kuruculuğu ve üyeliği
dikkatle araştırılıp değerlendirilmiştir. Edebî kişiliği, gazeteciliği,
fikirleri ve üslûbu da bu bölümde incelenmiştir.
Pazar Postası, İkinci Yeni şiirinin tutunmaya çalıştığı bir dönemde bulduğu ilk sığınak olmasında... more Pazar Postası, İkinci Yeni şiirinin tutunmaya çalıştığı bir dönemde bulduğu ilk sığınak olmasından ötürü önemlidir. Bugüne kadar pekçok akademisyen ve araştırmacı Pazar Postası’nın öneminden bahsetti de kimse bu şiirlerin neler olduğunu merak edip bir eser halinde okuyucunun zevkine sunmadı. Bu görev, gazete üzerinde ayrıntılı çalışma yapmış olan şahsıma kaldı. Önceki eserimiz olan ve Salkımsöğüt Yayınları arasında çıkan İkinci Yeni Limanı Pazar Postası’nda gazeteyi özellikle poetik çizgi ve dönüşümü bakımından incelemiştik. Şimdi de okuru salt şiirlerle baş başa bırakmayı arzuladık.
Behçet Necatigil bir şiirinde “Nice şiirler yıllar yılı açmaz” der. Böyle olduğu için “yıllar yılı” açmayan / açamayan nice çiçek vardır. Pazar Postası’ndaki şiirleri bilgisayar ortamına geçirirken doğrusu bu duygu içimden çok gelip geçti. Pazar Postası Şiirleri, bir antoloji olarak süreli yayım sayfalarında kaybolmaya yüz tutmuş pek çok güçlü şiirin üzerindeki ölü toprağını atacak, ortaya apaydınlık sanat şaheserleri çıkaracaktır. Pazar Postası Şiirleri, belgesel tadında bir kitap olup 1951-1959 yılları arasındaki şiir ikliminin her türlü mevsiminden geçirecek okurları. Eserimiz, araştırmacılara kaynaklık edecek, Türk edebiyatının kuytu köşelerinde unutulmuş pek çok şiir ve şairi edebiyat çevrelerine kazandıracaktır. Hemen belirtmeliyim ki sonradan şiiri bırakan Tekin Kipöz bu isimlerden yalnızca biri. 60’lı yıllarda hakkı teslim edildiyse de yine unutuldu tozlu raflar arasında.
Çalışmamızı yaparken 1951-1959 yılları arasında yayım yapan Pazar Postası gazetesi nüshalarını titizlikle taradık. Birçok şiirin o ilk haline tanık olduk. Türkiye’nin kültür, sanat ve düşünce tarihine damgasını vuran; ancak şiir yazdığı pek akıldan geçirilmeyen birçok kalemin şiirini gün yüzüne çıkardık.
Türk şiirinde 1950-1960 yıllarındaki belirgin değişmeyi araştırmacıların dikkatine ve okurların zevkine sunabilmek maksadıyla her şairin şiirlerini kendi adı altında kronolojik olarak sıraladık. Her şeyden önce çalışmamızın belgesel tadında olmasını hedefledik. Antolojimizin ilk bölümünü yerli şairlere, ikinci bölümünü ise yabancı şairlere ayırdık. Şairlerin eserimizdeki sırası, Pazar Postası’nda yayımladıkları ilk şiirin yayım tarihine göre düzenlenmiştir. Eserin sayfaları çevrildiğinde kronolojik akış zaten görülebilecektir.
İnceleme sırasında en çok karşılaştığım hususlardan birkaçını paylaşmak isterim. Başlangıçta Pazar Postası’nda belli şiir sanatlarına bağlı olarak yayımlanan şiirler moda halini almış ve şairler burada yayımlanan şiirlere öykünmüşlerdir. 1951-1952 yılında doğa ve memleket aşkı şiirlerde moda halini almış, yayımlanan şiirler bu temayla çıkmıştır okuyucunun karşısına. Bu yüzden gazetenin yazı işlerini yöneten isimlerin yayımlanacak şiirleri kendi zevk ve sanat anlayışlarına göre belirledikleri kanaatini taşıyorum. Mektupla şiir yayımlama talebinin öne çıktığı bir dönemde yoksa başka nasıl karar verilecekti basılacak şiirlere? Muzaffer Erdost’un 16 Haziran 1956’da gazetenin yazı işleri müdürlüğüne getirilmesinden sonra İkinci Yeni şiirinin örneklerine daha sık rastlanması buna örnek olarak sunulabilir.
Pazar Postası gazetesi, Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin bir bakıma doğduğu yerdir. Pek çok büyük şair bu sayfalar aracılığıyla okurla kucaklaşmış ve bütünleşmiştir. Çalışmamızda daha önce hiçbir yerde çıkmamış şiir ve şiir çevirileri ile karşılaşacaksınız. Şüphesiz ki eserimiz, dönemin kültür ve sanat ortamını şiirler aracılığıyla günümüze taşıyacaktır.
İmlâda kargaşaya yol açmamak için gazetedeki orijinal metinleri esas aldık. Şiirin mısralarının gruplandırılmasını; hatta bazen de bir noktalama işaretinin biçim üzerindeki etkisini fazlasıyla dikkate aldık ve dolayısıyla mümkün olduğunca şiirlerin ilk haline sadık kaldık. Tabi ki dizgi ve baskı hataları müstesna. Günümüz bakış açısıyla yazım hususunda bazı kelimeler hatalı görünse bile bu tür yazımların 1950’li yılların imlâsı gereği olduğunu hatırdan çıkarmamak gerekir.
Her şiire bir açıklama yapmak yerine; aslında bütün yorumu okura bıraktık. Klasik antoloji kitaplarındaki gibi şairlerin doğum ve ölüm tarihlerini ya da kısa bir biyografilerini verme gereği hissetmedik. Bu tarz sınırlandırılmış bilgileri artistik metotlarla sunmak yerine kısmi bir çabayı okura bıraktık.
Pazar Postası Şiirleri, İkinci Yeni şiirine güçlü örnekler vermesine karşın bu tür araştırmalarda adı hiç anılmayan şairlerin hakkını da teslim edecektir. Onların edebiyatımızdaki onurunu yeniden iade edecektir.
Son olarak arşivlere ulaşmakta yaşadığımız sıkıntılardan ötürü bazı şairlerin kimi şiirlerine ulaşmadığımızı ve bu yüzden eserimize yansıtamadığımızı eklemek istiyorum.
Hippocrates’ın ilk olarak kullandığı melankoli kavramı, hem bir hastalık hem de dehanın duygu dur... more Hippocrates’ın ilk olarak kullandığı melankoli kavramı, hem bir hastalık hem de
dehanın duygu durumu olarak betimlenmiş ve uzunca bir süre Batı ve Doğu tıp, sanat ve
kültür hayatında bu yönde kullanılmıştır. Aydınlanma Çağı ile birlikte önemini yitirmeye
başlayan ‘melankoli’ romantikler sayesinde yeniden diriltilmiş; modern zamanlarda ise
çoğunlukla depresyonun bir alt kategorisi olarak eski önemini yitirmiş bir şekilde
tanımlanmıştır. Sigmund Freud’un 1917’de yayımladığı “Yas ve Melankoli” adlı çalışması,
günümüze uzanan çizgide temel bir metin olarak kabul edilmiş; Melaine Klein ve Julia
Kristeva gibi psikanalizciler bu kavrama itibarını yeniden kazandırmışlardır.
Konuya ilişkin yapılan çalışmalarda, İlk Çağ’dan günümüze uzanan düzlemde
melankolinin, dev külliyatın terminolojik belirlenişi çerçevesinde değil; edebiyat
araştırmalarında hüzünlü karakter özelliği olarak ele alındığı görülmüştür. Batı edebiyatı
araştırmalarında, melankolinin özellikle şiir ve dramatik türler üzerinde etkili olan temel bir
kavram olduğu açıkça görülmektedir. Douglas Trevor’un The Poetic of Melancholy in Early
Modern England adlı eseri ile Lawrence Babb’ın The Elizabethan Malady: A Study of
Melancholia in English Literature from 1580 to 1542 çalışması, melankolinin edebiyat
yansımaları bakımından iki önemli eserdir. Bunlarla birlikte Batı’nın tıp, kültür ve sanat
hayatı içinde melankoli kavramını detaylı bir şekilde aktaran pek çok müstakil hazırlanmıştır.
Robert Burton’un The Anatomy of Melancholy, What it is, with all the kinds. Uses, symptoms,
prognostics, and several cures of it; Richard Blackmore’un Treatise of the Spleen and
Vapours: or, Hypocondriacal and Hysterical Affections with Three Discourses on the Nature
And Cure of the Cholick, Melancholy, And Palsies; Erwin Panofsky’nin Raymond Klibansky
ve Fritz Saxl ile birlikte hazırladığı Saturn and Melancholy: Studies in the History of Natural
Philosophy, Religion, and Art; Jean Starobinski’nin Histoire du traitement de la mélancolie,
des origines à 1900 Thèse; Julia Kristeva’nın Kara Güneş Depresyon ve Melankoli; Dörthe
Binkert’in Melankoli Kadındır, Jennifer Radden’in The Nature of Melancholy: From Aristotle
to Kristeva ve Judith Butler’in Cinsiyet Belası-Feminizm ve Kimliğin Altüst Edilmesi adlı
çalışmaları bu alanda yazılan belli başlı eserler olarak göze çarpmaktadır.
Türk bilim ve sanat tarihine bakıldığında ise bu alanda yapılan çalışmaların azlığı göze
çarpmaktadır. Doğrusu bu kavramın Türk bilim ve sanat tarihindeki yeri çok eskilere
dayanmasına rağmen, modern çalışmaların azlığı sebebiyle melankoli yalnızca çeviri
eserlerde hak ettiği değere bir nebze de olsa kavuşmuştur. Melankolinin kavramsal düzlemde
Türk edebiyatında ele alındığı ilk eserlerden Tevfik Fikret’in Melankolik Dünyası Aşiyan’daki
Kâhin’de Serol Teber, melankolinin izlerini tek şairde takip etmiş ve başarılı bir
değerlendirme yapmıştır. Ancak bu çalışma da yer yer ideolojik kısır döngüden kendini
kurtaramamış, pozitivist-materyalist bir bakış açısını temel almıştır. Öte yandan Teber’in bu
çalışmasında öne sürülenler melankolinin yüceltimi ile de paradoks oluşturur. Akıl Çağı’ndan
itibaren –Romantik Çağ hariç tutulmalı- melankoli, yüceden sürgün edilmiştir. Dolayısıyla
Teber’in çalışmasında bir yandan melankoli kutsanırken öte yandan pozitivist ideolojinin
dikkat çeken satır arası yorumları bu paradoksun başlıca sebebidir. Yine Serol Teber’in
Melankoli Normal Bir Anomali adlı çalışması, melankoli kavramıyla kuramsal düzeyde
araştırmaları içeren ilk ve tek müstakil çalışmadır. Bu eser de benzer bakış açısının
kısırlığından kurtulamamıştır.
Türk edebiyatı araştırmalarında melankoli sözcüğü genellikle hüzün ile eş anlamlı
kullanılmış ve gündelik dilin sıradan işleyişi çerçevesinde ele alınmıştır. Türk Edebiyatı
incelemelerinde ve akademik araştırmalarda, kederli bireyler tanımlanırken zaman
zaman“melankoli” sözcüğüne yer verilmesi artık âdetten sayılır hâle gelmekle birlikte bu
alanda şimdiye değin müstakil bir çalışmanın yapılmamış olduğu görülmektedir. Yine de
hiçbir şey yapılmadığını imlemek istediğimiz anlaşılmamalı. Mehmet Kaplan, Tevfik Fikret
adlı çalışmasında yeri geldikçe sanatçının melankolik özelliklerinden bahseder.
Edebiyat ortamının gelişmesi ve yeni yazarların ortaya çıkmasında dergi ve gazetelerinin önemi bü... more Edebiyat ortamının gelişmesi ve yeni yazarların ortaya çıkmasında dergi ve gazetelerinin önemi büyüktür. Türk edebiyatının tarihsel gelişimi dikkate alındığında, Tanzimat döneminden itibaren edebî hareketler ortaya çıkarken, dergi ve gazeteler platform görevi görmüşlerdir.
Yeni oluşmaya başlayan Cumhuriyet kültürünün sonraki kuşaklara aktarılmasında etkili olan ve birçok tartışmaya ev sahipliği yapan Pazar Postası’nın Ankara’da yayım hayatını sürdürmesi son derece dikkat çekicidir. Tanzimat, Servet-i Fünûn, Fecr-i Âtî hatta Millî Mücadele dönemi edebiyatları, İstanbul’da, imparatorluk kültürünün merkezinde ortaya çıkan hareketlerdir. Garip ve Pazar Postası’nda ifadesini bulan İkinci Yeni hareketinin genç Cumhuriyetin merkezi olan Ankara’da ortaya çıkması ve Türk edebiyatına yeni bir çehre kazandırması, yeni değerlerinin eski değerlerin yerini almaya başlamasının ilk kanıtlarıdır.
Ankara’da Pazar Postası’yla aynı yıllarda yayımlanan Türk Dili, Varlık, Seçilmiş Hikâyeler gibi dergilerin aylık yayım yaptığı düşünüldüğünde, okur; sanat ve edebiyatla ilgili gelişmeleri Pazar Postası sayfalarından takip etmiş, yazar ve şairler ise yazı ve şiirlerinin yayımlanması için bir ay beklemek zorunda kalmamışlardır. Bu anlamda, Pazar Postası, yayımlandığı 1950’li yıllarda sanat ve edebiyat ortamına hareketlilik getirmiştir. Pazar Postası’nın her türden yazar ve şaire sayfalarını açmayı ilke edinmesi de incelediğimiz tüm sayılardaki kültürel yoğunluk ve zenginliğin esas kaynağıdır.
Pazar Postası 1951-1952 ile 1956-1959 yılları arasında yayımlanmıştır. Gazetenin yayımlandığı süreç, 31 Ağustos 1952’den 1 Ocak 1956’ya kadar kesintiye uğrasa da inceleme sırasında ele alınan dönem, Türkiye’de sosyal, siyasal ve sanatsal alanlarda önemli değişim ve dönüşümlerin yaşandığı bir zaman dilimini kapsamaktadır. Pazar Postası’nın tüm sayılarının çok partili hayata geçişin ilk yıllarından itibaren yayımlanmış olması ve 1959 yılının ortalarına kadar sürmesi, ilk çok yönlü demokratik sistem denemelerine tanık olmasını sağlamıştır. Gazetenin hüviyetinin yayım hayatı boyunca günlük siyasetin dışında tutulmaması, bize dönemin sanatsal hareketliliğinin yanı sıra sosyal ve siyasal ortamını inceleme olanağını da sağlamıştır.
İkinci Yeni şiiri belirirken kendine uygun bir sığınak, bir liman arar. Çaldığı kapılar yüzüni kapanır, tutunma yolları arar. İşte İkinci Yeni’ye kucağını açan ilk liman Pazar Postası’dır. Böyle olduğu için bu konuyla ilgili makale, deneme, tartışma ve soruşturmalara ayrı bir önem verilmiştir. Tiyatro, sinema, resim ve müzik gibi sanatlarda yaşanan gelişmeler de çalışmamız içerisinde ele alınmıştır. Bu yönüyle Türk edebiyat, sanat ve kültür tarihinin önemli bir kırılma noktasına ev sahipliği yapan Pazar Postası’nın incelenmesinin, hem o dönemden günümüze kalan pek çok tartışmaya açıklık kazandıracağını hem de Türk edebiyatında süreli yayım sayfalarında unutulup gitmiş pek çok edebî metni edebiyat ve kültür çevrelerine yeniden sağlayacağını umuyoruz.
Çalışmamızın giriş bölümünde 1950-1960 yılları arasında siyasi, sosyal ve edebî ortam incelenmiştir. Bu dönemin sosyal, siyasal ve edebî özellikleriyle ilgili olarak o dönemin ön plana çıkan gelişmelerine göz atılmıştır. Birinci Bölüm “Pazar Postası’nın İncelenmesi” başlığını taşımaktadır. Bu bölümde Pazar Postası’nın monografik özellikleri analiz edilmiştir. Pazar Postası’nın tarihçesi ve yüzlem düzeni de ele alınmıştır.
Çalışmamızın esas kısmı olan İkinci Bölüm, “Pazar Postası’nın Türk Edebiyatındaki Yeri ve Önemi” başlığını taşımaktadır. Bu bölümde, gazetenin siyasal tavrı incelenmiş ve dönemin siyasal yapısı içerisindeki yeri geniş olarak değerlendirilmiştir. Özellikle Pazar Postası’nın İkinci Yeni hareketi açısından önemi üzerinde durulmuş, öykü, roman ve dil tarihimizdeki yeri ele alınmıştır. Gazetenin Türk edebiyatındaki öneminin yanı sıra bu bölümde, tiyatro, sinema, resim ve müzik sanatları açısından önemi üzerinde de durulmuştur.
Son olarak şunu eklemek istiyorum ki, çalışmamız tamamen Pazar Postası gazetesine dayanılarak hazırlandığı için yayımlanan yazıların okura sunulmasına özel önem verilmiştir. Amacımız, on yıla yayılan bir zaman diliminde çıkan gazeteyi, bir belgesel tadında sunmak, yorumu büyük ölçüde okura bırakmaktır. Bu temel kaygı nedeniyle gazeteden yapılan alıntılara özel önem verilmiştir.
İslâmda resim ve heykel gibi görsel ve plastik sanatların yasak olduğu yönündeki kuvvetli yorumla... more İslâmda resim ve heykel gibi görsel ve plastik sanatların yasak olduğu yönündeki kuvvetli yorumların etkisiyle yazının estetik görünümü zamanla önem kazanmıştır. Ayna yansımasından yer yer şifreli yazma yöntemlerine kadar geniş bir yelpazeye dağılan yazı çeşitleri de günümüz açısından çözümü de şüphesiz ciddî bir inceleme ve araştırma olgunluğu gerektirmektedir.
İslâm tarihinde resim ve heykel gibi sanatlar, Tanrı’yı taklitten sakınmak yorumundan hareketle uzun asırlar boyunca yasaklanmış sanatlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Hat sanatı veya harflerle oluşturulan çeşitli figürler, başat görsel sanat olarak karşımıza çıkmaktadır. Belli başlı olarak muhakkak, kûfî, reyhânî, sülüs, nesih, tevkî, rikâ’, siyâkat, nesta‘lik, dîvânî, celî dîvânî ve rık‘a gibi yazı çeşitleri kullanılmıştır.
1928 yılında Latin harflerinin kabulüne kadar Türkiye’de neredeyse bin yıl boyunca kullanılan Osmanlıca ve onun sanatlı yazısı olan hatlarda yazılanlar, günümüzde bir uzmanlık dalı olarak pek az kişi tarafından bilinmekte ve uygulanabilmektedir. Çalışmamızda Osmanlıca Hat sanatına ilişkin çeşitli örnekler bulunmaktadır. Bu çalışmanın amacı, Osmanlıca öğrenen öğrenciler için hat çeşitlerini anlatmak ve hat çeşitlerine örnekler sunarak metin okumaları yapabilmektir.
Çalışmamızda özellikle Osmanlıca kitâbe ve levhâları okumak için kullanılan yazıları kavramak ve Osmanlıca bilgisini geliştirmek için Hüsn-i Hat Muallimi adlı Osmanlıca eserin kopyası da eserin sonuna ilâve edilmiştir. Bu eserde, çeşitli şâirlerden alınan şiirler muhakkak, kûfî, sülüs, nesih, nesta‘lik, dîvânî, celî dîvânî ve rık‘a yazı türlerinde karşılaştırmalı olarak verilmiştir. Matbu evrak okumayı bilen araştırmacılar için karşılaştırmalı rık‘a veya divanî yazı çeşitleri de eserin sonunda mevcuttur.