SIDDIK KORKMAZ | Necmettin Erbakan University (original) (raw)
Books by SIDDIK KORKMAZ
Türkiye’de, Alevilik-Bektaşîlik konusu son yıllarda ön plana çıkmış ve uzun süreli tartışmaların ... more Türkiye’de, Alevilik-Bektaşîlik konusu son yıllarda ön plana çıkmış ve uzun süreli tartışmaların malzemesi haline gelmiştir. Bu tartışmalar sürecinde birçok eser kaleme alınmış; kitap, makale, televizyon programları, ulusal ve uluslararası düzeyde ilmî toplantılar düzenlenmiştir. Tarihî, sosyal, ekonomik, siyasî ve dinî kökenleri olan bu sorunun çözümü konusunda, maalesef ciddi sonuçlar alınamamıştır. Çoğunlukla siyasî kaygıların dâhil olduğu ortamlarda, meselenin dinî ve ilmî yönü sürekli geri planda kalmıştır. Bilhassa siyasî çevrelerin siyasî çıkar endişesi ile tartışmalara müdâhil olması, akademik düzeyde araştırmaların yapılmasına engel olmuştur. İlmî çevrelerin ortaya koyduğu çalışmalardan da yeterince faydalanılamamıştır. Alevî-Bektaşî çevrelerin bilhassa gençleri, ilmî araştırmalara yöneleceği yerde, siyasî çevrelerin istismarından veya sokak gösterilerinin gönüllü askerleri olarak kullanılmaktan kurtulamamıştır. Bütün bu olumsuzluklara rağmen Alevî-Bektaşîler toplumun temel unsurlarından birisi olmaya devam etmektedirler.
İz Yayıncılık, 2017
Şîa’nın oluşum sürecinde, Hz. Peygamber’in vefatından sonra, yerine Hz. Ali’nin dinî ve siyasî an... more Şîa’nın oluşum sürecinde, Hz. Peygamber’in vefatından sonra, yerine Hz. Ali’nin dinî ve siyasî anlamda Müslümanların imâmetine, nass ve tayin edildiği şeklinde bir düşünce geliştirilmiştir. Bu anlayışa göre; Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer’in de katkılarıyla Hz. Ali’nin bu hakkını gasp etmiş ve onun yerine halife olmuştur. En erken hicrî birinci asrın sonlarında ve önceleri gulât çevreler tarafından dile getirilen bu düşünce zamanla sistemli bir hale getirilmiştir. Bu çalışma ne Şiîliğin yerilmesi ne de Sünnîliğin savunulması gibi bir önyargı taşımaksızın, temel kaynaklara dayanmak suretiyle bu sürecin ortaya konulmasını hedeflemektedir.
Papers by SIDDIK KORKMAZ
sempozyum.samsunilahiyat.com
Page 1. Sıddık KORKMAZ* TÜRKİYE'DE KÜLTÜREL DİNÎ ÇOĞULCULUK ANLAYIŞININ İMKÂNI The Possi... more Page 1. Sıddık KORKMAZ* TÜRKİYE'DE KÜLTÜREL DİNÎ ÇOĞULCULUK ANLAYIŞININ İMKÂNI The Possibility of Cultural Religious Pluralism in Turkey ... Özellikle söz konusu ettiğimiz dinin, diğer dinlerle birlikte yaşamaya ne kadar izin verdiği sorusu hayati bir öneme sahiptir. ...
Özet Selefîlik düşüncesinin tanım ve sınırlarını belirlemek ona karşı yöneltilen eleştirilerin ma... more Özet
Selefîlik düşüncesinin tanım ve sınırlarını belirlemek ona karşı yöneltilen eleştirilerin mahiyeti hakkında fikir verecektir. Bu anlayışın; belli bir dönemin tekrarı, değiştirilmeden yaşanması, zaman içinde ortaya çıkan değişikliklere karşı durulması ve bu değişiklikleri bid’at olarak dışlamak şeklinde tanımı yapılabilir. Bu durumda, tarih içinde ortaya çıkan Haricîler ve Ehl-i Hadîs’e karşı, Ehl-i Rey ve Mu’tezile’nin yönelttiği eleştiriler gündeme gelmektedir. Bunun devamında, İbn Teymiyye ve takipçilerinin geliştirdiği anlayışlara karşı irfanî gelenek ve tasavvuf mensuplarının verdikleri cevaplardan da söz edilebilir. Aynı şekilde Vehhâbîlik hareketine yönelik İslam âlimlerinin kaleme aldığı eserler de bu kategoriye dahildir.
Selefîlik düşüncesine yönelik eleştiriler, çoğunlukla aklı dışlayan ve kendisini yeryüzünde İlahî kudretin temsilcisi olarak gören, tekfiri önceleyen anlayışın kaynağı olarak ulûhiyet algısına yöneliktir. Buna ilâveten, ibâdetler konusundaki Hz. Peygamber’den günümüze kadar oluşturulan ilmî ve kültürel mirası yok sayarak, sosyal farklılıklara tahammül etmeyip mezhepleri dışlayan tavrı eleştirilmektedir. Aynı şekilde, birer kültürel oluşum olan ve ancak bazı aşırılıkları sebebiyle kimi İslam âlimlerinin tepkisini çeken tasavvufî oluşumların selefî anlayışa karşı geliştirmiş oldukları eleştiriler söz konusudur. Öte yandan bilhassa Vehhâbîliğin siyasî konularda, teoride gayr-i müslimlere muhalif, pratikte ise onlarla dayanışma halinde olmaları veya Müslümanlar yerine gayr-i müslimleri tercih etmeleri eleştirilmiştir. Bu arada başta Hz. Peygamber ve ashâbının tarihî miras ve terekelerine gösterdikleri hürmetsizlik, ayrıca toplum nezdinde itibar kazanmış kimselerin kabirleri üzerine yapılan yapı veya anıtlar gibi kültür ve sanat eserlerine karşı gösterdikleri husûmet sebebiyle de eleştirilmişlerdir.
Tebliğimizde tarihî süreç boyunca ortaya çıkan selefî tavrı benimsemiş olan hareketlere işaret edilmekle birlikte bilhassa Vehhâbîlik olarak bilinen, günümüzde de etkinliğini sürdürmekte olan yapıya karşı yöneltilen eleştirilere değinilecektir. Eleştirilen ve eleştiren her iki tarafın tez ve antitezlerinden örnekler verilecek ve bu görüşlerin bir değerlendirilmesi yapılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Selefîlik, Vehhâbîlik, tekfir, tevil, bid’at, tasavvuf.
Hacı Bektaş Velî öğretisinde inanç unsurlarının yeri ve önemini kendisine ait olan eserlerinden t... more Hacı Bektaş Velî öğretisinde inanç unsurlarının yeri ve önemini kendisine ait olan eserlerinden takip ettiğimizde, İslam Dîni’nin en temel esasları olan Tevhîd, Nübüvvet ve Meâd konularındaki görüşlerinin, Kur’an’ı Kerîm kaynaklı, bütünlük, tutarlılık ve tatlı bir ahenk içinde yer aldığını görürüz. Karşımıza çıkan bu resim, her ne gerekçe ile olursa olsun Hacı Bektaş Velî ya da onun izinden gidenlerin, İslam’dan başka bir dine mensup ya da dinsiz olduklarını söylemeye müsaade edecek türde değildir.
Hacı Bektaş Velî’nin, Şeyh Ahmet Yesevî kolundan gelen bir derviş olduğu ve Anadolu’ya gelen İlk Müslüman Türk’leri irşad eden sûfîlerden birisi olduğu yeterince açık ve nettir. Bu netlik tarihi hakikatler ve efsanevî rivayetlerle birlikte, ikisi arasındaki fikrî benzerlikler bakımından görülebilir.
Hacı Bektaş’ın Tevhid inancı, Allah’ın varlığı, birliği, kuluna yakınlığı ve bağışlayıcı özellikleriyle öne çıkmaktadır. Ona izafe edilen sıfatların tamamı Kur’an’dan alınmakta ya da desteklenmektedir. Aynı şekilde Nübüvvet inancı doğrudan doğruya Hz. Muhammed’i işaret etmekle birlikte Peygamber’e karşı yoğun bir sevgi ve muhabbeti barındırmaktadır. Meâd konusundaki fikirleri ya da eserinde yer verdiği cümleler çoğunlukla Kur’an âyetleri ile desteklenmiştir. Cennet ve cehennem hayatını anlatabilmek ve anlatılan bu konuların özümsenebilmesi için yer yer zayıf rivayetler kullanılabilmiştir. Hitap edilen kesim ve konuşulan zaman dilimi göz önünde bulundurulduğunda, onun bu türden malzemeleri kullanması son derece doğal ve yerindedir. Eserlerinin tamamı değerlendirildiğinde ise cennet tasvirlerinin cehennem tasvirlerine göre daha çok yer tuttuğu ve günahkâr Müslümanları tövbeye çağırma veya onları Allah’ın af ve merhametinden haberdar etmenin daha da önemli olduğu görülmektedir.
It seems that Sayf Ibn 'Umar was influenced by the nascent Shiite mavemen ts in his description ... more It seems that Sayf Ibn 'Umar was influenced by the nascent Shiite
mavemen ts in his description of the catastrophic events that to ok place during the caliphate
of 'Utlımô.n and 'Alf. His narrations reveal his strong aversion to the idea that the
companions of the Proplıet Muhammad might have erred in political issues. I-fowever, a
· carefullıistorical investigation and an objective political analysis of the events of that
period reveal the irrationality to seek out such a conspirator as 'Abdallah Ibn Saba to
explain these calamities. The historians such as Toabari, Ibn Athfr, and Ibn Kathfr base
their descriptions of the events on the reports of Sayf, presenting Ibn Saba as a leading
act6r. Looking at the same figure with the eyes of heresiographers, however, we get quite
a different picture. While they tend to deseribe Ibn Saba asa dominantly political character
who acted araund 'Uthmô.n and Wf, the heresiographers ineline to picture him as a
religious andsectarian personality who masterminded and espoused extreme ideas. T/ıese
two conflicting tendencies lead one to thin k that both groups of the scholars portray this
mythological figure as they wish.
Key Words: Sayjbin 'Umar, 'Uthmô.n, 'AlL Raj'at, Wasôiiyat, Extremism, Anachronism.
Abstract It seems that the nascent Shi‘ite movements exerted a deep impact upon Sayf Ibn ‘Umar in... more Abstract
It seems that the nascent Shi‘ite movements exerted a deep impact upon Sayf
Ibn ‘Umar in his description of the catastrophic events that took place during
the caliphate of ‘Uthmān and ‘Alī. His narrations reveal his strong aversion
to the idea that the companions of the Prophet Muhammad might have erred
in political issues. However, a careful historical investigation and an
objective political analysis of the events of that period reveal the irrationality
to seek out such a conspirator as ‘Abdullāh Ibn Saba to explain these
calamities.
The historians such as Ṭabarī, Ibn al-Athīr, and Ibn Kathīr ground their
descriptions of the events in the reports of Sayf, presenting Ibn Saba as a
leading actor. Looking at the same figure from the perspective of the Muslim
heresiographers, however, we get a quite different picture. In other words,
while the historians tend to describe Ibn Saba as a dominantly political
character who acted around ‘Uthmān and ‘Alī, the heresiographers incline to
picture him as a religious and sectarian personality who masterminded and
espoused extreme ideas. These two conflicting tendencies lead one to think
that both groups of the scholars portray this fictitious figure as they wish.
Key words: Sayf bin ‘Umar, ‘Uthmān, ‘Alī, the advent (raj‘ah) and
executorship (waṣāyah) of ‘Alī, Extremism, Anachronism.
THE LIFE OF IMÂM ABÛ MANSÛR AL-MÂTURÎDÎ AND HIS WORKS Imam al-Mâturîdî, living in the region of M... more THE LIFE OF IMÂM ABÛ MANSÛR AL-MÂTURÎDÎ AND HIS WORKS
Imam al-Mâturîdî, living in the region of Mâvarâunnahr, is the founder of the Maturidism, one of the most important theological schools among the Turks. Available sources do not have much information about his life. Maturîdî developed Abû Hanîfa’s teaching into a theological school. Unfortunately Maturidism is not known as Asharism. Maturidi was educated by Muhammed b. Mukatil er-Râzî, Abû Nasr al-‘Iyazî, Nusayr b. Yahya al-Balhî and Abû Bakr Ahmad b. Ihsak al-Cuzcânî and he also taught to following scholars; Abû al-Hasan al-Rustugfanî, Abû al-Kasım al-Samarkandî, Pazdavî and Abû Ahmad al-Iyazî. Some of his books which are available now are Ta’wîlât al-Kur’ân and Kitâb al-Tawhîd. But it is not known if manuscription Kitâb al-Makâlât was written by him or not.
Key Words: Imam al-Mâturîdî, Mâvarâunnahr, Abbâsîds, Baghdâd, Sâmânîds, Abû Hanîfa, Abû al-Muîn an-Nasafî, Ta’wîlât al-Kur’ân, Kitâb al-Tawhîd, Kitâb al-Makâlât.
İMÂM MÂTURÎDÎ’NİN ŞÎA’YA YÖNELTTİĞİ ELEŞTİRİLER Siyasî konuları dinîleştirmesi bakımından şöhret... more İMÂM MÂTURÎDÎ’NİN ŞÎA’YA YÖNELTTİĞİ ELEŞTİRİLER
Siyasî konuları dinîleştirmesi bakımından şöhret bulan, Hz. Peygamber’in vefatından sonra Ali b. Ebî Tâlib ve Ehl-i Beyt’ini hilafet için en layık kimseler olarak gören ve Ali’den sonraki halifelerin de mutlaka onun soyundan gelmesi gerektiğine inanan toplulukların ortak adı olarak kabul edilen Şîa, Mâturîdî’nin üzerinde genişçe durduğu ve birtakım eleştiriler yönelttiği mezheplerden birisidir. Eserleri içinde genellikle Şîa’nın İmâmiyye kolunu Râfıza, İsmâililik kolunu da Karâmita ve Batıniyye adları altında eleştirir. Onun yaşadığı dönemde bu mezhepler teşekkül etmiş ve geneli itibariyle Şiîliği oluşturan fikirler yaygınlık kazanmıştır.
Mâturîdî, İmâmiyye Şîası’nın imamet anlayışını; Hz. Ali’nin bizzat halife olmadığı bir zamanda halifeliğinin söz konusu olamayacağından ve Hz. Ebû Bekir ile Ömer’in de Kur’an’da övülen kimseler olduğu gerekçesi ile eleştirir. Hz. Ali hakkında kullanılan delillerin aynen öteki sahabîler için de kullanılabileceğine değinir. Ehl-i Beyt kavramını belli bir sayı ile sınırlamayı kabul etmez. Ehl-i Beyt âyetinin Hz. Peygamber’in bütün eşleri ve çocukları şeklinde anlaşılması gerektiğini belirtir. Hz. Peygamber’in kendisinden sonra ümmetine Allah’ın kitabı ve ‘ıtretini bıraktığı şeklindeki “Sekaleyn” hadisinde, kast edilen şeyin “sünnet” olduğuna işaret eder.
Karmatîleri eleştirirken onların peygamberlik hakkındaki devir inançlarının temelsiz olduğunu, Allah’ın yedi değil birçok peygamber gönderdiğini, Kur’an’ın beşer ürünü olmayıp Allah’ın kelamı ve nimeti olduğunu, ilham ya da benzeri bir şey olmadığını belirterek, onların görüşlerini reddeder.
Anahtar Kavramlar: Şîa, İmâmiyye, Râfıza, İsmâilîk, Batınîlik, Ehl-i Beyt.
Müslümanlarm büyük bir k1smmm itikadf alanda mezhep ima mJ olan Maturidi, Selçuklu islam anlay1şm... more Müslümanlarm büyük bir k1smmm itikadf alanda mezhep ima mJ
olan Maturidi, Selçuklu islam anlay1şmm şekillenmesinde önemli
bir yere sahiptir. Onun geliştirmiş olduğu anlayiş başta Haricflik,
Cebriyye, Şia, Mürcie, Mu'tezile ve öze/likle Ehl-i Hadis gibi
mezhep/ere karşi denge unsuru görevini üstlenmiş ve itidali esas
a!mJştJr. Temel düşüncesinde inananiann kardeşlik, birlik ve
beraberliği bulunan Maturfdf, tevhid, nübüvvet ve mead konulanm
Müslümanlar arasmdaki bağm asgari müştereği olarak kabul
etmiştir. Kendi görüşlerine aykm düşen mezhep/erin fikirlerini
eleştiri rken, islam'm düşünce hürriyetine verdiği değerin bir örneği
olarak, öteki mezhep mensuplanm küfür/e itharn etmemeye özen
göstermiştir. islam coğrafyasmm çalkantJ!J bir döneminde temel
din/ metin/erin parçac1 yaklaşimia değil de bütüncü/ bir bak1ş
açJsJYia ele almmas1 gerektiği tezini savunanlarm temsilcisi olmuş,
bu tavnyla Selçuklu kültür ve medeniyetine kaynaklik etmiştir.
Anahtar Kavramlar: Maturidilik, Ehl-i Hadis, iman, irca,
Hak/u'I-Kur'an, Cebir.
Cultural Religious pluralism signifies an understanding that requires a high level of knowledge.... more Cultural Religious pluralism signifies an understanding that requires a high level of
knowledge. Individuals or societies who have a sectarian mindset and believe that only his/their sect/group/community/party represent the truth have no share in this
level. The Muslims, as long as they stay within the borders of Islam, can find no evidence
in the ‘Qur’ān or in the other sources of religion that supports their claim that
they are possessed of the turth to the exclusion of others.
Turkey, in respect of both its religious and political culture, has the experience of developing
and promoting the ideal of pluralism. Brushing aside the artificial conflicts
resulting mostly from the political concerns, the followers of different Islamic sects
and other religions have for centuries peacefully coexisted in the Seljukid and the Ottoman
Empire as well as in the Republic of Turkey. The strongest aspect of Turkey
that presents herself as a model to the Turkish and Muslim world is her rich heritage
as long it is fed from the critical thought and the scientific knowledge. If we as the
heirs of this rich history want to have positive expectations from the future, we should
improve the pluralist world view and introduce it in the favor of Muslims along
with humanity.
It is a necessity for Turkish intelligentsia in general and for the members of Theology
Schools in particular to promote and maintain the ideal of cultural religious pluralism.
It is an obligation for the actors above to support and promote this notion on
account of the international community and Turkey’s geographical position. In my
paper, I will inquire about the religious and sectarian foundations of this notion in
search for the possibilities of contributing to it.
Key Words: Religion, sect, conception of religion, cultural religious pluralism, Turkey
Kültürel Dinî çoğulculuk anlayışı üst düzey bilgi birikimini gerektiren bir seviyeyi ifade
eder. Mezhepçi bakış açısına sahip olan ya da hakikati sadece kendisi veya mezhep/
grup/cemaat/partisinin temsil ettiğini düşünen birey/toplulukların bu mertebeden
nasibi yoktur. İslam dairesi içinde oldukları sürece inananların, diğer dinî oluşumları
dışlayan bir bakış açısıyla, tek hakikate sahip olduklarını iddia etmelerinin,
Kur’an ya da dinin diğer temel kaynakları tarafından desteklenecek dayanakları olamaz.
Türkiye hem dinî hem de siyasî geleneği bakımından çoğulculuk anlayışını geliştirme
ve yaygınlaştırma tecrübesine sahiptir. Asırlar boyunca Selçuklu, Osmanlı ya da Türkiye
Cumhuriyeti’nde farklı mezhepler ve hatta öteki dinler, siyasî kaygılarla üretilen
sunî kavgalar bir yana bırakılırsa, bir arada yaşamayı başarmışlardır. Türkiye’nin,
Türk ve İslam Âlemi’ne örnek olabileceği en güçlü eli, bilimsel bilgiden beslenmesi
şartıyla, bu birikimidir. Türkiye ve insanlığın geleceği açısından pozitif umutlara sahip
olmak isteniyorsa, kültürel dinî çoğulculuk anlayışını geliştirmek ve takdim etmek
başta akademisyenler olmak üzere, işi bilenlerin sorumluluğu altındadır.
İlahiyat fakülteleri başta olmak üzere, entelektüel çevrenin ve toplumun geliştirmiş
olduğu kültürel dinî çoğulculuk anlayışını yaygınlaştırması ve yaşatması Türkiye açısından
bir gerekliliktir. Dünya kamuoyu ve özellikle içinde yaşadığı coğrafya açısından
bu anlayışı desteklemesi ve tanıtması ise tarihi bir zorunluluktur. Tebliğimizde
bu anlayışın din ve mezhep bağlamında temelleri incelenecek, sahip olduğu birikimi
açısından bu anlayışın beslenmesine yapacağı katkının imkânları ele alınacaktır.
Anahtar Kavramlar: Din, Mezhep, Din Anlayışı, Kültürel Dinî Çoğulculuk, Türkiye
In the historical process, al-Ahl al-Sunna wa'l-Camaa has been established as a main structure of... more In the historical process, al-Ahl al-Sunna wa'l-Camaa has been established as a main structure of religion, apart from the sects like Khavarij, Murjie, Shia, Mutazila, and their branches. Its formation has been completed in a long period both as conceptual and a form of thought. It is not accurate to consider this formation like other sects. Because it has not feature of sect circulated and followed by a crtain group of people. Besides, by leaving extreme points ruled by other sects, it is seen as an interpretation of moderate line in Islam according to time and circumstances. Nevertheless, it is possible to mention some religious formations which contradicted each other in ahl al-sunna wa’l-camaa. The differences which it has contained can be seen as an evidence, proof and examples of freedom of thought. Despite of differences in the schools of ahl al- sunna wa'l-camaa the basic tenets of religion is one of the shared points. Because of these features it is quite difficult to fit it into a particular frame and determine its boundaries. The scholars belonging to this formation had not accepted the political problems as a religious problem. They had rather considered the political problems without any religious view and consequently they had improved a manner of conduct based on mainly the concepts of justice and oppression. In brief, ahl al-sunna wa’l-camaa is in a position of continuation and a lively representation of the Islamic main structure.
e-Makalat Mezhep Araştırmaları Dergisi, Jan 1, 2009
hbvdergisi.gazi.edu.tr
Hacı Bektaş Velî öğretisindeki itikadi unsurların İslam inancından kaynaklandığı her hangi bir ta... more Hacı Bektaş Velî öğretisindeki itikadi unsurların İslam inancından kaynaklandığı her hangi bir tartışmaya gerek duyulmayacak derecede açık ve nettir. Bu unsurlar; İslam dininin temelini oluşturan tevhide dayalı Allah inancı, Kur'an-ı Kerim'i insanlığa tebliğ etmekle görevli olan Hz. Muhammed'in peygamberliğine işaret eden Nübüvvet ve bütün insanların öldükten sonra yeniden dirilecekleri, iyilerin iyilikleri ile ödüllendirileceği, kötülerin de kötülükleri ile cezalandırılacakları ilahî mahkeme anlamına gelen ahiret inancı olarak özetlenebilir. Çalışmamızda gelenek hâline gelmiş ve âmentü esasları arasında sayılan Kur'an, melekler ve kader konusu temel inanç esasları arasına alınmamıştır. Bunun sebebi, Hz. Peygamber'in nübüvvetinin gerekçesi olan Kur'an ve Kur'an'ın haber verdiği meleklere imanın aynı kategoride ele alınabilmesidir. Kader konusu ise aynı şekilde Kur'an'da yer almakla birlikte, yaygın şekliyle cebir ya da iradesizlik olarak değil, Allah'ın koymuş olduğu doğa kanunları (Sünnetullah) şeklinde yorumlanmalıdır. Hacı Bektaş'ın eserlerinde yer alan inanç unsurlarına göz atıldığında, onun Kur'an'a iyi derecede vâkıf olduğu, inanç esaslarını yorumlarken Kur'an'dan hareket ettiği ve bu çerçevede açıklamalar getirmeye çalıştığı görülmektedir.
Türkiye’de, Alevilik-Bektaşîlik konusu son yıllarda ön plana çıkmış ve uzun süreli tartışmaların ... more Türkiye’de, Alevilik-Bektaşîlik konusu son yıllarda ön plana çıkmış ve uzun süreli tartışmaların malzemesi haline gelmiştir. Bu tartışmalar sürecinde birçok eser kaleme alınmış; kitap, makale, televizyon programları, ulusal ve uluslararası düzeyde ilmî toplantılar düzenlenmiştir. Tarihî, sosyal, ekonomik, siyasî ve dinî kökenleri olan bu sorunun çözümü konusunda, maalesef ciddi sonuçlar alınamamıştır. Çoğunlukla siyasî kaygıların dâhil olduğu ortamlarda, meselenin dinî ve ilmî yönü sürekli geri planda kalmıştır. Bilhassa siyasî çevrelerin siyasî çıkar endişesi ile tartışmalara müdâhil olması, akademik düzeyde araştırmaların yapılmasına engel olmuştur. İlmî çevrelerin ortaya koyduğu çalışmalardan da yeterince faydalanılamamıştır. Alevî-Bektaşî çevrelerin bilhassa gençleri, ilmî araştırmalara yöneleceği yerde, siyasî çevrelerin istismarından veya sokak gösterilerinin gönüllü askerleri olarak kullanılmaktan kurtulamamıştır. Bütün bu olumsuzluklara rağmen Alevî-Bektaşîler toplumun temel unsurlarından birisi olmaya devam etmektedirler.
İz Yayıncılık, 2017
Şîa’nın oluşum sürecinde, Hz. Peygamber’in vefatından sonra, yerine Hz. Ali’nin dinî ve siyasî an... more Şîa’nın oluşum sürecinde, Hz. Peygamber’in vefatından sonra, yerine Hz. Ali’nin dinî ve siyasî anlamda Müslümanların imâmetine, nass ve tayin edildiği şeklinde bir düşünce geliştirilmiştir. Bu anlayışa göre; Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer’in de katkılarıyla Hz. Ali’nin bu hakkını gasp etmiş ve onun yerine halife olmuştur. En erken hicrî birinci asrın sonlarında ve önceleri gulât çevreler tarafından dile getirilen bu düşünce zamanla sistemli bir hale getirilmiştir. Bu çalışma ne Şiîliğin yerilmesi ne de Sünnîliğin savunulması gibi bir önyargı taşımaksızın, temel kaynaklara dayanmak suretiyle bu sürecin ortaya konulmasını hedeflemektedir.
sempozyum.samsunilahiyat.com
Page 1. Sıddık KORKMAZ* TÜRKİYE'DE KÜLTÜREL DİNÎ ÇOĞULCULUK ANLAYIŞININ İMKÂNI The Possi... more Page 1. Sıddık KORKMAZ* TÜRKİYE'DE KÜLTÜREL DİNÎ ÇOĞULCULUK ANLAYIŞININ İMKÂNI The Possibility of Cultural Religious Pluralism in Turkey ... Özellikle söz konusu ettiğimiz dinin, diğer dinlerle birlikte yaşamaya ne kadar izin verdiği sorusu hayati bir öneme sahiptir. ...
Özet Selefîlik düşüncesinin tanım ve sınırlarını belirlemek ona karşı yöneltilen eleştirilerin ma... more Özet
Selefîlik düşüncesinin tanım ve sınırlarını belirlemek ona karşı yöneltilen eleştirilerin mahiyeti hakkında fikir verecektir. Bu anlayışın; belli bir dönemin tekrarı, değiştirilmeden yaşanması, zaman içinde ortaya çıkan değişikliklere karşı durulması ve bu değişiklikleri bid’at olarak dışlamak şeklinde tanımı yapılabilir. Bu durumda, tarih içinde ortaya çıkan Haricîler ve Ehl-i Hadîs’e karşı, Ehl-i Rey ve Mu’tezile’nin yönelttiği eleştiriler gündeme gelmektedir. Bunun devamında, İbn Teymiyye ve takipçilerinin geliştirdiği anlayışlara karşı irfanî gelenek ve tasavvuf mensuplarının verdikleri cevaplardan da söz edilebilir. Aynı şekilde Vehhâbîlik hareketine yönelik İslam âlimlerinin kaleme aldığı eserler de bu kategoriye dahildir.
Selefîlik düşüncesine yönelik eleştiriler, çoğunlukla aklı dışlayan ve kendisini yeryüzünde İlahî kudretin temsilcisi olarak gören, tekfiri önceleyen anlayışın kaynağı olarak ulûhiyet algısına yöneliktir. Buna ilâveten, ibâdetler konusundaki Hz. Peygamber’den günümüze kadar oluşturulan ilmî ve kültürel mirası yok sayarak, sosyal farklılıklara tahammül etmeyip mezhepleri dışlayan tavrı eleştirilmektedir. Aynı şekilde, birer kültürel oluşum olan ve ancak bazı aşırılıkları sebebiyle kimi İslam âlimlerinin tepkisini çeken tasavvufî oluşumların selefî anlayışa karşı geliştirmiş oldukları eleştiriler söz konusudur. Öte yandan bilhassa Vehhâbîliğin siyasî konularda, teoride gayr-i müslimlere muhalif, pratikte ise onlarla dayanışma halinde olmaları veya Müslümanlar yerine gayr-i müslimleri tercih etmeleri eleştirilmiştir. Bu arada başta Hz. Peygamber ve ashâbının tarihî miras ve terekelerine gösterdikleri hürmetsizlik, ayrıca toplum nezdinde itibar kazanmış kimselerin kabirleri üzerine yapılan yapı veya anıtlar gibi kültür ve sanat eserlerine karşı gösterdikleri husûmet sebebiyle de eleştirilmişlerdir.
Tebliğimizde tarihî süreç boyunca ortaya çıkan selefî tavrı benimsemiş olan hareketlere işaret edilmekle birlikte bilhassa Vehhâbîlik olarak bilinen, günümüzde de etkinliğini sürdürmekte olan yapıya karşı yöneltilen eleştirilere değinilecektir. Eleştirilen ve eleştiren her iki tarafın tez ve antitezlerinden örnekler verilecek ve bu görüşlerin bir değerlendirilmesi yapılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Selefîlik, Vehhâbîlik, tekfir, tevil, bid’at, tasavvuf.
Hacı Bektaş Velî öğretisinde inanç unsurlarının yeri ve önemini kendisine ait olan eserlerinden t... more Hacı Bektaş Velî öğretisinde inanç unsurlarının yeri ve önemini kendisine ait olan eserlerinden takip ettiğimizde, İslam Dîni’nin en temel esasları olan Tevhîd, Nübüvvet ve Meâd konularındaki görüşlerinin, Kur’an’ı Kerîm kaynaklı, bütünlük, tutarlılık ve tatlı bir ahenk içinde yer aldığını görürüz. Karşımıza çıkan bu resim, her ne gerekçe ile olursa olsun Hacı Bektaş Velî ya da onun izinden gidenlerin, İslam’dan başka bir dine mensup ya da dinsiz olduklarını söylemeye müsaade edecek türde değildir.
Hacı Bektaş Velî’nin, Şeyh Ahmet Yesevî kolundan gelen bir derviş olduğu ve Anadolu’ya gelen İlk Müslüman Türk’leri irşad eden sûfîlerden birisi olduğu yeterince açık ve nettir. Bu netlik tarihi hakikatler ve efsanevî rivayetlerle birlikte, ikisi arasındaki fikrî benzerlikler bakımından görülebilir.
Hacı Bektaş’ın Tevhid inancı, Allah’ın varlığı, birliği, kuluna yakınlığı ve bağışlayıcı özellikleriyle öne çıkmaktadır. Ona izafe edilen sıfatların tamamı Kur’an’dan alınmakta ya da desteklenmektedir. Aynı şekilde Nübüvvet inancı doğrudan doğruya Hz. Muhammed’i işaret etmekle birlikte Peygamber’e karşı yoğun bir sevgi ve muhabbeti barındırmaktadır. Meâd konusundaki fikirleri ya da eserinde yer verdiği cümleler çoğunlukla Kur’an âyetleri ile desteklenmiştir. Cennet ve cehennem hayatını anlatabilmek ve anlatılan bu konuların özümsenebilmesi için yer yer zayıf rivayetler kullanılabilmiştir. Hitap edilen kesim ve konuşulan zaman dilimi göz önünde bulundurulduğunda, onun bu türden malzemeleri kullanması son derece doğal ve yerindedir. Eserlerinin tamamı değerlendirildiğinde ise cennet tasvirlerinin cehennem tasvirlerine göre daha çok yer tuttuğu ve günahkâr Müslümanları tövbeye çağırma veya onları Allah’ın af ve merhametinden haberdar etmenin daha da önemli olduğu görülmektedir.
It seems that Sayf Ibn 'Umar was influenced by the nascent Shiite mavemen ts in his description ... more It seems that Sayf Ibn 'Umar was influenced by the nascent Shiite
mavemen ts in his description of the catastrophic events that to ok place during the caliphate
of 'Utlımô.n and 'Alf. His narrations reveal his strong aversion to the idea that the
companions of the Proplıet Muhammad might have erred in political issues. I-fowever, a
· carefullıistorical investigation and an objective political analysis of the events of that
period reveal the irrationality to seek out such a conspirator as 'Abdallah Ibn Saba to
explain these calamities. The historians such as Toabari, Ibn Athfr, and Ibn Kathfr base
their descriptions of the events on the reports of Sayf, presenting Ibn Saba as a leading
act6r. Looking at the same figure with the eyes of heresiographers, however, we get quite
a different picture. While they tend to deseribe Ibn Saba asa dominantly political character
who acted araund 'Uthmô.n and Wf, the heresiographers ineline to picture him as a
religious andsectarian personality who masterminded and espoused extreme ideas. T/ıese
two conflicting tendencies lead one to thin k that both groups of the scholars portray this
mythological figure as they wish.
Key Words: Sayjbin 'Umar, 'Uthmô.n, 'AlL Raj'at, Wasôiiyat, Extremism, Anachronism.
Abstract It seems that the nascent Shi‘ite movements exerted a deep impact upon Sayf Ibn ‘Umar in... more Abstract
It seems that the nascent Shi‘ite movements exerted a deep impact upon Sayf
Ibn ‘Umar in his description of the catastrophic events that took place during
the caliphate of ‘Uthmān and ‘Alī. His narrations reveal his strong aversion
to the idea that the companions of the Prophet Muhammad might have erred
in political issues. However, a careful historical investigation and an
objective political analysis of the events of that period reveal the irrationality
to seek out such a conspirator as ‘Abdullāh Ibn Saba to explain these
calamities.
The historians such as Ṭabarī, Ibn al-Athīr, and Ibn Kathīr ground their
descriptions of the events in the reports of Sayf, presenting Ibn Saba as a
leading actor. Looking at the same figure from the perspective of the Muslim
heresiographers, however, we get a quite different picture. In other words,
while the historians tend to describe Ibn Saba as a dominantly political
character who acted around ‘Uthmān and ‘Alī, the heresiographers incline to
picture him as a religious and sectarian personality who masterminded and
espoused extreme ideas. These two conflicting tendencies lead one to think
that both groups of the scholars portray this fictitious figure as they wish.
Key words: Sayf bin ‘Umar, ‘Uthmān, ‘Alī, the advent (raj‘ah) and
executorship (waṣāyah) of ‘Alī, Extremism, Anachronism.
THE LIFE OF IMÂM ABÛ MANSÛR AL-MÂTURÎDÎ AND HIS WORKS Imam al-Mâturîdî, living in the region of M... more THE LIFE OF IMÂM ABÛ MANSÛR AL-MÂTURÎDÎ AND HIS WORKS
Imam al-Mâturîdî, living in the region of Mâvarâunnahr, is the founder of the Maturidism, one of the most important theological schools among the Turks. Available sources do not have much information about his life. Maturîdî developed Abû Hanîfa’s teaching into a theological school. Unfortunately Maturidism is not known as Asharism. Maturidi was educated by Muhammed b. Mukatil er-Râzî, Abû Nasr al-‘Iyazî, Nusayr b. Yahya al-Balhî and Abû Bakr Ahmad b. Ihsak al-Cuzcânî and he also taught to following scholars; Abû al-Hasan al-Rustugfanî, Abû al-Kasım al-Samarkandî, Pazdavî and Abû Ahmad al-Iyazî. Some of his books which are available now are Ta’wîlât al-Kur’ân and Kitâb al-Tawhîd. But it is not known if manuscription Kitâb al-Makâlât was written by him or not.
Key Words: Imam al-Mâturîdî, Mâvarâunnahr, Abbâsîds, Baghdâd, Sâmânîds, Abû Hanîfa, Abû al-Muîn an-Nasafî, Ta’wîlât al-Kur’ân, Kitâb al-Tawhîd, Kitâb al-Makâlât.
İMÂM MÂTURÎDÎ’NİN ŞÎA’YA YÖNELTTİĞİ ELEŞTİRİLER Siyasî konuları dinîleştirmesi bakımından şöhret... more İMÂM MÂTURÎDÎ’NİN ŞÎA’YA YÖNELTTİĞİ ELEŞTİRİLER
Siyasî konuları dinîleştirmesi bakımından şöhret bulan, Hz. Peygamber’in vefatından sonra Ali b. Ebî Tâlib ve Ehl-i Beyt’ini hilafet için en layık kimseler olarak gören ve Ali’den sonraki halifelerin de mutlaka onun soyundan gelmesi gerektiğine inanan toplulukların ortak adı olarak kabul edilen Şîa, Mâturîdî’nin üzerinde genişçe durduğu ve birtakım eleştiriler yönelttiği mezheplerden birisidir. Eserleri içinde genellikle Şîa’nın İmâmiyye kolunu Râfıza, İsmâililik kolunu da Karâmita ve Batıniyye adları altında eleştirir. Onun yaşadığı dönemde bu mezhepler teşekkül etmiş ve geneli itibariyle Şiîliği oluşturan fikirler yaygınlık kazanmıştır.
Mâturîdî, İmâmiyye Şîası’nın imamet anlayışını; Hz. Ali’nin bizzat halife olmadığı bir zamanda halifeliğinin söz konusu olamayacağından ve Hz. Ebû Bekir ile Ömer’in de Kur’an’da övülen kimseler olduğu gerekçesi ile eleştirir. Hz. Ali hakkında kullanılan delillerin aynen öteki sahabîler için de kullanılabileceğine değinir. Ehl-i Beyt kavramını belli bir sayı ile sınırlamayı kabul etmez. Ehl-i Beyt âyetinin Hz. Peygamber’in bütün eşleri ve çocukları şeklinde anlaşılması gerektiğini belirtir. Hz. Peygamber’in kendisinden sonra ümmetine Allah’ın kitabı ve ‘ıtretini bıraktığı şeklindeki “Sekaleyn” hadisinde, kast edilen şeyin “sünnet” olduğuna işaret eder.
Karmatîleri eleştirirken onların peygamberlik hakkındaki devir inançlarının temelsiz olduğunu, Allah’ın yedi değil birçok peygamber gönderdiğini, Kur’an’ın beşer ürünü olmayıp Allah’ın kelamı ve nimeti olduğunu, ilham ya da benzeri bir şey olmadığını belirterek, onların görüşlerini reddeder.
Anahtar Kavramlar: Şîa, İmâmiyye, Râfıza, İsmâilîk, Batınîlik, Ehl-i Beyt.
Müslümanlarm büyük bir k1smmm itikadf alanda mezhep ima mJ olan Maturidi, Selçuklu islam anlay1şm... more Müslümanlarm büyük bir k1smmm itikadf alanda mezhep ima mJ
olan Maturidi, Selçuklu islam anlay1şmm şekillenmesinde önemli
bir yere sahiptir. Onun geliştirmiş olduğu anlayiş başta Haricflik,
Cebriyye, Şia, Mürcie, Mu'tezile ve öze/likle Ehl-i Hadis gibi
mezhep/ere karşi denge unsuru görevini üstlenmiş ve itidali esas
a!mJştJr. Temel düşüncesinde inananiann kardeşlik, birlik ve
beraberliği bulunan Maturfdf, tevhid, nübüvvet ve mead konulanm
Müslümanlar arasmdaki bağm asgari müştereği olarak kabul
etmiştir. Kendi görüşlerine aykm düşen mezhep/erin fikirlerini
eleştiri rken, islam'm düşünce hürriyetine verdiği değerin bir örneği
olarak, öteki mezhep mensuplanm küfür/e itharn etmemeye özen
göstermiştir. islam coğrafyasmm çalkantJ!J bir döneminde temel
din/ metin/erin parçac1 yaklaşimia değil de bütüncü/ bir bak1ş
açJsJYia ele almmas1 gerektiği tezini savunanlarm temsilcisi olmuş,
bu tavnyla Selçuklu kültür ve medeniyetine kaynaklik etmiştir.
Anahtar Kavramlar: Maturidilik, Ehl-i Hadis, iman, irca,
Hak/u'I-Kur'an, Cebir.
Cultural Religious pluralism signifies an understanding that requires a high level of knowledge.... more Cultural Religious pluralism signifies an understanding that requires a high level of
knowledge. Individuals or societies who have a sectarian mindset and believe that only his/their sect/group/community/party represent the truth have no share in this
level. The Muslims, as long as they stay within the borders of Islam, can find no evidence
in the ‘Qur’ān or in the other sources of religion that supports their claim that
they are possessed of the turth to the exclusion of others.
Turkey, in respect of both its religious and political culture, has the experience of developing
and promoting the ideal of pluralism. Brushing aside the artificial conflicts
resulting mostly from the political concerns, the followers of different Islamic sects
and other religions have for centuries peacefully coexisted in the Seljukid and the Ottoman
Empire as well as in the Republic of Turkey. The strongest aspect of Turkey
that presents herself as a model to the Turkish and Muslim world is her rich heritage
as long it is fed from the critical thought and the scientific knowledge. If we as the
heirs of this rich history want to have positive expectations from the future, we should
improve the pluralist world view and introduce it in the favor of Muslims along
with humanity.
It is a necessity for Turkish intelligentsia in general and for the members of Theology
Schools in particular to promote and maintain the ideal of cultural religious pluralism.
It is an obligation for the actors above to support and promote this notion on
account of the international community and Turkey’s geographical position. In my
paper, I will inquire about the religious and sectarian foundations of this notion in
search for the possibilities of contributing to it.
Key Words: Religion, sect, conception of religion, cultural religious pluralism, Turkey
Kültürel Dinî çoğulculuk anlayışı üst düzey bilgi birikimini gerektiren bir seviyeyi ifade
eder. Mezhepçi bakış açısına sahip olan ya da hakikati sadece kendisi veya mezhep/
grup/cemaat/partisinin temsil ettiğini düşünen birey/toplulukların bu mertebeden
nasibi yoktur. İslam dairesi içinde oldukları sürece inananların, diğer dinî oluşumları
dışlayan bir bakış açısıyla, tek hakikate sahip olduklarını iddia etmelerinin,
Kur’an ya da dinin diğer temel kaynakları tarafından desteklenecek dayanakları olamaz.
Türkiye hem dinî hem de siyasî geleneği bakımından çoğulculuk anlayışını geliştirme
ve yaygınlaştırma tecrübesine sahiptir. Asırlar boyunca Selçuklu, Osmanlı ya da Türkiye
Cumhuriyeti’nde farklı mezhepler ve hatta öteki dinler, siyasî kaygılarla üretilen
sunî kavgalar bir yana bırakılırsa, bir arada yaşamayı başarmışlardır. Türkiye’nin,
Türk ve İslam Âlemi’ne örnek olabileceği en güçlü eli, bilimsel bilgiden beslenmesi
şartıyla, bu birikimidir. Türkiye ve insanlığın geleceği açısından pozitif umutlara sahip
olmak isteniyorsa, kültürel dinî çoğulculuk anlayışını geliştirmek ve takdim etmek
başta akademisyenler olmak üzere, işi bilenlerin sorumluluğu altındadır.
İlahiyat fakülteleri başta olmak üzere, entelektüel çevrenin ve toplumun geliştirmiş
olduğu kültürel dinî çoğulculuk anlayışını yaygınlaştırması ve yaşatması Türkiye açısından
bir gerekliliktir. Dünya kamuoyu ve özellikle içinde yaşadığı coğrafya açısından
bu anlayışı desteklemesi ve tanıtması ise tarihi bir zorunluluktur. Tebliğimizde
bu anlayışın din ve mezhep bağlamında temelleri incelenecek, sahip olduğu birikimi
açısından bu anlayışın beslenmesine yapacağı katkının imkânları ele alınacaktır.
Anahtar Kavramlar: Din, Mezhep, Din Anlayışı, Kültürel Dinî Çoğulculuk, Türkiye
In the historical process, al-Ahl al-Sunna wa'l-Camaa has been established as a main structure of... more In the historical process, al-Ahl al-Sunna wa'l-Camaa has been established as a main structure of religion, apart from the sects like Khavarij, Murjie, Shia, Mutazila, and their branches. Its formation has been completed in a long period both as conceptual and a form of thought. It is not accurate to consider this formation like other sects. Because it has not feature of sect circulated and followed by a crtain group of people. Besides, by leaving extreme points ruled by other sects, it is seen as an interpretation of moderate line in Islam according to time and circumstances. Nevertheless, it is possible to mention some religious formations which contradicted each other in ahl al-sunna wa’l-camaa. The differences which it has contained can be seen as an evidence, proof and examples of freedom of thought. Despite of differences in the schools of ahl al- sunna wa'l-camaa the basic tenets of religion is one of the shared points. Because of these features it is quite difficult to fit it into a particular frame and determine its boundaries. The scholars belonging to this formation had not accepted the political problems as a religious problem. They had rather considered the political problems without any religious view and consequently they had improved a manner of conduct based on mainly the concepts of justice and oppression. In brief, ahl al-sunna wa’l-camaa is in a position of continuation and a lively representation of the Islamic main structure.
e-Makalat Mezhep Araştırmaları Dergisi, Jan 1, 2009
hbvdergisi.gazi.edu.tr
Hacı Bektaş Velî öğretisindeki itikadi unsurların İslam inancından kaynaklandığı her hangi bir ta... more Hacı Bektaş Velî öğretisindeki itikadi unsurların İslam inancından kaynaklandığı her hangi bir tartışmaya gerek duyulmayacak derecede açık ve nettir. Bu unsurlar; İslam dininin temelini oluşturan tevhide dayalı Allah inancı, Kur'an-ı Kerim'i insanlığa tebliğ etmekle görevli olan Hz. Muhammed'in peygamberliğine işaret eden Nübüvvet ve bütün insanların öldükten sonra yeniden dirilecekleri, iyilerin iyilikleri ile ödüllendirileceği, kötülerin de kötülükleri ile cezalandırılacakları ilahî mahkeme anlamına gelen ahiret inancı olarak özetlenebilir. Çalışmamızda gelenek hâline gelmiş ve âmentü esasları arasında sayılan Kur'an, melekler ve kader konusu temel inanç esasları arasına alınmamıştır. Bunun sebebi, Hz. Peygamber'in nübüvvetinin gerekçesi olan Kur'an ve Kur'an'ın haber verdiği meleklere imanın aynı kategoride ele alınabilmesidir. Kader konusu ise aynı şekilde Kur'an'da yer almakla birlikte, yaygın şekliyle cebir ya da iradesizlik olarak değil, Allah'ın koymuş olduğu doğa kanunları (Sünnetullah) şeklinde yorumlanmalıdır. Hacı Bektaş'ın eserlerinde yer alan inanç unsurlarına göz atıldığında, onun Kur'an'a iyi derecede vâkıf olduğu, inanç esaslarını yorumlarken Kur'an'dan hareket ettiği ve bu çerçevede açıklamalar getirmeye çalıştığı görülmektedir.