Burkay Can Kara | TOBB University of Economics and Technology (original) (raw)

Uploads

Papers by Burkay Can Kara

Research paper thumbnail of İdari Yargılama Usulünde İddianın ve Savunmanın Genişletilmesi ve Değiştirilmesi Yasağı Üzerine Düşünceler

İdare Hukuku ve İlimleri Dergisi / Journal of Administrative Law and Administrative Sciences

Öz İdari yargılama usulünde iddianın ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağı, 2577 ... more Öz İdari yargılama usulünde iddianın ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağı, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 16. maddesinin 4. fıkrasına dayanmaktadır. Yasağın kapsamı ve başlangıç anı konularında Danıştay içtihadında ve öğretide çeşitli kabuller mevcuttur. Bu kabuller idari yargılama usulünün kendine özgü kurumlarıyla birlikte ele alındığında yasak işlevsiz hâle gelmektedir. Bu çalışma idari yargılama usulünde iddianın ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağının, talep sonucunun yanı sıra savunma sebepleri için de uygulanacağını ileri sürmektedir. Ayrıca talep sonucunun genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağının idari davalarda İdari Yargılama Usulü Kanunu m. 5/1, m. 7/4, m. 3/2-(b), m. 14/3- (g), m. 15/1-(d) ve m. 16/4 hükümleri çerçevesinde mutlak olmadığı bu çalışmanın tezleri arasındadır. Dava sebepleri yönünden herhangi bir yasak söz konusu değilken savunma sebepleri yasak kapsamındadır. Yargı yerlerinin savunma sebeplerini resen araştırması Anayasa m. 125/4 ve İdari Yargılama Usulü Kanunu m. 2/2 hükümlerine, davalının yasağın başlangıcından sonra sunduğu sebepleri dikkate alması ise bunlara ek olarak İdari Yargılama Usulü Kanunu m. 16/4 hükmüne aykırılık teşkil eder. Yasağın başlangıcı davacı için savunmaya cevap dilekçesini verebileceği son tarih, davalı için ikinci savunma dilekçesini verebileceği son tarihtir. Çalışmanın tezlerinin kurulabilmesi için yasağın yargılama sürecindeki konumu belirlenmelidir. Bunun için ilk olarak idari yargılama usulünde dilekçeler teatisi ve ek beyanlar açıklanacaktır. Ardından yasak, kaynağı olan hukuk muhakemesi alanındaki biçimiyle incelenecektir. Bu inceleme yasağın idari yargılama usulündeki görünümünün anlamlandırılmasını kolaylaştıracaktır. Yasağın kapsamı ve başlangıç anı bakımından yapılacak saptamalardan önce yasağın yasal dayanağı incelenecek ve öğretideki yaklaşımlar tartışılacaktır. Nihayet idari dava türleri çerçevesinde yasağın kapsamı irdelenecek ve başlangıç anı saptanacaktır. Anahtar Kelimeler İdari Yargılama Usulü • Dilekçeler Teatisi • Ek Beyanlar • Teksif İlkesi • Talep Sonucu

Research paper thumbnail of İdari Yargılama Usulünde İddianın ve Savunmanın Genişletilmesi ve Değiştirilmesi Yasağı Üzerine Düşünceler

İdare Hukuku ve İlimleri Dergisi, 2022

Öz İdari yargılama usulünde iddianın ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağı, 2577 ... more Öz
İdari yargılama usulünde iddianın ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağı, 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanunu’nun 16. maddesinin 4. fıkrasına dayanmaktadır. Yasağın kapsamı ve başlangıç anı konularında Danıştay
içtihadında ve öğretide çeşitli kabuller mevcuttur. Bu kabuller idari yargılama usulünün kendine özgü kurumlarıyla birlikte
ele alındığında yasak işlevsiz hâle gelmektedir. Bu çalışma idari yargılama usulünde iddianın ve savunmanın genişletilmesi
ve değiştirilmesi yasağının, talep sonucunun yanı sıra savunma sebepleri için de uygulanacağını ileri sürmektedir. Ayrıca
talep sonucunun genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağının idari davalarda İdari Yargılama Usulü Kanunu m. 5/1, m. 7/4,
m. 3/2-(b), m. 14/3- (g), m. 15/1-(d) ve m. 16/4 hükümleri çerçevesinde mutlak olmadığı bu çalışmanın tezleri arasındadır.
Dava sebepleri yönünden herhangi bir yasak söz konusu değilken savunma sebepleri yasak kapsamındadır. Yargı yerlerinin
savunma sebeplerini resen araştırması Anayasa m. 125/4 ve İdari Yargılama Usulü Kanunu m. 2/2 hükümlerine, davalının
yasağın başlangıcından sonra sunduğu sebepleri dikkate alması ise bunlara ek olarak İdari Yargılama Usulü Kanunu m. 16/4
hükmüne aykırılık teşkil eder. Yasağın başlangıcı davacı için savunmaya cevap dilekçesini verebileceği son tarih, davalı için
ikinci savunma dilekçesini verebileceği son tarihtir. Çalışmanın tezlerinin kurulabilmesi için yasağın yargılama sürecindeki
konumu belirlenmelidir. Bunun için ilk olarak idari yargılama usulünde dilekçeler teatisi ve ek beyanlar açıklanacaktır.
Ardından yasak, kaynağı olan hukuk muhakemesi alanındaki biçimiyle incelenecektir. Bu inceleme yasağın idari yargılama
usulündeki görünümünün anlamlandırılmasını kolaylaştıracaktır. Yasağın kapsamı ve başlangıç anı bakımından yapılacak
saptamalardan önce yasağın yasal dayanağı incelenecek ve öğretideki yaklaşımlar tartışılacaktır. Nihayet idari dava türleri
çerçevesinde yasağın kapsamı irdelenecek ve başlangıç anı saptanacaktır.
Anahtar Kelimeler
İdari Yargılama Usulü • Dilekçeler Teatisi • Ek Beyanlar • Teksif İlkesi • Talep Sonucu

Research paper thumbnail of 7245 SAYILI ÇARŞI VE MAHALLE BEKÇİLERİ KANUNU KAPSAMINDA BEKÇİLERİN GÖREV VE YETKİLERİ

Hacettepe Hukuk Fakültesi Dergisi, 2021

Bekçiler adli ve idari kolluk faaliyetleri yürütebilen bir personel grubudur. Genel idari kolluk ... more Bekçiler adli ve idari kolluk faaliyetleri yürütebilen bir personel grubudur. Genel idari kolluk niteliği
taşıyan bekçiler, yardımcı kolluk olarak da nitelenmektedir. Bekçilerin görev ve yetkileri, 7245 sayılı Çarşı
ve Mahalle Bekçileri Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle farklı bir sistematikle yeniden düzenlenmiştir. Bu
görev ve yetkiler, zaman yönünden bekçilerin çalışma saatleriyle sınırlı olarak verilmiştir. Yer yönünden
ise –kural olarak– herhangi bir sınırlama bulunmadığını söylemek mümkündür. Bekçilerin görev ve
yetkileri altı kategoride düzenlenmektedir. Halka yardım görevi sınırlayıcı kolluk yetkileri içermemektedir.
Önleyici ve koruyucu görev ve yetkiler, bekçilerin idari kolluk faaliyetlerinden olup genel kolluğa bildirim
ve belirli hâller karşısında tedbir alma yetkileri içerir. Bu yetkiler idari eylemde bulunma yetkileridir.
Durdurma ve kimlik sorma yetkileri, idari ya da adli kolluk niteliği taşıyabilir ve zaman ve yer yönünden
sınırlanmıştır. Adli görev ve yetkiler, bekçilerin adli kolluk faaliyeti niteliğindedir ve bu faaliyet ayrıca
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’na uygun yürütülmek zorundadır. Bekçilere zor ve silah kullanma
yetkisi tanınmış olmakla birlikte, kullanılacak zorun özel normla belirlendiği hâller ve kişilere müdahale
yetkisi içermeyen görevler yönünden bulunmamaktadır. Genel kolluk kuvvetlerine yardım görevi;
bekçilere 7245 sayılı Kanun’da tanınmamış olsa da mevzuatın genel kolluk kuvvetlerine tanıdığı görevlerin
ifasına yardım yükümlülüğü getirmektedir. Diğer yandan bu görev, bekçilerin kendilerine tanınmamış
yetkileri kullanmalarına izin vermemektedir.

Anahtar Kelimeler: Çarşı ve mahalle bekçileri, idari kolluk, adli kolluk, yardımcı kolluk, kamu düzeni.

Research paper thumbnail of 10 Numaralı Resmî Gazete Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 6. Maddesiyle Cumhurbaşkanına Tanınan Yetkilerin Anayasa'ya Uygunluğu

Prof. Dr. Metin Günday Armağanı, 2020

3056 sayılı Kanun m. 2: "Başbakanlığın görevleri şunlardır: (…) c) Kanun, kanun hükmünde kararnam... more 3056 sayılı Kanun m. 2: "Başbakanlığın görevleri şunlardır: (…) c) Kanun, kanun hükmünde kararname tüzük, yönetmelik ve karar tekliflerinin Anayasaya ve diğer mevzuata uygunluğunu incelemek ve Yasama Organı ile olan münasebetleri yürütmek, d) Mevzuat hazırlama usul ve esasları ile ilgili ilkeleri tespit etmek ve geliştirmek, yürürlükte bulunan mevzuatın sicillerini tutmak, kodlamak, tek metin haline getirmek, bilgi işlem sistemi içinde takip etmek ve yayınlamak, (…)" 3056 sayılı Kanun m. 8: "Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğünün görevleri şunlardır: a) Bakanlıklarca hazırlanan kanun, kanun hükmünde kararname, tüzük, yönetmelik ve Bakanlar Kurulu kararlarına ait tasarıları; Anayasaya, kanunlara, genel hukuk kurallarına, kalkınma plan ve programları ile Hükümet Programına uygunluğu açısından incelemek; Bakanlar Kurulunda görüşülecek duruma getirmek, (…)f) Genel Müdürlüğün görev alanına giren konularda kamu kurum ve kuruluşları ile koordinasyonu sağlamak, mevzuat hazırlama ve esasları ile ilgili ilkeleri belirlemek, (…)"

Research paper thumbnail of İdari̇ Yargılama Usulünde Kanun Yararına Temyi̇z

İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2020

Kanun yararına temyiz, İdari Yargılama Usulü Kanununda düzenlenen olağanüstü kanun yollarından bi... more Kanun yararına temyiz, İdari Yargılama Usulü Kanununda düzenlenen olağanüstü kanun yollarından biridir. İdari yargı yerlerinin kesin olarak verdikleri kararlar ile kesin olarak verilmemiş olmakla birlikte kanun yolları aşamasında taraflarca başvuru yapılmaması sebebiyle kesinleşen nihai kararları, kanun yararına temyiz başvurusuna konu edilebilir. Kanun yararına temyiz incelemesi sonucu verilen kararlar, İdari Yargılama Usulü Kanununun 51. maddesi uyarınca başvuruya konu edilen mahkeme kararının hukuki sonuçlarını ortadan kaldırmamaktadır. Kesin hüküm kavramı çerçevesinde yorumlanan bu düzenleme, kanun yararına temyiz incelemesi sonucunda verilecek bozma kararının kendi hukuki sonuçları olmayacağı anlamını taşımamaktadır. İptal talebinin reddi yönündeki kararlar kesin hüküm niteliği taşımaz ve bu tip kararların kanun yararına bozulması hukuki sonuç doğurabilir. Kanun yararına bozma kararının uyuşmazlığın esasına ilişkin bir hukuka aykırılık saptaması durumunda, hukuka bağlı idarenin uymakla yükümlü olduğu bir yargı kararı ortaya çıkar. Başka bir ifadeyle bu hâllerde idare, kanun yararına temyiz sonucu verilen bozma kararına uymakla yükümlüdür ve bu yükümlülük, ilgililerce talep konusu edilebilir niteliktedir.

Appeal for the sake of law is one of the extraordinary legal remedies regulated in Code of Administrative Judicial Procedure. Administrative courts’ definite final decisions and their final decisions that became definite at process of legal remedies may be subject to appeal for the sake of law. According to Article 51 of Code of Administrative Judicial Procedure; decisions made as a result of this legal remedy will not eliminate the legal consequences of administrative court’s decision. This article, which is interpreted within the frame of res judicata concept, does not mean the decision of reversal will not have its own legal consequences. Rejection of a nullity action is a decision but it does not constitute a res judicata. So reversal of these decisions may have legal consequences.If the decision of reversal detects a contradiction to law on the basis of dispute, a lawful administration will have an obligation to act as indicated in the decision. This obligation can be requested by those concerned.

Research paper thumbnail of AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ KARARLARI IŞIĞINDA TÜZEL KİŞİLER TARAFINDAN YAPILAN BİREYSEL BAŞVURULARDA KİŞİ YÖNÜNDEN YETKİ (RATIONE PERSONAE COMPATIBILITY IN INDIVIDUAL APPLICATIONS OF LEGAL ENTITIES IN THE LIGHT OF EUROPEAN COURT OF HUMAN RIGHTS CASE LAW)

Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Refereed Paper, 2020

ÖZ Bu çalışmada, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne tüzel kişiler tarafından hak ihlaline uğradıkl... more ÖZ Bu çalışmada, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne tüzel kişiler tarafından hak ihlaline uğradıkları iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda kişi yönünden yetki konusu incelenecektir. Mahkeme'nin Sözleşme doğrultusunda uyguladığı ve başvurucunun taşıması gereken "hükümet dışı kuruluş olma" kriterinin; iç hukukta özel hukuk ve kamu hukuku tüzel kişilikleri arasında yapılan ayrımla tam olarak örtüşmemesine rağmen, bu ayrımdan önemli ölçüde etkilendiği iddia edilecektir. Bu doğrultuda, öncelikle Mahkeme'nin incelemesinde özel hukuk tüzel kişiliğinin hükümet dışı kuruluş olma yönünde, kamu hukuku tüzel kişiliğininse hükümet kuruluşu olma yönünde bir kriter oluşturduğu ileri sürülecektir. Ayrımın ayrıca Mahkeme'nin incelemesindeki odak noktasını da etkilediği; özel hukuk tüzel kişilikleri bakımından somut olay bazında bir değerlendirme yapılırken, kamu tüzel kişilikleri bakımından kurucu statü odaklı değerlendirmede bulunulduğu savunulacaktır.

ABSTRACT
In this study, the admissibility of the individual applications by legal entities to the European Court of Human Rights in relation to their standing will be examined. It will be argued that while the “non-governmental organization” criterion adopted by the Court in accordance with the Covenant does not overlap exactly with the distinction made in domestic legal systems between public legal personality and private legal personality, it has been profoundly influenced by that distinction. In that regard, firstly, it will be pointed out that private legal personality is regarded as a criterion in favor of non-governmentality, while public legal personality of govenrmentality. Furthermore, it will be claimed that the distinction affects the focal point of the Court’s examination: it considers the case in the case of private legal personality on the basis of the specifics of the fact at hand, as the examination is focused on the legal statute in the case of public legal personality.

Research paper thumbnail of İdari Yargılama Usulünde İddianın ve Savunmanın Genişletilmesi ve Değiştirilmesi Yasağı Üzerine Düşünceler

İdare Hukuku ve İlimleri Dergisi / Journal of Administrative Law and Administrative Sciences

Öz İdari yargılama usulünde iddianın ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağı, 2577 ... more Öz İdari yargılama usulünde iddianın ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağı, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 16. maddesinin 4. fıkrasına dayanmaktadır. Yasağın kapsamı ve başlangıç anı konularında Danıştay içtihadında ve öğretide çeşitli kabuller mevcuttur. Bu kabuller idari yargılama usulünün kendine özgü kurumlarıyla birlikte ele alındığında yasak işlevsiz hâle gelmektedir. Bu çalışma idari yargılama usulünde iddianın ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağının, talep sonucunun yanı sıra savunma sebepleri için de uygulanacağını ileri sürmektedir. Ayrıca talep sonucunun genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağının idari davalarda İdari Yargılama Usulü Kanunu m. 5/1, m. 7/4, m. 3/2-(b), m. 14/3- (g), m. 15/1-(d) ve m. 16/4 hükümleri çerçevesinde mutlak olmadığı bu çalışmanın tezleri arasındadır. Dava sebepleri yönünden herhangi bir yasak söz konusu değilken savunma sebepleri yasak kapsamındadır. Yargı yerlerinin savunma sebeplerini resen araştırması Anayasa m. 125/4 ve İdari Yargılama Usulü Kanunu m. 2/2 hükümlerine, davalının yasağın başlangıcından sonra sunduğu sebepleri dikkate alması ise bunlara ek olarak İdari Yargılama Usulü Kanunu m. 16/4 hükmüne aykırılık teşkil eder. Yasağın başlangıcı davacı için savunmaya cevap dilekçesini verebileceği son tarih, davalı için ikinci savunma dilekçesini verebileceği son tarihtir. Çalışmanın tezlerinin kurulabilmesi için yasağın yargılama sürecindeki konumu belirlenmelidir. Bunun için ilk olarak idari yargılama usulünde dilekçeler teatisi ve ek beyanlar açıklanacaktır. Ardından yasak, kaynağı olan hukuk muhakemesi alanındaki biçimiyle incelenecektir. Bu inceleme yasağın idari yargılama usulündeki görünümünün anlamlandırılmasını kolaylaştıracaktır. Yasağın kapsamı ve başlangıç anı bakımından yapılacak saptamalardan önce yasağın yasal dayanağı incelenecek ve öğretideki yaklaşımlar tartışılacaktır. Nihayet idari dava türleri çerçevesinde yasağın kapsamı irdelenecek ve başlangıç anı saptanacaktır. Anahtar Kelimeler İdari Yargılama Usulü • Dilekçeler Teatisi • Ek Beyanlar • Teksif İlkesi • Talep Sonucu

Research paper thumbnail of İdari Yargılama Usulünde İddianın ve Savunmanın Genişletilmesi ve Değiştirilmesi Yasağı Üzerine Düşünceler

İdare Hukuku ve İlimleri Dergisi, 2022

Öz İdari yargılama usulünde iddianın ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağı, 2577 ... more Öz
İdari yargılama usulünde iddianın ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağı, 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanunu’nun 16. maddesinin 4. fıkrasına dayanmaktadır. Yasağın kapsamı ve başlangıç anı konularında Danıştay
içtihadında ve öğretide çeşitli kabuller mevcuttur. Bu kabuller idari yargılama usulünün kendine özgü kurumlarıyla birlikte
ele alındığında yasak işlevsiz hâle gelmektedir. Bu çalışma idari yargılama usulünde iddianın ve savunmanın genişletilmesi
ve değiştirilmesi yasağının, talep sonucunun yanı sıra savunma sebepleri için de uygulanacağını ileri sürmektedir. Ayrıca
talep sonucunun genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağının idari davalarda İdari Yargılama Usulü Kanunu m. 5/1, m. 7/4,
m. 3/2-(b), m. 14/3- (g), m. 15/1-(d) ve m. 16/4 hükümleri çerçevesinde mutlak olmadığı bu çalışmanın tezleri arasındadır.
Dava sebepleri yönünden herhangi bir yasak söz konusu değilken savunma sebepleri yasak kapsamındadır. Yargı yerlerinin
savunma sebeplerini resen araştırması Anayasa m. 125/4 ve İdari Yargılama Usulü Kanunu m. 2/2 hükümlerine, davalının
yasağın başlangıcından sonra sunduğu sebepleri dikkate alması ise bunlara ek olarak İdari Yargılama Usulü Kanunu m. 16/4
hükmüne aykırılık teşkil eder. Yasağın başlangıcı davacı için savunmaya cevap dilekçesini verebileceği son tarih, davalı için
ikinci savunma dilekçesini verebileceği son tarihtir. Çalışmanın tezlerinin kurulabilmesi için yasağın yargılama sürecindeki
konumu belirlenmelidir. Bunun için ilk olarak idari yargılama usulünde dilekçeler teatisi ve ek beyanlar açıklanacaktır.
Ardından yasak, kaynağı olan hukuk muhakemesi alanındaki biçimiyle incelenecektir. Bu inceleme yasağın idari yargılama
usulündeki görünümünün anlamlandırılmasını kolaylaştıracaktır. Yasağın kapsamı ve başlangıç anı bakımından yapılacak
saptamalardan önce yasağın yasal dayanağı incelenecek ve öğretideki yaklaşımlar tartışılacaktır. Nihayet idari dava türleri
çerçevesinde yasağın kapsamı irdelenecek ve başlangıç anı saptanacaktır.
Anahtar Kelimeler
İdari Yargılama Usulü • Dilekçeler Teatisi • Ek Beyanlar • Teksif İlkesi • Talep Sonucu

Research paper thumbnail of 7245 SAYILI ÇARŞI VE MAHALLE BEKÇİLERİ KANUNU KAPSAMINDA BEKÇİLERİN GÖREV VE YETKİLERİ

Hacettepe Hukuk Fakültesi Dergisi, 2021

Bekçiler adli ve idari kolluk faaliyetleri yürütebilen bir personel grubudur. Genel idari kolluk ... more Bekçiler adli ve idari kolluk faaliyetleri yürütebilen bir personel grubudur. Genel idari kolluk niteliği
taşıyan bekçiler, yardımcı kolluk olarak da nitelenmektedir. Bekçilerin görev ve yetkileri, 7245 sayılı Çarşı
ve Mahalle Bekçileri Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle farklı bir sistematikle yeniden düzenlenmiştir. Bu
görev ve yetkiler, zaman yönünden bekçilerin çalışma saatleriyle sınırlı olarak verilmiştir. Yer yönünden
ise –kural olarak– herhangi bir sınırlama bulunmadığını söylemek mümkündür. Bekçilerin görev ve
yetkileri altı kategoride düzenlenmektedir. Halka yardım görevi sınırlayıcı kolluk yetkileri içermemektedir.
Önleyici ve koruyucu görev ve yetkiler, bekçilerin idari kolluk faaliyetlerinden olup genel kolluğa bildirim
ve belirli hâller karşısında tedbir alma yetkileri içerir. Bu yetkiler idari eylemde bulunma yetkileridir.
Durdurma ve kimlik sorma yetkileri, idari ya da adli kolluk niteliği taşıyabilir ve zaman ve yer yönünden
sınırlanmıştır. Adli görev ve yetkiler, bekçilerin adli kolluk faaliyeti niteliğindedir ve bu faaliyet ayrıca
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’na uygun yürütülmek zorundadır. Bekçilere zor ve silah kullanma
yetkisi tanınmış olmakla birlikte, kullanılacak zorun özel normla belirlendiği hâller ve kişilere müdahale
yetkisi içermeyen görevler yönünden bulunmamaktadır. Genel kolluk kuvvetlerine yardım görevi;
bekçilere 7245 sayılı Kanun’da tanınmamış olsa da mevzuatın genel kolluk kuvvetlerine tanıdığı görevlerin
ifasına yardım yükümlülüğü getirmektedir. Diğer yandan bu görev, bekçilerin kendilerine tanınmamış
yetkileri kullanmalarına izin vermemektedir.

Anahtar Kelimeler: Çarşı ve mahalle bekçileri, idari kolluk, adli kolluk, yardımcı kolluk, kamu düzeni.

Research paper thumbnail of 10 Numaralı Resmî Gazete Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 6. Maddesiyle Cumhurbaşkanına Tanınan Yetkilerin Anayasa'ya Uygunluğu

Prof. Dr. Metin Günday Armağanı, 2020

3056 sayılı Kanun m. 2: "Başbakanlığın görevleri şunlardır: (…) c) Kanun, kanun hükmünde kararnam... more 3056 sayılı Kanun m. 2: "Başbakanlığın görevleri şunlardır: (…) c) Kanun, kanun hükmünde kararname tüzük, yönetmelik ve karar tekliflerinin Anayasaya ve diğer mevzuata uygunluğunu incelemek ve Yasama Organı ile olan münasebetleri yürütmek, d) Mevzuat hazırlama usul ve esasları ile ilgili ilkeleri tespit etmek ve geliştirmek, yürürlükte bulunan mevzuatın sicillerini tutmak, kodlamak, tek metin haline getirmek, bilgi işlem sistemi içinde takip etmek ve yayınlamak, (…)" 3056 sayılı Kanun m. 8: "Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğünün görevleri şunlardır: a) Bakanlıklarca hazırlanan kanun, kanun hükmünde kararname, tüzük, yönetmelik ve Bakanlar Kurulu kararlarına ait tasarıları; Anayasaya, kanunlara, genel hukuk kurallarına, kalkınma plan ve programları ile Hükümet Programına uygunluğu açısından incelemek; Bakanlar Kurulunda görüşülecek duruma getirmek, (…)f) Genel Müdürlüğün görev alanına giren konularda kamu kurum ve kuruluşları ile koordinasyonu sağlamak, mevzuat hazırlama ve esasları ile ilgili ilkeleri belirlemek, (…)"

Research paper thumbnail of İdari̇ Yargılama Usulünde Kanun Yararına Temyi̇z

İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2020

Kanun yararına temyiz, İdari Yargılama Usulü Kanununda düzenlenen olağanüstü kanun yollarından bi... more Kanun yararına temyiz, İdari Yargılama Usulü Kanununda düzenlenen olağanüstü kanun yollarından biridir. İdari yargı yerlerinin kesin olarak verdikleri kararlar ile kesin olarak verilmemiş olmakla birlikte kanun yolları aşamasında taraflarca başvuru yapılmaması sebebiyle kesinleşen nihai kararları, kanun yararına temyiz başvurusuna konu edilebilir. Kanun yararına temyiz incelemesi sonucu verilen kararlar, İdari Yargılama Usulü Kanununun 51. maddesi uyarınca başvuruya konu edilen mahkeme kararının hukuki sonuçlarını ortadan kaldırmamaktadır. Kesin hüküm kavramı çerçevesinde yorumlanan bu düzenleme, kanun yararına temyiz incelemesi sonucunda verilecek bozma kararının kendi hukuki sonuçları olmayacağı anlamını taşımamaktadır. İptal talebinin reddi yönündeki kararlar kesin hüküm niteliği taşımaz ve bu tip kararların kanun yararına bozulması hukuki sonuç doğurabilir. Kanun yararına bozma kararının uyuşmazlığın esasına ilişkin bir hukuka aykırılık saptaması durumunda, hukuka bağlı idarenin uymakla yükümlü olduğu bir yargı kararı ortaya çıkar. Başka bir ifadeyle bu hâllerde idare, kanun yararına temyiz sonucu verilen bozma kararına uymakla yükümlüdür ve bu yükümlülük, ilgililerce talep konusu edilebilir niteliktedir.

Appeal for the sake of law is one of the extraordinary legal remedies regulated in Code of Administrative Judicial Procedure. Administrative courts’ definite final decisions and their final decisions that became definite at process of legal remedies may be subject to appeal for the sake of law. According to Article 51 of Code of Administrative Judicial Procedure; decisions made as a result of this legal remedy will not eliminate the legal consequences of administrative court’s decision. This article, which is interpreted within the frame of res judicata concept, does not mean the decision of reversal will not have its own legal consequences. Rejection of a nullity action is a decision but it does not constitute a res judicata. So reversal of these decisions may have legal consequences.If the decision of reversal detects a contradiction to law on the basis of dispute, a lawful administration will have an obligation to act as indicated in the decision. This obligation can be requested by those concerned.

Research paper thumbnail of AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ KARARLARI IŞIĞINDA TÜZEL KİŞİLER TARAFINDAN YAPILAN BİREYSEL BAŞVURULARDA KİŞİ YÖNÜNDEN YETKİ (RATIONE PERSONAE COMPATIBILITY IN INDIVIDUAL APPLICATIONS OF LEGAL ENTITIES IN THE LIGHT OF EUROPEAN COURT OF HUMAN RIGHTS CASE LAW)

Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Refereed Paper, 2020

ÖZ Bu çalışmada, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne tüzel kişiler tarafından hak ihlaline uğradıkl... more ÖZ Bu çalışmada, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne tüzel kişiler tarafından hak ihlaline uğradıkları iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda kişi yönünden yetki konusu incelenecektir. Mahkeme'nin Sözleşme doğrultusunda uyguladığı ve başvurucunun taşıması gereken "hükümet dışı kuruluş olma" kriterinin; iç hukukta özel hukuk ve kamu hukuku tüzel kişilikleri arasında yapılan ayrımla tam olarak örtüşmemesine rağmen, bu ayrımdan önemli ölçüde etkilendiği iddia edilecektir. Bu doğrultuda, öncelikle Mahkeme'nin incelemesinde özel hukuk tüzel kişiliğinin hükümet dışı kuruluş olma yönünde, kamu hukuku tüzel kişiliğininse hükümet kuruluşu olma yönünde bir kriter oluşturduğu ileri sürülecektir. Ayrımın ayrıca Mahkeme'nin incelemesindeki odak noktasını da etkilediği; özel hukuk tüzel kişilikleri bakımından somut olay bazında bir değerlendirme yapılırken, kamu tüzel kişilikleri bakımından kurucu statü odaklı değerlendirmede bulunulduğu savunulacaktır.

ABSTRACT
In this study, the admissibility of the individual applications by legal entities to the European Court of Human Rights in relation to their standing will be examined. It will be argued that while the “non-governmental organization” criterion adopted by the Court in accordance with the Covenant does not overlap exactly with the distinction made in domestic legal systems between public legal personality and private legal personality, it has been profoundly influenced by that distinction. In that regard, firstly, it will be pointed out that private legal personality is regarded as a criterion in favor of non-governmentality, while public legal personality of govenrmentality. Furthermore, it will be claimed that the distinction affects the focal point of the Court’s examination: it considers the case in the case of private legal personality on the basis of the specifics of the fact at hand, as the examination is focused on the legal statute in the case of public legal personality.