Canan Öktemgil Turgut | Hacettepe University (original) (raw)
Uploads
Papers by Canan Öktemgil Turgut
Turkish Studies, 2019
Ercüment Ekrem Talu’nun Meşhedi karakteri, Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde Akbaba mizah dergisinin... more Ercüment Ekrem Talu’nun Meşhedi karakteri, Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde Akbaba mizah dergisinin sayfalarında doğmuş ve okurların gösterdiği ilgi üzerine önce küçük hikâye veya fıkralarda, daha sonra da romanlarda maceralarına devam etmiştir. Ercüment Ekrem, Meşhedi ve etrafındaki tipleri yaratırken geleneksel Türk tiyatrosundaki tiplerden yararlanmış ama seride bu tiplerin hepsine yer vermemiştir. Bu yazıda “Giriş” bölümünün ardından birinci bölümde, Meşhedi serisi genel olarak tanıtılmıştır. “Meşhedi Serisinde Tipler” adlı üçüncü bölümünde yazarın geleneksel Türk tiyatrosundaki tüm tipler yerine neden bazılarını kullandığı değerlendirilmiştir. Bu seride asıl kişiler Meşhedi, Torik Necmi ve Çekirgefendi’dir. Meşhedi, Karagöz ve orta oyunundaki Acem’in; Torik, Külhanbeyi’nin karşılığıdır. Çekirgefendi ise Hacivat/Pişekâr’ın karşılığıdır ama onunla tam örtüşmez. Karşısına Karagöz veya Kavuklu gibi bir tip çıkarılmaz. Halkçı bir aydın profili çizen Çekirgefendi, ağdalı bir Osmanlıcayla değil sade bir Türkçeyle konuşur. Çevresindekilerle dayanışmacı ve eşitlikçi bir ilişki içindedir. Seride Arap, Arnavut, Rumelili, Ermeni, Yahudi ve Rum gibi taklitlere de yer verilir. Ancak “Türk” ve “Kürt” tiplerine yer verilmez. Türk tipi seride yer almazken, Torik Necmi’nin Türklüğü öne çıkarılır. Dönemin siyasi atmosferi bu tiplerin yokluğunu açıklar. Ermeni ve Yahudi tiplerine dönemin siyasi atmosferinden etkilenilerek Karagöz ve orta oyunundakinden biraz daha farklı yaklaşılır. Ama bu fark çok can alıcı değildir. Yazının dördüncü bölümünde “Neden Meşhedi?” sorusunun cevabı aranmıştır. Meşhedi tipinin Akbaba dergisindeki doğuş süreci incelenmiş ve Meşhedi’nin İran kökenli bir gazeteci olan ve dergide Acem tipiyle örtüştürülerek mizah konusu yapılan Hemedanizade Ali Naci’den (Karacan) kaynaklandığı görülmüştür. Karagöz ve orta oyunundaki taklit tiplerin daha çok kullanıldığı Meşhedi serisinde, eksen kişilerden biri yerine neden Meşhedi’nin seçildiği veya öne çıkarıldığı sorusunun olası cevapları aranmıştır. Cevaplardan biri, Meşhedi serisinin, yeni kurulan Türk kimliğine dayalı ulus devletin, kendi mitik geçmişini yaratırken vardığı aşırılıkların da bir bakıma parodisi olabileceğidir. Meşhedi, temelleri çok daha önce atılmış olmasına karşın ancak 1930’ların başında çerçevesi çizilip ayrıntıları netleşen Türk Tarih Tezi’ne ve I. Türk Tarih Kongresi’nde de gündemde olmakla birlikte daha sonra Güneş-Dil Teorisi formunda en aşırı hâline ulaşacak olan Türk dilinin kökeniyle ilgili iddialara mizahi bir karşılık olarak değerlendirilebilir. Diğer bir olasılık ise Cumhuriyet’in kuruluşundan önce ve Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde siyaset ve düşünce dünyasında öne çıkan Tatar, Azeri gibi aydınlardan duyulan gizli rahatsızlığın Meşhedi aracılığıyla ifade edilmiş olabileceğidir. Bu aydınlar arasında sivrilen İranlı Hemedanizade Ali Naci ve Azeri Ahmet Ağaoğlu, Meşhedi aracılığıyla mizahın hedefi hâline gelmiş olabilir. Meşhedi serisinin popülerliğini açıklayan diğer bir etkense bu serinin, çöken imparatorluk sonucunda kapanmaya yüz tutan perdenin ve dağılmaya başlayan geleneksel sahnenin bu kapanışa ve dağılmaya yazıyla bir direnme çabası olarak da yorumlanabileceğidir.
Turkish Studies, 2018
Ercüment Ekrem Talu (1888-1956), Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinde Türk edebiyatına fıkraları... more Ercüment Ekrem Talu (1888-1956), Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinde Türk edebiyatına fıkraları, denemeleri ve kurmaca türündeki eserleriyle büyük bir katkı yapmıştır. Çoğunluğu mizah alanında olmak üzere edebiyatın birçok dalında başarılı eserler vermesine karşın yazarın hakkındaki araştırmalar sınırlıdır. Bu durum, eserlerinin genç kuşaklara intikalini de güçleştirmiştir. Talu hakkındaki iki kapsamlı araştırma yazarın külliyatını ortaya çıkarmıştır: Rahim Tarım’ın “Ercüment Ekrem Talu Üzerine Bir Bibliyografya Denemesi” (1990) adlı makalesi ile Alâattin Karaca’nın Ercümend Ekrem Talu’nun Edebiyat ve Basın Dünyasındaki Yeri (1993) adlı yayımlanmamış doktora tezi. Yakınlarda ise Meşhedi serisine ait Meşhedi Harp Muhabiri (1946-1947) adlı tefrika romanı bulunmuştur. Yazarın eş zamanlı olarak birçok gazete ve dergide yazılarının yayımlanması, eserlerinin tam bir dökümünü yapmayı oldukça güç bir hâle getirmiştir. Bu yazıda ise Ercüment Ekrem’in çeşitli dergilerde tefrika edilmiş ama kitaplaşmamış ve bibliyografyalarda da yer almayan hikâye ve romanları ile çeşitli yazılarının bir listesi verilmiştir. “Habeşistan’da Bir Türk” (1935) adlı uzun hikâyesi ile “Ese ile Musa” (1947) adlı hikâye serisi; Deli Vâfire (1947-1948) ile Torik Necmi Demir Perde Arkasında (1951) adlı romanları daha önce herhangi bir bibliyografyada yer almamıştır. Bu çalışmada önce bu eserler tanıtılmış, daha sonra da kaynaklarda adı geçmeyen köşe yazıları, kısa hikâye, deneme ve anı yazıları da yayımlandıkları dergilerin adı altında listelenmiştir. Yazılardan birkaçı bu dergilerde yayımlandıktan sonra çeşitli kaynaklarda da tekrar yayımlanmıştır. Dergilerdeki yazı listelerinin bütünlüğünü bozmamak için bunlar da listelere dâhil edilmiştir. Bu çalışmayla Ercüment Ekrem’in eserlerinin bir kısmı daha gün ışığına çıkmıştır.
Turkish Studies, 2018
Ercüment Ekrem Talu (1888-1956), Meşrutiyet’ten önce yazmaya başlamış ancak asıl ününü Meşrutiyet... more Ercüment Ekrem Talu (1888-1956), Meşrutiyet’ten önce yazmaya başlamış ancak asıl ününü Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinde kazanmış bir edebiyatçıdır. Hikâye, roman, köşe yazısı gibi türlerde çok sayıda eser vermiştir. Bununla birlikte, yazarın birçok gazete ve dergide eş zamanlı olarak yayımlanan köşe yazıları ile tefrika edilen hikâye ve romanlarının bibliyografyası hâlâ tam olarak çıkarılmamıştır. Kaynaklara geçen eserlerinin ise hepsi kitap olarak yayımlanmamıştır. Bir kısmı tefrikalarda kalmıştır. Talu, mizah alanında da önemli eserlere imza atmıştır. Mizah alanında en tanınmış eserlerinin bazılarını Meşhedi serisi içinde vermiştir. Geleneksel Türk tiyatrosundaki Acem tipinin roman ve hikâye türlerinde yeniden hayat bulduğu Meşhedi serisi döneminde çok tanınmış ve sevilmiştir. Meşhedi, geleneksel tiyatrodaki Acem’i güncellemiş ve onun yerini almıştır. Buna karşın, bir dizi roman ile kısa ve uzun hikâyelerden oluşan bu seri, yazarı ve eserlerini konu edinen bibliyografya, biyografi ve çeşitli edebiyat kitaplarında tam olarak yansıtılmamıştır. Ayrıca, bu seriye ait olmayan bir eser olan Meşhedi Ankara’da, bazı önemli kaynaklarda yazara mal edilmiştir. Bu yazıda, araştırmalarımız sırasında karşılaştığımız ama kaynaklarda yer almayan “Meşhedi Anadolu’da” (1933) ve Meşhedi Harp Muhabiri (1946-1947) adlı tefrika edilmiş ama kitaplaştırılmamış eserler tanıtılmış, ayrıca Meşhedi serisine dâhil olan eserlerin kısa bir değerlendirmesi yapılmıştır. Böylece daha sonraki araştırmacılara daha kapsamlı bir Meşhedi kaynakçası sunulmuştur.
Öz Bu çalışmada Tanzimat romanlarında tasavvuf ve tarikatların yeri incelenmiştir. Tanzimat roman... more Öz Bu çalışmada Tanzimat romanlarında tasavvuf ve tarikatların yeri incelenmiştir. Tanzimat romanının ilk örnekleri, Osmanlı devletinin tarikatları denetim altına almak amacıyla önemli düzenlemeler yapmaya başladığı yıllardan hemen sonra verilse de, bu romanlarda tarikatlardan neredeyse hiç söz edilmez. Tasavvuf düşüncesiyle yoğrulmuş bir toplumda yetişmiş yazarların zihinsel dünyaları da tasavvuftan kuşkusuz etkilenmiştir. Üstelik bazılarının yaşamlarının belli evrelerinde tasavvua yoğun ilişkileri olmuştur. Buna karşın Tanzimat romancıları tasavvuf düşüncesini romanlarında öne çıkarmazlar; ancak, tasavvufun varlığı yine de bazı romanlarda dolaylı olarak ortaya çıkar; romanlar dışındaki yazılarındaysa Ahmet Mithat, Şemsettin Sami ve Mizancı Murat dışında, tasavvuf ve tarikatlardan vurgulu bir şekilde söz etmezler. İslam birliği temasının işlendiği romanlarda ve makalelerdeyse tarikatların bu birliğin sağlanmasında bir rolü yoktur. Bu çalışmada, yazarların romanlarında tasavvuf ve tarikatlardan uzak durmalarının iki temel nedeni olduğu sonucuna varılmıştır: Birincisi, Tanzimat sonrası dönemde yaratmak istedikleri aktif insan anlayışı tasavvufun insan anlayışıyla çelişmektedir. İkincisi, yeni bir tür olarak denedikleri romanda, realizm kaygısıyla eski edebiyata özgü olarak gördükleri olağanüstü/fantastik ögelerden kaçınmak istemektedirler. In this work, the representation of tasawwuf and tariqa elements in Tanzimat novels is examined. The early Tanzimat novels appeared a short time after the Ottoman regulations aimed at controlling the tariqa. Despite this, there is almost no mention of tariqa in Tanzimat novels. Moreover, Tanzimat novelists grew up in a society which was deeply blended with tasawwuf and their minds were surely inuenced by the tasawwuf thought. In addition to this, some of them had close involvement with tasavvuf at some point in their lives. Yet the novelists did not place tasawwuf at the forefront in their novels; but, the existence of tasawwuf took place in some novels indirectly. Tasawwuf and tariqa are almost never mentioned in other writings, with the exception of Ahmet Mithat, Şemsettin Sami and Mizancı Murat. In novels and some other writings which dealt with the theme of Islamic union, no role was given to tariqa in achieving this union. There appears to be two basic reasons for the authors' avoidance of tasawwuf and tariqa elements in their writings: First, the ideal of an active individual that they wanted to promote in society is contrary to the su ideal of an individual, which is predominantly passive. Second, they experimented with novels as a new literary style and generally embraced realism. For this reason they steered away from marvellous/fantastic elements associated with the old literary styles. Abstract Canan ÖKTEMGİL TURGUT Dr., Hacettepe Üniversitesi TÖMER, canan.oktemgilturgut@hacettepe.edu.tr DTCF Dergisi 56.1 (2016): 249-286 Sana senden gelir bir işte ancak dâd lâzımsa Ümîdin kes zaferden gayriden imdâd lâzımsa Giriş Tasavvuf ve tarikatlarının toplumdaki gerçek gücü Tanzimat romanlarına yansımamıştır. Kimi Tanzimat romancılarının da içinde bulunduğu Yeni Osmanlıların, Tanzimat'ın ilk dönemlerindeki Batılılaşmış bürokrasinin dinsel pratiklerine yaklaşımları, gündelik yaşam alışkanlıklarındaki hızlı değişimlere, yani aşırı Batılılaşmaya tepkileri, eleştirilere karşı İslam'ı savunma ve dolayısıyla Batı düşüncesi ile İslam'ın bir sentezini yapma çabaları ve bu romanların kimlik kurucu romanlar olduğu göz önünde bulundurulduğunda tasavvuf hakkındaki bu suskunluk dikkat çekicidir. Oysaki Tanzimat romanının örneklerinin verildiği dönem, Osmanlı devletinin toplumda güçlü bir rolü olan ve bağlılarının sayısı azımsanmayacak oranda olan tarikatları meşayih kurumu aracılığıyla düzenlemek için önemli girişimlerde bulunduğu bir dönemden hemen sonradır.
Turkish Studies, 2019
Ercüment Ekrem Talu’nun Meşhedi karakteri, Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde Akbaba mizah dergisinin... more Ercüment Ekrem Talu’nun Meşhedi karakteri, Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde Akbaba mizah dergisinin sayfalarında doğmuş ve okurların gösterdiği ilgi üzerine önce küçük hikâye veya fıkralarda, daha sonra da romanlarda maceralarına devam etmiştir. Ercüment Ekrem, Meşhedi ve etrafındaki tipleri yaratırken geleneksel Türk tiyatrosundaki tiplerden yararlanmış ama seride bu tiplerin hepsine yer vermemiştir. Bu yazıda “Giriş” bölümünün ardından birinci bölümde, Meşhedi serisi genel olarak tanıtılmıştır. “Meşhedi Serisinde Tipler” adlı üçüncü bölümünde yazarın geleneksel Türk tiyatrosundaki tüm tipler yerine neden bazılarını kullandığı değerlendirilmiştir. Bu seride asıl kişiler Meşhedi, Torik Necmi ve Çekirgefendi’dir. Meşhedi, Karagöz ve orta oyunundaki Acem’in; Torik, Külhanbeyi’nin karşılığıdır. Çekirgefendi ise Hacivat/Pişekâr’ın karşılığıdır ama onunla tam örtüşmez. Karşısına Karagöz veya Kavuklu gibi bir tip çıkarılmaz. Halkçı bir aydın profili çizen Çekirgefendi, ağdalı bir Osmanlıcayla değil sade bir Türkçeyle konuşur. Çevresindekilerle dayanışmacı ve eşitlikçi bir ilişki içindedir. Seride Arap, Arnavut, Rumelili, Ermeni, Yahudi ve Rum gibi taklitlere de yer verilir. Ancak “Türk” ve “Kürt” tiplerine yer verilmez. Türk tipi seride yer almazken, Torik Necmi’nin Türklüğü öne çıkarılır. Dönemin siyasi atmosferi bu tiplerin yokluğunu açıklar. Ermeni ve Yahudi tiplerine dönemin siyasi atmosferinden etkilenilerek Karagöz ve orta oyunundakinden biraz daha farklı yaklaşılır. Ama bu fark çok can alıcı değildir. Yazının dördüncü bölümünde “Neden Meşhedi?” sorusunun cevabı aranmıştır. Meşhedi tipinin Akbaba dergisindeki doğuş süreci incelenmiş ve Meşhedi’nin İran kökenli bir gazeteci olan ve dergide Acem tipiyle örtüştürülerek mizah konusu yapılan Hemedanizade Ali Naci’den (Karacan) kaynaklandığı görülmüştür. Karagöz ve orta oyunundaki taklit tiplerin daha çok kullanıldığı Meşhedi serisinde, eksen kişilerden biri yerine neden Meşhedi’nin seçildiği veya öne çıkarıldığı sorusunun olası cevapları aranmıştır. Cevaplardan biri, Meşhedi serisinin, yeni kurulan Türk kimliğine dayalı ulus devletin, kendi mitik geçmişini yaratırken vardığı aşırılıkların da bir bakıma parodisi olabileceğidir. Meşhedi, temelleri çok daha önce atılmış olmasına karşın ancak 1930’ların başında çerçevesi çizilip ayrıntıları netleşen Türk Tarih Tezi’ne ve I. Türk Tarih Kongresi’nde de gündemde olmakla birlikte daha sonra Güneş-Dil Teorisi formunda en aşırı hâline ulaşacak olan Türk dilinin kökeniyle ilgili iddialara mizahi bir karşılık olarak değerlendirilebilir. Diğer bir olasılık ise Cumhuriyet’in kuruluşundan önce ve Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde siyaset ve düşünce dünyasında öne çıkan Tatar, Azeri gibi aydınlardan duyulan gizli rahatsızlığın Meşhedi aracılığıyla ifade edilmiş olabileceğidir. Bu aydınlar arasında sivrilen İranlı Hemedanizade Ali Naci ve Azeri Ahmet Ağaoğlu, Meşhedi aracılığıyla mizahın hedefi hâline gelmiş olabilir. Meşhedi serisinin popülerliğini açıklayan diğer bir etkense bu serinin, çöken imparatorluk sonucunda kapanmaya yüz tutan perdenin ve dağılmaya başlayan geleneksel sahnenin bu kapanışa ve dağılmaya yazıyla bir direnme çabası olarak da yorumlanabileceğidir.
Turkish Studies, 2018
Ercüment Ekrem Talu (1888-1956), Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinde Türk edebiyatına fıkraları... more Ercüment Ekrem Talu (1888-1956), Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinde Türk edebiyatına fıkraları, denemeleri ve kurmaca türündeki eserleriyle büyük bir katkı yapmıştır. Çoğunluğu mizah alanında olmak üzere edebiyatın birçok dalında başarılı eserler vermesine karşın yazarın hakkındaki araştırmalar sınırlıdır. Bu durum, eserlerinin genç kuşaklara intikalini de güçleştirmiştir. Talu hakkındaki iki kapsamlı araştırma yazarın külliyatını ortaya çıkarmıştır: Rahim Tarım’ın “Ercüment Ekrem Talu Üzerine Bir Bibliyografya Denemesi” (1990) adlı makalesi ile Alâattin Karaca’nın Ercümend Ekrem Talu’nun Edebiyat ve Basın Dünyasındaki Yeri (1993) adlı yayımlanmamış doktora tezi. Yakınlarda ise Meşhedi serisine ait Meşhedi Harp Muhabiri (1946-1947) adlı tefrika romanı bulunmuştur. Yazarın eş zamanlı olarak birçok gazete ve dergide yazılarının yayımlanması, eserlerinin tam bir dökümünü yapmayı oldukça güç bir hâle getirmiştir. Bu yazıda ise Ercüment Ekrem’in çeşitli dergilerde tefrika edilmiş ama kitaplaşmamış ve bibliyografyalarda da yer almayan hikâye ve romanları ile çeşitli yazılarının bir listesi verilmiştir. “Habeşistan’da Bir Türk” (1935) adlı uzun hikâyesi ile “Ese ile Musa” (1947) adlı hikâye serisi; Deli Vâfire (1947-1948) ile Torik Necmi Demir Perde Arkasında (1951) adlı romanları daha önce herhangi bir bibliyografyada yer almamıştır. Bu çalışmada önce bu eserler tanıtılmış, daha sonra da kaynaklarda adı geçmeyen köşe yazıları, kısa hikâye, deneme ve anı yazıları da yayımlandıkları dergilerin adı altında listelenmiştir. Yazılardan birkaçı bu dergilerde yayımlandıktan sonra çeşitli kaynaklarda da tekrar yayımlanmıştır. Dergilerdeki yazı listelerinin bütünlüğünü bozmamak için bunlar da listelere dâhil edilmiştir. Bu çalışmayla Ercüment Ekrem’in eserlerinin bir kısmı daha gün ışığına çıkmıştır.
Turkish Studies, 2018
Ercüment Ekrem Talu (1888-1956), Meşrutiyet’ten önce yazmaya başlamış ancak asıl ününü Meşrutiyet... more Ercüment Ekrem Talu (1888-1956), Meşrutiyet’ten önce yazmaya başlamış ancak asıl ününü Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinde kazanmış bir edebiyatçıdır. Hikâye, roman, köşe yazısı gibi türlerde çok sayıda eser vermiştir. Bununla birlikte, yazarın birçok gazete ve dergide eş zamanlı olarak yayımlanan köşe yazıları ile tefrika edilen hikâye ve romanlarının bibliyografyası hâlâ tam olarak çıkarılmamıştır. Kaynaklara geçen eserlerinin ise hepsi kitap olarak yayımlanmamıştır. Bir kısmı tefrikalarda kalmıştır. Talu, mizah alanında da önemli eserlere imza atmıştır. Mizah alanında en tanınmış eserlerinin bazılarını Meşhedi serisi içinde vermiştir. Geleneksel Türk tiyatrosundaki Acem tipinin roman ve hikâye türlerinde yeniden hayat bulduğu Meşhedi serisi döneminde çok tanınmış ve sevilmiştir. Meşhedi, geleneksel tiyatrodaki Acem’i güncellemiş ve onun yerini almıştır. Buna karşın, bir dizi roman ile kısa ve uzun hikâyelerden oluşan bu seri, yazarı ve eserlerini konu edinen bibliyografya, biyografi ve çeşitli edebiyat kitaplarında tam olarak yansıtılmamıştır. Ayrıca, bu seriye ait olmayan bir eser olan Meşhedi Ankara’da, bazı önemli kaynaklarda yazara mal edilmiştir. Bu yazıda, araştırmalarımız sırasında karşılaştığımız ama kaynaklarda yer almayan “Meşhedi Anadolu’da” (1933) ve Meşhedi Harp Muhabiri (1946-1947) adlı tefrika edilmiş ama kitaplaştırılmamış eserler tanıtılmış, ayrıca Meşhedi serisine dâhil olan eserlerin kısa bir değerlendirmesi yapılmıştır. Böylece daha sonraki araştırmacılara daha kapsamlı bir Meşhedi kaynakçası sunulmuştur.
Öz Bu çalışmada Tanzimat romanlarında tasavvuf ve tarikatların yeri incelenmiştir. Tanzimat roman... more Öz Bu çalışmada Tanzimat romanlarında tasavvuf ve tarikatların yeri incelenmiştir. Tanzimat romanının ilk örnekleri, Osmanlı devletinin tarikatları denetim altına almak amacıyla önemli düzenlemeler yapmaya başladığı yıllardan hemen sonra verilse de, bu romanlarda tarikatlardan neredeyse hiç söz edilmez. Tasavvuf düşüncesiyle yoğrulmuş bir toplumda yetişmiş yazarların zihinsel dünyaları da tasavvuftan kuşkusuz etkilenmiştir. Üstelik bazılarının yaşamlarının belli evrelerinde tasavvua yoğun ilişkileri olmuştur. Buna karşın Tanzimat romancıları tasavvuf düşüncesini romanlarında öne çıkarmazlar; ancak, tasavvufun varlığı yine de bazı romanlarda dolaylı olarak ortaya çıkar; romanlar dışındaki yazılarındaysa Ahmet Mithat, Şemsettin Sami ve Mizancı Murat dışında, tasavvuf ve tarikatlardan vurgulu bir şekilde söz etmezler. İslam birliği temasının işlendiği romanlarda ve makalelerdeyse tarikatların bu birliğin sağlanmasında bir rolü yoktur. Bu çalışmada, yazarların romanlarında tasavvuf ve tarikatlardan uzak durmalarının iki temel nedeni olduğu sonucuna varılmıştır: Birincisi, Tanzimat sonrası dönemde yaratmak istedikleri aktif insan anlayışı tasavvufun insan anlayışıyla çelişmektedir. İkincisi, yeni bir tür olarak denedikleri romanda, realizm kaygısıyla eski edebiyata özgü olarak gördükleri olağanüstü/fantastik ögelerden kaçınmak istemektedirler. In this work, the representation of tasawwuf and tariqa elements in Tanzimat novels is examined. The early Tanzimat novels appeared a short time after the Ottoman regulations aimed at controlling the tariqa. Despite this, there is almost no mention of tariqa in Tanzimat novels. Moreover, Tanzimat novelists grew up in a society which was deeply blended with tasawwuf and their minds were surely inuenced by the tasawwuf thought. In addition to this, some of them had close involvement with tasavvuf at some point in their lives. Yet the novelists did not place tasawwuf at the forefront in their novels; but, the existence of tasawwuf took place in some novels indirectly. Tasawwuf and tariqa are almost never mentioned in other writings, with the exception of Ahmet Mithat, Şemsettin Sami and Mizancı Murat. In novels and some other writings which dealt with the theme of Islamic union, no role was given to tariqa in achieving this union. There appears to be two basic reasons for the authors' avoidance of tasawwuf and tariqa elements in their writings: First, the ideal of an active individual that they wanted to promote in society is contrary to the su ideal of an individual, which is predominantly passive. Second, they experimented with novels as a new literary style and generally embraced realism. For this reason they steered away from marvellous/fantastic elements associated with the old literary styles. Abstract Canan ÖKTEMGİL TURGUT Dr., Hacettepe Üniversitesi TÖMER, canan.oktemgilturgut@hacettepe.edu.tr DTCF Dergisi 56.1 (2016): 249-286 Sana senden gelir bir işte ancak dâd lâzımsa Ümîdin kes zaferden gayriden imdâd lâzımsa Giriş Tasavvuf ve tarikatlarının toplumdaki gerçek gücü Tanzimat romanlarına yansımamıştır. Kimi Tanzimat romancılarının da içinde bulunduğu Yeni Osmanlıların, Tanzimat'ın ilk dönemlerindeki Batılılaşmış bürokrasinin dinsel pratiklerine yaklaşımları, gündelik yaşam alışkanlıklarındaki hızlı değişimlere, yani aşırı Batılılaşmaya tepkileri, eleştirilere karşı İslam'ı savunma ve dolayısıyla Batı düşüncesi ile İslam'ın bir sentezini yapma çabaları ve bu romanların kimlik kurucu romanlar olduğu göz önünde bulundurulduğunda tasavvuf hakkındaki bu suskunluk dikkat çekicidir. Oysaki Tanzimat romanının örneklerinin verildiği dönem, Osmanlı devletinin toplumda güçlü bir rolü olan ve bağlılarının sayısı azımsanmayacak oranda olan tarikatları meşayih kurumu aracılığıyla düzenlemek için önemli girişimlerde bulunduğu bir dönemden hemen sonradır.