Damla Dilan Doğan | Collegium Humanum - Warsaw Management University (original) (raw)

Papers by Damla Dilan Doğan

Research paper thumbnail of Ermeni Tehciri ve Ermenilerin Siyasal Kimlik Kazanması

Yayınlanmadı, 2015

Bu çalışmada ilk olarak Ermeniler tarafından çıkan isyanlar, Osmanlı Hükümetinin zorunlu tehcir e... more Bu çalışmada ilk olarak Ermeniler tarafından çıkan isyanlar, Osmanlı Hükümetinin zorunlu tehcir etme gerekçesi ve tehcirin kimlere ve nasıl uygulandığı sunulacaktır. İkinci olarak ise Ermenilerin siyasal kimlik kazanmaları açıklanacaktır.

Research paper thumbnail of Ermeni Tehciri ve Ermenilerin Siyasal Kimlik Kazanması

Özet: Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşayan Rumlar, Sırplar, Bulgarlar gibi Ermeniler'de Fransız İhti... more Özet: Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşayan Rumlar, Sırplar, Bulgarlar gibi Ermeniler'de Fransız İhtilali ile başlayan milliyetçilik fikirlerinden etkilenmiştir. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonrası Ermeniler, büyük güçlerin yardımıyla Osmanlı İmparatorluğu'ndan ayrılan bu milletler gibi bağımsızlık istemişlerdir. Bu istekleri dolayısıyla isyanlar çıkarmışlardır. Ermeniler tarafından oluşturulan komiteler terörü yöntem olarak kullanmışlardır. Türk olan, Müslüman olan herkesi kadın, erkek, çocuk, yaşlı ayırt etmeden katletmişlerdir. Bu olaylar, devletin tedbir almasını gerektirmiştir. Bunun sonucunda 'Tehcir Kanunu' çıkarılmıştır. Bu kanun, güvenlik için, Hükümet tarafından belirlenen bölgelere uygulanmıştı. Daha sonra düşmanla işbirliği yapan, isyan eden diğer Ermenilere de uygulanmıştır. Ancak bu tehcir uygulaması "Soykırım" olarak nitelendirilmiştir. Hükümet, tehcir ettirilen kişilerin güvenliklerini sağlamak için elinden geleni yapmıştır. Ancak bunlar bazen yeterli olamamış, bazı Ermeniler eşkıya grupları, çeteler, bu Ermenilerle kişisel sorunları olan insanlar tarafından soyguna uğramış veya katledilmişlerdir. Ancak bunları yapan ve yeterli önlem almayan kişiler Osmanlı Hükümeti tarafından cezalandırılmışlardır. Bu bağlamda çalışmada ilk olarak Ermeniler tarafından çıkan isyanlar, Osmanlı Hükümeti'nin zorunlu tehcir etme gerekçesi ve tehcirin kimlere ve nasıl uygulandığı sunulacaktır. İkinci olarak ise Ermenilerin siyasi kimlik kazanmaları izah edilerek açıklanacaktır. Ermenilerin siyasal kimlik kazanmalarında misyoner faaliyetler, eğitim, modernleşme, Ermeni Kilisesi etkili olmuştur. Misyoner okullar açtı ve burada sorgulayan, eleştiren, karşı çıkan, Batı tarzı eğitim almış Ermeniler yetişmiştir. Kendileri için bir tür anayasa hazırlamışlar ve Osmanlı İmparatorluğu'nda bireysel hakları ilk kullananlar Ermeniler olmuştur. ile ortaya çıkan milliyetçilik akımı, Osmanlı topraklarında yaşayan etnik toplulukların bağımsızlıklarını kazanmasına neden olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu üzerindeki Ermeniler hariç tüm Hıristiyan devletler bağımsızlıklarını kazanmıştı. Ermenilerde bu devletler gibi bağımsızlıklarını kazanmak istiyordu. Bu devletler, büyük devletlerden yardım aldıkları için, Ermeniler de yardım almaları gerektiğini düşünüyorlardı. Rusya, İngiltere gibi devletler de kendi emelleri için Ermenilere Doğu Anadolu'da kurulacak olan Ermenistan'ı vaat ettiler. Ermeniler bağımsızlık istekleri sebebiyle Doğu Anadolu'da isyanlar çıkardılar. Kurulan Ermeni komiteleri terörü yöntem olarak kullandı ve birçok yerde saldırı ve katliamlar gerçekleştirdi. Ermeniler tarafından yapılan saldırı ve katliamlar Osmanlı Hükümeti'nin tedbir almasını gerektirdi. Hükümet 27 Mayıs 1915 tarihinde 'Tehcir Kanunu'nu çıkardı. Tehcir 'Bir yerden başka bir yere göç ettirmek, yer değiştirmek, hiç ettirmek.' anlamındadır. Bu kanun yalnızca isyan eden Ermenileri tehcire tâbi tutmuş; isyan etmeyenler, asker aileleri, sanatkârlar, Katolik ve Protestanlar tehcir dışı tutulmuştur. Hükümet tehcirin güvenli bir şekilde yapılması, için talimat vermiştir. Ancak Ermenilerin yer değiştirmeleri sırasında onların can ve mallarının korunması emrine rağmen askeri, sivil personelden ve halkın içinden kişiler tarafından suçlar işlenmiştir. Osmanlı Hükümeti, Ermenilere karşı işlenen suçlardan dolayı birçok kişiyi yargılamıştır. Ermenilerin siyasal kimlik kazanmalarında misyoner faaliyetler, eğitim, modernleşme ve Ermeni Kilisesi etkili olmuştur. Misyonerlerin açtıkları okullarda, Batılı eğitim alan, sorgulayan, eleştiren, karşı çıkan ve tam Hıristiyan bir kuşak yetiştirdiler. Ermeniler devletten haklarını talep eden ve her fırsatta şikâyetlerini bildiren bir toplum oldular. Avrupa ülkelerinde eğitim alan genç Ermeniler ve Tanzimat ve Islahat Fermanları modernleşmeyi sağladı. 1 1. İSTANBUL HÜKÜMETİNİN ZORUNLU TEHCİR ETME GEREKÇESİ Osmanlı Devleti'nde XIX. yüzyılın ikinci yarısında bir 'Ermeni Sorunu'ndan söz edilmeye başlanmıştı. Sorunun başlangıç noktası 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı, bunu izleyen Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşması ve daha sonra bunun yerini alan Berlin Antlaşması'dır. Ancak konunun anlaşılması için 1820'lere gidilmelidir. Fransız İhtilâli ile ortaya çıkan milliyetçilik hareketleri, Osmanlı İmparatorluğu'nda da kendini göstermiştir. XIX. yüzyıldan XX. yüzyıla geçerken Osmanlı İmparatorluğu'ndaki gayrimüslim olan Rumlar, Sırplar, Bulgarlar, Romenler, Karadağlılar bağımsız olmuşlardı. Hıristiyanlardan sadece Ermeniler bağımsız olamamışlardı. Bunun temel sebebi oturdukları hiçbir yerde çoğunlukta olmamalarıdır. Osmanlı Devleti'ndeki Hıristiyan unsurları ve özellikle Ermenileri Osmanlılara karşı kullanmak dönemin büyük güçlerinin politikalarının temel özelliklerindendi. Ermenilere gösterilen ilginin altında aslında kendi emperyalist çıkarları bulunuyordu. Bu nedenle kendileri de gerçekleşmeyecek olduğunu bilmelerine rağmen, Ermenilere Doğu Anadolu'da hayali bir Ermenistan vaat edildi. Ermenilerin, üzerinde özerk bir Ermenistan kurulmasını istedikleri doğu vilayetleri Erzurum, Bitlis, Elazığ, Diyarbakır ve Sivas'tı. Zamanla bu istek Adana, Halep ve Trabzon'u da kapsamıştır.

Research paper thumbnail of SÖMÜRGECİ BÜYÜK GÜÇLERİN AFRİKA KITASINDAKİ YAKLAŞIM PRENSİBİ VE TÜRKİYE-AFRİKA İLİŞKİLERİ

Afrika'nın zengin yeraltı ve yerüstü kaynaklarına sahip oluşu ve dünya üzerindeki konumundan dola... more Afrika'nın zengin yeraltı ve yerüstü kaynaklarına sahip oluşu ve dünya üzerindeki konumundan dolayı güçlü devletler kıtaya büyük önem vermişlerdir. 1990'lı yıllardan itibaren büyük güçler rekabet alanlarını Afrika'ya yöneltmeye başlamışlardır. Avrupa Birliği (AB), Çin ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) başta olmak üzere büyük güçler, kıtadan en büyük payı kapmak amacıyla birbirleriyle yarışmaktadırlar. Bölgesel güç olmak isteyen Türkiye'nin ise Afrika'yı göz ardı etmesi mümkün değildir. Bu çalışma üç ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, Afrika kıtasının önemi hakkında bilgi verilmiş, Afrika kıtasının sömürgeci devletler için önemi anlatılmıştır. İkinci bölümde, sömürgeci büyük güçler olan Britanya İmparatorluğu, Fransa, Çin ve Amerika'nın bu kıtaya yaklaşım prensipleri ve kıta üzerindeki faaliyetleri ele alınmıştır. Üçüncü ve son bölümde ise Türkiye ve Afrika'nın ilişkileri ele alınmış, Türkiye'nin Afrika ile ilişkileri ele alınmış, Türkiye'nin Afrika ile ilişkileri hakkındaki faaliyetleri incelenmiştir. Giriş: Günümüzde Afrika, hem coğrafi konumuyla hem de sahip olduğu yeraltı ve yerüstü kaynaklarıyla büyük öneme sahip bir kıtadır. Bu kıtada petrol, doğalgaz, kömür gibi enerji bakımından önemli ve krom, platin, kobalt, demir gibi silah teknolojileri bakımından önemli olan doğal kaynaklar bolca bulunmaktadır. Afrika, 1 milyarı aşkın nüfusu ile insan kaynakları bakımından da önemli bir kıtadır. Kıta, doğal kaynaklara, nüfus potansiyeline, geniş araziler ve dünyanın hızlı büyüyen ülkelerine sahiptir. Bu nedenle kıta, ekonomik açıdan hızla büyüme gösteren ve hızla serbest ticaret kültürüne alışan, tüketici bir kitle olma yolundadır. Bu özellikleri son yıllarda Afrika'yı üzerinde hem kıta dışı devletler, hem de kıta devletleri arasında derin mücadelelerin yaşandığı yeni bir etkinlik alanına dönüştürmüştür. Afrika, sahip olduğu bütün bu özellikler nedeniyle ABD, AB ülkeleri, Rusya, Çin, Hindistan gibi enerji ihtiyacı olan başta gelişmiş ülkelerin, kıtanın stratejik konumundan istifade etmek isteyen diğer devletlerin ve bölgesel bir güç olma yolunda ilerleme iddiasındaki Türkiye'nin ilgi alanına girmiştir. Türkiye, kıta üzerinde çeşitli siyasi, ticari, askeri vb. 3 anlaşmalar yaparak etkili olmaya çalışmakta ve bunu sağlamak için yeni bir Afrika politikası geliştirmektedir. 1. AFRİKA JEOPOLİTİĞİNİN ÖNEMİ VE ÖZELLİĞİ: Konumu itibariyle hem kuzey, hem de güney yarımkürede toprakları bulunan Afrika kıtası coğrafi olarak stratejik bir konuma sahiptir. Ümit Burnu, Süveyş Kanalı, Cebelitarık Boğazı, Aden Körfezi gibi önemli bağlantı ve kontrol noktalarına sahip olmasının yanı sıra konum olarak Avrupa'nın güney sarmalında, petrol zengini Körfez ülkelerinin yakınında bulunması, buranın önemini daha da artırmaktadır. Kıtanın kuzeyinde Akdeniz havzasının bulunması, Avrupa'yla sınırdaş konumda bulunmasına neden olmaktadır. Kıta, büyük ölçüde yeraltı ve yerüstü kaynak rezervlerine sahiptir. Bu rezervler, platinyum, tantal, altın, elmas, kobalt, magnezyum ve fosfalttır. 1 Ayrıca silah ve uzay sanayis, gibi stratejik öneme sahip alanlarda kullanılan krom, platin, kobalt gibi madenlerin büyük oranda rezervleri bulunması kıtanın önemini daha da artırmaktadır. Kıta, birçok endüstri dalında kullanılan bakır, kurşun, demir, alüminyum, kobalt, boksit gibi madenler açısından da oldukça zengindir. 2 Afrika, 1885 yılında Berlin Antlaşması ile "medenileştirme" adı altında sömürgeci güçler tarafından paylaştırılmıştır. II. Dünya Savaşı'ndan itibaren sömürgeci yönetimlerin çekilmeye başlamasıyla ülkeler, yavaş yavaş bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. 3 Sömürgecilik döneminin bitmesinin ardından kıtaya olan ilgi, Soğuk Savaş döneminin getirdiği nitelikte ideolojik çatışma alanında sınırlı kalmıştır. Sovyetlerin dağılmasıyla başlayan süreçte, Afrika, dünya arenasındaki önemini yitirmiş ve ülkeler kaderine terk edilmiştir. Yıllarca açlık, susuzluk, yönetim eksikliği, çatışmalar gibi sorunlarla mücadele eden ve bir türlü gelişme gösteremeyen Afrika, XXI. yüzyıla girilirken, özellikle Sahraaltı ülkelerinde yeni bulunan petrol gibi doğal kaynakların etkisiyle hızla büyümeye başlamıştır. 4 Bu ekonomik gelişmelerin etkisiyle ABD, Çin ve AB, kıtada üstü örtülü bir doğal kaynak rekabeti içine girmişlerdir. Bu ülkelerin yanı sıra Türkiye, Hindistan, Brezilya, Rusya ve İsrail'in de dâhil olduğunu söylemek mümkündür. 5 2. SÖMÜRGECİ BÜYÜK GÜÇLERİN KITAYA YAKLAŞIMLARI: Sömürgeci büyük güçler ve bölgesel bir güç olma yolunda ilerleme iddiasındaki Türkiye Afrika'nın doğal kaynaklarından ve coğrafi konumundan yararlanmaktadır. Britanya İmparatorluğu'nun Afrika ile ilişkisi Süveyş Kanalı'nın inşası ile başlamıştır. Fransa kolonyalist faaliyetlerle sömürgecilik politikası uygulamıştır. Ülkeler bağımsızlıklarını kazansalar da Fransa'nın etkisi hala sürmektedir. Amerika özellikle Afrika'nın petrol rezervleri için ilişkilere önem vermektedir. Çin'in ise Afrika'da sömürgeci politika uygulamaması, kıtaya destekler verilmesi ve yatırımlar yapması, Afrika'nın Çin'e sıcak bakmasını sağlamaktadır. 2.1. Britanya İmparatorluğu'nun Afrika Kıtasındaki Faaliyetleri: Süveyş Kanalı, ticari bakımdan önem arz eden Asya kıtasıyla, özellikle Sanayi Devrimi'nden sonra buharlı gemilerin kullanılmasıyla birlikte dünya ticaretinde önemi artan Avrupa kıtasını birbirine bağlamış, Avrupa'dan Hindistan'a giden deniz yolunu neredeyse yarı yarıya kısaltmıştır. 6 Süveyş Kanalı'nın inşası, dünya ticaretinin seyrini değiştirmiş ve bu bölgenin diğer boğazlardan daha önemli hale gelmesine yol açarak 7 Yakın Doğu ve Afrika'nın stratejik ve jeopolitik önemini arttırmıştır. 8 Süveyş Kanalı'nın açılmasıyla burası Britanya'nın Hindistan ile olan bağlantısının ana noktası haline gelmiş 9 ve Mısır, Britanya'nın evrensel imparatorluğunun merkezini oluşturmuştur. 10 Fransa'nın bu kanala egemen olmasının, önce Mısır'a yerleşmesi ve nihayetinde Kızıldeniz'de egemen durumuna gelerek ve istikrarın sağlanması, ulusal, bölgesel ve kıtasal güvenliğin temin edilmesi ve sağlık, kadın, gençlik vb. politikaların ön plana çıkması gibi hususlara öncelik verildiği görülmüştür. 29

Research paper thumbnail of 27 MAYIS 1960 DARBESİ

Research paper thumbnail of Ermeni Tehciri ve Ermenilerin Siyasal Kimlik Kazanması

Yayınlanmadı, 2015

Bu çalışmada ilk olarak Ermeniler tarafından çıkan isyanlar, Osmanlı Hükümetinin zorunlu tehcir e... more Bu çalışmada ilk olarak Ermeniler tarafından çıkan isyanlar, Osmanlı Hükümetinin zorunlu tehcir etme gerekçesi ve tehcirin kimlere ve nasıl uygulandığı sunulacaktır. İkinci olarak ise Ermenilerin siyasal kimlik kazanmaları açıklanacaktır.

Research paper thumbnail of Ermeni Tehciri ve Ermenilerin Siyasal Kimlik Kazanması

Özet: Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşayan Rumlar, Sırplar, Bulgarlar gibi Ermeniler'de Fransız İhti... more Özet: Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşayan Rumlar, Sırplar, Bulgarlar gibi Ermeniler'de Fransız İhtilali ile başlayan milliyetçilik fikirlerinden etkilenmiştir. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonrası Ermeniler, büyük güçlerin yardımıyla Osmanlı İmparatorluğu'ndan ayrılan bu milletler gibi bağımsızlık istemişlerdir. Bu istekleri dolayısıyla isyanlar çıkarmışlardır. Ermeniler tarafından oluşturulan komiteler terörü yöntem olarak kullanmışlardır. Türk olan, Müslüman olan herkesi kadın, erkek, çocuk, yaşlı ayırt etmeden katletmişlerdir. Bu olaylar, devletin tedbir almasını gerektirmiştir. Bunun sonucunda 'Tehcir Kanunu' çıkarılmıştır. Bu kanun, güvenlik için, Hükümet tarafından belirlenen bölgelere uygulanmıştı. Daha sonra düşmanla işbirliği yapan, isyan eden diğer Ermenilere de uygulanmıştır. Ancak bu tehcir uygulaması "Soykırım" olarak nitelendirilmiştir. Hükümet, tehcir ettirilen kişilerin güvenliklerini sağlamak için elinden geleni yapmıştır. Ancak bunlar bazen yeterli olamamış, bazı Ermeniler eşkıya grupları, çeteler, bu Ermenilerle kişisel sorunları olan insanlar tarafından soyguna uğramış veya katledilmişlerdir. Ancak bunları yapan ve yeterli önlem almayan kişiler Osmanlı Hükümeti tarafından cezalandırılmışlardır. Bu bağlamda çalışmada ilk olarak Ermeniler tarafından çıkan isyanlar, Osmanlı Hükümeti'nin zorunlu tehcir etme gerekçesi ve tehcirin kimlere ve nasıl uygulandığı sunulacaktır. İkinci olarak ise Ermenilerin siyasi kimlik kazanmaları izah edilerek açıklanacaktır. Ermenilerin siyasal kimlik kazanmalarında misyoner faaliyetler, eğitim, modernleşme, Ermeni Kilisesi etkili olmuştur. Misyoner okullar açtı ve burada sorgulayan, eleştiren, karşı çıkan, Batı tarzı eğitim almış Ermeniler yetişmiştir. Kendileri için bir tür anayasa hazırlamışlar ve Osmanlı İmparatorluğu'nda bireysel hakları ilk kullananlar Ermeniler olmuştur. ile ortaya çıkan milliyetçilik akımı, Osmanlı topraklarında yaşayan etnik toplulukların bağımsızlıklarını kazanmasına neden olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu üzerindeki Ermeniler hariç tüm Hıristiyan devletler bağımsızlıklarını kazanmıştı. Ermenilerde bu devletler gibi bağımsızlıklarını kazanmak istiyordu. Bu devletler, büyük devletlerden yardım aldıkları için, Ermeniler de yardım almaları gerektiğini düşünüyorlardı. Rusya, İngiltere gibi devletler de kendi emelleri için Ermenilere Doğu Anadolu'da kurulacak olan Ermenistan'ı vaat ettiler. Ermeniler bağımsızlık istekleri sebebiyle Doğu Anadolu'da isyanlar çıkardılar. Kurulan Ermeni komiteleri terörü yöntem olarak kullandı ve birçok yerde saldırı ve katliamlar gerçekleştirdi. Ermeniler tarafından yapılan saldırı ve katliamlar Osmanlı Hükümeti'nin tedbir almasını gerektirdi. Hükümet 27 Mayıs 1915 tarihinde 'Tehcir Kanunu'nu çıkardı. Tehcir 'Bir yerden başka bir yere göç ettirmek, yer değiştirmek, hiç ettirmek.' anlamındadır. Bu kanun yalnızca isyan eden Ermenileri tehcire tâbi tutmuş; isyan etmeyenler, asker aileleri, sanatkârlar, Katolik ve Protestanlar tehcir dışı tutulmuştur. Hükümet tehcirin güvenli bir şekilde yapılması, için talimat vermiştir. Ancak Ermenilerin yer değiştirmeleri sırasında onların can ve mallarının korunması emrine rağmen askeri, sivil personelden ve halkın içinden kişiler tarafından suçlar işlenmiştir. Osmanlı Hükümeti, Ermenilere karşı işlenen suçlardan dolayı birçok kişiyi yargılamıştır. Ermenilerin siyasal kimlik kazanmalarında misyoner faaliyetler, eğitim, modernleşme ve Ermeni Kilisesi etkili olmuştur. Misyonerlerin açtıkları okullarda, Batılı eğitim alan, sorgulayan, eleştiren, karşı çıkan ve tam Hıristiyan bir kuşak yetiştirdiler. Ermeniler devletten haklarını talep eden ve her fırsatta şikâyetlerini bildiren bir toplum oldular. Avrupa ülkelerinde eğitim alan genç Ermeniler ve Tanzimat ve Islahat Fermanları modernleşmeyi sağladı. 1 1. İSTANBUL HÜKÜMETİNİN ZORUNLU TEHCİR ETME GEREKÇESİ Osmanlı Devleti'nde XIX. yüzyılın ikinci yarısında bir 'Ermeni Sorunu'ndan söz edilmeye başlanmıştı. Sorunun başlangıç noktası 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı, bunu izleyen Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşması ve daha sonra bunun yerini alan Berlin Antlaşması'dır. Ancak konunun anlaşılması için 1820'lere gidilmelidir. Fransız İhtilâli ile ortaya çıkan milliyetçilik hareketleri, Osmanlı İmparatorluğu'nda da kendini göstermiştir. XIX. yüzyıldan XX. yüzyıla geçerken Osmanlı İmparatorluğu'ndaki gayrimüslim olan Rumlar, Sırplar, Bulgarlar, Romenler, Karadağlılar bağımsız olmuşlardı. Hıristiyanlardan sadece Ermeniler bağımsız olamamışlardı. Bunun temel sebebi oturdukları hiçbir yerde çoğunlukta olmamalarıdır. Osmanlı Devleti'ndeki Hıristiyan unsurları ve özellikle Ermenileri Osmanlılara karşı kullanmak dönemin büyük güçlerinin politikalarının temel özelliklerindendi. Ermenilere gösterilen ilginin altında aslında kendi emperyalist çıkarları bulunuyordu. Bu nedenle kendileri de gerçekleşmeyecek olduğunu bilmelerine rağmen, Ermenilere Doğu Anadolu'da hayali bir Ermenistan vaat edildi. Ermenilerin, üzerinde özerk bir Ermenistan kurulmasını istedikleri doğu vilayetleri Erzurum, Bitlis, Elazığ, Diyarbakır ve Sivas'tı. Zamanla bu istek Adana, Halep ve Trabzon'u da kapsamıştır.

Research paper thumbnail of SÖMÜRGECİ BÜYÜK GÜÇLERİN AFRİKA KITASINDAKİ YAKLAŞIM PRENSİBİ VE TÜRKİYE-AFRİKA İLİŞKİLERİ

Afrika'nın zengin yeraltı ve yerüstü kaynaklarına sahip oluşu ve dünya üzerindeki konumundan dola... more Afrika'nın zengin yeraltı ve yerüstü kaynaklarına sahip oluşu ve dünya üzerindeki konumundan dolayı güçlü devletler kıtaya büyük önem vermişlerdir. 1990'lı yıllardan itibaren büyük güçler rekabet alanlarını Afrika'ya yöneltmeye başlamışlardır. Avrupa Birliği (AB), Çin ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) başta olmak üzere büyük güçler, kıtadan en büyük payı kapmak amacıyla birbirleriyle yarışmaktadırlar. Bölgesel güç olmak isteyen Türkiye'nin ise Afrika'yı göz ardı etmesi mümkün değildir. Bu çalışma üç ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, Afrika kıtasının önemi hakkında bilgi verilmiş, Afrika kıtasının sömürgeci devletler için önemi anlatılmıştır. İkinci bölümde, sömürgeci büyük güçler olan Britanya İmparatorluğu, Fransa, Çin ve Amerika'nın bu kıtaya yaklaşım prensipleri ve kıta üzerindeki faaliyetleri ele alınmıştır. Üçüncü ve son bölümde ise Türkiye ve Afrika'nın ilişkileri ele alınmış, Türkiye'nin Afrika ile ilişkileri ele alınmış, Türkiye'nin Afrika ile ilişkileri hakkındaki faaliyetleri incelenmiştir. Giriş: Günümüzde Afrika, hem coğrafi konumuyla hem de sahip olduğu yeraltı ve yerüstü kaynaklarıyla büyük öneme sahip bir kıtadır. Bu kıtada petrol, doğalgaz, kömür gibi enerji bakımından önemli ve krom, platin, kobalt, demir gibi silah teknolojileri bakımından önemli olan doğal kaynaklar bolca bulunmaktadır. Afrika, 1 milyarı aşkın nüfusu ile insan kaynakları bakımından da önemli bir kıtadır. Kıta, doğal kaynaklara, nüfus potansiyeline, geniş araziler ve dünyanın hızlı büyüyen ülkelerine sahiptir. Bu nedenle kıta, ekonomik açıdan hızla büyüme gösteren ve hızla serbest ticaret kültürüne alışan, tüketici bir kitle olma yolundadır. Bu özellikleri son yıllarda Afrika'yı üzerinde hem kıta dışı devletler, hem de kıta devletleri arasında derin mücadelelerin yaşandığı yeni bir etkinlik alanına dönüştürmüştür. Afrika, sahip olduğu bütün bu özellikler nedeniyle ABD, AB ülkeleri, Rusya, Çin, Hindistan gibi enerji ihtiyacı olan başta gelişmiş ülkelerin, kıtanın stratejik konumundan istifade etmek isteyen diğer devletlerin ve bölgesel bir güç olma yolunda ilerleme iddiasındaki Türkiye'nin ilgi alanına girmiştir. Türkiye, kıta üzerinde çeşitli siyasi, ticari, askeri vb. 3 anlaşmalar yaparak etkili olmaya çalışmakta ve bunu sağlamak için yeni bir Afrika politikası geliştirmektedir. 1. AFRİKA JEOPOLİTİĞİNİN ÖNEMİ VE ÖZELLİĞİ: Konumu itibariyle hem kuzey, hem de güney yarımkürede toprakları bulunan Afrika kıtası coğrafi olarak stratejik bir konuma sahiptir. Ümit Burnu, Süveyş Kanalı, Cebelitarık Boğazı, Aden Körfezi gibi önemli bağlantı ve kontrol noktalarına sahip olmasının yanı sıra konum olarak Avrupa'nın güney sarmalında, petrol zengini Körfez ülkelerinin yakınında bulunması, buranın önemini daha da artırmaktadır. Kıtanın kuzeyinde Akdeniz havzasının bulunması, Avrupa'yla sınırdaş konumda bulunmasına neden olmaktadır. Kıta, büyük ölçüde yeraltı ve yerüstü kaynak rezervlerine sahiptir. Bu rezervler, platinyum, tantal, altın, elmas, kobalt, magnezyum ve fosfalttır. 1 Ayrıca silah ve uzay sanayis, gibi stratejik öneme sahip alanlarda kullanılan krom, platin, kobalt gibi madenlerin büyük oranda rezervleri bulunması kıtanın önemini daha da artırmaktadır. Kıta, birçok endüstri dalında kullanılan bakır, kurşun, demir, alüminyum, kobalt, boksit gibi madenler açısından da oldukça zengindir. 2 Afrika, 1885 yılında Berlin Antlaşması ile "medenileştirme" adı altında sömürgeci güçler tarafından paylaştırılmıştır. II. Dünya Savaşı'ndan itibaren sömürgeci yönetimlerin çekilmeye başlamasıyla ülkeler, yavaş yavaş bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. 3 Sömürgecilik döneminin bitmesinin ardından kıtaya olan ilgi, Soğuk Savaş döneminin getirdiği nitelikte ideolojik çatışma alanında sınırlı kalmıştır. Sovyetlerin dağılmasıyla başlayan süreçte, Afrika, dünya arenasındaki önemini yitirmiş ve ülkeler kaderine terk edilmiştir. Yıllarca açlık, susuzluk, yönetim eksikliği, çatışmalar gibi sorunlarla mücadele eden ve bir türlü gelişme gösteremeyen Afrika, XXI. yüzyıla girilirken, özellikle Sahraaltı ülkelerinde yeni bulunan petrol gibi doğal kaynakların etkisiyle hızla büyümeye başlamıştır. 4 Bu ekonomik gelişmelerin etkisiyle ABD, Çin ve AB, kıtada üstü örtülü bir doğal kaynak rekabeti içine girmişlerdir. Bu ülkelerin yanı sıra Türkiye, Hindistan, Brezilya, Rusya ve İsrail'in de dâhil olduğunu söylemek mümkündür. 5 2. SÖMÜRGECİ BÜYÜK GÜÇLERİN KITAYA YAKLAŞIMLARI: Sömürgeci büyük güçler ve bölgesel bir güç olma yolunda ilerleme iddiasındaki Türkiye Afrika'nın doğal kaynaklarından ve coğrafi konumundan yararlanmaktadır. Britanya İmparatorluğu'nun Afrika ile ilişkisi Süveyş Kanalı'nın inşası ile başlamıştır. Fransa kolonyalist faaliyetlerle sömürgecilik politikası uygulamıştır. Ülkeler bağımsızlıklarını kazansalar da Fransa'nın etkisi hala sürmektedir. Amerika özellikle Afrika'nın petrol rezervleri için ilişkilere önem vermektedir. Çin'in ise Afrika'da sömürgeci politika uygulamaması, kıtaya destekler verilmesi ve yatırımlar yapması, Afrika'nın Çin'e sıcak bakmasını sağlamaktadır. 2.1. Britanya İmparatorluğu'nun Afrika Kıtasındaki Faaliyetleri: Süveyş Kanalı, ticari bakımdan önem arz eden Asya kıtasıyla, özellikle Sanayi Devrimi'nden sonra buharlı gemilerin kullanılmasıyla birlikte dünya ticaretinde önemi artan Avrupa kıtasını birbirine bağlamış, Avrupa'dan Hindistan'a giden deniz yolunu neredeyse yarı yarıya kısaltmıştır. 6 Süveyş Kanalı'nın inşası, dünya ticaretinin seyrini değiştirmiş ve bu bölgenin diğer boğazlardan daha önemli hale gelmesine yol açarak 7 Yakın Doğu ve Afrika'nın stratejik ve jeopolitik önemini arttırmıştır. 8 Süveyş Kanalı'nın açılmasıyla burası Britanya'nın Hindistan ile olan bağlantısının ana noktası haline gelmiş 9 ve Mısır, Britanya'nın evrensel imparatorluğunun merkezini oluşturmuştur. 10 Fransa'nın bu kanala egemen olmasının, önce Mısır'a yerleşmesi ve nihayetinde Kızıldeniz'de egemen durumuna gelerek ve istikrarın sağlanması, ulusal, bölgesel ve kıtasal güvenliğin temin edilmesi ve sağlık, kadın, gençlik vb. politikaların ön plana çıkması gibi hususlara öncelik verildiği görülmüştür. 29

Research paper thumbnail of 27 MAYIS 1960 DARBESİ