Tarih ve Gelecek Dergisi - Academia.edu (original) (raw)
Papers by Tarih ve Gelecek Dergisi
Tarih ve Gelecek Dergisi, 2019
Tapu tahrir geleneğinin bir devamı olan temettuât defterleri XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin mi... more Tapu tahrir geleneğinin bir devamı olan temettuât defterleri XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin mikro düzeyde sosyo-ekonomik yapısı hakkında önemli bilgilere kaynaklık etmiştir. Ele alınan makalede Selanik Kazası Lankaza(Langaza) Nahiyesi Evlâd-ı Fâtihân karyelerinden Otmanlı Karyesi’nin ML.VRD.TMT.d. 11784 nolu temettuât defteri ele alınmıştır. Bu bağlamda, defterde söz konusu karyenin demografik yapısı, karyede bulunan şahıslar, bu şahısların menkul-gayr-ı menkulleri, hangi meslekle uğraştıkları, hayvan türleri, yetiştirilen ürünler, gelir-vergi kalemi üzerinden istatistiki veriler ile ele alınıp değerlendirilecektir.
Tarih ve Gelecek Dergisi, 2019
Dersim ayaklanması, Kürt isyanları içerisinde diğer ayaklanmalardan farklı bir yere sahiptir. Bir... more Dersim ayaklanması, Kürt isyanları içerisinde diğer ayaklanmalardan farklı bir yere sahiptir. Bir tür aşiret ayaklanmasına benzeyen bu girişim merkezi hükümet tarafından cebirle bastırılmıştır. Devlet isyanı bastırırken hukuk kurallarını bazen hiçe sayıldı ve ulus-devlet inşa sürecini tamamlayacaklarını özellikle belirtmiştir. Dersimin dağlık bir alan olması hasebiyle devlet isyanı bastırma konusunda sıkıntılar yaşadığı ancak ne pahasına olursa olsun isyanı bastırmak için ciddi bir mücadele vermiştir. Abdullah Alpdoğan’ın sivil iradesinde bölgeye yapılan hava ve kara harekâtında ise devlet, isyancı olarak belirttiği kişilere karşı ciddi bir mukavemet göstermiş, arşivdeki belgelere göre birçok köy de yakılmıştır.
Bu çalışmada Dersim İsyanı sırasında devlet tarafından bilerek ve istenerek Tunceli’nin Hozat Kazasının Ağzunik köyünde ikamet eden Haydar Kang’ın annesinin ve kardeşi ile yeğenlerinin öldürülmesi ve yakılması iddiasıyla hak arama mücadelesi yer almaktadır. Haydar Kang’ın kardeşi İbrahim Kango’nun önce olayı telgrafla hükümete bildiriyor. Kango telgrafa cevap alamayınca bu defa da 1949 yılında Haydar Kang tarafından meclis, hükümet ve adalet bakanlığına yazdığı şikâyet dilekçesi yazmıştır. Çalışmada Kang’ın başvurduğu resmi merciler ve aldığı cevaplar yer almaktadır. Çalışmanın sonunda Dersim Olayı özelinde Haydar Kang olayına yönelik bir değerlendirme yer almaktadır.
Tarih ve Gelecek Dergisi, 2019
Halil Edhem (Eldem), Osmanlı döneminden Cumhuriyet’e geçiş sürecinde etkili olan önemli ilim adam... more Halil Edhem (Eldem), Osmanlı döneminden Cumhuriyet’e geçiş sürecinde etkili olan önemli ilim adamlarından biridir. Sadrazam İbrahim Halil Paşa’nın oğludur. Müze-i Hümâyun müdür yardımcılığı ve müdürlüğü görevlerinde bulunmuş, birçok eser kaleme almıştır. Tarihî eserlere ilgi duymuş ve bu konu ile ilgili çalışmalar yapmıştır. Cumhuriyet döneminde de çeşitli devlet görevlerinde çalışmış, TBMM’de iki dönem milletvekilliği görevini yürütmüş ve 1938’de de vefat etmiştir. Fazla ilgi görmemiş olmasına rağmen önemli bir isimdir. Çalışma alanı oldukça geniş olan Halil Edhem, kendisini Anadolu coğrafyasının tarihî mirasını açığa çıkarmaya adamıştır. Çalışmada Halil Edhem’in hayatı kısaca ele alınacak, ardından da Târîh-i Osmânî Encümeni Mecmuası’nda 1914 yılında neşrettiği “Bibliyografya (Amida)” isimli çalışması inceleme konusu edilecektir. Bu çerçeve içerisinde sözü edilen metin Latin harflerine aktarılacak, daha sonra da metnin önemine ilişkin genel bir değerlendirme yapılmaya çalışılacaktır.
Tarih ve Gelecek Dergisi, 2019
31 Mart ihtilalinden sonra muvazzaf subaylara süreli yayınlarda yazı yazma yasağının getirilmesi ... more 31 Mart ihtilalinden sonra muvazzaf subaylara süreli yayınlarda yazı yazma yasağının getirilmesi üzerine Cemil Said Bey, kitap yazımına yönelmiş ve “Teceddüd-i Hakikî Nasıl Olur?” adlı
eseri kaleme almıştır. Onun ilk telif eseri olma hüviyetine sahip olan eser Nisan 1330 (Nisan/Mayıs
1914) tarihinde ilk baskısını yapmıştır. “Teceddüd-i Hakikî Nasıl Olur?” adlı eser sadece Cemil
Said Bey’in teceddüt konusundaki görüşlerini değil genel olarak onun fikrî yapısını ortaya koyan
önemli bir eserdir. Eser Milli Kütüphane’de ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı
kütüphanelerinde “C.S., Teceddüd-i Hakikî Nasıl Olur?, Dersa’âdet. Nisan (1330)” künyesiyle yer
almaktadır. Çalışmamızda Cemil Said Bey’in C. S. Takma adıyla kaleme aldığı Teceddüd-i Hakikî
Nasıl Olur? adlı eserin çevirisi yapılmıştır.
Tarih ve Gelecek Dergisi, 2019
Osmanlı Devleti 19. Yüzyıla kadar batılı tarzda görülen bir fikri oluşum içine girmemiştir. Batıd... more Osmanlı Devleti 19. Yüzyıla kadar batılı tarzda görülen bir fikri oluşum içine girmemiştir. Batıda Fransız İhtilalının çıkmasıyla milliyetçilik akımları özellikle çok uluslu bir devlet olan Osmanlı’da etkisini gösterdi. Osmanlı devlet adamları ve aydınları bu durumdan Osmanlının kurtuluşu için batılı tarzda bir fikrî harekette bulundular. Bu fikir Osmanlıcılık olarak ifade ediliyordu. Bu tespit daha önceki devlet adamları ve padişahlarda Osmanlıcı fikirler olmadığı şeklinde anlaşılmamalı, belki Osmanlı devletinin tebaası olmak sebebiyle aynı milletin ferdi olunması fikrinin Tanzimat’la birlikte sistemleştirdiğini ifade etmektedir.
Osmanlının dağılmaktan kurtuluşu için dönemin yönetici ve düşünürlerince ortaya atılan ve uygulanan Osmanlıcılık idealinin dayandığı fikrî ve sosyal temeller neydi? Osmanlıcılık fikrinin savunucuları kimlerdi? Osmanlıcılık hareketinin idarî, hukukî, eğitim ve edebiyattaki uygulamaları nasıldı? Bu fikrin Osmanlıda karşılığı ne oldu? Ya da daha açık bir ifade ile tasavvur edilen Osmanlı milleti niçin var edilemedi ve Osmanlı devletini kurtaramadı. Bu hedefe ulaşılamayınca bu tasavvurun fikir babaları Osmanlı Devleti’ni kurtarma için hangi yeni ideallere yöneldiler? Bu makalenin amacı bu ve buna benzer birçok soruları cevaplandırmak, Osmanlıcılık fikrinin serüveni hakkında bilgi vermektir.
Tarih ve Gelecek Dergisi, 2019
İpek’de bulunan Sırp-Ortodoks Kilisesi, Stefan Duşan döneminde patriklik seviyesine çıkmıştır. II... more İpek’de bulunan Sırp-Ortodoks Kilisesi, Stefan Duşan döneminde patriklik seviyesine çıkmıştır. II. Mehmed dönemine kadar bağımsız bir şekilde varlığını devam ettiren Patrikhane 1459 yılında Sırbistan’ın fethedilmesinin ardından kapatılmıştır. Kanuni Sultan Süleyman döneminde ise Sokullu Mehmed Paşa’nın gayretleriyle Osmanlı Devleti’ne bağlı bir şekilde 1557 yılında tekrar açılmıştır. Patrikhanenin mevcudiyeti, Sırpları bir arada tutarak millî bilinçlerinin oluşum ve gelişimini desteklemiştir. Ortodoks Sırplar, patrikhane sayesinde kimliklerini koruyarak dinî ve milli birlikteliklerini sağlamıştır. Osmanlı Devleti’nin patrikhaneyi 1557 yılında tekrar açmasının nedenlerinden biri Katolik Habsburg İmparatorluğu karşısında Sırpları memnun ederek onları yanında tutmaktır. Fakat Ortodoks Sırplar, Osmanlı-Habsburg savaşlarında Osmanlı aleyhine hareket etmiştir. Onların bu tutumları neticesinde 1766 yılında İpek Patrikhanesi kapatılmış ve Fener-Rum Patrikhanesi’ne bağlanmıştır.
Tarih ve Gelecek Dergisi, 2019
Ekonomisi oldukça kötü bir durumda iken içinde bulunduğu stratejik ve jeopolitik durumundan dolay... more Ekonomisi oldukça kötü bir durumda iken içinde bulunduğu stratejik ve jeopolitik durumundan dolayı Birinci Dünya Savaşı'na dâhil olan Osmanlı Devleti, savaşın finansmanını sağlayabilmek için çeşitli yöntemlere başvurmak zorunda kalmıştır. Savaştan dolayı devlet hazinesinin büyük bir kısmı orduya yönlendirilmiş, bu da cephe gerisinde kalan Osmanlı halkının oldukça zor günler geçirmesine neden olmuştur. Öyle ki savaş sürecinde cephede askeri mücadele verilirken; cephe gerisinde kalan halk açlık ve sefaletin pençesinde yaşam mücadelesi vermiştir. Ancak savaş ortamının meydana getirdiği koşullardan yararlanan bir grup; bir taraftan ihtikârlık yaparak fiyatların yükselmesine neden olurken, diğer taraftan servetlerine servet katmıştır. Savaşın sonlarına doğru oldukça zenginleşen bu grup, Osmanlı kamuoyu tarafından “harp zenginleri” olarak isimlendirilmiş ve toplumun tepkisine neden olmuştur. Bu çalışmada da Birinci Dünya Savaşı sürecinde ortaya çıkan harp zenginlerinin dönemin önde gelen gazetelerinden olan Sabah, Tanin ve Vakit Gazeteleri'ne yansımaları ele alınmıştır. İncelediğimiz gazetelerde harp zenginlerine geniş yer verildiği görülmektedir. Mezkûr gazetelerde harp zenginleri eleştirilmiş ve kamuoyunun beklentilerine yer verilmiştir. Bununla birlikte harp zenginleri konusunda çeşitli fikir ayrılıklarının yaşandığı anlaşılmaktadır.
Tarih ve Gelecek Dergisi, 2019
İhtikâr (vurgunculuk) her hangi bir mal ve hizmet üretmeden, para piyasasında yapılan spekülasyon... more İhtikâr (vurgunculuk) her hangi bir mal ve hizmet üretmeden, para piyasasında yapılan spekülasyon ve manipülasyonlarla gayrimeşru şekilde paradan para kazanma yoludur. Bu yöntemle risk almadan kolay yoldan para kazananlar muhtekir (vurguncu) olarak isimlendirilmiştir. Osmanlı Devleti’nin son asır para piyasalarında esnaf, tüccar, sarraf ve banker olarak faaliyet gösterenlerin çoğunluğu gayrimüslim Osmanlı vatandaşlarıyla muhtelif ülke vatandaşı yabancılardı. Dolayısıyla ihtikâra başvuranların da çoğunlukla bu zümrelerden muhtekirler olduğu görülür.
Osmanlı meskûkâtı ve kâğıt parası üzerinden ihtikâr yaparak para kazanmak dönem piyasa aktörleri için kolay ve son derece karlı bir yol olmuştur. Ülke içinde ve dışında meydana gelen bir takım iktisadi gelişmeler, bu dönemde yoğunlaşan ihtikârı beslemiştir. Dönem boyunca devlet idaresinin karşılaştığı özellikle mali sorunlar nedeniyle hayata geçirdiği maliye ve para politikaları muhtekirler için bulunmaz fırsatlar ortaya çıkarmıştır. Mağşuş meskûkâtın ve kâğıt paranın tedavülü muhtekirlere ciddi kazanç fırsatları sunmuştur. Özellikle Paranın, çeşitli vilayetlerde farklı rayiçlerle tedavül ettirilmesi para ticareti yoluyla ihtikârı ciddi bir kazanç yolu haline getirmiştir. Bu dönemde dünya gümüş piyasalarında meydana gelen gelişmeler, iç faktörlerle birleşince muhtekirlerin daha da zenginleşmesine imkân vermiştir.
Tarih ve Gelecek Dergisi, 2019
Atatürk dönemi fikir hareketlerini üç başlıkta ve üç devrede incelemek gerekmektedir. Birinci dev... more Atatürk dönemi fikir hareketlerini üç başlıkta ve üç devrede incelemek gerekmektedir. Birinci devre, 1920-1925 arasındaki klasik dönemdir. Bu dönemde Osmanlı’dan kalan fikir hareketleri, olduğu gibi varlığını sürdürmüştür. İkinci devre, 1925-1930 arasındaki istihale dönemidir. Bu dönemde başta Türkçülük olmak üzere fikir hareketleri bir istihale devresine girmiş, yeni dönemin kodlarına uygun bir hale gelecek şekilde değişmeye/değiştirilmeye başlamıştır. Üçüncü devre ise 1930 sonrası Kemalizm dönemidir. Bu dönemde artık tek bir fikir hareketi kalmıştır, o da devrimin ideolojisi olan Kemalizm’dir.
Tarih ve Gelecek Dergisi, 2019
XIII. yüzyılın ilk çeyreğinde dünya dengelerini alt üst eden yeni bir güç ortaya çıktı. Bu güç Ce... more XIII. yüzyılın ilk çeyreğinde dünya dengelerini alt üst eden yeni bir güç ortaya çıktı. Bu güç Cengiz Han önderliğinde yirmi yıl gibi çok kısa bir zaman diliminde büyük bir imparatorluğa dönüşen Moğollardı. Cengiz Han sıkı bir disiplin altında güçlendirdiği orduları ile çevre kabileleri hâkimiyet altına aldıktan sonra 1206 da kağan ilan edildi. Böylece Yakındoğu için kasırgaya dönüşecek rüzgâr Karakurum’dan esmeye başladı. 1227 tarihinde Cengiz Han öldüğünde çocuklarına sınırları Çin’den Harezm ve Kırım’a kadar uzanan devasa bir imparatorluk bıraktı.
1251 tarihinde Moğol kuvvetleri Yakın Doğu üzerine tekrar harekete geçti. Bu kuvvetlerin liderliğini yapan Hülagü Han, 1256 tarihinde Alamut Kalesi’ni teslim alarak Tebriz merkezli İlhanlı Devleti’ni kurdu. Ardından 10 Şubat 1258 tarihinde Abbasi Devleti’nin merkezi Bağdat’ı aldı. Böylece Gilan Bölgesi hariç bütün İran, Azerbaycan ve Irak-ı Acem topraklarında Moğol hâkimiyeti kuruldu.
İlhanlı Devleti için oldukça stratejik bir bölge olmasına rağmen 1256 tarihinden Olcaytu Han (1304-1312) devrine kadar hiçbir İlhanlı hükümdarı Gilan bölgesini istilaya girişmedi. Bu çalışmada İlhanlı tarihinde bir ilk olan Gilan bölgesine yapılan askeri harekâtın sebep ve sonuçları ele alındı.
Tarih ve Gelecek Dergisi, 2019
İnönü’nün yaptığı konuşmalar Türk ve yabancı basında geniş yankı uyandırmış, konuşmalarıyla ilgil... more İnönü’nün yaptığı konuşmalar Türk ve yabancı basında geniş yankı uyandırmış, konuşmalarıyla ilgili makaleler kaleme alınmıştır. Çalışmada, İnönü’nün konuşmaları ile ilgili basında, mevcut olan her ince ayrıntıya yer verilmiş ve okuyucuya aktarılmaya çalışılmıştır. Araştırma esnasında konu ile ilgili kaynak taraması yapılmış ve basındaki bilgilerle harmanlanmıştır.
Savaş süresince Türkiye’nin yönetiminde bulunanlar, savaşı görmüş ve tecrübe edinmiş kişilerdi. Özellikle İsmet İnönü, tecrübelerine dayanarak ülkeyi savaşın dışında tutmayı kendine ilke edinmiştir. 1939-1945 yılları boyunca İnönü’nün düşünceleri, yaptığı meclis konuşmalarına yansımıştır. 1939’da yaptığı açılış konuşmasında, amacının savaşın ilerlemesine engellemek olduğu ve harbin son bulmasını umut ettiğini dile getirmiştir. 1939-1942 döneminde savaş dışı kalma konusunu konuşmalarında dile getirmiş, 1943’teki açılış konuşmasında ise Türkiye’nin savaş dışında kalmasına rağmen savaşın zararlı etkilerini hissettiğini dile getiren İnönü’nün, 1944’te yaptığı konuşmada müttefikler lehine olumlu ifadeler kullandığı görülmüştür. 1945’te yaptığı konuşmada; Türk topraklarında kimsenin hakkının olmadığı ve şerefli insanlar olarak yaşamaya devam edeceklerini izah etmiştir.
1914’te başlayan Birinci Dünya Savaşı İtilaf güçlerinin zaferiyle sonuçlanmıştı. Birinci Dünya Savaşı’ndan yenilgi ile çıkan devletler yaralarını sarmaya çalışırken, savaştan zaferle ayrılan İngiltere ve Fransa gibi statükocu devletler, mevcut durumun korunmasından yana bir tavır içerisine girmişlerdir. Birinci Dünya Savaşı’nı Versay gibi yıkıcı bir antlaşma ile sonuçlandıran Almanya ve onun yanında yer alan İtalya’nın izlediği saldırgan politika dünyayı yeni bir savaşın eşiğine getirmişti. Türkiye ise Birinci Dünya Savaşı’nda aldığı yaraları sarmadan, Kurtuluş Savaşı’nda ölüm kalım mücadelesi vermişti. Türkiye, İkinci Dünya Savaşı öncesinde izlediği politika ile yeni kurulan devletin köklerini sağlamlaştırmaya çalışmış ve yeninden bir savaşın tarafı olmak düşüncesi bile ülke için ağır gelmiştir.
Tarih ve Gelecek Dergisi, 2019
Varlığıyla insana dair, doğuştan ya da sonradan edinilmiş bir dürtü anlamında olan şiddet, tiyatr... more Varlığıyla insana dair, doğuştan ya da sonradan edinilmiş bir dürtü anlamında olan şiddet, tiyatronun her zaman doğrudan ya da dolaylı olarak ana malzemelerinden birisi olmuştur. Tiyatro tüm zamanlarda bireyin üzerinde oluşan baskıları göz önünde bulundurarak ya da bireyin bu baskılarla mücadelesini, zaferini ya da kaybını anlatarak, bizzat şiddeti eleştirmiştir. Şiddet temasının özellikle Amerikan sisteminin devamını sağlayan kilit unsurlardan biri olması ve bireyin yaşadığı bunalımlarla doğrudan ilintili olması, onun Amerikan tiyatrosunun içeriğinde önemli bir yer tutmasını kaçınılmaz kılmıştır. Şiddet olgusunu ister istemez merkezine alan Amerikan tiyatro geleneği, birey üzerinde, şiddetin sonucu olarak kamusal düzlemde açığa çıkan toplumsal yabancılaşma, ötekileşme, hiçlik duygusu ve duygusuzlaşma gibi etkileri sahneye taşıyarak toplum ve birey arasında varlığı şart olan hayati köprünün güncel yıkımını gözler önüne serer. Bu noktada Amerikan tiyatro tarihi, şiddet olgusunun Amerikan kültürüne iktidar bağlamında sistematik bir şekilde yön verdiğini, bireyi olumsuzluğa ve karamsarlığa sürüklediğini, merkezden marjine ötelediğini, bireyin karar mekanizmalarını bizzat şiddetin kendisinin oluşturduğunu açık ve sert bir dil kullanarak göstermesi bakımından önemlidir.
Tarih ve Gelecek Dergisi, 2019
İstanbul’da Türkçe basım yapan matbaanın ilk kitabı basmasından yaklaşık yüzyıl sonra Türkçe gaze... more İstanbul’da Türkçe basım yapan matbaanın ilk kitabı basmasından yaklaşık yüzyıl sonra Türkçe gazetelerin ilk örneği yayınlandı. 1831’de devletin resmi yayın organı olarak Takvim-i Vekayi Gazetesi çıkarıldı. Bunun üzerinden yaklaşık otuz yıl geçtikten sonra bu kez ilk Türkçe özel gazeteler çıkmaya başladı.
Türk basın tarihinde “Türkçe özel gazeteler devri”nin başlamasında en etkili olan şahsiyetlerin başında İbrahim Şinasi Efendi gelmektedir. Tipik Tanzimat aydınlarının öncülerinden olan Şinasi, Batı’yı yerinde tanımaya çalışmış ve Osmanlı Toplumu’nun Batılılaşmasını savunmuştur. Çok yönlü bir aydın olan Şinasi, gazeteler aracılığıyla halkın aydınlatılabileceğine; kamuoyu oluşturulabileceğine inanmış biri olarak Tercüman-ı Ahval’in yayınını başyazar olarak bir dönem yönettikten sonra kendi matbaasını ve gazetesini kurmaya çalışmıştır.
Şinasi’nin yoğun çalışmasının sonucu olarak 1862’de yayın hayatına başlayan Tasvir-i Efkâr Gazetesi, Türkçe basında önemli bir yere sahiptir. Haber gazeteciliğinin yanı sıra bir fikir gazetesi olarak da dikkat çeken bu gazete, daha sonra kendi gazetelerini çıkaracak olan birçok Türk genci için bir okul işlevi görmüştür. Tasvir-i Efkâr, bütün zorluklara rağmen yaklaşık yedi yıl boyunca yayınını sürdürmüştür.
Tarih ve Gelecek, 2019
Hellen ve Roma toplumlarında damak tadına düşkün kişilerin lezzet arayışlarının incelendiği bu ça... more Hellen ve Roma toplumlarında damak tadına düşkün kişilerin lezzet arayışlarının incelendiği bu çalışmanın amacı adı geçen uygarlıkların yeme-içme alışkanlıklarındaki eğilimleri incelemek ve eğer varsa bu eğilimleri belirleyen kişileri ve toplum içindeki statülerini irdelemektir. Konuyla ilgili bilgiler M.Ö. III. yüzyıldan M.S. IV. yüzyıla kadar uzanan bir zaman diliminde Arkhestratos, Athenaios ve Apicius gibi Hellen ve Roma kökenli yazarlar tarafından kaleme alınmış tematik eserlerde bulunmaktadır. Buna ek olarak her iki toplumun hiciv ve komedi yazarlarının eserleri de konuya ilişkin eleştirel bilgiler içermektedir. Çalışmamızda adı geçen eserlerden örnekler verilip yazarın konuya bakışı değerlendirilmeye çalışılacaktır. Yazarlar arasındaki sıralama kronolojiye göre değil konu sınıflandırmasına göre yapılmıştır. Makale tek başlık altında toplanmış, konunun değerlendirmesi ise ayrı bir başlık altında ele alınmıştır. Bu çalışmanın sonunda adı geçen toplumların içinde sosyal statü farklılıklarına bağlı olarak yeme-içme alışkanlıklarında da farklılıklar bulunduğu, her sınıfa uygun yeme içme önerilerinin farklı yazarlar tarafından yapıldığı anlaşılmıştır. İkincil olarak toplumun üst sınıfına yönelik, zengin içerikli ve pahalı yiyecekleri tanıtan ve lüks tüketimin öncüleri olan yazarlar, filozoflar ve hicivciler tarafından eleştirilmişlerdir. Son olarak doğuya olan ilginin artmasıyla birlikte Hellen ve Roma toplumlarının yemek alışkanlıklarında değişim yaşanmıştır.
Tarih ve Gelecek Dergisi, 2019
Rum ve Yunanlıların” Enosis” emelleri, yani Kıbrıs’ın Yunan adası yapılma düşüncesine karşı, 20-2... more Rum ve Yunanlıların” Enosis” emelleri, yani Kıbrıs’ın Yunan adası yapılma düşüncesine karşı, 20-22 Temmuz ve 14-16 Ağustos 1974 tarihleri arasında, adadaki Türklerin güvenliği ve barışı için Kıbrıs Barış Harekâtı gerçekleştirildi. Barış Harekâtıyla adada yüzyıllardan beri süre gelen, Rum tahakkümü ve zulmü sona erdirildi. Böylece adadaki Türklerin insanca, hür ve bağımsız yaşayabilmeleri için yeni bir ortam sağlandı.
Barış harekâtına, Türkiye’nin hemen her ilinden olduğu gibi Amasya’dan da askerler katıldı. Çalışmayla bugün çoğunluğu hayatta olan gaziler referans kaynağı alınarak, genç nesillerin yarını yorumlayabilmeleri ve sonuçlar çıkarıp değerlendirme yapabilmelerine yardımcı olmak amaçlandı. Sözlü tarih çalışması olarak gazilerle mülakat yapılıp, anlatımları görüntülü ve sesli olarak kayıt altına alındı. Gazilerin bire bir yaşayıp, şahit oldukları olaylar tespit edilip, Amasya Gaziler Derneği, Merzifon Şehit Aileleri Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği ile Askerlik şubelerinden alınan bilgilerden de faydalanılarak tablolarlar oluşturuldu.
Kıbrıs Barış Harekâtının çizdiği sınırlar, Türk tarafına devlet kurma hakkını tanıdığından sonuçta; adadaki Türkler 13 Şubat 1975’de “Kıbrıs Türk Federe Devleti” ni ve 15 Kasım 1983’te de “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” ni kurdular.
Tarih ve Gelecek Dergisi, 2019
Bu çalışma, 19. yüzyılın Türk modernleşmesi için bir geçiş dönemi olduğu iddiasındadır. Osmanlı D... more Bu çalışma, 19. yüzyılın Türk modernleşmesi için bir geçiş dönemi olduğu iddiasındadır. Osmanlı Devleti’nin bu geçiş dönemine Batı Avrupa’dan farklı olarak toplumsal ve kültürel dinamiklerin etkisiyle şekillenen ve uzunca bir sürece yayılan aşamalar yerine, oldukça kısa bir sürede ve makro politikalar vasıtasıyla girmesinin, modern bir sosyal düzeni değil, kalıcı liminaliteyi açığa çıkardığı ve eski ile yeni, Doğu ile Batı, modernlik ile gelenek arasında kalmış bir toplumsal gerçekliği inşa ettiği iddiasındadır. Çalışma, bu temel tezini açıklamak için öncelikle, Osmanlı Devleti’nin Batılılaşma politikaları bağlamında 19. yüzyılda geçirdiği yapısal ve kültürel değişim ihlal, kriz, liminalite ve yeniden yapılanma aşamalarından oluşan bir süreç olarak ele almak, modernleşmenin gerçekleştiği tüm bu süreci ise bir geçiş dönemi olarak kavramlaştırmak niyetindedir. Ayrıca, geçiş döneminin modern bir sosyal düzen yerine, kalıcı liminaliteyi üretmekle sonuçlanan Batılılaşma projesini genel hatlarıyla aşama aşama ele almayı amaçlamaktadır. Toplumsal değişimi bir süreç ve geçiş dönemi olarak ele almak için Van Gennep ve Turner’in süreç yaklaşımları, özellikle de liminalite kavramları, modernleşmenin yarattığı aradalık halinin kalıcılığını işaret etmek için ise Szakolczai’nin modernliği tamamlanmamış bir değişim olarak değerlendirdiği kalıcı liminalite kavramı esas alınmıştır.
Tarih ve Gelecek Dergisi, 2019
Osmanlı karasularında, devlete ait askeri ya da yerli ve yabancı tüccarla ait birçok gemi çeşitli... more Osmanlı karasularında, devlete ait askeri ya da yerli ve yabancı tüccarla ait birçok gemi çeşitli nedenlerden batmıştır. Çalışmamızda yaklaşık olarak yüz yıllık süreç içerisinde Osmanlı karasularında meydana gelen gemi kazaları ve sonrasında yaşananlar üç başlıkta, ağırlıklı olarak Osmanlı arşiv kayıtlarına dayanaraktan ele alınmıştır. Çalışmamızda ilk olarak deniz taşımacılığının avantaj ve dezavantajlarının neler olduğu genel olarak gösterilmiştir. Çalışmanın devamında ise Osmanlı karasularında gemilerin hangi nedenlerden ötürü battığı, bunların kayıtlara nasıl geçtiği ve devletin, askeri veya sivil bir geminin battığına dair ihbarı almasının ardından göstermiş olduğu reaksiyon gösterilmiştir. Çalışmanın bir diğer başlığında ise kazazede olarak adlandırılan batıklardan çıkartılan malzemelerin hangi türden olduğu ve malzemeler konusunda devletin tutumunun nasıl olduğu gösterilmiştir. Bu noktada ağırlıklı olarak metal türünden askeri malzemeler ön plana çıkmış olsa da ticari gemilere ait malzemelerin çıkartılması ve sonrasında yaşananlar, yabancı devletlere verilen kapitülasyonlar merkezli ele alınmıştır. Çalışmanın son bölümünde ise gemi kazalarından sağ olarak kurtulan ya da ölmüş olan kişilerin yakınlarıyla devletin bir nevi sosyal güvenlik kapsına giren ilişkisi genel çerçevede ele alınmıştır.
Tarih ve Gelecek Dergisi, 2019
Osmanlı eyaleti olan Habeş'in merkezlerinden biri varsayılan ve Afrika içleri ile Hicaz, Hint Oky... more Osmanlı eyaleti olan Habeş'in merkezlerinden biri varsayılan ve Afrika içleri ile Hicaz, Hint
Okyanusu ve Mısır arasındaki ticarete büyük bir antrepo olan Sevakin'in zirve dönemi, on altıncı
yüzyılın ortaları ile on dokuzuncu yüzyılın başları arasında Osmanlılar tarafından doğrudan yönetildiği döneme denk gelir. Her ne kadar Sevakin tarihinin birkaç dizi kısa çalışmaları bulunsa da,
bunlar nadiren Osmanlıca kaynaklarda yer almaktadır. Daha derinine bakılacak olursa bu limanın
Afrika'nın iç kesimlerinde sadece bir Osmanlı denetim karakolu olduğu varsayılmakla birlikte,1
Sevakin Hadriba elitinin şehir hayatında ki rolüne daha fazla önem veren araştırmalar, kontrolünde
oldukları Osmanlı bağlamına daha az dikkat etmiştir.2 Bu yazıda Osmanlı bulgularına dayanan
Osmanlı yönetimi altında ki Sevakin'in gelişmesine genel bir bakış açısı sunuyorum.3 Bunların elbette kendi riskleri vardır, çünkü Osmanlı arşiv belgeleri büyük oranda İstanbul'dan görevlilerin, askeri durumun ve takviye taleplerinin atanması ile ilgili rapor veya emirlerden oluşmaktadır.
Limanda yada ilde ki Osmanlı mali kayıtlarının hiç biri gün ışığına çıkmadığından belgelerde ticaret nadiren belirgindir. 1655 yılında Sevakin'de ki ayaklanma raporları ve gezgin Evliya Çelebi'nin 20 yıl sonra yaptığı ziyaretin ifadesi olan edebi kaynaklar, en az 17. Yüzyıl boyunca sosyal ve
ekonomik tarihe daha fazla ışık tuttu. Osmanlı delilleri, Akdeniz dünyasında varlığını sürdürebilen
kısıtlı sayıdakilerle karşılaştırılabilir olmasına rağmen Sevakin tarihi için temel kaynağımızdır.
Tarih ve Gelecek Dergisi, 2019
Akademik araştırma, yazma, okuma ve organize olma süreçlerinde araştırmacının zamanını daha etkil... more Akademik araştırma, yazma, okuma ve organize olma süreçlerinde araştırmacının zamanını daha etkili ve akademik ürün odaklı kullanmasını sağlayan yazılımların sayısı son yıllarda bir hayli artmaktadır. Zotero, bu yazılımlardan sadece biridir. Araştırmacının literatür toplamasında, bulduğu literatürü fişlemesinde, kategorize etmesinde ve akademik yazım sürecinin önemli bir bölümü olan atıf verme ve kaynakça oluşturma faaliyetlerinde, Zotero’nun araştırmacıya sunduğu kolaylıkların sayısı oldukça fazladır. Ayrıca araştırmacının farklı coğrafyalarda ve benzer konular üzerinde çalışan diğer araştırmacılar ile iletişime geçmesini ve hatta projesine işbirliğinde bulunabileceği diğer araştırmacıları da katabilmesini sağlayan Zotero, akademik araştırma ve yazma süreçlerinde araştırmacının en önemli araçlarından biri olmaya adaydır. Bu çalışmamızda Zotero’nun en önemli özelliklerini inceleyerek programın çalışma mantığının ne olduğunu ve araştırmacıya sunabileceği yararlılıkların nelerden oluşabileceğini ortaya çıkarmaya çalıştık.
Tarih ve Gelecek Dergisi, 2019
19. yüzyıl, Avrupalı Emperyalist devletlerin tüm dünyada olduğu gibi Ortadoğu’da da tekel kurmak ... more 19. yüzyıl, Avrupalı Emperyalist devletlerin tüm dünyada olduğu gibi Ortadoğu’da da tekel kurmak istedikleri bir dönemdir. Bu yüzden Osmanlı Devleti ve İran’ın üzerlerine yoğun biçimde yüklendikleri bir yüzyıl olmuştur. Özellikle dünya liderliğini oluşturmaya çalışan İngiltere ve ona 19. yüzyılda rakip olarak ortaya çıkan Almanya ile arasındaki rekabetin ağırlıklı sahası Orta Doğu olmuştur. Osmanlı yönetiminin bu durumda gördüğü çıkış yolu, kendisini sıkıştıran İngiltere ve Fransa ile Rusya’nın emellerinden olası Alman ittifakı sayesinde kurtulma ümididir. Bu sırada Osmanlı üzerinde nüfuz hesapları olan Almanya, üçüncü güç olarak davet edilme planları ile Osmanlı ülkesinde bir hayranlık oluşturmayı başarmıştır. Bu dönemde İran’ın da İngiltere ve Rusya ortaklığı yüzünden bir üçüncü güç arayışı söz konusudur. İngiltere ve Rusya baskısı altındaki İran devleti, bir çare olarak Almanya’nın dostluğunu görmektedir. Almanya, Osmanlı Devleti üzerindeki projelerini İran’a kadar genişletmeyi düşündüğünden, bu ülkede de bir Alman etkisi oluşturmaya gayret etmiştir. Ülkelerini İngiliz ve Rus nüfuzundan kurtarmak isteyen İranlı yöneticiler ve İran kamuoyu böyle bir müttefikliğe sıcak bakmışlardır.
Tarih ve Gelecek Dergisi, 2019
Tapu tahrir geleneğinin bir devamı olan temettuât defterleri XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin mi... more Tapu tahrir geleneğinin bir devamı olan temettuât defterleri XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin mikro düzeyde sosyo-ekonomik yapısı hakkında önemli bilgilere kaynaklık etmiştir. Ele alınan makalede Selanik Kazası Lankaza(Langaza) Nahiyesi Evlâd-ı Fâtihân karyelerinden Otmanlı Karyesi’nin ML.VRD.TMT.d. 11784 nolu temettuât defteri ele alınmıştır. Bu bağlamda, defterde söz konusu karyenin demografik yapısı, karyede bulunan şahıslar, bu şahısların menkul-gayr-ı menkulleri, hangi meslekle uğraştıkları, hayvan türleri, yetiştirilen ürünler, gelir-vergi kalemi üzerinden istatistiki veriler ile ele alınıp değerlendirilecektir.
Tarih ve Gelecek Dergisi, 2019
Dersim ayaklanması, Kürt isyanları içerisinde diğer ayaklanmalardan farklı bir yere sahiptir. Bir... more Dersim ayaklanması, Kürt isyanları içerisinde diğer ayaklanmalardan farklı bir yere sahiptir. Bir tür aşiret ayaklanmasına benzeyen bu girişim merkezi hükümet tarafından cebirle bastırılmıştır. Devlet isyanı bastırırken hukuk kurallarını bazen hiçe sayıldı ve ulus-devlet inşa sürecini tamamlayacaklarını özellikle belirtmiştir. Dersimin dağlık bir alan olması hasebiyle devlet isyanı bastırma konusunda sıkıntılar yaşadığı ancak ne pahasına olursa olsun isyanı bastırmak için ciddi bir mücadele vermiştir. Abdullah Alpdoğan’ın sivil iradesinde bölgeye yapılan hava ve kara harekâtında ise devlet, isyancı olarak belirttiği kişilere karşı ciddi bir mukavemet göstermiş, arşivdeki belgelere göre birçok köy de yakılmıştır.
Bu çalışmada Dersim İsyanı sırasında devlet tarafından bilerek ve istenerek Tunceli’nin Hozat Kazasının Ağzunik köyünde ikamet eden Haydar Kang’ın annesinin ve kardeşi ile yeğenlerinin öldürülmesi ve yakılması iddiasıyla hak arama mücadelesi yer almaktadır. Haydar Kang’ın kardeşi İbrahim Kango’nun önce olayı telgrafla hükümete bildiriyor. Kango telgrafa cevap alamayınca bu defa da 1949 yılında Haydar Kang tarafından meclis, hükümet ve adalet bakanlığına yazdığı şikâyet dilekçesi yazmıştır. Çalışmada Kang’ın başvurduğu resmi merciler ve aldığı cevaplar yer almaktadır. Çalışmanın sonunda Dersim Olayı özelinde Haydar Kang olayına yönelik bir değerlendirme yer almaktadır.
Tarih ve Gelecek Dergisi, 2019
Halil Edhem (Eldem), Osmanlı döneminden Cumhuriyet’e geçiş sürecinde etkili olan önemli ilim adam... more Halil Edhem (Eldem), Osmanlı döneminden Cumhuriyet’e geçiş sürecinde etkili olan önemli ilim adamlarından biridir. Sadrazam İbrahim Halil Paşa’nın oğludur. Müze-i Hümâyun müdür yardımcılığı ve müdürlüğü görevlerinde bulunmuş, birçok eser kaleme almıştır. Tarihî eserlere ilgi duymuş ve bu konu ile ilgili çalışmalar yapmıştır. Cumhuriyet döneminde de çeşitli devlet görevlerinde çalışmış, TBMM’de iki dönem milletvekilliği görevini yürütmüş ve 1938’de de vefat etmiştir. Fazla ilgi görmemiş olmasına rağmen önemli bir isimdir. Çalışma alanı oldukça geniş olan Halil Edhem, kendisini Anadolu coğrafyasının tarihî mirasını açığa çıkarmaya adamıştır. Çalışmada Halil Edhem’in hayatı kısaca ele alınacak, ardından da Târîh-i Osmânî Encümeni Mecmuası’nda 1914 yılında neşrettiği “Bibliyografya (Amida)” isimli çalışması inceleme konusu edilecektir. Bu çerçeve içerisinde sözü edilen metin Latin harflerine aktarılacak, daha sonra da metnin önemine ilişkin genel bir değerlendirme yapılmaya çalışılacaktır.
Tarih ve Gelecek Dergisi, 2019
31 Mart ihtilalinden sonra muvazzaf subaylara süreli yayınlarda yazı yazma yasağının getirilmesi ... more 31 Mart ihtilalinden sonra muvazzaf subaylara süreli yayınlarda yazı yazma yasağının getirilmesi üzerine Cemil Said Bey, kitap yazımına yönelmiş ve “Teceddüd-i Hakikî Nasıl Olur?” adlı
eseri kaleme almıştır. Onun ilk telif eseri olma hüviyetine sahip olan eser Nisan 1330 (Nisan/Mayıs
1914) tarihinde ilk baskısını yapmıştır. “Teceddüd-i Hakikî Nasıl Olur?” adlı eser sadece Cemil
Said Bey’in teceddüt konusundaki görüşlerini değil genel olarak onun fikrî yapısını ortaya koyan
önemli bir eserdir. Eser Milli Kütüphane’de ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı
kütüphanelerinde “C.S., Teceddüd-i Hakikî Nasıl Olur?, Dersa’âdet. Nisan (1330)” künyesiyle yer
almaktadır. Çalışmamızda Cemil Said Bey’in C. S. Takma adıyla kaleme aldığı Teceddüd-i Hakikî
Nasıl Olur? adlı eserin çevirisi yapılmıştır.
Tarih ve Gelecek Dergisi, 2019
Osmanlı Devleti 19. Yüzyıla kadar batılı tarzda görülen bir fikri oluşum içine girmemiştir. Batıd... more Osmanlı Devleti 19. Yüzyıla kadar batılı tarzda görülen bir fikri oluşum içine girmemiştir. Batıda Fransız İhtilalının çıkmasıyla milliyetçilik akımları özellikle çok uluslu bir devlet olan Osmanlı’da etkisini gösterdi. Osmanlı devlet adamları ve aydınları bu durumdan Osmanlının kurtuluşu için batılı tarzda bir fikrî harekette bulundular. Bu fikir Osmanlıcılık olarak ifade ediliyordu. Bu tespit daha önceki devlet adamları ve padişahlarda Osmanlıcı fikirler olmadığı şeklinde anlaşılmamalı, belki Osmanlı devletinin tebaası olmak sebebiyle aynı milletin ferdi olunması fikrinin Tanzimat’la birlikte sistemleştirdiğini ifade etmektedir.
Osmanlının dağılmaktan kurtuluşu için dönemin yönetici ve düşünürlerince ortaya atılan ve uygulanan Osmanlıcılık idealinin dayandığı fikrî ve sosyal temeller neydi? Osmanlıcılık fikrinin savunucuları kimlerdi? Osmanlıcılık hareketinin idarî, hukukî, eğitim ve edebiyattaki uygulamaları nasıldı? Bu fikrin Osmanlıda karşılığı ne oldu? Ya da daha açık bir ifade ile tasavvur edilen Osmanlı milleti niçin var edilemedi ve Osmanlı devletini kurtaramadı. Bu hedefe ulaşılamayınca bu tasavvurun fikir babaları Osmanlı Devleti’ni kurtarma için hangi yeni ideallere yöneldiler? Bu makalenin amacı bu ve buna benzer birçok soruları cevaplandırmak, Osmanlıcılık fikrinin serüveni hakkında bilgi vermektir.
Tarih ve Gelecek Dergisi, 2019
İpek’de bulunan Sırp-Ortodoks Kilisesi, Stefan Duşan döneminde patriklik seviyesine çıkmıştır. II... more İpek’de bulunan Sırp-Ortodoks Kilisesi, Stefan Duşan döneminde patriklik seviyesine çıkmıştır. II. Mehmed dönemine kadar bağımsız bir şekilde varlığını devam ettiren Patrikhane 1459 yılında Sırbistan’ın fethedilmesinin ardından kapatılmıştır. Kanuni Sultan Süleyman döneminde ise Sokullu Mehmed Paşa’nın gayretleriyle Osmanlı Devleti’ne bağlı bir şekilde 1557 yılında tekrar açılmıştır. Patrikhanenin mevcudiyeti, Sırpları bir arada tutarak millî bilinçlerinin oluşum ve gelişimini desteklemiştir. Ortodoks Sırplar, patrikhane sayesinde kimliklerini koruyarak dinî ve milli birlikteliklerini sağlamıştır. Osmanlı Devleti’nin patrikhaneyi 1557 yılında tekrar açmasının nedenlerinden biri Katolik Habsburg İmparatorluğu karşısında Sırpları memnun ederek onları yanında tutmaktır. Fakat Ortodoks Sırplar, Osmanlı-Habsburg savaşlarında Osmanlı aleyhine hareket etmiştir. Onların bu tutumları neticesinde 1766 yılında İpek Patrikhanesi kapatılmış ve Fener-Rum Patrikhanesi’ne bağlanmıştır.
Tarih ve Gelecek Dergisi, 2019
Ekonomisi oldukça kötü bir durumda iken içinde bulunduğu stratejik ve jeopolitik durumundan dolay... more Ekonomisi oldukça kötü bir durumda iken içinde bulunduğu stratejik ve jeopolitik durumundan dolayı Birinci Dünya Savaşı'na dâhil olan Osmanlı Devleti, savaşın finansmanını sağlayabilmek için çeşitli yöntemlere başvurmak zorunda kalmıştır. Savaştan dolayı devlet hazinesinin büyük bir kısmı orduya yönlendirilmiş, bu da cephe gerisinde kalan Osmanlı halkının oldukça zor günler geçirmesine neden olmuştur. Öyle ki savaş sürecinde cephede askeri mücadele verilirken; cephe gerisinde kalan halk açlık ve sefaletin pençesinde yaşam mücadelesi vermiştir. Ancak savaş ortamının meydana getirdiği koşullardan yararlanan bir grup; bir taraftan ihtikârlık yaparak fiyatların yükselmesine neden olurken, diğer taraftan servetlerine servet katmıştır. Savaşın sonlarına doğru oldukça zenginleşen bu grup, Osmanlı kamuoyu tarafından “harp zenginleri” olarak isimlendirilmiş ve toplumun tepkisine neden olmuştur. Bu çalışmada da Birinci Dünya Savaşı sürecinde ortaya çıkan harp zenginlerinin dönemin önde gelen gazetelerinden olan Sabah, Tanin ve Vakit Gazeteleri'ne yansımaları ele alınmıştır. İncelediğimiz gazetelerde harp zenginlerine geniş yer verildiği görülmektedir. Mezkûr gazetelerde harp zenginleri eleştirilmiş ve kamuoyunun beklentilerine yer verilmiştir. Bununla birlikte harp zenginleri konusunda çeşitli fikir ayrılıklarının yaşandığı anlaşılmaktadır.
Tarih ve Gelecek Dergisi, 2019
İhtikâr (vurgunculuk) her hangi bir mal ve hizmet üretmeden, para piyasasında yapılan spekülasyon... more İhtikâr (vurgunculuk) her hangi bir mal ve hizmet üretmeden, para piyasasında yapılan spekülasyon ve manipülasyonlarla gayrimeşru şekilde paradan para kazanma yoludur. Bu yöntemle risk almadan kolay yoldan para kazananlar muhtekir (vurguncu) olarak isimlendirilmiştir. Osmanlı Devleti’nin son asır para piyasalarında esnaf, tüccar, sarraf ve banker olarak faaliyet gösterenlerin çoğunluğu gayrimüslim Osmanlı vatandaşlarıyla muhtelif ülke vatandaşı yabancılardı. Dolayısıyla ihtikâra başvuranların da çoğunlukla bu zümrelerden muhtekirler olduğu görülür.
Osmanlı meskûkâtı ve kâğıt parası üzerinden ihtikâr yaparak para kazanmak dönem piyasa aktörleri için kolay ve son derece karlı bir yol olmuştur. Ülke içinde ve dışında meydana gelen bir takım iktisadi gelişmeler, bu dönemde yoğunlaşan ihtikârı beslemiştir. Dönem boyunca devlet idaresinin karşılaştığı özellikle mali sorunlar nedeniyle hayata geçirdiği maliye ve para politikaları muhtekirler için bulunmaz fırsatlar ortaya çıkarmıştır. Mağşuş meskûkâtın ve kâğıt paranın tedavülü muhtekirlere ciddi kazanç fırsatları sunmuştur. Özellikle Paranın, çeşitli vilayetlerde farklı rayiçlerle tedavül ettirilmesi para ticareti yoluyla ihtikârı ciddi bir kazanç yolu haline getirmiştir. Bu dönemde dünya gümüş piyasalarında meydana gelen gelişmeler, iç faktörlerle birleşince muhtekirlerin daha da zenginleşmesine imkân vermiştir.
Tarih ve Gelecek Dergisi, 2019
Atatürk dönemi fikir hareketlerini üç başlıkta ve üç devrede incelemek gerekmektedir. Birinci dev... more Atatürk dönemi fikir hareketlerini üç başlıkta ve üç devrede incelemek gerekmektedir. Birinci devre, 1920-1925 arasındaki klasik dönemdir. Bu dönemde Osmanlı’dan kalan fikir hareketleri, olduğu gibi varlığını sürdürmüştür. İkinci devre, 1925-1930 arasındaki istihale dönemidir. Bu dönemde başta Türkçülük olmak üzere fikir hareketleri bir istihale devresine girmiş, yeni dönemin kodlarına uygun bir hale gelecek şekilde değişmeye/değiştirilmeye başlamıştır. Üçüncü devre ise 1930 sonrası Kemalizm dönemidir. Bu dönemde artık tek bir fikir hareketi kalmıştır, o da devrimin ideolojisi olan Kemalizm’dir.
Tarih ve Gelecek Dergisi, 2019
XIII. yüzyılın ilk çeyreğinde dünya dengelerini alt üst eden yeni bir güç ortaya çıktı. Bu güç Ce... more XIII. yüzyılın ilk çeyreğinde dünya dengelerini alt üst eden yeni bir güç ortaya çıktı. Bu güç Cengiz Han önderliğinde yirmi yıl gibi çok kısa bir zaman diliminde büyük bir imparatorluğa dönüşen Moğollardı. Cengiz Han sıkı bir disiplin altında güçlendirdiği orduları ile çevre kabileleri hâkimiyet altına aldıktan sonra 1206 da kağan ilan edildi. Böylece Yakındoğu için kasırgaya dönüşecek rüzgâr Karakurum’dan esmeye başladı. 1227 tarihinde Cengiz Han öldüğünde çocuklarına sınırları Çin’den Harezm ve Kırım’a kadar uzanan devasa bir imparatorluk bıraktı.
1251 tarihinde Moğol kuvvetleri Yakın Doğu üzerine tekrar harekete geçti. Bu kuvvetlerin liderliğini yapan Hülagü Han, 1256 tarihinde Alamut Kalesi’ni teslim alarak Tebriz merkezli İlhanlı Devleti’ni kurdu. Ardından 10 Şubat 1258 tarihinde Abbasi Devleti’nin merkezi Bağdat’ı aldı. Böylece Gilan Bölgesi hariç bütün İran, Azerbaycan ve Irak-ı Acem topraklarında Moğol hâkimiyeti kuruldu.
İlhanlı Devleti için oldukça stratejik bir bölge olmasına rağmen 1256 tarihinden Olcaytu Han (1304-1312) devrine kadar hiçbir İlhanlı hükümdarı Gilan bölgesini istilaya girişmedi. Bu çalışmada İlhanlı tarihinde bir ilk olan Gilan bölgesine yapılan askeri harekâtın sebep ve sonuçları ele alındı.
Tarih ve Gelecek Dergisi, 2019
İnönü’nün yaptığı konuşmalar Türk ve yabancı basında geniş yankı uyandırmış, konuşmalarıyla ilgil... more İnönü’nün yaptığı konuşmalar Türk ve yabancı basında geniş yankı uyandırmış, konuşmalarıyla ilgili makaleler kaleme alınmıştır. Çalışmada, İnönü’nün konuşmaları ile ilgili basında, mevcut olan her ince ayrıntıya yer verilmiş ve okuyucuya aktarılmaya çalışılmıştır. Araştırma esnasında konu ile ilgili kaynak taraması yapılmış ve basındaki bilgilerle harmanlanmıştır.
Savaş süresince Türkiye’nin yönetiminde bulunanlar, savaşı görmüş ve tecrübe edinmiş kişilerdi. Özellikle İsmet İnönü, tecrübelerine dayanarak ülkeyi savaşın dışında tutmayı kendine ilke edinmiştir. 1939-1945 yılları boyunca İnönü’nün düşünceleri, yaptığı meclis konuşmalarına yansımıştır. 1939’da yaptığı açılış konuşmasında, amacının savaşın ilerlemesine engellemek olduğu ve harbin son bulmasını umut ettiğini dile getirmiştir. 1939-1942 döneminde savaş dışı kalma konusunu konuşmalarında dile getirmiş, 1943’teki açılış konuşmasında ise Türkiye’nin savaş dışında kalmasına rağmen savaşın zararlı etkilerini hissettiğini dile getiren İnönü’nün, 1944’te yaptığı konuşmada müttefikler lehine olumlu ifadeler kullandığı görülmüştür. 1945’te yaptığı konuşmada; Türk topraklarında kimsenin hakkının olmadığı ve şerefli insanlar olarak yaşamaya devam edeceklerini izah etmiştir.
1914’te başlayan Birinci Dünya Savaşı İtilaf güçlerinin zaferiyle sonuçlanmıştı. Birinci Dünya Savaşı’ndan yenilgi ile çıkan devletler yaralarını sarmaya çalışırken, savaştan zaferle ayrılan İngiltere ve Fransa gibi statükocu devletler, mevcut durumun korunmasından yana bir tavır içerisine girmişlerdir. Birinci Dünya Savaşı’nı Versay gibi yıkıcı bir antlaşma ile sonuçlandıran Almanya ve onun yanında yer alan İtalya’nın izlediği saldırgan politika dünyayı yeni bir savaşın eşiğine getirmişti. Türkiye ise Birinci Dünya Savaşı’nda aldığı yaraları sarmadan, Kurtuluş Savaşı’nda ölüm kalım mücadelesi vermişti. Türkiye, İkinci Dünya Savaşı öncesinde izlediği politika ile yeni kurulan devletin köklerini sağlamlaştırmaya çalışmış ve yeninden bir savaşın tarafı olmak düşüncesi bile ülke için ağır gelmiştir.
Tarih ve Gelecek Dergisi, 2019
Varlığıyla insana dair, doğuştan ya da sonradan edinilmiş bir dürtü anlamında olan şiddet, tiyatr... more Varlığıyla insana dair, doğuştan ya da sonradan edinilmiş bir dürtü anlamında olan şiddet, tiyatronun her zaman doğrudan ya da dolaylı olarak ana malzemelerinden birisi olmuştur. Tiyatro tüm zamanlarda bireyin üzerinde oluşan baskıları göz önünde bulundurarak ya da bireyin bu baskılarla mücadelesini, zaferini ya da kaybını anlatarak, bizzat şiddeti eleştirmiştir. Şiddet temasının özellikle Amerikan sisteminin devamını sağlayan kilit unsurlardan biri olması ve bireyin yaşadığı bunalımlarla doğrudan ilintili olması, onun Amerikan tiyatrosunun içeriğinde önemli bir yer tutmasını kaçınılmaz kılmıştır. Şiddet olgusunu ister istemez merkezine alan Amerikan tiyatro geleneği, birey üzerinde, şiddetin sonucu olarak kamusal düzlemde açığa çıkan toplumsal yabancılaşma, ötekileşme, hiçlik duygusu ve duygusuzlaşma gibi etkileri sahneye taşıyarak toplum ve birey arasında varlığı şart olan hayati köprünün güncel yıkımını gözler önüne serer. Bu noktada Amerikan tiyatro tarihi, şiddet olgusunun Amerikan kültürüne iktidar bağlamında sistematik bir şekilde yön verdiğini, bireyi olumsuzluğa ve karamsarlığa sürüklediğini, merkezden marjine ötelediğini, bireyin karar mekanizmalarını bizzat şiddetin kendisinin oluşturduğunu açık ve sert bir dil kullanarak göstermesi bakımından önemlidir.
Tarih ve Gelecek Dergisi, 2019
İstanbul’da Türkçe basım yapan matbaanın ilk kitabı basmasından yaklaşık yüzyıl sonra Türkçe gaze... more İstanbul’da Türkçe basım yapan matbaanın ilk kitabı basmasından yaklaşık yüzyıl sonra Türkçe gazetelerin ilk örneği yayınlandı. 1831’de devletin resmi yayın organı olarak Takvim-i Vekayi Gazetesi çıkarıldı. Bunun üzerinden yaklaşık otuz yıl geçtikten sonra bu kez ilk Türkçe özel gazeteler çıkmaya başladı.
Türk basın tarihinde “Türkçe özel gazeteler devri”nin başlamasında en etkili olan şahsiyetlerin başında İbrahim Şinasi Efendi gelmektedir. Tipik Tanzimat aydınlarının öncülerinden olan Şinasi, Batı’yı yerinde tanımaya çalışmış ve Osmanlı Toplumu’nun Batılılaşmasını savunmuştur. Çok yönlü bir aydın olan Şinasi, gazeteler aracılığıyla halkın aydınlatılabileceğine; kamuoyu oluşturulabileceğine inanmış biri olarak Tercüman-ı Ahval’in yayınını başyazar olarak bir dönem yönettikten sonra kendi matbaasını ve gazetesini kurmaya çalışmıştır.
Şinasi’nin yoğun çalışmasının sonucu olarak 1862’de yayın hayatına başlayan Tasvir-i Efkâr Gazetesi, Türkçe basında önemli bir yere sahiptir. Haber gazeteciliğinin yanı sıra bir fikir gazetesi olarak da dikkat çeken bu gazete, daha sonra kendi gazetelerini çıkaracak olan birçok Türk genci için bir okul işlevi görmüştür. Tasvir-i Efkâr, bütün zorluklara rağmen yaklaşık yedi yıl boyunca yayınını sürdürmüştür.
Tarih ve Gelecek, 2019
Hellen ve Roma toplumlarında damak tadına düşkün kişilerin lezzet arayışlarının incelendiği bu ça... more Hellen ve Roma toplumlarında damak tadına düşkün kişilerin lezzet arayışlarının incelendiği bu çalışmanın amacı adı geçen uygarlıkların yeme-içme alışkanlıklarındaki eğilimleri incelemek ve eğer varsa bu eğilimleri belirleyen kişileri ve toplum içindeki statülerini irdelemektir. Konuyla ilgili bilgiler M.Ö. III. yüzyıldan M.S. IV. yüzyıla kadar uzanan bir zaman diliminde Arkhestratos, Athenaios ve Apicius gibi Hellen ve Roma kökenli yazarlar tarafından kaleme alınmış tematik eserlerde bulunmaktadır. Buna ek olarak her iki toplumun hiciv ve komedi yazarlarının eserleri de konuya ilişkin eleştirel bilgiler içermektedir. Çalışmamızda adı geçen eserlerden örnekler verilip yazarın konuya bakışı değerlendirilmeye çalışılacaktır. Yazarlar arasındaki sıralama kronolojiye göre değil konu sınıflandırmasına göre yapılmıştır. Makale tek başlık altında toplanmış, konunun değerlendirmesi ise ayrı bir başlık altında ele alınmıştır. Bu çalışmanın sonunda adı geçen toplumların içinde sosyal statü farklılıklarına bağlı olarak yeme-içme alışkanlıklarında da farklılıklar bulunduğu, her sınıfa uygun yeme içme önerilerinin farklı yazarlar tarafından yapıldığı anlaşılmıştır. İkincil olarak toplumun üst sınıfına yönelik, zengin içerikli ve pahalı yiyecekleri tanıtan ve lüks tüketimin öncüleri olan yazarlar, filozoflar ve hicivciler tarafından eleştirilmişlerdir. Son olarak doğuya olan ilginin artmasıyla birlikte Hellen ve Roma toplumlarının yemek alışkanlıklarında değişim yaşanmıştır.
Tarih ve Gelecek Dergisi, 2019
Rum ve Yunanlıların” Enosis” emelleri, yani Kıbrıs’ın Yunan adası yapılma düşüncesine karşı, 20-2... more Rum ve Yunanlıların” Enosis” emelleri, yani Kıbrıs’ın Yunan adası yapılma düşüncesine karşı, 20-22 Temmuz ve 14-16 Ağustos 1974 tarihleri arasında, adadaki Türklerin güvenliği ve barışı için Kıbrıs Barış Harekâtı gerçekleştirildi. Barış Harekâtıyla adada yüzyıllardan beri süre gelen, Rum tahakkümü ve zulmü sona erdirildi. Böylece adadaki Türklerin insanca, hür ve bağımsız yaşayabilmeleri için yeni bir ortam sağlandı.
Barış harekâtına, Türkiye’nin hemen her ilinden olduğu gibi Amasya’dan da askerler katıldı. Çalışmayla bugün çoğunluğu hayatta olan gaziler referans kaynağı alınarak, genç nesillerin yarını yorumlayabilmeleri ve sonuçlar çıkarıp değerlendirme yapabilmelerine yardımcı olmak amaçlandı. Sözlü tarih çalışması olarak gazilerle mülakat yapılıp, anlatımları görüntülü ve sesli olarak kayıt altına alındı. Gazilerin bire bir yaşayıp, şahit oldukları olaylar tespit edilip, Amasya Gaziler Derneği, Merzifon Şehit Aileleri Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği ile Askerlik şubelerinden alınan bilgilerden de faydalanılarak tablolarlar oluşturuldu.
Kıbrıs Barış Harekâtının çizdiği sınırlar, Türk tarafına devlet kurma hakkını tanıdığından sonuçta; adadaki Türkler 13 Şubat 1975’de “Kıbrıs Türk Federe Devleti” ni ve 15 Kasım 1983’te de “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” ni kurdular.
Tarih ve Gelecek Dergisi, 2019
Bu çalışma, 19. yüzyılın Türk modernleşmesi için bir geçiş dönemi olduğu iddiasındadır. Osmanlı D... more Bu çalışma, 19. yüzyılın Türk modernleşmesi için bir geçiş dönemi olduğu iddiasındadır. Osmanlı Devleti’nin bu geçiş dönemine Batı Avrupa’dan farklı olarak toplumsal ve kültürel dinamiklerin etkisiyle şekillenen ve uzunca bir sürece yayılan aşamalar yerine, oldukça kısa bir sürede ve makro politikalar vasıtasıyla girmesinin, modern bir sosyal düzeni değil, kalıcı liminaliteyi açığa çıkardığı ve eski ile yeni, Doğu ile Batı, modernlik ile gelenek arasında kalmış bir toplumsal gerçekliği inşa ettiği iddiasındadır. Çalışma, bu temel tezini açıklamak için öncelikle, Osmanlı Devleti’nin Batılılaşma politikaları bağlamında 19. yüzyılda geçirdiği yapısal ve kültürel değişim ihlal, kriz, liminalite ve yeniden yapılanma aşamalarından oluşan bir süreç olarak ele almak, modernleşmenin gerçekleştiği tüm bu süreci ise bir geçiş dönemi olarak kavramlaştırmak niyetindedir. Ayrıca, geçiş döneminin modern bir sosyal düzen yerine, kalıcı liminaliteyi üretmekle sonuçlanan Batılılaşma projesini genel hatlarıyla aşama aşama ele almayı amaçlamaktadır. Toplumsal değişimi bir süreç ve geçiş dönemi olarak ele almak için Van Gennep ve Turner’in süreç yaklaşımları, özellikle de liminalite kavramları, modernleşmenin yarattığı aradalık halinin kalıcılığını işaret etmek için ise Szakolczai’nin modernliği tamamlanmamış bir değişim olarak değerlendirdiği kalıcı liminalite kavramı esas alınmıştır.
Tarih ve Gelecek Dergisi, 2019
Osmanlı karasularında, devlete ait askeri ya da yerli ve yabancı tüccarla ait birçok gemi çeşitli... more Osmanlı karasularında, devlete ait askeri ya da yerli ve yabancı tüccarla ait birçok gemi çeşitli nedenlerden batmıştır. Çalışmamızda yaklaşık olarak yüz yıllık süreç içerisinde Osmanlı karasularında meydana gelen gemi kazaları ve sonrasında yaşananlar üç başlıkta, ağırlıklı olarak Osmanlı arşiv kayıtlarına dayanaraktan ele alınmıştır. Çalışmamızda ilk olarak deniz taşımacılığının avantaj ve dezavantajlarının neler olduğu genel olarak gösterilmiştir. Çalışmanın devamında ise Osmanlı karasularında gemilerin hangi nedenlerden ötürü battığı, bunların kayıtlara nasıl geçtiği ve devletin, askeri veya sivil bir geminin battığına dair ihbarı almasının ardından göstermiş olduğu reaksiyon gösterilmiştir. Çalışmanın bir diğer başlığında ise kazazede olarak adlandırılan batıklardan çıkartılan malzemelerin hangi türden olduğu ve malzemeler konusunda devletin tutumunun nasıl olduğu gösterilmiştir. Bu noktada ağırlıklı olarak metal türünden askeri malzemeler ön plana çıkmış olsa da ticari gemilere ait malzemelerin çıkartılması ve sonrasında yaşananlar, yabancı devletlere verilen kapitülasyonlar merkezli ele alınmıştır. Çalışmanın son bölümünde ise gemi kazalarından sağ olarak kurtulan ya da ölmüş olan kişilerin yakınlarıyla devletin bir nevi sosyal güvenlik kapsına giren ilişkisi genel çerçevede ele alınmıştır.
Tarih ve Gelecek Dergisi, 2019
Osmanlı eyaleti olan Habeş'in merkezlerinden biri varsayılan ve Afrika içleri ile Hicaz, Hint Oky... more Osmanlı eyaleti olan Habeş'in merkezlerinden biri varsayılan ve Afrika içleri ile Hicaz, Hint
Okyanusu ve Mısır arasındaki ticarete büyük bir antrepo olan Sevakin'in zirve dönemi, on altıncı
yüzyılın ortaları ile on dokuzuncu yüzyılın başları arasında Osmanlılar tarafından doğrudan yönetildiği döneme denk gelir. Her ne kadar Sevakin tarihinin birkaç dizi kısa çalışmaları bulunsa da,
bunlar nadiren Osmanlıca kaynaklarda yer almaktadır. Daha derinine bakılacak olursa bu limanın
Afrika'nın iç kesimlerinde sadece bir Osmanlı denetim karakolu olduğu varsayılmakla birlikte,1
Sevakin Hadriba elitinin şehir hayatında ki rolüne daha fazla önem veren araştırmalar, kontrolünde
oldukları Osmanlı bağlamına daha az dikkat etmiştir.2 Bu yazıda Osmanlı bulgularına dayanan
Osmanlı yönetimi altında ki Sevakin'in gelişmesine genel bir bakış açısı sunuyorum.3 Bunların elbette kendi riskleri vardır, çünkü Osmanlı arşiv belgeleri büyük oranda İstanbul'dan görevlilerin, askeri durumun ve takviye taleplerinin atanması ile ilgili rapor veya emirlerden oluşmaktadır.
Limanda yada ilde ki Osmanlı mali kayıtlarının hiç biri gün ışığına çıkmadığından belgelerde ticaret nadiren belirgindir. 1655 yılında Sevakin'de ki ayaklanma raporları ve gezgin Evliya Çelebi'nin 20 yıl sonra yaptığı ziyaretin ifadesi olan edebi kaynaklar, en az 17. Yüzyıl boyunca sosyal ve
ekonomik tarihe daha fazla ışık tuttu. Osmanlı delilleri, Akdeniz dünyasında varlığını sürdürebilen
kısıtlı sayıdakilerle karşılaştırılabilir olmasına rağmen Sevakin tarihi için temel kaynağımızdır.
Tarih ve Gelecek Dergisi, 2019
Akademik araştırma, yazma, okuma ve organize olma süreçlerinde araştırmacının zamanını daha etkil... more Akademik araştırma, yazma, okuma ve organize olma süreçlerinde araştırmacının zamanını daha etkili ve akademik ürün odaklı kullanmasını sağlayan yazılımların sayısı son yıllarda bir hayli artmaktadır. Zotero, bu yazılımlardan sadece biridir. Araştırmacının literatür toplamasında, bulduğu literatürü fişlemesinde, kategorize etmesinde ve akademik yazım sürecinin önemli bir bölümü olan atıf verme ve kaynakça oluşturma faaliyetlerinde, Zotero’nun araştırmacıya sunduğu kolaylıkların sayısı oldukça fazladır. Ayrıca araştırmacının farklı coğrafyalarda ve benzer konular üzerinde çalışan diğer araştırmacılar ile iletişime geçmesini ve hatta projesine işbirliğinde bulunabileceği diğer araştırmacıları da katabilmesini sağlayan Zotero, akademik araştırma ve yazma süreçlerinde araştırmacının en önemli araçlarından biri olmaya adaydır. Bu çalışmamızda Zotero’nun en önemli özelliklerini inceleyerek programın çalışma mantığının ne olduğunu ve araştırmacıya sunabileceği yararlılıkların nelerden oluşabileceğini ortaya çıkarmaya çalıştık.
Tarih ve Gelecek Dergisi, 2019
19. yüzyıl, Avrupalı Emperyalist devletlerin tüm dünyada olduğu gibi Ortadoğu’da da tekel kurmak ... more 19. yüzyıl, Avrupalı Emperyalist devletlerin tüm dünyada olduğu gibi Ortadoğu’da da tekel kurmak istedikleri bir dönemdir. Bu yüzden Osmanlı Devleti ve İran’ın üzerlerine yoğun biçimde yüklendikleri bir yüzyıl olmuştur. Özellikle dünya liderliğini oluşturmaya çalışan İngiltere ve ona 19. yüzyılda rakip olarak ortaya çıkan Almanya ile arasındaki rekabetin ağırlıklı sahası Orta Doğu olmuştur. Osmanlı yönetiminin bu durumda gördüğü çıkış yolu, kendisini sıkıştıran İngiltere ve Fransa ile Rusya’nın emellerinden olası Alman ittifakı sayesinde kurtulma ümididir. Bu sırada Osmanlı üzerinde nüfuz hesapları olan Almanya, üçüncü güç olarak davet edilme planları ile Osmanlı ülkesinde bir hayranlık oluşturmayı başarmıştır. Bu dönemde İran’ın da İngiltere ve Rusya ortaklığı yüzünden bir üçüncü güç arayışı söz konusudur. İngiltere ve Rusya baskısı altındaki İran devleti, bir çare olarak Almanya’nın dostluğunu görmektedir. Almanya, Osmanlı Devleti üzerindeki projelerini İran’a kadar genişletmeyi düşündüğünden, bu ülkede de bir Alman etkisi oluşturmaya gayret etmiştir. Ülkelerini İngiliz ve Rus nüfuzundan kurtarmak isteyen İranlı yöneticiler ve İran kamuoyu böyle bir müttefikliğe sıcak bakmışlardır.