Fatma AKKUŞ YİĞİT - Academia.edu (original) (raw)
Uploads
Book Chapters by Fatma AKKUŞ YİĞİT
Orta Çağ'da Ticaret, Selenge Yayınları, 2022
Bir Medeniyet Ürünü Olarak Zeytin, 2022
Ortaçağ Avrupa Tarihi, 2021
XIII. Türk Tarih Kongresi - VII. Cilt, Ankara, 2018
Doç. Dr. Samira Kortantamer Armağanı, 2019
İki buçuk yüzyılı aşan bir tarih ve geniş bir coğrafyaya hâkim olan Memlûk Devleti topraklarına ç... more İki buçuk yüzyılı aşan bir tarih ve geniş bir coğrafyaya hâkim olan Memlûk Devleti topraklarına çeşitli sebeplerle gelen pek çok seyyah içinde; Kudüs başta olmak üzere Mısır’da bulunan mukaddes yerler ve mabetleri ziyaret etmek için gelen Yahudiler dikkat çekmektedir. Bu kabilde İtalya’dan yola çıkarak Mısır’a gelen ve ömrünü Kudüs’te tamamlayan Yahudi seyyah Obadiah’ın seyahatnamesi; Memlûk ülkesinin coğrafyası, şehirlerinin fizikî özellikleri, toplum yapısı gibi farklı alanlarda malumat vermekle birlikte Seyyahın Mısır’da bulunduğu süre zarfındaki gözlemlerinin ağırlık noktasını Yahudiler oluşturmaktadır. Yahudi cemaatleri, nüfusları, sinagogları, reisleri, ibadetleri, inançları, gelenekleri, ekonomik durumları, dini gün ve bayramları değindiği konular arasındadır. Bunların yanı sıra devrin genel olarak siyasî, sosyal ve iktisadî hayatına dair de bilgi veren Obadiah’ın seyahatnamesi, Memlûk kaynaklarını doğrular mahiyettedir.
Timurlu Tarihine Adanmış Bir Ömür 75. Doğum Yılında Prof. Dr. İsmail Aka'ya Armağan, 2017
Osmanlı ve Memlûk Devletleri’nin Anadolu’da vekâlet savaşlarını bırakarak yüz yüze karşılaştıklar... more Osmanlı ve Memlûk Devletleri’nin Anadolu’da vekâlet savaşlarını bırakarak yüz yüze karşılaştıkları, Adana ve Ağaçayırı gibi büyük meydan muharebelerinin yanında irili ufaklı pek çok çatışmanın yaşandığı, 1485-1490 yılları arasında Çukurova bölgesinde gerçekleşen fiili savaşlardan dolayı Beş Yıl Savaşları olarak adlandırdığımız bu süreç; 1490 yılı Ekim ayında başlayan müzakerelerin, İstanbul-Kahire arasındaki uzun mesafe ve diplomasi trafiği sonucu Kahire’den onay alan Osmanlı heyetinin 1491 yılı Ekim ayında İstanbul’a dönüşüyle barış antlaşmasının tasdik edilerek imzalanması ile son bulmuştur. Günümüzden bakıldığında Osmanlı Devleti’nin -1516 Mercidâbık ve 1517 Ridaniye savaşlarıyla- Memlûk Devleti’ne son vermesi sebebiyle sonun belli olduğu ancak devrin şartlarıyla bakıldığında daha farklı bir tablo çizen bu savaş serisinin görünür kazananı Memlûk Devleti olmuştur.
1243 Türk'ün Anadolu Tarihinde Bir Dönüm Noktası Kösedağ Savaşı ve Anadolu'nun Moğollar Tarafından İşgali, 2018
Türk-Moğol hâkimiyet mücadelesinin Anadolu’daki ilk büyük karşılaşması, Anadolu Selçukluları ile ... more Türk-Moğol hâkimiyet mücadelesinin Anadolu’daki ilk büyük karşılaşması, Anadolu Selçukluları ile Moğollar arasında gerçekleşen Kösedağ Savaşı (1243) olmuştur. Bu ilk karşılaşma Anadolu’yu vatan haline getiren Selçukluların, Moğol vesayeti altına girmesi ile sonuçlanmıştır. 1243 yılından itibaren Anadolu’da boy gösteren Moğollar, Hülagü önderliğindeki İlhanlılar eliyle 1256 yılında İran ve Suriye’de yayılarak Yakındoğu’da hükmetmeye başlamışlar ve bu coğrafyanın uzun yıllar değişmeyen ve hatta oyun kuran aktörü olmuşlardır. İlhanlı hükümdarı Hülagü’nün 1258 yılında Bağdat’a girerek Müslümanların dini lideri durumundaki Abbasi Halifeliği’ne son vermesi ise İslam âleminde büyük infiale sebep olmuştur. Moğolların yenilmez gücü karşısında duran devlet ise belki de o zaman için hiç beklenmedik bir şekilde Memlûk Devleti olmuştur. Zira Memlûkler, 1250 yılında kurulmuş ve Anadolu Selçukluların aksine siyasi birliğini henüz tamamlamamış bir devletti. Buna rağmen kuruluşundan tam on yıl sonra 1260 yılında Ayn Câlût’ta Moğollar ile savaşmış ve ezici bir üstünlükle galip gelmiştir. Moğolların ilerleyişini durduran ilk devlet olma sıfatını kazanan bu genç devlet, girdiği beka mücadelesinden zaferle çıkmış ve dönemin önde gelen İslam devleti namzedi olarak, Moğolların son verdiği hilafeti Mısır’da tekrar ihya etmiştir. Kösedağ mağlubiyeti ile Anadolu Selçuklu Devleti çözülme ve çöküş sürecine girerken Ayn Câlût zaferi sonrası Memlûk Devleti siyasi birliğini sağlamış ve hâkimiyetini güçlendirmiştir. Bu yönleriyle Ayn Câlût, Kösedağ’ın rövanşı olmuş; Türk’ün Moğol’a üstünlüğü ile neticelenmiştir.
Sahip Ataoğulları ve Turgutoğulları Beylikleri (Uluslararası Orta Anadolu Beylikleri Tarihi, Kültürü ve Medeniyeti Sempozyumu-IV Kitabı), 2018
Turgutlu and Varsaklu Turcomans were the most preeminent tribes which constituted the Karamanid a... more Turgutlu and Varsaklu Turcomans were the most preeminent tribes which constituted the Karamanid and Ramazanid Principalities. Among the Mamluks sources, the Vakâ‘i et-Türkmân authored by Ibn Bahadır and ‘Ikd al-Cumân authored by al-Ayni and al-Sayrâfî’s Nuzhat al-Nufus mention that Hamza son of Kara Isa (who was a Varsak leader) came to Cairo along with his nökers [subordinates] and took audience with the Mamluk Sultan Barsbay in order to declare the continuation of his obedience on 12 December 1427. This was regarded as an “unprecedented occurrence until then” by the contemporary Turkic historian al-Ayni who also commented that they “never were in the habit of coming to the Egyptian lands or pledged allegiance to anyone,” suggesting that they were rather powerful Turcoman tribes. Again in February 1429, the Turcoman amir Ramazanid Mehmed Bey, Ozeroğlu Davud the ruler of Derbsak and the surroundings, Emir Sakalsızoğlu (Tuğrul) the ruler of Şeyzer and other notables of the Varsak Turcomans also made appearance as it is recorded in the historical accounts. As in many other Turcoman tribes, the Turgutlu and Varsaklu Turcomans who fared a nomadic life style had been the striking force of those principalities. The resistance they performed against the Ottoman Empire during Sultan Mehmed II’s campaign against the Karaman Principality continued under the protection of the Ramazanoğlu Principality after the incorporation of the Karamanid territory to the Ottoman Empire. Especially during the first phase of the military clashes of the Ottoman-Mamluks struggle known as the Five Years’ War (1485-1490) they proved to be the most powerful military organ of the Mamluks State despite the fact that some branches of these tribes had accepted Ottoman authority. They also played a very important role keeping the Ottomans west of the Gülek Passage which served as a frontier line between the two states.
Öz:
Turgutlu ve Varsaklu Türkmenleri Karamanoğulları ve Ramazanoğulları Beylikleri’ni oluşturan en önemli Türkmen boylarındandır. Memlûk kaynaklarından İbn Bahadır’ın Vakâ‘i et-Türkmân, el-Aynî’nin ‘Ikdu’l-Cumân ve es-Sayrâfî’nin Nüzhetü’n-Nüfûs adlı eserlerinde Varsak beylerinden Kara İsa oğlu Hamza’nın yanında nökerleri ile birlikte 12 Aralık 1427 tarihinde Kahire’ye gelip, Memlûk Sultanı Barsbay’ın huzuruna çıkarak tâbiyetlerinin devam ettiğini arz etmesi, devrin şahidi olan Türk asıllı müverrih el-Aynî tarafından “o döneme kadar görülmemiş bir şey” ve “Mısır ülkesine gelmek âdeti olmayıp, hiç kimseye de itaat etmediği” cümleleri ile vurgulanması, onların ne denli güçlü Türkmen aşiretleri olduklarını göstermektedir. Yine 1429 yılı Şubat ayında Sultan Barsbay’ın huzuruna varanlar arasında Türkmen emiri Ramazanoğlu Mehmed Bey ile Derbsak ve yöresi hâkimi Özeroğlu Davud, Şeyzer hâkimi Emir Sakalsızoğlu (Tuğrul) ve Varsak Türkmenlerinin ileri gelenlerinin olduğu kayıtlıdır. Diğer pek çok Türkmen aşiretinde olduğu gibi konar-göçer yaşam tarzını sürdüren Turgutlu ve Varsaklu Türkmenleri söz konusu beyliklerde vurucu güç olmuşlardır. Osmanlı Sultanı II. Mehmed zamanında Karaman Beyliği üzerine yapılan seferlerde onların Osmanlı Devleti’ne karşı sergiledikleri mücadele, Karaman topraklarının Osmanlı eyaleti olmasından sonra Ramazanoğulları Beyliği çatısı altında devam etmiştir. Özellikle Osmanlı-Memlûk mücadelesinin ilk savaş ayağını oluşturan Beş Yıl Savaşları’nda (1485-1490) –her ne kadar bazı kolları Osmanlı Devleti’ne bağlanmak zorunda kalsa da- Memlûk Devleti’nin en önemli askeri gücü olmuşlar ve Osmanlıların iki devlet arasında sınır vazifesi gören Gülek Geçidi’nin batısında tutulmasında oldukça etkili rol oynamışlardır.
Papers by Fatma AKKUŞ YİĞİT
Türkiyat Mecmuası, 2015
Tipik Türk-İslâm kimliği taşıyan Memlûk Devleti (1250-1517)'nde evlilik, her Türk-İslâm Devleti'n... more Tipik Türk-İslâm kimliği taşıyan Memlûk Devleti (1250-1517)'nde evlilik, her Türk-İslâm Devleti'nde olduğu gibi üzerinde dikkatle durulan ve pek teferruatlı ananeleri barındıran uzun bir hazırlık sürecinin ardından gerçekleşirdi. Bu süreç Türk kültürünün izlerini taşıyan bazı merasimleri içerirdi. Bu minvalde ilk olarak kız istenir, ardından yapılan nişan merasimini nikâh takip ederdi. Ancak nikâh akdi gerçekleşmeden önce, mehir (sadak) miktarı belirlenir daha sonrasında davetliler ve şahitlerin huzurunda nikâh akdi yapılırdı. Nikâh akdinden sonra özenle hazırlanan çeyizin, damat evine taşınması işi başlardı. Kız tarafından getirilen çeyizin vasfı oldukça önemliydi. Öyle ki, çeyiz taşınırken önemine binaen sultanların dahi seyrettikleri olmuştur. Çeyizin devlet erkânının katıldığı gösterişli bir alayla damat evine taşınmasıyla, bu hazırlık süreci tamamlanmış olurdu. Bütün bu merasimlerden sonra düğün törenine geçilirdi. Düğün kutlamaları üç gün üç gece sürdüğü gibi genellikle yedi gün yedi gece sürerdi. Bu çalışmada, Memlûk Devleti'nin üst yönetim mensupları arasında evliliğe ilk adımın atıldığı günden, düğün gününe kadar yaşanan hazırlık süreci hakkında, örnekler üzerinden detaylı bilgi verilecektir.
The Mamluk State was a powerful multi-religious and multi-racial polity that ruled over Cairo, it... more The Mamluk State was a powerful multi-religious and multi-racial polity
that ruled over Cairo, its capital as well as the geographies of modern Egypt, Syria, Hejaz, Palestine, Jordan, Israel, along with a large part of Southeastern Anatolia and Cukurova in Turkey, between 1250 and 1517. Similar to its predecessor Muslim states, the Mamluks collected poll-tax (cizye) from the non-Muslim population whom they named the protected people (ahl al-dhimma) and provided protection for their lives, properties, religions, languages and temples in return. According to the registries of
their era, the Jews were reported to have eleven temples inside the territories of the Mamluk State. During this era, the Jewish community elected a leader among themselves with their free will and the leader would gain legitimacy after approval by the Mamluk Sultan. The leader’s duty was to act as an intermediary between the state and the Jewish community after his authority and responsibilities were defined. The
Mamluks addressed the Jewish notables with titles such as “al- shaikh, al- jalil, al- kaafi, al- rais, al- mukarrab, al- hakiim, taaj al- hikma, sikat al-muluuk wa al-salaatin”. These titles signify the respectful attitude assumed toward the Jews. Furthermore, the Jews were also employed by the Mamluk State as scribes, dragomans, consultants, physicians and envoys. Throughout their history, Mamluks issued codes of law
regarding the non-Muslims, including the Jews, from time to time, for political, social and economic reasons, and certain regulations were made on a variety of issues with these codes. This study will provide information on the living conditions, temples, official positions of the Jews and the codes of law issued for them under the sovereignty of the Mamluks.
Ortaçağ Türk-İslam devletleri arasında mümtaz bir yer edinmiş olan Memlûk Devleti, 1250-1517 yılları arasında Kahire başkent olmak üzere günümüz Mısır, Suriye, Hicaz, Filistin, Ürdün, İsrail ile Türkiye sınırları içinde Çukurova ve Güneydoğu Anadolu’nun büyük bir kısmına hâkim olmuş, bünyesinde çeşitli din ve ırklardan pek çok insanı barındırmış güçlü bir devletti. Daha önce var olan Müslüman devletlerde olduğu gibi Memlûkler de İslam hukuku gereğince “ehli zimme” olarak adlandırılan
gayrimüslimlerden “cizye” alarak, bunun karşılığında onların can, mal, din, dil ve mabedlerini emniyet altına almışlardı. Dönemin kaynaklarında ülke sınırları içinde Yahudilerin on bir adet mabedi olduğu kayıtlıdır. Bu devirde Yahudiler, özgür iradeleri ile aralarından bir lider seçerler, bu kişi Memlûk sultanı tarafından tasdik edildikten sonra devlet nezdinde meşruiyet kazanır, yetki ve sorumlulukları kayıt altına alınarak devlet ile Yahudi toplumu arasında aracı olurdu. Memlûk bürokrasisi, Yahudi ileri
gelenlerine eş-Şeyh, el-Celil, el-Kâfi er-Reis, el-Mukarreb, el-Hakîm, Tâcü’l-Hikme, Sikatü’l-Mülûk ve’s-Selâtin gibi resmî unvanlar (elkablar) ile hitap etmişlerdir. Bu unvanlar devletin Yahudilere gösterdiği ihtimam ve ihtiramın bir delilidir. Bunun yanında Yahudilerin devlet idaresinde kâtiplik, tercümanlık, danışmanlık, tabiplik, elçilik gibi görevlerde istihdam edildiği de görülmektedir. Memlûk Devleti tarihinde Yahudilerin de içinde bulunduğu gayrimüslimlerle ilgili siyasi, sosyal ve iktisadî sebeplerle dönem dönem kanunnameler (mersum) çıkarılır ve bu kanunnamelerde çeşitli konularda düzenlemeler yapılırdı. Bu çalışmada yukarıda zikredilen konular çerçevesinde Memlûk Devleti idaresinde Yahudilerin yaşam şartları, mabetleri, hukuki statüleri ve ilgili kanunnamelere dair genel bilgi verilecektir.
Memlûk Devleti'nde harem, " harem " isminin yanında " es-sitâre (,)اﻟﺴﺘﺎرة çoğulu es-sütûr ( "... more Memlûk Devleti'nde harem, " harem " isminin yanında " es-sitâre (,)اﻟﺴﺘﺎرة çoğulu es-sütûr ( ")اﻟﺴﺘﻮر ve " el-Âderü'ş-Şerîfe ( ")ﺍﻵﺩﺭﺍﻟﺸﺮﻳﻔﺔ olarak adlandırılmıştır 1. Sitâre örtü, perde, hicâb; Âder ise Dâr (')ﺩﺍﺭın çoğulu olarak odalar, evler manasında olup, bundan maksat sultanın haremiyle birlikte yaşadığı yerdir. Harem, Memlûk Devleti'nin yönetim merkezi olan, Kahire ve Nil'i yukarıdan gören, Mukaddem Dağı üzerinde inşa edilmiş Kal'atü'l-Cebel'de bulunurdu 2. Haremin başı Sultanın zevcesi olup, Sultan küçük yaşta tahta çıktı ise annesi nüfûz sahibi olurdu. Sultana en yakın olan hanım " Hond el-Kübra " , ondan sonra gelen hanımlar sırayla Hond es-Sâniyye (İkinci Hond), Hond es-Sâlise (Üçüncü Hond) ve Hond er-Râbia (Dördüncü Hond) olarak adlandırılırdı. Harem ile ilgili bilgi veren İbn Şahin ez-Zâhirî, Kal'atü'l-Cebel' de bulunan el-Kâatü'l-Kübra (Büyük Daire)'nın Hond el-Kübra'ya, el-Kâatü'r-Ramadan'ın Hond es-Sâniyye'ye, el-Kâatü'l-Muzaff eriyye'nin Hond es-Sâlise'ye ve el-Kâatü'l-Muallaka'nın Hond er-Râbia'ya ait olduğunu; bu hanımlar için büyük ve gösterişli daireler tahsis edildiğini kaydeder 3. Aynı müellif, bu dairelerin çok güzel ve zengin bir şekilde döşenmiş, altın işlemeli yatak örtüleri ve değerli pek çok eşya ile dolu olduğundan; bahçelerinin ağaçlarla çevrili olup, pek çok kuş ve güzel hayvanı barındırdığından ve hatta bunları anlatmaya ciltlerin yetemeyeceğinden bahseder 4 .
One of the most important commercial ports of Eastern Mediterranean and Near East in the Middle A... more One of the most important commercial ports of Eastern Mediterranean and Near East in the Middle Ages, Ayas harbor-castle, consisting of sea and land bastions, is located on the western shore of the Gulf of Iskenderun. Ayas harbor-castle, named as Yumurtalık today, unlike the current condition case, was a very strategic and busiest port in the Middle Ages. Ayas harbor castle was situated in a geographically sheltered location, and also was protected by the mountain strongholds such as Kuvare and Milvan. Due to its location at the intersection of trade routes, Ayas was an important export and import harbor. Goods from Egypt, Syria, and Europe were dispatched to the hinterland through the Ayas harbor. Ayas was the most important commercial port in the east for both the Cilicia Armenian, who ruled Cukurova region, and the Mongols. Since Ayas was a strong castle with its sea and land bastions, it was so hard to seize it. It was seized by the Mamluk Empire as a result of numbers of raids in 1337. During this period owing to its importance Ayas was ruled by regents directly sent from Cairo. Ayas, affected by the conflict between Mamluk-Dulkadirogullari living in Cukurova region and Mamluk-Ottoman, was frequently changed hands between the parties, and finally became Ottoman Empire land during Selim I period.
In this paper; by providing first information about geographical situation and importance of Ayas harbor-castle, and then information about its history, its significance for Eastern Mediterranean region in general and for Cukurova in p articular will be presented.
Deniz ve kara burçlarından oluşan Ayas Liman-kalesi, Ortaçağda Doğu Akdeniz ve Yakındoğu’nun en önemli ticaret limanlarından olup, İskenderun Körfezi’nin batı kıyısında yer almaktadır. Günümüzde Yumurtalık olarak isimlendirilen Ayas Liman-kalesi, bugünkü durumunun tersine ortaçağda çok stratejik ve işlek bir limandı. Ayas Liman-kalesi coğrafi konumu itibariyle korunaklı bir lokasyonda yer almakta, Küvare ve Milvan gibi dağ kaleleri tarafından da korunmaktaydı. Ayas, ticaret yolların kesişme noktasında bulunması sebebiyle önemli bir ihracat ve ithalat limanıydı. Mısır ve Suriye’den gelen mallar ile Avrupa’dan gelen mallar Ayas Limanı üzerinden iç bölgelere sevk ediliyordu. Çukurova bölgesindeki Kilikya Ermenileri ile Moğollar için doğunun en önemli ticarî limanı olan Ayas, deniz ve kara burçlarıyla ele geçirilmesi zor, muhkem bir kale olması dolayısıyla, defalarca yapılan akınlar sonucunda 1337 yılında Memlûk Devleti tarafından ele geçirilmiştir. Önemine binaen doğrudan Kahire’den gönderilen nâibler tarafından idare edilmiştir. Çukurova’da yaşanan Memlûk-Dulkadiroğulları ve Memlûk-Osmanlı çatışmalarından etkilenen Ayas, taraflar arasında sıklıkla el değiştirmiş ve nihayetinde I. Selim döneminde Osmanlı Devleti’nin toprağı olmuştur.
Bu bildiride; ilk olarak Ayas Liman-kalesi’nin coğrafi konumu ve önemi, sonrasında tarihi hakkında bilgi verilerek, genelde Doğu Akdeniz ve özelde Çukurova bölgesi için arz ettiği önem ortaya koyulacaktır.
Öz Memlûk sultanları arasında çok eşliliğin yaygın olduğu bilinmektedir. Bundan maksat doğum sayı... more Öz Memlûk sultanları arasında çok eşliliğin yaygın olduğu bilinmektedir. Bundan maksat doğum sayısının artması, geniş aile sahibi olmak ve bu evliliklerden doğan bir erkek çocuğunun tahtın varisi olması düşüncesi idi. Her ne kadar Memlûklerde veraset usulü olmadığı kanaati hâkim ise de Sultan Kalavun'dan sonra oğulları ve torunlarının yüzyıldan fazla Memlûk tahtını işgal etmesi bu duruma tezat bir gerçektir. Çok eşli sultanların yanında tek eşli hayat süren sultanların az da olsa var olduğu da görülmektedir. Sultanların yanı sıra Memlûk sarayındaki kadınların evlilikleri hususu da ilgi çekici başka bir konudur. Osmanlı hareminin tersine eşlerinin ölümlerinden veya boşanmalarından sonra bir değil, birkaç defa evlenen hanımların olduğuna dair pek çok örnek vardır. Hatta öyle ki oğlunun saltanatı zamanında devrin her türlü ritüelinin yapıldığı şatafatlı kutlamalarla evlenen validelerin olduğu dahi görülmektedir. Bu çalışmada, kaynaklara yansıdığı ve tespit edebildiğimiz kadarıyla Memlûk sultanları ve saray kadınlarının evlilik sayıları ve hayatları hakkında bir derleme yapılacaktır. Seçilen isimler istisna olmaktan ziyade, örnek mahiyetindedir. Abstract It is known that polygamy is common among Mamluk sultans. The reason for that is to increase the number of births, to have a large family and finally to make one of the born boys from these marriages to be in line to the throne. Although it is believed that there was no heirdom in Mamluks, the fact that after Sultan Kalavun his sons and grandsons had occupied thrones for more than one century is contradictory to this belief. Besides the polygamous sultans, it is known that there were few monogamous sultans in their lives. Besides Mamluk Sultans, the marriages of women in Mamluk palace is also interesting. Contrary to the Ottoman harem, there are a lot of examples of getting married several times after the deaths of their husbands or divorce. It is also known that there were mothers who married with all kinds of rituals and gaudy celebrations during the reign of their sons. In this study, as far as it is reflected on the sources and as far as we can identify, a collection will be made about the number of marriages and lives of the Mamluk sultans and the palace women. The names chosen are illustrative rather than the exception.
Fatma AKKUŞ YİĞİT * ÖZET Ortaçağ boyunca Mısır-Venedik arası ticari ilişkilerin varlığı bilinmekt... more Fatma AKKUŞ YİĞİT * ÖZET Ortaçağ boyunca Mısır-Venedik arası ticari ilişkilerin varlığı bilinmektedir. Doğu Akdeniz (Levant) ticaretinin önde gelen devleti Venedik bu varlığını, 1250-1517 yılları arasında Yakındoğu'ya ve bölge ticaretine damgasını vuran, Memlûk Devleti zamanında da devam ettirmiştir. Memlûk Devleti'nin Akdeniz'e açılan en önemli uluslararası ticaret limanı olan İskenderiye, iki devlet arasındaki yoğun ticari faaliyetler neticesinde Venedik ticaret temsilcisi görevindeki konsolosun ve ticaret-konaklama merkezi olan fondacosunun bulunduğu önemli bir şehir olmuştur. Venedik başta olmak üzere Ceneviz, Pisa, Floransa, Ankona, Sicilya gibi İtalyan şehir devletleri ile Marsilya, Katalonya, Barselona gibi diğer Avrupalı (Frenk) tüccarlara ve ticaret kolonilerine ev sahipliği yapmış olan İskenderiye, Ümit Burnu Yolu'nun XV. yüzyıl sonlarındaki keşfine kadar uluslararası ticaretteki önemini korumuştur. Bu çalışmada Memlûk Devleti zamanında İskenderiye'de Venedik ticareti, konsolosları ve fondacosu hakkında bilgi verilecektir. ABSTRACT Venetian Trade, Its Consuls and Fondaco in Alexandria The existence of commercial relations between Egypt and Venice has been known throughout the Middle Ages. Venice, the leading state of the Eastern Mediterranean trade, maintained its existence during 1250-1517 when Mamluk marked its hit on the Near East and the regional trade. Alexandria, Mamluk's most important international mercantile port opening to Mediterranean, became an important city in which there was a consul representing the Venetian trade and a trade-accommodation centre fondaco as a result of intense commercial activities between two states. Alexandria, which was home to merchants of Italian cities like Venice, Genoese, Pisa, Florence, Ancona, Sicily and other Europeans such as Marseilles, Catalonia and Barcelona, kept its importance in international trade until the discovery of the Cape of Good Hope in the late XVth century. The paper gives information about the Venetian trade, consuls and fondaco.
Throughout the history, political marriages have been arranged to strengthen the alliances and fr... more Throughout the history, political marriages have been arranged to strengthen the alliances and friendships between the states. By this way, in the time of the Bahriyya Mamluks, the sultans of the Mamluk State implemented such political marriages. The political marriages of the Mamluks to the Mongolians were carried out with the elites of the Golden Hords and the Ilkhanids.
The political marriages of the Mamluks and the Mongolians, were of two types: the first type includes the political marriages between the states (that was, political marriages with the female members of the Khan's dynasty); and the other contains the political marriages with the females of the Wafidiyah, the Mongolian commanders taking refuge in the Mamluks. The first type of marriages allegedly consisting of the marriage-based alliances with the Golden Horde has two examples. One of the marriage alliances is the marriage between the Sultan Baybars and the daughter of Sultan Berke Khan whose name is not mentioned in the sources. It is doubtful that this person is the Sultan Berke’s daughter. The other marriage is certainly between the Sultan en-Nasır Muhammed and Tulunbiye Khatun, of Chingiz Khan’s dynasty. The number of marriages in the above-mentioned second type is higher than those in the first one. The Sultan Baybars married several daughters of the wafadiyah and the Sultan Qalawun got married to Aslun Khatun. Besides of these, the sons of Qalawuns Ali, Halil and Muhammed, got also married to Mengubek and Ertekin. This study thus provides detailed information about these marriages and women’s role in political life.
The Mamluks, at various ocaasions, organized entertainments, festivals and ceremonies accompanied... more The Mamluks, at various ocaasions, organized entertainments, festivals and ceremonies accompanied by the singers and musicians. The female slaves who were bought at early age and skillfuly practised with their male or female master musicians named ustat/reis and reise participated into the various entertainments and ceremonies or high officials’ weddings and circumcision feasts or religious and local holidays. In that era, there were salaried court singers and musical groups performing their duties at the palaces together with the public singers as well as musicians. The most famous concubine is Ittifaq who talented in playing common instruments such as the ud, tanbur, çenk, def, mizmar, santur and kanun. This concubine with a dark skin mentioned in the sources played the ud realy well and enjoyed a life like fairy tale while marrying three different sultans. Except for anonymous ones, Zuhra and Hubi with their wonderful voices together with their beauties also became the most attractive singers in that era; and these two are also regarded as the well-known singers in the history of Mamluks. In this article, the information about the female singers and musicians in the palace and society of Mamluks will be given and the acquisition as well as training of the above-mentened concubines will be analyzed.
Tankiz after being the mamluk of al-Nasir Muhammad gained his trust and became the governer of Da... more Tankiz after being the mamluk of al-Nasir Muhammad gained his trust and became the governer of Damascus in a short span of time. Consulting Tankiz in nearly every issue and not re-jecting his requests, Sultan gave Tankiz extensive authority by assigning him not only regent of Damascus but also the governer of entire Syria (al-Bilad al-Sham). It is said about the strong relati-onship between Amir and Sultan in the resources of that period that “Never before had it seen that any Malik glorified his mamluk before like that” and “Never before had it heard such an event in al-Dawla al-Turkiyya”. Emir Tankiz’s closeness to Sultan was not limited to political link and relati-onship by affinity was also established by marriage link between them. Sultan married to Tankiz’s daughter and wed his daughters to Tankiz’s boys. Because of this Emir Tankiz visited Cairo several times not only for political reasons but also for other reasons such as birth and wedding. Emir Tan-kiz could also enter harem of Sultan due to this affinity, which makes his visits more intriguing. However Amir Tankiz, who had served for more than 28 years, was perceived as a threat and fell from al-Nasir Muhammad’s grace unexpectedly, and was killed by command of Sultan. In this study the extraordinary amir-sultan or amir-state relationship in Mamluk State has been discussed within the scope of Tankiz’s biography.
In this article, short evaluation has been realised about etymolojical structure and historical p... more In this article, short evaluation has been realised about etymolojical structure and historical period of this nickname according to the nickname of Kara Yuluk Othman who ruled to Ak Koyunlu State between the years of 1402-1435.The nick name of Othman Beg is Kara Yülük or Kara Ilig. In the Kitab-ı Diyarbekriyye which is the very important reference for Turkmens of Ak Koyunlu and Kara Koyunlu, the name of Kara Yülük Osman is referred only Othman Beg or Emir-i Namdar. He is called Kara Othman Turkmen in Timuridsources. Ak Koyunlu Beg is called as Emir Othman, Emir Kara Othman, Kara Yülük or Kara Eylük in Mamluk sources. From this point of view some information is given about first of all the title Kara and then the titles Yülük or İlig and their meaning and purpose, etymological structure and history.
Orta Çağ'da Ticaret, Selenge Yayınları, 2022
Bir Medeniyet Ürünü Olarak Zeytin, 2022
Ortaçağ Avrupa Tarihi, 2021
XIII. Türk Tarih Kongresi - VII. Cilt, Ankara, 2018
Doç. Dr. Samira Kortantamer Armağanı, 2019
İki buçuk yüzyılı aşan bir tarih ve geniş bir coğrafyaya hâkim olan Memlûk Devleti topraklarına ç... more İki buçuk yüzyılı aşan bir tarih ve geniş bir coğrafyaya hâkim olan Memlûk Devleti topraklarına çeşitli sebeplerle gelen pek çok seyyah içinde; Kudüs başta olmak üzere Mısır’da bulunan mukaddes yerler ve mabetleri ziyaret etmek için gelen Yahudiler dikkat çekmektedir. Bu kabilde İtalya’dan yola çıkarak Mısır’a gelen ve ömrünü Kudüs’te tamamlayan Yahudi seyyah Obadiah’ın seyahatnamesi; Memlûk ülkesinin coğrafyası, şehirlerinin fizikî özellikleri, toplum yapısı gibi farklı alanlarda malumat vermekle birlikte Seyyahın Mısır’da bulunduğu süre zarfındaki gözlemlerinin ağırlık noktasını Yahudiler oluşturmaktadır. Yahudi cemaatleri, nüfusları, sinagogları, reisleri, ibadetleri, inançları, gelenekleri, ekonomik durumları, dini gün ve bayramları değindiği konular arasındadır. Bunların yanı sıra devrin genel olarak siyasî, sosyal ve iktisadî hayatına dair de bilgi veren Obadiah’ın seyahatnamesi, Memlûk kaynaklarını doğrular mahiyettedir.
Timurlu Tarihine Adanmış Bir Ömür 75. Doğum Yılında Prof. Dr. İsmail Aka'ya Armağan, 2017
Osmanlı ve Memlûk Devletleri’nin Anadolu’da vekâlet savaşlarını bırakarak yüz yüze karşılaştıklar... more Osmanlı ve Memlûk Devletleri’nin Anadolu’da vekâlet savaşlarını bırakarak yüz yüze karşılaştıkları, Adana ve Ağaçayırı gibi büyük meydan muharebelerinin yanında irili ufaklı pek çok çatışmanın yaşandığı, 1485-1490 yılları arasında Çukurova bölgesinde gerçekleşen fiili savaşlardan dolayı Beş Yıl Savaşları olarak adlandırdığımız bu süreç; 1490 yılı Ekim ayında başlayan müzakerelerin, İstanbul-Kahire arasındaki uzun mesafe ve diplomasi trafiği sonucu Kahire’den onay alan Osmanlı heyetinin 1491 yılı Ekim ayında İstanbul’a dönüşüyle barış antlaşmasının tasdik edilerek imzalanması ile son bulmuştur. Günümüzden bakıldığında Osmanlı Devleti’nin -1516 Mercidâbık ve 1517 Ridaniye savaşlarıyla- Memlûk Devleti’ne son vermesi sebebiyle sonun belli olduğu ancak devrin şartlarıyla bakıldığında daha farklı bir tablo çizen bu savaş serisinin görünür kazananı Memlûk Devleti olmuştur.
1243 Türk'ün Anadolu Tarihinde Bir Dönüm Noktası Kösedağ Savaşı ve Anadolu'nun Moğollar Tarafından İşgali, 2018
Türk-Moğol hâkimiyet mücadelesinin Anadolu’daki ilk büyük karşılaşması, Anadolu Selçukluları ile ... more Türk-Moğol hâkimiyet mücadelesinin Anadolu’daki ilk büyük karşılaşması, Anadolu Selçukluları ile Moğollar arasında gerçekleşen Kösedağ Savaşı (1243) olmuştur. Bu ilk karşılaşma Anadolu’yu vatan haline getiren Selçukluların, Moğol vesayeti altına girmesi ile sonuçlanmıştır. 1243 yılından itibaren Anadolu’da boy gösteren Moğollar, Hülagü önderliğindeki İlhanlılar eliyle 1256 yılında İran ve Suriye’de yayılarak Yakındoğu’da hükmetmeye başlamışlar ve bu coğrafyanın uzun yıllar değişmeyen ve hatta oyun kuran aktörü olmuşlardır. İlhanlı hükümdarı Hülagü’nün 1258 yılında Bağdat’a girerek Müslümanların dini lideri durumundaki Abbasi Halifeliği’ne son vermesi ise İslam âleminde büyük infiale sebep olmuştur. Moğolların yenilmez gücü karşısında duran devlet ise belki de o zaman için hiç beklenmedik bir şekilde Memlûk Devleti olmuştur. Zira Memlûkler, 1250 yılında kurulmuş ve Anadolu Selçukluların aksine siyasi birliğini henüz tamamlamamış bir devletti. Buna rağmen kuruluşundan tam on yıl sonra 1260 yılında Ayn Câlût’ta Moğollar ile savaşmış ve ezici bir üstünlükle galip gelmiştir. Moğolların ilerleyişini durduran ilk devlet olma sıfatını kazanan bu genç devlet, girdiği beka mücadelesinden zaferle çıkmış ve dönemin önde gelen İslam devleti namzedi olarak, Moğolların son verdiği hilafeti Mısır’da tekrar ihya etmiştir. Kösedağ mağlubiyeti ile Anadolu Selçuklu Devleti çözülme ve çöküş sürecine girerken Ayn Câlût zaferi sonrası Memlûk Devleti siyasi birliğini sağlamış ve hâkimiyetini güçlendirmiştir. Bu yönleriyle Ayn Câlût, Kösedağ’ın rövanşı olmuş; Türk’ün Moğol’a üstünlüğü ile neticelenmiştir.
Sahip Ataoğulları ve Turgutoğulları Beylikleri (Uluslararası Orta Anadolu Beylikleri Tarihi, Kültürü ve Medeniyeti Sempozyumu-IV Kitabı), 2018
Turgutlu and Varsaklu Turcomans were the most preeminent tribes which constituted the Karamanid a... more Turgutlu and Varsaklu Turcomans were the most preeminent tribes which constituted the Karamanid and Ramazanid Principalities. Among the Mamluks sources, the Vakâ‘i et-Türkmân authored by Ibn Bahadır and ‘Ikd al-Cumân authored by al-Ayni and al-Sayrâfî’s Nuzhat al-Nufus mention that Hamza son of Kara Isa (who was a Varsak leader) came to Cairo along with his nökers [subordinates] and took audience with the Mamluk Sultan Barsbay in order to declare the continuation of his obedience on 12 December 1427. This was regarded as an “unprecedented occurrence until then” by the contemporary Turkic historian al-Ayni who also commented that they “never were in the habit of coming to the Egyptian lands or pledged allegiance to anyone,” suggesting that they were rather powerful Turcoman tribes. Again in February 1429, the Turcoman amir Ramazanid Mehmed Bey, Ozeroğlu Davud the ruler of Derbsak and the surroundings, Emir Sakalsızoğlu (Tuğrul) the ruler of Şeyzer and other notables of the Varsak Turcomans also made appearance as it is recorded in the historical accounts. As in many other Turcoman tribes, the Turgutlu and Varsaklu Turcomans who fared a nomadic life style had been the striking force of those principalities. The resistance they performed against the Ottoman Empire during Sultan Mehmed II’s campaign against the Karaman Principality continued under the protection of the Ramazanoğlu Principality after the incorporation of the Karamanid territory to the Ottoman Empire. Especially during the first phase of the military clashes of the Ottoman-Mamluks struggle known as the Five Years’ War (1485-1490) they proved to be the most powerful military organ of the Mamluks State despite the fact that some branches of these tribes had accepted Ottoman authority. They also played a very important role keeping the Ottomans west of the Gülek Passage which served as a frontier line between the two states.
Öz:
Turgutlu ve Varsaklu Türkmenleri Karamanoğulları ve Ramazanoğulları Beylikleri’ni oluşturan en önemli Türkmen boylarındandır. Memlûk kaynaklarından İbn Bahadır’ın Vakâ‘i et-Türkmân, el-Aynî’nin ‘Ikdu’l-Cumân ve es-Sayrâfî’nin Nüzhetü’n-Nüfûs adlı eserlerinde Varsak beylerinden Kara İsa oğlu Hamza’nın yanında nökerleri ile birlikte 12 Aralık 1427 tarihinde Kahire’ye gelip, Memlûk Sultanı Barsbay’ın huzuruna çıkarak tâbiyetlerinin devam ettiğini arz etmesi, devrin şahidi olan Türk asıllı müverrih el-Aynî tarafından “o döneme kadar görülmemiş bir şey” ve “Mısır ülkesine gelmek âdeti olmayıp, hiç kimseye de itaat etmediği” cümleleri ile vurgulanması, onların ne denli güçlü Türkmen aşiretleri olduklarını göstermektedir. Yine 1429 yılı Şubat ayında Sultan Barsbay’ın huzuruna varanlar arasında Türkmen emiri Ramazanoğlu Mehmed Bey ile Derbsak ve yöresi hâkimi Özeroğlu Davud, Şeyzer hâkimi Emir Sakalsızoğlu (Tuğrul) ve Varsak Türkmenlerinin ileri gelenlerinin olduğu kayıtlıdır. Diğer pek çok Türkmen aşiretinde olduğu gibi konar-göçer yaşam tarzını sürdüren Turgutlu ve Varsaklu Türkmenleri söz konusu beyliklerde vurucu güç olmuşlardır. Osmanlı Sultanı II. Mehmed zamanında Karaman Beyliği üzerine yapılan seferlerde onların Osmanlı Devleti’ne karşı sergiledikleri mücadele, Karaman topraklarının Osmanlı eyaleti olmasından sonra Ramazanoğulları Beyliği çatısı altında devam etmiştir. Özellikle Osmanlı-Memlûk mücadelesinin ilk savaş ayağını oluşturan Beş Yıl Savaşları’nda (1485-1490) –her ne kadar bazı kolları Osmanlı Devleti’ne bağlanmak zorunda kalsa da- Memlûk Devleti’nin en önemli askeri gücü olmuşlar ve Osmanlıların iki devlet arasında sınır vazifesi gören Gülek Geçidi’nin batısında tutulmasında oldukça etkili rol oynamışlardır.
Türkiyat Mecmuası, 2015
Tipik Türk-İslâm kimliği taşıyan Memlûk Devleti (1250-1517)'nde evlilik, her Türk-İslâm Devleti'n... more Tipik Türk-İslâm kimliği taşıyan Memlûk Devleti (1250-1517)'nde evlilik, her Türk-İslâm Devleti'nde olduğu gibi üzerinde dikkatle durulan ve pek teferruatlı ananeleri barındıran uzun bir hazırlık sürecinin ardından gerçekleşirdi. Bu süreç Türk kültürünün izlerini taşıyan bazı merasimleri içerirdi. Bu minvalde ilk olarak kız istenir, ardından yapılan nişan merasimini nikâh takip ederdi. Ancak nikâh akdi gerçekleşmeden önce, mehir (sadak) miktarı belirlenir daha sonrasında davetliler ve şahitlerin huzurunda nikâh akdi yapılırdı. Nikâh akdinden sonra özenle hazırlanan çeyizin, damat evine taşınması işi başlardı. Kız tarafından getirilen çeyizin vasfı oldukça önemliydi. Öyle ki, çeyiz taşınırken önemine binaen sultanların dahi seyrettikleri olmuştur. Çeyizin devlet erkânının katıldığı gösterişli bir alayla damat evine taşınmasıyla, bu hazırlık süreci tamamlanmış olurdu. Bütün bu merasimlerden sonra düğün törenine geçilirdi. Düğün kutlamaları üç gün üç gece sürdüğü gibi genellikle yedi gün yedi gece sürerdi. Bu çalışmada, Memlûk Devleti'nin üst yönetim mensupları arasında evliliğe ilk adımın atıldığı günden, düğün gününe kadar yaşanan hazırlık süreci hakkında, örnekler üzerinden detaylı bilgi verilecektir.
The Mamluk State was a powerful multi-religious and multi-racial polity that ruled over Cairo, it... more The Mamluk State was a powerful multi-religious and multi-racial polity
that ruled over Cairo, its capital as well as the geographies of modern Egypt, Syria, Hejaz, Palestine, Jordan, Israel, along with a large part of Southeastern Anatolia and Cukurova in Turkey, between 1250 and 1517. Similar to its predecessor Muslim states, the Mamluks collected poll-tax (cizye) from the non-Muslim population whom they named the protected people (ahl al-dhimma) and provided protection for their lives, properties, religions, languages and temples in return. According to the registries of
their era, the Jews were reported to have eleven temples inside the territories of the Mamluk State. During this era, the Jewish community elected a leader among themselves with their free will and the leader would gain legitimacy after approval by the Mamluk Sultan. The leader’s duty was to act as an intermediary between the state and the Jewish community after his authority and responsibilities were defined. The
Mamluks addressed the Jewish notables with titles such as “al- shaikh, al- jalil, al- kaafi, al- rais, al- mukarrab, al- hakiim, taaj al- hikma, sikat al-muluuk wa al-salaatin”. These titles signify the respectful attitude assumed toward the Jews. Furthermore, the Jews were also employed by the Mamluk State as scribes, dragomans, consultants, physicians and envoys. Throughout their history, Mamluks issued codes of law
regarding the non-Muslims, including the Jews, from time to time, for political, social and economic reasons, and certain regulations were made on a variety of issues with these codes. This study will provide information on the living conditions, temples, official positions of the Jews and the codes of law issued for them under the sovereignty of the Mamluks.
Ortaçağ Türk-İslam devletleri arasında mümtaz bir yer edinmiş olan Memlûk Devleti, 1250-1517 yılları arasında Kahire başkent olmak üzere günümüz Mısır, Suriye, Hicaz, Filistin, Ürdün, İsrail ile Türkiye sınırları içinde Çukurova ve Güneydoğu Anadolu’nun büyük bir kısmına hâkim olmuş, bünyesinde çeşitli din ve ırklardan pek çok insanı barındırmış güçlü bir devletti. Daha önce var olan Müslüman devletlerde olduğu gibi Memlûkler de İslam hukuku gereğince “ehli zimme” olarak adlandırılan
gayrimüslimlerden “cizye” alarak, bunun karşılığında onların can, mal, din, dil ve mabedlerini emniyet altına almışlardı. Dönemin kaynaklarında ülke sınırları içinde Yahudilerin on bir adet mabedi olduğu kayıtlıdır. Bu devirde Yahudiler, özgür iradeleri ile aralarından bir lider seçerler, bu kişi Memlûk sultanı tarafından tasdik edildikten sonra devlet nezdinde meşruiyet kazanır, yetki ve sorumlulukları kayıt altına alınarak devlet ile Yahudi toplumu arasında aracı olurdu. Memlûk bürokrasisi, Yahudi ileri
gelenlerine eş-Şeyh, el-Celil, el-Kâfi er-Reis, el-Mukarreb, el-Hakîm, Tâcü’l-Hikme, Sikatü’l-Mülûk ve’s-Selâtin gibi resmî unvanlar (elkablar) ile hitap etmişlerdir. Bu unvanlar devletin Yahudilere gösterdiği ihtimam ve ihtiramın bir delilidir. Bunun yanında Yahudilerin devlet idaresinde kâtiplik, tercümanlık, danışmanlık, tabiplik, elçilik gibi görevlerde istihdam edildiği de görülmektedir. Memlûk Devleti tarihinde Yahudilerin de içinde bulunduğu gayrimüslimlerle ilgili siyasi, sosyal ve iktisadî sebeplerle dönem dönem kanunnameler (mersum) çıkarılır ve bu kanunnamelerde çeşitli konularda düzenlemeler yapılırdı. Bu çalışmada yukarıda zikredilen konular çerçevesinde Memlûk Devleti idaresinde Yahudilerin yaşam şartları, mabetleri, hukuki statüleri ve ilgili kanunnamelere dair genel bilgi verilecektir.
Memlûk Devleti'nde harem, " harem " isminin yanında " es-sitâre (,)اﻟﺴﺘﺎرة çoğulu es-sütûr ( "... more Memlûk Devleti'nde harem, " harem " isminin yanında " es-sitâre (,)اﻟﺴﺘﺎرة çoğulu es-sütûr ( ")اﻟﺴﺘﻮر ve " el-Âderü'ş-Şerîfe ( ")ﺍﻵﺩﺭﺍﻟﺸﺮﻳﻔﺔ olarak adlandırılmıştır 1. Sitâre örtü, perde, hicâb; Âder ise Dâr (')ﺩﺍﺭın çoğulu olarak odalar, evler manasında olup, bundan maksat sultanın haremiyle birlikte yaşadığı yerdir. Harem, Memlûk Devleti'nin yönetim merkezi olan, Kahire ve Nil'i yukarıdan gören, Mukaddem Dağı üzerinde inşa edilmiş Kal'atü'l-Cebel'de bulunurdu 2. Haremin başı Sultanın zevcesi olup, Sultan küçük yaşta tahta çıktı ise annesi nüfûz sahibi olurdu. Sultana en yakın olan hanım " Hond el-Kübra " , ondan sonra gelen hanımlar sırayla Hond es-Sâniyye (İkinci Hond), Hond es-Sâlise (Üçüncü Hond) ve Hond er-Râbia (Dördüncü Hond) olarak adlandırılırdı. Harem ile ilgili bilgi veren İbn Şahin ez-Zâhirî, Kal'atü'l-Cebel' de bulunan el-Kâatü'l-Kübra (Büyük Daire)'nın Hond el-Kübra'ya, el-Kâatü'r-Ramadan'ın Hond es-Sâniyye'ye, el-Kâatü'l-Muzaff eriyye'nin Hond es-Sâlise'ye ve el-Kâatü'l-Muallaka'nın Hond er-Râbia'ya ait olduğunu; bu hanımlar için büyük ve gösterişli daireler tahsis edildiğini kaydeder 3. Aynı müellif, bu dairelerin çok güzel ve zengin bir şekilde döşenmiş, altın işlemeli yatak örtüleri ve değerli pek çok eşya ile dolu olduğundan; bahçelerinin ağaçlarla çevrili olup, pek çok kuş ve güzel hayvanı barındırdığından ve hatta bunları anlatmaya ciltlerin yetemeyeceğinden bahseder 4 .
One of the most important commercial ports of Eastern Mediterranean and Near East in the Middle A... more One of the most important commercial ports of Eastern Mediterranean and Near East in the Middle Ages, Ayas harbor-castle, consisting of sea and land bastions, is located on the western shore of the Gulf of Iskenderun. Ayas harbor-castle, named as Yumurtalık today, unlike the current condition case, was a very strategic and busiest port in the Middle Ages. Ayas harbor castle was situated in a geographically sheltered location, and also was protected by the mountain strongholds such as Kuvare and Milvan. Due to its location at the intersection of trade routes, Ayas was an important export and import harbor. Goods from Egypt, Syria, and Europe were dispatched to the hinterland through the Ayas harbor. Ayas was the most important commercial port in the east for both the Cilicia Armenian, who ruled Cukurova region, and the Mongols. Since Ayas was a strong castle with its sea and land bastions, it was so hard to seize it. It was seized by the Mamluk Empire as a result of numbers of raids in 1337. During this period owing to its importance Ayas was ruled by regents directly sent from Cairo. Ayas, affected by the conflict between Mamluk-Dulkadirogullari living in Cukurova region and Mamluk-Ottoman, was frequently changed hands between the parties, and finally became Ottoman Empire land during Selim I period.
In this paper; by providing first information about geographical situation and importance of Ayas harbor-castle, and then information about its history, its significance for Eastern Mediterranean region in general and for Cukurova in p articular will be presented.
Deniz ve kara burçlarından oluşan Ayas Liman-kalesi, Ortaçağda Doğu Akdeniz ve Yakındoğu’nun en önemli ticaret limanlarından olup, İskenderun Körfezi’nin batı kıyısında yer almaktadır. Günümüzde Yumurtalık olarak isimlendirilen Ayas Liman-kalesi, bugünkü durumunun tersine ortaçağda çok stratejik ve işlek bir limandı. Ayas Liman-kalesi coğrafi konumu itibariyle korunaklı bir lokasyonda yer almakta, Küvare ve Milvan gibi dağ kaleleri tarafından da korunmaktaydı. Ayas, ticaret yolların kesişme noktasında bulunması sebebiyle önemli bir ihracat ve ithalat limanıydı. Mısır ve Suriye’den gelen mallar ile Avrupa’dan gelen mallar Ayas Limanı üzerinden iç bölgelere sevk ediliyordu. Çukurova bölgesindeki Kilikya Ermenileri ile Moğollar için doğunun en önemli ticarî limanı olan Ayas, deniz ve kara burçlarıyla ele geçirilmesi zor, muhkem bir kale olması dolayısıyla, defalarca yapılan akınlar sonucunda 1337 yılında Memlûk Devleti tarafından ele geçirilmiştir. Önemine binaen doğrudan Kahire’den gönderilen nâibler tarafından idare edilmiştir. Çukurova’da yaşanan Memlûk-Dulkadiroğulları ve Memlûk-Osmanlı çatışmalarından etkilenen Ayas, taraflar arasında sıklıkla el değiştirmiş ve nihayetinde I. Selim döneminde Osmanlı Devleti’nin toprağı olmuştur.
Bu bildiride; ilk olarak Ayas Liman-kalesi’nin coğrafi konumu ve önemi, sonrasında tarihi hakkında bilgi verilerek, genelde Doğu Akdeniz ve özelde Çukurova bölgesi için arz ettiği önem ortaya koyulacaktır.
Öz Memlûk sultanları arasında çok eşliliğin yaygın olduğu bilinmektedir. Bundan maksat doğum sayı... more Öz Memlûk sultanları arasında çok eşliliğin yaygın olduğu bilinmektedir. Bundan maksat doğum sayısının artması, geniş aile sahibi olmak ve bu evliliklerden doğan bir erkek çocuğunun tahtın varisi olması düşüncesi idi. Her ne kadar Memlûklerde veraset usulü olmadığı kanaati hâkim ise de Sultan Kalavun'dan sonra oğulları ve torunlarının yüzyıldan fazla Memlûk tahtını işgal etmesi bu duruma tezat bir gerçektir. Çok eşli sultanların yanında tek eşli hayat süren sultanların az da olsa var olduğu da görülmektedir. Sultanların yanı sıra Memlûk sarayındaki kadınların evlilikleri hususu da ilgi çekici başka bir konudur. Osmanlı hareminin tersine eşlerinin ölümlerinden veya boşanmalarından sonra bir değil, birkaç defa evlenen hanımların olduğuna dair pek çok örnek vardır. Hatta öyle ki oğlunun saltanatı zamanında devrin her türlü ritüelinin yapıldığı şatafatlı kutlamalarla evlenen validelerin olduğu dahi görülmektedir. Bu çalışmada, kaynaklara yansıdığı ve tespit edebildiğimiz kadarıyla Memlûk sultanları ve saray kadınlarının evlilik sayıları ve hayatları hakkında bir derleme yapılacaktır. Seçilen isimler istisna olmaktan ziyade, örnek mahiyetindedir. Abstract It is known that polygamy is common among Mamluk sultans. The reason for that is to increase the number of births, to have a large family and finally to make one of the born boys from these marriages to be in line to the throne. Although it is believed that there was no heirdom in Mamluks, the fact that after Sultan Kalavun his sons and grandsons had occupied thrones for more than one century is contradictory to this belief. Besides the polygamous sultans, it is known that there were few monogamous sultans in their lives. Besides Mamluk Sultans, the marriages of women in Mamluk palace is also interesting. Contrary to the Ottoman harem, there are a lot of examples of getting married several times after the deaths of their husbands or divorce. It is also known that there were mothers who married with all kinds of rituals and gaudy celebrations during the reign of their sons. In this study, as far as it is reflected on the sources and as far as we can identify, a collection will be made about the number of marriages and lives of the Mamluk sultans and the palace women. The names chosen are illustrative rather than the exception.
Fatma AKKUŞ YİĞİT * ÖZET Ortaçağ boyunca Mısır-Venedik arası ticari ilişkilerin varlığı bilinmekt... more Fatma AKKUŞ YİĞİT * ÖZET Ortaçağ boyunca Mısır-Venedik arası ticari ilişkilerin varlığı bilinmektedir. Doğu Akdeniz (Levant) ticaretinin önde gelen devleti Venedik bu varlığını, 1250-1517 yılları arasında Yakındoğu'ya ve bölge ticaretine damgasını vuran, Memlûk Devleti zamanında da devam ettirmiştir. Memlûk Devleti'nin Akdeniz'e açılan en önemli uluslararası ticaret limanı olan İskenderiye, iki devlet arasındaki yoğun ticari faaliyetler neticesinde Venedik ticaret temsilcisi görevindeki konsolosun ve ticaret-konaklama merkezi olan fondacosunun bulunduğu önemli bir şehir olmuştur. Venedik başta olmak üzere Ceneviz, Pisa, Floransa, Ankona, Sicilya gibi İtalyan şehir devletleri ile Marsilya, Katalonya, Barselona gibi diğer Avrupalı (Frenk) tüccarlara ve ticaret kolonilerine ev sahipliği yapmış olan İskenderiye, Ümit Burnu Yolu'nun XV. yüzyıl sonlarındaki keşfine kadar uluslararası ticaretteki önemini korumuştur. Bu çalışmada Memlûk Devleti zamanında İskenderiye'de Venedik ticareti, konsolosları ve fondacosu hakkında bilgi verilecektir. ABSTRACT Venetian Trade, Its Consuls and Fondaco in Alexandria The existence of commercial relations between Egypt and Venice has been known throughout the Middle Ages. Venice, the leading state of the Eastern Mediterranean trade, maintained its existence during 1250-1517 when Mamluk marked its hit on the Near East and the regional trade. Alexandria, Mamluk's most important international mercantile port opening to Mediterranean, became an important city in which there was a consul representing the Venetian trade and a trade-accommodation centre fondaco as a result of intense commercial activities between two states. Alexandria, which was home to merchants of Italian cities like Venice, Genoese, Pisa, Florence, Ancona, Sicily and other Europeans such as Marseilles, Catalonia and Barcelona, kept its importance in international trade until the discovery of the Cape of Good Hope in the late XVth century. The paper gives information about the Venetian trade, consuls and fondaco.
Throughout the history, political marriages have been arranged to strengthen the alliances and fr... more Throughout the history, political marriages have been arranged to strengthen the alliances and friendships between the states. By this way, in the time of the Bahriyya Mamluks, the sultans of the Mamluk State implemented such political marriages. The political marriages of the Mamluks to the Mongolians were carried out with the elites of the Golden Hords and the Ilkhanids.
The political marriages of the Mamluks and the Mongolians, were of two types: the first type includes the political marriages between the states (that was, political marriages with the female members of the Khan's dynasty); and the other contains the political marriages with the females of the Wafidiyah, the Mongolian commanders taking refuge in the Mamluks. The first type of marriages allegedly consisting of the marriage-based alliances with the Golden Horde has two examples. One of the marriage alliances is the marriage between the Sultan Baybars and the daughter of Sultan Berke Khan whose name is not mentioned in the sources. It is doubtful that this person is the Sultan Berke’s daughter. The other marriage is certainly between the Sultan en-Nasır Muhammed and Tulunbiye Khatun, of Chingiz Khan’s dynasty. The number of marriages in the above-mentioned second type is higher than those in the first one. The Sultan Baybars married several daughters of the wafadiyah and the Sultan Qalawun got married to Aslun Khatun. Besides of these, the sons of Qalawuns Ali, Halil and Muhammed, got also married to Mengubek and Ertekin. This study thus provides detailed information about these marriages and women’s role in political life.
The Mamluks, at various ocaasions, organized entertainments, festivals and ceremonies accompanied... more The Mamluks, at various ocaasions, organized entertainments, festivals and ceremonies accompanied by the singers and musicians. The female slaves who were bought at early age and skillfuly practised with their male or female master musicians named ustat/reis and reise participated into the various entertainments and ceremonies or high officials’ weddings and circumcision feasts or religious and local holidays. In that era, there were salaried court singers and musical groups performing their duties at the palaces together with the public singers as well as musicians. The most famous concubine is Ittifaq who talented in playing common instruments such as the ud, tanbur, çenk, def, mizmar, santur and kanun. This concubine with a dark skin mentioned in the sources played the ud realy well and enjoyed a life like fairy tale while marrying three different sultans. Except for anonymous ones, Zuhra and Hubi with their wonderful voices together with their beauties also became the most attractive singers in that era; and these two are also regarded as the well-known singers in the history of Mamluks. In this article, the information about the female singers and musicians in the palace and society of Mamluks will be given and the acquisition as well as training of the above-mentened concubines will be analyzed.
Tankiz after being the mamluk of al-Nasir Muhammad gained his trust and became the governer of Da... more Tankiz after being the mamluk of al-Nasir Muhammad gained his trust and became the governer of Damascus in a short span of time. Consulting Tankiz in nearly every issue and not re-jecting his requests, Sultan gave Tankiz extensive authority by assigning him not only regent of Damascus but also the governer of entire Syria (al-Bilad al-Sham). It is said about the strong relati-onship between Amir and Sultan in the resources of that period that “Never before had it seen that any Malik glorified his mamluk before like that” and “Never before had it heard such an event in al-Dawla al-Turkiyya”. Emir Tankiz’s closeness to Sultan was not limited to political link and relati-onship by affinity was also established by marriage link between them. Sultan married to Tankiz’s daughter and wed his daughters to Tankiz’s boys. Because of this Emir Tankiz visited Cairo several times not only for political reasons but also for other reasons such as birth and wedding. Emir Tan-kiz could also enter harem of Sultan due to this affinity, which makes his visits more intriguing. However Amir Tankiz, who had served for more than 28 years, was perceived as a threat and fell from al-Nasir Muhammad’s grace unexpectedly, and was killed by command of Sultan. In this study the extraordinary amir-sultan or amir-state relationship in Mamluk State has been discussed within the scope of Tankiz’s biography.
In this article, short evaluation has been realised about etymolojical structure and historical p... more In this article, short evaluation has been realised about etymolojical structure and historical period of this nickname according to the nickname of Kara Yuluk Othman who ruled to Ak Koyunlu State between the years of 1402-1435.The nick name of Othman Beg is Kara Yülük or Kara Ilig. In the Kitab-ı Diyarbekriyye which is the very important reference for Turkmens of Ak Koyunlu and Kara Koyunlu, the name of Kara Yülük Osman is referred only Othman Beg or Emir-i Namdar. He is called Kara Othman Turkmen in Timuridsources. Ak Koyunlu Beg is called as Emir Othman, Emir Kara Othman, Kara Yülük or Kara Eylük in Mamluk sources. From this point of view some information is given about first of all the title Kara and then the titles Yülük or İlig and their meaning and purpose, etymological structure and history.
Marriage was used to perform at Mamluk State (1250-1517) which a typical Turk-Islam State after a... more Marriage was used to perform at Mamluk State (1250-1517) which a typical Turk-Islam State after a long preparation including many detailed tratidions as it was given enough importance in every Turk-Islam States. This period was used to come true by performing some ceromonies which contains the impresses of Turkish Culture. In this period, used to ask for the girl in marriage, and then the engagement ceremony, and the last thing to do was to solemnize a marriage. Before the marriage contract, the quantity of mahr (sadaq) would decide. After that the marriage ceremony was performed in front of the guests and the marriage witnesses. The dowry, eleborately prepared, was carried to the bridegroom’s house ,following the marriage ceremony.The quality of the dowry, brought by the girl’s family, was very important so that even the sultans would watch the ceremony on behalf of the importance of it while it was being carried. This period used to be completed by carrying the dowry to the bridegroom’s house splendidly with a group, joining the executive of the authority. The wedding ceremony used to begin after these kinds of ceremonies. The wedding used to last for three days and night, and also it generally used to last for seven days and nights. In this study, it will be given detailed information, via examples, on the preparation of the marriage from the beginning day to step to the marriage to the wedding day between the members of the senior of Mamluk State.
Armenians, were able to establish a state on their behalf in consequence of the Crusades and do n... more Armenians, were able to establish a state on their behalf in consequence of the Crusades and do not miss the great historical opportunity, in Cilicia (Çukurova). Armenian Kingdom of Cilicia in the vicinity of Cukurova have been fed with the support of the Crusader States and Cyprus, and especially after being subjected to the Il-Khans in their regions had reached a certain strength. However, the Armenians, they apply their attacks and with trade embargoes, they were made themselves the target of the Mamluk State. By the capacity of a single state to stop the Mongols in the region, proved the power of the Mamluks, and it was not possible to remain silent this situation. From 1260, the Armenian capital, Sis, reduced date that until 1375 the period of time, as a result of political,struggle, almost continuous-time war between Mamluks and the Armenians, Mamluk had been the empire continue to existing side, In this study, 115 years of laying down the Mamluk-Armenian relations, will be presented with detailed information about the subject.
“Memlûk Devleti’nde veraset usulü yoktur” kanısı, Memlûk Devleti hakkında çalışan tarihçilerin sı... more “Memlûk Devleti’nde veraset usulü yoktur” kanısı, Memlûk Devleti hakkında çalışan tarihçilerin sıklıkla kullandıkları bir cümledir. Devrin kaynaklarında konuya ilişkin doğrudan bir açıklamaya rastlanmasa da bu devletin memlûk asıllı olmasına dayanılarak hanedan sahibi olmadıkları ve dolayısıyla verasetin de olmadığı fikri, çağdaş yazarların çalışmalarında vurgulanmaktadır. Bu fikir Türk tarihçileri arasında da benimsenmiş ve genel bir kanı haline gelmiştir.
Memlûk sultanlarının biyografilerine bakıldığında onların kim oldukları sorusu veya sultanların kendilerinden sonra kimin sultan olacağı konusundaki istekleri, çoğu zaman bizi kan bağına veya sıhri bağa götürmektedir. Bazı sultanlar bunu başarmış, hatta kendilerinden sonra bir hanedan dahi oluşmuştur. Mesela “Sultan Kalavun hanedanı” olarak tabir edilen dönem, her ne kadar tarihçiler tarafından istisna bir dönem olarak kabul edilse de 267 yıllık Memlûk tarihinin yaklaşık yüz yıllık uzun bir zaman dilimini kapsamaktadır. Bunun dışında hemen hemen bütün sultanlar kendilerinden sonra oğullarının sultan olması için çaba göstermişlerdir. Sultan Baybars’tan sonra oğulları Berke, Hızır ve Sülemiş tahta oturmuşlardır. Sülemiş’ten sonra Kalavun tahta çıkmış ve daha tahtta iken oğlu Ali için biat almış ancak Ali’nin babasının sağlığında ölümü üzerine diğer oğlu el-Eşref Halil tahta çıkmıştır. Ondan sonra da kardeşi en-Nâsır Muhammed fasılalarla 45 yıl, onun oğulları ve torunları da 41 yıl boyunca aralıksız Memlûk tahtında kalmışlardır. Diğer Memlûk sultanlarının da veliaht tayin ettiklerine dair daha pek çok örnek vardır. Bütün bunların tamamen tesadüfi olduğunu ifade etmek zor görünmektedir. Bununla birlikte veraset usulünün yerleştiğini söylemek de mümkün değildir. Ancak burada önemli olan mesele, sultanların zihinlerinde bu tefekkürün olduğu ve kan bağı ve evlilik yoluyla edinilen akrabalık ilişkilerinin tahta giden yolda oldukça önemli rol oynadığının ortaya çıkarılmasıdır.
Bu bildiride Memlûk sultanların kimler olduğu bir tablo şeklinde ortaya konulacak ve baba-oğul; baba-oğul-torun sultanlar ile halef-selef sultanların akrabalık bağları incelenerek Memlûk Devleti’nde veraset usulünün olup olmadığı ve ne derece etkin olduğu sorusuna cevap aranacaktır.
Hz. Ömer döneminde gerçekleştirilen fetihler sonunda Müslümanların Doğu Akdeniz sahillerinin büyü... more Hz. Ömer döneminde gerçekleştirilen fetihler sonunda Müslümanların Doğu Akdeniz sahillerinin büyük bir bölümünü ele geçirmesi ve buraların denizden gelecek tehlikelere açık bulunması acilen bir deniz gücü hazırlamasını gerekli kılıyordu. Bunun farkına varan Dımaşk valisi Muaviye, Akdeniz’de ilk İslam fetihlerini başlatan kişi olarak Halife Hz. Osman’ın izniyle 649 yılında Kıbrıs’ı fethetti. Ardından Arvad adasını aldı. 651/652 yılında gerçekleşen Zatü’s-Savâri Savaşı ile Müslümanlar, Bizans donanmasını alt ederek ilk büyük deniz zaferini kazandı. Böylece Doğu Akdeniz’de Bizans hâkimiyeti büyük darbe aldı. Ele geçirilen adalar tarih boyunca defalarca el değiştirmesine karşı Akdeniz adalarındaki ilk fetihlere bakıldığında; bu büyük zaferden sonra rahat hareket eden Müslümanların 653 yılında Rodos’u fethettikleri görülür. Muaviye Emevi Devleti’ni kurarak halife olduktan sonra Bizans’a karşı kara mücadelesinin yanında donanmaya da ağırlık verdi. Hedef Bizans Devleti’nin başkenti İstanbul’du. Emeviler zamanında gerçekleştirilen İstanbul kuşatmalarında arkadan gelebilecek bir baskının engellemesi için Akdeniz’deki stratejik yerler ele geçirilerek güvenlik sağlanmaya çalışıldı. Kos ve Khios (Sakız) adaları ile İzmir (Smyrna) de 674’te başlayan ve yedi yıl devam eden İstanbul muhasarası öncesinde kısa süreli zapt edilen yerlerden oldu.
VIII. yüzyılda Kuzey Afrika kıyılarında güçlü donanmaya sahip olan Emeviler, 710 yılında Sardunya, 710-715 yılları arasında İspanya sahillerine yakın Mayorka ve Minorka adalarına ilk kez ayakbastılar. IX. yüzyılda Abbasilerden bağımsızlığını ilan ederek Fas’ta kurulan İdrisiler, Tunus’ta Aglebiler ile İspanya’da Endülüs Emevileri Akdeniz’de oldukça etkin oldular. Bu yüzyılda Akdeniz’in iki büyük adasında Müslüman hâkimiyeti sağlandı. 827 yılında Aglebiler tarafından Sicilya, Endülüslü Müslümanlar tarafından ise Girit fethedildi. Girit’te yaklaşık 135 yıl sürecek Girit İslam Emirliği (827-961) kuruldu. Bu iki adanın alınması ile Bizans, Akdeniz’de zor duruma düştü. Mayorka ve Malta İslam kuvvetlerinin eline geçti. X. yüzyılda Endülüs Emevileri, Balear adalarına hâkim olmakla birlikte bu yüzyılın ikinci yarısından itibaren şii Fatımi Devleti’nin güçlenmesiyle parçalanmış İslam âleminin bu durumunu kullanan Bizans Devleti, Doğu Akdeniz’de hâkimiyeti tekrar ele geçirmeye başladı.
XI. yüzyıl ise artık Türk-İslam varlığının ortaya çıktığı yüzyıl oldu. 1040 Dandanakan Savaşının ardından siyasi gücünü kanıtlayan Selçuklular, 1071 Malazgirt Savaşı ile Anadolu’ya girerek burayı vatan yapmak için mücadele etti. Bu kapsamda Çaka Bey de Akdeniz’e açılan ilk Türk beyi oldu. 1081 yılında İzmir’i ele geçirerek burada beyliğini kuran Çaka Bey, Urla ve Foça liman şehirlerini ele geçirdikten sonra kıyılara yakın olan Midilli, Sakız, Sisam ve Rodos gibi stratejik öneme sahip adalara hâkim oldu. Beyliğini kurmadan önce Bizans sarayında bulunması sebebiyle onların kültürünü yakinen tanıma fırsatı olan ve bu doğrultuda donanma edinerek hedefine İstanbul’u alan Çaka Bey, Muaviye ile başlayan Akdeniz’deki İslam fetihlerinin ilk Türk temsilcisi olarak Türk denizcilik tarihine adını altın harflerle yazdırdı.
Ortaçağ dünyasında Avrupalı tüccarların Doğu Akdeniz’de gerçekleştirdikleri Levanten ticaretinde ... more Ortaçağ dünyasında Avrupalı tüccarların Doğu Akdeniz’de gerçekleştirdikleri Levanten ticaretinde Memlûk-Venedik ticaretinin önemli bir yeri vardır. Akdeniz-Kızıldeniz ticaret yoluna hâkim olan Memlûk Devleti’nin deniz ticaretinde en önemli müttefiki olan Venedik ile akdettiği çok sayıda ticari antlaşma bulunmaktadır. Bu ticari antlaşmalarla Venedikli tüccarlara oldukça önemli imtiyazlar verilmiştir. Onların canları, malları ve gemileri Memlûk Devleti’nin güvencesi altında alınmış, Mısır ve Suriye sahillerinde belli kural ve kaideler ekseninde ticaret yapma, mallarını nakletme ve piyasaya sunma izni verilmiştir. Bunun yanında İskenderiye ve Dımaşk’ta bulunan fondacolarında konaklama, ticari emtiaları ile hayvanlarını muhafaza etme imkânı da bulmuşlardır. Bir kompleks olan fondaconun içinde fırın, lokanta, depo, hamam, kilise gibi tüccarların çeşitli ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri farklı mekanlar yer almakta olup; fondacoda kalan Venediklilerin kendi din, kanun ve geleneklerine göre yaşamaları Memlûk garantörlüğü altına alınmıştır. Ayrıca Venedikli tüccarlara kendi konsolosluklarında yargılanma hakkı da tanınmıştır.
Memlûk-Venedik ticaretinde Memlûk ülkesinin en önemli ihraç malları; karabiber, zencefil, tarçın ve karanfil başta olmak üzere baharatlar ve yanı sıra şeker, yağ, sabun, parfüm, boya, tekstil ürünleri (ipek, keten, brokar, pamuklu kumaşlar vb.), zirai ürünler, fildişi, kâğıt, cam eşyalar ile altın ve değerli taşlardan oluşan kıymetli madenler idi. En önemli ithal mallar arasında ise kereste, demir, bakır, zift gibi donanma ve savaş sanayisinde kullanılan malzemeler gelmekteydi. Karşılıklı güven esasına dayanan bu ikili ilişkiler Memlûk Devleti yıkılıncaya kadar devam etmiştir.
Bu çalışmada Memlûkler döneminde yazılmış Arapça kronikler ile günümüz yerli ve yabancı literatürü kullanılarak son zamanlarda dikkat çeken Memlûkler devri deniz ticareti tarihi ve özellikle bu tarihin en önemli aktörü olan Venediklilerle yapılan muahedeler ve ilgili kanunlar ortaya konulacak, Venedik fondacosu ve konsolosluğu ile ticari emtiaları hakkında bilgi verilecektir.