Hüsnü Acer - Academia.edu (original) (raw)
Papers by Hüsnü Acer
Özet Ulrich Beck, toplumsal değişmeyi üç aşamalı olarak ele almıştır. Modern öncesi, basit modern... more Özet Ulrich Beck, toplumsal değişmeyi üç aşamalı olarak ele almıştır. Modern öncesi, basit modernleşme ve düşünümsel modernleşme. Düşünümsel modernleşme iki aşamayı içinde barındırmaktadır. İlk aşama sanayi toplumundan risk toplumuna geçiş sırasında farklı şekillerde ortaya çıkan risklerin gün yüzüne çıkmadığı dönem. Risklerin yan etkilerinin var olduğu fakat farkına varılmadığı dönemdir. Sanayi modernliğinde riskler dışsallaştırılmıştır. Bu dışsallaştırma eylemi bir inanç haline gelmiştir. İkinci aşama ise Risklerin giderek büyümesi ve çeşitli sahalara yayılması ve sanayi toplumunun kendini risk toplumu olarak görmeye başlamasıdır. Modernlik içinde toplumun kendi yapılarını sorgulamaya başladığı bir süreçtir. Anahtar Kelimeler: Ulrich Beck, Modernizm, Düşünümsel Modernleşme Alan Tanımı: Kamu Yönetimi-Modernleşme ve Değişim ULRICH BECK AND REFLEXIVE MODERNIZATION CRISIS Abstract Ulrich Beck had handled the social change as three stages. Reflexive modernization, premodern and simple modernization. Reflexive modernization contains two stages in itself. The first stage is the period of risks were not come to light that ensued during the transition from industrial society to the risk society in different ways. This period is that exists side effect but,it is not realized. Risks have been externalised in industrial modernity. This externalism activity has become a belief. Also the second stage is the period, which has been growing of the risks and spreading of the risks to the various areas and industrial society starts to see itself as a risk society. The period is that the society starts to question their systems.
ÖZET Postmodernite ve modernite tartışmalarında kamu yönetimi süreçlerine en çok yöneltilen eleşt... more ÖZET Postmodernite ve modernite tartışmalarında kamu yönetimi süreçlerine en çok yöneltilen eleştiriler ilgili süreçlerin demokratikleştirilmesi üzerine olmuştur. Bilhassa, modernist kurgulamada, kamu yönetimi süreçleri teknokratik ve uzman bilginin baskınlığını kurmuş olduğu alanlar olarak düşünülmüş ve bu bağlamda araçsal ussallık modernist kamu yönetimi kuramlarının belkemiğini oluşturmuştur. Bu kapsamda, çalışmanın amacı, modernite ve postmodernite tartışmaları dâhilinde siyasa yapım süreçlerinin etkinliğine yönelik iletişim temelli süreçlerin ve temaların demokratikleşemeye katkıları bakımından kuramsal bir tartışmayı okuyucunun ilgisine sunmaktır. Çalışma hedefini gerçekleştirirken, modernizm ve postmodernizm tartışmalarını kamu yönetimi ve iletişim bilimleri bağlamında disiplinler arası bir yaklaşımla harmanlamaktadır. Toplumsal kimlikleri, siyasal sembol ve anlamları çerçeveleyen bir siyasal kültür yaklaşımı kurgulayarak, ilgili çalışma, siyasa yapım süreçleri bakımından demokratikleşme sorunu üzerine düşünmeye yönelik kuramsal bir araç geliştirmeye çalışmaktadır. ABSTRACT One of the critiques oriented to the processes of public administrative processes within the controversies of postmodernity and modernity has been the democratization of related schemes. In particular, within the modernist conception, public administrative processes have been dominated by technocratic and expertise knowledge. In this context, instrumental rationality has been the backbone of modernist designs of public administration. The basic objective of the study is to present a theoretical debate in regard to communication patterns linked to the policy-making processes within modernity and post modernity debates and the relation of the themes' contribution to the democratization.. In handling the matter, as the study succinctly presents an overview of modernity and post modernity discussions in an interdisciplinary manner between public administration and communication theory. The effort is to elucidate on theoretical tools to contemplate over the problem of democratization in relation to the policy-making by means of utilizing an approach of political culture framing identities, political symbols and meanings. 1. GİRİŞ Modernite ve onunla bağlantılı süreçler (aydınlanma, rasyonalizm ve teknolojik ilerleme gibi) gerek kamu yönetimine gerekse iletişim bilimlerine dair kültürel çözümlemelerin arka planını derinden etkileyen, ana temalardır. Modernitenin tarihsel kökeni Batı dünyasında Rönesans, dinsel alanda Reform, sınaî kapitalizmin hazırlık fazlarını (merkantilizm, coğrafi keşifler, kolonyalizm, liberal düşünce sistemlerinin gelişimi vb.) içerecek biçimde 16. ve 17. yüzyıllara kadar gitse de, yüzyılların birikiminin bir sonucu olarak 19. yüzyıl sonları ile Batı kültür hayatını tamamıyla kuşatan ve tanımlayan bir değerler dizisi haline dönüşmüştür (Rosenau,1992; Norris 1995; Wagner, 2008, 83-103). Modernite en temel anlamda 'giderek artan sekülerleşme, araçsal ussallığın evrensel geçerlik iddiası, yaşam-dünyalarının değişik kısımlarının farklılaşması, ekonomik, siyasi ve askeri pratiklerin bürokratizasyonu, değerlerin metalaşması" ile karakterize edilen bir döneme işaret etmektedir (Baker, 2001;Anderson2000).
ÖZET Bu çalışmada Osmanlı-Türk modernleşmesinin tarihsel serüveni konu edinmektedir. Gerek Osmanl... more ÖZET Bu çalışmada Osmanlı-Türk modernleşmesinin tarihsel serüveni konu edinmektedir. Gerek Osmanlı döneminin ve gerekse Cumhuriyet döneminin modernleşme politikalarının öncelikleri mercek altına alınmaktadır. Dünya sisteminin, her iki dönemde önünü açtığı modernleşme politikalarının gerek söylem düzeyinde ve gerekse siyasal düzlemde politikalarının izi sürülmektedir. Bu çerçevede batılılaşma, modernleşme politikalarının bir taraftan kendisini Batı Toplumları karşısında "geri kalmış" hissine kaptıran Türk toplumunun ve seçkinlerinin iradesi ile olurken; öbür taraftan Batı'da Osmanlı-Türkü gerilettiği oranda kendisine yer bulan Avrupa Medeniyetinin oluşturduğu Dünya Sistemi veya kapitalizm aracılığıyla geliştirildiği tezi işlenmektedir. Bunun yanında İnebahtı/Lepanto (1571) yenilgisiyle Batı'da "Türk'ün yenilebileceği fikrinin" yayılmasına koşut, Batı Toplumlarında güven ve psikolojik bir üstünlük hissi oluşurken Osmanlı'da tersi bir kırılmanın yaşanmasını sağlamaktaydı. Avrupa ve Osmanlı medeniyeti tahterevallinin iki kolu gibi birbirine karşıt ve bağlı olarak konumlanmıştı. Biri yükselirken diğeri zorunlu olarak inişe geçmektedir. Bu çalışmada genel hatlarıyla Osmanlı-Türk modernleşmesinin belirtilen tarihi seyir içinde düşünsel, ekonomik ve siyasal boyutunda meydana gelen gelişmeler incelenmeye çalışılmaktadır. ABSTRACT In this study historical adventure of Ottoman-Turk modernisation is mentioned. The priorities of modernisation policies in both Ottoman and Republic periods are put under the microscope. The modernisation policies which are cleared the way by world system in each period are traced both on speech and political manners. Within this framework, on one hand westernization is being with the will of the Elits and Turkish society who have a feeling of backward against West societies; on the other hand, the thesis of world system or capitalism built by Europe Civilization which gains a seat causing to go back of Ottoman and Turkish in West is processed. Besides that with the defeat of Lepanto(1571), the idea of Turks can be defeated started to get around in West. This historic break increased confidence and caused the psychological supremacy of West Societies. Europe Civilization and Ottoman Islam Civilization resemble to teeterboard because while one side is rising,the other one is forced to going down. In this study the general lines of Ottoman-Turk modernisation are tried to analyzed dealing with intellectual, economic and political dimension in historic progress. Giriş Modernleşme hareketlerinin Osmanlı İmparatorluğu için ne zaman başladığı üzerinde uzlaşılan bir başlangıcın olmamasına rağmen, modernleşmenin yoğunluk derecesine bağlı olarak farklı dönemlerden söz edilebilir. Egemen görüş, Osmanlı İmparatorluğu'nun coğrafi konumu itibari ile Batı ile sürekli iç içe olduğudur.
ÖZ 1950'lerin sonlarına doğru Yeni Sol'un ilgi alanları değişmeye başlamıştır. Kültür-Stuart Hall... more ÖZ 1950'lerin sonlarına doğru Yeni Sol'un ilgi alanları değişmeye başlamıştır. Kültür-Stuart Hall öncülüğünde-kültürel hegemonya, otoriteryanizm gibi kavramlarla birlikte değerlendirilmektedir. Fakat kültür, salt gündelik hayat deneyimi anlamına gelecek şekilde değil, politik ilişkileri içine alan bir şekle bürünmeye başlamıştır. Karşı hegemonik mücadeleler buna bir örnek olabilir. Gramsci'nin yeniden değerlendirilmesiyle kültür konusu farklı bir teorik zemin kazanmıştır. Peki, öyleyse Gramsci'nin Yeni Sol çalışmalarına eklemlenmesi, nasıl bir tarihsel ve politik düzeyde oldu ve kavramlar nasıl dönüşüm geçirdi? Bu çalışmada Britanya Yeni Solu'nun Gramsci'nin teorik pozisyonundan nasıl yararlandığı, tarihsel bir değerlendirmeyle analiz edilmektedir. Hegemonya, ortakduyu, ideoloji, kültür gibi kavramlar, İngiltere ve İtalya teorik mirasını ortak kesen ana eksenlerdir. Tarihsel süreç bu iki ayrı hattın kesişimine münkün kıldı. Bu anlamda Kültürel Çalışmalar'ın entelektüel tartışmalara olan katkısı, özgül teorik farklılaşmaların bağlamını belirlemekle mümkün olabilir. Bu çalışma, tarihsel bağlamı içinde ağırlıklı olarak göz ardı edilen teorik kırılmaları ele almaktadır. Kültürel Çalışmalarda Gramsci'nin etkisini açığa çıkarmak bilhassa önemli bir husustur. Anahtar Kelimeler: Gramsci, Stuart Hall, Kültürel Çalışmalar, Kültür, Hegemonya. STUART HALL AND GRAMSCI EFFECT ABSTRACT By the end of the 1950s, New Left's fields of interest began to change. Culture-a concept which Stuart Hall has pioneered-is evaluated with such as cultural hegemony, authoritarianism. But culture is not just meaning the experience of everyday life and begin to include the shape of political relations. It may be, for instance, that counter-hegemonic struggle. A culture has gained a different theoretical basis with the reassessment of Gramsci's theoretical position. If so, how did Gramsci's articulation to the New Left works have been on a historical and political level, and how concepts have transformed? This study, within a historical perspective, analyses how Britain's New Left benefited from the Gramsci's theoretical position. Concepts such as hegemony, common sense, ideology and culture are the central axes crosscutting the English and Italian theoretical heritage. The historical process made it possible that these two separate lines are intersected. In that sense, only with specifying the theoretical shifts, the intellectual contribution of the Cultural Studies can be clarified. This paper deals theoretical fractures which is mainly ignored in discussions within the historical context. It is particularly important to clarify the impact of Gramsci in Cultural Studies.
Ayşe ŞALLI Özet: Modernleşme Kuramı, Aydınlanma Döneminin ortaya çıkardığı yeni şartları tespi... more Ayşe ŞALLI Özet: Modernleşme Kuramı, Aydınlanma Döneminin ortaya çıkardığı yeni şartları tespit ederek, ortaya çıkan sorunları çözmek amacıyla kendine özgü bir bakış açısı geliştirmiştir. Buna göre, Aydınlanma ile birlikte Batı Avrupa ve dünya için yeni bir süreç başlamıştır. Bu sürecin öncesi 'geleneksel'e ilişkindir, geride kalmıştır ve kalmalıdır. Sürecin devamı ise 'Modern' olandır ve yeni olanı, geleceğe egemen olanı ifade etmektedir. Bu anlamda 'din' de 'geleneksel' olanın bir parçasıdır ve onunla aynı kaderi paylaşacaktır. Ancak yaşanan tarihi ve sosyal süreçler ve bunlar üzerine yapılan bilimsel çalışmalar Modernleşme Kuramı'nın 'gelenek-modernlik' şeklindeki zıt kutuplu yaklaşımının yanlışlığını gözler önüne sermiştir. Bu çalışma da Modernleşme Kuramı'nın bu zıt kutuplu yaklaşımına bir eleştiri mahiyetindedir. Abstract Theory of Modernization has identified the new conditions and developed a specific perspective to solve problems that emerged in the Age of Enlightenment. According to this theory, with the Enlightenment, a new course has begun for the West and the world. Previous era had been related with 'traditional'; it has been behind and it will be behind. The sequel of the process is 'modern' and this newness will dominate the future. In this regard 'religion' is a part of the 'traditional' and it will share the same destiny with it. But the experienced historical and social processes and scientific researches on this issues has indicated that the opposite pole approach of the modernization theory has been false. This study is also a critic of this dichotomy.
Öz Kökenlerini Aydınlanma, rasyonalite ve akıl ideasından alan modernite, siyasi ve iktisadi bakı... more Öz Kökenlerini Aydınlanma, rasyonalite ve akıl ideasından alan modernite, siyasi ve iktisadi bakımdan sırasıyla Fransız ve Sanayi devrimleriyle kurumsallaşmış, bireysel, kültürel, toplumsal, ekonomik ve siyasi bir dönüşüm projesidir. Sosyolojinin modern dünyaya dair bir bilim olması nedeniyle, ister yanında ister karşısında olsun 18. Yüzyıldan bugüne dek tüm sosyoloji düşünürleri modernist bir sosyoloji yapmışlardır. Günümüz itibariyle modernitenin görünümlerinin tüm dünya ölçeğinde olmak üzere bireysel yaşamların mikro alanlarına kadar nüfuz etmiş olması, modern, geç-modern, ya da postmodern gibi farklı anlamlarda kuramsallaştırılan günümüz toplumunu bu bağlamda yeniden gözden geçirilmesini gerekli kılmaktadır. Bu çalışmanın asıl hedefi, toplumu modernite ölçeğinde sosyolojik bir analize tabi tutmuş olan klasik ve çağdaş dönem düşünürlerinin konuya ilişkin görüşlerine ilişkin bir derleme yoluyla günümüz toplumunun hangi araçlarla çözümlenebileceğine ilişkin kuramsal bir bakış açısı sunmaktır. Anahtar Kelimeler: Aydınlanma, Modernite, Postmodernite, Rasyonalite The Roots, the Dynamics and the End of Modernity Project Abstract Modernity, which is rooted from the Enlightenment, rationality and idea of reason, is a project of individual, cultural, social, economic and political transformation. It is politically and economically institutionalized by French and Industrial Revolutions, respectively. Pro or con, all of the scholars of sociology carried out a modernist sociology since 18 th century due to the fact that sociology is a science concerning modern world. Because all facets of modernity penetrated to individual micro-level lives at a world scale by today, it is required to reconsider today's society which is theorized differently such as modern, late-modern or post-modern. The main aim of this article, which reviews the ideas of classical and contemporary scholars who had analysed the society within the measure of modernity, is to provide a theoretical point of view about by which means the contemporary society can be analysed.
ÖZET Özdikmenli, İlkim, Jürgen Habermas'ın Modernite Savunusu Üzerine Bir Değerlendirme, Yüksek L... more ÖZET Özdikmenli, İlkim, Jürgen Habermas'ın Modernite Savunusu Üzerine Bir Değerlendirme, Yüksek Lisans Tezi, Danışman: Yrd.Doç.Dr. Alev Özkazanç, 128 s. Jürgen Habermas'ın entelektüel sahneye çıktığı dönem olan 1960'lar, Batı eleştirel düşüncesinde bir milattır. Marksizmin 1968 dalgasının yenilgisiyle tepe noktasına ulaşan geri çekilişi, postmarksist/postyapısalcı yaklaşımların antirasyonalistantimodernist teorilerinin eleştirel düşüncede ana akım haline gelmesini çabuklaştırmış, öte yandan Amerikan sosyolojisi ve dil bilimi de Marksizmin bıraktığı boşluğa hızla girmiştir. Doğu Bloğunun çözülmeye başlamasıyla muhafazakarlık hem siyasal hem kuramsal düzlemde güçlenmiş, modernitenin bittiği varsayımı, gerici, postyapısalcı, yeni muhafazakar akımları birleştirmiştir. Jürgen Habermas söz konusu postmodern cephe karşısında aklın ve Aydınlanma'nın eleştirel bir savunusuna girişmiştir. Modern felsefeyi Aydınlanma düşüncesinin öznelciliğini aşmaya dönük çabaların oluşturduğu bir söylem olarak algılayan Habermas; Nietzsche ve takipçilerinin çabalarının aklın inkarıyla sonuçlanıp gerici akımları güçlendirdiğini ve özne felsefesinin sınırlarının dışına da çıkamadığını öne sürer. Ona göre özne felsefesi aklı yalnızca öznenin doğayla ve diğer öznelerle araçsal ilişkisi üzerine kurduğu için tahakküme yol açmıştır, bundan kurtulmanın yolu ise aklı reddetmek değil öznelerarası iletişim temelinde yeniden kurmaktır. Bu tezde Habermas'ın postmodernizm eleştirisi ve iletişimsel eylem kuramının güçlü ve zayıf yanları irdelenmiştir. Habermas, eleştirinin akıldan vazgeçemeyeceğini ve Aydınlanma'nın kapitalist modernleşmenin aklı olmanın ötesinde bir birikimi ifade ettiğini, modern felsefi söylemin başarılı ve tutarlı bir portresini çizerek ortaya koymuştur. Ancak Habermas'ın içinde bulunduğu entelektüel iklimden çokça beslenmesi, onu eleştiri nesnesiyle birçok açıdan yakınlaştırmış ve postmodernizme yaklaşımının gücünü sakatlamıştır. Anahtar kelimeler: Jürgen Habermas, postmodernizm, modern felsefe, iletişimsel eylem kuramı, Marksizm. ii ABSTRACT Özdikmenli, İlkim, An Evaluation on Jürgen Habermas's Defense of Modernity, Master's Thesis, Advisor: Assist.Prof. Alev Özkazanç, 128 p. The 1960s, when Habermas appeared on the intellectual scene, is a threshold for critical Western thought. The retreat of Marxism has facilitated antirationalistantimodernist theories to become the mainstream approach in critical thought.
ÖZ Jürgen Habermas 1980'lerde yükselen postmodernizm karşısında aklın ve Aydınlanma'nın eleştirel... more ÖZ Jürgen Habermas 1980'lerde yükselen postmodernizm karşısında aklın ve Aydınlanma'nın eleştirel bir savunusuna girişmiştir. Modern felsefeyi Aydınlanma düşüncesinin öznelciliğini aşmaya dönük çabaların oluşturduğu bir söylem olarak yorumlayan Habermas, Nietzsche ve takipçilerinin çabalarının aklın inkârıyla sonuçlanıp gerici akımları güçlendirdiğini ve özne felsefesinin sınırlarının dışına da çıkamadığını öne sürmüştür. Ona göre özne felsefesinin yol açtığı tahakkümden kurtulmanın yolu aklı reddetmek değil özneler-arası iletişim temelinde yeniden kurmaktır. Bu çalışmada Habermas'ın tartıştığı antimodernist düşünürlerle ortak kaynak ve varsayımları üzerinde durulmakta ve iletişimsel eylem kuramının modernitenin sorunlarını açıklama ve çözme girişimine yönelik kimi eleştiriler ele alınmaktadır. ABSTRACT Jürgen Habermas has engaged in a critical defense of reason and Enlightenment against the rising postmodernism in the 1980s. Reading the modern philosophy as a discourse constituted by the attempts to transcend the subjective character of Enlightenment thought, Habermas claimed that the attempts by Nietzsche and his followers ended up with the denial of reason and thus strengthened reactionary movements, yet remained within the boundaries of subjective philosophy. According to him, the way to avoid the tyranny caused by subjective philosophy is not to deny reason but to reconstruct it on the basis of intersubjective communication. In this article, those resources and assumptions of Habermas which have several in common with that of anti-modernist thinkers he discussed with are dwelt on, and some criticisms brought to his attempt through the theory of communicative action to explain and resolve the problems of modernity are examined.
Öz:Franfurt Okulu'nun son büyük temsilcisi olan Jürgen Habermas, tarihsel materyalizm teorisinin ... more Öz:Franfurt Okulu'nun son büyük temsilcisi olan Jürgen Habermas, tarihsel materyalizm teorisinin başarısızlığının ardından eleştirel teoriyi toplumsal eylem düzeyinde felsefeyle bir araya getirir. Marks ve tarihsel materyalizmden hareketle Aydınlanma'nın eleştirel bir savunusuna girişerek eleştirel teoriyi özne felsefesinin karşısında öznelerarası iletişimi üreten rasyonal bir sorumlulukla yeniden canlandırır. Bu amaç doğrultusunda Hegelci ve Marksçı öncülleri temele alan Habermas, iletişimsel bir söylem ortaya koyar. Bu çalışmada Habermas'ın eleştirel toplum teorisi açısından araçsal akla yöneltmiş olduğu eleştiriler çerçevesinde insan özneleri arasındaki ilişkilerin pragmatik alanına gönderme yapan etkileşimsel aklı değerlendireceğiz. Abstract: Jürgen Habermas, who is the last great representative of Frankfurt School, puts together critical theory and philosophy on the level of the social action after the failure of the historical materialism theory. Starting from Marx and historical materialism, he attempts a critical defence of the Enlightenment, and revives the critical theory with a rational responsibility producing the intersubjective communication against the subject philosophy. Habermas, who uses the Hegelian and Marxist premises as the basis in accordance with this aim, puts forward a communicative discourse. In this study, we will evaluate the communicative rationality referring to pragmatic field of the relations between human subjects within the scope of Habermas's criticism of the instrumental rationality in terms of critical social theory. Makale Geliş Tarihi: 02.12.2017 Makale Kabul Tarihi: 15.12.2017 I. Giriş Modernizm, on dokuzuncu yüzyılda Aydınlanma ilkelerini temel alan toplumsal projenin adıdır. Terim olarak "modern" daha gerilere giden bir tarihçeye sahip olsa da Habermas'ın modernite projesi olarak andığı şey on sekizinci yüzyılda belirir. Bu proje, Aydınlanma düşünürlerinin "nesnel bilimi, evrensel ahlak ile hukuku ve kendi ayakları üzerinde duran sanatı, kendi iç mantıkları temelinde geliştirme" konusunda gösterdikleri olağanüstü bir düşünsel çabadan ibarettir. Amaç, özgür ve yaratıcı biçimde çalışan çok
In political philosophy, David Hume, in the debate over the origin of justice, argues for a stron... more In political philosophy, David Hume, in the debate over the origin of justice, argues for a strong empiricist views in contrast to rationalist and contracting approaches. Indeed, Hume's ideas about the origins of justice in a historical-skeptic perspective in opposition to the argument of that justice has a rational and a priori basis have been revived again by Hayek and Nozic in the 20th Century. In this context, the article aims to expose epistemo-logical and ethical implications on Hume's theory of justice.
Bu kitab›n bas›m, yay›m ve sat›fl haklar› Anadolu Üniversitesine aittir. "Uzaktan Ö¤retim" tekni¤... more Bu kitab›n bas›m, yay›m ve sat›fl haklar› Anadolu Üniversitesine aittir. "Uzaktan Ö¤retim" tekni¤ine uygun olarak haz›rlanan bu kitab›n bütün haklar› sakl›d›r. ‹lgili kurulufltan izin almadan kitab›n tümü ya da bölümleri mekanik, elektronik, fotokopi, manyetik kay›t veya baflka flekillerde ço¤alt›lamaz, bas›lamaz ve da¤›t›lamaz.
Bu kitab›n bas›m, yay›m ve sat›fl haklar› Anadolu Üniversitesine aittir. "Uzaktan Ö¤retim" tekni¤... more Bu kitab›n bas›m, yay›m ve sat›fl haklar› Anadolu Üniversitesine aittir. "Uzaktan Ö¤retim" tekni¤ine uygun olarak haz›rlanan bu kitab›n bütün haklar› sakl›d›r. ‹lgili kurulufltan izin almadan kitab›n tümü ya da bölümleri mekanik, elektronik, fotokopi, manyetik kay›t veya baflka flekillerde ço¤alt›lamaz, bas›lamaz ve da¤›t›lamaz.
See how people are using your site. Understand what works. Build a better experience. hotjar.com ... more See how people are using your site. Understand what works. Build a better experience. hotjar.com OPEN
Ayşe ŞALLI Özet: Modernleşme Kuramı, Aydınlanma Döneminin ortaya çıkardığı yeni şartları tespi... more Ayşe ŞALLI Özet: Modernleşme Kuramı, Aydınlanma Döneminin ortaya çıkardığı yeni şartları tespit ederek, ortaya çıkan sorunları çözmek amacıyla kendine özgü bir bakış açısı geliştirmiştir. Buna göre, Aydınlanma ile birlikte Batı Avrupa ve dünya için yeni bir süreç başlamıştır. Bu sürecin öncesi 'geleneksel'e ilişkindir, geride kalmıştır ve kalmalıdır. Sürecin devamı ise 'Modern' olandır ve yeni olanı, geleceğe egemen olanı ifade etmektedir. Bu anlamda 'din' de 'geleneksel' olanın bir parçasıdır ve onunla aynı kaderi paylaşacaktır. Ancak yaşanan tarihi ve sosyal süreçler ve bunlar üzerine yapılan bilimsel çalışmalar Modernleşme Kuramı'nın 'gelenek-modernlik' şeklindeki zıt kutuplu yaklaşımının yanlışlığını gözler önüne sermiştir. Bu çalışma da Modernleşme Kuramı'nın bu zıt kutuplu yaklaşımına bir eleştiri mahiyetindedir. Abstract Theory of Modernization has identified the new conditions and developed a specific perspective to solve problems that emerged in the Age of Enlightenment. According to this theory, with the Enlightenment, a new course has begun for the West and the world. Previous era had been related with 'traditional'; it has been behind and it will be behind. The sequel of the process is 'modern' and this newness will dominate the future. In this regard 'religion' is a part of the 'traditional' and it will share the same destiny with it. But the experienced historical and social processes and scientific researches on this issues has indicated that the opposite pole approach of the modernization theory has been false. This study is also a critic of this dichotomy.
Özet Ulrich Beck, toplumsal değişmeyi üç aşamalı olarak ele almıştır. Modern öncesi, basit modern... more Özet Ulrich Beck, toplumsal değişmeyi üç aşamalı olarak ele almıştır. Modern öncesi, basit modernleşme ve düşünümsel modernleşme. Düşünümsel modernleşme iki aşamayı içinde barındırmaktadır. İlk aşama sanayi toplumundan risk toplumuna geçiş sırasında farklı şekillerde ortaya çıkan risklerin gün yüzüne çıkmadığı dönem. Risklerin yan etkilerinin var olduğu fakat farkına varılmadığı dönemdir. Sanayi modernliğinde riskler dışsallaştırılmıştır. Bu dışsallaştırma eylemi bir inanç haline gelmiştir. İkinci aşama ise Risklerin giderek büyümesi ve çeşitli sahalara yayılması ve sanayi toplumunun kendini risk toplumu olarak görmeye başlamasıdır. Modernlik içinde toplumun kendi yapılarını sorgulamaya başladığı bir süreçtir. Anahtar Kelimeler: Ulrich Beck, Modernizm, Düşünümsel Modernleşme Alan Tanımı: Kamu Yönetimi-Modernleşme ve Değişim ULRICH BECK AND REFLEXIVE MODERNIZATION CRISIS Abstract Ulrich Beck had handled the social change as three stages. Reflexive modernization, premodern and simple modernization. Reflexive modernization contains two stages in itself. The first stage is the period of risks were not come to light that ensued during the transition from industrial society to the risk society in different ways. This period is that exists side effect but,it is not realized. Risks have been externalised in industrial modernity. This externalism activity has become a belief. Also the second stage is the period, which has been growing of the risks and spreading of the risks to the various areas and industrial society starts to see itself as a risk society. The period is that the society starts to question their systems.
ÖZET Postmodernite ve modernite tartışmalarında kamu yönetimi süreçlerine en çok yöneltilen eleşt... more ÖZET Postmodernite ve modernite tartışmalarında kamu yönetimi süreçlerine en çok yöneltilen eleştiriler ilgili süreçlerin demokratikleştirilmesi üzerine olmuştur. Bilhassa, modernist kurgulamada, kamu yönetimi süreçleri teknokratik ve uzman bilginin baskınlığını kurmuş olduğu alanlar olarak düşünülmüş ve bu bağlamda araçsal ussallık modernist kamu yönetimi kuramlarının belkemiğini oluşturmuştur. Bu kapsamda, çalışmanın amacı, modernite ve postmodernite tartışmaları dâhilinde siyasa yapım süreçlerinin etkinliğine yönelik iletişim temelli süreçlerin ve temaların demokratikleşemeye katkıları bakımından kuramsal bir tartışmayı okuyucunun ilgisine sunmaktır. Çalışma hedefini gerçekleştirirken, modernizm ve postmodernizm tartışmalarını kamu yönetimi ve iletişim bilimleri bağlamında disiplinler arası bir yaklaşımla harmanlamaktadır. Toplumsal kimlikleri, siyasal sembol ve anlamları çerçeveleyen bir siyasal kültür yaklaşımı kurgulayarak, ilgili çalışma, siyasa yapım süreçleri bakımından demokratikleşme sorunu üzerine düşünmeye yönelik kuramsal bir araç geliştirmeye çalışmaktadır. ABSTRACT One of the critiques oriented to the processes of public administrative processes within the controversies of postmodernity and modernity has been the democratization of related schemes. In particular, within the modernist conception, public administrative processes have been dominated by technocratic and expertise knowledge. In this context, instrumental rationality has been the backbone of modernist designs of public administration. The basic objective of the study is to present a theoretical debate in regard to communication patterns linked to the policy-making processes within modernity and post modernity debates and the relation of the themes' contribution to the democratization.. In handling the matter, as the study succinctly presents an overview of modernity and post modernity discussions in an interdisciplinary manner between public administration and communication theory. The effort is to elucidate on theoretical tools to contemplate over the problem of democratization in relation to the policy-making by means of utilizing an approach of political culture framing identities, political symbols and meanings. 1. GİRİŞ Modernite ve onunla bağlantılı süreçler (aydınlanma, rasyonalizm ve teknolojik ilerleme gibi) gerek kamu yönetimine gerekse iletişim bilimlerine dair kültürel çözümlemelerin arka planını derinden etkileyen, ana temalardır. Modernitenin tarihsel kökeni Batı dünyasında Rönesans, dinsel alanda Reform, sınaî kapitalizmin hazırlık fazlarını (merkantilizm, coğrafi keşifler, kolonyalizm, liberal düşünce sistemlerinin gelişimi vb.) içerecek biçimde 16. ve 17. yüzyıllara kadar gitse de, yüzyılların birikiminin bir sonucu olarak 19. yüzyıl sonları ile Batı kültür hayatını tamamıyla kuşatan ve tanımlayan bir değerler dizisi haline dönüşmüştür (Rosenau,1992; Norris 1995; Wagner, 2008, 83-103). Modernite en temel anlamda 'giderek artan sekülerleşme, araçsal ussallığın evrensel geçerlik iddiası, yaşam-dünyalarının değişik kısımlarının farklılaşması, ekonomik, siyasi ve askeri pratiklerin bürokratizasyonu, değerlerin metalaşması" ile karakterize edilen bir döneme işaret etmektedir (Baker, 2001;Anderson2000).
ÖZET Bu çalışmada Osmanlı-Türk modernleşmesinin tarihsel serüveni konu edinmektedir. Gerek Osmanl... more ÖZET Bu çalışmada Osmanlı-Türk modernleşmesinin tarihsel serüveni konu edinmektedir. Gerek Osmanlı döneminin ve gerekse Cumhuriyet döneminin modernleşme politikalarının öncelikleri mercek altına alınmaktadır. Dünya sisteminin, her iki dönemde önünü açtığı modernleşme politikalarının gerek söylem düzeyinde ve gerekse siyasal düzlemde politikalarının izi sürülmektedir. Bu çerçevede batılılaşma, modernleşme politikalarının bir taraftan kendisini Batı Toplumları karşısında "geri kalmış" hissine kaptıran Türk toplumunun ve seçkinlerinin iradesi ile olurken; öbür taraftan Batı'da Osmanlı-Türkü gerilettiği oranda kendisine yer bulan Avrupa Medeniyetinin oluşturduğu Dünya Sistemi veya kapitalizm aracılığıyla geliştirildiği tezi işlenmektedir. Bunun yanında İnebahtı/Lepanto (1571) yenilgisiyle Batı'da "Türk'ün yenilebileceği fikrinin" yayılmasına koşut, Batı Toplumlarında güven ve psikolojik bir üstünlük hissi oluşurken Osmanlı'da tersi bir kırılmanın yaşanmasını sağlamaktaydı. Avrupa ve Osmanlı medeniyeti tahterevallinin iki kolu gibi birbirine karşıt ve bağlı olarak konumlanmıştı. Biri yükselirken diğeri zorunlu olarak inişe geçmektedir. Bu çalışmada genel hatlarıyla Osmanlı-Türk modernleşmesinin belirtilen tarihi seyir içinde düşünsel, ekonomik ve siyasal boyutunda meydana gelen gelişmeler incelenmeye çalışılmaktadır. ABSTRACT In this study historical adventure of Ottoman-Turk modernisation is mentioned. The priorities of modernisation policies in both Ottoman and Republic periods are put under the microscope. The modernisation policies which are cleared the way by world system in each period are traced both on speech and political manners. Within this framework, on one hand westernization is being with the will of the Elits and Turkish society who have a feeling of backward against West societies; on the other hand, the thesis of world system or capitalism built by Europe Civilization which gains a seat causing to go back of Ottoman and Turkish in West is processed. Besides that with the defeat of Lepanto(1571), the idea of Turks can be defeated started to get around in West. This historic break increased confidence and caused the psychological supremacy of West Societies. Europe Civilization and Ottoman Islam Civilization resemble to teeterboard because while one side is rising,the other one is forced to going down. In this study the general lines of Ottoman-Turk modernisation are tried to analyzed dealing with intellectual, economic and political dimension in historic progress. Giriş Modernleşme hareketlerinin Osmanlı İmparatorluğu için ne zaman başladığı üzerinde uzlaşılan bir başlangıcın olmamasına rağmen, modernleşmenin yoğunluk derecesine bağlı olarak farklı dönemlerden söz edilebilir. Egemen görüş, Osmanlı İmparatorluğu'nun coğrafi konumu itibari ile Batı ile sürekli iç içe olduğudur.
ÖZ 1950'lerin sonlarına doğru Yeni Sol'un ilgi alanları değişmeye başlamıştır. Kültür-Stuart Hall... more ÖZ 1950'lerin sonlarına doğru Yeni Sol'un ilgi alanları değişmeye başlamıştır. Kültür-Stuart Hall öncülüğünde-kültürel hegemonya, otoriteryanizm gibi kavramlarla birlikte değerlendirilmektedir. Fakat kültür, salt gündelik hayat deneyimi anlamına gelecek şekilde değil, politik ilişkileri içine alan bir şekle bürünmeye başlamıştır. Karşı hegemonik mücadeleler buna bir örnek olabilir. Gramsci'nin yeniden değerlendirilmesiyle kültür konusu farklı bir teorik zemin kazanmıştır. Peki, öyleyse Gramsci'nin Yeni Sol çalışmalarına eklemlenmesi, nasıl bir tarihsel ve politik düzeyde oldu ve kavramlar nasıl dönüşüm geçirdi? Bu çalışmada Britanya Yeni Solu'nun Gramsci'nin teorik pozisyonundan nasıl yararlandığı, tarihsel bir değerlendirmeyle analiz edilmektedir. Hegemonya, ortakduyu, ideoloji, kültür gibi kavramlar, İngiltere ve İtalya teorik mirasını ortak kesen ana eksenlerdir. Tarihsel süreç bu iki ayrı hattın kesişimine münkün kıldı. Bu anlamda Kültürel Çalışmalar'ın entelektüel tartışmalara olan katkısı, özgül teorik farklılaşmaların bağlamını belirlemekle mümkün olabilir. Bu çalışma, tarihsel bağlamı içinde ağırlıklı olarak göz ardı edilen teorik kırılmaları ele almaktadır. Kültürel Çalışmalarda Gramsci'nin etkisini açığa çıkarmak bilhassa önemli bir husustur. Anahtar Kelimeler: Gramsci, Stuart Hall, Kültürel Çalışmalar, Kültür, Hegemonya. STUART HALL AND GRAMSCI EFFECT ABSTRACT By the end of the 1950s, New Left's fields of interest began to change. Culture-a concept which Stuart Hall has pioneered-is evaluated with such as cultural hegemony, authoritarianism. But culture is not just meaning the experience of everyday life and begin to include the shape of political relations. It may be, for instance, that counter-hegemonic struggle. A culture has gained a different theoretical basis with the reassessment of Gramsci's theoretical position. If so, how did Gramsci's articulation to the New Left works have been on a historical and political level, and how concepts have transformed? This study, within a historical perspective, analyses how Britain's New Left benefited from the Gramsci's theoretical position. Concepts such as hegemony, common sense, ideology and culture are the central axes crosscutting the English and Italian theoretical heritage. The historical process made it possible that these two separate lines are intersected. In that sense, only with specifying the theoretical shifts, the intellectual contribution of the Cultural Studies can be clarified. This paper deals theoretical fractures which is mainly ignored in discussions within the historical context. It is particularly important to clarify the impact of Gramsci in Cultural Studies.
Ayşe ŞALLI Özet: Modernleşme Kuramı, Aydınlanma Döneminin ortaya çıkardığı yeni şartları tespi... more Ayşe ŞALLI Özet: Modernleşme Kuramı, Aydınlanma Döneminin ortaya çıkardığı yeni şartları tespit ederek, ortaya çıkan sorunları çözmek amacıyla kendine özgü bir bakış açısı geliştirmiştir. Buna göre, Aydınlanma ile birlikte Batı Avrupa ve dünya için yeni bir süreç başlamıştır. Bu sürecin öncesi 'geleneksel'e ilişkindir, geride kalmıştır ve kalmalıdır. Sürecin devamı ise 'Modern' olandır ve yeni olanı, geleceğe egemen olanı ifade etmektedir. Bu anlamda 'din' de 'geleneksel' olanın bir parçasıdır ve onunla aynı kaderi paylaşacaktır. Ancak yaşanan tarihi ve sosyal süreçler ve bunlar üzerine yapılan bilimsel çalışmalar Modernleşme Kuramı'nın 'gelenek-modernlik' şeklindeki zıt kutuplu yaklaşımının yanlışlığını gözler önüne sermiştir. Bu çalışma da Modernleşme Kuramı'nın bu zıt kutuplu yaklaşımına bir eleştiri mahiyetindedir. Abstract Theory of Modernization has identified the new conditions and developed a specific perspective to solve problems that emerged in the Age of Enlightenment. According to this theory, with the Enlightenment, a new course has begun for the West and the world. Previous era had been related with 'traditional'; it has been behind and it will be behind. The sequel of the process is 'modern' and this newness will dominate the future. In this regard 'religion' is a part of the 'traditional' and it will share the same destiny with it. But the experienced historical and social processes and scientific researches on this issues has indicated that the opposite pole approach of the modernization theory has been false. This study is also a critic of this dichotomy.
Öz Kökenlerini Aydınlanma, rasyonalite ve akıl ideasından alan modernite, siyasi ve iktisadi bakı... more Öz Kökenlerini Aydınlanma, rasyonalite ve akıl ideasından alan modernite, siyasi ve iktisadi bakımdan sırasıyla Fransız ve Sanayi devrimleriyle kurumsallaşmış, bireysel, kültürel, toplumsal, ekonomik ve siyasi bir dönüşüm projesidir. Sosyolojinin modern dünyaya dair bir bilim olması nedeniyle, ister yanında ister karşısında olsun 18. Yüzyıldan bugüne dek tüm sosyoloji düşünürleri modernist bir sosyoloji yapmışlardır. Günümüz itibariyle modernitenin görünümlerinin tüm dünya ölçeğinde olmak üzere bireysel yaşamların mikro alanlarına kadar nüfuz etmiş olması, modern, geç-modern, ya da postmodern gibi farklı anlamlarda kuramsallaştırılan günümüz toplumunu bu bağlamda yeniden gözden geçirilmesini gerekli kılmaktadır. Bu çalışmanın asıl hedefi, toplumu modernite ölçeğinde sosyolojik bir analize tabi tutmuş olan klasik ve çağdaş dönem düşünürlerinin konuya ilişkin görüşlerine ilişkin bir derleme yoluyla günümüz toplumunun hangi araçlarla çözümlenebileceğine ilişkin kuramsal bir bakış açısı sunmaktır. Anahtar Kelimeler: Aydınlanma, Modernite, Postmodernite, Rasyonalite The Roots, the Dynamics and the End of Modernity Project Abstract Modernity, which is rooted from the Enlightenment, rationality and idea of reason, is a project of individual, cultural, social, economic and political transformation. It is politically and economically institutionalized by French and Industrial Revolutions, respectively. Pro or con, all of the scholars of sociology carried out a modernist sociology since 18 th century due to the fact that sociology is a science concerning modern world. Because all facets of modernity penetrated to individual micro-level lives at a world scale by today, it is required to reconsider today's society which is theorized differently such as modern, late-modern or post-modern. The main aim of this article, which reviews the ideas of classical and contemporary scholars who had analysed the society within the measure of modernity, is to provide a theoretical point of view about by which means the contemporary society can be analysed.
ÖZET Özdikmenli, İlkim, Jürgen Habermas'ın Modernite Savunusu Üzerine Bir Değerlendirme, Yüksek L... more ÖZET Özdikmenli, İlkim, Jürgen Habermas'ın Modernite Savunusu Üzerine Bir Değerlendirme, Yüksek Lisans Tezi, Danışman: Yrd.Doç.Dr. Alev Özkazanç, 128 s. Jürgen Habermas'ın entelektüel sahneye çıktığı dönem olan 1960'lar, Batı eleştirel düşüncesinde bir milattır. Marksizmin 1968 dalgasının yenilgisiyle tepe noktasına ulaşan geri çekilişi, postmarksist/postyapısalcı yaklaşımların antirasyonalistantimodernist teorilerinin eleştirel düşüncede ana akım haline gelmesini çabuklaştırmış, öte yandan Amerikan sosyolojisi ve dil bilimi de Marksizmin bıraktığı boşluğa hızla girmiştir. Doğu Bloğunun çözülmeye başlamasıyla muhafazakarlık hem siyasal hem kuramsal düzlemde güçlenmiş, modernitenin bittiği varsayımı, gerici, postyapısalcı, yeni muhafazakar akımları birleştirmiştir. Jürgen Habermas söz konusu postmodern cephe karşısında aklın ve Aydınlanma'nın eleştirel bir savunusuna girişmiştir. Modern felsefeyi Aydınlanma düşüncesinin öznelciliğini aşmaya dönük çabaların oluşturduğu bir söylem olarak algılayan Habermas; Nietzsche ve takipçilerinin çabalarının aklın inkarıyla sonuçlanıp gerici akımları güçlendirdiğini ve özne felsefesinin sınırlarının dışına da çıkamadığını öne sürer. Ona göre özne felsefesi aklı yalnızca öznenin doğayla ve diğer öznelerle araçsal ilişkisi üzerine kurduğu için tahakküme yol açmıştır, bundan kurtulmanın yolu ise aklı reddetmek değil öznelerarası iletişim temelinde yeniden kurmaktır. Bu tezde Habermas'ın postmodernizm eleştirisi ve iletişimsel eylem kuramının güçlü ve zayıf yanları irdelenmiştir. Habermas, eleştirinin akıldan vazgeçemeyeceğini ve Aydınlanma'nın kapitalist modernleşmenin aklı olmanın ötesinde bir birikimi ifade ettiğini, modern felsefi söylemin başarılı ve tutarlı bir portresini çizerek ortaya koymuştur. Ancak Habermas'ın içinde bulunduğu entelektüel iklimden çokça beslenmesi, onu eleştiri nesnesiyle birçok açıdan yakınlaştırmış ve postmodernizme yaklaşımının gücünü sakatlamıştır. Anahtar kelimeler: Jürgen Habermas, postmodernizm, modern felsefe, iletişimsel eylem kuramı, Marksizm. ii ABSTRACT Özdikmenli, İlkim, An Evaluation on Jürgen Habermas's Defense of Modernity, Master's Thesis, Advisor: Assist.Prof. Alev Özkazanç, 128 p. The 1960s, when Habermas appeared on the intellectual scene, is a threshold for critical Western thought. The retreat of Marxism has facilitated antirationalistantimodernist theories to become the mainstream approach in critical thought.
ÖZ Jürgen Habermas 1980'lerde yükselen postmodernizm karşısında aklın ve Aydınlanma'nın eleştirel... more ÖZ Jürgen Habermas 1980'lerde yükselen postmodernizm karşısında aklın ve Aydınlanma'nın eleştirel bir savunusuna girişmiştir. Modern felsefeyi Aydınlanma düşüncesinin öznelciliğini aşmaya dönük çabaların oluşturduğu bir söylem olarak yorumlayan Habermas, Nietzsche ve takipçilerinin çabalarının aklın inkârıyla sonuçlanıp gerici akımları güçlendirdiğini ve özne felsefesinin sınırlarının dışına da çıkamadığını öne sürmüştür. Ona göre özne felsefesinin yol açtığı tahakkümden kurtulmanın yolu aklı reddetmek değil özneler-arası iletişim temelinde yeniden kurmaktır. Bu çalışmada Habermas'ın tartıştığı antimodernist düşünürlerle ortak kaynak ve varsayımları üzerinde durulmakta ve iletişimsel eylem kuramının modernitenin sorunlarını açıklama ve çözme girişimine yönelik kimi eleştiriler ele alınmaktadır. ABSTRACT Jürgen Habermas has engaged in a critical defense of reason and Enlightenment against the rising postmodernism in the 1980s. Reading the modern philosophy as a discourse constituted by the attempts to transcend the subjective character of Enlightenment thought, Habermas claimed that the attempts by Nietzsche and his followers ended up with the denial of reason and thus strengthened reactionary movements, yet remained within the boundaries of subjective philosophy. According to him, the way to avoid the tyranny caused by subjective philosophy is not to deny reason but to reconstruct it on the basis of intersubjective communication. In this article, those resources and assumptions of Habermas which have several in common with that of anti-modernist thinkers he discussed with are dwelt on, and some criticisms brought to his attempt through the theory of communicative action to explain and resolve the problems of modernity are examined.
Öz:Franfurt Okulu'nun son büyük temsilcisi olan Jürgen Habermas, tarihsel materyalizm teorisinin ... more Öz:Franfurt Okulu'nun son büyük temsilcisi olan Jürgen Habermas, tarihsel materyalizm teorisinin başarısızlığının ardından eleştirel teoriyi toplumsal eylem düzeyinde felsefeyle bir araya getirir. Marks ve tarihsel materyalizmden hareketle Aydınlanma'nın eleştirel bir savunusuna girişerek eleştirel teoriyi özne felsefesinin karşısında öznelerarası iletişimi üreten rasyonal bir sorumlulukla yeniden canlandırır. Bu amaç doğrultusunda Hegelci ve Marksçı öncülleri temele alan Habermas, iletişimsel bir söylem ortaya koyar. Bu çalışmada Habermas'ın eleştirel toplum teorisi açısından araçsal akla yöneltmiş olduğu eleştiriler çerçevesinde insan özneleri arasındaki ilişkilerin pragmatik alanına gönderme yapan etkileşimsel aklı değerlendireceğiz. Abstract: Jürgen Habermas, who is the last great representative of Frankfurt School, puts together critical theory and philosophy on the level of the social action after the failure of the historical materialism theory. Starting from Marx and historical materialism, he attempts a critical defence of the Enlightenment, and revives the critical theory with a rational responsibility producing the intersubjective communication against the subject philosophy. Habermas, who uses the Hegelian and Marxist premises as the basis in accordance with this aim, puts forward a communicative discourse. In this study, we will evaluate the communicative rationality referring to pragmatic field of the relations between human subjects within the scope of Habermas's criticism of the instrumental rationality in terms of critical social theory. Makale Geliş Tarihi: 02.12.2017 Makale Kabul Tarihi: 15.12.2017 I. Giriş Modernizm, on dokuzuncu yüzyılda Aydınlanma ilkelerini temel alan toplumsal projenin adıdır. Terim olarak "modern" daha gerilere giden bir tarihçeye sahip olsa da Habermas'ın modernite projesi olarak andığı şey on sekizinci yüzyılda belirir. Bu proje, Aydınlanma düşünürlerinin "nesnel bilimi, evrensel ahlak ile hukuku ve kendi ayakları üzerinde duran sanatı, kendi iç mantıkları temelinde geliştirme" konusunda gösterdikleri olağanüstü bir düşünsel çabadan ibarettir. Amaç, özgür ve yaratıcı biçimde çalışan çok
In political philosophy, David Hume, in the debate over the origin of justice, argues for a stron... more In political philosophy, David Hume, in the debate over the origin of justice, argues for a strong empiricist views in contrast to rationalist and contracting approaches. Indeed, Hume's ideas about the origins of justice in a historical-skeptic perspective in opposition to the argument of that justice has a rational and a priori basis have been revived again by Hayek and Nozic in the 20th Century. In this context, the article aims to expose epistemo-logical and ethical implications on Hume's theory of justice.
Bu kitab›n bas›m, yay›m ve sat›fl haklar› Anadolu Üniversitesine aittir. "Uzaktan Ö¤retim" tekni¤... more Bu kitab›n bas›m, yay›m ve sat›fl haklar› Anadolu Üniversitesine aittir. "Uzaktan Ö¤retim" tekni¤ine uygun olarak haz›rlanan bu kitab›n bütün haklar› sakl›d›r. ‹lgili kurulufltan izin almadan kitab›n tümü ya da bölümleri mekanik, elektronik, fotokopi, manyetik kay›t veya baflka flekillerde ço¤alt›lamaz, bas›lamaz ve da¤›t›lamaz.
Bu kitab›n bas›m, yay›m ve sat›fl haklar› Anadolu Üniversitesine aittir. "Uzaktan Ö¤retim" tekni¤... more Bu kitab›n bas›m, yay›m ve sat›fl haklar› Anadolu Üniversitesine aittir. "Uzaktan Ö¤retim" tekni¤ine uygun olarak haz›rlanan bu kitab›n bütün haklar› sakl›d›r. ‹lgili kurulufltan izin almadan kitab›n tümü ya da bölümleri mekanik, elektronik, fotokopi, manyetik kay›t veya baflka flekillerde ço¤alt›lamaz, bas›lamaz ve da¤›t›lamaz.
See how people are using your site. Understand what works. Build a better experience. hotjar.com ... more See how people are using your site. Understand what works. Build a better experience. hotjar.com OPEN
Ayşe ŞALLI Özet: Modernleşme Kuramı, Aydınlanma Döneminin ortaya çıkardığı yeni şartları tespi... more Ayşe ŞALLI Özet: Modernleşme Kuramı, Aydınlanma Döneminin ortaya çıkardığı yeni şartları tespit ederek, ortaya çıkan sorunları çözmek amacıyla kendine özgü bir bakış açısı geliştirmiştir. Buna göre, Aydınlanma ile birlikte Batı Avrupa ve dünya için yeni bir süreç başlamıştır. Bu sürecin öncesi 'geleneksel'e ilişkindir, geride kalmıştır ve kalmalıdır. Sürecin devamı ise 'Modern' olandır ve yeni olanı, geleceğe egemen olanı ifade etmektedir. Bu anlamda 'din' de 'geleneksel' olanın bir parçasıdır ve onunla aynı kaderi paylaşacaktır. Ancak yaşanan tarihi ve sosyal süreçler ve bunlar üzerine yapılan bilimsel çalışmalar Modernleşme Kuramı'nın 'gelenek-modernlik' şeklindeki zıt kutuplu yaklaşımının yanlışlığını gözler önüne sermiştir. Bu çalışma da Modernleşme Kuramı'nın bu zıt kutuplu yaklaşımına bir eleştiri mahiyetindedir. Abstract Theory of Modernization has identified the new conditions and developed a specific perspective to solve problems that emerged in the Age of Enlightenment. According to this theory, with the Enlightenment, a new course has begun for the West and the world. Previous era had been related with 'traditional'; it has been behind and it will be behind. The sequel of the process is 'modern' and this newness will dominate the future. In this regard 'religion' is a part of the 'traditional' and it will share the same destiny with it. But the experienced historical and social processes and scientific researches on this issues has indicated that the opposite pole approach of the modernization theory has been false. This study is also a critic of this dichotomy.